HDP’li Garo Paylan “İmar Affı” Konusunda TBMM’yi Uyarmıştı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, 2018 seçimlerinden hemen önce AK Parti’nin sunduğu imar affı konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) uyarmıştı.

HDP’li Paylan “Düşünün ki siz o 10 katlı binayı affettiniz. O 10 katlı binada 100 vatandaşımız yaşıyor. Bir deprem oldu -Allah korusun- o vatandaşlarımız o binanın altında kaldı. Kim bu vebali taşıyacak?” sözleriyle eleştirmişti.

Paylan, Genel Kurul’da görüşülen imar affına ilişkin “Meclis bu vebalin altına girmemelidir” uyarısında bulunmuştu. Paylan’ın 9 Mayıs 2018 tarihinde Meclis Genel Kurul’unda yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle:

“İnanın bu kadar rezil bir imar affı gelmemişti. Bir torba yasa içinde bir maddelik yalapşap bir imar affı. Kaç kişiyi ilgilendiriyor? 13 milyon iş yeri ve konutu yani yaklaşık 50 milyon vatandaşımızı ilgilendiren bir konu. Ya, olur mu böyle bir şey? Otuz beş yıllık kanayan bir yara böyle, bir torba maddede yalapşap bir şekilde getirilir mi arkadaşlar? Hak mıdır bu?

Bakın, ne tür arazlar var maddede? Diyor ki: ‘Arkadaş, ben imar affını getiriyorum.’ E, nasıl gelecek bu imar affı? Özal’ın imar affında nasıldı, biliyor musunuz? Vatandaş proje çizdiriyordu, projesini teknikere götürüyordu, onaylatıyordu ‘Ya, bu bina sağlam mı, oturulabilir mi, şartlara uygun mu bu affettiğim yer?’ diye. İmar affını böyle yapmıştı rahmetli Özal. Şimdiki imar affı ne diyor? ‘Vatandaş beyannamesini yazacak, benim şu kadar metrekarelik, şu kadar katlık beyanım var diye gidecek beyannamesini verecek ve yüzde 3 vergi verecek. Ben onu affediyorum.’ diyor. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?

Gelin, bilmeyenler varsa sizi İstanbul’da gezdireyim, herkesin şehrinde vardır. 2 katlı imarlı yere, 2 kata göre temel atılmış yere vatandaş 10 katlı bina yapmış, kolonu yok, deniz kumuyla yapılmış, bina üflesen yıkılacak, diyor ki: ‘Arkadaş, ben bu binanın check up’ını yapmayacağım, denetlemeyeceğim, sen gel, bildir, bana da yüzde 3 para ver -para lazım, çok sıkışığız- ben senin 10 katlı binanı affediyorum.’

Arkadaşlar bakın, bu büyük bir vebaldir. Bu Meclis bu vebalin altına girmemelidir. Böyle, seçim arifesinde, vatandaşa -tırnak içinde söylüyorum- seçim rüşveti vererek bu iş olmaz. Bir af getirilecekse bunun pek çok boyutlu olarak düşünülüp yapılması lazım.

Düşünün ki siz o 10 katlı binayı affettiniz, o 10 katlı binada 100 vatandaşımız yaşıyor. Bir deprem oldu -Allah korusun- o vatandaşlarımız o binanın altında kaldı. Kim bu vebali taşıyacak? Milyonlarca vatandaşımız çürük binalarda yaşıyor. O, o vatandaşlarımızın suçu değil, onlar barınma hakkı çerçevesinde yapmışlar, evet, rant çerçevesinde yapanlar da var ama bunu bu şekilde denetimsiz affetmek hak mıdır, olacak iş midir?”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş: Seçimi Ertelemek Siyasi Darbe Olur

“Seçimleri erteleme” tartışmalarına dair açıklama yapan Selahattin Demirtaş, “Bir kez daha, oldu bitti yaparak Anayasa’yı yok saymaya hazırlanıyorlar. Seçimler, Anayasa’nın 78. maddesine göre sadece TBMM’de ve resmen ilan edilmiş savaş hali kararıyla ertelenebilir. Bunun istisnası yoktur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “TBMM’yi yok sayıp seçimleri erteleme kararı almak, açıkça siyasi darbe olur. Anayasal suç olmasına rağmen seçimler bir kez ertelenirse bunun önü açılır ve kimse Yüksek Seçim Kuruluna bir daha seçim kararı aldıramaz.”

Edirne F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “seçim erteleme” tartışmasına dair açıklama yaptı.

Sosyal medya hesabından yaptığı açıklama şöyle:

“Gelen bilgilere göre, herkes felakete yoğunlaşmışken bir grup hukukçuya, seçimlerin ertelenmesi için çalışma yapılması talimatı verilmiş.

Bir kez daha, oldu bitti yaparak Anayasa’yı yok saymaya hazırlanıyorlar.

Seçimler, Anayasa’nın 78. maddesine göre sadece TBMM’de ve resmen ilan edilmiş savaş hali kararıyla ertelenebilir. Bunun istisnası yoktur.

TBMM’yi yok sayıp seçimleri erteleme kararı almak, açıkça siyasi darbe olur.

Anayasal suç olmasına rağmen seçimler bir kez ertelenirse bunun önü açılır ve kimse Yüksek Seçim Kuruluna bir daha seçim kararı aldıramaz.

Deprem felakettir, diktatörlüğe geçiş için “Allah’ın lütfu” değildir.

Halk buna izin vermez, nokta.”

AK Parti Kurucular Kurulu üyesi Bülent Arınç, 22. Dönem TBMM Başkanı sıfatıyla imzaladığı açık mektupta, Maraş depremlerinin yarattığı olumsuzluklar dolayısıyla genel seçimin bir yıl ertelenerek yerel seçimle birleştirilmesini istedi. Ardından sosyal medyada seçimin ertelenmesi konuşulmaya başlandı.

6 Şubat Pazartesi saat 04.17’de Maraş ili Pazarcık ilçesi merkezli 7.7 büyüklüğündeki ilk depremin ardından saat 13.24’e Elbistan ilçesi merkezli 7.6 büyüklüğünde ikinci deprem oldu. Maraş, Hatay, Malatya, Adıyaman, Antep, Urfa, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Kilis, Elazığ’da büyük yıkım meydana geldi. 30 binden fazla kişi hayatını kaybetti, 80 binden fazla kişi yaralandı.

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: Bu İktidar Kötülüğü Örgütlüyor

Kahramanmaraş merkezli depremlerle ilgili değerlendirmede bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Dayanışma duygularıyla hareket eden bütün insanlarımıza, yurt dışında ve içinde bu seferberliğe katılan herkese deprem bölgesinde canla başla çalışan herkese minnettarız. Sağ olsunlar var olsunlar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “İktidarın tüm kötülükleri ve çirkinliklerine rağmen insanlığın büyük dayanışması canlı bir şekilde bölgede, her yerde kendini gösteriyor ve bu dayanışma giderek büyüyor. İnsanlarımız organize oluyorlar iyiliği örgütlüyorlar iyiliği büyütüyorlar. Bu iktidar ise kötülüğü örgütlüyor. Bu iktidarın yaptığı en iyi şey kötülüğü örgütlemektir. Bu iktidarın becerisinin en yüksek olduğu alan kötülüğü organize etmektir. Karşı karşıya olduğumuz durum organize kötülüktür.”

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler sonrası 8 gündür çalışmalar yürüten Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kriz Koordinasyon Merkezi, Eş Genel Başkan Mithat Sancar başkanlığında olağanüstü toplandı. HDP Eş Genel Başkanı Sancar, toplantıda açıklamalarda bulundu.

