AFAD Açıkladı: Depremlerde Can Kaybı 31 Bin 974’e Yükseldi

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerde ölenlerin sayısının 31 bin 974’e yükseldiğini açıkladı.

Haber Merkezi / AFAD’dan yapılan açıklamada, depremin etkilediği Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerinde depremlerin ardından 3 bin 170 artçı depremin meydana geldiği belirtildi. AFAD’ın verdiği bilgiye göre  195 bin 962 afetzede, bölgeden diğer illere tahliye edildi.

Bölgede 35 bin 249 arama kurtarma personeli görevi yapıyor

Bölgede AFAD, Sahil Güvenlik ve İtfaiye’nin de bulunduğu STK’lar ve uluslararası arama kurtarma personelinden oluşan toplam 35 bin 249 arama kurtarma personelinin görev yaptığını belirten AFAD, diğer ülkelerden gelen arama kurtarma personeli sayısını 9 bin 456 olarak duyurdu.

Ayrıca AFAD, Emniyet, Jandarma, MSB, UMKE, Ambulans Ekipleri, Gönüllüler, Yerel Güvenlik ve Yerel Destek Ekipleri’nden görevlendirilen saha personel sayısı ile birlikte bölgede görev yapan toplam 249 bin 89 personelin görev yaptığı belirtildi.

Deprem bölgesine ne gönderildi?

Depremden yoğun şekilde etkilenen 10 ile AFAD, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kızılay ve uluslararası ülke ve kuruluşlar tarafından 227 bin 762 çadır, 48 bin 271 konteyner ve 2 milyon 607 bin 390 battaniye gönderildiği kaydedildi.

Dört Mobil Sosyal Hizmet Merkezi’nin, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye ve Malatya illerinde görevlendirildiği, deprem bölgesinde 221 bin 651, deprem bölgesi dışında 34 bin 954 olmak üzere toplam 256 bin 605 kişiye psikososyal destek verildiği belirtildi.

Erdoğan, 81 bini aşkın yaralının önemli bir kısmının taburcu edildiğini söyledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Dünya Hükümet Zirvesi’ne gönderdiği video mesajda Kahramanmaraş merkezli depremlerdeki son duruma ilişkin de bilgi verdi:

“Depremlerden yaralı olarak kurtulan 81 bini aşkın vatandaşımızın önemli bir kısmını taburcu ettik. Kalanların tedavilerine ise devam ediyoruz. Arama kurtarma ekiplerimizin, enkaz altından sağ çıkardığı insanımızın sayısı 8 binin üzerindedir.”

Bakan Akar, terhislerin ertelenmeyeceğini veya öne çekilmeyeceğini duyurdu

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından terhislerle ilgili herhangi bir erteleme veya öne çekme yapılmayacağını belirtti.

Anadolu Ajansı muhabirinin konuyla ilgili sorusunu yanıtlayan Akar, “On ilde ikamet eden veya bu illerin nüfusuna kayıtlı 2 Mart ve 6 Nisan 2023 celp dönemlerinde silahaltına alınması planlanan er statüsündeki 13 bin 71 yükümlünün sevki 4 Mayıs 2023 celbine kadar ertelendi. Askere gitmek isteyenlerin ise planlanan celp döneminde sevkleri yapılacak” bilgisini verdi.

“Terhislerin erkene alınacağına” yönelik sosyal medyada yer alan iddialara ilişkin ise Akar, “Terhislerle ilgili herhangi bir erteleme veya erken terhis yoktur. Mehmetçiğimizin terhisleri planlanan zamanda yapılacaktır” diye konuştu. Akar, depremin etkilediği bölgelerde ikamet eden veya ailesi buralarda yaşayan 10 bin 738 askere izin verildiğini açıkladı.

Bakan Yanık: 291 çocuğun henüz kimlik tespiti yapılamadı

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, sosyal hizmetler himayesine alınan 291 çocuğun henüz kimlik tespitinin yapılamadığını söyledi.

Bakan Yanık, “Şu anda bakanlık olarak bizde kayıtlı 1362 çocuğumuz var. Hastanede takip edilen çocuk sayımız 792, bakanlık kuruluşlarına aldığımız çocuk sayısı 201. Bu çocuklarımızdan 1071’nin kimliklerini tespit ettik. Halihazırda 291 çocuğumuzun henüz kimliklerini tespit edemedik ama bunlarla ilgili de çalışmalar devam ediyor” dedi.

Çocukların aileleri bulunmadan veya kimlik tespitleri yapılmadan bir işlem yapılmayacağını söyleyen Derya Yanık, bakım tekliflerini de değerlendirmeyeceklerini söyledi.

Yanık “Bakanlık olarak bütün çocuklarımızın bakımını sağlayacak imkanımız var. Dolayısıyla dönemsel bakım yükümlülüğünü vatandaşlarımıza devretmek gibi bir tercihimiz yok ve olamaz da” ifadelerini kullandı.

Bakan Yanık, bu çocukların kimlik tespitlerinin ardından bakanlık sistemi içinde yer alan koruyucu ailelere verileceğini söyledi:

“Bunları normal koruyucu ailelik sistemi içerisine girmiş, koruyucu aile olabilirliği onaylanmış ailelere gayet tabii koruyucu ailelik noktasında çocuklarımızı buluşturabiliriz ama öncelikle bu çocukların hepsinin aileleri olup olmadığı ve ailelerine geri dönmelerinin mümkün olup olmadığını tespit etmemiz lazım ve tabiatıyla bir süreye ihtiyacımız var. Çocuklarımız emin ellerdeler. Çocuklarımız bu milletin emaneti ve bu emanete gözümüz gibi bakacağız”

Paylaşın

The Telegraph: Depremler Erdoğan’ın Sonu Olabilir

İngiltere’nin The Telegraph gazetesinden Mark Almond, “Bu deprem, Erdoğan’ın sonu olabilir” başlıklı makalesinde, “Geçmişte yaşanan bir afet, Türk Cumhurbaşkanı’nın güç kazanması ile sonuçlandı. Bu afet ise onu iktidardan indirebilir ve Ankara’yı Batı’ya yaklaştırabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Yunanistan’ın Ekathimerini gazetesi de bugün yayınladığı “Erdoğan için hesap zamanı geldi” başlıklı haberinde depremler sonrası gelişmeleri ele aldı. Gazete, “Depremler başarısızlıklarının altını çizerken Türk cumhurbaşkanı görev süresinin en zor noktasında bulunuyor” yorumunda bulundu.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerde Türkiye-Suriye sınırının iki yakasında yaşanan binlerce can kaybının yanı sıra bu depremlerin ve yaşanan yıkımın siyaseten ne gibi sonuçlar doğuracağı Avrupa basınında tartışılmaya devam ediyor.

İngiltere’nin The Telegraph gazetesi ve Yunanistan’ın Ekathimerini gazetesi de konuyu ele alan yayın kuruluşlarından ikisi.

Oxford Kriz Araştırma Enstitüsü Direktörü Mark Almond, The Telegraph için kaleme aldığı “Bu deprem, Erdoğan’ın sonu olabilir” başlıklı makalesinde, “Geçmişte yaşanan bir afet, Türk Cumhurbaşkanı’nın güç kazanması ile sonuçlandı. Bu afet ise onu iktidardan indirebilir ve Ankara’yı Batı’ya yaklaştırabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Ekathimerini gazetesi ise 6 Şubat Maraş depremlerine işaret ettiği haberinde, “Erdoğan için hesap zamanının geldiğini” yazdı.

