Demirtaş: Demokrasi, Devlet Tarafından İnşa Edilmez

HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Artı Gerçek için kaleme aldığı yazısında, “Demokrasi devlet tarafından inşa edilmez, devlet demokrasi kültürünü yaratmaz, yaratamaz. Devlet, en fazla demokrasinin önünde engel olmakta çıkabilir veya demokrasi kültürünün gelişmesine destek olabilir. Demokratik devlet budur, bu kadardır.” ifadelerine yer verdi.

Yaklaşık beş yıldır Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, siyasetin gündeminde yer alan konulara ilişkin olarak değerlendirmelerde bulundu.

Demirtaş, Artı Gerçek için kaleme aldığı yazısında demokrasi için kaygılarını dile getirdi. Bir coğrafyada mutfak kültürünün bile gelişmesinin yüz yıllar aldığını ifade eden Demirtaş, ‘bir davranışın kültüre dönüşmesi için nesiller boyunca sürdürülmüş, tekrarlanmış olması gerektiğini’ ifade etti. Demirtaş, şunları kaydetti:

“Dini inançlarımız, dillerimiz, geleneklerimiz, yaşam tarzlarımız nesiller boyunca sürüp gelebilmişse kültürümüzün parçası olabilmiştir ancak. Peki bütün bu kültürel mirasımız içinde demokrasinin yeri ne kadar? Maalesef yok denilecek kadar az. Hatta üzüntüyle söyleyebiliriz ki bizim bir demokrasi kültürümüz yok. Mutfak kültürümüzün yüzde biri kadar bile demokrasi kültürümüz yoktur.”

Demirtaş, “Demokrasi kültürü yeşerirse işte o, kalıcı bir kazanım olur ve hiçbir iktidar onu toplumun elinden alamaz. Mutfak kültürümüz gibi kalıcı olur. Şimdi mutfakta çalışma zamanı. Hep birlikte” dedi.

Demirtaş’ın ‘Demokrasi kültürü’ başlığıyla yayımlanan yazısının tamamı şöyle:

“Hayatta eksikliğini en çok hissettiğimiz şey her neyse haliyle en çok onu arzular, onu ararız. Son yıllarda demokrasiyi bunca tartışmamızın, mücadelemizin odağına yerleştirmemizin nedeni de budur ve doğaldır, olması gerekendir. Çünkü yaşananlar, yaşatılanlar toplumu ve bireyi nefessiz bırakıyor, yaşam alanlarımızı daraltıyor, zaten azıcık kalmış neşemizi de çalıyor, ekmeğimizi de.

Demokrasi, anlamı üzerinde uzlaşılabilmiş bir kavram değil. Hakkında herkesin kendine özgü bir tanımı var. Kim en çok neyin yoksunluğundan muzdaripse oradan tutarak tanımlıyor demokrasiyi. Her birimiz kendi yaramızı, kanayan yerimizi tutarak demokrasi denilen merhemi arıyoruz. Bunda yadırganacak, anormal görülecek bir şey yok, bu da doğal.

Evrensel hukuk ve insan hakları belgelerine dayanarak genel bir demokrasi tanımı da yapılabilir. Devlet yönetiminde, toplumsal ilişkilerde, ekonomide, bireyler arası ilişkilerde veya özel alanda demokrasinin asgari ilkeleri rahatlıkla belirlenebilir. Atina şehir devletlerinden bu yana süregelen demokrasi uygulamaları incelenerek en iyi demokratik yönetim modelinin ne olduğu da teorik açıdan ortaya konulabilir. Demokratik ilkeler Anayasa’ya, yasalara, yönetmeliklere, bürokrasiye tümden hakim kılınabilir.

Bunların hepsi mümkündür ve olasıdır. Hepsi ve daha fazlası Türkiye’de de yapılabilir. Zaten önümüzdeki seçimi bu denli önemli kılan da tarihimizde ilk defa bir seçime demokrasi isteğini, demokrasi vaadini merkeze oturtarak gidecek olmamızdır. Bu, güzel ve sevindirici bir gelişme. Bedelleri ağır olmuştur ancak nihayet demokrasi arayışı toplumsal ve siyasal muhalefetin öncelikli gündemi haline gelmiştir. Bunu küçümsememek lazım. Bu kazanımları bir kenara koyalım, tamam. Fakat benim içim yine de rahat değil. Halen bir şeyler eksik sanki. Hem de esaslı bir şeyler. O halde ben de en fazla kanayan yerimden tutarak anlatmaya çalışayım.

Çoğunlukla annelerimize borçlu olduğumuz bir mutfak kültürümüz var, değil mi? Annelerimiz bu kültürü kendilerinden önceki nesillerden devralmış, üstüne kendi birikimlerini de katarak günümüze kadar taşımıştır. Sıradan ve basit gibi görünen bir mutfak kültürünün oluşması bile yüzyıllara dayanır. Öyle, göründüğü gibi kolay oluşmaz, kolayca da yok olmaz. Kültürün genel özelliğidir bu. Mutfak kültürümüz yaşamımızın o kadar doğal bir parçası haline gelmişti ki, komşudan gönderilip soframıza konulmuş bir yemeği bile tadına bakar bakmaz fark ederiz. Ya tuzu ya baharatı ya da pişme seviyesi annemizinkinden mutlaka farklıdır.

Bir davranışın kültüre dönüşmesi için nesiller boyunca sürdürülmüş, tekrarlanmış olması gerekir. Dini inançlarımız, dillerimiz, geleneklerimiz, yaşam tarzlarımız nesiller boyunca sürüp gelebilmişse kültürümüzün parçası olabilmiştir ancak. Peki bütün bu kültürel mirasımız içinde demokrasinin yeri ne kadar? Maalesef yok denilecek kadar az. Hatta üzüntüyle söyleyebiliriz ki bizim bir demokrasi kültürümüz yok. Mutfak kültürümüzün yüzde biri kadar bile demokrasi kültürümüz yoktur. Çünkü geçmişte nesiller boyu sürdürülebilmiş bir demokrasi deneyimimiz yok. Tersine, sık sık kesintiye uğramış, darbelenmiş demokrasi enkazının afetzedeleri gibiyiz.

“Demokrasi devlet tarafından inşa edilmez”

Peki hal böyleyken, önümüzdeki seçimle birlikte demokrasiye geçeceğimize dair umut pompalamanın kime ne yararı olabilir? Baskıcı bir yönetimin değişmesi, otomatik olarak demokrasiye geçtiğimiz anlamına mı gelir? Elbette hayır. Meselenin bu kadar basite indirgenerek ele alınması, doğrusu canımı çok sıkıyor.

Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilince her şey tastamam olacakmış gibi bir hava yaratılıyor sanki. Ben bu bakış açısını son derece yetersiz görüyorum. Devlet yönetimi, eskisine göre kısmen demokratikleşince demokrasi sorunu tümden çözülecek diye düşünenler demokrasiyi zerrece bilmiyorlar kanımca. Oysa demokrasi devlet tarafından inşa edilmez, devlet demokrasi kültürünü yaratmaz, yaratamaz. Devlet, en fazla demokrasinin önünde engel olmakta çıkabilir veya demokrasi kültürünün gelişmesine destek olabilir. Demokratik devlet budur, bu kadardır.

Demokrasiyi inşa edecek olan, giderek bir kültüre dönüştürecek olan esas özne toplumdur, bireydir. Toplum ve bireyler de bunu siyasetle değil, sadece ve sadece eğitimle (milli eğitimi kast etmiyorum elbette), sanatla, edebiyatla yapabilir. Çünkü demokrasi bir yasa, anayasa meselesi değil, kültür meselesidir. Anayasa ve yasalar, bu sürece yasakçı olmamakla yardımcı olabilir sadece.

Mesela eğitim müfredatına ilkokuldan üniversiteye kadar zorunlu insan hakları, ayırımcılık, demokrasi, eşitlik dersleri konulmadan; evrenin, yerkürenin, insanlığın bilimsel ve evrimsel tarihi anlatılmadan; dinler, inançlar, devletler tarihi objektif şekilde bilimsel olarak öğretilmeden profesör yetiştirseniz de demokrat insan yetiştiremezsiniz.

Sinema filmlerinde, dizilerde, reklamlarda, tiyatro oyunlarında, romanlarda, öykülerde, resimlerde adaleti, kadın özgürlüğünü ve eşitliğini, tarihsel acılarımızı ve travmalarımızı, sömürüyü, doğa katliamını, hayvan dostlarımıza sevgiyi anlatamamışsanız sanatçı olsanız ne yazar dünya starı olsanız ne yazar.

Sivil toplum örgütlerinde, medyada, üniversitelerde, sendikalarda, fabrikalarda, siyasi partilerde demokratik işleyişi, karar alma ve denetleme süreçlerine hakim kılmamışsanız emeğin ve emekçinin hakkını layıkıyla teslim etmemişseniz başkan olsanız ne yazar patron olsanız ne yazar rektör olsanız ne yazar.

Kadını eve kapatmayı maharet sayıp ona köle gibi davranıp söverek, onu döverek, katlederek, aşağılayarak kendi kişisel iktidarınızın keyfini sürerken güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunsanız ne yazar muhalif olsanız ne yazar.

Sizin kimliğinizden, dininizden, mezhebinizden, cinsiyetinizden, milletinizden olmayana selamı bile çok görürken; partinizden, mahallenizden, tuttuğunuz takımdan olmayanla aynı masaya oturmayı, aynı fotoğraf karesine girmeyi zul sayarken yüzde 60 alsanız ne yazar yüzde 90 alsanız ne yazar.

“Demokrasi kültürü yeşerirse işte o, kalıcı bir kazanım olur”

Demokrasi bir kültür meselesidir. Seçim sandığına sıkıştırılamayacak kadar ciddi bir yaşam tarzıdır, davranışlar bütünüdür. Bizim neslimiz demokrasinin kültüre, bir yaşam tarzına dönüştüğünü görebilecek kadar uzun yaşamayacak. Ancak bizim neslimiz, demokrasi kültürünün tohumlarını bu kadim coğrafyaya atmakla sorumlu ve görevlidir. Bu nedenle, seçim çalışmaları dahil olmak üzere tüm süreçler geleceğin demokrasi kültürünü inşa etmenin parçası olarak ele alınmalıdır. Tüm söylemler, tüm programlar, tüm ilkeler, tüm planlamalar bu amaca hizmet edecek düzeyde öngörüyle hayata geçirilmelidir. Yüzeysel ve taktiksel demokrasi yaklaşımları demokrasinin kökleşmesine, kurumsallaşmasına ve giderek bir kültüre dönüşmesine katkı sağlamayacağı gibi, demokrasi yürüyüşünü de sonuçsuz bırakır.

Unutmayın ki hiçbirimiz henüz kültürel açıdan demokrat değiliz; ya teorik demokratlarız ya da sahte demokratlar. Meseleye bir de buradan bakalım istedim, işin esası budur bence. Yoksa iktidarlar gelip geçicidir, bugün var yarın yoklar. Demokrasi kültürü yeşerirse işte o, kalıcı bir kazanım olur ve hiçbir iktidar onu toplumun elinden alamaz. Mutfak kültürümüz gibi kalıcı olur. Şimdi mutfakta çalışma zamanı. Hep birlikte.”

Paylaşın

HDP, Olası Kapatma Durumunda Alternatif Partileri Belirledi

Partinin kapatılması halinde dahi siyaset alanını “kesinlikle terk etmeyeceklerini”, “seçmeni kesinlikle seçeneksiz” bırakmayacaklarını belirten HDP’nin üst düzey kurmayları, “alternatif” olabilecek partileri de belirledi. 

Gazete Duvar’ın “Duvar Arkası” bölümünde, “HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davada ön savunma kasım ayı başında verilecek. HDP’li hukukçular “kapattırmayacağız” sloganıyla çok kapsamlı bir savunma hazırlığı sürdürürken parti yönetimi de en kötü senaryoya karşı tedbir alıyor.

Partinin kapatılması halinde dahi siyaset alanını “kesinlikle terk etmeyeceklerini”, “seçmeni kesinlikle seçeneksiz” bırakmayacaklarını söyleyen parti yöneticileri “alternatif” olabilecek partileri de belirledi. HDP kulislerinden edinilen bilgiye göre olası bir kapatma durumunda partinin bileşeni olan 4 partiden birine geçiş yapılacak.

Bu partilerin Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP) ile Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) olduğu ifade ediliyor.

