HDP’li Buldan: Cumhuriyetin, Güçlü Demokrasiyle Buluşturulması Tarihsel Zorunluluktur

Partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Cumhuriyetin, ikinci yüzyılda güçlü demokrasiyle buluşturulması tarihsel bir zorunluluk olarak herkesin önünde durmaktadır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılda güçlü bir toplumsal barışla, gerçek bir adaletle ve evrensel hukukla, temel insan haklarıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle, emeğin hakkıyla ve ekolojik bir yaşamla buluşturulması hepimiz açısından tarihsel bir görevdir. Çünkü “Demokratik Cumhuriyet tüm sorunların çözüm anahtarıdır.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Katılımcı demokrasi ve müzakereci demokrasi anlayışı etrafında, halkın iradesini ve mutabakatını esas alan yeni bir kurucu akılla, yeni bir siyaset anlayışıyla bu hedefe hep birlikte yürüyebiliriz. İşte bu kurucu akıl da halklarımızın ortak iradesinde elbette mevcuttur. Mesele siyasetlerin kazanması değildir, eşit ve özgür bir ülkede yaşamak isteyen 85 milyona bir demokrasi döneminin kazandırılmasıdır. Bu dönem kesinlikle ve kesinlikle başlayacaktır.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuştu. Buldan’ın açıklamaları şöyle:

“Savaşın, sömürünün, yoksulluğun, toplumsal krizlerin peş peşe yaşandığı bir dönemde, krizlerden hep birlikte çıkmak için demokrasi, barış ve adalet mücadelesini daha da büyüteceğimiz önemli bir sürecin içerisinden geçtiğimizi belirtmek isterim. Siyasetin gittikçe daha fazla masa başı planlarına ve paylaşım hesaplarına dönüşmeye başladığı bir zaman aralığından geçiyoruz. Bu iklimde, toplumun tüm ötekileştirilmiş ve ezilen kesimleriyle birlikte en geniş ‘Demokratik Cumhuriyet Birlikteliğini’ oluşturmak temel hedefimizdir. Aynı zamanda HDP’nin mücadele hattıdır. Bu birlikteliği ortak değerler etrafında toplumsallaştırmak ve birlikte inşa sürecine dönüştürmek için en güçlü çabayı göstereceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

“Tekçilik bugün yaşanan bütün kırılmaların asıl nedenidir”

Tekçiliğe, ret ve inkâra, baskıya, yasaklara dayalı; demokrasiyi sürekli olarak dışlayan, toplumsal hak taleplerini yok sayan otoriter sistemin yarattığı çok büyük krizleri Türkiye toplumu ve Türkiye halkları olarak bu süreçte yaşıyoruz. Kürtleri, Alevileri, Ermenileri, bütün inanç ve kimlikleri, kültürleri ve anadilleri; tüm farklılıkları, renkleri, kadınları, gençleri, emekçileri dışlayan bir aklın yaratmaya çalıştığı tekçilik hegemonyası bugün yaşanan büyük toplumsal, tarihsel ve siyasal kırılmanın esas nedenidir.

Fabrikada iş kazasında bir işçiyi kaybettiğimizde sistem sermaye sahibine arka çıkıyorsa; sokak ortasında katledilen bir kadına karşı sistem erkek faili savunuyor ve koruyorsa; eşit yurttaşlık talep eden Alevi toplumuna sistem tek bir mezhebi dayatıyorsa; Kürtlerin bir halk olmaktan kaynaklı iradesini, eşit yurttaşlık haklarını ve anadilini inkâr edip yasaklıyorsa; kayyım rejimiyle yerel demokrasi ve halkın yerel yönetimlerdeki iradesini gasp ediyorsa; işkenceye maruz kalanı değil işkenceciyi koruyor ve cezasızlıkla ödüllendiriyorsa; kamunun gücüne dayanarak suç işleyenlerin suçunu kapatıyor ve hukuku askıya alıyorsa; hukukun yolsuzluklardan hesap sormasını engelliyorsa, farklı yaşam tarzlarını hedef alıyorsa; özgürlükleri her gün yasaklar cenderesine alıyorsa; işte bütün bunlar ülkeye dayatılan rejimin yarattığı büyük tahribatlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da bu ülkeyi çöküşe götürmektedir.

“Demokratik Cumhuriyet çözüm anahtarıdır”

Cumhuriyetin, ikinci yüzyılda güçlü demokrasiyle buluşturulması tarihsel bir zorunluluk olarak herkesin önünde durmaktadır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılda güçlü bir toplumsal barışla, gerçek bir adaletle ve evrensel hukukla, temel insan haklarıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle, emeğin hakkıyla ve ekolojik bir yaşamla buluşturulması hepimiz açısından tarihsel bir görevdir. Çünkü “Demokratik Cumhuriyet tüm sorunların çözüm anahtarıdır.”

Katılımcı demokrasi ve müzakereci demokrasi anlayışı etrafında, halkın iradesini ve mutabakatını esas alan yeni bir kurucu akılla, yeni bir siyaset anlayışıyla bu hedefe hep birlikte yürüyebiliriz. İşte bu kurucu akıl da halklarımızın ortak iradesinde elbette mevcuttur. Mesele siyasetlerin kazanması değildir, eşit ve özgür bir ülkede yaşamak isteyen 85 milyona bir demokrasi döneminin kazandırılmasıdır. Bu dönem kesinlikle ve kesinlikle başlayacaktır.

“Kürt sorununun çözümsüzlüğü Cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir”

Bu ülkedeki bütün sorunlara kaynaklık eden Kürt sorununun çözümsüzlüğü, Cumhuriyetin demokrasiyle buluşmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Kürt sorunu cumhuriyet ile demokrasi arasındaki en büyük çatlağı oluşturmaktadır. Cumhuriyet ve ona bağlı olarak ülkemizde yaşanan tahribatları bugün burada sıralamaya ne zamanımız ne günlerimiz yeter. Bu çatlağı görebilirsek, Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü için bir şans doğacak ve özgür birlikteliği esas alan bir toplumsal mutabakatı hep birlikte güvenceye alacağız. Bu nedenle meselenin demokratik çözümü ve kalıcı barış, Cumhuriyetin demokratikleşmesi açısından tarihsel bir rol oynayacaktır.

“Hakikatlerle yüzleşmek bir daha aynı acıların yaşanmasını engeller”

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında esas olan sadece Kürtlerin kazanması değil, dışarıda bırakılan tüm kesimlerin, bütün halkların bir araya gelerek ortak Demokratik Cumhuriyet’i kazanmasıdır. Hakikatlerle cesaretle yüzleşmek, hesaplaşmak, onarıcı bir adalet temelinde toplumsal yaraları sarmak bir daha aynı acılı süreçlerin yaşanmayacağına dair en güçlü teminat olacaktır. Kadınların eşit ve özgür yaşamının, yine farklı yaşam tarzlarının özgürlükçü laiklik anlayışıyla inşa edilmesi Demokratik Cumhuriyetin olmazsa olmazıdır. Bir ülke, bir cumhuriyet ancak kadınların özgürlüğü ve eşitliğiyle gerçek bir demokratik öze ve düzeye kavuşabilir.

Bu topraklardaki bütün kadim inançların eşitliği ve özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyete giden yolda önemli bir adım da olacaktır. İşte bütün bu inşayı hak temelli ve eşit yurttaşlığa dayanan yeni bir toplumsal sözleşmeyle ancak başarabiliriz. Cumhuriyetin demokratikleşmesi de bireyi reddetmeyen bir toplumla, farklılıkları esas alan demokratik birlikle, demokrasi, hukukun üstünlüğü, inanç özgürlüğüne dayanan bir “demokratik anayasa” ile mümkündür. Bu mümkünü gerçeğe dönüştürmek, ilk yüzyılda dışarıda bırakılanların düşünü hayatın kendisi haline getirmek bizlerin elindedir. Hepimizin sorumluluğudur.