“Siyasi zehir”

Mark Almond’a göre, Türkiye, hem jeopolitik olarak hem de jeolojik olarak kilit öneme sahip fay hatlarının arasında yer alıyor. Maraş depremlerinde bugüne kadar 30 bine yakın yurttaşın hayatını kaybettiğini hatırlatan Almond, depremlerin siyasi sonuçlarının da olacağı görüşünde.

Almond, ülkedeki muhalefet partilerinin ve muhalif siyasetçilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “otokratik tarzını yardım çalışmalarına engel olmakla ve Erdoğan’ı kendisine yakın olduğu iddia edilen firmaların kalitesiz inşaat projelerine izin vermekle suçladığını” hatırlattı.

Bu iddiaların 14 Mayıs 2023’te yapılması beklenen seçimler öncesinde “siyasi bir zehir” olduğunu söyleyen Mark Almond, “Türkiye’deki herkes, 1999’daki son büyük depremin Erdoğan’ın 2002’deki seçim zaferine giden yolu açtığını hatırlıyor” değerlendirmesinde bulundu:

“….2002’deki seçim zaferinde, iktidardaki laikler düşük bina standartları ve yolsuzluk karşısında öfkeye kapılan seçmenlerce dışarıda bırakılmıştı.”

Almond’a göre, Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaştan bu yana “Erdoğan’ın NATO’daki müttefiklerine yönelik çatal dilli yaklaşımı, aşikar bir hâl aldı” ve “Erdoğan, ittifak üyeliğini, bölgede Türk askeri gücünü göstermek için bir kılıf olarak kullandı, Ukrayna’yı işgalinin ardından Batı’nın uyguladığı yaptırımları delmek için Moskova ile işbirliği yaparak Putin’e yaklaştı.”

Yazıya göre, Maraş’ta meydana gelen depremlerden henüz 24 saat önce milliyetçi kartı oynamak Erdoğan’ı bir başka cumhurbaşkanlığı dönemine taşıyacak gibi görünüyordu. Şimdi ise “Ankara’nın ‘terör destekçisi’ olarak lanse etmeye çalıştığı ülkelerden yardım seli geliyor.”

“Putin ise pek bir yardımda bulunmuyor… Bu da hangi ülkelerin gerçek dost olduğunun yeniden düşünülmesine yol açabilir.”

Mark Almond’un yazısına göre, hem bu durum hem yazıda ‘siyasi zehir’ olarak tanımlanan gelişmeler, Türkiye’deki siyasi tavırları ve dolayısıyla da Mayıs’ta yapılması planlanan seçimin sonuçlarını etkileyebilir.

“Dış politikayı yeniden gözden geçirmeli”

Ekathimerini gazetesi de “Erdoğan için hesap zamanı geldi” başlıklı haberinde depremler sonrası gelişmeleri ele aldı.

Gazete, “Depremler başarısızlıklarının altını çizerken Türk cumhurbaşkanı görev süresinin en zor noktasında bulunuyor” yorumunda bulundu:

“Türkiye ve Suriye’deki yıkıcı depremlerin öncelikle insani boyutu bir yana, afetin gözler önüne serdiği devlet aparatının başarısızlıkları, Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halihazırda zor olan siyasi durumunu daha da tahammül edilmez kılıyor.

“Erdoğan şimdi bu başarısızlıklara ve bu devasa boyutlardaki felakete katkıda bulunan çarpık modelin koordinasyonsuzluğuna göğüs germek durumunda.

“Türk cumhurbaşkanı gerçekten de zor bir durumda bulunuyor ve yurtdışından gelen mali yardıma büyük bir ihtiyaç duyuyor; aynı zamanda, 10 ilde 3 aylığına olağanüstü hal ilan etme kararına rağmen durumun kontrolünü kaybetme riski olduğu görülüyor.

“Güçlü bir ülkenin güçlü lideri imajı zarar görüyor ve Erdoğan, sağlık, barınma, işsizlik, pandemi, yeniden inşa gibi yakıcı sorunlar ile ve nihayetinde yurttaşlarının öfkesi ile olmasa da içerlemişliği ile etkili ve hızlı bir şekilde başa çıkmaya davet ediliyor.”

Erdoğan’ın Türkiye’deki “bu olumsuz imajını tersine çevirmek için geçici de olsa dış politikasındaki taktiksel ve stratejik noktaları yeniden gözden geçirmesi gerektiğini” kaydeden Ekathimerini, yaklaşan seçimler ve depremler öncesinde yapılan son kamuoyu yoklamalarının muhalefet partilerinin lehine sonuçları ortaya koyduğunu hatırlattı.

Gazete ayrıca 6’lı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayının açıklanacağı tarihin ve nihayetinde Mayıs 2023’te yapılması planlanan seçimlerin depremlerin ardından ertelenebileceğine de işaret etti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Depremlerde Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 31 Bin 643’e Yükseldi

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremde hayatını kaybedenlerin sayısının 31 bin 643’e yükseldiğini açıkladı.

Haber Merkezi / AFAD tarafından yapılan açıklamada 158 bin 165 afetzedenin deprem bölgesinden diğer illere tahliye edildiği belirtildi. Açıklamada, depremlerin ardından 2 bin 724 artçı deprem meydana geldiği bilgisine de yer verildi.

Bölgede arama ve kurtarma çalışmalarının sürdüğünü belirten AFAD, Türkiye ve dış ülkelerden 35 bin 495 görevlisinin bu çalışmalara katıldığını kaydetti. Yabancı kurtarma personelinin sayısı 9 bin 793 olarak açıklandı.

Deprem paylaşımlarıyla ilgili 56 kişi gözaltına alındı, 14’ü tutuklandı 

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) sosyal medya platformlarında depreme ilişkin provokatif paylaşımlarda bulunduğu gerekçesiyle 56 kişinin gözaltına alındığını, 14’ünün tutuklandığını açıkladı.

Emniyet Genel Müdürlüğü Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Sosyal medya platformlarında depreme ilişkin provokatif paylaşımlarda bulunan 475 hesap yöneticisi tespit edildi. 56 şahıs gözaltına alındı, 14’ü tutuklandı. Yardımsever vatandaşlarımızı suistimal etmek isteyen internet sitelerinin kapatılması sağlandı” ifadesine yer verdi.

“Delillerin toplanması kritik, bununla ilgili tüm tedbirler alınmıştır “

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nda (AFAD) basın toplantısı düzenledi.

Hasar tespiti ile ilgili çalışmaların yoğun bir şekilde devam ettiğini söyleyen Oktay, toplam 230 bin binanın hasar tespit ekiplerince incelendiğinu kaydetti.

Oktay, “Hasarsız olan binalarda, ev sahibi vatandaşlarımızın yerleşebilmeleriyle ilgiliy 108 bin bina, 550 bin dairenin hasarsız olduğu tespit edildi. 58 bin bina, 438 bin bağımsız birimde de az hasar tespit edilmiştir. Enkazlar kaldırılmadan önce savcılıklarca delillerin toplanması son derece kritik. Bununla ilgili de tüm tedbirler alınmıştır” diye konuştu.