Siyasi Partiler Kanunu’na göre bir siyasi partinin seçime katılabilmesi için, “İllerin en az yarısında (41 il) seçim gününden en az 6 ay önce teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olması” gerekiyor. Bu partilerin de söz konusu yeterliliği elde etmek için ülke genelindeki teşkilatlanma çalışmalarına hız verildiği belirtiliyor.” ifadesi kullanıldı.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken İttifak Açıklaması

Antalya’da çeşitli sivil toplum örgütlerinin ve sendikaların temsilcileriyle bir araya gelen HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Bir deklarasyon metni yayınladık. Amacımız Türkiye’de yeni bir sayfa açmak. Demokratik dönüşüme giden yolun en geniş demokratik birliğiyle olabileceğine inanıyoruz. Bunun anlamı seçimlerde bir üçüncü yolu inşa etmektir. Mevcut ittifaklar dışında Türkiye’nin temel sorunlarını çözebilecek, en azından çözüm için yolu açabilecek en geniş birlikteliği oluşturmak ve bunu milletvekili seçimlerinde yapacağımızı deklare etmek” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, konuşmasının devamında, “Türkiye’nin içinde bulunduğu durum her açıdan bir kriz tablosudur. Çoklu krizler içinde serbest düşüş olarak nitelendirilebilecek bir çöküş yaşanmaktadır. En başta da ekonomidir. Buna kriz demek de durumu ifade etmiyor. Yoksulların, en alttakilerin altında kaldığı bir enkaz yaratılmak isteniyor. İşte biz bu enkazın halkın üzerine çökecek bir kara yük olmaması için mücadele ediyoruz. Böyle bir çöküşün, büyük bir enkaza dönüşmemesinin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Çeşitli kesimlerle bütçe buluşmaları gerçekleştirdik, bütçe görüşmelerinde izleyeceğimiz yolu belirledik. Halk için bütçe, halka bütçe sloganında somutlaştırdık. Saray’a yandaşa sermayeye değil halka bütçe” ifadelerini kullandı.

“Ekonomik çöküşün çok çeşitli nedenleri var. Bunlardan en önemlisi bizce savaş politikalarıdır. 2015’ten bu yana ortaya konan rakamlar gösteriyor ki güvenlikçi ve askeri yöntemler ekonomiyi çöküşe götürmektedir. 2015’te GSMH 960 milyar dolar iken bugün 700 milyar dolara düşmüştür. Eğer 2015’te gerçekleşen %10’luk büyüme devam etseydi, GSMH’nin 1.3 trilyon dolar olacağı öngörülüyor. Araya güvenlikçi politikalar, savaş stratejileri girince %10’luk büyüme hedefinden uzaklaşıldı ve tam tersi bir yola girildi. Arada 600 milyar dolarlık bir fark var. Bu farkın büyük bir kısmının askeri ve güvenlikçi politikalara gittiğini söyleyebiliriz” diyen HDP Eş Genel Başkanı Sancar, açıklamalarının devamında şunları söyledi;

İktidarın yarattığı çeşitli kirli ağlar var. Halkın kaynaklarını yutan büyük bir kara deliğe dönüştü. Sadece Sedat Peker’in açıklamaları değil uluslararası kuruluşların raporlarında da bu durum kayda geçiyor. OECD tarafından kurulan Mali Eylem Görev Gücü raporuna göre Türkiye, terörün finansmanı ve kara paranın aklanmasında gerekli tedbirleri almadığı için, aksine sicili kötü olduğu için gri listeye alındı. Gri listeye alınması demek çok ciddi durumlarla karşı karşıya kalınması demek. Biri kara paranın aklanması diğeri ise terörün finansmanı. Burada terörün finansmanından kastedilen, cihatçı örgütler El Kaide ve IŞİD’in finans kaynaklarının kontrol edilmemesi. Yani bu örgütlerin finansmanının Türkiye üzerinden sağlandığı belirtiliyor. Herkese terör yaftası yapıştırmaktan geri durmayan iktidar, terörün finansmanından sorumlu tutuluyor.

Terör kavramının iktidarın elinde nasıl kullanıldığı ve yarattığı gerilim politikaları ortada. Orman yangınları sırasında kışkırtılan o ırkçı duygularla ortaya çıkma ihtimali olan gelişmeleri yine sizler gibi farklı çevrelerin çabası ve halkların sağduyusu önlemiştir. Halkların bir arada yaşama iradesi bu oyunları boşa çıkarmıştır. Buna benzer girişimleri boşa çıkarmanın en önemli yolu inanç gruplarının, emek meslek örgütlerinin bir araya gelerek ortak tutum sergilemesidir. Deklarasyonumuz bunu hedeflemekte, bunun için çağrı yapmaktadır. Amacımız Türkiye’nin bu girdaba mahkum olmadığını, bu kanlı ve kirli döngüye mahkum olmadığını göstermektedir. Demokrasi güçlerinin bu oyunu bozacak iradesi vardır. Yeter ki iradelerimizi bir araya getirelim.

Alevilerin ve diğer inanç gruplarının ihtiyacı eşit yurttaşlıktır

Türkiye’yi bu kirli döngüden çıkarabilecek asıl güç emek güçlerinin ortak iradesi ve mücadelesidir. İktidar çok çeşitli yöntemlerle seçimlere doğru oyunlar sahnelemeye çalışmaktadır. İnanç çevrelerine, özellikle Alevi kurumlarına dönük planın devreye sokulduğuna dair bilgiler elimize ulaşmaktadır. Alevi çalıştayları düzenlediler 2009’larda. Onlardan Aleviler için bir sonuç çıkmadığını da gördük. Şimdi de yardımlarla, rüşvetlerle farklı çevreleri kendi yanlarına çekmek, Alevi oylarını kendilerine yönlendirmek istiyorlar. Gönül okşayıcı sözlerle Kürtleri kandırabileceklerini düşündükleri gibi. Alevilerin de diğer inanç gruplarının da toplum kesimlerinin de ihtiyacı eşit yurttaşlık. Bu temelde bir düzen ancak barış içinde ortak geleceği garanti eder. HDP inançların eşitliği ve özgürlüğünü her zeminde ve her fırsatta söylemeye devam ediyor.

Halkların, inançların eşitliği ve özgürlüğü, ortak yaşamın demokratik bir düzende inşa edilmesi ile mümkündür. Emekçilerin haklarının korunması da ancak bu çerçevede olacaktır. Eşit yurttaşlık, sosyal devlet, sosyal adalet ve hakça paylaşım… Bizim temel aldığımız ilkeler bunlardır. Bu sistemin çeşitli makyajlarla devamı sağlanabildi ama artık bu değirmenin suyu bitiyor ve faturası yoksul halka çıkıyor. Aşımız elimizden alınıyor, soframız küçülüyor. Halkların eşitlik, inançların özgürlük, emekçilerin hakça paylaşım mücadelesi ile kadınların güçlü direnişi, gençlerin geleceklerine sahip çıkma azmi ancak mümkün kılabilir. O nedenle saydığımız bütün bu çevreleri, ötekileştirilen ve sömürülen her kesimi bir araya getirecek olan yolu birlikte inşa edebileceğimizi düşünüyoruz.

Savaş ve sömürü politikalarına şimdiden karşı çıkmalıyız

Seçim ne zaman gerçekleşir bunu çok dikkate almıyoruz. Seçime hazırlığımız vardır. Esas olan mücadeleyi bugünden kurmaktır. Bugün, şimdi hemen mücadeleyi ortaklaştıramazsak seçim zamanı geldiğinde yapacak fazla bir şeyimiz kalmayacak. Seçimleri bekleyerek dönüşüm gerçekleştireceğimiz yanılgısından uzak durmamız gerekiyor. Eşit ve özgür bir yaşam inşa etme fikrine dayanarak savaş politikalarına da sömürü ve talan politikalarına da bugünden karşı çıkmak zorundayız.

İktidar savaş politikalarıyla varlığını güvence altına almaya çalışıyor

Tezkereler yeniden Meclis’e sunuldu, Salı günü görüşülecek. Burada amacın ne olduğunu aslında herkes biliyor. İktidar savaş politikalarıyla varlığını güvence altına almaya çalışıyor. Tezkerelerin de buna hizmet edeceğini herkes görmeli. Savaş karşıtlığı ve barış için mücadele temelinde buluşma zorunluluğumuz var. Gelecek için umut, daha iyi bir ülke için umut vermeliyiz. Çağrılarımızı yeniliyoruz: İktidarın tezkere ve savaş oyunlarına hayır deyin. Buna şimdiden karşı çıkalım. Önümüze açabilecekleri maceralara şimdiden karşı çıkalım. Bu konuda uzlaşmazsak, temel hususları ortaklaştırıp bir irade ortaya koyamazsak eğer topluma yeni bir vaatte bulunma konusunda gerçekçi olamayız.

Özgür bir yaşam sürmeyi vaat ediyorsak, bu politikaların farkına varmalı ve hep birlikte karşı çıkmalıyız. HDP, gelecekte barışın inşasını toplumun bütün kesimleriyle müzakere ederek yapmakta kararlıdır. Müzakere ve diyalog yollarını açık tutarak barışı inşa edebiliriz. Demokratik geleceği birlikte kurabilir. Özgür bir geleceği birlikte kurabiliriz. HDP, önümüzdeki dönemin yapıcı aktörü olma hedefinde kararlıdır, samimidir. Bu kararını da bütün demokrasi güçleriyle, emek ve meslek örgütleriyle, ezilenlerle ve ötekileştirilenlerle birlikte kullanmayı amaçlamaktadır. Bu toplantının buna hizmet edeceğine inancımızı bir daha ifade etmek isterim.”

Paylaşın

HDP, Üçüncü İttifak İçin Çalışmalarını Hızlandırdı

Birçok parti ve Sivil Toplum Kuruluşu (STK) ile görüşmelerini sürdüren Halkların Demokratik Partisi (HDP),  ‘Demokrasi İttifakı’ için çalışmalarını hızlandırdı. HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan da, bu çerçevede, partisinin Cumhurbaşkanlığı adaylığında izleyeceği yolu anlattı.

HDP, 27 Ekim’de yayımladığı ‘Tutum Belgesi’nin (deklarasyon) üzerinden 3 haftayı aşkın bir süre geçti. Deklarasyon, 2023 seçimleri öncesi ve sonrasına dönük bir yol haritasını esas alıyor.

Deklarasyonda, Kürt sorunu ve cumhurbaşkanlığı seçimi başta olmak üzere Türkiye’nin kronik sorunlarının çözümü için tüm toplumsal taraf ve siyasi aktörlerle görüşmeye, müzakere ve ortak yönetime hazır olduğunun mesajı verildi.

11 maddeden oluşan deklarasyonda aynı zamanda gelecek döneme ilişkin yani milletvekilliği seçimine yönelik ittifak tartışmalarına nokta koyulurken ‘Demokrasi İttifakı’ olarak değerlendirilen üçüncü ittifaka vurgu yapıldı.

Independent Türkçe’den Abdulhakim Günaydın’ın haberine göre; HDP, ittifak zeminini açmak için siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları dahil onlarca görüşme gerçekleştirdi. İttifak zeminini bulmak için süren görüşmelerin toplumun geniş kesimleriyle devam edileceği belirtildi.

HDP’nin STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonu Sorumlusu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, konuya ilişkin Independent Türkçe’ye açıklamalarda bulundu.

Deklarasyon çerçevesinde şimdiye kadar onlarca siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler gerçekleştirdiklerini kaydeden Bakırhan, “Aydın, yazar ve sanatçılarla yuvarlak masa toplantıları yapacağız” dedi.

Ankara’da DEVA, Gelecek, Saadet ve Sol Parti dahil İHD, TİHV, KESK ve DİSK gibi emekçi meslek örgütleriyle de bir araya geldiklerini aktaran Bakırhan, “Daha önce Alevi örgütleri ve Kürdistani Partilerle görüşmelerimiz oldu. Dün İstanbul’da Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi, Kaldıraç çevresiyle görüştük” dedi.

Devam eden görüşmelerde Emek Partisi, Sosyalist Meclisler Federasyonu ve Emekçi Hareket Partisi ile bir araya geleceklerini ifade eden Bakırhan, “Yine bu çerçevede aydın, yazar ve sanatçılarla yuvarlak masa toplantıları yapacağız. Üç tane miting planlandı. İlki Ağrı’da yapıldı. Tabanımızdan halk toplantılarına kadar siyasal ve toplumsal çevrelerle görüşmelerimiz devam edecek” bilgisini paylaştı.