“Yeni yaşama davet, kurucu siyasetin yol haritasıdır”

Bu miladın startını vermek için ortaklıklarımız ve farklılıklarımızla bir araya gelmeye, ittifaklar üretmeye özellikle de bu dönemde çok büyük ihtiyacımız var. Merkeziyetçiliğin yerine güçlü yerel demokrasiyi; oligarşi, vesayet ve statükonun yerine Demokratik Cumhuriyeti; temsili demokrasinin yerine katılımcı, müzakereci, güçlü demokrasiyi koymanın zamanı gelmiştir ve geçiyor. 7’den 70’e kadar örgütlenerek Demokratik Cumhuriyet’e katkıda bulunmalı, tuğla tuğla örerek bir çatı altında mutlaka buluşmalıyız. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken zamanın ruhu, kurucu siyaseti elbette bizleri çağırıyor. Statüko ve restorasyon değil yeni yaşama davet, kurucu siyasetin bir yol haritasıdır.

Bizler, her gün büyütmekte olduğumuz demokrasi ittifakımızla, yine bu ülkenin demokratları, aydınları, siyasetçileri, insan hakları savunucuları, emekçileri, kadınları ve gençleri olarak bu kurucu siyasetin sahibiyiz. Yeni dönemin sahibi de bizler olacağız, Türkiye halkları olacaktır.  Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın. Birbirimizi anlayarak, dayanışmamızı daha fazla büyüterek, daha fazla yan yana gelerek ve ortak değerler etrafında toplanarak kazanmanın yollarını kesinlikle bulacağız ve çok büyük kazanacağız.

“Demokratik Cumhuriyet yürüyüşümüz yeni bir hikâyenin başlangıcı olacaktır”

Demokratik Cumhuriyet yürüyüşümüzün yeni bir hikâyenin başlangıcı olacağına inancımız tamdır. İlk yüzyıl biterken ortak inşa iradesi geliştirme imkânını hep birlikte yaratacağımıza olan inancımız tamdır. Bugün burada sizlerin yapacağı katkıların, sunumların, bu konferansın geleceğimizi belirleme açısından önemli olduğunu ifade ediyorum. Önümüzdeki yüzyıl açısından büyük kazanacağımız yolları yaratmanın bir kez daha bir araya gelmekle mümkün olduğunu ifade ediyorum. Teşekkür ediyor, yolunuz ve yolumuz açık olsun diyorum.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Tek Çıkış Yeni Demokratik Özgür Bir Başlangıç

Partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, toplumun büyük kesiminin çıkış yolu aradığını belirterek, Tek çıkış yeni demokratik özgür bir başlangıçtır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Hepimizin birlikte düşünmeye ve yürümeye ihtiyacı vardır. Tekçi anlayıştan kurtulmak özgür toplum için şarttır. Eskiyi restore etmek çare değildir. Bir süre sonra aynı şey olmaktan mukadderdir. Bizim parti olarak amacımız iktidar bloğunun kurmaya çalıştığı bu rejimi engellemektir. Bütün toplumun kazanacağı siyasete ihtiyaç vardır.”

Mithat Sancar, ‘Yeni yüzyıla girerken demokratik cumhuriyetin amacının birlikte yürümek’ olduğunu belirterek “Hedef eşit yurttaşlıktır” dedi. Sancar, cumhuriyetin önemli özellikleri ve kazanımları bulunduğunu belirterek çok acı tecrübeler yaşandığını, yurttaşlığın eşit temele oturtulmasının gerektiğini kaydetti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuştu. Sancar’ın açıklamaları şöyle:

“Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, baş göz üstüne geldiniz. Bu konferansta emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Kritik bir eşikte bulunuyoruz, toplumun büyük bir kesimi de bu krizden çıkış arıyor. Bu süreçte tartışarak, yan yana yürüyerek çözüm bulabileceğimiz inancıyla bu konferansı düzenliyoruz. Hedefimiz Cumhuriyetin yeni yüzyılına girerken, demokrasiyi geri dönülmez bir şekilde yerleştirmenin yollarını birlikte aramaktır. Demokratik Cumhuriyet Konferansının esas amacı da birlikte üretmek, birlikte yürümek ve birlikte başarmaktır. Hedef Demokratik Cumhuriyet, özgür vatan, eşit yurttaşlık ve birlikte yaşam sözleşmesi, toplum sözleşmesidir.

“Meşruiyetin gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi demokrasiyi getirmiyor”

Tarihi anlatmayacağım, konferans deyince uzun uzun konuşacağım gibi bir şüphe uyanabilir. Olabildiğince kısa bir sunuş yapacağım. Bugün çok değerli akademisyenler, yazarlar fikirlerini sunacaklar. Cumhuriyet kavramının barındırdığı önemli kazanımlar var. Bunların başında hiç şüphesiz meşruiyeti gökyüzünden koparıp yer yüzüne indirmesidir. Bir diğer önemli özelliği de toplumsal ilişkileri yurttaşlık temeline oturtmasıdır.

Cumhuriyet deyince aklımıza gelen bu iki özellik önemlidir, her cumhuriyet fikri ve modeli için kazanım sayılır. Ama bunların tek başına yetmediğini bizler bu ülkede acı tecrübelerle yaşadık, görüyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Meşruiyetin gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi, gelenekten koparılıp siyasal alana taşınması tek başına özgürlüğü ve demokrasiyi getirmiyor. Çünkü meşruiyetin nerede nasıl başlayacağı burada bu belirlemelerle ortaya çıkmıyor.

“Cumhuriyet, kuruluşundan bu yana tekçi anlayışı esas almıştır”

İşte aşamadığımız yüzyıllık tecrübe bunun en önemli işaretidir. Konferansın başlangıcı yüzyılın muhasebesi olacaktır.  Esas olan yurttaşlığın eşit temele oturtulması, meşruiyetin de topluma devredilmesidir. Oysa bizde yaşanan bunun tersi olmuştur. Meşruiyet gökyüzünden indirilmiştir ama topluma değil devlete tevdi edilmiştir. Yani meşruiyetin kaynağı devlet ve devletin çıkarları olmuştur.

Özgürlük burada devletin tanıdığı ve tanımladığı çerçevede var olabilmiştir, kimlikler devletin hoş gördüğü ve çizdiği bir çerçeve içinde yaşam bulabilmiştir. Böyle bir yurttaşlık anlayışının özgürlük sıfatıyla alınmasının mümkün olmadığını söylemekte herhangi bir zorluk yoktur. Yurttaşlık burada soyut ve tek tip bir insan yaratma anlayışına odaklanmıştır. O nedenle Cumhuriyet kuruluşundan bu yana tekçi anlayışı esas almıştır, özgür toplum ve özerk birey anlayışından uzak kalmıştır. Arada parantezler de yaşandı ama bu zihniyet günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

“Topluma güvenmemek, özgür bireyi kurucu özne olarak kabul etmemek Türkiye’ye bir yüzyıl kaybettirdi”

Otoriter modernlikten demokratik modernliğe geçiş çabaları elbette oldu. Geçmişte kuruluş sürecinde de oldu. Belki sadece 1920 Anayasasına genel olarak atıf yapmak yeterlidir, ancak bu da bir parantez olarak kalmıştır. Sonrası gelmemiş, tam tersine tekçi anlayış bu cumhuriyetin belirleyici özelliği olmuştur. Topluma güvenmemek, toplumu meşruiyetin kaynağı olarak görmemek, özgür bireyi kurucu özne olarak tanımamak, kimlikleri ve farklılıkları reddetmek bizleri yüz senedir kısır döngü içinde yaşatıyor. Bu kısır döngü sürekli kriz ve çatışma üretiyor. Çok tipik alanlar, en başta Kürt sorunu ama inançlar alanında da aynı sorunları yaşıyoruz.

Yani Kürt sorununa tekçi inkarcı yaklaşım, Cumhuriyetin bu korporatist diyeceğimiz özelliğinin dayatmacı toplumu kendisinde görmesinin en önemli sonucudur. Bugüne kadar Cumhuriyetin demokrasi ile buluşamamasının başında en önemli engellerden biri de Kürt sorununun demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir temelde çözülememiş olmasıdır. Aynı şey inanç toplulukları için de geçerli. Başta Aleviler olmak üzere, pek çok inanç grubu kendi kimliğini yaşama imkanı bulamamaktadır. Zaman zaman çeşitli açılımlar yapıldığı iddia edilse de yapılan şey devletin bu kimlikleri tanıması değil tanımlamaya çalışmasıdır. Son zamanlarda gördüğümüz şey de bunun çarpıcı örneğidir.