Depremde yaşamını yitirenlere başsağlığı dileyerek sözlerine başlayan Sancar, “Tüm ülke olarak tarifi çok zor bir acıyı yaşıyoruz. Kelimelerin boğazımızda düğümlendiği bir zamandayız. İnsanların feryatları, yardım çığlıkları, büyüyen haklı öfkesi asla unutulmayacak. Öyle iktidar sahiplerinin ‘kader planı, asrın felaketi’ diyerek, kendi sorumluluklarını ve beceriksizliklerini gizleyebileceklerini sandıkları bir süreç değil bu. Depremin asıl yıkıcı etkisi, deprem öncesi yapılanlar, yapılmayanlar ve deprem sonrası gerçekleştirilmeyenler ve gerçekleştirilmesi gecikenlerdir. Asıl depremleri insani felakete dönüştüren; iktidarların, devletlerin politikalarıdır” dedi.

Depremlerin felaketlere dönüştürüldüğünü ifade eden Sancar, “Bu faktörlerin başında tedbirsizlik gelmektedir. Önlemlerin zamanında alınmaması bir diğer faktördür. Acil müdahale ve yardımların yine zamanında ulaştırılmaması da yıkımı büyüten temel sebeplerden biridir. Bu ülkeyi yönettiklerini söyleyenlerin vurdumduymazlığı, organizasyonsuzluğu ve koordinasyonsuzluğu felaketin temelinde yatmaktadır. İnsan ve toplum merkezli yönetim yerine ranta ve talana dayalı politikalar yıkımın başlıca sebebidir. Bugün depremin 8’inci günündeyiz. Resmi verilere göre 30 bini aşkın insanımız hayatını kaybetmiştir maalesef. Halen ulaşılmayan çok sayıda enkaz var. Gidilmeyen yerler, köyler var. Enkaz altında on binlerce insanımız bulunuyor. Bu karakışın ortasında insanlar soğukta kaderlerine terk edilmiş durumda. Çadır, soba, battaniye, gibi ihtiyaçların devlet ve hükümet düzeyinde yeterli oranda karşılanmadığı bir durum söz konusu. Yardımların dağıtılmasında büyük bir kaos ve kargaşa yaşanıyor. Deprem bölgesindeki insanlar toplumsal dayanışma ve yardımlar sayesinde hayatta kalmaya çalışmaktadır” şeklinde konuştu.

Deprem bölgesinde büyük bir yıkımın olduğuna dikkat çeken Sancar, “Ama yıkılmayan bir şey de var insanlık, evet insanlık yıkılmadı. Dimdik ayakta. Sivil toplum, milyonlarca gönüllünün, tek tek bireylerin, sanatçıların, aydınların, emekçilerin, iş insanlarının, sendikaların, kadınların, gençlerin, 7’den 70’e herkesin, yerel yönetimlerin, siyasi partilerin, demokratik kurum ve kuruluşların, yardım için adeta seferber olduğu büyük bir dayanışma yaşanıyor. Bu büyük yıkımın içinden bir kez daha büyük insanlık kendini gösteriyor. Böylesine anlamlı bir dayanışma, yaralarımızı saracak en temel yoldur” ifadelerini kullandı.

“Bu iktidar kötülüğü örgütlüyor”

Dayanışmayla yaraların saracağını belirten Sancar, “Dayanışma duygularıyla hareket eden bütün insanlarımıza, yurt dışında ve içinde bu seferberliğe katılan herkese deprem bölgesinde canla başla çalışan herkese minnettarız. Sağ olsunlar var olsunlar. İktidarın tüm kötülükleri ve çirkinliklerine rağmen insanlığın büyük dayanışması canlı bir şekilde bölgede, her yerde kendini gösteriyor ve bu dayanışma giderek büyüyor. İnsanlarımız organize oluyorlar iyiliği örgütlüyorlar iyiliği büyütüyorlar. Bu iktidar ise kötülüğü örgütlüyor. Bu iktidarın yaptığı en iyi şey kötülüğü örgütlemektir. Bu iktidarın becerisinin en yüksek olduğu alan kötülüğü organize etmektir. Karşı karşıya olduğumuz durum organize kötülüktür” diye konuştu.

HDP’nin deprem bölgesinde sahada çalışmalarını sürdürdüğünü, halkla dayanışmaya devam ettiğini söyleyen Sancar, şunları söyledi: “HDP olarak depremin yaşandığı ilk gün Ankara ve Diyarbakır’da Merkezi Kriz Koordinasyonlarımızı hemen kurduk. Bunun yanı sıra depremin yaşandığı bölgelerde etkin bir çalışmanın yürütülmesi için örgütlü olduğumuz il ve ilçelerde seçim koordinasyon merkezlerimizi yerel Deprem Kriz Koordinasyon Masalarına dönüştürdük. Şu an 3000’den fazla arkadaşımız, birinci dereceden sahayı koordine ederken, binlerce arkadaşımız da aktif olarak çalışıyor. Bunun dışında Meclis grubumuz, Gençlik ve Kadın meclislerimiz bir bütün olarak sahadalar. Deprem sonrası yıkımının en ağır olduğu 6 ilde, vekillerimiz sürekli ve dönüşümlü bir şekilde halkımızla iç içe yaraları sarmaya ve acıları azaltmaya katkı sunuyorlar.

Bugüne kadar Koordinasyon Merkezimize yaklaşık 60 bin başvuru yapıldı. Bu görüşmeler sonucu yaklaşık 300 bin ayrı iletişim gerçekleştirildi. Enkaz altındaki insanlarımıza acil müdahale için bulundukları yerin AFAD’a bildirilmesinden, acil yardımların organize edilmesi ve deprem bölgelerine ulaştırılmasına kadar her alanda seferber olduk. Arkadaşlarımız kurtarma çalışmalarında bizzat yer aldı, yer almaya devam etmektedir. Bize ulaşan her insanımızın sesini hemen gerekli her yere ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu çabamızı da devam ettireceğiz. Deprem bölgelerinden Ankara, Mersin, Urfa, İstanbul ve Kayseri’deki hastanelere taşınan ve bu hastanelerde tedavi gören, taburcu olan 12 bin 322 afetzede ile temas kuruldu. Erzak ve malzeme yardımları koordine edilmeye devam edilmektedir.

Şu ana kadar TIR, kamyon ve kamyonet olmak üzere 617 araç deprem illerine, ilçelerine ve köylere tarafımızdan ulaştırılmıştır. Evlerde misafir etme çalışmaları kapsamında 26 farklı ilden aldığımız aramalar sonucunda 345 aileyi konuk edecek imkânlar yaratılmıştır. Merkezi Kriz Koordinasyonu bünyesinde teknik, ulaşım ve konaklama, AFAD ile iletişim ve illerle iletişim ekibi olmak üzere, 4 ayrı komisyon kurduk. Kurduğumuz ihbar hatlarından gelen bilgiler arkadaşlarımız tarafından teyit edilerek AFAD’a, il kriz koordinasyonlarına iletilerek, yardımların ulaşması sağlanmaya çalışılmıştır. Hatlarımız 24 saat açık tutulmaktadır.

Adıyaman, Maraş, Hatay ve Malatya’nın tüm ilçeleri ile Antep’in İslahiye ilçesi mahalle muhtarlarını aradık. Toplam 24 ilçemizde 1148 muhtarımızla iletişime geçtik. Tabii ki deprem dolayısıyla iletişim sorunları var, ulaşamadıklarımız da oldu ancak muhtarların yüzde 75’i ile iletişim kurmayı başardık. Muhtarlarımıza önce geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Hayatını kaybeden yurttaşlarımız için bir kez daha başsağlığı diledik, yaralıların durumunu sorduk, enkaz çalışmalarının son hali hakkında bilgi aldık. En önemli konu da genel ihtiyaçları ve acil gereksinimleri konusunda notlarımızı tutup Kriz Koordinasyon Merkezimize, oradan da ilgili birimlere ilettik, bu çalışmalarımız devam ediyor.

