HDP’li Buldan’dan Dikkat Çeken ‘İttifak’ Açıklaması

TBMM’de Parlamento Kadın Grubunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Hep söyledik, bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Pervin Buldan, konuya ilişkin değerlendirmesinin devamında, “Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı üçüncü yolda ‘demokrasi ittifakı’ dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Parlamento Kadın Grubunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Parlamento Kadın Grup toplantısında konuşan Pervin Buldan, “Kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bir kez daha selamlamak istiyorum” dedi.

Birçok, siyasi parti, sivil toplum örgütü ve meslek örgütünün kadın temsilcilerinin katıldığı toplantıda HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın konuşmasının ardından Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eşbaşkanı Şükran Kablan ve Kadınlar Birlikte Güçlü’den Özgül Saki konuşma yaptı.

HDP sıralarında İzmir İl Örgütü’nde öldürülen Deniz Poyraz ve hasta tutuklu Aysel Tuğluk’un fotoğraflarının yanı sıra Kürtçe ve Türkçe “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir”, “Birlikte değiştireceğiz, emek sömürüsüne son vereceğiz”, “Birlikte değiştireceğiz kadın yoksulluğuna hayır” yazılı dövizler konuldu.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, konuşmasında şunları söyledi:

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bugün kadın grubumuzu toplamış bulunmaktayız. Konuşmama başlamadan evvel hepinizi sevgi, saygı ve dayanışma duygularımla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz, güç verdiniz. Jinen delal, mehwanen hêja, dayiken bi rumet û gelême yê ezîz; Ez we hemîyan bi rezdarî û heskirin slav dîkım. Hun hemû xwêr hatin, ser seran û ser çawan hatin. Bizler, HDP olarak bu yılki 8 Mart’ı Deniz Poyraz’a ve Garibe Gezer’e adadık. Ben Deniz’in bağlılığını, Garibe’nin direnişini ve onların bu yolda mücadele yürütürken ölümsüzleşen bütün yoldaşlarını, onurlu mücadelesini bağlılık sözümle selamlıyorum. Her birini minnetle, özlemle anıyorum. Anıları mücadelemize her daim güç katacak, ışık tutacaktır. Yine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü meşalesini yakan, 1857 yılında ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında haklarını aradıkları için yakılarak katledilen 127 kadını da saygıyla anıyorum.

“Kadın mücadelesini sürdüren kadınları selamlıyorum”

Çalışma koşullarının düzeltilmesi için başlattıkları direniş o güne kadar ortaya konulmuş en büyük eylemlerden biriydi. İşte o gün o alevler arasından yükselen çığlık bugüne kadar hiç susmadı. Mücadele çığlığı olarak daha da büyüdü, daha da yayıldı. Kadınların hak ve özgürlük mücadelesinin evrensel ortaklığına dönüşen bir güne ismini verdi. Ben bu vesileyle kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bu kürsüden bir kez daha selamlıyorum. Yine ülkemizde yarım asırdır kadın mücadelesini yeşerten, büyüten, en etkili muhalefet gücünü bugüne kadar ulaştıran cezaevlerindeki bütün kadın yoldaşlarımı, kadın örgütlerinin değerli temsilcilerini ve emektarlarını, evde, ofiste, fabrikada, tarlada durmadan üreten kadınları, hiç usanmadan bütün kararlılığıyla adalet arayışında olan kadınları, her türlü talana karşı ekolojiyi, köyünü, suyunu savunan cesur kadınları en derin duygularımla selamlıyorum.

“Erkek iktidara karşı itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz”

Bu hafta eşitlik taleplerimizi, her gün emek verdiğimiz hak ve adalet mücadelemizi bütün dünya kadınları olarak hep bir ağızdan haykırıyoruz. Azimli mücadelemizle elde ettiğimiz kazanımlarımızı hep birlikte kutluyoruz. Kazanımlarımıza saldıranlara karşı; biz kadınlara eşitsiz bir yaşamı, sömürüyü, şiddeti, baskıyı, ölümü, yoksulluğu dayatan erkek iktidara karşı itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz. 8 Mart, bütün dünya kadınları olarak ortak taleplerimiz için buluştuğumuz, bu güçlü buluşmayı zılgıtlarımızla, halaylarımızla, danslarımızla ve mücadele kararlılığımızla kutladığımız bir gündür. Sizlere ve bütün dünya kadınlarına kutlu olsun diyorum.

“Ukrayna halkının acısını paylaşıyor, dayanışma duygularımızı iletiyorum”

8 Mart aynı zamanda bütün dünya kadınları olarak emperyalist savaşlara hayır dediğimiz de bir gündür. İşte ne yazık ki tam da bugünlerde Rusya’nın başlattığı işgal hareketiyle gelişen bir savaşa üzüntüyle tanıklık etmekteyiz. Ben öncelikle bu savaşta şimdiye kadar yaşamlarını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, tüm Ukrayna halkının acısını paylaşıyor, dayanışma duygularımızı iletiyorum. Bu savaş halklara ölüm ve yıkım dışında başka bir şey getirmeyecektir. HDP olarak daha önce de söyledik; Ukrayna’da yaşananlar sadece iki ülke arasındaki bir gerilim-çatışma değildir; esas olarak NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesidir, güç savaşıdır.

“İşgal kabul edilemez, diyalog ve müzakere yolları açılmalıdır”

Ne NATO’nun ne de Rusya’nın askeri yayılmacılığı bu soruna asla çözüm değildir. Ancak şu nettir; Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek başlattığı askeri müdahale kesinlikle kabul edilemezdir. Taraflar müzakere ve diyalog yollarını tekrar açmalıdır. Acil olarak bir ateşkesin ilan edilmesi için Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum devreye girmelidir. Uluslararası kurumlar da insani trajedilerin önlenmesi için sorumluluk almalıdır.

“Hükümeti uyarıyoruz: Halkımızı savaşın mağduru haline getirmeyin”

AKP hükümetinin içerideki ve dışarıdaki savaş politikalarını nasıl bugüne kadar reddettiysek dünyanın herhangi bir yerindeki savaşı da aynı şekilde reddediyoruz, kabul etmiyoruz ve kınıyoruz. HDP olarak, kadınlar olarak halkların bir arada özgür ve barış içerisinde yaşayabileceği koşulların sağlanması yönündeki her türlü barışçıl adımı desteklemeye devam edeceğiz. Sürekli krizlerden beslenen AKP hükümeti şayet bu savaşta da barışın ve uzlaşının tarafında saf tutmazsa, hali hazırda büyük bir ekonomik krizin altında ezilen halkımız çok daha ağır bedeller ödeyecektir. Halkımızın daha da zor durumlara düşürülmemesini önemsiyor ve hükümeti de bu konuda önemle uyarıyoruz. İçeride sizin zamlarınıza, sömürünüze, baskılarınıza karşı zaten mücadele vermekte olan halkımızı dışarıdaki savaşın da mağduru haline getirmeyin diye bir kez daha uyarıyoruz.

“Krizin ağırlığını kadınlar her gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyor”

Ülkedeki ekonomik krizin ağırlığını özellikle biz kadınlar her geçen gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyoruz. Bir yandan işsizlik, bir yandan eşit işe eşit ücret alamamak, bir yandan can yakan zamlar ve faturalar, ağır vergiler… Bunun adı artık yoksulluk değildir. Derin yoksulluktur, yani açlıktır. Kadınlar çoğu kez aynı işi yaptıkları halde erkeklerin aldığı ücretin neredeyse yarısını almaktadır. Türkiye’de 30 milyon kadının yalnızca 10 milyonu kayıtlı çalışmaktadır. Kayıtsız çalışanların sayısına dair bir tahminimiz bile yoktur. Sonuç olarak ülkedeki kadınların yüzde 70’i ekonomik olarak bir başkasına bağımlı olarak yaşamaktadır. Sadece son iki yıl içerisinde sosyal yardıma muhtaç insanların sayısı iki katına çıkmıştır. Yani nüfusun üçte biri sosyal yardımlarla yaşayabilmektedir. Peki, bu sosyal yardımlardan kadınlara ne veriyorlar? 300 lira, taş çatlasa 500 lira. Bu ekonomik şartlarda 500 lira kimin neyine yetecektir? Kadınlar bununla kişisel ihtiyaçlarını mı karşılayacak, kirasını mı ödeyecek, faturasını mı ödeyecek, eczaneden ilacını mı alacak, gıdasını mı yoksa ihtiyacı olan ilacını mı alacaktır?

“Ülkeyi ekonomik olarak Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar”

Bugün için 4 kişilik bir ailenin yeterli beslenebilmesi için aylık gıda harcaması olarak gerekli tutar 4 bin 250 TL’dir. Diğer yaşamsal ihtiyaçlar ile birlikte toplam tutar 13 bin 843 TL’dir. Yani yoksulluk sınırı. Yani bir eve iki tane asgari ücret girse dahi yoksulluk sınırına bile ulaşamamaktadırlar. Yetmez sevgili kadınlar; giderlerimizi minimuma indirsek de yine yetmez. Yemesek, içmesek yine yetmez. Milyonerlerin vergi borçlarını silenler, halklara gelince yastık altındakileri ekonomiye kazandırın diyor. Hangi ekonomi? Hangi yastığın altı? Ekonomi mi bıraktınız. Bu ülkede artık ekonomi diye bir şey kalmadı. Zamanında kadınlara, “beğenmiyorsanız Ruanda’ya gidin” diyenler bugün ekonomik olarak ülkeyi Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar. Cumhurbaşkanı çıkıyor, dalga geçer gibi “Her gün bir öncekinden daha iyi olacak.” diyor. Millet sokaklara döküldü, dükkânlarının camlarında ödeyemeyecekleri faturalar var. Esnaf iflasın eşiğinde. En son bu karşılaştırmayı yapanları hatırlarsınız, daha o zamanlardan beri ekonomi bayır aşağı gidiyor.

“Saray’a günde 10 milyondan fazla harcanırken milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır”

Bunlar vergisi, bakımı, yakıtı halkın cebinden karşılanan 125 bin makam aracını yandaşlarının hizmetine sunarken, uçan saraylarla seyahat ederken, Diyanet İşleri Başkanı bile özel jetle geziye giderken hemen her gece yakıta yapılan zamlarla insanlar araçlarına yakıt koyamaz oldu, seyahat bileti alamaz oldu. Çiftçi tarlasını süremez oldu. Yandaşları ile 5’li çetesi ile hazineyi boşaltanlar, başka başka ülkelerde para aklayanlar şatafat içerisinde yaşarken, tek adamın sarayına halkın cebinden günde 10 milyondan fazla para harcanırken, milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır. En basiti SMA’lı çocuklar hayata bağlanabilecekleri ilaçlara, olanaklara erişememektedirler. Aileler artık kilit altına alınmış bebek mamasını, bebek bezini, yine engelli bireyler ve yatalak hastalar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin her gün yaşamları solarken, umutları tükenirken, kadınların ve gençlerin yarısı işsizlikle boğuşurken tek adam iktidarının evlatları, yandaşları üçlü, beşli, on beşli maaşlarla çalışmaktadır. Halkın çocukları üniversitelerde barınacak yer bulamazken, öğrenim kredilerini ödeyemezken bir de bakıyoruz ki tek adam iktidarının biricikleri milyonluk burslarla üstelik de yine halkın kesesinden yurt dışında okutulmaktadır. Bu saydıklarım en göz önünde olanları. Daha sayamadığım milyar dolarlık vurgunlar da bir yana dursun.

“Yakındır ya gideceksiniz ya gideceksiniz ve biz kadınlar hep birlikte geleceğiz”

Şimdi soruyorum iktidara biz aynı gemide miyiz? Doğrudur aynı gemideyiz fakat siz saltanat katındasınız; halk ise sefalet katında, kadınlar sefalet katında. Bunun altını önemle çizmek istiyorum. Ve bu gemiyi batırmaya kararlı bir kaptan olduğundan bu kaptanın bir an önce değişmesi lazım. Sefalete de saltanata da bir an önce son verilmesi lazım. Buna biz kadınlar öncülük edeceğiz. Yakındır, ya gideceksiniz ya gideceksiniz. Biz kadınlar hep birlikte geleceğiz, birlikte değiştireceğiz. Kadınlar kabul etmiyor, kadınlar bu sömürüye asla sessiz kalmıyor, kalmayacaktır. Biliyorsunuz birçok yerde işçi direnişleri var. Yakın zamanda başarıya ulaşmış Migros işçileri, haklarını kazanmış Xiaomi’de yüzlerce kadın, hakları için sermayeye karşı direndi ve kazandı. Farplas’ta ve daha birçok yerde direniş devam ediyor. Selam olsun direnen işçi kadınlara! Direnişiniz direnişimizdir. Buluştuğumuz, konuştuğumuz, dertleştiğimiz ve mücadelemizi birleştirerek büyüttüğümüz her kadını buradan bir kez daha selamlıyorum. Biz HDP olarak, kadınların bu mücadele kararlılığından güç alıyoruz. Kamusal kaynakların toplumda adil ve eşit paylaşımını sağlamak için, vergide adalet için var gücümüzle mücadele edeceğimizin buradan bir kez daha sözünü veriyoruz.

“Şiddetin en büyük mağduru kadınlardır”

Değerli Kadınlar,

Eşitsizlik ve adaletsizlik en büyük şiddettir, bütün şiddet türlerine kaynaklık eder. Şiddeti besler, büyütür. AKP-MHP erkek iktidarı tarafından mevcut eşitsizliğin daha da çok derinleştirilmesi, adalet sisteminin çökertildiği şu ortamda toplumu bir bütün olarak şiddet sarmalının içerisine itmiştir. Bu şiddettin en büyük mağduru ise malumunuz kadınlardır. Çünkü bu ülke, kadınları yok sayan her fırsatta kadınlara saldırmayı kendine misyon edinmiş erkek bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Kadın katillerini salıveren, cezasızlık politikasıyla koruyan, kadın kurumlarına her gün baskın düzenleyen, kadın mücadelesini engellemeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bakınız sadece geçtiğimiz Ocak ayı içerisinde 26 kadın katledildi ve 28 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Sayılarla ifade etmek kolay ama her ay istikrarlı bir şekilde ve daha da artarak kadınlar katlediliyor, yok ediliyor, sömürüye ve şiddete maruz bırakılıyor. İktidarın başı, tek adam ve şürekâsı her seferinde muhalefet olan her kadına şiddet diliyle saldırmaya ve cesur kadınları hedef haline getirmeye devam ediyor.

“Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız ve sizi korkutacak kadar çoğuz”

İnsan hakları savunucusu Eren Keskin, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, sanatçılar Ezgi Mola, Sezen Aksu… Onlar ve benzer saldırılara uğrayan her bir kadın arkadaşıma buradan özel olarak selamlarımı gönderiyor, dayanışma duygularımı iletiyorum. Bunların hepsi aslında kadınlara gözdağı vermek amaçlıdır. Kadınlara karşı işledikleri ne kadar suç varsa eleştirilmesin, dile getirilmesin, herkes sussun mesajıdır. Ancak şunu iyi bilsinler ki hakikatleri ve hakikatleri savunma cesaretini terk edecek kadınlar değiliz biz. Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız biz ve bizler oldukça çoğuz. Sizi korkutacak kadar çoğuz. Durmadan bizimle uğraştıracak kadar da güçlüyüz. Bu gücümüzü de alanlardaki kadınlardan alıyoruz.