“Temel sorunlarla yüzleşmek bizlere yeni yollar gösterecek”

Demokrasiye giden yolu açabilmek, Cumhuriyeti demokrasi ile buluşturup geliştirmek ve kopmaz bir bağ içine yerleştirmek de bizim temel sorunlarımızla gerçekçi bir şekilde yüzleşmemize bağlıdır. Bu yüzleşme bize yeni yolları göstermeyi ve görmeyi mümkün kılacaktır. Yeni yüzyıl toplumun kendisini özgür olarak yaşayabileceği yeni bir cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyet yüzyılı olarak hedeflenmelidir. Bizim bu konuda parti programımız açık.

Sadece o konudaki maddeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: “…Partimiz, mevcut merkeziyetçi otoriter anti-demokratik siyasal sisteme/düzene itirazı olanların gücünü açığa çıkarmayı ve bu gücü örgütleyerek demokratik ve özgürlükçü bir siyasal düzen yaratmayı hedefler. Emekçilerin ve halkların eşit ve özgürce yaşadığı demokratik bir cumhuriyete ulaşma… farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal yaşam, özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye hedefini önüne koymaktadır.”

“Birlikte hareket etmezsek yaşadığımız yıkımlar ağırlaşarak devam eder”

Hedefimiz budur. Bugüne kadar yaptıklarımız var; yapamadıklarımız, eksiklerimiz ve belki de yanlışlarımız var. Bunları zaman içerisinde tartışarak düzeltmek ancak birlikte olmakla, birlikte yürümekle ve birlikte konuşmakla mümkündür. Toplumun bütün kesimleriyle böyle bir temasın çok büyük bir dönüştürücü etkisi olacağına yürekten inanıyoruz. Başka zamanlarda söylediğim gibi bu kapsamlı anlamıyla temas mutlaka dönüştürür. Bu dönüştürme de mutlaka bizim çerçevede belirlediğimiz hedefe doğru olmalıdır. Aksi takdirde 100 yıldır yaşadığımız acılar yıkımlar önümüzdeki yüzyıla ağırlaşarak devredilecektir.

Şimdi ihtiyacımız olan şey siyaseti tam anlamıyla özgürleştirmek, bireyi özne olarak kabul etmek, toplumdaki bütün farklılıkların eşit birlikte yaşam imkanlarını yaratmak ve bir büyük barışı kurmaktır. Büyük barışı ancak bu temelde kurabileceğimize inanmamız gerçekten önemli. Ancak farklılıklarımıza eşit yaşama şartlarını yarattığımızda büyük barışı kurabiliriz. Ancak özgürlüğü bu toplumun kurucu dinamiği haline getirdiğimizde yaratabileceğiz. O nedenle bizim buradaki hedefimiz de yine büyük bir toplumsal sözleşmesi, özgür bir toplum sözleşmesi.

Toplum sözleşmesi ihtiyacımız da var, toplumsal sözleşme ihtiyacımız da var. Çünkü otoriter gelenek, otoriter cumhuriyet zihniyeti kendisini sürekli başka formlarda yeniden ürettikçe, bizleri bir şekilde biçimsiz ya da harcı zayıf bir topluluk olarak var olmaya mahkum ediyor. Oysa toplum olmak aynı zamanda kamusallığı paylaşmak demektir. Yani, kamusal alanı birlikte yaratmak demektir. Türkiye maalesef toplum olmaktan da uzaklaşmaktadır.

O yüzden şimdi toplum sözleşmesi kurmaya ihtiyaç vardır. Bu konuda ciddi çabalara ihtiyaç vardır. Bunun şartı da farklılığımızı eşit bir şekilde yaşayabileceğimiz özgür bir yaşam inşa etmektir. Onun üzerine elbette toplumsal sözleşme de gelecektir. Bunun adına anayasa diyebiliriz. Toplumsal sözleşmenin hukuki formu anayasadır ama birlikte yaşamın temel ilkelerini kurmak anlamında bir toplumsal sözleşmeyi de toplumun en geniş kesimlerinin özgür katılımıyla kurmamız gerekiyor.

“Aynı acıları bir yüzyıl daha yaşamamak için geçmiş acılarla yüzleşme mecburiyetimiz var”

Yüzyıl kavşağındayız. Yüzyılın muhasebesini bütün acıları, bütün tahribatları ve sorunları ile birlikte gerçekçi bir biçimde önümüze koyma mecburiyetimiz vardır. Gelecek yüzyılı aynı acılarla, aynı yıkımlarla, aynı kısır döngülerle yaşamamak için. Bu kısır döngüyü kırmak zorundayız. Çünkü gerilim, çatışma, ayrıştırma üreten bu siyasal çizgi, farklı siyasal zihniyetler ve akımlar tarafından gayet güzel sahiplenilebiliyor. Siyasal yelpazenin her kanadında yer alan çeşitli akımlar bu zihniyeti bir şekilde sürdürmeyi kendileri için bir büyük avantaj olarak görüyorlar. İşte bizler şimdi yeni yaşamı yeni bir başlangıçla Demokratik Cumhuriyete gidecek şekilde kurma görevi ile karşı karşıyayız. Bu kısır döngüyü kıramazsak, eski kodlarla restorasyon çabaları arasına sıkışıp kalacağız.

“Tek çıkış demokratik ve özgür bir başlangıçtır”

Ne mevcut rejim ne restorasyon çıkış olabilir. Tek çıkış yeni demokratik özgür bir başlangıçtır. Bunun için de hepimizin birlikte düşünmeye, üretmeye ve yürümeye ihtiyacı vardır. Büyük bir demokrasi birlikteliğini, Demokratik Cumhuriyet ortak hedefiyle mutlaka gerçekleştirecek iradeyi, bu toplumun en geniş kesimlerinde ortaya çıkarmaktır.

“İktidara kaybettirmek önemlidir ama kazanmadan kaybettirmek krizleri sadece erteler”

Daha fazla uzatmayacağım. Son olarak şu birkaç vurguyu yaparak konuşmamı tamamlayacağım. Devleti meşruiyet kaynağı olarak gören bu zihniyetten kurtulmak özgür toplum ve demokratik yaşam için şarttır. Eskiyi restore etmek çare değildir. Bir süre sonra aynı sıkıntılara düşmemiz neredeyse mukadderdir. Elbette mevcut otoriter gidişatı, AKP-MHP’nin oturtmaya çalıştığı yeni rejim sürecini durdurmaktan vazgeçmek ya da geri durmak söz konusu olamaz. Bizim parti olarak stratejik hedefimiz bu iktidar blokunun kurmaya çalıştığı rejimin yerleşmesini engellemek ve elbette bu iktidarı mutlaka seçimlerle, demokratik yollarla yenmektir.

Ancak bunu yaparken önümüze hedef de koyuyoruz. Kaybettirmek yetmez, birlikte kazanmamız gerekiyor. Yani bütün toplumun kazanacağı yollara, yöntemlere ve siyasete ihtiyacımız var. Kaybettirmek önemlidir, yeni bir başlangıç için çok değerli bir adımdır ama bütün toplumun kazanacağı yolları açmadan kaybettirmenin de sadece kısır döngüyü bir süre sakinleştirmek ve krizleri ertelemek gibi bir sonuç doğurabileceği tehlikesi vardır. Eşit yurttaşlık hedefine yönelik özgür bir toplum sözleşmesi ve büyük barış ve Demokratik Cumhuriyet. Yeni yüzyılda hedefimiz budur.

Bu hedefimize bütün alanlarda çalışmalarımızı ortak zeminlere taşımakla ve yürüyüşümüzü birlikte büyütmekle ulaşabileceğimize inanıyorum. Bunu başaracak güç ve irade bu toplumda vardır. Bu iradeyi hakim kılacak asıl sorumluluk sahipleri de burada bulunan bizler ve bulunmayan geniş dostlar kesimidir. Bir araya gelince mutlaka kazanacağız. Bugün sunacağınız katkılar için de hepinize teşekkür ediyorum. Bu konferansı onurlandırdığınız ve geleceğe ışık tutacak hazırlıklarınızı burada paylaşacağınız için sizlere minnettarız. Yolumuz açıktır. Teşekkür ediyorum.  “

Paylaşın

Demirtaş: Seçimde Devrim Gibi Bir Değişim Potansiyeli Var Mı?