TTB’den uzaktan eğitim kararına tepki

Türk Tabipleri Birliği (TTB), 6 Şubat depreminin ardından afetzedelerinin Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarına yerleştirilmesi nedeniyle Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) üniversitelerde uzaktan eğitim kararına tepki gösterdi.

TTB, “Tıp eğitimi başta olma üzere sağlık bilimleri eğitiminin uzaktan yapılması onarılmaz hatalara, eksikliklere ve gelecekte nitelikli bir sağlık hizmeti sunumuna da engel olacaktır. Türk Tabipleri Birliği olarak YÖK’ün bu karardan bir an önce dönmesini ve yüz yüze eğitimden vazgeçilmemesini istiyoruz” açıklamasını yaptı.

TBB ve TMMOB Deprem Koordinasyon Kurulu kurdu

Türkiye Barolar Birliği (TBB) ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Deprem Koordinasyon Kurulu oluşturdu. İki kurumun yaptığı ortak açıklamada, “İnsani yardım çalışmalarının yanı sıra önemli suç duyurularının yapılması ve ilgili bakanlıklarla birlikte hasarlı veya yıkılmış binalardan örnek alınması şeklinde çalışmalar başlamıştır” denildi.

Deprem bölgelerinde güvenlik sorunu

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 6 Şubat’ta meydana gelen iki büyük depremde Kahramanmaraş’ta 10 bin 194 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Arama ve kurtarma çalışmalarının Kahramanmaraş’ta 308 enkazda sürdüğünü belirten bakan Soylu, “Afşin, Çağlayancerit, Ekinözü, Pazarcık, Türkoğlu, Andırın ve Göksun ilçelerinde arama kurtarma çalışmaları bitti. Nurhak ilçesinde 299 binadan sadece birinde arama kurtarma devam ediyor. Elbistan’da 318 enkazdan sadece 9 enkaz kaldı ve burada arama kurtarma çalışmaları da yarın sona erecek. 2 merkez ilçede arama kurtarma çalışmaları devam ediyor” diye konuştu.

AFAD’a yönelik eleştirilere değinen Bakan Soylu, AFAD’ın toplam personel sayısının 7 bin 300 olduğunu ancak tüm kurumları koordine ederek 25 çalışma grubu oluşturduğunu söyledi. Soylu AFAD’ın koordinasyonunda 300 bin civarında kişinin seferberlik halinde olduğunu dile getirdi.

Kahramanmaraş’a bugüne kadar bin 113 yardım TIR’ı geldiğini söyleyen Soylu, “Buradan çağrı yapıyorum, elinizde ne kadar varsa malzeme gönderin. Çünkü milyonlarca insan var ve herkesin aşa ihtiyacı var. Aşevlerine malzeme bulmakta yarın öbür gün zorlanacağız” dedi.

Deprem bölgelerinde herhangi bir güvenlik sorunu yaşanmadığını söyleyen Bakan Soylu şöyle konuştu:

“Güvenlik açısından da yaşadığımız tek güvenlik sorunu yağmacılık değil yalancılıktır. Güvenlikte şu anda bölgede takviye 80 bin personele ek olarak 5 bin bekçi daha çektik. Bu bekçiler sürekli dolaşacaklar 10 ilde ve güvenliği devam ettirecekler. 31 Ocak’tan 5 Şubat’a kadar Türkiye’de mal varlığına karşı meydana gelen 9 önemli suçta toplam sayı 744. Depremden bugüne kadar aynı gün periyodunda meydana gelen olay sayısı ise 510. Yüzde 30-35 azalma var ve burada yağma görmedik.”

Paylaşın

Deprem Neden Bu Kadar Yıkıcıydı; Sismologlar Nasıl Yorumluyor?

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, ilk deprem saat 4.17’de, Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, 7 km derinlikte gerçekleşti. İlk depremden on bir dakika sonra bölge 6,7 büyüklüğünde bir artçı şokla sarsıldı.

Saatler sonra Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde 7.5 büyüklüğünde ikinci bir deprem meydana geldi. Doğu Anadolu Fay hattı üzerinde meydana gelen deprem, Suriye dahil, hat boyunca en az 10 ilde yıkıma yol açtı.

Sismologlara göre Doğu Anadolu Fay hattı 20. yüzyıl boyunca çok az sayıda büyük denilebilecek sismik aktivite gösterdi. İngiliz Jeolojik Araştırmalar Kurumu’nda araştırma görevlisi olan Roger Musson, “Sadece sismometreler tarafından kaydedilen (büyük) depremlere bakacak olursak, neredeyse boş görünecektir” dedi.

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu’na göre 1970’ten bu yana bölgede Richter Ölçeği’ne göre 6.0’ın üzerinde sadece üç deprem kaydedildi.

Ancak 1822’de 7.0 şiddetindeki bir depremin bölgeyi vurduğu ve yaklaşık 20 bin kişinin ölümüne neden olduğu tahmin ediliyor.

Kahramanmaraş depremi neden bu kadar şiddetliydi?

Ölçümlere göre dünya genelinde bir yıl içinde 7.0 büyüklüğün üzerinde ortalama 20’den daha az deprem meydana geliyor; bu da Türkiye’deki depremin oldukça şiddetli sarsıntılar arasında yer aldığını gösteriyor.

University College London Risk ve Afet Azaltma Enstitüsü Başkanı Joanna Faure Walker’a göre, 2016 yılında İtalya’nın merkezini vuran ve yaklaşık 300 kişinin ölümüne neden olan 6.2 büyüklüğündeki depremle karşılaştırıldığında, Türkiye depremi 250 kat daha fazla enerji açığa çıkardı.

Bilim insanlarına göre 2013-2022 yılları arasında meydana gelen en ölümcül depremlerden sadece ikisi Türkiye’de 6 Şubat’ta yaşanan depremle aynı büyüklükteydi

Sismologlar Doğu Anadolu Fay hattını bir “çarpma-kayma” fay hattı olarak tanımlıyor.

Reuters’a göre bu tür fay hatlarında, katı kaya plakaları dikey bir fay hattı boyunca birbirlerine doğru itilir ve sonunda biri yatay bir hareketle kayarak bir depremi tetikleyebilecek muazzam miktarda enerjiyi serbest bırakana kadar stres oluşturur.

Kaliforniya’daki San Andreas Fayı ‘dünyanın en meşhur çarpma-kayma fay hattı’ olarak nitelendiriliyor ve bilim insanları bu bölgede de yıkıcı bir depremin “çok gecikmiş olduğu konusunda” uyarıda bulunuyor.

İngiliz gezegen yerbilimci David Rothery, “Yer yüzeyine yakın bir sarsıntı, kaynağında aynı büyüklükte olan daha derin bir depremden daha şiddetli olur” diyor.

Artçı depremler bekleniyor mu?

İlk depremden on bir dakika sonra bölge 6,7 büyüklüğünde bir artçı şokla sarsıldı. Saatler sonra 7.5 büyüklüğünde ikinci bir deprem meydana geldi.