“İktidar nafakayı tamamen ortadan kaldırmaya çalışmaktadır”

Yeni Adalet Bakanı kadın cinayetlerini seferberlikle çözeceklerini iddia ediyor. Ya biz kadınlar çok uzun yıllardır sözümüzle, taleplerimizle, siyasetimizle, eylemlerimizle bir seferberlik ilan etmişiz zaten! Bunun karşısında o bakanın iktidarı ne yapmış? Bu seferberlikte kadınlarla ortaklaşacağı ve çözümün bir parçası olacağına bu iktidar, kadın mücadelesine karşı baskı savaşı açmış, eşbaşkanlıkla yönetilen kadın belediyelerimize kayyum atamış, kadınların haklarını korumak ve geliştirmek üzere açtığımız bütün kurumlarımızı kapatmış, kadın siyasetçileri tutuklamış, İstanbul Sözleşmesini fesih etmiştir. Eşit temsiliyete dayalı siyaseti, yani eşbaşkanlık kazanımımızı suç ilan etmiştir. Şimdi de gözlerini başka kazanımlarımıza dikmiş durumdalar. Kadınların bir kazanımı olan nafaka hakkını yine gündemlerine aldılar. Nedir peki buradaki meramları? En açık haliyle kadınların nafaka hakkını gasp etmektir. İktidarınız nafaka hakkını adil bir şekilde hesaplayıp ödenmesini sağlamaya çalışmalıydı ama nafakayı neredeyse tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyor. Biz kadınlar bunun farkındayız. Kadınların güçlü mücadelesiyle şimdiye kadar buna geçit vermedik ama her seferinde farklı bir bahane, farklı bir ‘yasal düzenleme’ adı altında gündeme getirmektesiniz.

Adalet Bakanı’na buradan sesleniyorum, seferberlik ilanınızda gerçekten kararlıysanız buyurun ilk olarak şuradan başlayın:

-Toplumsal cinsiyet eşitliğine, eşit temsiliyete tam destek verin ve eşbaşkanlığı suç ilan etmekten vazgeçin.

-Kadın hak mücadelesine karşı verilen hukuk mücadelesini durdurun.

-İstanbul Sözleşmesinin fesih kararını geri çekerek İstanbul Sözleşmesini fiilen işletin. 6284 sayılı koruma kanununu etkin bir şekilde uygulamaya geçirin.

-Kadına ve çocuklara yönelik suçlarda etkin soruşturma yürütün ve “kesin bir şekilde bu suçlarda indirime gidilmez ve de bu suçları işleyenler hiçbir şekilde aftan yararlanamaz” ibaresini yasalaştırın. Biz de tam destek verelim.

-Kadın siyasetçiler, düşünürler ve gazeteciler cezaevlerinde, öncelikle onları serbest bırakın. Hür düşünce nasıl tutuklanır bir kez olsun kendinize sorun.

-İktidarın gücüne dayanarak kadınlara karşı suç işleyen yandaşların, siyasetçilerin ve özellikle de kolluk kuvvetlerinin hukuki dokunulmazlığını kaldırın, adalet önünde hesap vermelerini ve hak ettikleri cezayı almalarını sağlayın.

-“Çocuklarımı katledenler bugün ellerini kollarını sallayarak dışarıdalar. Ben dört mevsimdir, yani bir yıldır Urfa Adliyesinin önündeyim. Artık bu zulmü kaldıramıyorum.” diyen Emine Şenyaşar’ın çığlığını artık duyun. İktidarınızın katillere tanıdığı hukuksuz, vicdansız imtiyazı kaldırın. Adaletin gereğini yerine getirin. Emine annenin dediği gibi onu susturamazsınız, yok sayamazsınız çünkü bütün dünya biliyor Emine Şenyaşar haklıdır.

-Yine Dersim’de iki yılı aşkın süredir kaybedilen Gülistan Doku’nun bulunması için faillerin koruma zırhını kaldırın, etkin bir soruşturma yürütün ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirin.

“Semra Güzel’e düzenlenen kumpas kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır”

Kadının varlığını ve haklarını tanımayan erkek iktidar, kadının siyasette yükselen gücü olan bizlere saldırıyor ve saldırmaya devam edecek. Sevgili Deniz Poyraz’a bu amaçla suikast düzenlendiğini çok iyi biliyoruz. Deniz’in şahsında kadının demokratik siyasetteki konumu ve rolü hedef alınmıştır. Ancak bu katliam bırakın bizi sindirmeyi demokratik siyasetin etrafında daha fazla kenetlenmemize bir başka gerekçe daha yaratmıştır. Biz kadınlar, kadına şiddet yönetimleriyle ve katliamcılıkla yönelen her anlayıştan alacaklıyız. Deniz’in ve yoldaşlarının hesabını hem hukuk karşısında hem de tarih önünde mutlaka ama mutlaka soracağız. Yine en son Semra Güzel vekilimize düzenlenen kumpas da kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır. Semra vekilimizin dokunulmazlığının kaldırılması meselesi, Kürtlerin ve kadınların siyaset dışı bırakılması politikasının bir parçasıdır. Kürt kadınlarının ortak hakikatini yok saymadır.

Semra Güzel’in dokunulmazlığını kaldırmaya sizin parmaklarınızın gücü yetmez. Çünkü Semra Güzel halkın ve kadınların vekilidir, iradesidir. Biz gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Biz gücümüzü kadınlardan, gençlerden, ezilen milyonlardan alıyoruz. O nedenle dokunulmazlıkları kaldırsanız dahi mücadelemizle hiçbir zaman baş edemeyeceksiniz. Tıpkı partimize açılan kapatma davasında olduğu gibi, Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi yargılayan sizler değil bizler olacağız.

“Kadınlar AKP’nin iktidarda kalmak için son biletini yırtıp attı”

Partimizle siyaseten yarışamayan, bu topraklarda çözüm ve demokrasi umudunu yeşerten mücadelemizle baş edemeyen AKP-MHP iktidarının yargı sopasını ve Meclis çoğunluğu sopasını kullanması beyhude bir çabadır. Bu beyhude çaba, kapatma davasında da Kobanî Kumpas Davasında da çok net görülmüştür. Kobani Kumpas Davası aslında çoktan çökmüş ve çökertilmiştir. Yalanları ifşa edilmiş bir dosyadır. Hem dosyadaki hem de yargılama aşamasındaki hukuksuzlukları defaatle dile getirdik. Kumpas yargılamasının AKP’nin iktidarda kalmak için son bileti olduğunu da söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. Ama o bileti biz kadınlar çoktan yaktık, haberleri yok! Kobani Kumpas Davasında bir kısmı tutuklu olmak üzere tam 55 kadın siyasetçi yargılanıyor. Kapatma davasında da kadını demokratik siyasetten silmeye yemin etmişçesine 168 kadına yönelik hukuki saldırı vardır. Zira 168 kadın siyasetçiye siyaset yasağı talep edilmektedir.

“DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığı günden daha kalabalık ve güçlüyüz”

Kadınlara siyaset yasağını getirmeyi amaçlayan erkek iktidar şunu çok iyi bilsin ki onca zulüm ve ölüm kadınları siyasetten silemedi, hukuk dışı bir iddianame de asla silemeyecektir. Yarın, 2 Mart. 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının yıl dönümü. O günkü iktidar siyasetçilerinin bugünkü mirasçılarına hatırlatmak isterim; bugün o günden çok daha kalabalığız, çok daha büyüğüz, çok daha güçlüyüz. O gün bu parlamentodan atılan 1 kadın milletvekilimiz vardı şimdi her alanda her yerde örgütlenen kadın meclislerimiz var. İyi ki var diyoruz. Siyaset üreten parlamento grubumuz var. Cezaevinde ve parlamentoda onlarca kadın milletvekilimiz var. Belediye eşbaşkanlarımız var. Sizi temin ederim ki tarihin tanık olduğu üzere yarınımız da bugünümüzden güçlü olacak. Daha kararlı olacak ve bu mücadele hiç bitmeyecek. Hedeflediğimiz o eşitlik, barış ve adalet düzenini kuracak güç biz kadınlarda her zaman olacak.

“Bu karanlığı asla kabul etmiyoruz, mücadelede kararlıyız”

Bu ülke yalanıyla ve zorbalığıyla meşhur nice iktidarlar gördü. Ancak yalan ve talan siyasetinde bu denli kariyer yapanı hiç görmedi. Söylemleri, siyasetleri, icraatları tamamen hakikati yok etme üzerine kurulu bir iktidarla karşı karşıyayız. Yine iktidarın kurumları da aynı şekilde gerçek dışı bilgi ve rakamlarla kamuoyunu yanıltma yöntemine başvurmaktadır. Merkez Bankasından tutalım üniversitelere, belediyelerden tutalım bakanlıklara kadar… Örneğin TÜİK gerçek enflasyon oranlarını, işsizlik verilerini hesap oyunlarıyla gerçeğin kat be kat altında gösteren bir çarpıtma kurumu olarak faaliyet yürütmektedir. Uluslararası hukukun ve sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyen ve mahpusların infazlarını türlü oyunlarla yakan mahkemeler, gizli tanıklar ve Saray’dan verilen kararlarla hüküm vererek hukuk sistemini tam bir adaletsizlik mekanizmasına dönüştürmüştür. Yine ağır demans hastası olan yoldaşımız, arkadaşımız Aysel Tuğluk ve bugün için yaşamını cezaevinde sürdüremeyecek durumda olan bütün ağır hasta mahpuslar için “cezaevinde kalabilir” raporu veren Adli Tıp Kurumu ölümcül hastalıkları yok saymaya devam etmektedir. İktidarı ve kurumlarıyla hukukun üstünlüğünü ve temel insan haklarını hiçe sayan, muhalif tüm kesimlere karşı düşman hukukunu işleten bu anlayış ülkeyi karanlık bir döneme götürmektedir. Bu hukuksuzlukları, bu karanlığı asla kabul etmiyoruz ve sonuna kadar da mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız.

“Kötülükte de yavuzdurlar bunlar; kılık değişmiştir ama zulüm değişmemiştir”

Nasıl ki her gün en az bir kadın öldürülüyorsa, hapishanelerden de neredeyse her gün bir cenaze çıkmaktadır. Amaçları cezaevlerini ölüm evlerine dönüştürmektir. Kötülükte de yavuzdurlar bunlar. İlk eş genel başkanımız Aysel Tuğluk arkadaşımız bu ağır hastalığa cezaevi koşullarında yakalanmıştır. Hastalığının eriştiği şu aşamada bir an evvel tahliye edilmesi gerekirken Adli Tıp utanç verici kararlarından birini daha Aysel Tuğluk için vermiştir. Ve bir hasta mahpusu daha ölüme yakınlaştırma uygulamasını ortaya koymuştur. Ki Adli Tıp’ın daha önce bu şekilde verdiği onlarca kararın sonucu ölüm olmuştur. Onların bu özel işkence yöntemi, kadının özgür iradesini kırmayı ve arkadaşlarımız şahsında kadın mücadelesini yıldırmayı amaçlamaktadır. Bunu farkındayız, biliyoruz. Fakat buradan iktidara şunu net bir şekilde söylüyorum: 38 katliamında Dersim’in kadınlarını uçurumlardan atlamaya zorlayan, Dersimin kızlarını kaybeden cuntacı zihniyet ile bugün yine Dersimin onurlu kızı Aysel’i cezaevinde yok etmek isteyen zihniyet aynıdır. Kılık değişmiş fakat zulüm değişmemiştir. Aynı yöntemlerle de devam etmektedir. Biz ne Aysel’in ne de başka hasta tutsağın göz göre göre ölüme terk edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Biz açık görüşte ailelerine uzaktan selam verdikleri için haklarında disiplin soruşturması açılan Rozerin Kurt ve Alev Yaşar’ın selamını da ailesine ve herkese ulaştıracağız.

“Cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar mücadele edeceğiz”

Biz Leyla Güven’e kendisini tehdit eden gardiyanla tartıştığı için verilen 11 günlük hücre cezasını asla kabul etmeyeceğiz. Kadınları bu cezalarla yıldıramadığınızın altını bir kez daha çiziyoruz. Bu hukuksuzlukları yapanların gerçek hukuk ve adalet önüne mutlaka çıkacağı günlerin yakın olduğunu da özellikle belirtiyoruz. Biz 80 darbesi döneminde hapishanedeki oğlu Kamber’e anadili Kürtçe yasaklı olduğu için dakikalarca “Kamber Ateş nasılsın?” diye Türkçe seslenmek zorunda bırakılan İpek Ateş’i hep sevgiyle anacağız. Biz HDP olarak cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar adalet ve hakikat mücadelemizi sürdürmeye, hukuksuzlukları teşhir etmeye, mahpusların ve ailelerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Biz kadınlar; işkenceye karşı insanlık onurunu, karanlığa karşı hakikati, hukuksuzluğa karşı adaleti, tecride karşı barışı her zaman ve her yerde savunmaya devam edeceğiz!

“Kadınların sözünün içinde yer bulmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz”

Üzerinde önemle durduğumuz konulardan biri de elbette ki ittifaklar meselesidir. Bizler tekçi erkek rejimine karşı çoğulculuğu, demokrasiyi, eşitliği, gerçek bir adalet sistemini, bir arada ortak yaşamı esas aldığımızı hep söyledik. Bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen, kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz. Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı Üçüncü Yolda demokrasi ittifakı dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk.

Kadınlara dayatılan yoksulluk, işsizlik ve her türlü emek sömürüsüne karşı örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı büyütme zamanıdır. Haklarımıza ve kazanımlarımıza yönelik saldırılar karşısında mücadeleyi daha da fazla büyütmenin zamanıdır. Üçüncü Yolda buluşmanın, yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etmenin zamanıdır. Üçüncü Yol kadın özgürlük mücadelesinin yoludur. Üçüncü Yol farklılıkları yok sayanlara karşı bir arada ortak yaşamın yoludur. Kürt sorununu diyalog ve müzakere yoluyla çözmekten yana olanların yoludur. Kirli savaş siyasetine karşı barışı en güçlü şekilde savunanların yoludur. Kadın ittifakıyla, kadın dayanışmasıyla Üçüncü Yolda demokrasi ittifakında buluşacağız. Kadın sözü ve kararıyla bu ittifaka yön verecek, öncülük edecek olan da yine bizleriz.

“Çoklu saldırılara karşı kadın mücadelesini çok boyutlu yürüteceğiz”

Elbette ki biz kadınların ittifakı kısa vadeli ve seçim odaklı değildir. Bizler zaten kadın örgütlülüğümüzü ve mücadelemizi tüm kadın yapılarıyla ortaklaşarak büyüttük, buna da devam edeceğiz. Gün bu kararlı mücadeleyi daha fazla büyütme ve sözümüzü birleştirme günüdür. Bu ittifakı, bu dayanışmayı büyütmek için çok fazla gerekçemiz var. Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren kadınlara sözümüz var. Erkek devlet şiddeti ile katledilen arkadaşlarımıza sözümüz var. Susmadığı için, biat etmediği için cezaevlerinde rehin tutulan arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza sözümüz var. Aysel’e, Garibe ’ye, Deniz’e, Pınar’a, İpek Ateş’e ve daha nice yoldaşımıza sözümüzü buradan bir kez daha yineliyoruz: Erkek egemen iktidarın kadınlara ve kazanımlarına yönelik çoklu saldırısı karşısında mücadelemizi çok boyutlu büyüteceğiz, yürüteceğiz. Kadın ittifakı ve dayanışmasıyla biz kadınlar kazanacağız, başaracağız. Amelia Earhart’ın dediği gibi; “En zoru harekete geçmektir, gerisi kararlılıktır.”

En zoru geçeli çok oldu. Şimdi kararlılıkla yolumuza devam etme zamanı. Ve biz kadınlar bu yolda asla durmayacağız, pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Ben bu vesileyle buradan bütün kadınlara bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu hafta boyunca 8 Mart etkinliklerimiz devam edecek. Hepinizi kadınların bu değerli buluşmasına davet ediyorum. Gelin hep birlikte taleplerimizi hep bir ağızdan bir kez daha haykıralım, ellerimizi birleştirelim, günümüzü kutlayalım. Birlikte değiştireceğiz, şimdi kadın zamanı! Jin, jiyan,azadî!”

KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil: Meclis’i ve sokakları mora boyayacağız

“Çok sevgili kadın yoldaşlarım, sizlerle burada olmaktan, bu güzel yürüyüşte siz kadınlarla bir arada olmaktan dolayı çok heyecanlanıyor ve çok coşku duyuyorum. Sizleri bu coşkuyla selamlıyorum. Erkek-devlet şiddeti ile faşizmin katlettiği Garibe Gezer ve Deniz Poyraz şahsında bütün dünyada ve coğrafyamızda halkların geleceği ve yaşamı için, bedeni ve kimliği için mücadele eden bütün kadınları selamlamak istiyorum. Bu kadar acıyı, baskıyı biz kadınlara yönelik zorlamayı, yok sayılmayı, ötekileştirmeyi nasıl ifade edebilirim diye heyecanlandım, kaygılandım. Bu coğrafya başta olmak üzere yeryüzünde yaşadığımız tüm acılara rağmen inandığımız ve büyüttüğümüz umutla, isyanımızla ve direnişimizle güçlendirdiğimiz bu meclisi mora, bütün sokakları, işyerlerini, evleri kısacası yaşamın her alanını mora boyayacağımızı bir kez daha görüyorum. Yine aynı heyecanla hepinizi tekrar selamlıyorum.

“8 Mart’ta en güçlü sesi yükselteceğiz”

Bizler KESK olarak bu yıl 8 Mart şiarımızı “isyandan direnişe, direnişten özgürlüğe” olarak belirledik. Öyle bir korku salıyor ki isyan ve direniş sözlerinin yan yana oluşu. Bizlere ilk olarak Diyarbakır’da Amed’de müdahale ettiler, ifadeye çağırdılar. O kadar çok korkuyorlar ki, İzmir’deki kadın arkadaşlarımızı taciz etmeye, bu şiarı kullanmayın baskısı yapmaya başladılar. Biz isyanı ve direnişi bir arada kullanacak, bize yönetilen tüm saldırılara karşı bu direnişi büyüteceğiz. Söylenecek çok şey var ama bütün dünyada dayanışma ve birlik günü olarak kutladığımız 8 Mart’ta savaşa, yoksulluğu, homofobiye, kapitalizmin krizini kadınların sırtına yüklemesine karşı en güçlü sesi yükselteceğiz. Mücadeleyi büyüten bütün kadın arkadaşlarımı selamlıyorum. Unutmasınlar ki hem faşizme karşı savaşta hem sokakta en başta biz kadınlar yer almışızdır, hem de işçi emekçi direnişlerinde makineleri ilk kapatan biz kadınlar olmuşuzdur. Yeni bir yaşamı ve direnişi inşa etme inancıyla hepinizi saygı, sevgi ve inançla selamlıyorum. ”

Kadınlar Birlikte Güçlü ve Sosyalist Feminist Kollektif’ten Özgül Saki: Kadınların birlikte güçlü olduğunu burada hissediyorum

“Evet, Kadınlar Birlikte Güçlü’denim, feminist bir takım kolektifler içindeyim ama aramızda bir temsiliyet ilişkisi yok. Burada bağımsız, feminist bir kadın olarak konuşuyorum. Birlikte olmasak bile mücadelemizin birlikte olduğunu hissediyorum. Kadınların birlikte güçlü olduğunu hissediyorum. Feminist hareketin, kadın hareketin gündeminde şu anda ne var? Güncel olmayan gündemde baki; ‘‘patriyarka ve ona karşı isyan, direniş ve mücadele.” Bu da feminist bir dünya kuruncaya kadar bitmeyecek. Güncel olmayan, patriyarkal kapitalizmi yıkıncaya kadar sürecek olan emeğimizim, bedenimiz, cinsel kimliğimiz, kimliğimiz bizimdir. Ne devlet ne erkek ne de Diyanet onun üzerinde söz hakkına sahiptir. Son zamanlarda medeni yasa tartışmalarında, boşanmada, nafakada ısrarla Diyanet’i de bir çözüm odağıymış gibi iktidarın önümüze sürmesine karşı da yapabileceklerimizi birlikte konuşuyoruz.

“Ritmik şekilde zıplayarak devleti tehdit etmekten yargılanıyor kadınlar”

Güncele gelirsek, güncelde ne var gündemimizde tabii ki 8 Mart var. 8 Mart’ta birçok ilde artık feminist gece yürüyüşlerinde bütün coşku heyecanımızla, tüm farklılık ve çeşitliliğimizle alanlardayız. Bugün İstanbul’da geçen yıl yürüyüşü örgütleyen arkadaşlarımız yargılanıyor. Yargılanma sebepleri ise ritmik şekilde zıplayarak devleti tehdit etmek, devlete hakaret etmek. Bu eğer suç ise bu yıl da ritmik bir şekilde zıplayarak patriyarkaya baş kaldıracağız, üzgünüz. Her sene 8 Mart gece yürüyüşleri gerçekleştiriyoruz. Aynı zamanda 6 Mart’ta birçok ilde kadın buluşmaları ve mitingler yapıyoruz. Tabii ki baskılar var ama şimdiye kadar “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” dedik ve yine bütün coşkumuzla alanlarda olacağız.

“Kadınlar her yerde direnişte ve yalnız değil”

Başka hangi gündemlerimiz var. Sürekli olarak hapishanelerde baskı ve şiddet hiç bitmedi. Ama bir bütün olarak kadın mücadelesindeki hapishanedeki kadın arkadaşlarımıza, LGBTİ arkadaşlarımıza yürütülen şiddet gün geçtikçe artıyor. Sürekli mücadele arkadaşlarımızla nasıl ortak dayanışma örgütleyip, onların sesine bütün zeminlerimizde ses olabiliriz, onların hapishanedeki yaşamlarına biraz alan açabiliriz diye gündemlerimiz devam ediyor. Erkek devlet şiddeti var tabii ki. Ev içindeki karşılıksız el konulan emeğimize ve kamusal alanda iş yaşamında, ucuz işgücü olarak görülmemize, kriz anında ilk gözden çıkarılacak olarak görülmemize karşı mücadelemiz var. Cinsiyetçi iş bölümünün her türlüsüne, hem kendi örgütlerimizde hem kamusal alanda hem ev içinde baş kaldırımız var. Ve Fatma Altınmakas var. Biliyorsunuz 2 gün önce mahkemesi oldu ve bizler davayı takip etmeye karar verdik. Daha geniş bir dayanışmayı örgütlenmenin vesilesi olabilir diye düşünüyoruz. Bir sürü gündemimiz var ama genel olarak kadınlar her yerde direnişte, mücadelede ve yalnız değil. Birlikte güçlüyüz. Latin Amerika’da, Şili’de, Arjantin’de, Meksika’da, Kolombiya’da daha yeni birçok kazanım elde ediyor kadınlar. Bunlar kadınların mücadelesiyle oluyor. Bu yıl İstanbul’daki 8 Mart pankartında feminist bir dünya kuruluncaya kadar bu isyan bitmeyecek” dedik. Bu isyanımızla ve coşkuyla birlikte enerjimizi güçlendirerek meydanlarda olacağız.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Güçlü Parlamento Üçüncü Yol İle Mümkün

Üçüncü Yol siyasetini benimseyen Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çağrısıyla 18 Ocak’ta ilki gerçekleştirilen “ortak mücadele” toplantısının ikincisi, 26 Şubat’ta gerçekleştirildi. Ankara’da yapılan ikinci toplantıda, 7 siyasi parti ve örgüt temsilcilerinden oluşan bir koordinasyon kurulması yönünde kararlaşmaya gidildi.

Demokrasi kitle örgütleri ve siyasi partilerin katılımıyla genişlemesi ve büyütülmesi planlanan ittifak görüşmelerinin nereye evrileceğini HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile konuştuk. Buldan, yeni oluşturulan koordinasyonun ilk olarak savaşa karşı duracak bir çalışma önüne koyduğunu belirtti. Buldan, gerçekleştirdikleri ittifak görüşmelerine dair Nisan ya da Mayıs ayında kamuoyuna bir deklarasyon açıklayacaklarını söyledi.

Buldan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kapıları çalacak parti ya da ittifaklarla yapılacak olası bir müzakere koşullarının 27 Eylül’de açıkladıkları “Demokrasiye, Adalete, Barışa Çağrı Deklarasyonu” olduğunun altını çizdi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, ittifak görüşmeleri, 6 muhalif partinin açıkladığı ve imzaladığı metin, Ukrayna savaşı ve güncel gelişmelere dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.

Demokrasi İttifakı çalışmalarınız siyasetin de halkın da gündeminde. Bu ittifak kapsamında bir koordinasyon kurulduğunu deklare ettiniz. Bu koordinasyon nasıl bir çalışma önüne koydu, neler yapacak?

Mücadele ortaklığıyla yapılan ilk toplantının önemli bir sinerji yarattığını hep birlikte gördük. Özellikle Türkiye demokrasi güçleri tarafından önemsenen bir buluşma olduğunu yazanlar, çizenler oldu. Yaratılan sinerjiyi daha da büyütmek, Türkiye toplumuna sirayet etmesini sağlamak amacıyla ikinci toplantıyı yaptık ve amacımıza ulaştık. İkinci toplantıda koordinasyon kuruldu. Koordinasyon, 7 parti ve kuruluşun birer temsilcisinden oluşacak. Koordinasyon belli periyotlarla bir araya gelecek, gündemler oluşturacak. Koordinasyonda yer alan temsilcilerde bunları kendi yapılarıyla paylaşacak.

İlk etapta koordinasyonun önüne koyduğu gündem, Ukrayna savaşı başta olmak üzere savaşlara karşı barış çağrılarının yapılacağı bir çalışma başlatılması. Birkaç gün içerisinde hepimizin ortak imzasıyla bu savaşa karşı çıktığımızı, -daha doğrusu bütün savaşlara karşı olduğumuzu- barışın ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir metinle ilk çalışmamızı başlatmış olacağız. Türkiye toplumunu yakından ilgilendiren zamlar, enflasyonla birlikte yaşanan derin yoksulluğa karşı da özellikle ortak bir metin ve çalışmayla tavrımızı, tutumuzu kamuoyu ile paylaşacağız. 8 Mart, Newroz ve akabinde de 1 Mayıs’ta, tüm bu etkinliklerde ortak görüntülerle sesimizi, mesajlarımızı vereceğiz. Mart ayından sonra, 1 Mayıs’tan önce de olabilir, bir lansmanla ittifakın adını koyarak, Türkiye toplumuna deklare edilmesini planlıyoruz. Şu an itibariyle ağırlıklı olarak ortak mücadele yapıldığı ve yapılacağı bir çalışma sistematiği olacak.

Yeni parti ve örgütlerin de ittifaka katılması için bir çabanız olduğu biliniyor. Yeni katılımlara dair nasıl bir yol izlenecek?

Bunu değerlendirdik. Şu an bir beklenti içerisinde olan ve bu ittifakın içerisinde yer almak isteyen birçok kesim var. Oluşturulan koordinasyon bunun da bir taslağını çıkaracak. Hangi kurum, kuruluşlarla, meslek örgütleriyle ya da siyasi partilerle görüşmeler yapılacağına dair bir hazırlık yapacaklar. Bundan sonraki toplantı da o da değerlendirilecek. Kurulacak olan komisyonlarla da bu görüşmeler bir ete kemiğe bürünecek. Daha sonra bunlarda bir şekilde bu ittifakın içerisine almak için çalışmalar sürecek. Biz başından beri sadece şu an bir araya gelen partilerle sınırlı olmayan çok daha büyük ve geniş bir kesimle bir ittifak kurulması gerektiğini söyledik. Bu ittifak çok daha büyütülmeli, bu ittifaka girmek isteyen çok sayıda kurum ve kuruluş var. Bize iletilen talepler de var. Newroz öncesi Kürdistani partilerle de bir araya gelip, onlarla da ittifakımızın ne aşamada olduğunu değerlendiren bir toplantı yapmayı planlıyoruz. Biz, 2019 yılında Kürdistani partilerle stratejik olarak ittifak gerçekleştirmiştik ancak buna dair de ortak bir görüntüye ihtiyaç var. Bunun da hazırlıkları yapılacak.

Koordinasyon mu yeni katılımları belirleyecek?

Yeni partilerin ittifaka dahil edilmesine ilişkin koordinasyon bir hazırlık yapacak, yapacağımız ortak toplantılarla ortak kararla bunlar dahil edilecek.

Türkiye’nin demokrasisi için Üçüncü Yol siyasetine vurgu yapıyorsunuz. Üçüncü Yol’un Türkiye için önemi nedir, bunun için neye ihtiyaç var?

Türkiye’nin demokratik yapıya ve demokrasi güçlerinin meydanlarda ve alanlarda ortak duruşuna ihtiyacı var. Mücadele ortaklığında bir engel yok. Fakat sadece mücadele ortaklığıyla sınırlı tutmak yerine, bunu yeri ve zamanı geldiğinde farklı ortaklıklarla da beslemek, hayata geçirmek gerekiyor. Önümüzde bir seçim var. Erken seçim olmazsa bile, bir sene sonra seçimle karşı karşıyayız. Biz, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağduriyet yaşayanların, mazlumların, direnenlerin bu üçüncü yol içerisinde yer almalarının önemli olduğunu düşünüyoruz. Seçimlere de özellikle Üçüncü Yol ile girmeyi düşünüyoruz. Parlamento seçimleri aslında Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha önem arz ediyor. Çıkarılan yasaların, kanun tekliflerinin parlamentodan geçebilmesi için HDP’nin gücünün, ağırlığının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda kaybettirmek üzere, yani AKP’nin koltuk sayısını daha aza indirerek, HDP’nin güçlü bir biçimde parlamentoya girmesi ve etkin bir rol üstlenmesinin Üçüncü Yol’un genişlemesi ve parlamentoya girmesiyle mümkün olacağını biliyoruz. O yüzden çalışmalarımızı ağırlıklı olarak parlamento seçimlerini ‘Nasıl daha güçlü kazanabiliriz?’, ‘Nasıl farklı kesimleri daha güçlü parlamentoya taşıyabiliriz?’ üzerine yürütüyoruz. AKP’ye daha az sandalye kazandırma, HDP’nin ittifaklarıyla, demokrasi güçleriyle birlikte güçlü bir şekilde parlamento da temsiliyetinin sağlanmasının öneminin bilinmesi gerekir.

Toplantınızdan iki gün sonra, 6 muhalefet partisi de “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metnini açıkladı ve genel başkanlar imzaladı. Metini okudunuz mu, nasıl değerlendirdiniz?

İYİ Parti hariç mutabakat metnine imza atan diğer partilerle daha önce görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerimizde Türkiye’nin bir geçiş sürecine ihtiyacı olduğunu ve bu geçiş sürecinde nelerin yapılmasına dair görüşlerimizi partilerle paylaşmıştık. Bugün 6 siyasi parti tarafından yapılan açıklamanın genel hatlarıyla olumlu olduğunu düşünüyorum. Yargının bağımsızlığı, kayyım, kadın-erkek fırsat eşitliği meseleleri bizimde savunduğumuz konular. Her partinin böylesi durumlarda kendi mutabakatlarını ve deklarasyonlarını açıklaması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemlidir. Bizim de bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metnimizin müzakere ve diyaloga açık olduğunu söylemiştik. Belki zamanı gelince bizimle görüşmek isterseler. Her iki mutabakat metni de ortaklaştırılabilir. Bunun için şu an için fazla bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum.

6 muhalefet partisinden mutabakat metni ya da Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine bir görüşme talebi olursa, nasıl bir tutum izleyeceksiniz?