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, uzun süredir paylaşımlarıyla partisi HDP dahil muhalefete seçimlere dair öneri ve eleştirilerde bulunuyor.

Muhalefetin adayının belli olmadığı bir ortamda cezaevinden seçim kampanyası için kolları sıvayan Demirtaş, şimdi de toplumun tüm kesimlerine seslendiği yazısında bu seçimlerde oy vermenin önemine değindi.

Demirtaş’ın Gazete Duvar’a yazdığı yazı şöyle:

“Önümüzdeki seçimde devrim gibi bir değişim potansiyeli var mı? Aslında devrimsel kırılma potansiyeli tarihin her anında, her yerde ve her toplumda vardır. Ben, önümüzdeki seçimi bu potansiyel ihtimali üzerinden ele alacağım. Bu seçimden bir devrimsel değişim çıkarma olasılığı var mı? Yanıtım çok net: Evet.

Bir de kavramsallaştırmam var: Zarf Devrimi. Yurttaşların oylarını bir zarfa koyup sandığa atarak başlatabilecekleri demokratik bir devrimden söz ediyorum, daha doğrusu bunun potansiyelinden. Hemen gerekçelerimi açıklayayım.

AKP-MHP iktidarı sıradan bir hükümet değildir. Onu sıra dışı kılan, karakterinin sağcı, faşist, dinci, soyguncu, militarist olması da değildir. Dünyada AKP-MHP’ye benzer çok sayıda iktidar oldu veya bazı ülkelerde görevde benzeri hükümetler var. Bu iktidarı sıra dışı kılan şey askeri bir darbe yapmadan, tam tersine askeri bir darbe mağduru gibi görünmeyi başararak hileyle elde ettiği meşruiyet zemininden ustaca faydalanıp bir tür askeri baskı rejimini kurmayı başarmış olmasıdır.

Bu hamlesiyle birlikte meşruiyet kavramını ters yüz etmeyi de başarmış oldu. Örneğin Kenan Evren rejimi hiçbir zaman meşruiyetini sağlayamamış bir askeri dikta rejimi olarak başladı ve bitti (!) Ancak Erdoğan rejimi öylesine bir ustalıkla baskı rejimi inşa etti ki, ona karşı çıkan herkes darbeci, vatan haini, kendisi ise milli ve meşru baki lider olarak konumlandı.

Bu rejimin adım adım kuruluşunda yargı, medya, sermaye, cemaatler, tarikatlar, bürokrasi ve üniversiteler ustalıkla işletildi ve yıkılması imkansız gibi görünen bir tek adam rejimi ortaya çıkarıldı. Rejim kendine o kadar güveniyordu ki seçilme şartı olarak yüzde 50+1’i getirmekten de çekinmedi. Nasılsa sistem kusursuz işleyecek, toplumun iradesi adım adım kırılacak, korku, tehdit, şantaj, hile ile kitleler teslim alınacak, hileli seçimler aracılığıyla da 2071’e ve sonrasına kadar Erdoğan rejimi sürüp gidecekti. Ama küçük bir hesap hatası yapılmıştı. Minicik, mini minnacık bir hata: Toplumun bağrındaki devrim potansiyeli unutulmuştu.

Eğer bir toplumda sadece bir devrimci bile varsa orada devrim potansiyeli vardır. İşte bunu bilmeyenler, bu basit (!) hesap hatasına düştüler. Üstelik bu topraklarda bir değil, on binlerce, yüz binlerce devrimci var. ‘Hani, nerede?’ diye soracak olursanız aynaya bakın, belki de o devrimci sizsiniz.

Şimdi toplumun ağır bedeller ödeyerek durdurmayı, geriletmeyi başardığı rejimi tek bir zarfla alt etme olanağı çıktı.

Peki bu Zarf Devrimi kimin, neyin devrimi olacak? Ne getirecek, hayatımızı nasıl değiştirecek?

Tüm bu soruların yanıtları günlük hayatlarımızda var zaten, sadece hatırlayayım yeter.

Sabah uyandınız, güne mutlu, umutlu mu başlıyorsunuz? İş yok, iş varsa maaş yetmiyor, faturalar boğazınızı sıkıyor. Sabah, öğlen, akşam çocuklarınıza ne yedireceğinizi düşünüyorsunuz. Borçlar birikti, icra kapıda, öfkeniz burnunuzda. Bugünü kurtarsanız yarını var, yarını geçirseniz öbür gün, öbür ay, öbür yıl. Yaşamak yük haline geldi. Neden? Çünkü ileride bir ışık yok, umut yok. Bir süre sonra düzeleceğini bilseniz katlanırsınız. Ama yok, derman niyetine bir damla yok, ümit yok!

Yok mu gerçekten? Ben var diyorum işte, seçim budur işte, Zarf Devrimi budur işte. Seçimlerle önce umudu yaratacağız, önce değişimin düğmesine basacağız.

Ve seçimin ertesi günü uyandığımızda bileceğiz ki, artık umut var. Kendi devrimimize işte tam da oradan başlayacağız. Bir daha başımıza bunlar gelmesin diye demokratik devrimimizi adım adım öreceğiz. Yepyeni bir siyaseti, yepyeni partileri el ele verip beraber yaratacağız. Hatalarımızdan çok dersler çıkardık kardeşlerim, barışacağız, kucaklaşacağız ve bu enkazı beraber kaldırıp yerine yepyeni bir hayat inşa edeceğiz.

Bu senin devrimin işçi kardeşim, çiftçi amcam, esnaf teyzem. Kadınlar, en çok sizin devriminiz bu. Öğrenciler, gençler, emekliler, işsizler bu devrim sizin, hepimizin devrimi bu. Yapacak çok iş var ama önce o zarfı o sandığa atacağız. Sonrası kolay, sonrası neşeli, sonrası umutlu.

Evet değerli halkımız, gençler, kadınlar, emekçiler. Önümüzdeki seçimlerde oy kabinine girerken elinize alacağınız zarfla yıkılması imkansız denilen bir tek adam rejimini tepetaklak iktidardan indirebilir ve büyük bir demokratik devrimin ilk kırılma anını yaratabilirsiniz.

‘Bir zarfla tek adam rejimi yıkılmaz, yıkılsa bile seçim sonucunu tanımaz’ diye de düşünmeyin.

Önce zarfı sandığa atacak seçim kampanyasını örgütleyin, sonra da sandığı koruyun ve oyları sağ salim oradan çıkarın. Birileri seçim sonucunu tanımaz ve darbe yapmaya kalkarsa işte o güne kadarki emeğiniz, motivasyonunuz, umutlarınız sizi öyle bir harekete geçirir ki darbecilerin sarayını başına yıkmanızın önüne kimse geçemez.

Bütün bu olasılıklar kısıtlı demokratik olanaklarla, eşitsiz koşullarda baskı ve hile altında yapılacak seçimi kazanmamıza bağlıdır.

Ve hiç de kolay değildir. Hangi devrim kolay oldu ki Zarf Devrimi kolay olsun.

İnanın, çalışın ve mücadele edin, başaracağız.

Sonrası herkes için, 85 milyon için daha güzel, daha iyi olacak.

Sonrasını nasıl mı yapacağız? Çok iyi bildiğiniz bir yöntemle yapacağız. Pazartesi gününü bekleyin. Pazartesi günü ‘parti’ var.”

Paylaşın

Emek Ve Özgürlük İttifakı Cumhurbaşkanı Adayında Israrcı Olacak Mı?

Kulislerde “Son aşamada, toplumsal beklentileri dikkate alarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nın adayı tarafından Erdoğan’a kaybettirmek, halka kazandırmak adına, Millet İttifakı’nın olası ortak adayı lehine yarıştan” çekilebileceği ifade ediliyor.

Bir kaynak “Böylesi bir hamle yapılması için Emek ve Özgürlük İttifakı’nın 24 Ocak’taki ortak açıklamasında belirtildiği üzere ‘cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, doğrudan diyalog ve açık müzakere yöntemi ile gerçekleştirilebilecek görüşmeler’ yapılması gerektiğini” aktardı.