Havalar soğuk, bu nedenle çadır ihtiyacı da ilk sırada yer alıyor. Birçok yere hiç henüz ulaşılamamış. Görüştüğümüz ilçelerin tümünde bu ihtiyaç var. Aciliyetini koruyor çadır ihtiyacı. Depremden hiç hasar görmemiş olsa bile insanlar evlerine girmiyorlar bunu da elbette anlamak gerekiyor. Barınma ve ısınma ihtiyacı depremden etkilenen bölgelerdeki bütün insanlarımız için geçerlidir. Muhtarlarla yaptığımız tüm görüşmelerde bütün muhtarlar, toplumun gösterdiği yüksek duyarlılık ve toplumsal dayanışmadan çok memnun olduklarını belirttiler. Halkımız birbiriyle dayanışmasının önemine burada da ortaya çıktı. Partimize hem dayanışma dolayısıyla hem de aramamız dolayısıyla teşekkürlerini de ilettiler. Biz bu teşekkürü hak etmek için daha fazla şey yapmamız gerektiğinin de farkındayız. Bizim teşekkür gibi bir beklentimiz yok. Bu bizim sorumluluğumuzdur. İnsani ve siyasi görevimizdir teşekkürleri de başımız gözümüz üstünedir. Daha fazla dayanışma için seferber olmaya devam edeceğiz. Acımız, yaramız büyük ama dayanışmamız da yine aynı şekilde büyüktür.”

“AKP-MHP’nin tekçi iktidarının enkazı da halkın üzerine yıkılmıştır”

İktidarın deprem sonrası krizi yönetememe haline değinen Sancar, şöyle devam etti: “Bugüne kadar iktidar ne yaptı? Bir de kısa bir bilanço çıkaralım bu konuda. Yaşanan depremde insanların üzerine sadece çürük binalar yıkılmadı. Çünkü esas yıkımın nedeni, başta da belirttiğim gibi siyasi iktidarlardır, devletlerdir. Çürük düzen ve yozlaşmış iktidar insanlarımızın üzerine çökmüştür. Savaştan, talandan, ranttan ve yalandan başka bir şey bilmeyen AKP-MHP’nin tekçi iktidarının enkazı da halkın üzerine yıkılmıştır. Devletin, kamunun kaynakları ve imkânları böylesi zamanlarda insanların hizmetinde olmayacak da ne zaman hizmette olacak? İktidar ve yönettiği devlet kurumları, bu depremde müdahalede çok geç kaldılar. Bizler gözlerimizle gördük ama tüm ülke buna şahittir. Depremin ardından ben ve Pervin Buldan Eş Başkanım arkadaşım bölgeye gittik, Benim Antakya’da Samandağ ve çevre ilçelerde gördüğüm tablo gerçekten bütün bu söylediklerimizin az bile olduğunu ortaya koyuyor.

Hiçbir yardım ve kurtarma ekibine depremin üzerinden 35 saat geçmişken rastlamadım. Oysa bu sürenin ne kadar önemli olduğunu herkes biliyor. Dolayısıyla bu gecikme ve kaos, organizasyonluk, beceriksizlik maalesef can kayıplarının büyük ölçüde artmasına yol açmıştır. İktidarın, devlet kurumlarının bu durumu, felaket boyutlarını büyüten başlıca faktördür. İktidar krizi yönetememiş, depremi bir insani krize ve trajediye dönüştürmüştür. Her felakette görüyoruz ki iktidara göre ilk kurtarılması gereken insan canı değil, kendilerinin bekası ve imajıdır. Bu rejimle, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adını verdikleri bu rejimle ‘yürütmenin hızlı karar alabildiği ve hareket edebildiği’ iddiasının da çökmüştür. Tek adam yönetimi çökmüştür. Bütün bunlar artık herkesin çıplak gözle gördüğü gerçeklerdir. İnsanlar enkaz altında canlarını ararken, iktidarın enkaz üstünde düşman arıyor olması da kayda geçmesi gereken büyük bir ayıptır. İktidar bir yandan enkaz üstünde düşman ararken öte yandan sivil müdahale ve dayanışmayı engellemeye çalışmış, kutuplaştırma ve nefreti körükleyen açıklamalar yapmıştır. Bu ülke bir deprem coğrafyasında yer alıyor. Bütün hazırlıkların, tedbirlerin ve afet yönetim planlarının bu bilimsel gerçeğe göre olması gerekirdi.

“AKP bu ülkedeki en büyük inşaat şirketidir”

Ancak bilim insanlarını dinlemeyen, dikkate almayan, peş peşe imar aflarıyla depremin böyle büyük bir yıkıma yol açmasına davetiye çıkartan bir beton iktidarı iş başında. AKP bu ülkedeki en büyük inşaat şirketidir. Afetin de felaketin de baş sorumlusu, siyasi sorumlusu, hukuki sorumlusu, ahlaki sorumlusu bu iktidardır. Fail, tek tek bireylerde aranamaz ya da tek tek bireylere sorumluluk yüklenerek, bu tablo temize çekilemez. Elbette bireylerin de sorumlulukları göz ardı edilemez, müteahhitlerin bizatihi sorumlu olduğu konularda elbette soruşturma ve kovuşturmalar yürütülmelidir ki hukuk komisyonumuz bu konuda da ciddi bir çaba içerisindedir. Ama sorumluluk esas olarak siyasidir, bir sorumluluk silsilesi söz konusudur. Bu nedenle tek tek müteahhitleri öne çıkarıp, siyasi sorumlulukları gizleme çabalarında karşı da bütün hukuk örgütlerinin demokratik kuruluşların ve halkımızın uyanık olması gerekiyor.

İktidarın imar barışı dediği, kaçak yapılara aftır. İşte o imar affının bugünkü sonucu, binlerce binanın yıkılması, on binlerce insanın enkaz altında can vermesidir. Milyonlarca insanın da evsiz, barksız kalmasıdır. 1955-2002 yılları arasında 8 defa imar affı TBMM’nin gündemine gelmiş ve kanunlaşmıştır. AKP’nin iş başına geldiği 2002 yılından bugüne, 2023 yılına kadar, tam 9 defa imar affı yasaları çıkarılmıştır. 1955-2022 yılları arasındakinden daha fazla imar affını bu iktidar kendi 21 yıllık iktidar yönetimi döneminde kanunlaştırmıştır. Üstelik AKP iktidarı bu imar affına ‘imar barışı’ deyip, siyasi bir rant devşirme çabasından da geri durmamıştır. Söz konusu imar affı kanunlarından yararlanan yapı sayısı, 3 milyon civarındadır. Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de, 3 milyon yapının denetimsiz bir şekilde af kapsamına alınması, cinayetin açık bir şekilde kanunileşmesi anlamına geliyor.

“21 yılda yapamadığını bir yılda mı yapacaksın?”

İktidar kendi sorumluluğunu gizleyemez. Hiçbir şekilde gizleyemez. En büyük kurumsal müteahhit, tekrar ediyorum, iktidarın bizzat kendisidir. Ve başlıca fail bu çürük ve rantçı, beton iktidarıdır. Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı açıklamada, 1 yıl süre istiyor, yeniden imar için. ‘21 yıldır ne yaptın?’ diye sormaz mı halk? 21 yılda yapamadığını bir yılda mı yapacaksın? Peki bir yılda yeniden imar sorununu çözün diyelim. Yitirdiğimiz canları nasıl geri getireceksiniz. Tarihimizin gördüğü ar damarı en çatlamış ittifak, karşımızdaki iktidar bloğudur. Siyasi sorumluluğunu tehditler savurarak üstünden atmak isteyen bu iktidar, zerre-i miskal ahlaki ve vicdani bir sorumluluk taşımadığını göstermiştir. Afede geç müdahale eden iktidar, deprem sonrasını yönetmekten acizdir. Özetle, devlet herhangi bir şekilde insanların yanında değildir, toplumun menfaatini gözetmemektedir. Onları ve acılarını görmemektedir. Kendi dar çıkarı için her şeyi algı yönetimi ile, tehditlerle halledebileceğini düşünmekte ve buna devam etmektedir.

