Ahmet Özbek kimdir?

Kars’ın Sarıkamış İlçesi’nde dünyaya gelen Ahmet Özbek, 1986’dan beri çeşitli dergilerde şiirler, sanat ve edebiyat üzerine yazılar yayınlıyor. Ahmet Özbek, aslen resim öğretmeni ve resim sanatçısıdır.

Haber Merkezi / Yurt içinde çok sayıda resim sergisine katıldı, sergiler açan Ahmet Özbek, Ankara Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği üyelerinden. 1986’dan beri çeşitli dergilerde şiirler, sanat ve edebiyat üzerine yazılar yayınlıyor. Bunlardan bazıları: Çağdaş Türk Dili, Fanatik, Evrensel Kültür, Yeni Biçem, İle ,Ünlem, Akatalpa, Edebiyat ve Eleştiri, Sınırda, Özgür Edebiyat, Eliz edebiyat…

“Karanfil Vakti Erken”

bu
yıldızlarına
el koyduğunuz gök

işkencede
maviliği denizlerin

sahiller
karanfil boyu hüzün

silinmiş
aşk sözcükleri
dalgalar üzerinden

çivilenmiş parmakları
aşkların
kapı kapı
fişlenmiş yüzler

siz
su akşamı
riya karanlığı,

vicdan burkulması
derinden

radyoda ilk bildiri
saat üç buçuk belki
ölgün şehir
sabaha vakit varken:

kimler sevgideydi
yüzyıllar boyu erken
vuruldular
karanfil vakti kalplerinden

“Solarken Ülkem”

ayıp onurlara
ışığın lanetiyle

sabah

bir ağaç devrilir/susar
diğerleri, ta ki
baltaların ucu bir gün
dallarına dokunur

yeşil

bir yaprak delinir/susar
diğerleri, ta ki
ölümlerin ucu bir gün
çiçeğine dokunur

gece kaplar bütün ormanı
birden

Paylaşın

Ahmet Oktay kimdir?

21.01.1933’te Ankara’da dünyaya gelen Ahmet Oktay, 3.3.2016’da 83 yaşında vefat etmiştir. 1950’lerden beri edebiyat hayatının içerisinde olan Ahmet Oktay, başta şiir olmak üzere inceleme, eleştiri, deneme, edebiyat tarihi, hatıra, tiyatro oyunu türlerinde örnekler vermiş bir sanatçıdır. Asıl adı Ahmet Oktay Börtecene’dir.

Haber Merkezi / Soyadını kullanmama sebebi hem şiire başladığı dönemde iki sözcüklü adların tercih edilmesi hem de soyadını bir şair için uzun bulmasıdır. İlkokulu 1941-1945 yılları arasında Ankara Mimar Kemal İlkokulu’nda ortaokulu ise Cebeci Üçüncü Ortaokulu ve Cebeci Dördüncü Ortaokulu’nda okumuştur. Ardından Ankara Atatürk Lisesi’nde eğitimine başlamıştır. Bu yıllarda Yılmaz Gruda, Ahmet Arif, Enver Gökçe, Şevki Akşit gibi isimlerde oluşan bir çevresi olmuştur. Atatürk Lisesi’nde iken Nazım Hikmet’in kitaplarını okula getirdiği için okul disiplin kuruluna verilmiş ve okulda bir soruşturma geçirmiştir. Atatürk Lisesi’nde başlayan lise eğitimini Bursa Lisesi’nde devam etmiş ancak lise eğitimini siyasal sebeplerden tamamlayamamış ve 1952’de Ankara’ya dönmüştür.