Henüz resmen karar alınmış olmasa da seçimlerin, 14 Mayıs’ta yapılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Neredeyse tüm muhalefet partileri, TBMM’nin değil de Cumhurbaşkanlığı kararıyla seçimlere gidilmesi halinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın anayasal olarak adaylığının mümkün olmadığını söylüyor. Ancak Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerinin, Erdoğan tarafından atandığı gerekçesiyle AK Parti Lideri’nin, üçüncü kez aday olmasına direnmeyecekleri görülüyor.

Bu şartlar altında Türkiye siyasetinde en büyük merak konusunu muhalefet partilerinin kaç adayla seçime gideceği oluşturuyor.

Her ne kadar VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu’nun konuştuğu Rawest Araştırma Genel Müdürü Roj Girasun, “HDP’nin başını çektiği Emek ve Özgürlük İttifakı ile Millet İttifakı’nın seçime ayrı adaylarla gitmesi muhalefet için kabus senaryosu olur” yorumunu yapsa da siyasetin bugünkü seyri, her iki ittifakın da aday çıkaracağı bir yarışı mümkün hale getirmek üzere.

HDP’nin adayı kim olacak?

En son 24 Ocak’ta seçim gündemiyle buluşan Emek ve Özgürlük İttifakı bileşeni altı siyasi partinin liderlerinin, bir aday üzerinde uzlaşmamış olsalar da özellikle HDP’nin talebiyle, Şubat ayının ilk yarısında, muhalefetin ikinci adayı olacak kişiyi kamuoyuna sunması sürpriz olmayacak.

HDP kaynakları, aday komisyonunun çalışmalarını sürdürdüğünü ancak adayın ittifak bileşenlerinin de görüşleriyle ortaya çıkacağını dile getirdiler. Aynı kaynaklara göre, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı için herkesin üzerinde mutabık olmasına en yakın isim Gülten Kışanak.” Başka isimlerin de listede bulunduğu ifade edilse de Kışanak’ın diğer adaylardan bir değil birkaç adım önde olduğu belirtiliyor. “Neden önde?” diye sorduğumuzda “Kışanak, 12 Eylül’ün cehennemi Diyarbakır Cezaevi’nde yattı. Gazeteci kökenli bir Elazığlı. Özgür Gündem ve Özgür Ülke’yi çıkardı. Kadın haklarıyla hep ilgilendi. İki dönem milletvekilliği yaptı. BTP’de Selahattin Demirtaş’la eş başkanlık yaptı. Fırat Anlı’yla birlikte Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlığı yaptı ve neredeyse 7 yıldır cezaevinde, daha ne olsun?” yanıtını veriyorlar.

HDP çevreleri Kışanak’ın Kürt kökenli değil de Alevi kökenli olmasının toplumun farklı kesimlerinde destek bulmasına yol açmasını da umuyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın zor kararı

An itibariyle Emek ve Özgürlük İttifakı’nda her şey dört dörtlük değil. Özellikle Türkiye İşçi Partisi’nin, ittifakın milletvekili çıkarmasının neredeyse imkânsız olduğu 41 seçim çevresinde kendi adıyla seçime girmek istediği ve bu konuda HDP’yi bir türlü ikna edemediği herkesin bildiği bir konu.

Yalnız 5 Ocak ve 24 Ocak’taki toplantılarda değil sonrasındaki görüşmelerde de HDP, seçime tüm partilerin kendi çatısı altında girmesinde ısrarcı oldu. HDP’nin kapatma davasında Anayasa Mahkemesi’nin kararını seçim sonrasına bırakması talebinin reddedilmesi, parti üzerinde zaten sallanmakta olan Demokles’in kılıcının daha da hızlı sallanmasına yol açtığı da bir hakikat. HDP yetkilileri, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçime gireceği parti olarak Yeşil ve Sol Parti’yi düşünüyor. Geçtiğimiz yılın sonlarında 46 ilde örgütlenen partinin seçime katılma engeli bulunmadığı belirtiliyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı adayı Millet İttifakı adayı lehine çekilebilir mi?

Kimileri de HDP’nin adaylıkla ilgili ısrarını kapanma riskini minimize etme çabası olarak yorumluyor. Tam da bu nedenle kulislerde “Son aşamada, toplumsal beklentileri dikkate alarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nın adayı tarafından Erdoğan’a kaybettirmek, halka kazandırmak adına, Millet İttifakı’nın olası ortak adayı lehine yarıştan” çekilebileceği ifade ediliyor.

Bir kaynak “Böylesi bir hamle yapılması için Emek ve Özgürlük İttifakı’nın 24 Ocak’taki ortak açıklamasında belirtildiği üzere ‘cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, doğrudan diyalog ve açık müzakere yöntemi ile gerçekleştirilebilecek görüşmeler’ yapılması gerektiğini” aktardı. HDP çevrelerinin yakın zamana kadar Altılı Masa’nın adayı olarak zikredilen isimlerden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na sıcak baktığı biliyor. Son olarak Kürt siyasetinin en deneyimli isimlerinden Ahmet Türk de Ocak ayı ortasında Gazete Duvar’a yaptığı açıklamada, “Kılıçdaroğlu uygun bir aday. Konuşulan isimler içinde de en deneyimlisi. Ama bizim de taleplerimiz var. Demokrasi adına, hak ve özgürlükler adına masanın neleri yapacağını, projelerini açıklaması lazım” demesi Emek ve Özgürlük İttifakı adayının son düzlükte hangi koşullarda seçimden çekilebileceğini ortaya koyuyor.

Millet İttifakı’nın adayı kim olacak?

Millet İttifakı cephesinde ise, terazi şu an için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı yönünde ağır basıyor. Salı günü grup konuşmasında “Ben Kemal, geliyorum” diyerek adaylığıyla ilgili beklentileri daha da yükselten Kılıçdaroğlu’na İyi Parti’nin çok sıcak bakmadığı sık sık kamuoyuna yansıdı. Peki Millet İttifakı’nın adayı Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun dün dile getirdiği gibi büyük ihtimalle 13 Şubat’ta belirlenir mi? CHP’li kaynaklar o gün adayın masada konuşulmasına kesin gözüyle bakıyor “Ama aday başka bir gün ve İstanbul’da ilan edilir” diyor.

Bu arada “Kılıçdaroğlu’nun altılı masada sakinliğini koruduğu ancak CHP’nin liderine CHP içerisinden aday önerilmesinden rahatsızlık duyduğu” belirtiliyor. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkılıyorsa o zaman başka aday önerilebileceği ancak bunun CHP’li olmaması gerektiği ve CHP’li bir isim aday olacaksa bunun CHP’nin kararı olması gerektiği görüşü ifade ediliyor. Kulislerde Kılıçdaroğlu dışında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen gibi isimler de dillendiriliyor.

Paylaşın

Erdoğan’ın Talebi İle Demirtaş’ın “Kronometre” Yanıtına Erişim Engeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “2018 seçimleriyle birlikte yeni yönetim sistemine geçtik. Kronometre sıfırlandı” açıklamasına ilişkin eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın “Seçim akşamı halk senin kronometreni durdurunca sıfırı görürsün” yanıta erişim engeli getirildi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 28 Ocak’ta sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Aklınca 2018’de kronometreyi sıfırlamış, dört dönem için kendine yol yapıyor. Seçim akşamı halk senin kronometreni durdurunca sıfırı görürsün” ifadelerini kullanmıştı.

‘Kişilik haklarına haksız saldırı’

BirGün’de yer alan habere göre, Erdoğan’ın avukatı Ahmet Özel, dün (02 Şubat 2023) yaptığı başvuruda, söz konusu haberlerde müvekkili Erdoğan’ın itibarını zedeleyici, kişilik haklarına haksız saldırıda bulunulduğunu öne sürerek erişim engeli talep etti.

Avukatın başvurusu kabul edilerek Demirtaş’ın ‘kronometre’ yanıtına erişim engeli getirildi.