Bir kere kesinlikle açık ve şeffaf bir müzakere olacak. Hiçbir konuda ve hiçbir mesele üzerinde kapalı kapılar ardından anlaşmaların yapılacağı bir parti değiliz. Kamuoyuna ne söylüyorsak, hep açıkça anlatıyoruz. Kesinlikle tabanımızın istemediği ve reddettiği konular üzerinden kimse ile görüşme yapmayız. Böyle bir mutabakatı destekleme ya da mutabakat üzerinde görüşme için bizimle bir randevu talep edilirse, bunu kamuoyu ile paylaşarak, açık şeffaf yürütmeyi esas alırız.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde müzakereye açık olduğunuzu birçok kez dile getirdiniz. HDP’nin müzakere koşulları nelerdir?

Cumhurbaşkanlığı seçimi için tavrımız net. Ankara’da Eylül ayında bir deklarasyon yayınladık. Deklarasyon da müzakereye açık bir metin var. Dolayısıyla bu metni müzakere edecek kesimlere kapımız açıktır. Cumhurbaşkanlığı adayının, özellikle Millet İttifakı’nın adayı henüz belli değil ama müzakere yapılır ve deklarasyon üzerinde ortaklaşma sağlanırsa, elbette ki tavrımızı o zamanki koşullara göre belirleriz. Ama şu an itibariyle herhangi bir parti ve ittifakın adayının destekleme tavrımız yok. Elimizde güçlü bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metni kim, hangi aday tarafından dikkate alınırsa ve gerçekten “bu mutabakatı kabul ediyoruz”, “metinde yer alan 11 maddeyi hayata geçirme konusunda onaylıyoruz” derlerse, o zaman tüm mekanizmalarımızda bunu tartışarak, bir karar veririz. Şu an böyle bir şey yok.

Röportajın tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

“Üçüncü Yolu Örmeye Ve Demokrasi İttifakını Kurmaya Kararlıyız”

TBMM’de basın toplantısı düzenleyen HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “HDP olarak Üçüncü. Türkiye halkları ve yurttaşları için ciddi bir seçenek olduğumuzu biliyoruz. Demokrasi güçleri ile mücadele ortaklığıyla ve seçim sürecinde de ittifakla büyüyeceğimize inanıyoruz. Biz kendi yolumuzda yürüyoruz. Hakikaten gittiğimiz her yerde HDP’ye olan ilginin, desteğin, dayanışmanın artmasını görmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz.” dedi.

Haber Merkezi / HDP’li Beştaş, “Bugün 28 Şubat, iki yıldönümünü belirterek geçmek isterim. Birisi 28 Şubat 1997’de yapılan post modern darbenin yıldönümü. Aradan 25 yıl geçti. Siyasete ilişkin ciddi bir darbeydi, o dönemi iyi hatırlıyoruz. Siyasetin vesayet altında yürütülmesine Türkiye’nin temel sorunlarının çözümsüzlüğü noktasında ciddi etkisi olduğunu bugün de söyleyebiliriz. Veraseti ve statükoyu esas alan bir darbe Türkiye yurttaşlarının toplumsal ve siyasal sorunlarının ertelenmesine neden olan bir darbe olarak önümüzde duruyor” ifadelerini kullandı.

İkinci yıldönümün ise Dolmabahçe Mutabakatı olduğunu hatırlatan Beştaş, “Kamuoyuna 28 Şubat 2015’de açıklanırken, Türkiye toplumunda büyük bir umut, hoşgörü ve konuşabilme hali vardı. Türkiye’nin sorunlarına dair çözüm içeren Dolmabahçe Mutabakatı cumhuriyetin demokratikleşmesinin yollarını da siyaset kurumuna ve bütün topluma sunan bir mutabakat olarak önümüzde duruyor. 28 Şubat Post-modern Darbesi demokrasinin tümden ortadan kalkması, darbe mekaniğinin süreklileşmesini öngörürken, 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı ise toplumsal barışın tesis edilmesi ve cumhuriyetin demokratikleşmesini tüm Türkiye ve dünyaya ilan ediyordu. O dönem AKP iktidarı Dolmabahçe Mutabakatı için ‘hasretle beklediğimiz bir çağrı’ dediği mutabakatı, sonrasında kendi iktidar sevdası uğruna yok saydı ve 28 Şubat bin yıl sürecek diyenlerin iddiasını bugüne kadar sürdürdü” dedi.

Post-modern darbenin AKP eliyle sürdürüldüğünü ifade eden Beştaş, “Kayyım rejimi AKP ile birlikte Türkiye siyaset tarihine girdi. Grev yasağı var, hukuksuzluk diz boyu, hak gaspları cezaevlerindeki sistematik işkence devam ediyor, siyaset kurumu ve parlamento üzerinde ağır bir vesayet var, medya sansürü tarihin zirvelerinden birini yaşıyor. İşkence gözaltı ve tutuklamalar rekor kırıyor. Kendisi dışında siyaset yapan muhalif güçleri düşman gören bir anlayış hüküm sürüyor. Aslında 28 Şubat 1997 bugün daha ağır bir şekilde yürürlükte. Bu nedenle 28 Şubat 1997 darbesini AKP’liler kınayınca bana garip geliyor. Çünkü 28 Şubat 97’nin daha ağır koşullarını bugün Türkiye’de yaşama geçiriyorlar” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Beştaş şunları söyledi:

“Bugün 28 Şubat, iki yıldönümünü belirterek geçmek isterim. Birisi 28 şubat 1997’de yapılan post modern darbenin yıl dönümü. Aradan 25 yıl geçti. Siyasete ilişkin ciddi bir darbeydi, o dönemi iyi hatırlıyoruz. Siyasetin vesayet altında yürütülmesine Türkiye’nin temel sorunlarının çözümsüzlüğü noktasında ciddi etkisi olduğunu bugün de söyleyebiliriz. Vesayeti ve statükoyu esas alan bir darbe Türkiye yurttaşlarının toplumsal ve siyasal sorunlarının ertelenmesine neden olan bir darbe olarak önümüzde duruyor.

“AKP iktidar sevdasına Dolmabahçe Mutabakatını yok saydı”

Diğeri neydi, Dolmabahçe Mutabakatı. 2015 yılının 28 Şubatında Türkiye tarihinin en önemli günlerinden biri olarak önümüzde duruyor Dolmabahçe Mutabakatı. Kamuoyuna 28 Şubat 2015’de açıklanırken Türkiye toplumunda büyük bir umut, hoşgörü ve konuşabilme hali vardı. Türkiye’nin sorunlarına dair çözüm içeren Dolmabahçe Mutabakatı cumhuriyetin demokratikleşmesinin yollarını da siyaset kurumuna ve bütün topluma sunan bir mutabakat olarak önümüzde duruyor.

28 Şubat Postmodern Darbesi demokrasinin tümden ortadan kalkması, darbe mekaniğinin süreklileşmesini öngörürürken, 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı ise  toplumsal barışın tesis edilmesi ve cumhuriyetin demokratikleşmesini tüm Türkiye ve dünyaya ilan ediyordu. O dönem AKP iktidarı Dolmabahçe Mutabakatı için “hasretle beklediğimiz bir çağrı” dediği mutabakatı sonrasında kendi iktidar sevdası uğruna yok saydı ve 28 Şubat bin yıl sürecek diyenlerin iddiasını bugüne kadar sürdürdü.

28 Şubat Postmodern Darbesini daha ağır koşullarda hayata geçiriyorlar

Bugün ne yaşıyoruz 28 Şubat Postmodern Darbesinin 25. yıl dönümünde? Kayım rejimi AKP ile birlikte Türkiye siyaset tarihine girdi. Grev yasağı var, hukuksuzluk diz boyu, hak gaspları cezaevlerindeki sistematik işkence devam ediyor, siyaset kurumu ve parlamento üzerinde ağır bir vesayet var, medya sansürü tarihin zirvelerinden birini yaşıyor. İşkence gözaltı ve tutuklamalar rekor kırıyor. Kendisi dışında siyaset yapan muhalif güçleri düşman gören bir anlayış hüküm sürüyor. Aslında 28 şubat 1997 bugün daha ağır bir şekilde yürürlükte. Bu nedenle 28 Şubat 1997 Darbesini AKP’liler kınayınca bana garip geliyor. Çünkü 28 şubat 97’nin daha ağır koşullarını bugün Türkiye’de yaşama geçiriyorlar.

Türkiye’yi ateş hattından çıkarmak için Dolmabahçe Mutabakatına geri dönülmelidir

Aradan geçen 7 yılda Dolmabahçe Mutabakatı için ne diyebiliriz? Aradan geçen 7 yılda Türkiye halkları hem ekonomik hem siyasi hem de toplumsal olarak büyük bir kriz içinde. Barış umutları ciddi yara aldı ve halk artık toplumsal barış taleplerini yükseltirken bile ciddi bir şiddetle karşı karşıya. Çoklu krizler küresel gerilimler ve had safhaya çıkan jeopolitik risklere karşı Türkiye halklarının birlikteliklerini güçlendirmek ve bu ateş hattından çıkmak için Dolmabahçe Mutabakatına geri dönülmelidir.

Dolmabahçe Mutabakatına dönmek hepimiz açısından tarihsel bir sorumluluktur. Dolmabahçe Mutabakatından bahsederken İmralı tecridini görmemek mümkün değildir. Dolmabahçe Mutabakatının temel fikriyatını oluşturan, mimarı olan Sayın Öcalan üzerinde bugün mutlak bir tecrit vardır. Sayın Öcalan bu mutabakatı kurgularken çok ciddi bir yol haritası da sunuyordu. Bu yönüyle biz Dolmabahçe Mutabakatına geri dönülmesini, İmralı rejiminin lağvedilmesini, Öcalan’ın ve orada tutulan mahkumlarının aileleriyle ve avukatlarıyla ve tabii ki siyaset kurumuyla görüşmesinin tarihsel görev olduğunu hatırlatmak istiyorum.

“Birlikte değiştireceğiz ve şimdi kadın zamanı” şiarıyla 8 Mart’ı kutlayacağız

8 Mart haftasına da girdik. Kadın Meclisimiz ile birlikte temel bir şiar olarak “Birlikte değiştireceğiz ve şimdi kadın zamanı” sloganlarıyla Türkiye’nin dört bir yanında 8 Mart’ı karşılaşacağız. Büyük bir kadın ittifakı, dayanışması ve direnişiyle alanlarda kutlayacağız ve kadına yönelik şiddeti, ayrımcılığı, sistematik taciz ve tecavüzü, cezasızlık politikasını tekrar haykıracağız. Kadın özgürlüğüne giden yola ciddi bir hazırlığı ve mücadele ortaklığını hayata geçireceğiz. TBMM’deki tek Kadın Grubu HDP grubudur. Yarın Kadın Grubumuzla 8 Mart kadın gündemli Kadın Grup Toplantımızı da yapıyor olacağız. Orada ayrıntılarıyla birlikte Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan partimizin görüşlerini kamuoyuyla paylaşacaktır. Ben şimdiden 8 Mart’ı kutluyorum. Tüm ezilen, ötekileştirilen, ayrımcılığa uğrayan kadınlara kutlu olsun. 8 Mart’ta alanlarda olacağız, “Şimdi Kadın Zamanı” diye hep birlikte haykıracağız.

Halklar kaybedecek, silah lobileri kazanacak

Sadece Türkiye’nin değil dünyanın da temel gündemi Rusya’nın Ukrayna’yı işgal operasyonu ve savaş. Bir dünya savaşı yürüyor. 28 Şubat, yani bugün itibariyle 5’inci gününde bu işgal operasyonu. Biz HDP olarak tutumumuzu ilk günden açıkladık. Bu işgal operasyonunun son bulması ve siyasal çözüm için müzakerelere başlanması görüşümüzü tekrarlıyorum. Ukrayna iki blok arasında rekabet ve hegemonya savaşına meydan olmuş, insani ve siyasi krizi derinleştiren bir tablonun ameliyat masası haline gelmiştir.

Ukrayna halkları tüm savaşlarda olduğu gibi en büyük zararı çeken halk konumunda. Maalesef askeri gerilimde kaybedecek en büyük güç tabii ki halklar olacak. Büyük silahlanma bütçeleri nedeniyle daha fazla sömürülecek ve silah lobileri ise zenginleşecektir. Bunun Ukrayna halklarına da dünyaya da olumlu bir yansıması olmayacak. Silah sanayisi kazanacak. Biz HDP olarak bu krizi ve savaşı yakından takip ediyoruz. Şehirlerde çatışmalar yoğunlaşmış durumda. Maalesef insani kriz de derinleşiyor. Şu aşamada Ukrayna ve Rusya hükümletlerini insani yardım ve tahliye koridorları konusunda hassasiyete ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet etmeyi görev biliyoruz.

Türkiye’de stokta S-400 var ama buğday ve temel gıda da var mı?

Silah sanayisinin kazanacağını söylemiştik. Türkiye’de de farklı bir durum yok. Şu anda Türkiye’de S-400 stoku var bildiğiniz gibi ama TMO’da depolarda buğday ve temel gıda stoku var mı sormak istiyorum. Dünya öyle bir aşamaya geldi ki silah sanayisi büyüyor, stoklar silahta yoğunlaşıyor ama insani krizi çözecek bir adım ürkek bir şekilde atılıyor ya da bekleniyor. Biz ne yaptık, Türkiye’de ne yaptık. Türkiye’nin bu savaşın geldiğini bilmemesi akla ziyan bir durum.

Öngörülmemesi ayrıca pragmatist ve ucuz yaklaşımın sonucu. İflasın eşiğine getirdi Türkiye’yi bu tutum. Türkiye’yi Rusya’ya bağımlı hale getiren tavizlerin ve anlaşmaların sonucu olarak Türkiye’nin dış politikada hareket kabiliyetinin ne kadar sınırlandığını görüyoruz. Erdoğan NATO’yu eleştiriyor ama Rusya’nın AK üyeliğinin askıya alınması konusunda garip bir şekilde çekimser bir oy kullandı. Bunu nasıl izah edecekler bilmiyorum ama izah etme gibi bir durumları söz konusu değil. İnandırıcı değildir.

Otoriter rejimler halkların başına bela olmuş durumda

Bu savaş da bize gösterdi tekçi otoriter rejimler halkların başına bela olmuş durumda. Putin örneğinde bunu çok iyi görüyoruz. Nükleer enerji konusunda Putin’in dünkü çağrısı ne kadar büyük bir tehdit ve tehlike olduğunu da aslında ortaya koymuştur. Türkiye ekonomik olarak ithalat ve ihracatta yüzde 50 kendisini başka bir ülkenin insafına bırakmıştır. Turizm, tarım ve enerjide yüzde 50 oranında Rusya’ya göbekten bağlı konumdadır Türkiye. Bu tabloyu yaratan iktidarın çoktan istifa etmesi gerekirdi ama kendisini istifa etmeye getiren o kadar gelişme var ki hiç birinden ders almadılar. Bizim görüşümüze göre Türkiye’nin dışa bağımlılığı en fazla yüzde 15 olacak bir bir dış ticaret anlayışına ihtiyaç vardır.

Ukrayna’dan tahliyeler VIP listelerine göre mi yapılıyor

Bugün bunu çok yakından hissediyoruz, tüm ihtiyacın iç pazardan karşılanması gerekiyor, üretim odaklı bir ekonomi esas alınmalı. Bugün olduğu gibi ne üretimde ne ekonomide ne öngörü ne tedbir ne de maharet var. Trajikomik bir durum ama savaşı Türkiye nasıl karşıladı? Erdoğan Afrika’da savaşı karşıladı, Dışişleri Bakanı Kazakistan’da karşıladı. Dünya alem savaşı konuşurken ülkede bile değillerdi. Bu konuda bilmiyoruz demeleri mümkün değil, bu büyük bir basiretsizlik örneğidir. Yine Türkiyeli öğrencileri zamanında tahliye etmek konusunda hiçbir şey yapmadılar. Ellerine yüzlerine bulaştırdılar.