Euronews Türkçe’ye konuşan Fırat Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Feyzi Bingöl, Kahramanmaraş’taki depremlerin 2020’deki Elazığ’da yaşanan afetten sonra beklendiğini söyledi. Ancak Feyzi Bingöl, 9 saat sonra meydana gelen ikinci depremin ise bilim insanlarını şaşırttığını kaydetti.

İngiliz Jeolojik Araştırmalar Kurumu’nda araştırma görevlisi olan Roger Musson, “Şu anda gördüğümüz şey, aktivitenin komşu faylara yayıldığıdır” diyor ve şu uyarıyı yapıyor: “Sismisitenin bir süre daha devam etmesini bekliyoruz.”

Sismologlara göre 1822’deki ölümcül depremin ardından artçı sarsıntılar bir sonraki yıl da devam etti.

Ölü sayısı ne olabilir?

Nüfusun yoğun olduğu bölgelerde meydana gelen benzer büyüklükteki depremler daha önce dünyanın farklı noktalarında binlerce insanın ölümüne neden oldu.

Örneğin Nepal’de 2015 yılında meydana gelen 7,8 büyüklüğündeki depremde yaklaşık 9 bin kişi hayatını kaybetti.

İngiliz Jeolojik Araştırmalar Kurumu’nda araştırma görevlisi olan Roger Musson, Türkiye’deki deprem için şu değerlendirmeyi yapıyor: Bu hiç de iyi olmayacak. Binlerce (yaşamını yitirenlerin sayısı) olacak, hatta onbinlerce de olabilir.

Paylaşın

Depremler Neden Bu Kadar Güçlüydü, Artçılar Ne Kadar Sürebilir?

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından ilk önce 7,4 ardından 7,7 olarak açıklanan Kahramanmaraşlı merkezli depremin Anadolu ve Arap yarımadasına uzanan 100 kilometreden uzun bir çatlağa yol açtığı için son yılların en geniş çaplı depremi olduğu belirtildi.

Depremde Arap platosu kuzeye doğru hareket ederek Anadolu platosuna baskı yaptı. Bu platolar arasındaki itme gücü ve baskı, geçmişte de çok ciddi sarsıntılara yol açmıştı.

13 Ağustos 1822’de aynı bölgede, aynı fay hattı üzerinde 7,4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Sadece Halep’te 7 bin kişi; toplamda yaklaşık 20 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Dünya’nın kabuğu “plato” adı verilen iç içe geçmiş ama aslında birbirinden ayrı parçalardan oluşur. Bu platolar sıklıkla hareket etmeye çalışır ancak birbirine değen diğer parçaların baskısı sonucu bunu başaramaz.

Ancak bazen bu platolardan birinin üzerindeki baskı çok artar ve bu da enerji olarak yüzeye çıkar. Bu enerji yüzeyi hareket ettirir; yani deprem yaratır.

Depremler neden bu kadar güçlüydü?

Doğu Anadolu Fay hattı, “doğrultu atımlı” bir fay hattı. Bu tip fay hatlarında sert kaya blokları birbirlerine dikey bir hat üzerinde baskı uygular ve nihayetinde baskıya dayanamayan bir blok yatay olarak harekete geçer. Bu da öyle bir gerilim yaratır ki; deprem meydana gelir.

ABD’nin California eyaletindeki San Andreas fay hattı, dünyanın en bilinen doğrultu atımlı fay hatlarından biri. O kadar uzun süredir sakin ki; felaket yaratacak bir depremin çok yakın olabileceği tahmin ediliyor.

Kahramanmaraş depreminde ise bu kırılma, çok da derin olmayan bir yerde meydana geldi.

İngiltere’deki Open Üniversitesi’nden jeofizikçi David Rothery, “Aynı büyüklükteki bir deprem yüzeye ne kadar yakın olursa o kadar büyük etki yaratır” diyor.

Binaların yeterince dayanıklı olmaması da çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesinde etkili oldu.

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Türkiye’yi sarsan 7.4 büyüklüğündeki depreme ilişkin, “Bugünkü depremin olduğu bölgede, 500 yıldır stres biriktiren fay parçaları kırıldı. Bu fayların deprem üretme aralığı da 400-500 yıl olduğundan bilimsel anlamda bu faylar üzerinde deprem bekleniyordu. Bugün meydana gelen deprem, Doğu Anadolu fayının güney kolları üzerinde, Malatya ile Hatay arasındaki fay parçalarının kırılması sonucu gerçekleşmiş olmalı” dedi.

Artçılar ne kadar sürebilir?

04.17’de meydana gelen ilk depremden sadece 11 dakika sonra, bölge 6,7 büyüklüğünde bir artçı şokla sarsıldı. Saatler sonra gelen 7,6 büyüklüğündeki ikinci depremin hemen ardından da 6 büyüklüğünde artçı sarsıntı meydana geldi.

İngiliz Jeoloji Araştırma merkezinden Roger Musson, “Bizim şu an gördüğümüz şey aktivitenin komşu faylara yayılması. Dolayısıyla bu hareketliliğin bir süre daha devam etmesini bekliyoruz” diyor.

1822’deki depremde, artçı şoklar bir yıl daha devam etmişti.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener de, “Bu coğrafyada 24 yıldır gördüğümüz en büyük depremle karşı karşıyayız. Sınırlarımızı aşıp Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti, Irak ve Suriye’de hissedildi, hatta bazı yerlerde can kaybına yol açtı. Şu anda kadar 100 tane artçı deprem meydana geldi. Bunların da yaklaşık 53 tanesi 4’ün üzerinde” dedi:

“İlerleyen zamanda küçük artçı depremler çözüldükçe sayılar artacaktır. 7 tanesi 5’in üzerinde oldu. Bir tanesi da ana artçı şoku olarak 6.6’lık bir depremiz var. Bu depremlerin yoğunluğunu azaltarak önümüzdeki günlerde devam edeceğini söyleyebiliriz. Bu depremler bir yıl kadar sürebilir.”

Dünyadaki diğer depremlerle kıyaslandığında ne durumda?

AFAD depremin merkezini Doğu Anadolu Fay hattı üzerinde, Gaziantep’in 26 kilometre doğusundaki, Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olarak açıkladı.

Ancak etki alanı bundan çok daha geniş oldu; deprem Kıbrıs, Lübnan, Irak, İran ve Suriye’de de hissedildi. Türkiye’nin kuzeyinde ve batısında da yer yer hissedildi.

20. yüzyıl boyunca Doğu Anadolu Fay hattı çok az sayıda büyük deprem üretti. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin verilerine göre 1970’ten bu yana bölgede 6’dan büyük sadece üç deprem meydana geldi.

Dünya genelinde bir yıl içerisinde 7’nin üzerinde meydana gelen deprem sayısı 20’yi geçmiyor. Bu da Pazartesi arka arkaya meydana gelen 7’den büyük iki depremi bir hayli olağandışı kılıyor.

2016’da İtalya’da meydana gelen 6,2’lik depremde 300 kişinin öldüğü düşünüldüğünde, Londra College Üniversitesi Risk ve Felaket Önleme Enstitüsü’nden Joanna Faure Walker, Türkiye’de meydana gelen depremin 250 kat daha fazla enerji ortaya çıkardığını söylüyor:

“Son 10 yılda bu büyüklükte sadece iki deprem görüldü, bir önceki 10 yılda da bu şiddette dört deprem meydana gelmişti.”