“Tutum belgesi bir müzakere metnidir”

İttifak çalışmaları kapsamında gittikleri her yerden olumlu tepkiler aldıklarını dile getiren Bakırhan, görüşmelerde kimi başlıklara ilişkin birtakım önerilerde bulunulduğunu belirterek, şunları kaydetti:

“Önerilerin tamamını not ettik. Bu notları genel kurullarımızda değerlendireceğiz. Olumsuz bir şey almadık çünkü tutum belgesinin dili kapsayıcıydı ve çok hassas bir şekilde hazırlandı. En uçtaki ile empati kurulacak bir dil ile yazıldı. Zaten HDP’nin misyonu da budur. Meseleleri müzakere yoluyla çözmeye dönük bir siyaset izliyor. Tutum belgesi zaten bir müzakere metnidir. Önümüzdeki dönemde seçim süreci dahil yapacağımız işbirlikleri ve etkinlerin hepsini bu 11 madde ele aldık. En çok merak edilen konulardan birisi de seçim ittifaklarıyla ilgili tavrımızdı. Deklarasyonda buna çok net bir cevap var.”

“Adayın ilkelerimize yaklaşımını dikkate alacağız”

Bakırhan, HDP’nin parlamento seçimlerinde en geniş demokrasi ittifakı sağlamak için program dahilinde çalışmalarını aksatmadan devam ettiğini belirtti.

“Mevcut iki ittifaktan da beklentilerinin olmadığını, üçüncü bir ittifak şeklinde seçimlere gireceklerini ifade eden Bakırhan, tutum belgesindeki ilkelerin cumhurbaşkanlığı seçiminde kendileri için esas olacağını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:”Adayın kim olacağı çok önemli değil, önemli olan aday olacak kişinin açıkladığımız ilkelere nasıl yaklaştığıdır. Yol haritasında ortaya koyduğumuz ilkeler çok nettir. Kürt sorunun demokratik yollarla çözümü, anadilde eğitim, kayyumlar, çevre, doğa, gençlik ve İstanbul Sözleşmesi gibi birkaç madde var. Dolayısıyla adayın ilkelerimize yaklaşımını dikkate alacağız. Belgeyi esas alıyoruz. Bizim için önemli olan odur.”

“Bu durumda ‘Demokrasi İttifakı’nın bir cumhurbaşkanı adayı olmayacak diyebilir miyiz?” sorusuna Tuncer Bakırhan’ın yanıtı şöyle oldu: Bir adayımız olsun veya olmasın tartışmalarına girmedik. Seçim sürecinde nasıl bir tavır alacağımıza kurullarımız karar verecek. Ama aday olacaklar için ilkelerimiz bellidir. Bu ilkeler çerçevesinde ne düşüneceğine bakacağız.

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Bu Düzen Kokuşmuştur

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, kadrolaşma listeleriyle gündeme gelen TÜGVA’ya yönelik olarak, “Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak” ifadesini kullandı.

Haber Merkezi / İktidarın ekonomi politikalarını ve Merkez Bankası’ndaki görev değişikliklerini de eleştiren Sancar, “Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş politikalarıyla sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır” dedi.

Sancar, iktidarın savaş politikaları yürüttüğünü ve bunun temelinde ‘Kürt düşmanlığı’ yattığını belirterek, “Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer. Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’teki grup toplantısında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Sancar’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“(TÜGVA) Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. TÜGVA’nın çalışanlarının da bu belgelerin doğruluğunu kabul etmesi, TÜGVA Başkanı’nın önce kumpas, sonra sızdırıldı diyerek itirafta bulunması, bu liyakatsız alımları doğrulamıştır.

Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak. Karşılarında direnenler, hakikat arayıcıları, hak mücadelesinin savunucuları var.

Hep kul hakkından söz edenler bunlar. Kul hakkına girdikleri yetmiyor gibi yerleştirdikleri bu vasıfsız ve yandaş elemanları ile kamu kurumları ve yargıdaki işleyişte de birçok başka büyük soruna yol açıyorlar.  Merve Çavdar, KPSS’yi kazandığı halde atanmadı, intihar etti… Böyle yüzlerce gencimiz var. O yandaşları oraya yerleştirdikleri için emekleriyle bir yere gelenler iş bulamıyorlar, hayatı bile bırakabilecek noktaya gelebiliyorlar. Buna hiç kimsenin hakkı olmadığını her seferinde ortaya koyacağız.

“Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir”

Adalet mücadelesini bu yüzden her türlü bedeli göze alarak yapıyoruz. Yargıdaki çürümenin bir ayağı da tam burada işte. Yandaşlarını yargıya yerleştiriyorlar, yargıdaki savcılarla kumpas davaları açıyorlar, yargıçlarla mahkumiyet veriyorlar. O yüzden bütün bu davalar siyasidir, kumpastır. Ne delil ortaya koyabiliyorlar ne de gerekçelerini haklı çıkarabilecek cümle yazabiliyorlar.

İktidar, kamu kurumlarını, halkın kaynaklarını ve tüm imkanlarını kontrollerindeki vakıflar, cemaatler ve SADAT gibi organizasyonlarla, 5’li çete gibi rantçı cenah arasında pay etmektedir. Halkın sofrasına kuru ekmek bile kalmıyor. Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir.

Hiçbir ülke bu kadar kirlenmeyi kaldıramaz. Hiçbir toplum bu kadar kokuşmuşluğu hak etmez. O nedenle bizler yeni başlangıç, adil bir gelecek, demokratik bir düzen ve barış içinde eşit yaşamı kuracağız. Mutlaka kuracağız. Bu talan düzeninin ekonomideki yansımalarına baktığınızda da aynı şeylerle karşılaşıyorsunuz. Bu iktidar ekonomide de benzer bir düzen kurdu. Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş poltikilarıyla, sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır.

“Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz”

İktidar yine bir kararname yayınlıyor, Merkez Bankası’ndan 3 kişiyi görevden alıyor… Düzenin kendisi bozuk, öyle müdahalelerle başkan, başkan yardımcısı değiştirmekle daha fazla çöküşe yol açarsınız. Değişmesi gereken iktidar politikaları ve bu sömürgen düzendir. İktidarı da beslendiği bu kirli düzeni de bizlerin görevidir. Kurlardaki değişim… Her gün TL’nin değer kaybı rekor kırıyor. Her yeni rekor yoksullukta biraz daha dibe inmektedir. Devasa borçlar, üretim yok, gübre, saman ithal… Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz. Bu ülkenin kaynakları, toplumundur. Bir avuç yandaşa peşkeş çekmelerine dur dememiz bundandır.

Sürekli olarak savaşa yatırım yapan, çatışmadan beslendiği için kendisini buna mecbur hisseden bir iktidar var. Bu iktidar, yeni düzenini bu ittifaklarını savaş politikaları üzerine kurmuştur ve savaş politikaları devam ettikçe bir arada kalabilmektedirler. Savaş, nefret, düşmanlık politikaları bu iktidar ortaklarının tek harcıdır. Savaş politikaların temelinde Kürt düşmanlığı yatıyor. Suriye’ye askeri operasyon tartışıyorlar… Tek nedeni var: Kürt, anasını görmesin yeter ki. Türkiye batsın ama Kürtler de gün yüzü görmesin. Çatışmasızlığın olduğu dönemde 2013-15 arası yıllarda bütçede güvenliğe ayrılan, savunmaya ayrılan miktarla bugün ayrılan miktar arasında uçurumlar var. O gün 50 milyara yakın bir güvenlik bütçesi, bugün 250 milyar civarında bir güvenlik bütçesi. Bu bile iktidarın tutunduğu dalın ne olduğunu göstermektedir. Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer.

“Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz”

Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız. Büyük dönüşümün gelebileceği tek yol var. Büyük barış… Bunun için de önce savaşa karşı büyük birlik gerek…

Bütçe önümüze geliyor… Biz halkın bütçesini oluşturmak için halka soruyoruz, onlara danışıyoruz, dertlerini dinliyoruz. Alternatif bütçemizi de halkın bütçesi olarak bu çalışmalarla oluşturacağız. Bu iktidarın bütçesi sömürü, talan, savaş bütçesidir. Biz de bu ülkeye demokrasi, adalet, hakça bölüşüm ve barış bütçesi getireceğiz. Şimdiden hazırlıklarını yapıyoruz. İnşallah yakın zamanda yönetime ortak olduğumuzda bunları halkın desteği ve gücüyle hayata geçireceğiz. Savaş bütçesini yırtıp atacağız, barışın bütçesini getireceğiz. Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz.”

Paylaşın

Buldan: HDP Demokratik Siyasete Yön Vermeye Devam Edecek

Partisinin Ağrı’da düzenlediği “Demokrasiye Çağrı” mitinginde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “HDP’nin yarattığı umudu ve cesareti görmek isteyenler, HDP’yi engellemeye ve durdurmaya çalışanlar gelsinler, bu meydanlara baksınlar, kararlarını ondan sonra versinler. Her bijî hevalino. Onlara inat HDP büyüme devam edecek, HDP genişlemeye devam edecek. HDP milyonların partisi olmaya devam edecek. Demokratik siyasete yön vermeye devam edecek” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Buldan’ın Ağrı programında iktidarın olası Suriye operasyonu, ekonomik tablo, Kürt sorunu ve muhalefete çağrı vardı. AKP’nin Suriye’ye askeri operasyon planladığını söyleyen Buldan, “Dolar 10 liraya yaklaştı, onlar ne yapıyor? Suriye’ye gitmek için bir kez daha yol aramaya başladılar. Bu ülkeyi savaş politikaları ile düzlüğe çıkaramazsınız. Doların düşmesini de krizlerin bitmesini de ancak savaş politikalarını bitirerek yapacaksınız” dedi.

HDP’nin 9’ncı yılını geride bıraktığını hatırlatan Buldan, “HDP kurulduğu günden beri her gün baskı, engelleme ve her türlü anti demokratik uygulamalarla karşı karşıya kalan bir partiyiz ama 9 yıldır hiçbir şekilde taviz vermedik, boyun eğmedik. Bundan sonra da boyun eğmeyeceğiz, biat etmeyeceğiz. HDP gümbür gümbür geliyor” diye konuştu.

Buldan, muhalefete açık çağrısında ise, “Kapımız bugün muhalefette olan bütün partilere açıktır. Muhalefet partileri bir araya gelirse, birlik olursa AKP hükümetinin bir daha iktidara gelmesini engelleyebiliriz. HDP böyle bir yoldadır. Kapımızın herkese açık olduğunu söyledik, ama HDP bugün bütün bileşenleri ile birlikte daha da büyümenin ve daha da genişlemenin, iktidara gitmenin yollarını ve yöntemlerini arar, bulur ve bunu da gerçekleştirir” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın partisinin Ağrı’da düzenlediği “Demokrasiye Çağrı” mitinginde yaptığı konuşma şöyle;

“Merhaba gelê me yê hêja, dayikên bi rûmet, ciwanên hêja. Hûn bi xêr hatine, ser seran ser çavan! Sizlerle gurur duyuyoruz. Bugün bu alanda toplanan Ağrı halkı başta olmak üzere, bölgenin dört bir yanından gelen başta yönetici arkadaşlarımız ve siz değerli halkımıza en derin sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Hepiniz hoş geldiniz sefalar getirdiniz. HDP’nin başlatmış olduğu ‘Demokrasiye Çağrı’ mitingine hepiniz sefalar getirdiniz.

Bu 27 Eylül tarihinde Ankara’da gerçekleştirmiş olduğumuz ‘Demokrasiye Çağrı’ deklarasyon metnimizin halkımızla buluşturma faslını geliştiriyoruz. İlk buluşmamızı da Ağrı’da gerçekleştiriyoruz. Bu miting önemli ve anlamlıdır. HDP’nin yarattığı umudu ve cesareti görmek isteyenler, HDP’yi engellemeye ve durdurmaya çalışanlar gelsinler, bu meydanlara baksınlar, kararlarını ondan sonra versinler. Her bijî hevalino.