Söz konusu erişim engeli kararında şunlara yer verildi:

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, bir taraftan 17. maddesi ile kişinin manevi varlığının korunma ve geliştirilmesini, 20. maddesi ile özel hayatın gizliliği ve korunmasını; bir taraftan da 22. maddesinde haberleşme hürriyetini, 25. maddesinde düşünce hürriyetini, 26. maddesinde düşünceyi açklama ve yayma hürriyetini ve 28. maddesinde debasın hürriyetini düzenlenmiş, kapsam ve sınırlarını belirlenmiş ve güvence altına alınmıştır. Anayasaya uygun olarak çıkartılan (başta Türk Ceza Kanunu olmak üzere ) kanunlar ve bu arada 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yolu İle İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ile de bu hak ve hürriyetlerin somut olarak nasıl korunacağı, ihlallere karşı uygulanacak yaptırımların esas ve usulleri düzenlenmiştir. Anayasa ve 5651 sayılı Kanun’un ilgili maddelerine göre değerlendirme yapılırken özgürlüğün esas, sınırlamanın ise yasal şartların varlığına bağlı olarak istisna olduğu hususu daima dikkate alınmalıdır.

Anayasanın yukarıda sayılan maddeleri arasında kurulacak dengenin, hakların kesiştiği noktalarda hangi hakkın öncelikli olarak korunacağı hususunun her somut olay için ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirme yapılırken, bir taraftan kişilik haklarının ve özel hayatının gizliliğinin korunması, talep edenlerin sosyal konumu, unvan, makam ve görevleri, bunlar itibarı ile kamuya karşı sorumluluğu, şöhreti ve geçmişinde eylem ve söylemleri sebebiyle kamuoyunun ilgisine mazhar olup olmadığı, diğer taraftan somut olayın niteliği, bilinmesinde kamu yararı bulunup bulunmadığı, haber değeri olup olmadığı, görünür gerçekliğe uygun olup olmadığı ve bir diğer taraftan da olayda düşünce basın hürriyetini kullandığını iddia edenin beyan ve yayınlarının içeriği, bunların düşünce, kanaat, eleştiri, yorum kapsamında kalıp kalmadığı, yayının biçim ve içeriği arasında bir denge olup olmadığı, özel bir hakaret ve aşağılama kastı taşıyıp taşımadığı gibi bir çok hususun birlikte düşünülmesi ve karar verilmesi gerekmektedir.

5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yolu İle İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun Kanun’un 9. maddesi gereğince erişimin engellenmesi kararıyla kişilik haklarının korunmasının sağlanması, istisnai bir koruma tedbiri olup, başvuruya konu internet yayınlarına erişimin engellenmesi için görünüşte haklılık bulunması, zararın süratle giderilmesinin zaruri olması ve yayının kişilik hakkını apaçık bir şekilde ihlal ettiğinin daha ilk bakışta anlaşılması halinde uygulanabilecektir.”

Zaytung’un paylaşımı ve Ekşi Sözlük’te yer alan iki “entry”nin ise “düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kalan yorumlardan ibaret olduğu, talepte bulunanın kişilik haklarının ihlal edilmediği” belirterek talebin reddedilmesine karar verildi.

Paylaşın

HDP’den “Ortak Mutabakat Metni” Eleştirisi: Köklü Çözümlere Uzak

Partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Günay, “‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ adıyla seçim bildirgesini kamuoyuna sunan Millet İttifakı ya da 6’lı Masa toplumun ihtiyacı olan köklü değişimlere ve köklü çözümlere uzaktır.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Söz konusu metinde 6 partinin mutabık kaldığı temel sorun alanlarına dair uzun bir vaat listesi sıralanmıştır. Bu metinde ağır ekonomik krize, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, kırıntısı bile bırakılmamış demokrasinin tesisine yani güncel, yakıcı birçok soruna dair kısmi çözüm önerileri vaat edilmektedir.

Fakat hem izlenen siyasetten görüldüğü hem de metnin de açığa çıkardığı üzere bu vaatler köklü ve radikal bir değişimi değil, AKP’nin yarattığı tahribata ilişkin bir restorasyonu bile içermekten uzaktır.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Günay özetle şunları söyledi:

“Seçim sürecine müdahale yöntemlerinin başında partimiz başta olmak üzere, Türkiye’de değişim gücü olan bütün sol sosyalist güçlere ve demokratik çevrelere yönelik saldırılar geliyor.

Partimiz hakkında açılan kapatma davası, bu davaya iktidarın küçük ortağının savcı rolüyle müdahale etmesi, Anayasa Mahkemesi’nin bu baskılar sonucunda aldığı ibretlik kararları, bütün kamuoyu yakından takip ediyor.

Mesele tek başına partimize yönelik saldırılar değil. Elbette iktidar bizi yaratmak istedikleri faşizimin önündeki tek engel olarak görüyor ve bu nedenle saldırıyor. Ama burada mesele Türkiye’nin demokrasisidir, iktidarın yaratmak istediği faşist rejimin inşa edilmesidir. Bu açıdan Türkiye artık çok temel bir yol ayrımındadır ve tarihinin en kritik virajına girmiştir.

Faşizmin nasıl adım adım inşa edildiğini açık örnekleriyle yaşıyoruz. Kobanî Kumpas Davası bu kritik aşamalardan biri olarak devam ediyor ve bu konuyu daha önce defalarca tekrar tekrar paylaştık. Aslında bu kumpas başından beri tel tel dökülmeye başladı, çöktü, kumpası kuranların ellerinde kaldı.

Ama kumpasçılar hiçbir kural, hiçbir değer tanımadığı için kumpas içerisinde kumpas kurarak, yargılanan arkadaşlarımızın savunma haklarını gasp ederek, bu süreci seçim öncesinde tamamlamak istiyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel’in savunması dahi alınmadan, kumpas davası mütalaa için savcıya gönderildi. Önümüzdeki hafta 6-7-8 Şubat tarihlerinde savcı bu kumpas davasında mütalaasını açıklayacak.

“Sayın Öcalan çözümü temsil eden en büyük siyasi aktörlerden”

Değerli basın emekçileri, elbette Türkiye’nin içerisindeki yönetememe krizinin esas nedenlerinin başında, iktidarın yürüttüğü tecrit ve savaş politikaları geliyor.

Özellikle İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen tecrit, Kürt sorununa çözümsüzlükteki yaklaşım, Kürt sorununa yaklaşımın açık göstergesiyken, iktidarın bütün imkanlarıyla tecrit politikalarında ısrar etmesi, Sayın Öcalan’ın aile ve avukat görüşleri başta olmak üzere en temel hukuki haklarının dahi gasp edilmesi ve engellenmesi, artık iktidarın olmazsa olmazlarından ve daha önemlisi tecrit politikalarıyla artık ülkenin yönetildiğini hepimiz biliyoruz.

İktidar tecrit politikalarıyla İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’dan başlayarak, tekçiliği, yok saymayı, inkarı ve görmezden gelmeyi, her yerde ülkenin her yerinde her karış toprağında, bütün muhaliflere, bütün Kürtlere yönelik gerçekleştiriyor. Bu nedenle bizler tecride karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı savunmaya ve savunmakta ısrarcı olmaya devam ediyoruz. Bu anlamda Parlamento grubumuz Adalet Bakanlığı önünde adalet nöbetine başladı ve daha sonra engellemelerle şimdi hala Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde adalet nöbetini sürdürüyor. Bu nöbet bugün ikinci ayına girdi.

Partimizin de aralarında bulunduğu bir çok demokratik grup, “Çözüm İçin İmralı’ya Yürüyoruz” diyerek, 6 Şubat tarihinde Yüksekova ve Kızıltepe’den başlayacak şekilde iki koldan yürüyüşe başlayacağız.

Bu yürüyüş kollarında yer alacak heyetlerle birlikte yürüyüş güzergahları boyunca halk toplantıları, paneller, buluşmalar, kitlesel açıklamalarla tecrit anlatılacak. Tecrit kırılmadan halkların nefes alamayacağı her alanda vurgulanacak. Yürüyüşümüzün sloganı, “Çözüm İçin İmralı’ya Yürüyoruz” olacak. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz; Sayın Öcalan bu ülkede çözümü temsil eden en önemli siyasi aktörlerden biri. Sayın Öcalan bu ülkede halklar lehine sonuçlar yaratan en önemli aktörlerden biridir.