Ve bu depremlerin ikisi aynı gün, Pazartesi günü aynı ilde yaşandı.

Bugüne kadar dünyada görülen en büyük depremler 2011’de Japonya’da meydana gelen ve ardından ciddi tsunami dalgaları yaratan 9 büyüklüğündeki deprem ile 1960’ta Şili’de meydana gelen 9,5 büyüklüğündeki depremdi.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

2022 Yılında Erdoğan’ın Koruma Ekibine 526 Milyon 868 Bin Lira Harcandı

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) açıklamasına göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korumalarının bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı, 2022 yılında 526 milyon 868 bin TL harcadı.

Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı, 2021’de 306 milyon TL ve 2020’de ise 263 milyon TL harcamıştı. Daire Başkanlığı’nın harcaması 2020 ile 2022 yıllarını kapsayan iki yıllık dönemde ikiye katlandı.

Erdoğan’ın koruma ekibi için geçen yıl yapılan harcama aylık yaklaşık 44 milyon TL’ye, günlük ise 1,44 milyon TL’ye denk geldi.

Birgün gazetesinden İsmail Arı’nın haberine göre; İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), 2022 yılı harcamalarını açıkladı. EGM’nin mali tablolarına göre, Erdoğan’ın korumalarının bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı, 2022 yılında 526 milyon 868 bin TL harcadı.

Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı, 2021’de 306 milyon TL ve 2020’de ise 263 milyon TL harcamıştı. Daire Başkanlığı’nın harcaması 2020 ile 2022 yıllarını kapsayan iki yıllık dönemde ikiye katlandı.

Erdoğan’ın koruma ekibi için geçen yıl yapılan harcama aylık yaklaşık 44 milyon TL’ye, günlük ise 1,44 milyon TL’ye denk geldi.

Cumhurbaşkanlığı korumaları için yapılan harcama; Emniyet’in İstihbarat Daire Başkanlığı, Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ile Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Başkanlığı gibi birçok birimini de geride bıraktı.

Erdoğan’ın korumaları için geçen yıl 526 milyon TL harcanmasına karşın uyuşturucuyla mücadele amacıyla kurulan Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı 172 milyon TL ve Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ise 245 milyon TL harcadı.

Ayrıca Meclis’i koruyan TBMM Koruma Daire Başkanlığı’nın da 185 milyon 87 bin TL harcadığı açıklandı.

Koruma sayısı yıllardır sır gibi saklanıyor

Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi Başkanlığı’nın görev tanımı ise şu şekilde ifade ediliyor:

“Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi Başkanlığı, Cumhurbaşkanı ve aile bireylerinin can güvenliği ve saygınlığı başta olmak üzere, konut, çalışma yeri, her türlü ulaşım vasıtası ile intikali esnasında, yakın koruma hizmetlerinden sorumludur. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı’na ait tüm yerleşkelerin ve Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu her türlü bina ve tesisin güvenliğini sağlamakla görevlidir.”

Erdoğan’ı ve Beştepe’yi koruyan koruma sayısı da yıllardır sır gibi saklanıyor. Milletvekillerinin “Sarayları ve Erdoğan’ı kaç koruma koruyor?” sorularına bugüne kadar hiç yanıt verilmedi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “Cumhurbaşkanlığı’nda görevli kaç koruma var?” sorusuna “Herhangi bir güvenlik zafiyeti oluşturulmayacak şekilde, yeteri kadar personel ve teçhizatla yerine getirilmektedir” yanıtını vermişti.

Paylaşın

Can Dündar Arananlar Listesinde: Gri Kategori

İçişleri Bakanlığı, yurt dışında olan Cumhuriyet gazetesinin eski yayın yönetmeni gazeteci Can Dündar’ı ‘terör arananlar’ olarak adlandırdığı listeye ekledi. Gri kategoriye konan Dündar için Bakanlık FETÖ suçlaması yöneltti.

Devlet, gri listeden arananlar için 500 bin liraya kadar ödül veriliyor. Dündar, listeye eklenmesine  “Erdoğan’ın uçağındaki gazeteciler listesi’ne girmekten iyi böylesi… Her muhalifin bir gün geleceği gerçek adresi…” diyerek tepki gösterdi.

Daha önce Türkiye’deki mal varlıklarına el konulan Can Dündar 2015’teki MİT TIR’ları haberi nedeniyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince ‘casusluk’ ve ‘silahlı terör örgütüne yardım’ suçlasıyla 27 yıl 6 ay hapis cezasına çaptırılmıştı. Mahkemenin başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet Bakan Yardımcılığına atadığı, birçok siyasi davada verdiği tartışmalı kararlarla çokça gündeme gelen Akın Gürlek’ti.

Ne olmuştu?

Can Dündar 29 Mayıs 2015’te Cumhuriyet’te “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” manşetiyle Suriye’ye gönderilen MİT TIR’larının haberini yaptı.

Bu nedenle de hakkında “devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme”, “siyasi ve askeri casusluk”, “gizli kalması gereken bilgileri açıklama”, “terör örgütünün propagandasını yapma” suçlamalarıyla soruşturma başlatıldı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan MİT TIR’ları haberinin ardından TRT’de katıldığı canlı yayında isim vermeden Can Dündar’ı tehdit etti. Erdoğan, “Öyle zannediyorum bu özel haberi yapan kişi bunun bedelini çok ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu” dedi.

Ardından da 26 Kasım 2015’te Can Dündar ve eski Ankara Temsilcisi Erdem Gül, “devletin gizli kalması gereken bilgilerini, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek ve açıklamak” ile ”silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçlamasıyla tutuklandı.

25 Şubat 2016’da Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı vermesinin ardından, Dündar ve Gül cezaevinden tahliye edildi.

Kararın ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Saygı duymuyorum, karara uymuyorum” dedi.

Başsavcılıkça hazırlanan iddianameyi kabul eden İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 6 Mayıs 2016’da “devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak” suçlamasıyla Dündar’a 5 yıl 10 ay, Gül’e ise 5 yıl hapis cezası verdi.

Dündar ve Gül’e “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçlamalarından ise beraat veren Mahkeme, “silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçundan dosyayı ayırdı.

Duruşmanın görüldüğü gün, İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde Can Dündar’a yönelik silahlı saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda Dündar yara almazken, NTV muhabiri Yağız Şenkal bacağından yaralandı. Saldırıyı gerçekleştiren Murat Şahin, 10 ay hapis ve 4 bin 500 TL para cezasına çarptırıldı. Mahkeme sanığa iyi hal indirimi uygularken, “teşebbüs aşamasında kalan eylem nedeniyle cezalandırılamayacağına” karar verdi.

Dündar ve Gül’ün, “devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklama” suçlarından verilen hapis cezası kararlarının Yargıtay tarafından 9 Mart 2018’de bozulmasının ardından yargılama İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2 Nisan 2018’de yeniden başladı ve mahkeme Dündar hakkında kırmızı bülten çıkartılmasını istedi.