Onlara inat HDP büyüme devam edecek, HDP genişlemeye devam edecek. HDP milyonların partisi olmaya devam edecek. Demokratik siyasete yön vermeye devam edecek. Onlar bizi engellemeye çalışıyorlar. Onlar bizi durdurmaya çalışıyorlar. Yürüdüğümüz yolun doğru bir yol olduğunu bildikleri için bu yolun önünü kesmeye çalışıyorlar. Ama onlara inat bir kez daha diyoruz ki “gittiğimiz ve durduğumuz yolda asla tökezlemeyeceğiz, asla durmayacağız, asla bu kararlılığımızı yitirmeyeceğiz”. Bu da onlara dert olsun, bu da onlara ders olsun.

İleriki süreçlerde demokratik iktidarın bir parçası olacağız

Biz iki gün önce HDP’nin 9’uncu kuruluş yıl dönümünü kutladık. HDP 9. yılına girdi. Kurulduğu günden beri her gün engellemeler ve baskılarla, her türlü anti demokratik uygulamalarla karşı karşıya kalan bir partiyiz. Ama 9 yıldır hiçbir şekilde taviz vermedik, diz çökmedik, boyun eğmedik. Bundan sonra da boyun eğmeyeceğiz, diz çökmeyeceğiz, biat etmeyeceğiz. Bütün bu baskılara rağmen HDP gümbür gümbür geliyor. İşte buraya geldik. Bu hava neyin havası, bu rüzgar neyin rüzgarı? Elbette HDP’nin havası, HDP’nin rüzgarı.

Allah da bizimle, Ağrı halkı ile beraber. Şimdilik demokratik bir muhalefet yürütüyoruz. Ancak bu böyle devam etmeyecek. İleriki dönemlerde, ileriki süreçlerde demokratik iktidarın bir parçası olacağımıza bir kez daha Ağrı halkının huzurunda söz veriyoruz. Biz bu yola büyük bedeller ödeyerek, büyük emekler vererek çıktık. Kadınlar ayrı emek verdi, ayrı bedel ödedi, annelerimiz ayrı bedeller ödedi.

Halkımız ayrı emek verdi ve bedeller ödedi. Ödediğimiz bedellerin ve verdiğimiz emeklerin elbette karşılığı olacaktır. Bunun karşılığında, önümüzdeki seçimlerde HDP bu ülkeyi yöneten bir parti olacaktır. Hiç kimsenin bundan kuşkusu olmasın. Çünkü bu ülkeyi yönetenler büyük zulümler yaptılar. Sarayın, iktidarın penceresinden bu ülkeyi güllük gülistanlık görebilirler. Ama o sarayın penceresinden Ağrı’ya bir baksınlar. Ağrı halkının yaşadığı yoksulluğu, sefaleti, işsizliği oradan göremezler.

Gençler, kadınlar ve halklar sandıkta hesap soracak

Buraya gelmeden, halkın içine girmeden Ağrı halkının yaşadıklarını asla göremez, bilemezler. Burada da, Türkiye’de de; işçiyi, emekçiyi, esnafı açlığa, yoksulluğa ve sefalete mecbur ve mahkum edenlerin sandıklarda verecekleri hesaplar var. Bu hesap mutlaka ama mutlaka sandıklarda ve seçimlerde sorulacaktır. Ağrı halkı da, Türkiye halkı da bu hesabı soracaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Çünkü hak ihlallerini, insan kaçırmayı, ağzını açanı tutuklamayı kendilerine bir yol edindiler. Bu ülkede adalet diye bir şey bırakmadılar, demokrasinin kırıntılarını bile bırakmadılar. Bu ülkede gençlerin geleceğini çaldılar, kadınların sokaklarda dolaşmasını güvenli olmaktan çıkardılar. Onun için gençlerin de, kadınların da, tüm halkımızın da AKP iktidarından soracağı hesap sandıklarda ve seçimlerde olacaktır.

Bu kentte iradesine, kimliğine, geleceğine sahip çıkan bir halk var

Biz Ağrı halkının ekonomik anlamda nasıl sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Geçen hafta ekonomi komisyonumuz Ağrı’ya geldi, Ağrı halkıyla görüştü. İşçilerle görüştü, esnafla görüştü ve Ağrı halkının kan ağladığının tespitini yaptı. Esnaf dükkanını açamıyor, siftah yapamıyor. İşçi ve çifti yem, saman alamıyor; hayvanını besleyemiyor. Bu kentte saman ve yem fiyatları, hayvan fiyatlarından daha pahalı olmuş. Arkadaşlarımız bunun tespitini yaptılar. Ama burada, bu kentte bir şey daha var. Bu kentte iradesine, kimliğine, kültürüne sahip çıkan bir halk var, siz varsınız. İyi ki varsınız, iyi ki buradasınız. Hepinizin emeğine sağlık!

Bu ülkeyi nasıl yönettiklerini biliyoruz. Bu ülkede savaş politikalarını barışın önüne koydular. İşte savaş politikaları olduğu için bugün ekonomide bir patlama var; ekonomik, sosyal ve siyasi krizler var. Türkiye halkları savaş istemiyor, bu ülkenin kaynaklarının barışa yatırılmasını istiyor. Savaş politikalarının barış politikalarının önüne konulmasına rıza göstermiyor. Bugün dolar 10 liraya yaklaştı.

Onlar ne yapıyorlar? Suriye’ye gitmek için bir kez daha yol aramaya başladılar. Bu ülkeyi savaş politikalarıyla düzlüğe çıkaramazsınız. Bu ülkede doların düşmesini de, ekonominin düzelmesini de, krizlerin sonlanmasını da ancak ve ancak savaş politikalarına son vererek yapacaksınız. Bunun başka bir çaresi yok, alternatifi yok. Barışa yatırım yapacaksınız. Bu ülkeye barışı getirmek zorundasınız. İşte HDP bunun için vardır. HDP iktidara bunun için yürüyecek. Barış, özgürlük, adalet için yürüyecek. Bu ülkeye barış ve özgürlük gelsin diye yürüyecek.

Halkların iradesini gasp ederek ve hapsederek Kürt sorununu çözemezler

Her gün televizyonlara çıkıp bin bir yalan söyleyerek halkı bu yalanlarla kandıracaklarını zannediyorlar. Ama artık Türkiye halklarının yalanlara karnı tok. Sizin yalanlarınızın ne anlama geldiğini bilen bir Türkiye toplumu var. Televizyonlarda, çıktıkları programlarda söyledikleri en birinci yalan: Kürt sorununu çözdük, artık böyle bir sorun yok diyorlar.

O zaman size soruyoruz. Bir halkın iradesini gasp ederek, belediyelerini gasp ederek, kayyım atamakla Kürt sorununu çözdünüz mü? Peki Figen Yüksekdağ’ı, Selahattin Demirtaş’ı hala cezaevlerinde tutarak mı Kürt sorununu çözüyorsunuz? Kürt çocuklarını her gün panzerlerle ezerek mi Kürt sorununu çözüyorsunuz? Bir halkın dilini, kültürünü, kimliğini tanımayarak mı Kürt sorununu çözüyorsunuz? Artık sizin yalanlarınıza Türkiye halkının da Kürt halkının da karnı tok.

Bu ülkeyi yönetmeye gelirken şöyle söylediler; Türkiye’yi uçuracağız, Türkiye’yi şahlandıracağız. Ama uçan da, şahlanan da kendileri oldu. Çünkü kendilerinden, yandaşlarından başka, kendi adamlarından başka hiç kimseye ne hayat hakkı ne de ekonomik anlamda hiçbir şey tanımadılar. Varsa yoksa kendi yandaşları, kendi akrabaları. Bu ülke sanki varsa yoksa AKP’den ibaretmiş gibi kendilerine yatırım yaptılar. Oysa bu ülkede başka partiler, başka halklar var. Kürtler var, Aleviler var, Ermeniler var, Çerkezler var, Süryaniler var.

En önemlisi de bu ülkede kadınlar var, gençler var. Kadınların geleceğine yatırım yapmadan bir ülkenin düzlüğe çıkması mümkün değil. Bir ülkede gençlerin geleceğini düşünmüyorsan, o zaman sen bu ülkeye hiçbir yatırım yapmamışsın demektir. Ağrılı gençler Ağrı’da iş bulamıyor. Ağrılı gençler başka illere göç ediyor, oralarda iş bulmaya çalışıyor. Bu Ağrı halkına reva görülen yaşam biçimdir. Bu yaşam biçimini Ağrı halkı kabul etmiyor, Ağrılı gençler kabul etmiyor, Ağrılı kadınlar hiç kabul etmiyor.

Deklarasyon metnimize hep beraber sahip çıkalım

Bir deklarasyon yayınladık. Bu deklarasyon bizim tutum belgemizdir. Bu tutum belgemiz iyi bir karşılık buldu. Bir çok kesimden bu deklarasyonun Türkiye’nin yol haritası olduğuna dair önemli mesajlar aldık. Şimdi bu deklarasyona sahip çıkma zamanıdır. Türkiye’yi kurtaracak olan, Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak olan, Türkiye’deki bütün krizlerin ve kaosların önüne geçecek olan 11 maddeden oluşan bir tutum belgemizi yayınladık.

Şimdi bu tutum belgemizle birlikte, kendisine insanım diyen ve vicdanı olan tüm kesimlere, demokratlara, kanaat önderlerine, STK’lara, kadın hareketlerine, gençlere çağrımızdır: Gelin hep birlikte el ele vererek, bu tutum belgesini esas alarak Türkiye’nin barışa, demokrasiye ve özgürlüklere olan ihtiyacına karşılık bu tutum belgesine sahip çıkalım. Türkiye’nin demokratikleşme yolundaki en önemli adımlarından birini hep birlikte atalım. Bu çağrımızı Ağrı halkına, Türkiye’nin her yerine yapıyoruz.

Kapımız bugün muhalefette olan bütün partilere açıktır

Kapımız bugün muhalefette olan bütün partilere açıktır. Muhalefet partileri bir araya gelirse, birlik olursa AKP hükümetinin bir daha iktidara gelmesini engelleyebiliriz. HDP böyle bir yoldadır. Kapımızın herkese açık olduğunu söyledik, ama HDP bugün bütün bileşenleri ile birlikte daha da büyümenin ve daha da genişlemenin, iktidara gitmenin yollarını ve yöntemlerini arar, bulur ve bunu da gerçekleştirir.

Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bir kez daha hepinize partinize sahip çıktığınız için teşekkür ediyorum. Sadece partiye değil, yayınlamış olduğumuz tutum belgemize de sahip çıkmanızı önemle rica ediyorum. Tutum belgemiz, özgürlüklere, demokrasiye giden yolun ilacıdır. Bu ülkeyi kurtaracak olan HDP’nin yol haritasıdır diyor ve hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

Demirtaş’tan Dikkat Çeken ‘Çözüm Süreci” Açıklamaları

HDP Eski Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Çözüm sürecini bitirdiği için Erdoğan’ın bin pişman olduğundan da eminim. Çünkü o günden beri bir daha toparlayamadı. Kaybettiği meşruiyetini otoriterleşerek telafi etmeye çalıştı. Zaten bünyesi demokrasiye karşı alerjik. Son beş altı yılda iyice savruldu ve geri dönülemez şekilde kaybetti. Artık adı tarihe otoriter bir lider olarak yazılmış ve bitmiştir” dedi.

Haber Merkezi / Demirtaş, “Siyasete bulaşmasaydım keşke dediğim zamanlar oldu elbette. Keşke bulaşmasaydım dediğim şey de demokrasi ve özgürlük mücadelesi değil, milletvekilliği ve eş genel başkanlıktır” dedi.

Demirtaş, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın “çözüm sürecini bitirdiğini için bin pişman olduğunu” savunarak, “Çünkü o günden beri bir daha toparlayamadı. Kaybettiği meşruiyetini otoriterleşerek telafi etmeye çalıştı” ifadesini kullandı.

Kısa Dalga’dan Beril Eski, HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu bulunduğu Edirne Kapalı Cezaevi’ne giderek yüz yüze röportaj gerçekleştirdi.

PKK’nın HDP’yi sözcüsü ya da temsilcisi olarak kabul etmediğini söyleyen Demirtaş, “HDP, Kürt sorununu ve PKK’yi en gerçekçi şekilde ve çözüme de katkı sunacak bir perspektifle tanımlarken, devletin resmi tanımıyla ters düştüğü için HDP’yi PKK ile eşitliyorlar. Ve kesinlikle yanlış yapıyorlar” dedi.