Bizi de diğer bütün parti gruplarını da her gün onlarca öğrenci arayıp yaşam haklarının tehdit altında olduğunu, açlıkla baş başa olduklarını söylüyorlar. Tahliye edilenlerin de hangi kategoriye göre tahliye edildiğini merak ediyoruz. Acaba orada da bir VIP usulü mü uygulandı. AKP ve MHP’ye yakın olanlara öncelik mi veriliyor. Bu konuda kamuoyunda çok ciddi bir iddia var, tartışılıyor. Biz bunu Meclis’ten soruyoruz; bir yerlerden VIP listesi gönderilmedi mi? Ne kadar kişi tahliye edildi? Bunun yanıtını bir an önce istiyoruz. Kamuoyuna açıklamak gibi bir sorumlulukları var.

Rusya-Ukrayna savaşı olduğunu tespit etmek için 4 gün beklediler, şaka gibi resmen

Diğeri Montrö Boğazlar Sözleşmesi. Karadenizi askeri bir mücadele alanı olmaktan çıkaran tek sözleşme Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir. Bunun artık tartışılmaması gerekiyor. Kanal İstanbul meselesinde de Montrö’nün bypass edileceğine dair tartışmanın Ukrayna işgali ile ortaya çıkan gerçekler ve olası tehditler ile ne kadar tehlikeli olduğunu öğrendik. Kanal İstanbul artık bitmiştir. Bu iddianın hiçbir dayanağı kalmamıştır. “Montrö Boğazlar Sözleşmesi nasıl yorumlanabilir” diyen Dışişleri Bakanlığı ve Saray rejiminin hali tek kelime ile acınasıdır. Neden?

Türkiyenin Karadeniz’e kıyısı var, Rusya ve Ukrayna arasında savaş var, bunu tespit etmek için 4 gün beklediler. Şaka gibi resmen. Dün açıkladılar Montrö Boğazlar Sözleşmesi uygulanacak diye. Biz de Saray rejimini Montrö hükümlerine uymaya ve Karadeniz’in bir savaş  sahası olmasını önlemek üzere kesinlikle gerekli sorumlulukları ve görevlerini yerine getirmeye bir kez daha davet ediyoruz. AKP bekle gör politikasından vazgeçmelidir.

AB’nin bu iki yüzlü mülteci politikasını insanlık tarihi unutmayacak 

Diğer bir mesele Ukrayna işgali karşısında AB’nin mültecilere yaklaşımıdır. Hakikaten göz yaşartıcı, kucak açıyorlar davet ediyorlar mültecileri. Vicdani ve olumlu bir tutum gösteriyorlar ancak Suriyeli sığınmacılar için bunun gösterilmediğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Renk, dil, din, ırka göre mültecilere yaklaşım gösterilmesini kesinlikle iki yüzlü samimiyetsiz ve kabul edilemez buluyoruz. Aylan bebekten bugüne kadar kaç mültecinin öldüğünü AB ülkelerine hatırlatmak istiyoruz. AB’nin bu iki yüzlü politikasını insanlık tarihi unutmayacak. Saray rejimi ile mülteci pazarlığı yaptıklarını gayet iyi biliyoruz. Buna da artık son verilmesinin zamanı geldi.

Afrin işgalini övenler bugün savaş karşıtıyız diye ortalıkta cirit atıyor

Çok önemli bir konu var. Savaş karşıtlığı. Bugün Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve savaş açması karşısında bütün dünyada bir savaş karşıtlığı var. Türkiye’de de alanlara çıkan 10 binlerce insan var. Burada savaş karşıtlığının coğrafyaya, ülkeye ve kimliğe göre yapıldığını dikkatinize sunmak isterim. Afrin’e Türkiye girdiğinde, işgal ettiğinde ne oldu? Militarizmi övenler, savaşı kutsayanlar bugün savaş karşıtıyız diye ortalıkta cirit atıyorlar. Bu da garip bir şekilde ilkesel olmadığını, ülkeye göre, kimliklere göre olduğunu gösteriyor.

DTK Eş Başkanı iken Leyla Güven Afrin işgaline ilişkin açıklama yaptığı için vekilliği düşürüldü ve halen cezaevinde tutuluyor. Ukrayna işgali karşısında Moskova’daki savaş karşıtlarını Türkiye övüyor ama Türkiye’de savaş karşıtlarına vatan haini ve terörist diyor. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür, bunu tarif etmek mümkün değil. Bu nedenle savaş karşıtlığı konforlu bir alan değildir. Önemli olan herkesin kendi hükümetine karşı da savaş karşıtlığını yükseltmesidir. Bununla ilgili ağır bedeller ödeyen Barış Akademisyenlerini, seçilmişleri, gazetecileri STK’ların tutumlarını destekliyoruz ve selamlıyoruz.

Ukrayna-Rusya savaşında savaş karşıtı olanlar kendi yurttaşlarına Putin olmaktan geri durmuyor

Sahi bu soruyu soranlar da varmış, bu kadar savaş karşıtlığı övülürken yandaş medyada, Barış Akademisyenleri başka bir ülkede miydi? Onları terörist ilan edenler, vatan haini ilan edenler aynı gazeteler değil miydi? Yandaş medyaya bakıyoruz, müdahaleyi kınıyorlar. Savaş karşıtı hale gelmişler. Aynı şey yurttaşları olduğunda, Türkiye’de savaş karşıtı bir söylem olduğunda kendi vatandaşlarına karşı Putin olmaktan geri durmuyorlar. Fuat Oktay “Rusya işgali uluslararası hukuka aykırıdır” dedi. 2018 yılında Afrin işgali uygun muydu?.

Neye dayandırıyorsunuz bunu. Ukrayna olunca uluslararası hukuka aykırı ama Türkiye olunca uygun mu oluyor? Afrin’de zorla yerinden edilmeden tutalım, insanlığa karşı suçlar karşısında dünyada ve Türkiye’deki sessizliğe de dikkatinizi çekmek istiyoruz. Barış konusundaki savunuculuğumuz ülke farkı, kimlik ve coğrafya farkı gözetmeksizin devam edecektir. Barış talebimiz Karadeniz’de de Akdeniz’de de Ortadoğu’da da Türkiye içinde de sığınacağımız tek limandır. Ekmek ve su kadar temel bir ihtiyaçtır barış. Aldığımız hava kadar hayatidir. Dünyanın her yerinde halklar ittifakını kurmanın zamanıdır. Savaşı durduracak tek güç de budur.

TÜİK rakamlarla oynayarak sahtecilik yapıyor

Ekonomi gündemiyle devam edeceğim. TÜİK bugün verileri açıkladı. 2021’in 4’üncü çeyreğinde yüzde 9,1 büyümüşüz. 2021 yılında toplam büyüme yüzde 11, toplam Yurtiçi Gayri Safi Milli Hasıla 802 milyar dolar, kişi başına düşen milli gelir 9,539 dolar olarak hesaplanmış. Bu rakamlarda oynama işini artık basit bir şekilde nitelemek mümkün değil. Küçüğe büyük, büyüğe küçük diyor. Yaşadıklarımızı başka türlü anlatıyor bize TÜİK. Artık bu sahtekarlığa girmiş. Rakamlarla oynayarak, gerçek dışı rakamlarla açıklamalar yaparak TÜİK sahtecilik yapıyor. Lütfen gerçek rakamları açıklayın.

Kişi başına düşen milli gelir TL cinsinden 85 bin 672 TL. Şimdi Türkiye halklarının açlık ve yoksulluk sınırı altında ezildiğini hepimiz biliyoruz. Zenginlik ve büyüme palavraları atıyorlar. Artık palavra da değil bu sahtekarlık ve sahtecilik TCK’da da ağır bir suçtur. 85 milyona karşı işlenmiş bir suçtur. Büyüme var gerçekten, nerede? 22 milyonu aşmış icra dosyalarında büyüme var, ödenmeyen doğalgaz ve elektrik faturalarında büyüme var. Şirketler büyüyor, yani elektriği peşkeş çektikleri şirketler büyüyor. Halk yoksullaşıyor, esnaf kepenk kapatıyor, işçiler grevde direniyor. Bir büyüme yok. Asıl büyüyen Türkiye fotoğrafı budur. Müteahhit ekonomisi, Saray’ın örtülü ödeneğinde ciddi bir büyüme var.

Rekor zam gelen akaryakıtta vergiler kaldırılmalı

Dünyanın en pahalı, en masraflı yönetimi Türkiye’de. Tek adam yönetimi en masraflı ve pahalı yönetim. Bununla ne kadar övünseler azdır. Şu anda kişi başına düşen milli gelir konusunda yine sahtecilik yapıyorlar. Türkiye’de 50 milyondan fazla yoksul yaşıyor. Nerede büyüme? Halka sabrı salık verenlere bu sabrı iade ediyoruz. Tabii ki ekonomik kriz art arda uygulamalarla yaşamımızda karşımıza çıkıyor. İşte buhran koşullarına 3-5 SİHA satacağım diye Türkiye’yi teslim etti. İlk gün TL dolar karşısında Rus rublesine eşit oranda değer kaybetti: Rus Borsasında devre kesici uygulandı.

Cuma akşamı iki ülkede sadece benzin ve mazot kuyrukları vardı; Türkiye ve Ukrayna’da. Biri savaşı yaşayan Ukrayna diğeri Türkiye. Tek seferde rekor zam geldi, benzine 1,61 motorine 1,51 TL. Geçen bir kişi ile konuşuyordum bir gün tatilim var o gün de arabamı çıkaramıyorum, çünkü o benzini karşılayamıyorum. Bunun gibi milyonlarca insanın olduğunu biliyoruz. Ukrayna savaşının tüm ülkeyi sarmasından önce acil adımlar atılmalı. Akaryakıt üzerindeki vergi kaldırılmalı, ÖTV kaldırılmalı, asgari ücret 3 ayda bir belirlemelidir. Vergi adaletini sağlamak üzere servete duyarlı vergi getirilmeli, kurumlar vergisi artırılmalıdır. Son 10 yılda şirketlere getirilen vergi afları ve istisnaları geri alınmalıdır.

Temel yurttaşlık gelirini tartışalım

Biz son olarak Türkiye’de siyasal aktörlere, STK ve akademisyenlere  açık çağrı yapıyoruz; artık temel yurttaşlık gelirini tartışalım, bu konuda bir düzenlemeye gidelim. Diğer yandan emek ve işçi direnişleri Türkiye’nin dört bir yanında devam ediyor, direnen bütün emekçilere burdadan binlerce selam gönderiyorum. Her zaman olduğu gibi onların yanındayız. Emekçilerin, işçilerin direnişi HDP’nin kuruluş koşullarını oluşturuyor. HDP onlarındır, onlar kurmuştur, onların omuzlarında büyümüştür, onlarla birlikte mücadeleye devam edeceğiz. ”

HDP olarak 3’üncü yolu örmeye ve demokrasi ittifakını kurmaya kararlıyız

SORU: 6 muhalefet partisi bir araya geliyor. Bir de davetiye listesi var, siz davet edildiniz mi?

Bize herhangi bir resmi davet gelmedi. Biz HDP olarak bunu kamuoyu ile paylaşmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Biz bir STK değiliz, Türkiye’nin 3’üncü büyük partiyiz. Bizim bakışımızı anlatayım. 6 muhalefet partisi toplanıyor, biz de kendi yolumuzda ilerliyoruz. Önceki gün biz de büyük bir toplantı yaptık ve kamuoyuna toplantıda vardığımız sonuçları da açıkladık. Bir koordinasyon kurduk, eşgüdümün sağlanması için. HDP olarak 3’üncü yolu örmeye ve demokrasi irtifakını kurmaya kararlıyız. Türkiye halkları ve yurttaşları için ciddi bir seçenek olduğumuzu biliyoruz. Demokrasi güçleri ile mücadele ortaklığıyla ve seçim sürecinde de ittifakla büyüyeceğimize inanıyoruz. Biz kendi yolumuzda yürüyoruz. Hakikaten gittiğimiz her yerde HDP’ye olan ilginin, desteğin, dayanışmanın artmasını görmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz.

Şu anda AKP ve MHP ittifakının yürüttüğü politika tamamen tutarsızdır

SORU: CHP, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa dair genel bir bilgilendirme talep etti, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Aslında bu çağrıyı yanlış anımsamıyorsam ilk biz yaptık. Savaşın patlak verdiği gün “Dışişleri Bakanı parlamentoya gelmeli, parlamentoyu bilgilendirmelidir ve bu Ukrayna ve Rusya savaşı Sarayın insafına bırakılmayacak kadar hayatidir” dedik ve o günden beri bize herhangi bir yanıt verilmedi. Bu çağrımızı defaatle dile getirdik. Parlamento gözardı edilerek Türkiye halklarına büyük bir haksızlık yapılıyor. Saray rejimi Dışişleri Bakanı Afrika ve Kazakistan’dan döndü ama bu yönetimin nasıl ikircikli, nasıl bekle gör politikası yürüttüğünü hepimiz öğreniyoruz. Çağrımız geçerlidir. Türkiye bu savaştan en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor.

Türkiye halklarını temsil eden, yüzde 90 oranında temsil eden, yegane kurum parlamentodur. Parlamentoda bütün grupların bu meseleyi tartışması ve ortaklaşması hayati önemdedir. Şu anda AKP ve MHP ittifakının yürüttüğü politika tamamen tutarsızdır. Hiçbir şekilde ciddiye alınacak bir boyutu yoktur. NATO niye tedbir almıyor diyor, gidiyor Avrupa Konseyi’nde çekimser oy kullanıyor. Dört gün sonra Montrö’yü uygulayacağız diyor. Nerden baksan tutarsızlık nerden baksan ahmakça diyor ya sevgili Ahmet Kaya galiba. Nereden tutacağımızı bilmiyoruz ama çağrımızı yineliyoruz. Dışişleri Bakanı ve yetkililer parlamentoya gelip bilgilendirme yapmalıdır.

Paylaşın

HDP’den ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ Çağrısı: Çözümün Tek Yolu

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), 28 Şubat 2015 tarihinde kamuoyuna deklare edilen ‘Dolmabahçe Mutabakatı’na ilişkin yaptığı açıklamada, çözümün tek yolu mutabakata geri dönmek olduğunu ifade etti.

‘Dolmabahçe Mutabakatı’nın 7. yılı dolayısıyla yapılan açıklamada, “Bugün Türkiye’nin içerisinde bulunduğu çoklu krizler, küresel gerilimler ve jeopolitik riskler Dolmabahçe Mutabakatına dönmeyi zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin krizlerden kurtulması ve küresel risklerden olabildiğince az etkilenmesi için Dolmabahçe Mutabakatına dönmek acil ihtiyaçtır. Bu nedenle Türkiye’deki tüm siyasi aktörleri Dolmabahçe Mutabakatına dönmeye ve Türkiye toplumunun sadece bugününü değil geleceğini de kurtarmaya çağırıyoruz” ifadeleri kullanıldı.

HDP’nin açıklaması şu şekilde:

“28 Şubat 2015 tarihinde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için tarihi bir kapı aralanmıştı. Dolmabahçe Mutabakatı kamuoyuna deklare edilmiş ve Türkiye toplumunun demokrasi, özgürlük ve barış umudunun ilkeleri ve yol haritası belirlenmişti. Dolmabahçe Mutabakatı, Cumhuriyet tarihinde toplumsal barış ve demokratik müzakere kapılarını aralayan en önemli belgeydi.

Çatışma yerine yaşamı, siyasi çıkar yerine toplumsal birlikteliği esas alan Dolmabahçe Mutabakatı, Türkiye’nin yüz yıllık sorunlarına sunduğu çözümlerle Cumhuriyetin demokratikleştirilmesini esas almış; devlet-yurttaş, devlet-toplum ve farklı kimlikler arasındaki ilişkileri düzenleyerek yeni bir yaklaşım ortaya koymuş ve demokratik siyasete kurucu rol biçmiştir. Türkiye’nin tarihsel sorunlarını kendi öz güçleriyle çözmesinin yol ve yöntemleri Dolmabahçe Mutabakatında dile getirilmiştir.