17 Eylül 2020’de görülen duruşmada mahkeme, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine, Can Dündar’ın 15 gün içinde mahkemeye gitmemesi durumunda “kaçak” sayılarak tüm mallarına el konulmasına karar verdi.

7 Ekim 2020’de görülen ara duruşmada mahkeme Can Dündar’ın tanınan sürede teslim olmaması nedeniyle mal varlıklarına el koydu.

Bir hafta görülen duruşmada mütalaasını veren savcı Dündar’ın “siyasal veya askeri casusluk” ile “terör örgütüne yardım etmek” suçlamasıyla 22 yıl 6 aydan 35 yıla kadar hapsini istedi.

23 Aralık 2020’deki duruşmada ise Can Dündar 27 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Paylaşın

Danıştay Cumhuriyet Başsavcılığı: “Terör Arananlar” Listesi Hukuka Aykırı

İçişleri Bakanlığı tarafından kurulan Ödül Komisyonu’nun “terör arananlar listesi” yapma yetkisinin bulunmadığına dikkat çeken Danıştay Cumhuriyet Başsavcılığı, bu duruma izin veren yönetmelik maddesinin iptalini istedi.

İçişleri Bakanlığı savunmasında ise, haklarında arama/yakalama kararı bulunan şahısların listeler halinde yayımlanarak kamuoyu bilgilendirme usulünün sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmadığı ileri sürüldü.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı kurulan Ödül Komisyonu, tutuklu Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da sanığı olduğu ÇHD davasının firari sanığı Avukat Özgür Yılmaz’ın adını http://www.terorarananlar.pol.tr/ uzantılı “Terör Arananlar Turuncu Listeye” yazdı. Yılmaz’ın bulunmasına yardımcı olanlara 1 milyon TL vaat edildi.

Özgür Yılmaz’ın avukatı Fatih Gökçe, Yılmaz’ın adının “terör arananlar” listesine yazılması işleminin iptali istemiyle Danıştay’da dava açtı. Dava dilekçesinde, 5 Kasım 2019 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Terör Suçlarının Ortaya Çıkarılmasına veya Delillerin Ele Geçirilmesine ya da Suç Faillerinin Yakalanmasına Yardımcı Olanlara Verilecek Ödül Hakkında Yönetmelik’in tümünün de iptali talep edildi.

Danıştay Savcısı: Terör Arananlar listesi iptal edilmeli

Davaya ilişkin Danıştay Cumhuriyet Savcısı görüşünü Danıştay 10. Daire’ye sundu. Danıştay’ın görüşünde, dava konusu yönetmeliğin 6. Maddesinin 2. Fıkrasındaki “Ödül vaadiyle aranan terör suçluları, terör örgütündeki hiyerarşik konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığına göre Ödül Komisyonunca gruplandırılarak ve her bir grupta yer alanlara verilebilecek azami ödül miktarı belirtilmek suretiyle ilan edilebilir” hükmün iptali talep edildi. Ayrıca Özgür Yılmaz’ın adının “terör arananlar” listesine yazılmasının da iptal edilmesi gerektiği bildirildi.

Danıştay Başsavcılığı, iptal talebinin gerekçesinde yönetmelik kapsamında İçişleri Bakanlığı tarafından kurulan Ödül Komisyonu’nun “terör arananlar listesi” yapma yetkisinin bulunmadığına dikkat çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

“Ödül komisyonuna tanınan, verilecek ödül miktarının belirlenmesi yetkisinin, aranan terör suçlularının önem sıralaması sonucunu doğuran bir listeleme yapmayı sağlayan bir yetki olarak kullanımı mümkün bulunmamaktadır. Aranan terör suçlusu ya da faili yönünden böyle bir listeleme yapılması Anayasal düzenin devamı açısından gerekli olması halinde bu listelemenin, terör suçlarının ortaya çıkarılmasına, delillerin ele geçirilmesine ve suç faillerinin ele geçirilmesine yardımcı olanlara verilecek ödülü belirleyecek olan Ödül Komisyonu tarafından yapılması tanınan yetkiyi aşar nitelikte bulunmaktadır.”

İçişleri Bakanlığı’nın savunmasında, haklarında arama/yakalama kararı bulunan şahısların listeler halinde yayımlanarak kamuoyu bilgilendirme usulünün sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmadığı ileri sürüldü. Ancak Danıştay Başsavcılığı, bu savunmayı kabul etmeyerek, şu görüşü ifade etti:

“Verilen örneklerin İNTERPOL ‘Wanted persons’ kısmında uluslararası arananların bilgileri ve fotoğrafları, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Polis Teşkilatlarının işbirliği yapabilmesi amacıyla oluşturulan Avrupa Polis Teşkilatı olarak bilinen ‘EUROPOL’ ‘Europe’s Most Wanted Fugitives’ listesinde arananların bilgiler ve fotoğrafları, ABD ‘FBI’ın resmi Web Sitesinde ‘Most Wanted’ kısmında aranan şahısların bilgiler ve fotoğrafları ve ödül miktarlarının bulunduğu belirtilmiş olmasına karşın yapılan listemelerin hepsinin de Polis Teşkilatı ya da kolluk kuvvetlerince gerçekleştirilen listelemeler olduğu, ödül komisyonu tarafından gerçekleştirilen bir listelemeden söz edilmediği açıktır.”

Danıştay Başsavcılığı, bu kapsamında “Bu halde, aranan terör suçu faillerinin yakalanmaları için Komisyon tarafından suç ya da suçlu hakkında önem sıralaması yapılarak, listeler oluşturulmasına ve davacının da bu kapsamda oluşturulan turuncu listeye dahil edilmesine yönelik idari işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır” sonucuna vardı.

İçişleri Bakanlığı ne dedi?

İçişleri Bakanlığı ise mahkemeye gönderdiği savunmada, bu listede yer alan kişilerin somut deliller olmadıkça ceza alması ya da haklarında güvenlik tedbiri uygulanması söz konusu olmamakla birlikte şahısların bahse konu sitede yayımlanmasının adli makamlarca yakalanma kararı bulunması şartı ile sınırlandırıldığı belirtildi. Savunma dilekçesinde, davacının iddialarının “farazi” olduğunu ve bunlar karşısında yönetmeliğin tamamının iptalinin kabul edilebilir olmadığı belirtilerek şöyle denildi:

“Kaldı ki söz konusu yönetmeliğin tamamının ya da bir takım maddelerinin iptal edilmesi davacı şahsın yargılama süreci ile ilgili kendisine hukuken olumlu/olumsuz herhangi bir katkıda bulunmayacağından davacının gerek Yönetmeliğin tamamı gerek ise birtakım maddelerinin iptaline yönelik talebinde hukuki bir menfaati de bulunmamaktadır. Zira davacı şahıs DHKP-C terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında hakkında ulaşılan deliller doğrultusunda yargılanmaktadır. www.terorarananlar.pol.tr adresli web sitesinde yer alması şahsın yakalanmasına yönelik olup yargılama sürecinde herhangi bir etkisi olmayacağı da bilinmektedir.”