HDP’nin kapatılmasının ihtimal dahilinde olduğunu söyleyen Demirtaş, “Tek bir HDP seçmeninin oyu bile heba olmayacak şekilde, her türlü tedbir alınıyor. Gerek Meclis seçiminde gerek de Cumhurbaşkanlığı seçiminde, HDP seçmeni rolünü oynayacaktır” diye konuştu.

“‘Siyasete bulaşmasaydım keşke’ dediğim zamanlar oldu elbette”

Demirtaş’a yöneltilen sorular ve verdiği yanıtlardan bazıları şöyle:

‘Siyasete bulaşmasaydım keşke’ dediğim zamanlar oldu elbette. Ama bunu hapisteyken hiç düşünmedim. Hapisten önce düşündüğüm zamanlarda. ‘Keşke bulaşmasaydım’ dediğim şey de demokrasi ve özgürlük mücadelesi değil, milletvekilliği ve eş genel başkanlıktır.

Yoksa ben bir mücadele insanıyım ve bundan asla pişman değilim. Sanırım temsili siyaset beni pek sarmadı. Ben koltuk, makam insanı değilim galiba. Bunlar beni sınırlayan ve daraltan şeylermiş gibi hissediyorum. Siyasi mücadeleyi daha özgürce ve kendi bildiğim, inandığım şekilde yürütmeyi tercih ediyorum. Oysa partiler her zaman sınırlayıcı ve denetleyicidir. Bu nedenle edebiyat bana daha fazla özgürlük hissi veriyor ve kendimi orada daha mutlu hissediyorum.

Asla sıradan biri olmayı düşünmedim. Suya sabuna dokunmayan biri olsaydım, içinde yaşadığımız dünyada olup bitenlere sırtımı çevirseydim, sanrım en çok eşim ve kızlarım bundan utanırlardı. Biz ailecek böyle daha mutluyuz. Kızlarım artık büyüdüler ve daha birkaç ay önce ben de mektupla bu soruyu onlara sordum. Mealen, “Benden memnun musunuz?” diye sordum. “Eh işte, idare edersin” dediler. Buraya gülen yüz koyun. (Gülüyor) Benimle gurur duyuyorlarmış, sarayda olmamdansa hapiste olmamı tercih ediyorlarmış.

“HDP’de bir muhataplık karmaşası olduğunu düşünmüyorum”

Son muhataplık tartışmalarından bahsetmek istiyorum. CHP’nin Kürt meselesinde HDP’yi muhatap alacağı açıklaması üzerine Sezai Temelli “muhatap İmralı’dır” dedi. Siz de yalnızca Kürt meselesinde değil, her meselede muhatap olduğunu söylediniz. Neden parti nezdinde böyle bir muhataplık karmaşası var?

Ben HDP’de bir muhataplık karmaşası olduğunu düşünmüyorum. Bir parti kendini tüm sorunların çözümünün muhatabı olarak görmezse kendi varlığını inkar etmiş olur. Bunun yanı sıra, Kürt sorununun bir de silah ve şiddet boyutu olduğu için elbette başka aktörlerin de çözüme dahil edilmesi gerektiğini söylemek HDP’nin muhataplığını inkar etmek veya yadsımak anlamına gelmez. HDP’de farklı düşünenler olabilir. Ancak kurumsal görüş önemlidir ve HDP kendini gerçek bir muhatap olarak ortaya koyarak doğru bir tutum almıştır.

Sezai Temelli’nin açıklamasının hükümetin “PKK eşittir HDP” paradigmasını doğrulayan bir açıklama olduğu yorumları yapıldı. Bu konuda ne dersiniz?

“PKK eşittir HDP” diyenler hem yanılıyorlar hem de yanıltıyorlar. HDP, destek aldığı kitleler dışında hiç kimseyi temsil etmez, edemez. Hele silahlı bir yapıyı hiç temsil etmez. Onun siyasi kolu veya uzantısı da değildir. HDP demokratik, siyasal mücadele yürüten anayasal bir partidir. Bünyesinde de bütün halklar ve inançların temsiliyetini barındıran çoğulcu ve çok kültürlü bir siyasi yapıdır.

Hükümetin PKK ve HDP’yi eşitleyen yaklaşımını nasıl değerlendirirsiniz?

HDP, Kürt sorununu ve PKK’yi en gerçekçi şekilde ve çözüme de katkı sunacak bir perspektifle tanımlarken, devletin resmi tanımıyla ters düştüğü için HDP’yi PKK ile eşitliyorlar. Ve kesinlikle yanlış yapıyorlar. PKK bile HDP’yi hiçbir şekilde kendi sözcüsü veya temsilcisi olarak kabul etmezken (ki bunu çözüm sürecinde en üst düzey PKK yöneticilerinin ağzından bizzat duydum. HDP’yi PKK’nin sözcüsü gibi gösterenlerden onlar bile rahatsız ve bunu kabul etmiyorlar) birileri ısrarla HDP’yi PKK’nin sözcüsü veya siyasi kanadı gibi göstermeye çalışıyor. Bu yanlış bir bakış açısıdır ve gerçeği yansıtmamaktadır.

Belki bu yanılgılı yaklaşımın kabul görmesinde, biz HDP sözcülerinin de zaman zaman yanlış anlaşılmaya müsait konuşmalarımız yol açmıştır. Dolayısıyla bizim de bu konuda özenli ve dikkatli olmamız lazım.

“Erdoğan, çözüm sürecini bitirdiğine bin pişman”

Sizce Erdoğan’ın Temmuz ayında Diyarbakır’da yaptığı konuşmada, son 5 yıldır ilk defa çözüm sürecini sahiplenen bir ifade kullanması dikkat çekti. Sizce bu durum yeni bir sürecin habercisi mi?

Hayır, ben Erdoğan’ın kafasında yeni bir çözüm sürecinin olduğunu düşünmüyorum. Zaten açıkça, “Kürt sorunu yoktur” deyip duruyor. Kendince zaten olmayan bir sorun için ne diye bir çözüm süreci başlatsın ki?

Bununla birlikte, çözüm sürecini bitirdiği için Erdoğan’ın bin pişman olduğundan da eminim. Çünkü o günden beri bir daha toparlayamadı. Kaybettiği meşruiyetini otoriterleşerek telafi etmeye çalıştı. Zaten bünyesi demokrasiye karşı alerjik. Son beş altı yılda iyice savruldu ve geri dönülemez şekilde kaybetti. Artık adı tarihe otoriter bir lider olarak yazılmış ve bitmiştir.

“PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bırakmasına sadece on gün kalmıştı”

Çözüm sürecinde yanlış giden neydi?

Bunu daha önce de çok konuştuk. En büyük eksiklik, çözüm sürecinin yeterince şeffaf olmaması, kamuoyuna ve halka mal edilememesi ve TBMM’ye taşınamamasıydı. Çözüm sürecinden kurumsal olarak sorumlu olanlar kişiler değil TBMM olmalıydı. Ancak biz o dönemde maalesef ki bunu aşamadık. CHP’yi sürece dahil edip meseleyi Meclis’e taşımak için çok uğraştık. Ancak hep engellerle, bariyerlerle karşılaştık. Örneğin, Erdoğan her şey kendi kontrolünde olsun istiyordu. Düşünün ki HDP’nin eş genel başkanları olarak çözüm sürecinde bir defa bile Erdoğan ile yüz yüze görüşemedik.

Türkiye toplumu şundan emin olsun ki, 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’ndan sonra PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bırakmasına sadece on gün kalmıştı. Ama Erdoğan buna izin vermedi. Akil İnsanlar Grubu adlı sivil grup, son bir defa İmralı’ya gidecekti. Oradan silahların tümden devre dışına çıkarıldığı mesajını alıp gelecekti. Gerisini artık demokratik siyasetle ve parlamentoda hep birlikte çözecektik.

Kalıcı barışın kendisine ve partisinin oy oranına olumlu yansımayacağını görünce süreci bitirdi, Erdoğan. Akil İnsanlar Grubunun İmralı’ya gitmesine engel olan Erdoğan’dır. “Seni başkan yaptırmayacağız” sözü bütün bunlardan sonra gelmiştir.

Büyük bir çarpıtmayla, sanki süreci benim bu sözüm bitirmiş gibi yansıtarak yalan söylüyorlar. Akil İnsanlar son bir defa İmralı’ya gitsin ve silahlar devre dışı kalsın diye Dolmabahçe Mutabakatından sonra on iki defa dönemin İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve MİT müsteşarıyla görüşerek Erdoğan’ı ikna etmelerini istedik. Ancak hiçbiri onu ikna edemedi. “Beyefendi çok kararlı” dediler. “Süreç bitmiştir” dediler. Ölümler olmasın diye tabiri caizse yalvardık adeta. Ama Nuh dediler, peygamber demediler. Çünkü çatışmanın ve kanın milliyetçiliği tırmandırıp oylarını artıracağına iman etmişlerdi.

Ne yazık ki hala farklı düşünmüyorlar. Yeni bir Suriye savaşı ile seçimde oy artırma hesabı yapıyorlar. Oysa biz o dönemde barışı sağlayabilseydik bu ölümleri durdurabilseydik emeği geçenlerin, mecazi anlamda söylüyorum, heykelleri dikilirdi. Ben, “Öcalan’ın heykelini dikeceğiz” dediğimde tam da bunu kast etmiştim. Çünkü o konuşmayı yaptığım gün, Öcalan’ın iki mektubu Erdoğan’ın elindeydi. Bu mektuplarda Öcalan silahları bıraktırmaya hazır olduğunu söylüyordu. Ve ben bunu o dönemin Adalet Bakanı’nın ağzından bizzat duymuştum. Şimdi utanmadan sıkılmadan, o konuşmayı aleyhime kullanıyorlar, bundan dolayı yargılanıyorum, Erdoğan mitinglerinde bu konuşmanın videosunu izletiyor. Oysa neyi kast ettiğimi hem Erdoğan hem bütün devlet yetkilileri çok iyi biliyor.

Öcalan silahları bıraktıracak ve elbette ki mecazi anlamda ‘heykeli dikilecek’ demiştim. İşte çözüm sürecinin şeffaf olmamasının manipülatif sonuçlarıdır bunlar.

“Partimizi kapatırlarsa da kapatmazlarsa da çarpan etkisi yapar”

HDP’nin seçimler öncesinde kapatılabileceğini düşünüyor musunuz?

Evet, HDP’nin kapatılması ihtimal dahilinde. Zaten bu, siyasi bir karar olacaktır. Ama hiç kimse merak etmesin, tek bir HDP seçmeninin oyu bile heba olmayacak şekilde, her türlü tedbir alınıyor. Gerek Meclis seçiminde gerek de Cumhurbaşkanlığı seçiminde, HDP seçmeni rolünü oynayacaktır.

Sıkışmış olan HDP değil, AKP’dir. Partimizi kapatırlarsa bu, seçmenimizde çarpan etkisi yapar. Kapatmazlarsa da çarpan etkisi yapar.

Paylaşın

Sancar: Sorunların Çözümü Demokratik Siyasetten Geçiyor

Mardin’de partisinin düzenlediği bir etkinlikte konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Bize yönelik kuşatmayı kırmak için değil ülkenin geleceği için istiyoruz. Çünkü sorunların çözümü demokratik siyasetten geçiyor. Barış da ancak demokratik siyaset zemininde inşa edilip kalıcı hale getirilebilir” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasının devamında, “En yoğun propaganda araçlarıyla düşmanlaşma politikaları izleniyor, nefret dili yayılıyor. Halkların birbirleriyle düşmanlaşması için her şey yapılıyor ama barışı ve ortak yaşamı savunanlar vazgeçmiyor, eşit ortak yaşam demokratik gelecek ve onurlu barış yürüyüşü devam devam ediyor, sizler inandığınız için devam ediyor” diyen Sancar, etkinlikte yaptığı konuşmada şunları söyledi;

“Bütçe buluşmalarında barışın bütçesini konuşmak için Mardin’deyiz. Arkadaşlarımız son bir haftadır toplumun çeşitli kesimleri lie buluşmalar gerçekleştirip taleplerini dinledi, önerilerini aldı. Bizler halkın bütçesi için yola çıktık, halkın hizmetinde olmak için varız, halkların ortak iradesini ülkenin her alanında en güçlü şekilde temsil etmek için varız. Bütçe buluşmalarında da hedefimiz halkın bütçesini çıkarmaktır. Bunu masa başında değil meydanlarda, tarlalarda, sokaklarda buluşmalar gerçekleştirerek ancak yapabileceğimizi biliyoruz.