“6’lı Masa toplumun ihtiyacı olan köklü değişimlere ve köklü çözümlere uzaktır”

Şimdi bir yandan bu faşizmin adım adım nasıl inşa edildiğini nasıl Türkiye’nin uçuruma sürüklendiğini örnekleriyle yaşayıp buna karşı mücadeleyi yükseltirken, iktidar alternatifi olduğunu savunan güçler, suya sabuna dokunmadan Türkiye halklarından destek istiyor. Önümüzdeki tarihsel öneme sahip seçimlere ilişkin “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” adıyla seçim bildirgesini kamuoyuna sunan Millet İttifakı ya da 6’lı Masa toplumun ihtiyacı olan köklü değişimlere ve köklü çözümlere uzaktır.

AKP’nin yarattığı tahribata ilişkin bir restorasyonu bile içermekten uzaktır”

Söz konusu metinde 6 partinin mutabık kaldığı temel sorun alanlarına dair uzun bir vaat listesi sıralanmıştır. Bu metinde ağır ekonomik krize, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, kırıntısı bile bırakılmamış demokrasinin tesisine yani güncel, yakıcı birçok soruna dair kısmi çözüm önerileri vaat edilmektedir.

Fakat hem izlenen siyasetten görüldüğü hem de metnin de açığa çıkardığı üzere bu vaatler köklü ve radikal bir değişimi değil, AKP’nin yarattığı tahribata ilişkin bir restorasyonu bile içermekten uzaktır.”

Paylaşın

Demirtaş’tan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” Yorumu: Pusulası Bozuk

Millet İttifakı’nın “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” hakkında açıklamalarda bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Her şeyden önce, çok sayıda kişinin yoğun emeğiyle ortaya çıkmış bir metin olduğu için eleştirmeden önce hakkını teslim etmem lazım” dedi ve ekledi:

“Altı değişik partinin yan yana gelerek bu çalışmayı ortaya koymuş olması önemlidir. Elbette metnin bütününde iyi ve doğru şeyler yapma çabası var, bunu görmek gerekir. Dolayısıyla tümden bir kenara fırlatılacak bir metin değil ama hem eksik hem de benim düşünceme göre metnin pusulası bozuk.”

Demirtaş, metne ilişkin açıklamalarının son kısmında ise, “Metin yetmezliklerine rağmen halkın bir kesiminde karşılık bulacaktır. Çünkü halka daha iyisinin olabileceği anlatılamadı, gösterilemedi. Bu da Türkiye’de solun eksiği ve sorumluluğudur. Emek ve Özgürlük İttifakına düşen de bu eksiği tamamlamak, halka başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstermektir.” ifadelerini kullandı.

Edirne F Tipi Cezaevinde 2016 yılından beri tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Millet İttifakı’nın 9 ana başlık 75 alt başlık ve 2 bin 300’den fazla maddenin yer aldığı “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” hakkında gazeteci Cüneyt Özdemir’in sorularını yanıtladı.

Cüneyt Özdemir’in “Sayın Demirtaş, nasıl buldunuz? Metne yönelik eleştirileriniz var mı?” sorusuna Demirtaş’ın yanıtı şöyle oldu:

Her şeyden önce, çok sayıda kişinin yoğun emeğiyle ortaya çıkmış bir metin olduğu için eleştirmeden önce hakkını teslim etmem lazım. Altı değişik partinin yan yana gelerek bu çalışmayı ortaya koymuş olması önemlidir. Elbette metnin bütününde iyi ve doğru şeyler yapma çabası var, bunu görmek gerekir. Dolayısıyla tümden bir kenara fırlatılacak bir metin değil ama hem eksik hem de benim düşünceme göre metnin pusulası bozuk.

Neden derseniz çünkü hep devleti gösteriyor, halkı ve bireyi değil. Yani metin devletçi bakış açısıyla kaleme alınmış, devleti büyütmeyi, her alana müdahale eden yaygın bir devleti hedeflemiş.

Devletin güçlü olması ile büyük olması birbirine karıştırılmış. Devletin müdahale alanlarını azaltıp küçülterek de güçlendirebilirsiniz. Oysa demokrasilerde formül şudur: “Az devlet, çok toplum.” Metin bu pencereden bakmamış. Bu yönüyle ideolojik bir tercihi de ifade ediyor. Özgürlükçü devlet yerine güvenlikçi devlet, zaten ilk etapta bu şekilde inşa ediliyor. Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşenmiş oluyor.

Devlet dediğimiz mekanizma, toplumun kılcal damarlarına kadar bir defa etki etti mi giderek otoriterleşmesi, kontrol manyağına dönüşmesi engellenemez. Metin bu yönüyle bize, yeni bir demokratik devlet mimarisi vaat etmiyor, var olan otoriter devleti düzenliyor, yeni kurumlar ekleyerek devleti daha da büyütüyor. Oysa yapılması gereken şey sivil alanı özgürleştirmek ve genişletmek olmalı. Devlet birçok alanda destekleyen, ön açan, yasaklamayan, teşvik eden pozisyonda kalarak demokratik toplumun güçlenmesine alan açmalı. Demokratik devlet dediğimiz şey esasında bu zaten.

Ancak bu metin, teknokrat bir bakışla devletin dökülen sıvalarını, patlayan borularını onarmayı hedeflemiş. Ekonomide neo liberal çözümlerin ötesine geçememiş, özgürlük alanlarında da radikal demokrasi yerine devletin liberal özgürlük penceresinden bakmış.

“Dünya’ya sağdan bakmanın sonucu”

Tabii ki tüm bunlar bilinçli bir tercih çünkü Millet İttifakı sağ bir ittifak. Dolayısıyla ortaya çıkan metin de dünyaya sağdan bakmanın sonucu. Durum böyle olunca kolektif haklar, grup hakları, sınıf hakları hiçbir şekilde metne yansımamış. Mesela metnin Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı hakları, Alevilerin inanç ve eşit yurttaşlık talepleri, kadın bakış açısı da son derece sıkıntılı. Toplumsal cinsiyet kimliği penceresinden eşitlik ilişkisi kurmak yerine, erkek devletin kadına birtakım haklar lütfetmesi olarak ele alınmış. Zaten sunumun yapıldığı salon da erkek bir salondu.

Emekçilerin grev hakları, sendikal özgürlükler, eylem ve yürüyüş hakları, işçilerin sosyal güvence ve iş güvenliği hakları, LGBT+’ların ayrımcılığa uğramaktan kaynaklı beklentileri gibi temel konuların yanından bile geçmemiş. Demokratik ekonomi dediğimiz kooperatifleşme, vergi adaletinde emeğin gözetilmesi, bütçenin yapılması aşamasında emekçilerin katılımı, yatırım planlamalarına işçi sendikalarının katılımı gibi konular böylesi metinlerde olmaz. Neden? Yukarıda da belirttiğim gibi bu metin devletin çatısında oturup oradan aşağıya ve sağa doğru bakılarak yazılmış. Sokakta halkla birlikte ve sola dönerek yazılsaydı başka bir metin ortaya çıkardı.

Sonuç olarak bu metin yetmezliklerine rağmen halkın bir kesiminde karşılık bulacaktır. Çünkü halka daha iyisinin olabileceği anlatılamadı, gösterilemedi. Bu da Türkiye’de solun eksiği ve sorumluluğudur. Emek ve Özgürlük İttifakına düşen de bu eksiği tamamlamak, halka başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstermektir.

 

Paylaşın

Demirtaş’tan Yeni Öykü Kitabı: “DAD” 10 Şubat’ta Raflarda Olacak

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yeni öykü kitabı ‘DAD’, 10 Şubat’ta raflardaki yerini alacak. ‘DAD’, Kürtçe’de adalet anlamına geliyor.

Dipnot Yayınevi’nin açıklamasında, daha önce “Seher” ve “Devran” adlı iki öykü kitabı, “Leylan” ve “Efsun” adlı romanları yayımlanan Demirtaş’ın yeni kitabıyla ilgili şöyle denildi:

“Selahattin Demirtaş, Dipnot Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alacak olan kitabında okurlarını benzersiz bir seyrana çıkarıyor: İstanbul çöplüğünden adliye koridorlarına, lüks villalardan vergi dairelerine, ıssız adalardan tımarhanelere uzanan; yer yer bilimkurgu ya da absürt komediye bürünen; yanlış anlamalarla, gıllıgışlı ihanetlerle, harika fantezilerle örülü; insan ruhunun gizemli dehlizlerinde acı ve tatlı kahkahalar attıran düşsel bir cümbüş. Kemerlerinizi bağlayın.”