“AFAD, liyakatsiz bir yönetimin beceriksizliği ve iş bilmezliği…”

Deprem bölgesine çürük bina yapan ve bunların arkasında duran bir iktidarın zaten afet yönetim planından söz etmek abes olurdu. Ortadaki plan rantı yönetme planıdır. Kriz yönetim planlarının olmadığının en somut göstergesi, AFAD’ın durumudur. AFAD’ın personel sayısı, gönüllüler hariç 5 bin 982’dir. Evet, 85 milyonu aşkın nüfusun acil yardım sorumluluğunu üstlenen AFAD’ın personel sayısı 5 bin 982! Yıkılan bina sayısından daha az bir AFAD personeliyle, afet yönetim planı yapılabilir mi? Sahada canla başla kurtarma çalışması yürüten AFAD personeli ve gönüllüleri elbette bu işin içinde tutulamaz. Onların çabaları her türlü takdirin üstündedir. AFAD personeli ve gönüllülerinin hakkını teslim etmek gerekiyor. Sorun yönetim zihniyetindedir, iktidarın politikalarındadır. Acil bir organizasyon ve koordinasyon kurumu olması gereken AFAD, liyakatsiz bir yönetimin beceriksizliği ve iş bilmezliği sonucu kurtarma çalışmalarına 2 günden daha uzun bir süre geçtikten sonra başlamıştır.

“Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi, AFAD’ın bütçesinin 4,5 katıdır”

Bütçe tercihlerinde de doğal afet ve felakete karşı alınması gereken önlemler asla yer alınmıyor. AFAD’ın bütçesi, 4 trilyon TL’yi aşkın 2023 yılı bütçesi içerisinde ise sadece 8 milyar 75 milyon TL’dir. Genel bütçedeki payı ise yüzde 0,5’in altındadır. Hep kıyaslar yapılıyor, bunu çarpıcı olduğu için yapıyor, biz de aynı kıyası yapalım. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi, AFAD’ın bütçesinin 4,5 katıdır. AFAD’ın başına liyakate aykırı olarak yapılan atamalar, bu çürümenin bir başka boyutunu oluşturuyor. Bu iktidar okulların depreme dayanıklı hale getirilmesi için bütçe ayrılması önergelerimizi de reddetmiştir. Bu deprem göstermiştir ki AKP-MHP yönetim anlayışının afet konusunda herhangi bir hazırlığı yoktur, afetlerin yıkıcı etkisini kat kat arttıran siyasi zihniyeti ve tercihleri vardır.

“Nerede bu deprem vergileri?”

1999 yılından bu yana toplanan deprem vergilerinin sadece adını değiştirdiler. Özel İletişim Vergisi adı altında her yıl on milyarlarca lira bütçeye gelir olarak kaydedildi. 1999 yılından bu yana toplanan deprem vergilerinin miktarı, yaklaşık 40 milyar dolardır. Bu meblağ ile felaketin yaşandığı iller 2 defa yeniden yıkılıp, depreme dayanıklı bir şekilde inşa edilebilirdi. Bu denli büyük bir meblağdan bahsediyoruz. Nerede bu deprem vergileri? Bir tane iktidar yetkilisi yoktur ki ‘bu paraları deprem önlemleri için kullandık’ diyebilsin. Diyemezler. Çünkü depremin etkisini azaltmak için kullanmadılar. Depreme karşı tedbir için kullanmadılar, yandaşlarına aktardılar. Kendi siyasi projeleri için kullandılar. Tüm bunlar da gösteriyor ki suç da fail de herkesin gözleri önündedir.

“Bir yapının aleni iflasıyla karşı karşıyayız”

Katı merkeziyetçi ve tekçi rejim her şeyi felç etmiştir. Sarayın izni olmadan bir vincin bile çalışamaz oluşu ve yetkililerin korkaklığı, acizliği vahameti gösteriyor. Özellikle ‘hızlı’ diye pazarlanan ve bütün yetkilerin bir kişide toplandığı bu sistemin sonuçlarını, maalesef tüm ülke olarak ağır bedeller ödeyerek yaşıyoruz. Yerelden uzak ve kopuk yönetim şekli, bürokratik engeller silsilesinden oluşan bir yapının aleni iflasıyla karşı karşıyayız. Saray’ın karar mekanizması, yani katı merkezi, hiyerarşik ve bürokratik bir yönetim yerine, yerel yönetimlerin yetki ve inisiyatif sahibi olduğu, yerinden yönetimin ne kadar değerli olduğu bu acı tecrübeyle bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü yerellik ilkesi ve buna dayalı yerel demokrasi, bir yetkinin kamusal ihtiyaca en yakın birim tarafından kullanılmasını öngörür.

Bugün dünyada yerel yönetimlerin güçlü olduğu yerler, afetlere de en hazırlıklı yerlerdir. Toplumsal ihtiyaçlara göre tedbir alınarak, afetlere hazırlık yapılarak, yerel yönetimler güçlendirilir. Yapılması gereken budur. Sadece yerel yönetimlerin güçlendirilmesi değil, demokratik kitle kurumlarının, emek ve meslek örgütlerinin de bizatihi burada yer alması gerekiyor. Bu da yerindelik ilkesinin bir gereğidir. Karar mekanizmalarının da pratik tedbirleri de en etkili ve hızlı şekilde ancak yerinden ve yerellik ilkesi ile sağlayabiliriz. Tekçi, merkeziyetçi yol ve yöntemlerle toplumun iyiliği, kamunun yararı için bir hizmet örgütlenmesi mümkün olmuyor. Tarih boyunca olmadı, şimdi de acı faturalarla maalesef yeniden ortaya çıktı. Bu deprem bize tam olarak göstermiştir ki merkeziyetçi yönetim her kurumu ve kademeyi felce uğratmıştır. Ayrıca sosyal devlet ilkesi de nasıl tahrip edilmiş, bu depremde bunu da gördük. Sosyal devlet ortadan kaldırılmış. Anayasada yazılı bir ilke olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.

“Tüm bunların hesabını hukuki ve siyasi çerçevede soracağız”

Ülkenin dört bir yanından insanlar yüreklerinde derin acı, tüm imkanlarıyla seferber olup yaraları sarmaya, elinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Böylece yok olan sosyal devletin yerine dayanışmacı toplum gerçeğini koyuyorlar. İktidarın en tepesinden en alt kademesine kadar, muhalefete, halka, bu doğal afettir, siyaset yapmayın diye parmak sallanıyor. En çirkin ahlak dışı siyaset budur. Ölseniz dahi susun, sadece biz konuşalım demek anlamına geliyor. İktidar bunu istiyor. Gerçekleri söylemeyin, bizim algı operasyonlarımız, gerçek dışı açıklamalarımıza razı olun demek istiyor iktidar. AKP genel başkanı, yöneticilerin basiretsizliği müteahhitlerin hırsızlığına denetimsizliğe çıkardıkları imar aflarına kadar kader planı diyerek, kendi sorumluluğunu örtmeye çalışıyor. Tedbirsizliği, yolsuzluğu, becerisizliği, kader diye sunamazsınız. Bunlar kader değil bunlar siyasi tercihlerdir burada da sorumluluk başka yere havale edilemez. Asıl sorumlular bu devleti yönetenlerdir. Buradan tekrar sesleniyor. İktidarın başı defter açtım diyor, hatırlatıyoruz asıl defteri Türkiye halkları açtı. Tüm bunların hesabını hukuki ve siyasi çerçevede soracağız.