Ankara’ya dönünce de iş hayatına atılmıştır. İlk olarak Malul Gaziler Derneği’nde ardından da İstatistik Genel Müdürlüğü’nde çalışmıştır. 1957’de ailesiyle birlikte İstanbul’a gelmiş ve kısa bir süre Oğuz Haluk’un açtığı dil kurslarına yazılı metinler hazırlamıştır. 1957-1958 yıllarında İsmet Ay, Sevim Burak, Ömer Uluç, Fikret Hakan, Demir Özlü, Özdemir Asaf, Metin Erksan, Asaf Çiğiltepe, Selahattin Hilav gibi isimlerle arkadaşlık etmiştir. 1958’de askerliğini yapmak üzere Sivas’a gitmiştir. 1960’ta askerden dönmüş ve bir süre Mustafa Nevzat İlaç Laboratuvarı’nda muhasebecilik yapmıştır. Kısa bir süre içerisinde buradan istifa edip gazeteciliğe adım atmış ve Yeni İstanbul gazetesinin Ankara muhabiri olmuştur. Yeni İstanbul’daki işinden sonra Ankara Ekspres gazetesinde parlamento muhabirliği ve fıkra yazarlığı yapmıştır. Buradaki işi de uzun sürmemiş ve 1962’de buradan ayrılmıştır. Bu evrede ileride eşi olacak Tülay Tura ile tanışmıştır. İşsizliğe daha fazla dayanamayarak 1962’de İstanbul’a dönmüştür. Ankara’da çıkartılacak olan İktisat ve Piyasa adlı yayın organından iş teklifi alınca tekrar Ankara’ya gitmiştir. 1964’te Tülay Tura ile evlenmiştir. İktisat ve Piyasa’nın kapanması üzerine bir başka gazete olan Vatan’da çalışmaya başlamıştır.

1965’te ise TRT Ankara Haber Merkezi’ne geçmiş ve buradaki görevini 1976’ya kadar sürdürmüştür. 1976’da TRT’den ayrıldıktan sonra Ak Ajans ve Dünya gazetesinde görev almıştır. 1978’de tekrar TRT’ye geri dönmüş ve İstanbul Radyosu Haber Şubesi Müdürü olmuştur. 1982’de emekli olana kadar da bu görevini sürdürmüştür. Emekli olduktan sonra Milliyet gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yapmış ve bu görevini de 1993’e kadar yürütmüştür. 1993’te çalışma hayatına veda etmiş ve zamanının bütününü yazıya, edebiyata ayırmaya başlamıştır. Bir çocuk sahibi olan sanatçı 03.03.2016’da, 83 yaşında vefat etmiştir.

Ahmet Oktay, 1965 yılında Her Yüz Bir Öykü Yazar ile Yeditepe Şiir Ödülü’nü; 1987 yılında Yol Üstündeki Semender ile Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü; 1991 yılında Ağıtlar ve Övgüler ile Türkiye Yazarlar Birliği tarafından verilen Yılın Şairi Ödülü’nü; 2002 yılında Hayalete Övgü ile Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü’nü; aynı yıl Yalova Belediyesi tarafından düzenlenen 4. Uluslararası Şiir Akşamları’nda Türk şiiri ve edebiyatına katkılarından dolayı Onur Ödülü’nü ve TÜYAP 12. İstanbul Sanat Fuarı’nda Türk plastik sanatına katkılarından dolayı yine Onur Ödülü’nü; 2006 yılında şiirin gelişimini önceleyen şiir çalışmaları sebebiyle Homeros Şiir Ödülü’nü; 2008 yılında PEN Şiir Büyük Ödülü’nü; 2010 yılında çağdaş poetikanın gelişimine katkılarından dolayı 12. Nüzhet Erman Şiir Ödülü’nü; 2012 yılında ise edebiyat çalışmaları dikkate alınarak 6. Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nü almaya hak kazanmıştır.

Şair, deneme yazarı, edebiyat tarihçisi, eleştirmen, gazeteci Ahmet Oktay, kendini öncelikli olarak şair görmüştür. Şiire olan ilgisi ortaokul yıllarında başlamıştır. Bu dönemde yazdığı ilk şiirleri hece ölçüsüyledir. Lise yıllarında edebiyat öğretmeni sayesinde Nazım Hikmet’in şiiriyle tanışmış ve Marksist şairlere yakınlık duymuştur. İlk şiiri 1952’de Aziz Nesin yönetiminde çıkan ve Türkiye Sosyalist Partisi’nin yayın organı niteliğindeki Gerçek dergisinde yayımlanmıştır (Cengiz 2004: 25). Şiir ve yazıları Kaynak, Mavi, Şairler Yaprağı, Dünya, Pazar Postası, Yeditepe, Papirüs, Cumhuriyet, Birikim, Gösteri, Milliyet Sanat, Cogito, Kitap-lık gibi gazete ve dergilerde çıkmıştır.

1952’de çıkmaya başlayan Mavi dergisinde yazmış, Attila İlhan’ın dergide toplumcu gerçekçi yazılar yazmasını sağlayarak derginin toplumcu çizgiye kaymasını sağlamıştır. 1956’da yayın hayatı son bulan Mavi dergisi, İkinci Yeni şiirinin ve 1950 sonrası hikâye ve romanının ortaya çıkışında etkili olmuştur. Sanatçı, anlamın bütünüyle şiirden uzaklaşmasına karşı olmakla birlikte İkinci Yeni’nin imgeyi ve farklı anlatım tekniklerini öne çıkaran tutumunu olumlu karşılamış, kendi şiirlerinde uygulamıştır.