Avukat Gökçe: Yönetmelik anayasaya aykırı

DW Türkçe’den Alican Uludağ’a konuşan Avukat Fatih Gökçe, kamuoyunda “Aranan Teröristler Listesi” olarak tabir edilen ve İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanan listelerin açıkça hukuka ve Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek, “Bakanlığın bu uygulaması ile pek çok insan mağdur edilmiş ve haklarında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmamasına rağmen kişilerin isim ve fotoğrafları paylaşılmak suretiyle ‘terörist’ olarak gösterilerek hedef haline getirilerek can ve mal güvenliği bakımından geri dönüşü olmayacak bir duruma neden olunmuştur. Meslektaşımız avukat Özgür Yılmaz’ın adı ve resmi halen bu listelerde yer almakta olup, meslektaşımız halen bu durumun neden olduğu sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır” dedi.

Ödül Komisyonu nedir?

“Terör Arananlar” listesi, 5 Kasım 2019 tarihinde yayımlanan yönetmelik kapsamında http://www.terorarananlar.pol.tr/ internet adresi üzerinden yayımlandı. Yönetmelikte, verilecek ödülü belirleme yetkisi Ödül Komisyonu’na verildi. Komisyon, emniyet işlerinden sorumlu İçişleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı’nın başkanlığında; Emniyet Genel Müdürlüğü’nden belirlenecek üç üye, Jandarma Genel Komutanlığı’ndan belirlenecek üç üye ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’ndan bir üye olmak üzere toplam sekiz üyeden oluşuyor. Ödül Komisyonu, İçişleri Bakanı’nın onayıyla kuruluyor. Komisyon’un sekretarya görevini ise merkezde Emniyet Genel Müdürlüğü, taşrada il emniyet müdürlükleri tarafından yerine getiriliyor.

Ödül Komisyonu; “Terör Arananlar” listesine eklediği kişileri önem sırasında göre “Kırmızı”, “Mavi”, “Yeşil”, “Turuncu” ve “Gri” gruplandırdı. En yüksek ödül, “kırmızı listede” yer alanların yakalanmasına yardımcı olanlara veriliyor. Bu listede PKK’dan Gülen yapılanmasına, IŞİD’den MLKP’ye, El Kaide’den Hizbullah’a kadar birçok terör örgütünün üst yöneticisinin adı yer alıyor. Bunlar arasında Fethullah Gülen, Adil Öksüz, Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Fehman Hüseyin, Mihraç Ural, İlhami Balı, Fehriye Erdal, Mustafa Dokumacı, Edip Gümüş’ün isimleri de yer alıyor.

Ödül sistemini düzenleyen yönetmelik ise Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçların ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele geçirilmesine ya da suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere verilecek para ödülünün miktar, usul ve esaslarını düzenliyor.

Davayla ilgili kararı önümüzdeki aylarda Danıştay 10. Daire verecek. Daireden çıkacak karara karşı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na itiraz edilebiliyor.

Paylaşın

Fenerbahçe’den İçişleri Bakanlığı’na ‘3 Temmuz’ Davası

Fenerbahçe, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nde İçişleri Bakanlığı’na karşı dava açtı. KAP’a yapılan açıklamada şirketin 3 Temmuz 2011 tarihi ve devamında zararı uğratıldığı gerekçe gösterildi.

Haber Merkezi / Fenerbahçe’nin Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP) açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:

“Kulübümüz, 3 Temmuz 2011 tarihinde başlayan ve devam eden kumpas soruşturması sırasında, savcılık ve emniyet mensuplarının ‘ağır hizmet kusuru’ niteliğindeki idari işlem ve eylemleri dolayısıyla uğramış olduğu zararlar sebebiyle, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’na karşı 19 Ağustos 2022 tarihinde, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 2022/1797 esas dosyası ile maddi ve manevi tazminat ile Fenerbahçe’ye itibarının iadesi talepli tam yargı davası açmıştır. Tüm kamuoyuna bildiririz.”

3 Temmuz süreci

Futbolda şike davası ya da 3 Temmuz süreci, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerin yapmış olduğu 8 aylık teknik ve fiziki takip inceleme neticesinde 3 Temmuz 2011 tarihinde Türkiye’nin 15 şehrinde eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği operasyonla birçok aktif yönetici ile futbolcunun gözaltına alınması sonucu başlayan davadır.

Türk futbol tarihinin en büyük skandallarından birisidir. 2010-11 sezonunda Süper Lig ve 1. Lig’in bazı müsabakalarında şike yapıldığı ve teşvik primi verildiği iddiası üzerine başlatılmıştır.

3 Temmuz 2011 tarihinde yapılan operasyonla halkın haberdar olduğu bu büyük dava, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından başlatılmıştır. Daha sonra dava Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk’e devredilmiş ve bu savcı operasyonları başlatmıştır.

İddianameyi yazdıktan sonra dava Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Ufuk Ermertcan’a teslim edilmiş ve Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılama sırasında bu savcı görev yapmıştır. Özel Yetkili Mahkemeler kapatıldığından ötürü, Yargıtay kararı sonrası İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamada ise, Cumhuriyet Savcısı Abdullah Mirza Coşkun görev yapmıştır.

Savcı iddianameyi hazırlayana kadar soruşturmanın ilk evrelerinde 93 sanıktan 31’i tutuklanmış, daha sonra değişen yasa ve duruşmalar sonrasında tahliye edilmişlerdir. Şu anda bu davadan dolayı tutuklu sanık bulunmamaktadır.

Toplam 93 sanıklı dava, ilk olarak Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüştür. 14 Şubat 2012 tarihindeki ilk duruşmayla başlayan dava, 2 Temmuz 2012 tarihindeki 23. duruşmada karara bağlanmıştır. Mahkeme Başkanı Hakim Mehmet Ekinci, Üyeler Hikmet Şen ve Bülent Kınay’dan oluşan Mahkeme Heyeti, sanıklara verdiği cezaları açıklamıştır. 93 sanıktan 48’i çeşitli cezalar alırken 45’i beraat etmiştir.

10 Ağustos 2012 tarihinde Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, 682 sayfalık gerekçeli kararını açıklamıştır. Mahkemenin kararını önce savcı, arkasından da sanıklar temyiz etmiştir.

17 Ocak 2014 tarihinde Yargıtay 5. Ceza Dairesi kararını açıklamıştır. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, kararların belli bir kısmını onamış, bir kısmını düşürmüş, bir kısım hükümleri de bozmuştur.

6 Mart 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onanarak yasalaşan “Özel Yetkili Mahkemelerin Kaldırılması” şeklindeki yeni yasa düzenlemesine göre Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından hükümleri bozulan sanıklar, haklarında yapılacak yeniden yargılamada özel yetkili mahkemelerde değil, ağır ceza mahkemelerinde yargılanmıştır. 2 Mayıs 2014 tarihinde ise HSYK tarafından verilen karara göre dava, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüştür.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay tarafından cezası bozulan 31 sanık ve yeniden yargılanmasına karar verilen 6 sanığın dosyalarını birleştirerek toplam 37 sanığı davada tekrar yargılamıştır. Mahkeme Başkanlığı’nı Hakim Ahmet Civelek’in yaptığı Mahkeme Heyeti 13 Ocak 2015’te başlayan davayı, 9 Ekim 2015 tarihindeki 6. duruşmayla sonlandırmıştır. Mahkeme, yargılanan tüm sanıkların beraatine ve kapatılmış olan Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından cezalandırılmış sanıkların ceza hükümlerinin bozulmasına karar vermiştir.