“Bütün sorumlular hakkında gecikmeden soruşturma açılmalıdır”

Yaklaşık 100 yılda, neredeyse ortalama 10 yılda bir büyük bir deprem yaşandı bu ülkede. Çünkü Türkiye aktif deprem hattındadır. Peki tüm bunlar bilinmesine rağmen neden önlem yok? Neden bunları gören bir siyaset yok? Neden insanı ve toplumu yok sayan bir anlayışla hareket ediyorsunuz. Bunların cevabını biliyoruz, hesabını da Türkiye haklarıyla birlikte siyasi ve hukuki açıdan soracağız. Depremin ikinci günü iktidarın yaptığı icraat OHAL ilan etmekti. En hızlı hareket ettikleri alan, yasakçılık, baskı ve sindirme yöntemleridir. OHAL ilan ederek, kendi acizliklerini ve sorumluluklarını örtbas etme çabasına giriyorlar. Depremi bahane ederek, OHAL’i de arkasına alarak kolluk güçlerinin sınırsız yetki kullanmasının sağlamayı amaçlıyorlar. Bunun önüne geçmek zorundayız. Ortada bir suç varsa onun hukuki yollardan takip etmek gerekiyor. Kolluk kuvvetleri bir ‘ceza uygulayıcısı’ değildir. İşkence yapmak bir insanlık suçudur. Sebebi ne olursa olsun hiç kimse işkence yapamaz. Bu konuda yaşanan örnekler derhal takip altına alınmalı, bu yöntemlere işkenceye başvuran kolluk görevlileri hemen görevden el çektirilmeli. Bütün sorumlular hakkında gecikmeden soruşturma açılmalıdır. Kolluk güçlerinin bu tavrı toplumsal dayanışmayı kırmaya, gönüllüleri alandan uzaklaştırmaya dönük bir gözdağıdır. Bu gözdağının bir işe yaramayacağını halklarımız gösteriyor, gösterecektir. Hiç kimse bu kadar büyük insani bir felaket karşısında böylesine kötücül yöntemlerle hareket eden iktidara prim vermeyecektir boyun eğmeyecektir. Biz insani dayanışmayı büyütmeye kararlıyız, milyonlar da toplumsal birlikteliğin asıl insani dayanışmadan geçtiğinin farkındadır.

“Sınır kapıları derhal açılmalı”

Depremin etkili olduğu merkezlerden biri Suriye’dir. Özellikle Afrin, Halep, Lazkiye, İdlib doğrudan yıkımdan etkilenen bölgeler. Yaklaşık 4 bine yakın insanın hayatını kaybettiği kaydedildi. Bu bölgede yaşanan savaş, çete gruplarının işgal pozisyonundan dolayı deprem sonrasında hayatta kalma mücadelesi, özellikle bazı bölgelerde ne yazık ki çok ağır şartlarda gerçekleşiyor. Hatta bizdeki vahim tablodan da daha vahim bir durum ortaya çıkıyor. Daha önce yardımlar Türkiye Cilvegöz Sınır Kapısı üzerinden giderken, depremden dolayı yollarda yaşanan yıkım sebebiyle BM ilk gün yardımları durdurduğunu açıkladı. Sonrasında birçok ülke Türkiye’nin sınır kapılarını insani yardımların hızlı ulaşması için açma çağrısında bulundu. Bildiğimiz gibi Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile bulunan bütün sınır kapıları kapalı durumdadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 10 Şubat’ta yaptığı açıklamada, depremden kaynaklı 5,3 milyon Suriyelinin evsiz kaldığını duyurdu. Bu bağlamda Suriye’ye kesintisiz yardım ulaştırılması hayati önem taşıyor. Uluslararası yardım kuruluşları, yardım yapılmasının önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyorlar. Ciddi insani dramının yaşandığı deprem krizinde sınır kapılarının derhal açılması gerekiyor. Bütün sınır kapıları hemen açılmalıdır. Özellikle Kobanê’ye açılan Mürşitpınar Sınır Kapısının da insani yardım için açılması gerektiğini bir kez daha belirtelim.”

“Bizi yaşatacak olan dayanışmadır”

KCK’nin deprem sonrası aldığı eylemsizlik kararını hatırlatan Sancar, şu çağrıda bulundu: “Bu ve benzeri kararlar, önemlidir. Bir yandan yoğun bir savaşın sürdüğü ve tüm gelirlerin savaşa aktarıldığı bir ortamda, çatışmaların durmasına zemin hazırlayacak böyle bir karar önemlidir. Dayanışma felaketten doğmuş olsa bile, yeni imkanların yeni yolların kapısını açar. Bir kez daha bu vesileyle diyalog ve müzakerenin değerine vurgu yapmak istiyoruz. Devletin de iktidarın da savaş ve güvenlikçi politikaları bu dönemde bitirilmelidir. Bunu da önümüzdeki dönem için önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz” dedi.

Sancar, yarın Malatya ve Diyarbakır’da olacağını, 15 Şubat’ta ise Eş Genel Başkan Pervin Buldan ile birlikte Diyarbakır’da Kriz Koordinasyon Merkezi’nde bir araya geleceklerini belirterek, “Bizi yaşatacak olan dayanışmadır. Beraberliğimizdir, bunu da bir kez daha hatırlatmayı gerekli görüyorum” ifadelerinde bulundu.

Paylaşın

HDP’li Özdoğan: İktidar Hukuk Dışı Süreçleri Meşrulaştırmaya Çalışmaktadır

Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin açıklamada bulunan HDP’li Özdoğan, “Kriz masamıza gelen bilgiler yağma haberlerinin abartıldığını, şu anda bir çok insanımızın enkaz altında olduğunu, çıkarılan cenazelerin defin işlemlerinin yapılamadığını, cenazelerin hayvanlar tarafından parçalandığını ve hala yardım faaliyetlerinin gerçekleştirilmediğini, çadırlarının olmadığını belirtmektedir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Öncelik halkımızın kurtarılması ve güvenliğidir. Ancak iktidar yağma haberleriyle yürüttüğü tüm hukuk dışı süreçleri meşrulaştırmaya çalışmaktadır… Hukuki güvenliği ortadan kaldıran, yargısal süreçleri ikincil hale getiren açıklamalar saldırganları cesaretlendirmiştir.”

Özdoğan, açıklamasının devamında, “Türkiye’de uzun bir süredir yabancı düşmanlığı üzerine inşa edilen ırkçı politikanın da etkisiyle, bir kesim tarafından hedef gösterilen mülteci ve sığınmacılara karşı, kamu gücünü elinde bulunduran, aslında can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlü kolluk ve sırtları sıvazlanan ırkçılar tarafından işkence ve eziyet suçları işlenmektedir” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Özdoğan, HDP’nin Ankara’daki genel merkezinde depreme dair konuştu. Özdoğan, özetle şunları söyledi:

Depremden hemen sonra; depremzedelerin yiyecek ve giyecek gibi temel ihtiyaçları Türkiye’nin her yerinden gönderilen yardımlarla karşılanmıştır. Uzak yakın demeden farklı şehirlerden deprem bölgesine giden insanlar ve depremden sağ çıkmayı başarmış yurttaşlarımız çabalarıyla yüzlerce kişi göçük altından çıkarmıştır.

Devletin ve onu temsil eden siyasi iktidarın yapması gerekeni siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, dernek ve vakıfların, her bir insanımızın ayrı ayrı bütün Türkiye halklarının büyük çabası ve dayanışmasıyla gerçekleştirildiğine tanık olduk. Üzücüdür ki siyasi iktidar elindeki yetkileri devletin olanaklarını enkaz altındaki insanlarımızı kurtarma ve hayati önemdeki organizasyonu gerçekleştirme ve yönetme için kullanmamıştır

Siyasi iktidarın, bu ülkeyi yönetenlerin Hatay, Maraş, Adıyaman gibi birçok şehrin neredeyse tamamının yıkılması, binlerce insanın hayatını kaybetmesi ve binlercesinin fiziken ve psikolojik olarak ağır yaralanmasında büyük payı ve suç ortaklığı vardır.