Dolmabahçe Mutabakatı tarihi bir fırsat olduğu kadar siyasi bir dönüm noktasıydı da. Bu dönüm noktasında barıştan yana olmak, ilke ve irade siyasetiyle mümkündü. Fakat AKP iktidarı, tercihini savaş ve şiddetten yana kullandı, Dolmabahçe Mutabakatını inkâr etti. Dolmabahçe Mutabakatının çözüm ruhuna derinleştirilmiş savaşla karşılık verildi ve Sayın Öcalan’a uygulanan ağır tecritle mutabakat sonlandırıldı. Toplumsal barışın sağlanmasındaki tarihsel rolü deneyimlenmiş Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit bir yönetim biçimine dönüştürüldü.

Dolmabahçe Mutabakatının inkârı Türkiye toplumu için etkisi onlarca yıl sürecek siyasi, ekonomik ve toplumsal krizlerin kapısını aralamıştır. Mutabakatın inkâr edildiği günden bugüne kadar Türkiye’de tek bir alanda iyileşme olmamış, “baldıran zehri” bizatihi Türkiye halklarına içirilmek istenmiştir. Mutabakatın deklare edilmesinin üzerinden geçen 7 yılda, Türkiye’de demokratik siyaset tarihte eşi görülmemiş şekilde vesayet altında tutulmuş, darbe mekaniği süreklileşmiştir. Türkiye ekonomisi iflasın eşiğine gelmiş, toplumsal gerilimler sadece kimlik temelli olmaktan çıkarak kuşaklar ekseninde de ortaya çıkmıştır. Bugün devletin klasik reflekslerine dönerek topluma savaş açtığı, çoklu krizlerin baş gösterdiği ve genç kuşakların ülkesinden umudunu kestiği bir siyasal manzarayla karşı karşıyayız.

Hakikati ifade eden belgeler, aradan yıllar geçse de bir kez daha ortaya çıkarlar. Bugün Türkiye’nin içerisinde bulunduğu çoklu krizler, küresel gerilimler ve jeopolitik riskler Dolmabahçe Mutabakatına dönmeyi zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin krizlerden kurtulması ve küresel risklerden olabildiğince az etkilenmesi için Dolmabahçe Mutabakatına dönmek acil ihtiyaçtır. Bu nedenle Türkiye’deki tüm siyasi aktörleri Dolmabahçe Mutabakatına dönmeye ve Türkiye toplumunun sadece bugününü değil geleceğini de kurtarmaya çağırıyoruz.”

Paylaşın

Demirtaş’tan ‘Altılı Muhalefet Zirvesi’ Yorumu: Kriz görmüyorum

HDP’nin altılı muhalefet zirvesine davet edilmemesini değerlendiren Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “HDP zaten davet beklemediğini, Üçüncü İttifak için çalıştığını açıkladı. HDP eş genel başkanları da diyaloğa kapalı olmadıklarını ifade ediyor. Ben ortada bir kriz görmüyorum. HDP üçüncü yol siyasetinde yürümeye devam ediyor.” dedi.

Demirtaş, konuya ilişkin değerlendirmesinin devamında, “Diğer ittifaklar kendi iç şekillenme ve tartışmalarını tamamlayınca HDP’nin de içinde olduğu Demokrasi İttifakı ile işin doğası gereği görüşeceklerdir. Ortada anormal bir durum yok, anormal olan görüşmemek, konuşmamaktır.

HDP seçmeni de dışlandığını düşünmesin. Siyasetin ve dengelerin tam merkezindeler. Çalışmalarını özgüvenle, sabırla yürütmeye devam etsinler. Merak etmesinler, bu hamur daha çok su kaldırır. HDP yönetimi de günü geldiğinde, halkı esas alarak en doğru kararları verecektir.” ifadelerini kullandı.

Medyascope’tan Ferit Aslan’a konuşan Demirtaş, altı muhalefet partisinin yarın açıklayacağı mutabakattan HDP’nin seçimlerdeki tutumuna, Avrupa Konseyi’nin Osman Kavala için ihlal süreci başlatmasından Tarkan’ın “Geççek” şarkısının yarattığı tartışmaya gündemdeki pek çok konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Demirtaş’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Avrupa Konseyi, Osman Kavala ile ilgili Türkiye için ihlal süreci başlattı, sanırım aynı şeyi sizin dosyanız için de başlatacak. Bu konuda değerlendirmeleriniz nedir?

Türkiye’de hükümet anayasayı askıya aldığından beri hukuk değil siyaset karar veriyor her şeye. Bunun sonucu olarak da içeride ekonomik kriz, dışarıda itibarsızlaşma büyümeye devam ediyor. Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımayarak güç gösterisi yapmaya kalkışan AKP hükümeti faturayı halka ödeteceğini düşünüyor olabilir ama siyasi faturayı da kendisinin ödeyeceğini unutuyor. Nitekim gelinen aşamada bunun somut sonuçlarını görüyoruz zaten. Kendileri bilir, bize ve halka fatura ödetmeye çalışanların önüne biz de ağır bir fatura koyarız.

Türkiye’de ilk kez altı muhalefet partisi lideri bir araya geldi ve güçlendirilmiş parlamenter sistem ile ilgili 28 Şubat’ta mutabakat metnini açıklama kararı aldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyasette konuşabilmek önemlidir. Konuşmadan, birbirini anlamadan sorunlar çözülemez. Bu yönüyle önemli görüyorum. Elbette konuşmaların ve uzlaşmaların içeriği ile niteliği de önemli tabii. Demokrasiyi, barışı büyütecek her türlü diyaloğa anlamlı yaklaşmak gerek. Henüz ortada çok da somut şeyler yok. İzleyip göreceğiz.

HDP’nin toplantıya davet edilmemesi ve ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Biz HDP’yi yok saymıyoruz, gerekirse görüşürüz” demesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

HDP zaten davet beklemediğini, Üçüncü İttifak için çalıştığını açıkladı. HDP eş genel başkanları da diyaloğa kapalı olmadıklarını ifade ediyor. Ben ortada bir kriz görmüyorum. HDP üçüncü yol siyasetinde yürümeye devam ediyor. Diğer ittifaklar kendi iç şekillenme ve tartışmalarını tamamlayınca HDP’nin de içinde olduğu Demokrasi İttifakı ile işin doğası gereği görüşeceklerdir. Ortada anormal bir durum yok, anormal olan görüşmemek, konuşmamaktır.

HDP seçmeni de dışlandığını düşünmesin. Siyasetin ve dengelerin tam merkezindeler. Çalışmalarını özgüvenle, sabırla yürütmeye devam etsinler. Merak etmesinler, bu hamur daha çok su kaldırır. HDP yönetimi de günü geldiğinde, halkı esas alarak en doğru kararları verecektir.

HDP kendi adayını çıkarabileceğini belirtirken, yaşananlara bakıldığında bir “bağrına taş basma” durumu daha olabilir mi?

Bu tartışmalar için daha çok erken. Adaylık konusu gündeme girdiği zaman HDP’nin ne yapacağını göreceğiz. Yalnız, şundan emin olmalıyız ki halkın talepleri, beklentileri ve yararı belirleyici olacaktır.

Aysel Tuğluk ile ilgili Adli Tıp Kurumu, üniversite raporuna rağmen “cezai sorumluluğu tamdır” raporu verdi. Bu bağlamda cezaevlerindeki hasta tutuklu ve hükümlüler ile ilgili ne diyeceksiniz?

Aysel Hanım dahil yüzlerce ağır hasta tutsak cezaevlerinde ne yazık ki adeta ölüme terk ediliyor. Bu mesele siyasi veya hukuki olmaktan öte ahlaki bir konu. Ancak hükümet meseleyi bu şekilde ele almıyor, çoğu zaman bir intikam ve cezalandırma politikasıyla hasta tutsakların ölümüne kadar giden trajik süreçleri işletiyor. Şu anda yapılacak şey, bu konuda kamuoyu duyarlılığının artırılması. Yeterince sahiplenme olursa bir ihtimal, zorlanıp adım atabilirler. Bu nedenle, herkes bulunduğu yerde güçlü bir sahiplenmeyi ortaya koymalıdır.

“Halk umudu büyütmeye, değişime çok açık ama öncü yok”

Tarkan’ın “Geççek” adlı şarkısı sosyal medyada viral oldu. Herkes bu şarkının bir seçim startı olduğunu söylüyor. Tartışmaları takip edebildiniz mi? Görüşünüzü merak ediyorum.

Televizyonlardan takip edebildim biraz. İlginç bir tartışma oldu. Bir şarkının siyasi yelpazede ve halkın beklentilerinde nasıl güçlü bir dalgalanmaya yol açtığını görmek incelenmeye değer bir durum. Hatta tez konusu bile olabilir. Ben kendi adıma şöyle bir sonuç da çıkardım: Halk umudu büyütmeye, değişime çok açık ama öncü yok. Siyasetin konser alanında on milyonlar toplanmış ama gelin görün ki sahne boş. Siyasetçiler bundan biraz ders çıkarmalılar.

 

Paylaşın

Demirtaş: Ortak Adayı Desteklemenin Şartları Olacaktır

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Ortak adayı destekleme konusu belli şartlar altında olacaktır. O şartlar da geçen Eylül’de açıklanan HDP tutum belgesinde en açık şekilde ifade edilmiştir. HDP’nin başka şartı yoktur; HDP ucuz pazarlıklara, koltuk tartışmalarına girecek bir parti de değildir. Biz bütün Türkiye toplumunun hep birlikte kazanmasını istiyoruz” dedi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Millet İttifakı ve HDP’nin konumunu, partisinin kapatılması ihtimali ile olası sonuçlarını değerlendirdi. Demirtaş, “İktidar seçim kazanabilmek için her şeyi dener, her şeyi yapar. Millet İttifakı’ndan daha esnekler. Çözüm süreçleri dahil her seçeneği masada tuttuklarından eminim” dedi.

HDP’ye yönelik kapatma davasını eleştiren Demirtaş, “HDP’yi kapatmanın siyasi sonuçlarını iyi hesap etmelerini tavsiye ederim. HDP seçmeninin gündeminde boykot falan yoktur, bunu herkes böyle bilsin. HDP seçmeni aktif tutumuyla Türkiye’nin demokratik geleceğine damga vuracaktır. Kapatma kararı bu tutumu erkenden netleştirir, seçmenimizin kararlılığını artırır” ifadesini kullandı.

Demirtaş, 28 Şubat Pazartesi günü tekrar bir araya gelecek olan altı muhalefet partisinin buluşması için de “Masanın altına üstüne odaklanmak yerine ne konuşulduğuna nasıl konuşulduğuna bakmak lazım” görüşünü dile getirdi.

Selahattin Demirtaş, Şirin Payzın’ın sorularını yantladı. Payzın, söyleşinin Ukrayna’da sıcak savaşın başlamasından önce yapıldığı notunu düştü.

Demirtaş’ın T24’te yer alan söyleşisi şöyle:

– Altı muhalefet partisinin oluşturduğu yuvarlak masa için ne düşünüyorsunuz?

Uzun süredir hazırlığı yapılan ve beklenen bir gelişmeydi. Farklı siyasi partilerin bir masa etrafında buluşup konuşabilmeleri önemlidir. Siyasette diyalog ve temas olmadan sorunların çözümü sağlanamaz. Masanın altına, üstüne odaklanmak yerine neyin konuşulduğuna, nasıl konuşulduğuna bakmak lazım.

“HDP’nin dışlanması gibi bir sonuç da görmüyorum”

– HDP’nin o masada olmamasına siz nasıl bakıyorsunuz?

HDP Eş Genel başkanlarının da ifade ettikleri gibi zaten HDP masada oturma konusunda bir arayış içinde değildi. Ahlatlıbel buluşması daha çok Millet İttifakı ekseninde gelişen bir durumdur. HDP daha önce açıkladığı tutum belgesiyle, mevcut ittifaklarda yer almayacağını duyurmuştu. Dolayısıyla HDP’nin dışlanması gibi bir durum da HDP’nin o masayı koşulsuz desteklediği gibi bir sonuç da görmüyorum.

Altı muhalefet partisi birlikte ittifaka mı evrilirler bilemiyoruz ama kendi iç tartışmalarını bitirip netleştirdikten sonra HDP ile de görüşecek, müzakere yürüteceklerdir. Aksi durum siyasetin doğasına da o masanın iddiasına da aykırı olur.

HDP ise üçüncü ittifakın inşasına odaklanmış durumdadır. Yani bu gidişle, öyle anlaşılıyor ki görüşmeler HDP ile diğer partiler arasında değil, ittifaklar arasında olacaktır. Açıklamalardan da gördüğümüz kadarıyla HDP diyalog için herkese kapıyı açık tutuyor ama gidip kapalı kapılar önünde bir saniye bile zaman kaybetmeyecek kadar ilkeli, onurlu, ciddi bir siyaset yürütüyor.

– İktidarın ve ortağı MHP’nin HDP üzerinden İYİ Parti ve CHP üzerinde kurduğu baskı bir miktar etkili oluyor. İki parti seçmenine mesajınız var mı? 

Sadece CHP ve İYİ Parti seçmeni için değil tüm seçmenler ve bütün yurttaşlarımız için şunu söyleyebilirim; iktidarın ayrıştıcı politikalarına kanmayın HDP’yi bazı tutum ve söylemlerinden dolayı eleştirebilirsiniz, bunu da anlayışla karşılıyoruz. Ancak HDP tam bir Türkiye partisidir. Birlikten, beraberlikten, demokrasiden yanadır ve kesinlikle barışı savunmaktadır. Bundan asla şüpheniz olmasın ve ülkeyi beraberce el ele vererek düzlüğe çıkaracağımıza yürekten inanın. 85 milyon yurttaşın bir teki bile diğerinin düşmanı değildir, olmasına da izin vermeyeceğiz. Bu nedenle içiniz rahat olsun ve yan yana gelmekten korkmayın. Bizim beraberliğimiz AKP ve MHP seçmenine karşı bir cephe de değildir. Bizim nazarımızda, tüm partilerin seçmenleri eşit ve onurlu yurttaşlardır. Rekabet sadece siyasi alandadır ve muhalefetimiz sadece halkın canını yakan yanlış politikalara karşıdır. Halkın bir kesimine karşı değildir.

“Ortak adayı destekleme konusu belli şartlar altında olacaktır”

– HDP ve TİP’in ortak adayı destekleme ama seçime ayrı girme kararını nasıl buluyorsunuz?

Bir HDP’li olarak hem doğru buluyor hem de destekliyorum elbette. Ancak ortak adayı destekleme konusu belli şartlar altında olacaktır. O şartlar da geçen Eylül’de açıklanan HDP tutum belgesinde en açık şekilde ifade edilmiştir. HDP’nin başka şartı yoktur; HDP ucuz pazarlıklara, koltuk tartışmalarına girecek bir parti de değildir. Biz bütün Türkiye toplumunun hep birlikte kazanmasını istiyoruz.

– Üçüncü ittifak konusunda umutlu musunuz? Altı parti 28  Şubat’ta ikinci toplantıyı yapacak. Bazı sol partiler “çerçevesi ve içeriği belli olmayan pazarlıklar” diyerek ittifaktan uzak duracaklarını açıkladılar. Üçüncü ittifaka sıcak bakmayanlara ve “sol bitti “diyenlere cevabınız ne olur?