İlk şiirlerinde Nazım Hikmet, “okulum” dediği Enver Gökçe ve Ahmet Arif’in etkisi görülen şair, 1960’ların başında bu etkiden sıyrılmıştır. Esas itibarıyla Marksist-toplumcu gerçekçi damardan vazgeçmeyen şair, varoluşçuluktan etkilenerek bireyi şiirine dahil etmiştir. Sürgün, sosyal adaletsizlik, yoksulluk, intihar, ölüm, yaşam, varoluş, hüzün gibi temaları toplumcu bir anlayışla bireye odaklanarak irdelemiştir. Şiirlerinde toplumcu tavırla hayatın farklı yönlerini kapsamlı bir şekilde gözlemlemiş ve bunu şiirine yansıtırken bireyi, yazınsallığı, imgeselliği ön planda tutmuş, yaşananların birey üzerindeki etkilerini işlemiştir. Ahmet Oktay anlamı dışlamamış ama şiirde anlamın kendini kolayca ortaya koymasınada sıcak bakmamış ve imgesel anlatımı tercih etmiştir. Ahmet Oktay temaları ağır bir dil yerine arı bir Türkçeyle işlemiştir. Şiirinin dili bir taraftan konuşma dilinden diğer taraftan belirli bir kültür düzeyinin anlayabileceği dilden beslenmiştir. Şair, arı bir dil kullansa da kolay anlaşılabilen şairlerden değildir. Biçim açısından kendini tekrar etmek istememiş, şiirlerinde çeşitli biçimleri kullanmıştır. Bu yönleriyle şair, toplumcu anlayışla İkinci Yeni anlayışını birleştirmiştir. Bu özellikler Ahmet Oktay’ı toplumcu duyarlılığı olan modern bir şair kılmaktadır.

Ahmet Oktay, edebiyatın farklı meseleleri hakkında yazılar yazan bir sanatçıdır. Şiiriyle beraber ilerleyen yazı hayatının ilk örneğini 1950’de Güney dergisinde yayımlamıştır. Yazılarında, incelemelerinde edebiyatın çeşitli hususları üzerine tespitler, eleştiriler, çözümler sunmuştur. Eleştiri yazılarında Marksist anlayış ekseninde değerlendirmeler yapmakla birlikte farklı eleştiri yöntemlerinden yararlanmıştır. 1980’lere kadar Marksist estetik ve sanat algısıyla inceleme ve eleştiriler kaleme alan sanatçı 1980’lerden sonra Marksist estetik anlayışını korumakla birlikte Frankfurt Okulu’nun estetik anlayışındanda etkilenmiştir. Kültür endüstrisi ve popüler kültür kavramlarını öne çıkaran yazılarında Marksist estetik anlayışının eksikliklerini ifade etmekten geri kalmamıştır. Eleştiride her zaman ideolojik bir tutumun gerekliliğini savunan sanatçı, ideolojiye körü körüne bağlanmaya, gelişmelerden uzak kalmaya karşıdır.

Denemelerinde popüler kültür, modernizm, postmodernizm, medya, siyaset, ideoloji, küreselleşme konularını Marksist anlayıştan hareketle inceleyer. Tplumsal hayatı, gelişmeleri takip eden yazar, tespitlerini, düşüncelerini denemelerinde sunmuştur. Bununla birlikte sanatçının denemelerini şiirinden ayrı tutmak mümkün değildir. Ahmet Oktay’a göre her ikisi de yazma işidir; aralarındaki fark sadece biçimdir.

Edebiyat tarihi alanında da çalışan Ahmet Oktay, 1923-1950 yıllarını kapsayan Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı adlı bir edebiyat tarihi kitabı kaleme almıştır. Sanatçının şiir dışında ortaya koyduğu tek edebî eser örneği Kurt Dişi adlı bir tiyatro oyunudur. Kitap halinde yayımlanmayan bu eser 1971-1973 yıllarında Devlet Tiyatroları’nda sahnelenmiştir.