Büyük bir ranta dönüştürdüğü denetimsiz inşaatlar, imar afları, tarım arazilerinin imara açılması, depreme uygunluk denetimi yapmadan ruhsatlar dağıtması, denetimlerin yapılmaması ama yapılmış gibi gösterilmesi gibi doğrudan sorumluluğunun bulunduğu, dolayısıyla bu büyük katliamda, bu cinayetlerde bu binaların müteahhitleri ile birlikte ortak sorumluluğu olduğu bu büyük cinayetlerde bu büyük katliamda sorumluluğu olduğu açıktır. Halklarımız bilmelidir ki Hukuk Komisyonumuz dahil bu ülkenin onurlu tüm hukukçuları bu halklara karşı işlenen bu suçların takipçisi olacaktır.

“İktidar hukuk dışı süreçleri meşrulaştırmaya çalışmaktadır”

Kriz masamıza gelen bilgiler yağma haberlerinin abartıldığını, şu anda bir çok insanımızın enkaz altında olduğunu, çıkarılan cenazelerin defin işlemlerinin yapılamadığını, cenazelerin hayvanlar tarafından parçalandığını ve hala yardım faaliyetlerinin gerçekleştirilmediğini, çadırlarının olmadığını belirtmektedir.

Öncelik halkımızın kurtarılması ve güvenliğidir. Ancak iktidar yağma haberleriyle yürüttüğü tüm hukuk dışı süreçleri meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Hukuki güvenliği ortadan kaldıran, yargısal süreçleri ikincil hale getiren açıklamalar saldırganları cesaretlendirmiştir.

Türkiye’de uzun bir süredir yabancı düşmanlığı üzerine inşa edilen ırkçı politikanın da etkisiyle, bir kesim tarafından hedef gösterilen mülteci ve sığınmacılara karşı, kamu gücünü elinde bulunduran, aslında can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlü kolluk ve sırtları sıvazlanan ırkçılar tarafından işkence ve eziyet suçları işlenmektedir.

Halkımızın kurtarılması için, yardım için kolluk güçlerini kullanmayan iktidar işkence ve eziyet suçları için halkımızı sindirmek ve baskı uygulamak için kolluk güçlerinin kullanmaktadır.

Kriz merkezlerimize gelen görüntü video ve fotoğraflar bu suçları ispat eder şekildedir. Bu suçları işleyenler, işledikleri suçların görüntülerini pervasızca sosyal medyada yayınlamaktadırlar. “Makbul suçlu” olarak kabul edilen mültecilerin can güvenliği siyasi iktidar eliyle ortadan kaldırılmakta, herkese ve her kesime karşı da korkutma ve sindirme yöntemi olarak kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.

Paylaşın

Demirtaş: O Tek Kişi, İktidarını Sürdürebilmek İçin…

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından binlerce kişinin hayatını kaybettiği depremlere dair açıklamalarda bulundu.

Haber Merkezi / Selahattin Demirtaş, açıklamasında acı tablonun sorumlularına değinerek şu ifadeleri kullandı:

“‘Bugün siyaset yapma günü değil’ diyenler ya yanılıyorlar ya da Saray’ın propaganda merkezinin kendilerine verdiği görevi yapıyorlar.

Deprem siyaset üstü değil, partiler üstü bir konudur. Kavramlar yanlış kullanılırsa yanlış sonuçlara ulaşılır.

Neden mi? Lütfen okuyun.

Demokrasinin iyice yerleştiği ülkelerde devlet ayrı bir şeydir, hükümet ayrı bir şeydir.

Hükümete kim gelirse gelsin devletin temel işleyişinde köklü değişiklikler olmaz, olamaz.

Örneğin Japonya’da deprem konusunda hükümeti siyasi baskı altına almak için uğraşmaya gerek yoktur. Hükümetin bir eksiği olursa yerden yere vurulmasının önünde bir engel de yoktur.

Zaten depremle mücadeleyi devletin tüm kurumları, sistemli şekilde kendiliğinden yaparlar.

Oysa Türkiye’de özellikle de tek adam sistemine geçildikten sonra devlet-hükümet-parti ayrımı tamamen kalktı. Ülkenin tüm kurumları bir tek kişiye bağlandı.

O tek kişi, iktidarını sürdürebilmek için seçimde kazanmaya mecbur olduğundan her adımını seçim hesabıyla atıyor.

Hele hele Erdoğan gibi siyasi çıkarcılığın ustası olmuş birinin deprem felaketine, üstelik de seçimler öncesinde, siyasi çıkarını düşünmeden yaklaştığını sanmak siyaseten aptallık değilse saflıktır.

Şu anda Erdoğan’ın yaptığı tek şey, partisinin ve kendisinin propagandasıdır.

Ama iktidar medyası, bu gerçeği örterek deprem felaketini Erdoğan’ın kişisel ve partisel kazanımına dönüştürmek için sürekli saldırarak, insanları linç ederek tüm eleştirileri susturmaya çalışıyorlar.

Maalesef ilk günden susanlar da oldu.

Biz particilik yapmıyoruz, oy hesabı yapmıyoruz. İktidarı siyasetle sıkıştırıp kardeşlerimizi kurtarmaya çalışıyoruz.

Çünkü devlet de odur, medya da odur, yargı da polis de asker de odur.

Yani tüm devlet kurumları ancak ve sadece Erdoğan’ın çıkarına göre hareket ederler.

Gönüllülerin yardım dağıtabilmek için deprem bölgesine gitmeleri, TSK’nin deprem bölgesinde görevlendirilmesi, Twitter erişim engelinin kaldırılması halkın siyasi baskısı sayesinde oldu.

Görüyorsunuz, büyük koordinasyon eksiği var ve bu da halkın siyasi baskısıyla çözülecek.

Yanlış olan şey bu ortamda siyaset yapmak değil, parti propagandası yapmaktır. Seçim hesabı yapmaktır.

Siyaset yapmak tam da bugün toplumun en önemli savunma aracıdır. Bunu almalarına izin vermeyin.

Direnmeye ve dayanışmaya devam edelim.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’nu Alıntılayan Demirtaş’tan Dayanışma Çağrısı

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün gece yayınladığı videoyu alıntılayarak, dayanışma çağrısı yaptı.

Haber Merkezi / Deprem bölgesinde bulunan Kılıçdaroğlu, dün gece “Halkımızın halini yerinde gördüm. Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum. Bu çöküş tam da sistematik rant siyasetinin sonucudur. Erdoğan’la, sarayıyla ve rant çeteleriyle hiçbir zeminde buluşmayacağım. Ben halkımın kavgasını vereceğim. Sonuna kadar” notuyla bir video paylaşmıştı.

Selahattin Demirtaş, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun bu paylaşımını alıntılayarak, şöyle yazdı: “Hem güçlü bir dayanışma hem de güçlü bir siyasi duruş, bu zor dönemi el ele vererek atlatmamız için çok önemlidir, kıymetlidir” dedi.

“Dayanışmayı büyütün”

HDP’li Demirtaş, ayrıca şu açıklamayı yaptı: “Değerli kardeşlerim, bugün devlet de sizsiniz, hükümet de. Dayanışma ne kadar büyürse o kadar insanımızı, o kadar insanlığımızı kurtarırız. Canla başla kardeşlerinin yanında olmak için didinen, malzeme gönderen gençler, kadınlar, milyonlar…

Bu ülkeyi enkazdan sizin iyiliğiniz, güzelliğiniz çıkaracak. Yaraları hep birlikte saracağız. Dayanışmayı büyütün. Başka çaremiz de kimsemiz de yok. Yok eğer felakettin büyüklüğünü ilk anda anlamalarına rağmen gerçekleri halktan saklamış, devletin tüm imkanlarını seferber etmek için 30 saat beklemişlerse bu aynı zamanda ağır bir suçtur, katliamdır.