Arkadaşlarımız dışarıda üçüncü ittifak için yoğun bir çalışma yürütüyor. Şimdilik ortak bir çalışma zemini yaratıp birlikte hareket etme kararlılığını güçlendirmeye çalışıyorlar, ki bu çok önemlidir. Ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik halkı perişan edip canından bezdirmişken, her yerde emekçi direnişleri gümbür gümbür büyürken yapılması gereken en acil şey sahada emekçilerle birlikte mücadele etmek olmalıdır. Bundan bir seçim ittifakı ve daha stratejik, kalıcı iş birlikleri de çıkacaktır haliyle.

Adına demokrasi ittifakı denilen üçüncü ittifak çalışması bir koltuk, makam, mevki tartışması değil sol ve demokrasi için ilkeli bir ortak mücadele arayışıdır. Zaten bana göre üçüncü ittifak kurulursa tüm milletvekili adayları yerellerde kurulacak sandıklarla, ön seçimle belirlenmelidir. Adı demokrasi ittifakı olan bir yapı, milletvekili adaylarının belirlenmesi dahil her aşamada, demokrasinin en güzel pratiklerini sergilemelidir. Ancak bu, sonraki tartışmadır. Şimdi, ezilen ve direnen emekçiyle omuz omuza verme zamanıdır.

“Sol bitti” diyenlerle polemiğe girecek değilim. Bu pek anlamlı ve yararlı bir tartışma olmaz. Fakat biz, 1980 sonrası solun en büyük atılımını, hep birlikte yapmaya hazırlanıyoruz. Yeni dönem TBMM’de özgün bir sol, sosyalist Meclis grubunun olması çok önemlidir. Kim bilir, belki bir gün aktif siyasete dönersem ben de o grupta yer alırım. Önümüzdeki on yıllarda Türkiye’nin kalbi, tam da olması gereken yerde, solda atacak. Sol hiçbir zaman bitmedi, bitmesi ekonomi politiğin ve de bilimin doğasına aykırı. Alttan alta, güçlü bir damar olarak verimli bir yer altı suyu gibi hep akıp duruyor. Biz tüm yoldaşlarımızla el ele verip bu yer altı suyunu yüzeye çıkaracağız. Kitleselleştirip iktidara taşımaya uğraşacağız. Halkın, ezilenlerin, emekçilerin, doğanın, kadının, gençliğin, inançların ve kimliklerin kurtuluşu neo liberalizmde değil, soldadır.

Özellikle eko sosyalizmi ve yeni sol tartışmalarını yakından ve dikkatlice takip ediyorum ve yeni mücadele araçlarıyla, taktikleriyle Z kuşağının da zekâsı ve enerjisiyle solu büyütebileceğimize inanıyorum.

“Bizim umudumuz Demokrasi İttifakı’nda”

– 28 Şubat’ta altı liderin imzasıyla mutabakat açıklanacak. Mutabakat metninde sizin açınızdan olmazsa olmaz ne olmalı? Yeterli buluyor musunuz varılan mutabakatı?

Söz konusu metin açıklanmadan üstünde yorum yapmam doğru olmaz. Umarım kapsayıcı ve güçlü bir demokrasi mesajı vermeyi başarırlar. Ancak yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi, bizim umudumuz Millet İttifakı’nda veya Cumhur İttifakı’nda değil Demokrasi İttifakı’ndadır.

– İktidarın “yeni bir çözüm süreci” arayışında olduğunu düşünüyor musunuz? Mümkün mü?

İktidar seçim kazanabilmek için her şeyi dener, her şeyi yapar. Bu konularda Millet İttifakı’ndan daha esnekler. Çözüm süreçleri dahil her seçeneği masada tuttuklarından eminim. Ancak çözüm süreci ve barış arayışı, seçim hesaplarına feda edilmeyecek kadar ahlaki ve ciddi bir konudur. Muhalefet dahil herkes çözümün mutlaka bir gün olacağına inanarak ciddi ve dikkatli olmalıdır.

– Kürtleri temsilen yeni parti kurdurma girişimleri olduğunu düşünüyor musunuz? Özellikle muhafazakâr Kürtlerin oylarını alma arayışı var?

Yeni bir muhafazakâr Kürt partisi mi kurduruyorlar? Bildiğim kadarıyla zaten çok sayıda muhafazakâr Kürt partisi var. Ama olabilir, yapabilirler. Sayı yedi ise sekiz olur, dokuz ise on olur. Herkesin hakkıdır, parti kurarlar mı kurdururlar mı kendileri bilir. Bizim gündemimizde ve ilgi alanımızda değil. Hayırlı olsun der, geçer, işimize bakarız.

“Bu bir siyasi mücadeledir”

– Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sizin ve 40 HDP’li milletvekilinin 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıklarının kaldırılmasının Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verdi. Bu kararı HDP’nin kapanma davası bağlamında değerlendirir misiniz?

AİHM kararlarıyla birlikte, bizim hakkımızdaki tüm davalar hukuken çökmüş durumda. Sadece yargı üzerindeki siyasi tahakkümün kalkması ve bu mahkeme kararını verecek hukuka saygılı hâkimlerin göreve gelmesi gerekiyor. O da bu tek adam rejiminde mümkün görünmüyor.

Anayasa Mahkemesi dahil hiçbir mahkemeden adalet çıkmayacağını biliyoruz. Bu bir siyasi mücadeledir. Yargı, iktidarın aparatı olarak siyasi mücadelenin tarafı durumunda. Yaptıkları ağır suçtur ve bir gün mutlaka bağımsız yargı önünde sanık sandalyesine oturup bunların hesabını verecekler. Şimdilik mühür onlarda, Süleyman onlar. Yarın “Süleyman” da mühür de değişir, adil bir sistem inşa edilir mutlaka.

“Kapatma kararı seçmenimizin kararlılığını artırır”

– Anayasa Mahkemesi’nin HDP’yi kapatacağı kanaatinde misiniz? Sonucu ne olur?

İktidar isterse Anayasa Mahkemesi’ne talimat verip HDP’yi kapattırabilir tabii. Anayasa Mahkemesinin en az on üyesi açık açık AKP üyeliğinden oraya atanmış siyasetçiler.

HDP’yi kapatmanın siyasi sonuçlarını iyi hesap etmelerini tavsiye ederim. HDP seçmeninin gündeminde boykot falan yoktur, bunu herkes böyle bilsin. HDP seçmeni aktif tutumuyla Türkiye’nin demokratik geleceğine damga vuracaktır. Kapatma kararı bu tutumu erkenden netleştirir, seçmenimizin kararlılığını artırır.

Tercih iktidarın. Sıkışıklık yaşayan bir değiliz. Eskiden bazı dükkânlarda bir tablo vardı. Ara sıra sosyal medyada görürsünüz. Bir tarafta “peşin satan”, diğer tarafta “veresiye satan”. Biz HDP olarak peşin peşin direndik, dik durduk, ayakta kaldık ve aynen o peşin satan gibi ayak ayak üstüne atmış, sandığı bekliyoruz. Gerisini, veresiye satanlar düşünsün.

– Ukrayna krizine ilişkin görüşleriniz nedir?

Her şeyden önce, ilkesel olarak savaşa karşı çıkmak ve tüm ulusal, uluslararası dengelerden bağımsız olarak barışı savunmak gerekir ve Ukrayna halkının iradesine saygıyı esas almak gerekir. Ancak görünen o ki Batı blokunun Rusya ve Çin’i, Asya’dan sıkıştırma hazırlıklarına karşılık Putin, savaşı kendini en rahat ve en güçlü hissettiği yerde, Ukrayna’da başlatarak hamle üstünlüğünü elinde tutmaya çalışacak. Bu savaşın Batı blokunu bir hayli meşgul edeceği ve planlamalarını gözden geçirmelerine yol açacağı anlaşılıyor.

Savaş kötüdür, savaş yıkıcıdır ama emperyal siyasetin de maalesef ki bir aracıdır. Ukrayna krizi küresel ve ulusal etkileri bakımından önemli sonuçlar doğuracaktır. Enerji ve gıda sorunlarını büyüteceği gibi

NATO, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ABD gibi küresel güçlerin diziliminde, nitelik ve niceliklerinde de sorgulamalara, yeni kararlaşmalara yol açacaktır. İçeride de AKP hükümeti tam bir açmaza sürüklenecek ve şimdiye kadarki ilkesiz denge politikasını ya yürütemeyecek ya da o politikasının altında kalacak. Türkiye savaşta asla taraf olmamalı, barış için uğraşmalıdır.

Paylaşın

HDP’li Güzel Hakkındaki Rapor TBMM Genel Kurulu’na Sunuldu

TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu, “silahlı terör örgütüne üye olma” iddiasıyla hakkında iki ayrı fezleke hazırlanan HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde hazırladığı raporu, TBMM Genel Kuruluna havale etti.

Güzel hakkında isnat olunan suça yönelik gizli tanık tarafından ciddi ve ayrıntılı tespit ve bilgilere yer verildiği, yasama dokunulmazlığının milletvekillerine tanınan bir ayrıcalık ve imtiyaz olmadığı ifade edilen raporda, iddiaların bağımsız ve tarafsız yargı organlarınca incelenerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının hem TBMM’nin hem de milletvekilliği makamının itibarı açısından yararlı olacağı belirtildi.

Karma Komisyon’da yapılan oylama sonucunda, soruşturma dosyası bakımından yargılamanın devamını sağlamak ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına oy çokluğuyla karar verildiği kaydedildi.

Raporda muhalefet şerhi

Raporda yer alan muhalefet şerhinde ise Güzel’in, ivedi olarak dokunulmazlığının kaldırılmasını gerektirecek bir neden olmadığı savunularak şu ifadelere yer verildi:

“Gidiş amacı göz önünde bulundurulmadan salt PKK’lilerle fotoğrafı olduğu için bir kişinin örgüt üyeliği ile suçlanması ve bu kişi milletvekili ise dokunulmazlığının kaldırılmasının istenmesi adalet ve hakkaniyetle bağdaştırılamaz.

“PKK üyesi olmayan ancak farklı zamanlarda, farklı amaçlarla PKK kamplarını ziyaret etmiş başkaca kişiler olmuştur ve bu kişilerle ilgili hiçbir soruşturma başlatılmamıştır. Bu durum, bugüne değin bir kişinin PKK kamplarına gitmesinin değil, gidiş amacına göre suç olarak nitelendirildiğini veya nitelendirilmediğini göstermektedir.”

Süreç nasıl işleyecek?

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurul’da okunarak görüşülecek. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapacak.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonu’nda, Karma Komisyon’da veya Genel Kurul’da kendi savunmasını yapabilecek ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebilecek.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanacak. Daha sonra Karma Komisyon’un yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunulacak.

Genel Kurul’da dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı 151.

Ne olmuştu?

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, 2017’de hayatını kaybeden PKK’li Volkan Bora ile fotoğrafları basına servis edildi.

Güzel, Bora’nın “sözlüsü” olduğunu, fotoğrafın da “çözüm sürecinde çekildiğini” söyledi.

Fotoğrafın çekildiği dönemde hiçbir siyasi parti ile ilişkisinin olmadığını, Bora’nın üzerinden çıkan fotoğrafla ilgili de hakkında şimdiye kadar bir soruşturma açılmadığını belirtti.

Güzel, 5 yıl önce ele geçtiğini tahmin ettiği fotoğrafların kendisine yönelik “kumpas” amaçlı kullanıldığını savundu.

Fotoğraf nedeniyle Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlandı; Anayasa ve Adalet komisyon üyelerinden oluşan TBMM Karma Komisyonu’na gönderildi. Dosyadaki yazışmaları yürütme yetkisiyle kurulan Hazırlık Komisyonu, 3 Şubat’ta oy çokluğuyla aldığı karar ile Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması yönünde rapor verdi.

18 Şubat’ta Hazırlık Komisyonu’nun raporunu değerlendiren Karma Komisyon, Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması kapsamında hazırlanan raporu, AKP, MHP, CHP ve İyi Parti milletvekillerinin oyuyla kabul edildi. HDP milletvekilleri hayır oyu kullanarak, komisyon kararına şerh düştü.

Paylaşın

HDP’li Günay: İktidar, Ukrayna’da Barıştan Yana Tavır Almalı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, “Ukrayna’da yaşanan gelişmeler, NATO ve Rusya arasındaki hegemonya savaşıdır” dedi. Günay, müzakere ve diyalog çağrısında bulundu.

HDP Sözcüsü Ebru Günay, parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla gündemi değerlendirdi. Ukrayna’da yaşanan gelişmeleri değerlendiren Günay, “Ukrayna’da yaşanan gelişmeler, NATO ve Rusya arasındaki hegemonya savaşıdır. Bu savaşın halklara ölüm yıkım getirmenin ötesinde bir şey getirmediğini hepimiz biliyoruz” dedi.

Müzakere ve diplomatik yöntemlerin kullanılması gerektiğini vurgulayan Günay’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Küresel barış adına NATO ve Rusya’nın askeri yayılmacılığı sorunların çözümünde asla çözüm değildir aksine sorunları daha da derinleştirmeden sorunları daha da çözümsüz bırakan bir yöntemdir. Daha da önemlisi askeri yöntemlerle yürütülen yayılmacı politikalar dünya barışını tehdit etmektedir, kabul edilemez.

Bir kez daha uluslararası güçler ve BM’ye, Ukrayna’da yaşanan gelişmelerde barışın hakim olması için devreye girmesini barış ve diyalogla sorunların çözülmesi için üzerlerine düşenleri yapmaya çağırıyoruz.

BM, AGİT gibi uluslararası güçler devreye girerek, bağımsızlık isteyen bölgelerdeki yaşayan halka sormalıdır. Halkın kendi geleceklerini tayin hakkı halklara bırakılmalıdır.

Halkın iradesine saygı duyacak bir çözüm perspektifi gerçekleştirilmelidir. Dolayısıyla buradan bir kez daha özellikle BM’nin Ukrayna’da devam eden ve bu sabah çatışmalı sürecin başlamasına neden olan gelişmeler karşısında ateşkesin sağlanması, acil önlemler alınması ve harekete geçilmesi çağrısı yapıyoruz.

“AKP siyaseti savaş üzerine kuruyor”

AKP iktidarı bütün siyasetini savaş üzerine kuran bir iktidar. Özellikle dış politikada savaşları kışkırtarak, pozisyon alan bir iktidar. Bizler bir kez daha savaşın toplumlar için yarattığı yıkımı, yurtsuzlaşmayı ve ölümü hatırlatarak; savaştan yana değil halkların iradesinden, barıştan yana tavrını koyarak, barışçıl bir rol oynaması gerektiğini iktidara hatırlatıyoruz.

Zaten Ukrayna’daki gelişmelerin dünya ekonomisi ve piyasalarına yansıması herkes tarafından biliyor. Bunun Türkiye’ye de yansımaları olacaktır.

Türkiye’deki ekonomik kriz de düşünüldüğünde, Türkiye’nin bir an önce barışçıl siyasetten tavrını koyarak ülkenin geleceğini, halkların geleceğini düşünen bir yerden siyasetini kurmalı. İktidar barıştan yana tavır almalıdır parti olarak bunları hep söyledik söylemeye devam edeceğiz. Bizler barış esaslı politika yürüten ve kuruluşları esas itibariyle müzakere, diyaloğu esas alan bir partiyiz.”

Paylaşın

‘Üçüncü İttifak’ta Yeni Gelişme: Yeni Partiler Katılabilir

HDP’nin de aralarında bulunduğu sol ve sosyalist partiler 26 Şubat’ta bir araya gelecek. Toplantıda mücadele ortaklığının yol ve yöntemleri ile oluşuma katılma talebinde bulunan partiler konuşulacak.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla aralarında Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) temsilcileriyle 26 Şubat Cumartesi Günü Ankara’da toplanacak.

HDP’nin çağrısıyla 18 Ocak’ta yapılan ilk toplantının devamı olan bu ikinci toplantıya da siyasi partilerin Genel Başkanları ya da partilerin eş sözcülerinin katılım sağlayacak.