1950’lerden beri edebiyat hayatının içerisinde olan Ahmet Oktay, başta şiir olmak üzere inceleme, eleştiri, deneme, edebiyat tarihi, hatıra, tiyatro oyunu türlerinde örnekler vermiş bir sanatçıdır. Edebî hayatı boyunca, eser ürettiği her alanda değişime, gelişime açık olmuş, dönemindeki gelişmeleri takip etmiş ve konumunu buna göre belirlemiştir. Hayatının her evresinde Marksist estetik anlayışına bağlı kalmış ama bu anlayışın eksik yönlerini tespit edip eleştirdiği de görülmüştür. 1950’li yıllarda Türk kültür ve edebî hayatında etkili olan varoluşçuluk akımından, 1980’lerde Frankfurt Okulu’nun düşüncelerinden etkilenmiştir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ahmet Necdet Sözer kimdir?

01 Mart 1933’te Bursa’nın İnegöl İlçesi’nde dünyaya gelen Ahmet Necdet Sözer, 5 Mayıs 2010’da hayata gözlerini yumdu. Sözer, Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

Haber Merkezi / İlkokulun ilk üç yılını İshakpaşa İlkokulu’nda son iki yılını Merkez İlkokulu’nda okudu (1944). Orta öğrenimini İnegöl’de tamamlayan Sözer, liseye Bursa Lisesi’nde başladı. İki yıl sonra İstanbul Kabataş Lisesi’ne geçti. Çapa Erkek Lisesi’nden 1950’de mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nü 1954’te bitirdi.

1954’te Van Lisesi’nde coğrafya öğretmenliğine başlayan Sözer, 1955’te askere gitti. Konya’da öğretmenliğe yeniden başladı. Atatürk Üniversitesi’ne asistan olarak atandı. Coğrafya alanında 1963’te doktor, 1968’de doçent, 1974’te profesör oldu. 1998’de Uludağ Üniversitesi’nden emekli oldu.

Sanatçı, Gün Yüzleri isimli kitabıyla 1994’te TDK Şiir Ödülü, Aşk Ey ile 2002’de Yunus Nadi Şiir Ödülü aldı. Kanşaubiy Miziev’le birlikte Puşkin’den çevirdiği Yevgeniy Onegin (2003) isimli şiir-roman ise, Dünya Kitap Dergisi tarafından En İyi Çeviri Kitabı ödülüne layık görüldü.

Şiirlerinde Ahmet Necdet adını kullanan sanatçının edebiyat alanındaki ilk eseri Çağdaş Fransız Şiiri isimli çeviri antolojidir (1959).

İlk şiir kitabı ise Uzuneşek (1977)’tir. Bu kitapta yer alan Uzuneşek isimli şiirde ”Salvador Dali’nin bıyıklarından” ve ”Çıkıp da gelmiş gibi Naili Divanı’ndan” mısraları Sözer’in şiirlerinde eski ve yeniyi harmanlayan bir üslubu benimsediğini kanıtlar niteliktedir.

İnce Divan (2004) adlı eserinden itibaren dilin anlatım olanaklarından sonuna kadar yararlanmayı amaçladı. Farklı şiir anlayışlarını birleştirmeyi denedi. Şiirlerinde Garip şiirinin mizahi ve ironik söyleyişini, II. Yeni şiirinin dilsel ve söz dizimsel sapmalara ağırlık veren tekniklerini ve halk şiirinin ölçülü, vezinli yapısını bulmak mümkündür. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Yapıtları; Uzun Eşek (Şiir, 1977), Bademlerden Say Beni (Çeviri Şiir, 1983), Dünya Gülü (Çeviri Şiir, 1986), Mutlu Aşk Yoktur (Çeviri Şiir, 1988), Ne Çok Enkaz (Şiir, 1988), Sana Bunca Yangından (Şiir, 1991), Kırk Kötülük Çiçeği (Çeviri Şiir, 1991), İnegöl, Hey İnegöl (Şiir, 1992), Gün Yüzleri (Şiir, 1992), Kün (Şiir, 1994), Ay Kasidesi (Şiir, 1995), Zümrüt Longa (Şiir, 1998), Modern Türk Şiiri, Aşklar Şiirle Kanar

Deneme, inceleme söyleşi; Bir Bölük Anka (2003)

A. Necdet’in hazırladığı antolojiler; Çağdaş Fransız Şiiri, (1959), Modern Türk Şiiri (1993), Bugünün Diliyle Divan Şiiri Antolojisi (1995), Baudelaire’den Günümüze Fransız Şiiri Antolojisi (1997), Tekke Şiiri Dini ve Tasavvufi Şiirler Antojisi (1997), Latin Şiiri Antolojisi (Jean-Louis Mattei ile, 1998), Yahya Kemal’den Günümüze Tematik Türk Şiiri Antolojisi (2000)

Paylaşın

Ahmet Muhip Dranas kimdir?