O nedenle sizinleyiz. Mardin’e uzun zamandır gelemiyor olmanın mahcubiyetini ve hüznünü yaşıyorum. Şartlar öyle gerçekleşti yoksa Mardin’i ve sizleri özledim. Barışı özlediğimiz gibi. Burada bulunmak bana her zaman büyük moral ve güç veriyor. Umutlarım artıyor, yolumuzun daha da kuvvetleneceğine dair inancım artıyor. Sizlere, Mardin’e bu topraklarda bana bu kadar çok şey veren bu toprakların insanlarına, hepinize bütün kültürlere emeği geçen her kesime minnetlerimi sunmak isterim. Mardin sadece doğup büyüdüğüm değil beni eğiten, değerlerimi oluşturan şehirdir. Her zaman bağlılığım ve minnetim devam edecektir.

“Savaşın bütçesini değil barışın bütçesini yapalım”

Barışın bütçesini konuşuyoruz Mardin’de. İktidarın önümüze koyduğu bütçe savaşın bütçesi. Savaşa ayrılan kaynaklara baktığımızda ülkenin bu kaynaklarla daha güzel günler yaşayabileceğini ve müreffeh bir düzen kurabileceğini görebilirsiniz. 2021 yılı için güvenlik harcamalarına ayrılan pay 240 milyar liradır, 6 yıl önce bu miktar 50 milyar liraydı. Neden? Çünkü o zaman barış arayışı vardı, çözüm süreci vardı. Silahlar susmuştu, halkın kaynaklarının halka aktarılması için yollar da açıktı. Maalesef o yılları mevcut iktidar tıkadı ve savaş politikalarına döndü. Savaş politikaları ile ülkenin kaynaklarını saraya, yandaşa tahsis edecek düzeni inşa etti. Bunun acısını Türkiye hakları da en fazla zararı da bu bölge yaşıyor. O nedenle savaş yerine barışı konuşalım. Savaşın bütçesini değil barışın bütçesini yapalım. Bu vazgeçmememiz gereken hedefimiz olmalıdır.

“Sorunların çözümü demokratik siyasetten geçiyor”

Karanlığın en koyu zamanlarında bile barışı, barış ışığını aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu topraklara büyük dönüşüm ancak barış ile gelir. Barış ihsan edilmez, barış mücadele ile kazanılır. Toplumsal güçlerle birlikte inşa edilir. Bizim iktidarlardan barış lütfetmelerini bekleyecek duruşumuz yok. Barışı toplumdan, tabandan kurmak, hep birlikte inşa etmektir. Toplumun tüm kesimleri ile müzakere etmek, diyalog yollarını açmak istiyoruz. Demokratik siyasetin alanının genişlemesini istiyoruz. Bize yönelik kuşatmayı kırmak için değil ülkenin geleceği için istiyoruz. Çünkü sorunların çözümü demokratik siyasetten geçiyor. Barış da ancak demokratik siyaset zemininde inşa edilip kalıcı hale getirilebilir.

Barış talebini bu toplum kesimlerinin ortak talebi haline getirmeye kararlıyız. Çağrılarımızın yankı bulduğundan eminiz. Halkların birbirleriyle boğazlaşmaya istekli olmadığını geçmiş yıllarda kin ve nefret politikalarına rağmen bir arada yaşama taleplerinden de anlayabiliriz. En yoğun propaganda araçlarıyla düşmanlaşma politikaları izleniyor, nefret dili yayılıyor. Halkların birbirleriyle düşmanlaşması için her şey yapılıyor ama barışı ve ortak yaşamı savunanlar vazgeçmiyor, eşit ortak yaşam demokratik gelecek ve onurlu barış yürüyüşü devam devam ediyor, sizler inandığınız icin devam ediyor.

“Barış, adalet, demokrasi için ödediğimiz bedeller boşuna değil”

Acının intikam duygusuna, yıkıcı öfkeye değil kurucu inşa edici siyaset gücüne dönüşmesinin örneklerini veriyor Kürt halkı. Bütün acılara rağmen intikam peşinde değil eşit ve ortak yaşımı birlikte kurma amacına yönlendiriyor. İşte bu bizim beslendiğimiz en büyük kaynaktır. Acıyı bal eyleyeceğiz, bunu barış ile demokratik siyasetin her alanda etkili olması ile yapacağız. Bunu toplumun her kesimi ile müzakere ederek yapacağız. Barışın bütçesini bu çerçevede konuşacak ve barışı böyle inşa edeceğiz. Yolumuz uzun ve zorludur, ama bizden önce bu yolda yürüyenlerin ödediği bedellerle geldiğimiz noktanın hiç de önemsiz olmadığını mutlaka görelim. Karamsarlığa ve umutsuzluğa, kötümserliğe kapılmak için bir neden yok. Cezaevinde, sürgünde yoldaşlarımız var, barış adalet demokrasi için ödediğimiz bedeller boşuna değildir.

“Yerel demokrasiyi güçlendirerek, barışı da demokrasiyi de inşa edeceğiz”

O şarkıda söylendiği gibi boşuna ödenmiyor bedeller. Bunun ne demek olduğunu, bedellerin neden boşuna ödenmediğini hep birlikte ortaya koyacağız. Buna inancımızı kaybetmeyelim. Bu ülkeye barış, demokrasi, adaleti getirmenin çok zor olduğunu elbette biliyoruz. Yüz yıllık inkar, imha ve savaş politikarının hangi iktidar anlayışlarını ayakta tuttuğunun farkındayız,. Savaş politikalarının, savaş lordlarını beslediğinin de farkındayız. Biz o kaynakları kurutmak için de barış istiyoruz. Kürt sorununda demokratik çözümü Türkiye’nin bütünü için demokrasi hedefiyle bütünleştiriyoruz. Çünkü biliyoruz ki barış ve demokratik çözüm Türkiye’nin tamamında güçlü demokrasi inşa edilerek gerçekleştirilir. Barışı ve demokrasi inşa etmenin mekanı yerellerdir, en güçlü yöntemi yerel demokrasidir. Yerel demokrasiyi güçlendirerek, barışı da demokrasiyi de inşa edeceğiz, adaleti de getireceğiz.

“En geniş demokrasi birlikteliğini seçimlerde birlikte oluşturacağız”

Çok fazla teknik ayrıntıya girmeyeceğim. HDP ve temsil ettiği başta Kürt halkı olmak üzere halkların ortak demokratik iradesini yürüyüşünü büyüterek devam ediyor. Dün 9. yaşımızı kutladık, biz sadece yaş alarak büyümüyoruz, aynı zamanda güçlenerek büyüyoruz. HDP 9 yaşında ama arkasında asırlara uzanan demokrasi mücadelesi, onur kavgası ve adalet çabası vardır. Bunların mirasçısıyız. Bu mirası en güzel şekilde en yakın zamanda Türkiye halklarına barış, demokrasi ve adaleti vererek taçlandıracağımızdan şüphemiz yoktur. Buna gücümüz, inancımız, tecrübemiz de var. Ezinlerin, yoksulların, emekçilerin, kadınların, gençlerin en geniş demokrasi birlikteliğini seçimlerde birlikte oluşturacağız ve iradelerini bu ülkenin yönetimine ortak yapacağız mutlaka. Buna inancımız tamdır, yolumuz açıktır.

“Mezopotamya topraklarına mayın değil tohum ekilecektir”

Mezopotamya toprakları verimlidir, buralara mayın değil tohum ekilecektir, bunu biz yapacağız. Buraya kurşun değil yağmur yağmalıdır, bunu hep birlikte başaracağız. Sınır boyu uzanan araziye bakın, bu toprak neden mayınlı ve yasak bölge. Belki de dünyanın en elverişli alanı. Bunları barışla halkın kullanımına açma imkanımız var. Bu ülkede barışı inşa edersek bölgede de barışı inşa edeceğiz. Bu Kürt düşmanı iktidarın Kürtlerin her türlü kazanımlarının önünde durmaktır ön şart. En güçlü şekilde savaş karşıtı politikayı kurmaktır. Savaş naralarına karşı barış türkülerini haykırmaktır. Halkların tanklara karşı duvarlar örmesidir, halkların güçlü sesi ile savaş tamtamlarını bastırmaktır. Bunu yaparsak bölgede ve ülkede refahı, adaleti ve demokrasiyi sağlayacağımızdan şüphemiz yoktur. Bu topraklar kan değil su istiyor çünkü biliyoruz ki kandan kına yakılmaz. O nedenle barış asla vazgecmeyeceğimiz bir hedeftir. Çünkü bütün dönüşümleri büyük barış üzerine kurulabiliriz. Büyük barış büyük dönüşüm. Yolumuz açıktır. İnanıyorum ki başaracağız.”

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan Parti Teşkilatlarına ‘Erken Seçim’ Talimatı

Partisinin İstanbul Esenyurt’ta düzenlediği bir etkinlikte konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Seçim 2023’te değil, çok yakın zamanda önümüze çıkacak bir durumdur. Şimdiden söylüyorum, bütün il ve ilçe teşkilatlarımız erken seçime hazır olsun” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Konuşmasının devamında, “AKP’yi iktidardan göndermeye hazır olsun. Bu ülkeyi, barışı, demokrasiyi ve özgürlükleri getirmeye hazır olsun, hazırlıklı olsun. Daha da büyüyeceğiz daha da gelişeceğiz bu ülkenin halkına barışı demokrasiyi ve özgürlükleri hep birlikte armağan edeceğiz” diyen Pervin Buldan, açıklamalarına özetle şunları söyledi;

“9 yıl önce bugün HDP kurulduğu zaman belli ilkelerle kuruldu. “Türkiye’ye adaleti, barışı, özgürlükleri getireceğiz” diyerek yola çıktık ve hala aynı noktadayız ve hala aynı umudu taşıyoruz. Bu 9 yıllık süreç içerisinde bu ülkeye demokrasiyi adaleti ve barışı ama aynı zamanda özgürlükleri getirmek için büyük bir mücadele verdiğimizi ifade etmek isterim.

Biz yola çıktığımızda HDP’nin kuruluş tarihinde bu ülkeye barışı getireceğiz dediğimiz zaman “bu da nereden çıktı hayal ve rüya görüyorlar” demişlerdi. Biz “bu ülkeye demokrasiyi, özgürlükleri getireceğiz” dediğimizde “Onlar hayal kurmaya, rüya görmeye devam etsinler” dediler.

Ama biz halkımızın bu hayalini gerçekleştirmek için ödenmesi gereken bir bedel varsa ödemeye hazırız. Çünkü bu ülkenin adalete ve demokrasiye ihtiyacı var. Bu ülkenin barışa ve özgürlüklere ne kadar ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Bugün bu ülkeyi yönetenlerin baskıyla, zorla, şiddetle, engellemelerle ve kumpasla bizi yolumuzdan çevirmek isteyenlere cevabımız direnmektir, mücadele etmektir.

HDP’ye bin bir türlü tuzak kurdular, HDP’nin seçilmişlerini tutuklayıp cezaevine gönderdiler. HDP’nin seçilmişlerini görevden alıp yerlerine kayyım atadılar. Sokaklarda, meydanlarda, alanlarda yolumuzu kesmeye çalıştılar. Ve bizim bir araya gelerek yaşamın neresinde olursa olsun, nerede olursa olsun, nerede bir ezilen, bir mazlum, bir yok sayılan varsa, ötekileştirilen varsa HDP onun yanında olmaya çalıştı.

AKP hükümeti her türlü baskı ve engelleme ile bunun önüne geçmeye çalıştı. Biz dinlemedik. Önümüze çıkan bütün barikatları eze eze, yıka yıka halkımızla birlikte olmaya çalıştık. Fabrikalarda, tarlalarda, alanlarda, sokaklarda, meydanlarda kim ezilmişse, kim yok sayılmışsa, kim ötekileştirilmişse, kim zulme uğramışsa, faşizme uğramışsa işte biz onun yanında olduk, onun yanında olmaya devam edeceğiz.

“Bu ülkede yok sayılan bütün kimliklerin inançların partisidir”

HDP bir Türkiye partisidir. Hem Kürtlerin hem Türklerin, Alevilerin, Çerkezlerin, Arapların bu ülkede yok sayılan bütün kimliklerin inançların partisidir. HDP aynı zamanda bir kadın partisidir. Gençlerin partisidir, çocukların partisidir. İşte bizi biz yapan bizi var eden bu gerçekler ortada durduğu sürece AKP’nin bütün baskıları, şiddet politikaları bize vız gelir tırıs gider. Her türlü barikatı da aşarız her türlü engeli de aşarız.