Berivan Altan’ın Mezopotamya Ajansı’nda yer alan haberine göre, HDP Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar imzasıyla gönderilen davetiyede, mücadele ortaklığı noktasında alınan kararların hayata geçirilmesi için yol ve yöntemleri belirlemeye yönelik ikinci toplantı çağrısı yapıldı.

Ankara’da yapılacak ikinci toplantıda mücadele ortaklığının yol ve yöntemlerinin tartışılması yanı sıra bir sekreterya ve yahut koordinasyon yapısının oluşturulması da konuşulacak.

Bir önceki toplantı da mücadele ortaklığının genişlemesine yönelik de çalışmalar olacağı vurgulanmıştı. Bu kapsamda mücadele ortaklığına katılım talebinde bulunan partilerin ve örgütlere dair değerlendirme de aynı toplantıda yapılacak.

Düzenli görüşmelere devam kararı 

Ankara’da 18 Ocak’ta yapılan ilk toplantının ardından aralarında TKP’nin de bulunduğu 8 parti imzasıyla yayınlanan açıklamada, “Ortak mücadeleyi sürdürmeyi, bu mücadele zeminlerini çoğaltmayı ve güçlendirmeyi, Ortak mücadele konularını belirlemek, bunları hayata geçirmeye yönelik içerik, yöntem ve takvimi oluşturmak için düzenli görüşmelere devam etmeyi, mevcut katılımla kendini sınırlamayan, ortak mücadelenin Türkiye’nin bütün demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçlerini kapsayacak şekilde genişletilmesini hedeflemeyi karar altına aldık.

Türkiye’nin bütün ezilenleri, ötekileştirilenleri, mağdurları, emekçileri, kadınları, gençleri ve ekoloji mücadelesi verenleri ile en geniş demokrasi, eşit yurttaşlık ve mücadele ortaklığını kurmanın yol ve yönetmelerini konuşmaya devam edeceğiz. Demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçler olarak üzerimize düşen toplumsal sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız” denilmişti.

İlk toplantı sonucunda yeni bir buluşma yapılacağı belirtilmesine rağmen TKP, “demokrasi ittifakı” tanımından rahatsız olduklarını belirterek, 2’nci toplantıya katılmama kararı aldı.

Paylaşın

Pervin Buldan, İktidara Seslendi: Bizi Yıldıramayacaksınız

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genl Başkanı Buldan, “Buradan bir kez daha net bir biçimde tane tane söylüyorum. Partimize karşı saldırılarınızla asla bizi yıldıramayacaksınız biz bu saldırılara asla alışmayacağız. Her gün yapılan siyasi soykırım operasyonlarınıza, il-ilçe binalarımıza düzenlenen saldırılar karşısında asla boyun eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız! Ne yaparsanız yapın! Başaramayacaksınız!” dedi.

Haber Merkezi / Partisinin Yüreğin ilçesine yönelik saldırıya ilişkin değerlendirmede bulunan Pervin Buldan, “Geçen hafta biliyorsunuz Adana-Yüreğir ilçe binamıza saldırı gerçekleşti. Bu saldırı da tıpkı İzmir il binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızın katledildiği İzmir saldırısının bir devamıdır. İstanbul-Bahçelievler’deki silahlı ve bıçaklı saldırı gibi, özellikle 2015’ten bu yana belli odaklar tarafından yürürlüğe konulan planlı-sistematik saldırıların bir parçasıdır” ifadelerini kullandı.

‘Demokrasi İttifakı’ hakkında da konuşan Buldan, “Hep birlikte ezildiğimize, hep birlikte zulme uğradığımıza göre, kurtuluşu da ancak hep birlikte, yan yana durarak, omuz omuza gelerek başarabiliriz. Demokrasi İttifakı, mücadele ittifakı karanlıktan aydınlığa giden yolun birleşmesidir. Yeni bir yaşam kurmak isteyenlerin ittifakıdır. Bu ittifakın en güçlü sahibi elbette ki halkımızdır, halklarımızdır” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis’te partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. HDP grubuna Dersim’de 5 Ocak 2020’den bu yana kaybolan Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’nun annesi Bedriye, babası Halit ve ablası Aygül Doku da katıldı.

Buldan, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nü Kürtçe konuşarak, kutladı. Buldan, “Dilimiz yaşamımızdır. Dilimiz özgürlüğümüzdür. Bütün diller özgür olmalıdır” dedi.

“HDP toplumsal cesarettir”

Dillere yönelik her türlü saldırı ve asimilasyon girişimi insanlığın varlığına yönelik bir saldırı olduğunu ifade eden Buldan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

HDP’ye baskılar: Mahkeme salonlarından alanlara kadar her alanda mücadeleyi yükseltmeye devam ediyoruz. Durmuyoruz. Yaşamın her alanında haksızlığa uğrayan, hak talep eden insanların yanında olmaya, seslerine ses, itirazlarına itiraz olmaya çalışıyoruz.

Tüm bunlarla birlikte, tabi ki çalışmalarımızın önemli bir aşaması olan kongreler sürecimizi de tüm hızıyla sürdürüyoruz. İki gün önce Mersin kongremizi gerçekleştirdik, çok büyük bir coşkuyla gerçekleştirdik büyük bir kalabalıkla gerçekleştirdik. Bir önceki hafta da İzmir kongremizi yaptık.

Demokrasi ve halk şölenine dönüşen kongrelerimiz de göstermektedir ki; HDP Türkiye’nin dört bir yanında büyüyen bir umuttur! HDP, korku duvarlarını yıkan toplumsal cesarettir. HDP, Türkiye’yi içine sürüklendiği çöküşten kurtaracak en güçlü demokratik alternatiftir. Onurlu bir barışın da, demokratik çözümün de, adaletin ve demokrasinin de teminatı HDP’dir!

“Adalet umudunu karartmak istiyorlar”

AKP -MHP: Bir toplumu ve ülkeyi çökertmenin ilk yolu önce umudu çökertmektir. Dikkat ederseniz, AKP-MHP iktidarının tüm politikaları halkın umudunu hedef almaktadır.

Cezaevlerinde ölüme terk etme politikasıyla insanların umut hakkını yok etmeye çalışıyorlar! Tahliye edilmesi gerekirken cezaevinde tutulan hasta tutsakların ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. İçeriden sağ çıkma umudu ağır saldırı altındadır. Açlıkla, yoksullukla, işsizlikle insanların refah içindeki bir gelecek umudunu hedef alıyorlar.

Tecritle, çözümsüzlük ve çatışma siyasetiyle barış umudunu saldırı altında tuttuklarını görüyoruz! Hak ve özgürlükleri hedef alarak demokrasi umudunu söndürmek istiyorlar. Bunun farkındayız. Hukuksuzluğa yayarak, adalet umudunu karartmak istiyorlar.

“Doku ailesini duyun”

Gülistan Doku’ya adalet: 780 gündür kayıp olan Gülistan Doku’nun ailesi bugün Meclis’te, burada bizimle, aramızdalar. Karanlıkta bırakılan Gülistan’ın bulunması için Meclis’i göreve çağırmak üzere ailemiz burada. Feryatlarının duyulmasını istiyorlar. Bu feryat hepimizin ortak çığlığıdır.

Buradan ben de bir kez daha soruyorum: Gülistan Doku 780 gündür nerededir? Buradan parlamentoyu göreve çağırıyorum, göreve davet ediyorum. Bu ailenin çığlığına kayıtsız kalmayın. Karartmaya ortak olmayın diyorum! Arkadaşlarımız yarın bir araştırma önergesi vererek Doku’nun kaybolmasının araştırılması yönünde bir teklifte bulunacak. Burada bütün partilere sesleniyorum, bu araştırma önergesini destekleyin ve araştırma komisyonu kurulsun.

“AKP adına seçim kampanyası yürütüyorlar”

Yüreğin ilçesine saldırı: Geçen hafta biliyorsunuz Adana-Yüreğir ilçe binamıza saldırı gerçekleşti. Bu saldırı da tıpkı İzmir il binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızın katledildiği İzmir saldırısının bir devamıdır. İstanbul-Bahçelievler’deki silahlı ve bıçaklı saldırı gibi, özellikle 2015’ten bu yana belli odaklar tarafından yürürlüğe konulan planlı-sistematik saldırıların bir parçasıdır.

Yine Bingöl Karlıova’da ve daha birçok yerde sabahın köründe evlere baskın yaparak insanlarımızı darp ettiler. Arkadaşlarımızı hukuksuz bir şekilde tutukladılar. Bu saldırıların amacını gayet iyi biliyoruz. Korkutma, sindirme, toplumu susturma ve iktidarın politikalarına boyun eğdirmedir.

Parti binalarımıza yapılan baskınlar, düzenlenen saldırılar, açılan kumpas davaları ve hukuksuz tutuklamalar aynı zamanda iktidarın bir seçim çalışmasıdır. Yürüttüğü bir seçim kampanyasıdır. İktidarın talimatıyla hukuku çiğneyerek o baskınları düzenleyenler, iktidarın siyasi militanlarıdır ve AKP adına seçim çalışması yürütmektedirler.

“Bizi yıldıramayacaksınız” 

Seçimler: Siyasetin bir çözüm aracı olduğuna inanıyorsanız, rekabet ettiğiniz siyasetin karşısına siyasetle çıkarsınız. Öyle yargı gücüyle, devlet gücüyle, hedef göstererek, tehdit ederek, saldırtarak, seçilmiş iradeye kayyım atayarak siyaset yapılmaz. Bunun adı siyaset olmaz, olamaz.

Varsa bir siyasetiniz, varsa siyasi cesaretiniz HDP’nin karşısına siyasetle çıkarsınız! Kabiliyetiniz varsa, bizim söylediklerimizi siyaseten çürütürsünüz.

Bunlar, HDP’ye siyasi cevap veremiyorlar, veremezler. Çünkü siyasetleri yoktur. HDP’yi tasfiye edersek iktidarın ömrünü uzatırız diye düşünüyorlar. Avucunuzu yalarsanız. Siz kendinizi darı ambarında görmeye devam edin. HDP gümbür gümbür geliyor. Halkımız gümbür gümbür geliyor. HDP’yle değişecek diyen, demokrasi ve adalet isteyen milyonlar gümbür gümbür geliyor.

Buradan bir kez daha net bir biçimde tane tane söylüyorum. Partimize karşı saldırılarınızla asla bizi yıldıramayacaksınız biz bu saldırılara asla alışmayacağız. Her gün yapılan siyasi soykırım operasyonlarınıza, il-ilçe binalarımıza düzenlenen saldırılar karşısında asla boyun eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız! Ne yaparsanız yapın! Başaramayacaksınız! Mersin kongremizde söyledim buradan tekrarlıyorum.

HDP’siz bir Türkiye, HDP’siz bir siyaset, HDP’siz bir parlamento, HDP’siz yerel yönetimler, HDP’siz bir yaşam hayalleriniz çöp olmaya devam edecektir! HDP’nin yürüttüğü demokratik siyaset, Türkiye halklarının orak demokratik çıkış yoludur. Bu yolu kapatmanıza asla izin vermeyeceğiz! Halkımız da demokrasi güçleri de buna izin vermeyecektir!

“Bu ittifakın en güçlü sahibi halklarımızdır”

Demokrasi ittifakı: Kürt sorunundan demokrasi sorununa, Alevi toplumunun sorunlarından emek sömürüsüne, kadınlardan gençlere varıncaya kadar tüm toplumsal sorunlar ortak sorunlarımızdır. Çözüm de ortaktır.

Yolumuz da ortaktır. Kendisi de bir ittifak partisi olan partimiz demokrasi ittifakını büyütmek için hayata emekten ve demokrasiden bakan güçlerle, toplumsal muhalefetle bir araya gelmekte ve ittifakı büyütme yollarını aramaktadır.

Hep birlikte ezildiğimize, hep birlikte zulme uğradığımıza göre, kurtuluşu da ancak hep birlikte, yan yana durarak, omuz omuza gelerek başarabiliriz. Demokrasi İttifakı, mücadele ittifakı karanlıktan aydınlığa giden yolun birleşmesidir. Yeni bir yaşam kurmak isteyenlerin ittifakıdır. Bu ittifakın en güçlü sahibi elbette ki halkımızdır, halklarımızdır.

Evet. Kadınların eşitliğe ve özgürlüğüne kavuştuğu, sokaklarda katledilmediği, emekçilerin, emeklilerin, işçilerin insanlık onuruna uygun, alınteri ve emeğinin karşılığını aldığı, kimsenin yoksul kalmadığı, açlık yaşamadığı, ülke kaynaklarının eşitçe paylaşıldığı, herkesin doyduğu, işçilerin özgürce örgütlenebildiği, sendikalaşabildiği, gençlerin kendi gelecekleri hakkında söz, yetki ve karar sahibi olduğu, Kürt sorununun diyalog ve müzakereyle çözüldüğü, onurlu bir barışın sağlandığı, Alevilerin, tüm inançların inanç özgürlüğünü yaşadığı, doğanın, suyun, ağaçların hakları olacak, derelerimizin özgürce aktığı, kutuplaşmanın değil, kucaklaşmanın, nefretin değil sevginin kazanacağı, başka bir Türkiye mümkündür ve bunu hep birlikte başaracağız diyoruz.

Kazanacağımız günler yakındır. Bu yolun sonunda, halklarımızın özlediği bir demokrasi ülkesini hep birlikte yaratacağız. Yeter ki umutlu olalım! İnanın ki bu günler geççek. Ev roj jî wê derbas bibin.”

Aygül Doku: Herkes Gülistan’ın karanlığına sahip çıkmalı

Buldan’ın konuşması ardından kaybedilen Gülistan Doku’nun ablası Aygül Doku da şöyle dedi:

Tuncay Sonel dönemin valisi. İlla kızınız intihar etti dedi. Hadi öyle diyelim. Gülistan Doku intihar ettiyse savcılığın bizzat gönderdiği kriminal belgesi sonucunda suya atılan bir nesnenin olmadığı belirtiliyor.

İkincisi bu çocuk, baş şüpheli Zainal Abarakov gözaltına alınmadı. Defalarca dile getirdik korunuyor dedik sesimizi duyuramadık. Baş şüphelinin annesi CİMER’e dilekçe yazmış ve ‘Benim oğlum bizzat valinin eliyle Rusya’ya gönderildi’ demiş. Bütün savcılara çağrımdır, vicdani olarak düşünsünler, bir düşünsünler mülki amirinin görevi baş şüphelinin kentten çıkışını engellemek mi yoksa kendi eliyle çıkarmak mıdır?

Kürt kimliği, Türk kimliği taşıyan bütün kardeşlerime çağrı yapıyorum” diyen Doku, “Sevgili kardeşlerim ben bu süreçte o kadar acı çektim ki. 5 Ocak’tan önce böyle olayları bilmezdim. Siz olsaydınız, siz de bunlara maruz kalırdınız.

Yarın öbür gün Gülistan’ınızı karanlıkta aramayın diye benim yaşadıklarımdan dolayı sesleniyorum. Kimliğiniz, ırkınız ne olursa olsun yarın siz de bu acıyı yaşayacaksınız belki. Bunu üzülerek söylüyorum.

Devlet yetkililerine de çağrıda bulunmak istiyorum. Evet Gülistan sizin kızınız değil, hangi cümleyi kurarsam kurayım, sizin yüreğinize dokunamayacağım. Benim tek istediğim, 21 yaşında gencecik bir kadını karanlıkta bırakmamanızdır.

Herkes Gülistan’ın karanlığına sahip çıkmalı, Gülistan’ı karanlıkta bırakırsak umudumuzu tüketeceğiz. Ben bu acıya teslim olduğum gün öleceğim. Ama şunu bilin ben size bunun hesabını sormadan antolsun ki ölmeyeceğim.

Paylaşın