Başak Demirtaş: Selahattin’in yeni kitabı için yeriniz var mı?

Başak Demirtaş, sosyal medya hesabından eşi Selahattin Demirtaş’ın yeni kitabı ile ilgili bir paylaşım yapmıştı. Başak Demirtaş, eşinin önceki kitaplarını ve yayıncısı Dipnot Kitap’ı etiketleyerek yaptığı paylaşımda şunları yazmıştı:

“Selahattin’in en çok hangi kitabını sevmiştiniz? Peki yeni kitabı için yeriniz var mı? @dipnotkitap”

Paylaşın

Emek Ve Özgürlük İttifakı Adayını Şubat’ın İlk Haftası Açıklayabilir

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi’nin (TÖP) oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, Cumhurbaşkanı adayını “Şubat ayının ilk haftası”nda açıklayabilir.

Adaylarını açıklamak için Millet İttifakı’nın 13 Şubat toplantısını bekleme gibi bir düşünceleri olmadığını belirten HDP Eş Genel Buldan, oluşturdukları isim havuzundan bir adayın belirleneceğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim tarihini 14 Mayıs olarak açıklamasının ardından, muhalefet partilerinde de seçim hazırlıkları hız kazandı.

27 Eylül 2021’de açıkladığı tutum belgesinde, diğer muhalefet partileri ile ortak aday için müzakereye açık olduğunu duyuran HDP, bir süre önce kendi adayını çıkarma kararı aldı.

HDP yönetimi, “resmen muhatap alınmaları” halinde, Millet İttifakı ile ortak aday için müzakereye kapılarını açık tutuyor ve ortak aday üzerinde uzlaşılması halinde, çıkardıkları adayları çekebileceklerini de ifade ediyorlar.

O nedenle HDP’nin adayını açıklamak için 13 Şubat’ta ortak aday belirlemek için masaya oturacak olan Millet İttifakı’nı bekleyip beklemeyeceği merak konusuydu.

“Şubat’ın ilk haftası açıklanabilir”

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, , adaylarını “Şubat ayının ilk haftası”nda açıklayabileceklerini söyledi.

Adaylarını açıklamak için Millet İttifakı’nın 13 Şubat toplantısını bekleme gibi bir düşünceleri olmadığını belirten Buldan, oluşturdukları isim havuzundan bir adayın belirleneceğini ifade etti.

Buldan, “aday bir kadın olabilir mi?” sorusuna ise “O henüz belli değil” karşılığını verdi.

Eğilim kadın adaydan yana

HDP ve ittifak bileşenleri henüz cumhurbaşkanı adayını netleştirmiş değil ama partide, “kadın aday” olması beklentisi yüksek.

HDP kulislerinde, bir süredir adaylık için, halen cezaevinde bulunan Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın adı geçiyor. Kışanak, hakkında henüz kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığı için adaylığının önünde engel olmadığı belirtiliyor.

Ancak cezaevinden bir ismin aday gösterilmesinin avantaj ve dezavantajlarının değerlendirilerek karar verileceği ifade ediliyor.

İttifak nasıl şekillenecek?

HDP, seçimlere Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’ndan (SMF) oluşan Emek ve Özgürlük İttifakı adı altında girmeyi planlıyor.

HDP ile ittifak içinde yer alan siyasi partilerin seçimlere ortak liste ile mi, bazı yerlerde kendi adı ve amblemiyle mi gireceğinin de önümüzdeki günlerde netleşmesi bekleniyor.

HDP, ittifakta yer alan siyasi partilerin “tek liste” ile HDP çatısı altında seçime girmesini istiyor ve ittifak ortaklarına da bu konuda esnemeyeceği mesajı veriyor. HDP yönetimi, ittifak içindeki partilerin kendi adlarıyla seçime girmesi halinde daha az milletvekili çıkarılacağı gerekçesiyle ayrı listeye karşı çıkıyor.

İttifak içinde yer alan TİP ve EMEP ise ortak listelerden aday gösterilmesinin yanısıra, HDP’nin milletvekili çıkaramadığı veya zayıf olduğu bazı bölgelerde kendi isim ve amblemiyle seçime girmek istiyor.

Buna göre batı illerinde HDP’nin milletvekili çıkaramadığı zayıf olduğu seçim çevrelerinde TİP’in adayının desteklenmesi, Doğu ve Güneydoğu dahil, HDP’nin güçlü olduğu yerlerde de bu partinin adayının desteklenmesini öneriyor.

Ancak, HDP ile TİP arasında bu konuda henüz uzlaşma sağlanmış değil.

Hem TİP, hem de HDP kendi önerilerinde ısrarını sürdürüyor ve önümüzdeki günlerde ittifak bileşenleri ile yapılacak yeni bir toplantıda, bu konudaki kararın da netleştirilmesi bekleniyor.

Paylaşın

Demirtaş, Muhalefetin Tepkisizliğine Dikkat Çekti: Bizi İçeri Atan Erdoğan…

Muhalefetin tepkisizliğine dikkat çeken Demirtaş, “Bizi içeri atan Erdoğan, içeride tutan ise muhalefetin tepkisizliğidir. Bu tepkisizlik 85 milyonu, daha yıllar boyu sürecek açık cezaevi hayatına mahkum etmektir. Belediyelere, üniversitelere kayyım; HDP’ye kapatma, Gezi, Kobani, ÇHD davaları; İBB’ye kumpas… Hepsi aynı” dedi.

Haber Merkezi / Yüksek Seçim Kurulu’nu da uyaran Demirtaş, “Yaptırım yoksa hukuk da yoktur. Yüksek Seçim Kurulu üyeleri suça ortak olurlarsa yargılanacaklarından emin olmalılar. Milyonlarca insanın Yüksek Seçim Kurulunun önüne yığılarak demokratik tepkilerini göstereceklerini bilmeli ve ona göre hareket etmeliler” ifadelerine yer verdi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından açıklamada bulundu.

“Yüksek Seçim Kurulu muhalefetin 5 milyon oyunu iptal etse veya Erdoğan kazanana kadar seçimlerin tekrarına karar verse “Ama bunlar zaten AKP’li” deyip normal mi karşılayacağız? ERDOĞAN MECLİSİ FESHEDERSE ADAY OLAMAZ. Anayasa bunu söylüyor.

Yaptırım yoksa hukuk da yoktur. Yüksek Seçim Kurulu üyeleri suça ortak olurlarsa yargılanacaklarından emin olmalılar. Milyonlarca insanın Yüksek Seçim Kurulunun önüne yığılarak demokratik tepkilerini göstereceklerini bilmeli ve ona göre hareket etmeliler.

Bizi içeri atan Erdoğan, içeride tutan ise muhalefetin tepkisizliğidir. Bu tepkisizlik 85 milyonu, daha yıllar boyu sürecek açık cezaevi hayatına mahkum etmektir. Belediyelere, üniversitelere kayyım; HDP’ye kapatma, Gezi, Kobani, ÇHD davaları; İBB’ye kumpas… Hepsi aynı.”

“Şimdi sıra Emek ve Özgürlük İttifakı’nda”

Demirtaş, ayrıca Altılı Masa’nın iktidara geldikleri zaman izleyecekleri adımları anlattıkları Ortak Politikalar Mutabakat Metni hakkında paylaşımda bulundu.

Paylaşımında HDP, Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Sosyalist Meclislerin (SMF) bir araya geldiği Emek ve Özgürlük İttifakı’nın miting görselini kullanan Demirtaş, şunları yazdı:

“Şimdi sıra Emek ve Özgürlük İttifakında. Tüm ezilenlerin, heyecan veren kurtuluş ve yeniden kuruluş reçetesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Elini, kalemini korkak alıştıranlara karşı cesurca çözüm önerileri sunmak tarihi bir borçtur artık.”

Paylaşın