Pandemide olduğu gibi, siyasi çıkar hesabıyla halkı ölüme terk etmektir. En büyük çözüm halkın gönüllü dayanışmasıdır. Șimdi dayanışmayı, yardımlaşmayı büyütme zamanıdır.”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş Sordu: Erdoğan’ın Nerede Olduğunu Bilen Var Mı?

Binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan depremlere ilişkin açıklama yapan Demirtaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nerede olduğunu sorarak, “Cumhurbaşkanı, koordinasyon merkezinden bir dakika bile ayrılmamalı, saat başı açıklama yaparak halkı bilgilendirmeli, uyarı ve duyurular yapmalı, halka moral vermeliydi” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Nerede olduğunu bilen var mı? Dün gece enkazlardan çığlıklarını duyduğumuz kardeşlerimiz, herkesi dayanışmaya ve ortak akılla hareket etmeye çağırıyor. Lütfen daha fazla dayanışma ve daha fazla koordinasyonla, en azından bugün kurtarabileceğimiz kardeşlerimizi kurtaralım.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, merkez üssü Kahramanmaraş olan ve binlerce kişinin hayatını kaybetmesine, onbinlerce kişinin ise yaralanmasına yol açan 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremlerle ilgili açıklamalarda bulundu.

Selahattin Demirtaş, açıklamalarında şu ifadeleri kullandı:

“Felaketin ilk anından beri seferber olup kurtarma, yardım ve dayanışma çalışmalarına katılan herkesi kutluyoruz. Çok zor bir gündü. Emekleriniz çok değerli, sağ olun, var olun. Ne var ki daha fazlası lazım çünkü on binlerce insan halen enkaz altında. 85 milyon tek yürek olmuş, tek adam sisteminin hantallığını, beceriksizliğini, rezaletini aşarak kardeşlerini kurtarmaya çalışıyor”

İlk anda seferberlik ilan edilmesi gerektiğini belirten Demirtaş, “Halen yapılabilir. Halen hiçbir çalışma yapılmayan yüzlerce bina var. Yıllardır halkın kanını emen devasa inşaat firmalarının tüm iş makineleri, el konularak deprem bölgesine gönderilmeliydi, halen yapılabilir. Deprem bölgesine giden tüm kara yolları sivil araç geçişine kapatılarak sadece kurtarma ve yardım ekiplerinin geçişi sağlanmalıydı, halen yapılabilir.  AFAD Başkanı, saat başı IBAN verip para toplama telaşına gireceğine, gönüllüleri organize ederek deprem bölgesine götürmeliydi, halen yapılabilir. Dünden beri topladığınız para mı enkaz altındaki kardeşlerimizi kurtaracak!” dedi.

“Erdoğan nerede?”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın nerede olduğunu da soran Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cumhurbaşkanı, koordinasyon merkezinden bir dakika bile ayrılmamalı, saat başı açıklama yaparak halkı bilgilendirmeli, uyarı ve duyurular yapmalı, halka moral vermeliydi. Nerede olduğunu bilen var mı? Dün gece enkazlardan çığlıklarını duyduğumuz kardeşlerimiz, herkesi dayanışmaya ve ortak akılla hareket etmeye çağırıyor. Lütfen daha fazla dayanışma ve daha fazla koordinasyonla, en azından bugün kurtarabileceğimiz kardeşlerimizi kurtaralım.”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’tan Muhalefete “Ortak Aday” Çağrısı

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabı üzerinden seçime yönelik muhalefete çağrıda bulundu.

Haber Merkezi / Selahattin Demirtaş çağrısında, “Tüm muhalefet, uzlaşmayla ortak aday çıkarın, sonra hepiniz seçime kadar susup evde oturun. Bu halk seçimi kazanır, mazbatayı da götürür, yeni Cumhurbaşkanına evinde verir. Gerilmeye, panik yapmaya gerek yok, kazanacağız” ifadelerini kullandı.

Demirtaş’ın söz konusu paylaşımları şöyle:

“Normalde, seçim kazanmak için siyasetçiler halkı ikna etmeye çalışır. Bizdeyse halk seçimi kazanmış durumda ama kaybetmemek için siyasetçileri ikna etmeye çalışıyor. Samimi bir çağrı yapmak istiyorum: Tüm muhalefet, uzlaşmayla ortak aday çıkarın, sonra hepiniz seçime kadar susup evde oturun. Bu halk seçimi kazanır, mazbatayı da götürür, yeni Cumhurbaşkanına evinde verir. Gerilmeye, panik yapmaya gerek yok, kazanacağız.”

“Ortak aday olmazsa sorumlusu milliyetçi kanat”

Öte yandan Selahattin Demirtaş, PİRHA Muhabiri Berfin Yıldız‘a açıklamalarda bulundu. Demirtaş’ın açıklamaları şöyle:

(Nasıl bir yüzyıl hayali var) Elbette herkesin en ciddi beklentisi adil, özgür, eşit bir yaşam. Kimliğinden, inancından, yaşam tarzından dolayı kimsenin ayırımcılığa uğramadığı, emeğin sömürülüp açlığa, yoksulluğa mahkum edilmediği özgür, demokratik bir Cumhuriyet’tir hepimizin hayali.

(Alevilerin seçimlerdeki tutumu hakkında) Alevi toplumunun siyaseten nerede durması gerektiğini söylemek hiçbir siyasetçinin haddi değil, ben de dahil tabii. Biz siyasetçiler sadece çözüm önerileri hazırlar ve sunarız, ne yapacaklarına Alevi toplumu karar verir. Zaten Aleviler siyasi bakımdan bilinçli, örgütlü ve son derece de duyarlı bir toplum. Kimin ne olduğunu Aleviler çok iyi bilir. Düşkünleri ise zaten Alevilerin kendisi de Alevi’den saymazlar. Alevi Bektaşi toplumu, 600 yıldır bu topraklara sırf düşkünleşmeyi kabul etmedikleri için ne zulümler ne acılar yaşadılar, yine de boyun eğmediler. Halen en direngen topluluk olarak demokrasi ve eşitlik mücadelesinin öncülüğünü yapmaya devam ediyorlar.

AKP-MHP faşizminin basit ayak oyunlarına kanacak tek bir Alevi olmadığına eminim. Dolayısıyla Aleviler Süleyman Soylu’nun, Erdoğan’ın ucuz hamlelerini gündemlerine alıp üzerinde konuşmaya bile tenezzül etmemeliler bence. Alevilerin, örgütlü güçlerini bu seçimde değişimden yana kullanarak AKP-MHP’ye en net cevabı vereceklerinden hiç kuşkum yok.

(Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği üzerinden yürütülen tartışmalar) Bu utanç verici, ayırımcı, ırkçı bir yaklaşım. Hiçbir şekilde meşrulaşmaması lazım. Böyle tartışmaları kimse ciddiye almamalı, yaygınlaştırmamalı. Bir kişinin kimliği ya da mezhebi değil, karakteri ve erdemidir, önemli olan. Alevilerin Türkiye’de ayırımcılığa tabi tutulduklarını bilmeyen yok. Bu ayırımcılıkla hep beraber, cesurca mücadele etmeliyiz. Ben, Sünni Şafii inancına mensup biri olarak Alevi, Sünni, Hristiyan, Ezidi veya ateist olduğuna bakmadan erdemli, dürüst, liyakatli herhangi bir insan tarafından temsil edilmeye asla itiraz etmem, sadece gurur duyarım onunla.