Karara yapılan itiraz sonucunda dosya Yargıtay’a taşınmıştır. 27 Mart 2017 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “Beraat kararlarının onaylanması ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararın onanması” yönünde tebliğ yaparak dosyayı davanın görüşüldüğü Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne göndermiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, temyiz incelemesini hâlen sürdürmektedir.

19 Nisan 2016 tarihinde 28 ilde başlatılan operasyonla, şike adı altında spor kulüplerine kumpas olayına adı karışan çok sayıda gazeteci, avukat ve dönemin bazı emniyet teşkilatı üyeleri göz altına alınmaya başlandı. İlerleyen süreçte, 3 Temmuz 2011’de yapılan operasyonla başlayan şike davasının kumpas olduğu iddiasına dair dava başlatıldı. Davanın ilk duruşması 20 Şubat 2017 tarihinde yapılmış olup, dava 27 Aralık 2021 tarihinde sonlandırılmıştır.

Paylaşın

İçişleri Bakanlığı’nın Genelgesine Alevi Örgütlerinden Tepki

İçişleri Bakanlığı, Hacı Bektaş Veli’yi Anma Etkinlikleri ile Muharrem ayının aynı döneme denk gelmesi üzerine 81 il valiliğine genelge gönderdi. Hacı Bektaş Veli’yi Anma programlarına katılmak isteyenlere destek olunmasını talep eden bakanlık, Muharrem ayında Yas-ı Mateme ortak olma ve oruç açma lokmalarına vali ve kaymakamların da katılımıyla cemevi yöneticileri, vakıf veya derneklerdeki halk ve kanaat önderleriyle birlikte olunması istendi.

İçişleri Bakanlığı’nın genelgesinde tepki gösteren Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekleri Federasyonu, Alevi Vakıflar Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Alevi Kültür Dernekleri ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği açıklama yaptı.

İçişleri Bakanlığı’nın genelgesini “iki yüzlülük” olarak nitelendiren Alevi örgütleri, “Bizler devletin kurumsal organları aracılığıyla inançları denetlemesini, yaşam ve kültür biçimi ve ibadet tarz ve şekillerini egemen din anlayışıyla uzlaştırma ve benzerlik yaratma çabalarını reddediyoruz” dedi.

“Asimilasyon, bir toplumun inançsal ve yaşamsal değerlerinin yok oluşuna ve bireyin kendi değerlerinden kopmasına yönelik planlanır. Alevilik inanç ilke ve ahlak kurallarının kavrayışı, cezalandırma ya da ödül alma üzerine değil, zekâ ve vicdan üzerinedir. Alevilerin bu Yol ve Erkan’dan kopması demek düşkünlük demektir” ifadeleri kullanılan açıklamada, “Alevilerin inanç tutum değerlerinin Sünnilikle hiçbir bağlantısı yoktur. İnancımız bilgi ile ibadetin bir kazanda kaynaması ile bugüne gelmiştir. Dolayısıyla Muharrem (Matem) oruçlarımız da Sünnilikteki Ramazan orucuna benzemez. Aynı aklı ve şekli barındırmaz” denildi.

Açıklamada “Devlet, Alevilerin eşit yurttaşlığına inanıyorsa taleplerinin tamamını karşılamalıdır” ifadelerine yer veren Alevi örgütleri, İçişleri Bakanlığı’nın genelgesine dair şunları kaydetti:

“Cemevlerini ibadethane statüsünde görmeyen devletin kendi bürokratlarına Alevilerle ‘kaynaşma görevi’ vermesi ve bu anlamda İçişleri Bakanlığın 28.07.2022 tarihli 81 il valiliğine Hacı Bektaş Veli’yi Anma ve Muharrem Ayı Genelgesi, bizim açımızdan ikiyüzlülüktür. Bu genelgedeki niyet bizim açımızda açık değildir. Her fırsatta Alevilerin aşağılanmasına izin veren, onları görmezden gelen hatta milyonlarca Alevi’yi azınlık nitelendiren, zorunlu din dersiyle Sünniliği dayatan devlet, bu genelgelerle sanki Alevilerin taleplerine sıcak bakıyor yaklaşımı vermesi bizim açımızdan tehlikelidir. Çünkü Aleviler görünene değil niyetteki manaya bakan bir toplumdur.”

‘Benzerlik yaratma çabalarını reddediyoruz’

“Bizler devletin kurumsal organları aracılığıyla inançları denetlemesini, yaşam ve kültür biçimi ve ibadet tarz ve şekillerini egemen din anlayışıyla uzlaştırma ve benzerlik yaratma çabalarını reddediyoruz” denilen Alevi örgütlerinin açıklaması, taleplerini de içeren şekilde şu şekilde devam etti:

Aynı coğrafyada farklılıkları çatıştıran ya da kendisiyle uzlaştırmaya zorlayanların ve bu amaçla ikiyüzlü diyaloglarla kendine biat edenlerle ittifak kuranların Muharrem iftar sofraları samimi olmadığı gibi trajikomiktir. Bizler, “geçmişten günümüze Kerbela devam ediyor” diyoruz. Aleviler ve Cemevi kurum yöneticileri bilmelidir ki; geçmişten bugüne hiçbir somut unsurla farklılığımızı kabul etmeyen, çeşitliğimizi hak ve adaletle uzlaştırmayanların sofrasında Muharrem orucu açmak, Şah Hüseyin’in hak ve adalet mücadelesinden vazgeçmektir. Kırklar Cemine nasıl urbasından sıyrılmış şekilde giriliyorsa Matem sofrasına da canlar aynı anlayışla davet edilmelidir. Alevilerin orucu, hak ve adalet orucudur.

– Aleviler, ibadethanelerinin kendi inanç değerleri üzerinde statüye kavuşmasını istiyor;
– Aleviler, laiklik ilkesi gereği olarak çocuklarının zorunlu din dersine zorlanmasına karşı çıkıyor;
– Aleviler, kamusal alanda yok sayılmamak ve devlet yönetim birimlerinde fişlenmemek istiyorlar;
– Aleviler, eşit yurttaşlık hakkı istiyor. Bu sorunlarımızın çözümü için bize samimi yaklaşan tüm siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine ve haksızlığı gören tüm Sünni canlarımıza Muharrem ayında soframız da kapımız da açık diyoruz.

12 İmam oruçları ve Matemin Kerbela’dan bugüne kadar gelmesi, dünyadaki tüm mazlum halkların özgürlük arayışının sembolü ve aynı zamanda eşitlik, doğruluk ve adalet vurgusuyla kötülere, zorbalara karşı takındığımız net bir tavırdır. Bugün ülkemizde yoksullukla, yolsuzlukla, talanla mücadele eden halkın kendisidir. Topyekûn Kerbela’yı yaşayan halkların dramatik yaşam şeklini, yaratıcının hikmetine bağlayan diyanet işleri başkanı taraflıdır. Devletin bir bütün olduğu ve her kurumunun aynı akıl ile yönetildiği bu dönemde Cemevlerini İbadethane olarak görmeyen ve yasal statü hakkını gasp eden bu anlayışa kanmamız mümkün değildir…

Paylaşın