Sevgili kadınlar zulme uğrayan, yok sayılan şiddete ve baskıya maruz kalan, her gün öldürülen, katledilen ve tecavüze uğrayan, cinsel tacize uğrayan bütün kadınların sesi olmaya çalışan HDP aynı zamanda bir kadın partisidir. Çünkü biz biliyoruz ki HDP’yi HDP yapan kadın mücadelesi, kadınların verdiği emek, ödediği bedeldir.

Bu ülkede kadınların birlikteliği ile kadınların örgütlü mücadelesi ile HDP daha da büyüyecektir. HDP şimdiden olduğundan daha büyük ve görkemli yaş günlerini kutlayacaktır. Biz bu ülkede bütün gençlerin de geleceğe güvenle bakmasını sağlayan bir partiyiz aynı zamanda.

“HDP, halklara umut vadediyor”

Biz biliyoruz ki bu ülkede gençleri açlıkla yoksullukla işsizlikle baş başa bırakan bir AKP hükümeti var. Gençler artık geleceklerine umutla  bakmıyor, bakamıyor. Gençler artık yaşamını Türkiye’de idame etmek istemiyor. Başka yerlerde yaşam bulmaya çalışıyor.

Biz diyoruz ki HDP bir dahaki seçimlerde bu ülkeyi yönetmeye aday bir parti olarak sizlere gelecek ve umut vadediyor ve geleceğinizi umudunuzu HDP’yle birlikte var etmeye çalışacağız. Bize inanın, bize güvenin sevgili gençler, sevgili kadınlar. Biz bu ülkede AKP zulmü başta olmak üzere Kürt halkının yok sayılan bütün kimliklerin verdiği bütün mücadelelerin yanında olmaya devam edeceğiz.

Biz biliyoruz ki HDP’nin verdiği bu büyük mücadeleye Türkiye halkları büyük bir destek veriyor. Bu büyük destekle birlikte HDP daha da büyüdü gelişti. On binlerdik baskı uyguladılar, “yok edeceğiz” dediler biz daha da büyüdük yüz binler olduk. Yüzbinlerdik baskı uyguladılar, şiddet uyguladılar, “bitireceğiz, kapatacağız” dediler biz milyonlar olduk. Şimdi milyonları kapatacağız diyorlar. Kapatma davası açtılar. Bir kumpas davası açtılar. HDP kapatma davasının önüne Türkiye halklarının direngen gücüyle set öreceğiz ve HDP’nin kapatılmasına asla izin vermeyeceğiz.

“AKP’yi göndermeye, bu ülkeye barış ve demokrasi getirmeye hazır olsun”

HDP kapatılacak bir parti değil. Bugün Türkiye halklarına en büyük cesareti, en büyük umudu veren bir parti olan HDP’yi kapatmak hiç de kolay değil. Bugün bu ülkeyi yönetenlere bir kez daha sesleniyoruz. Bu kumpas davalarınızla, yalan olan davalarınızla Türkiye halklarının önünde engel olmaktan çıkın. Biz gün sayıyoruz, önümüze gelecek sandıkla birlikte AKP’yi iktidardan düşürmenin demokratik bir yönetim inşa etmenin yol ve yöntemlerini elbette arayıp bulacağız.

Bunun fırsatı yapılacak olan bir seçimdir. Seçim 2023’te değil, çok yakın zamanda önümüze çıkacak bir durumdur. Şimdiden söylüyorum, bütün il ve ilçe teşkilatlarımız erken seçime hazır olsun. AKP’yi iktidardan göndermeye hazır olsun. Bu ülkeyi, barışı, demokrasiyi ve özgürlükleri getirmeye hazır olsun, hazırlıklı olsun. Daha da büyüyeceğiz daha da gelişeceğiz bu ülkenin halkına barışı demokrasiyi ve özgürlükleri hep birlikte armağan edeceğiz.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Halk İş – Aş Diyor, Bunlar Savaş Diyor

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, itidara ekonomi üzerinden eleştiriler yönelterek “Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor. Biz de diyoruz ki; halk sizi de istemiyor, savaş politikalarınızı da istemiyor ve artık edî bese diyor. Artık êdî bese diyor, artık yeter diyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / 10 Ekim katliamının baş sorumlularının, katilleri izleyenler olduğunu, Kobanê olaylarında HDP’lilerin paramiliter güçler tarafından öldürüldüğünü ifade eden Buldan, HDP’ye ‘kumpas davası’ açanların aynı zamanda Suruç ve 10 Ekim katliamlarının mimarları olduğunu söyledi.

Boğaziçi Üniversitesi yerleşkesinin iktidar tarafından ranta açılmak istendiğini kaydeden Buldan, “Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine saldırıyorlar ve tutukluyorlar, Boğaziçi yerleşkesini ranta açmanın plan, projesini yürütüyorlar. Bu iktidarın eğitimle sorunu var. Yazlık – kışlık saraylar yapacağınıza yurt yapsaydınız. Yandaş şirketiniz Rönesans’ın yurt dışına kaçırdığı vergi 210 milyon dolar, sadece bu parayla bile 80 bin öğrenciyi barındıracak yurt yapılabilirdi. Öğrencilerin de emekçi halkın da sizin çürük düzeninizle sorunu var” ifadelerini kullandı.

Altın Portakal festivalinde Nihal Yalçın ile Tamer Karadağlı arasında yaşananlara da konuşmasında yer veren Buldan, Tamer Karadağlı için “Altın Portakal ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, Nihal Yalçın’a saygısızlık yaptı. Yetinmedi, “Demirtaş serbest bırakılmalı” dediği için sevgili Yalçın’ı hedef göstermeye devam etti. Biz sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, bu da sana kapak olsun” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Buldan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“10 Ekim’i unutmadık, unutturmayacağız. 103 insanın yüzündeki güzel gülüşü ve bizlere emanet ettikleri barış rüyasını da unutmadık, unutmayacağız. Tabii ki halklarımızın yazını kışa çevirenleri de unutmadık, unutmayacağız.

Katillerin Ankara’ya kadar gelmesine göz yumanlar, izleyenler, bu katliamın baş sorumlularıdır. “400 vekil verin” diyenler, sınırda IŞİD’e koridor açanlar, barışı bu ülkede yasaklayanlar, demokrasi isteyenleri her gün hedef alanlar tüm bu karanlığın ortağıdır. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Kobani Davasının kumpasçıları Suruç ve 10 Ekim’in de mimarlarıdır

Bu ortaklık, sadece katliamlarda değil, sorumluların gizlenmesinde de aynen devam etmektedir. Bu birliktelik Kobanî kumpasında da karşımıza çıkan bir ortaklıktır. 6-8 Ekim protestolarında büyük çoğunluğunu partililerimizin oluşturduğu onlarca insan, paramiliter güçlerce katledildi. Ki bu paramiliter güçlerin kimler olduğunu dönemin hükümeti de bakanları da gayet iyi bilmektedir.

Onlara da dokunulmadı. Açığa çıkarılması bizzat bu iktidar tarafından engellendi, engellenmeye devam ediyor. Ne yaptılar? 6-8 Ekim ölümlerinden partimizi sorumlu tutmak için kumpas davası açtılar ve bu dava halen devam ediyor. İşte bu kumpasçılar aynı zamanda Suruç ve Gar’ın da mimarlarıdır.

HDP’yi sanık yapma çabalarının altında yatan nedeni gayet iyi biliyoruz. Kendi suçlarını örtbas etme telaşıdır bu. IŞİD karanlığının kaybetmesinden duyulan rahatsızlık ve intikam alma çabasıdır.

Bunu 10 Ekim anmasına yapılan saldırıda da bir kez daha gördük. İnsanların üzerine tıpkı katliam sırasında olduğu gibi gaz sıktılar, bir kez daha gözaltına aldılar. Hayatını kaybedenlerin sembolü olan mabet ağacına dahi tahammül göstermediler ve ağacı kaldırdılar. IŞİD’in lanetlenmesinden rahatsız olanlar suçüstü yakalanmıştır.

10 Ekim Katliamıyla halkları karşı karşıya getirmeye çalışanlar, barış arayışlarını engellemeye çalışanlar asla amaçlarına ulaşamayacak. Başaramadılar, başaramayacaklar. Karanlığın artık sonuna doğru gelinmiştir.

Cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele

Karanlık peşinde koşan zihniyetin bir diğer hedefi ise bugünlerde çokça karşımıza çıkan ve çokça bize bilgi gelen cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleridir ve oradaki işkenceler ve zulümlerdir. Cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele korkunç bir boyuta varmış durumdadır.

12 Eylül’ün darbeci, işkenceci ruhu bugün yeniden varlık göstermektedir. Bu mirası sahiplenen ise AKP iktidarının kendisidir. AKP bilsin ki, dışarıda ve cezaevlerinde eş zamanlı sürdürdüğünüz toplumu çöktürme planınız başarıya ulaşmayacaktır. Sizden öncekiler de çok denedi, başaramadı siz de başaramayacaksınız.

İktidar, katı atık emekçilerinin ekmeğine açıkça göz dikmiştir

Cezaevlerinde bunlar yaşanırken, dışarıda da durum pek farklı değildir. Toplumun her kesimine karşı bir baskı, kuşatma ve şiddet politikası tüm hızıyla sürdürülmektedir. Son günlerde çokça konu olan ve hepimizin gündemine gelen kâğıt toplama işçilerine denetim adı altında her gün baskın düzenlenmekte, çekçeklerine ve topladıkları atıklara el konulmaktadır.

Bu işçiler, geri dönüşüm emekçileri, artık kullanılmayan ve çöplere atılan malzemeleri toplayarak hem geçimlerini sağlamakta hem de atıkları geri dönüşüme kazandırarak çevrenin korunmasına destek olmaktadır. Böylece üretime de ciddi bir katkı sağlamaktadırlar.

Tıpkı Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Sevgili Ali Mendillioğlu’nun dediği gibi bu insanlar “çöpten kurtulmanın mücadelesini veriyor, çöpe sahip çıkmanın değil”. Kâğıt toplama alanında ne yaşanıyor, neler yaşanıyor, asıl mesele nedir ben size anlatayım.

İktidar, katı atık toplama işini yandaş şirketlere devrederek bu alanı yeni bir rant alanına çevirmenin hazırlığını yapmaktadır. İktidar, hiçbir sosyal güvence olmadan günde 12 saatten fazla çalışarak çok cüzi bir kazançla çöpten geçinen kâğıt işçilerinin ekmeğine açıkça göz dikmiş durumdadır. İşçileri işsiz ve ekmeksiz bırakma politikasıdır bunun adı ve iktidar tam da bunu yapmaktadır.

Oysa sosyal devletin yapması gereken bu emekçilerin çalışma koşullarını düzeltmek, katı atık toplayıcılığını güvenceli iş kapsamına almaktır. Bu emekçilerin sosyal haklarının tanınmasıdır. Ama görüyoruz ki otellere, tesislere çöken mafya düzeni bunlara da ilham vermiş olacak ki, mafya gibi kâğıt işçilerinin ekmeğine çökmeye çalışmaktadırlar.

Kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır

Ülkenin bütün kaynağının birkaç yandaş şirkete aktığı, her yıl yasal düzenlemelerle vergi borçlarının silindiği, yolsuzluğun, talanın, rantın, hırsızlığın bir yönetim biçimi haline geldiği bu ülkede kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır. Çünkü onlar çalmıyorlar, çünkü onlar alın teriyle, emekleriyle kazanmaya çalışıyorlar. Ankara’dan geri dönüşüm işçileri aramızda, kendilerine hoş geldiniz diyorum.

Pandora Belgeleri

Pandora Belgelerinde de açığa çıktı; milyon dolarları yurtdışına kaçıranlar bu iktidarın yandaşlarıdır. Milyon dolarların istiflendiği ayakkabı kutularından Pandora’nın kutusuna geldiler. Evet, kutu açılmaktadır. Ayakkabı kutuları nasıl açıldıysa, Pandora’nın kutusu da yavaş yavaş açılıyor.