‘Ortak aday olmazsa sorumlusu milliyetçi kanat’

(Millet İttifakı’nda, HDP ile ortak aday çıkarma konusunda en büyük engel İYİ Parti gibi görünüyor. Ortak aday çıkmaz ve seçim 2. tura kalırsa Türkiye’yi nasıl bir süreç bekler?) İlk tur için ortak adayda uzlaşma olmazsa HDP kendi adayını çıkarır elbette. Seçim ikinci tura kalınca da ne yapılacağına o zamanki koşullara göre karar verilir. Şimdiden bağlayıcı bir şey söylemek, HDP açısından mümkün değil. HDP bu konularda en uzlaşmacı tutumu sergiliyor. Ortak adayda uzlaşma olmazsa herkes bilmeli ki bunun sorumlusu Altılı Masa’nın milliyetçi kanadıdır.

(Olası bir iktidar değişikliğinde adil yargılanacağınıza, ‘siyasi rehine’liğinizin biteceğine dair umudunuz var mı?) Önce halk özgürleşsin, nefes alsın, gerisi kolay. Biz halklarımızın özgürlüğü için direniyoruz, mücadele ediyoruz, bedel ödüyoruz.

Paylaşın

Seçimin Sonucu HDP’nin Desteği Belirleyecek

BBC, 14 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimlere ilişkin dikkat çeken bir analiz yayınladı. Hazine yardımlarının bulunduğu hesaplara bloke konduğunu, kapatma davası açıldığını ve partinin eski eş genel başkanı Demirtaş’ın 2016’dan beri cezaevinde tutulduğunu hatırlatılan analizde, seçimlerin sonucunu belirleyebilecek olan partinin HDP olduğunu vurguladı.

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır milletvekili Hişyar Özsoy ise HDP’nin kapatılmasının söz konusu olabileceğini ama bu durumun seçimleri etkilemeyeceğini söyleyerek “Eğer parti kapatılsa bile halkımız diğer siyasi partileri kullanarak seçimlere girmenin yolarını bulacaktır” dedi.

İngiliz yayın kuruluşu BBC, Türkiye’de yaklaşan seçimleri mercek altına aldı. Artı Gerçek‘in aktardığına göre, 14 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimler öncesinde ekonomik krizin derinleştiği belirtilen analizde, “Türkiye’deki seçimler: Yaşam pahalılığının ortasında Erdoğan için en büyük sınav” başlığı kullanıldı. BBC, seçimlerin sonucunu belirleyebilecek olan partinin HDP olduğunu vurguladı.

“Çok savunmasız hissediyorum. Sanki bir ormanda hayatta kalmaya çalışıyorum”

Analizde, “Türkiye’de resmi enflasyonun yüzde 57’nin üzerinde olduğu bir ortamda milyonlarca kişinin yaşam pahalılığı ile mücadele ettiği”, ev kiralarının artmasıyla barınma krizi yaşandığı hatırlatıldı.

BBC, 4 bin 500 TL’lik ev kirası iki katına çıkan bir yurttaşın, yeni ev arayışında 30 bin TL’lik kira talepleriyle karşılaştığı yönündeki şikayetlerine de yer verdi. Maaşının aynı oranda artmadığını belirten bu kişi, “Çok savunmasız hissediyorum. Sanki bir ormanda hayatta kalmaya çalışıyorum” dedi.

BBC, Erdoğan’ın seçim öncesinde enerji teşvikleri, asgari ücretin iki katına çıkarılması, emeklilikte yaşa takılanlar gibi ekonomik adımlar attığını hatırlatsa da, pazardaki bir yurttaşın “Bu sene bir anda fakirleştik. Sokaktaki enflasyonun yüzde 600 olduğunu hissediyoruz ama emeklilik maaşlarına sadece yüzde 30 oranında zam yapıldı” şeklindeki sözlerine de yer verdi.

‘Seçimin sonucunu belirleyecek olan…’

Analizde, Erdoğan’ın ekonomi politikalarını tersine çevirmeyi ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yeniden tesis etmeyi vaat eden Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayının henüz açıklanmadığı da hatırlatıldı.

Masanın adayını büyük ihtimalle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olacağını, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun adının da geçtiğini belirten BBC, “Seçimin sonucunu belirleyecek olan, Türkiye’nin üçüncü büyük partisi” ifadelerini kullandı.

“Cumhurbaşkanını çok büyük ihtimalle HDP’nin desteği belirleyecek”

BBC, HDP’nin Hazine yardımlarının bulunduğu hesaplara bloke konduğunu, kapatma davası açıldığını ve partinin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın 2016’dan beri cezaevinde tutulduğunu hatırlattı.

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır milletvekili Hişyar Özsoy ise BBC’ye demecinde HDP’nin kapatılmasının söz konusu olabileceğini ama bu durumun seçimleri etkilemeyeceğini söyleyerek “Eğer parti kapatılsa bile halkımız diğer siyasi partileri kullanarak seçimlere girmenin yolarını bulacaktır” dedi.

BBC ise şu yorumu yaptı: “Eğer cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanını çok büyük ihtimalle HDP’nin desteği belirleyecek.”

Paylaşın

HDP’den Kapanmaya Karşı A, B, C Seçenekleri

14 Mayıs’ta yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimine giderken yaşanabilecek en önemli gelişmelerden biri Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin kapatılması talebiyle açılan davada vereceği karar olacak.

HDP’nin 14 Mart’ta yapacağı sözlü savunmanın ardından dosya raportöre gönderilecek. Raportörün hazırlayacağı rapor AYM Başkanına sunulduktan sonra görüşme için gün belirlenecek ve üyeler kararını verecek.

Ancak bu süreç için belirli bir takvim yok. Bu nedenle HDP’li yetkililer seçimin hemen öncesinde alınabilecek karara karşı atacakları adımı tartışmaya başladı.

Hazine hesaplarına geçici bloke kararını “kapatma yönünde bir tutum” olarak yorumlayan yetkililer hazırlıklarını da bu olasılık üzerine yapıyor.

Partide, “Biz her şeye rağmen HDP ile seçime girme eğilimindeyiz. Ama AYM milletvekili listelerinin kesinleşeceği sürece kadar karar vermezse ‘kurbanlık koyun gibi bıçağa başımızı uzatmayız. O zaman kapanma davasıyla ilgili karar çıkmadan da bir başka partiyle seçime girme kararı verebiliriz” şeklinde değerlendirmeler yapılmaya başlandı.

Gazete Duvar’ın Duvar Arkası bölümünde aktardığına göre, bir yetkili de “Kapanmaya karşı A, B, C seçeneklerini konuşurken bu belirsizlik ortamında seçime girilecek parti açısından en uzak seçenek HDP diyebiliriz” yorumu yaptı.

HDP’nin bir başka parti ile seçime girme kararı alması durumunda değerlendireceği ilk seçenek Yeşil Sol Parti olacak. Bu partinin seçime girme yeterliliği almaması durumunda TİP ve Emek Partisi’nin tercih edilebileceği konuşuluyor.

Muhalefetin seçimi kazanma frmülü

Öte yandan Millet İttifakı çalışmalarında en kritik konulara gelindi. Ortak cumhurbaşkanı adayı için 13 Şubat işaret edilirken Meclis seçimleri için de “en çok milletvekili nasıl çıkarılır” formülü çalışılıyor.

Kritik dönemeçte özellikle İYİ Parti yetkililerinden gelen açıklamalar “Masa dağılır mı” sorusuna neden olurken “Açıklamaları kriz olarak nitelendirmek doğru değil, en önemli konuları konuşmaya başladık. Tüm partiler ne kadar belirleyici olabilirim, en çok ne alabilirim diye el yükseltiyor. Bu siyasetin doğasında var. Masadan kimse kalkamaz. Bu masanın sağlamlığından da değil. Kazanmak için birbirimize mecburuz” deniliyor.

Bir siyasetçi de “yüzde 100 kazanmanın formülü”nü, “Masa’dan bir lider cumhurbaşkanı, diğerleri cumhurbaşkanı yardımcısı olarak elini taşın altına koymalı. HDP de aday çıkarmamalı” sözleriyle açıklıyor.

Paylaşın