Daha da açılacak ve gerçekler bir bir ortaya saçılacaktır. Kimler var? Saray’ı yapan Rönesans Holding de var, Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolar krediyi ödeyip ödemediği belli olmayan Demirören de var, Türkiye’yi tarumar eden Cengiz Holding de var, Çalık grubu da var. Var da var… En önemlisi ne biliyor musunuz? Hepsinin arkasında da AKP iktidarı var. İlginç olan da bu.

Gerçek halk sana sandıkta cezanı verdiğinde göreceksin

Ne diyor AKP Genel Başkanı? Çalışanlar güya ücretlerinden memnunmuş! Soruyoruz: Hangi çalışanlar? Saraydaki, etrafınızdaki çifter maaşlı çalışanlar mı? Tabii ki bunlar memnundur, hayatlarından ve aldıklarından. Yine “sistemden halk memnun” diyor. Hangi halk diye sormak istiyoruz? Saraydakileri halk olarak görüyorsan o zaman mesele yok tabii. Görmeye devam et. Ama gerçek halkı da seçimlerde sandık başında cezanı verdiğinde göreceksin. Bunu unutma!

Tıkır tıkır işleyen sizin talan düzeniniz, akçeli işlerinizdir

Markete gidiyor, halkın aklıyla alay edercesine fiyatlar gayet uygun diyor. Cebinde Saray bütçesiyle değil de asgari ücretle her gün markete git bakalım fiyatlar uygun mudur değil  midir, yarattığın tabloyu görürüsün. Ekonomi çökmüş durumdadır. Çıkmış bir de “sistem tıkır tıkır işliyor” diyor. İşleyen sistemin ne olduğu çok bir şekilde ortadadır. Talan düzeninizdir tıkır tıkır işleyen. Usulsüzlükleriniz, akçeli işlerinizdir tıkır tıkır işleyen.

Yurt dışına para kaçırma faaliyetidir tıkır tıkır işleyen. Otomatiğe bağlanan zamlardır, vergi artışlarıdır tıkır tıkır işleyen. Yandaşlara dağıttığınız kamu ihaleleridir, haksız zenginleşmedir, liyakatsız atamalardır, israf ekonomisidir tıkır tıkır işleyen. Bir de yolsuzlukları gizleyen kumpas yargısıdır tıkır tıkır işleyen. İşte tek adam rejimi budur sevgili arkadaşlar!

İnsanları ekmeksiz, aşsız ve işsiz bırakırken, öğrencileri de yurtsuz bıraktılar. Yurt için gece gündüz sokaklarda yatan öğrencilere terörist diyecek, onları gözaltına aldıracak kadar zıvanadan çıkmış bir iktidar var. Yetmiyor kayyıma karşı direnen Boğaziçili öğrencilere saldırıyorlar, tutukluyorlar. Yetmiyor, Boğaziçi yerleşkesini ranta açmanın plan projesini yürütüyorlar. Evet, bu iktidarın eğitimle bir sorunu vardır. Öğrenciyle sorunu vardır. Akademiyle bir sorunu vardır. Bilimle sorunu var. Bunların hepsini biliyoruz.

Yandaş şirketinizin kaçırdığı vergi ile 80 bin öğrenciye yurt yapılabilirdi

Yazlık, kışlık saraylar yapacağınıza yurt yapsaydınız. Yandaş şirketiniz Rönesans’ın yurt dışına kaçırdığı vergi 210 milyon dolardır. Sadece bu parayla bile 80 bin öğrenciyi barındıracak yurt yapılabilirdi. Neden yapmadınız? Dedim ya bunların öğrencilerle sorunları var. Ama öğrencilerin de emekçi halkın da sizin çürük düzeninizle sorunu var. Ve bu sorun da ilk seçimde kalıcı bir biçimde çözülecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın.

Hiç merak etmeyin yurtsuz bıraktığınız öğrenciler, işsiz bıraktığınız milyonlarca genç, umutsuz bıraktığınız insanlar da sizi koltuksuz bırakacak, iktidardan gönderecektir. Ekmeğine, aşına göz diktiğiniz geri dönüşüm işçileri, sandık geldiğinde sizi dibe öyle bir gönderecektir ki bir daha dönüşünüz asla ve asla olmayacaktır. Ve o gün hızla yaklaşmaktadır.

Halk iş diyor, aş diyor, bunlar savaş diyor

Bunu nereden anlıyoruz? Güç kaybettikçe savaşa sarılan bir iktidar var. “Suriye’de gerekeni yapacağız” diyerek yine savaş çığırtkanlığına başladılar. Bu iktidar, her uluslararası arenada itilip kakıldığında pazarlık gücü elde etmek için savaşa sarılmakta, zoraki muhataplık tesis etmeye çalışmaktadır. Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor. Biz de diyoruz ki; halk sizi de istemiyor, savaş politikalarınızı da istemiyor ve artık edî bese diyor. Artık êdî bese diyor, artık yeter diyor.

Kadın katilleri korunurken, kadın sanatçılara dava açılıyor   

Bizler toplumsal cinsiyet eşitliğini toplumun her kademesine uygulamak için mücadele vereduralım iktidar ise kadının adını silmek için yargısıyla, medyasıyla, linççi güruhu ile dört bir koldan kazanımlarımıza çentik açmaya çalışmaktadır. Bildiğiniz gibi 18 yaşındaki İpek Er’e nitelikli cinsel saldırıda bulunan fail, erkek yargı sayesinde serbestçe dolaşmaktadır.

Peki, kime dava açılmakta, ceza verilmektedir? Sevgili Ezgi Mola, Sevgili Farah Zeynep Abdullah gibi sanatçılar hakkında ifade özgürlüğü haklarını kullanarak, kadınların intihara sürüklendiği, faillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği bir ülke istemediklerini söyledikleri için davalar açılmaktadır. Bu davalarla bütün kadınlar tehdit edilmektedir.

Çocuk istismarcılar “rıza var” denilerek beraat ettiriliyor

Kadın katillerini koruyanlar; tecavüzcüleri, istismarcıları serbest bırakanlar, cezasızlık politikasını besleyenler gerçeği haykıran kadınları susturmaya ve şiddeti meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bunları görüyor ve tanık oluyoruz. Kadına karşı suç işleyenlere “3-5 ay yatarım çıkarım” güvencesini veren bu iktidarın yargısıdır.

Konya’da bir tarikat üyesi, çocuklara cinsel istismarda bulunduğu için 62 yıl ceza almasına rağmen Yargıtay’ın ‘mağdurların rızası var’ gerekçesiyle beraat ettirilmiştir. Başka bir cezasızlık örneğini de Suriyeli bir çocuk istismarcısının Suriye kanunları esas alınarak beraat ettirilmesinde görüyoruz. Bunlar gibi onlarca örnek yaşanmaktadır.

Kadınlar sizden korkmaz ama siz kadınlardan korkun, iktidarınızın sonunu kadınlar getirecek

İstanbul Sözleşmesinden çıkma kararının alınmasından hemen sonra, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarının katlanarak arttığı çok net olarak görülmektedir. İstanbul Sözleşmesini kaldıran erkek iktidar, kadınları yok saymaya kararlı gözüktüğünü bir kez daha görüyoruz. Fakat şunu unutuyorlar kadın mücadelesi nerelerden nerelere geldi; büyük kazanımlar elde ettik ve bundan vazgeçecek değiliz. Onlar kararlıysa bizler de sonuna kadar bu mücadeleyi yürütmeye kararlıyız. Gözdağlarınız, tehditleriniz, cezalarınız vız gelir tırıs gider. Kadınlar sizden korkmaz. Ama siz kadınlardan korkun. Çünkü iktidarınızın sonunu kadınlar getirecektir.

Başak Demirtaş’a yönelik aşağılık saldırılar açık bir nefret suçudur

Evet, korktuğunuzu biliyor ve görüyoruz. Sevgili Başak Demirtaş bir televizyon kanalında konuştu diye Saray’ın talimatıyla önce RTÜK harekete geçirildi, ardından da aşağılık organize linç güruhları devreye girdi. Yıllardır çukur kanallarında Selahattin Demirtaş hakkında yapılmadık hakaret bırakılmadı ve tek bir inceleme dahi başlatılmazken, sadece bir saat Selahattin Demirtaş hakkında hakikatleri anlatma fırsatı bulan Sevgili Başak’ı hedef alan saldırılar açık bir nefret suçudur.

Nihal Yalçın’ı kadınlar adına tebrik ediyorum

Linçleriniz, nefret siyasetiniz, erkek siyasetiniz bizi asla yolumuzdan alıkoyamayacaktır. Buradan Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Sevgili Nihal Yalçın’ı da kadınlar adına tebrik etmek ediyorum, selam ve sevgilerimi iletiyorum. Bildiğiniz üzere ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, kadınların başarısını hazmedemeyen bulanık bir zihin, Yalçın’a saygısızlık yaptı.

Yetinmedi, “Demirtaş serbest bırakılmalı” dediği için Yalçın’ı hedef göstermeye, ırkçılık yapmaya devam etti. Bu ırkçı, bu kadın düşmanı hadsiz zihniyeti buradan şiddetle kınıyorum. Sadece bununla sınırlı kalmadı. Benim de Yalçın’a sahip çıktığımı ifade etti. Evet, sahip çıkıyorum, sana söylüyorum biz Yalçın’a ve sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz. Bu da sana kapak olsun. Sanat dünyasının yüz akı ve onuru olan Nihal Yalçın’a başarılar diliyorum. Yolun açık olsun Sevgili Nihal.

Demokrasiye Çağrı Belgesi

İşte tam da bugün, tarihin bize verdiği görevlerden biri olan bu ülkenin demokratikleşmesi adına attığımız adım halen konuşulmaktadır. Açıkladığımız Demokrasiye Çağrı Belgesi toplumsal muhalefetin önünü açan, onu demokrasi mücadelesine çağıran ve bu bozuk düzenden kurtulmanın yollarını tarif eden bir içerik taşımaktadır. Bu demokrasi çağrımız memleketin en uzak köşesinde bile yeni bir başlangıç yapmaya dair umut yaratmaya devam etmektedir. 9 yılda bizlere inanan, bizimle yol yürümekten geri durmayan halklarımız sayesinde büyük bir mücadele deneyimi biriktirdik. Bu deneyimimiz, bu ağır baskı ve ekonomik kriz şartlarında bir buzkıran gibi yol açmak için harekete geçmemizi söylemektedir.

Bizler bu ülkenin geleceğini inşa etmek, demokratik bir ülkenin temellerini atmak için kollarımızı sıvadık. Bu yürüyüşümüz yeni başlamadı, devam etmektedir. Buradan bir kez daha Kürtlere, Alevilere, kadınlara, gençlere, barınamayanlara, çalışamayanlara, emeği sömürülenlere, onurluca bir yaşam için mücadele edip emeği gasp edilenlere yani tüm ezilenlere, demokrasiden, adaletten yana olan tüm insanlara, halklarımıza bir kez daha çağrımızı yineliyoruz.

Bu çağrı bizim, bu davet bizim. Çağrımız bazılarının düşündüğü gibi günlük siyasete cevap veya ilkesiz seçim tartışmalarına nokta koymanın ötesinde biz ezilenleri, biz sömürülenleri, biz yok sayılanları, kadınları, gençleri dışlayan sisteme dur deme ve hepimizin eşit yurttaş olması gereken cumhuriyeti demokratikleştirme çağrısıdır.

Çağrımız, demokratikleşmediği için İttihat Terakki, 12 Eylül, 5 Kasım darbeleri ve nihayetinde tek adam rejimiyle somutlaşan ve farklı biçimlerde de olsa sürekli tezahür eden faşizme dur deme çağrısıdır. Çağrımız bir avuç rantçının, talancının, yağmacının, yalancının, tefecinin, mafyanın, yandaşın bu toplumun geleceğine ipotek koymasına son verme, kendi yaşamlarımıza, kendi geleceğimize karar verme ve insanca yaşama çağrısıdır.

Çağrımız bugün çöken sistemin, çöken tek adam rejiminin toplum üzerinde bıraktığı enkazı hep birlikte kaldırıp, bu toplumu, direngen bir buğday başağı gibi yeniden yeşertmenin, yeniden büyütmenin, özcesi yeniden inşa etmenin çağrısıdır. Bu çağrı insan olmakta, onurlu, eşit ve adil bir yaşamda ısrar etmenin çağrısıdır ve bu ancak bunda ısrar edenlerin yani bizlerin bir araya gelmesiyle mümkündür. Bu mümkünün kıyısındayız, hep birlikte kürek çekmeye var mısınız? Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Paylaşın