1908’de Sinop’ta dünyaya gelen Ahmet Muhip Dranas, 1980’de Ankara’da hayata gözlerini yumdu. Dranas’ın naaşı Sinop’ta toprağa verildi. Ortaöğrenimini Ankara Erkek Lisesi’nde tamamladı. Ankara Hukuk Fakültesi’nde iki yıl kadar süren yüksek öğrenimini yarıda bırakarak İstanbul’a geldi. Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı.

Haber Merkezi / Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi, bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi’nde kütüphane müdürlüğü, Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi Müdür Yardımcılığı görevinde bulundu. 1938’de Ankara’ya Döndü, Çocuk Esirgeme Kurumu yayın müdürü ve başkanlığı, Anadolu Ajansı, Türkiye İş Bankası yönetim kurulu üyeliği, Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Başkanlığı gibi üst düzey bürokratik görevler yaptı.

Lisedeki edebiyat öğretmenleri Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar, şiir sevgisinin gelişmesinde etkili oldul. “Ankara Lisesi’nden Muhip Atalay” imzasıyla ilk siiri 1926 yılında Milli Mecmua’da yayınlandı, ilk şiirinden sonra Servet-i Fünun, Görüş, Varlık, Çığır, Ağaç Gündüz, Oluş, Ülkü, Sanat ve Edebiyat, Yücel dergilerinde yayımladığı şiirlerle tanındı

Fransız şairlerinden Baudelaire, Rimbaud çizgisi üzerinde hece ölçüsü sınırlarında kalarak ama yapısal güzellikleri ön plâna alıp, durak ve vurgu yerlerini değiştirerek gelenekselde çağdaşlığı yakalayan, çağrışım gücü yüksek; izlenimi çok aşan derinlikler içinde, değişik benzeti dünyaları çizerek lirizminden bir şey yitirmeden, yurdu, insanı ve doğası ile barışık; alışılmadık deyiş örgüsüyle unutulmaz şiirler yazdı. (Kaynak: siirakademisi.com)

Yapıtları; Şiirler, Kırık Saz

Paylaşın

Ahmet Kutsi Tecer kimdir?

4 Eylül 1901’de Kudüs’te dünyaya gelen Ahmet Kutsi Tecer, 22 Temmuz 1967’de İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Zincirlikuyu mezarlığına defnedildi. Ahmet Kutsi Tecer, yaşadığı dönemde önemli roller üstlenen, Türk şiirine şekil ve içerek yönünden katkı yapan önemli bir ses oldu.

Haber Merkezi / İlk ve orta öğrenimini Kırklareli’nde Numune Mektebi İdadisi’nde, lise öğrenimini Kadıköy Sultanisi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi Felsefe Bölümü’nden ve İzmir Halkalı Ziraat Okulu’ndan mezun oldu. Bir bursla Fransa’ya gittı, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde eğitim gördü. Bir süre edebiyat öğretmenliği yaptı. Sıvas Milli Eğitim Müdürlüğü yaptı.

Sivas’ta görevliyken Halkevleri aracılığı ile folklor çalışmalarını ve halk şairlerini örgütleme çalışmalarını başlattı. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi üyeliği, Devlet Konservatuarı Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Adana ve Urfa’dan milletvekili seçildi. İki yıl öğrenci müfettişi olarak Fransa’da kaldı. Unesco Merkez Yönetim Kurulu üyeliğine getirildi. Türkiye’ye döndükten sonra bir süre daha öğretmenlik yaptı.

Edebiyat dünyasına şiirle giriş yaptı. İlk şiirleri 1921’den sonra Dergâh ve Milli Mecmua dergilerinde yayımlandı. Sonraki yıllarda Varlık, Oluş, Yücel ve Ankara Halkevi’nin çıkardığı, Ülkü gibi dergilerde şiirlerini ve folklor araştırmaları yayınladı. Hecenin Beş Şairi’ne bağlanmayarak sanatını tek başına kurdu; samimi ve ince, duygu ve memleket şiirleriyle tanındı, heceye yeni imkanlar aradı. Halk edebiyatı ve folklor konularında çeşitli incelemeler yaptı, oyunlar yazdı. İlk ve en önemli oyunu Köşebaşı’nda Batı’ya özentiyi eleştirdi. Ünlü halk ozanımız Aşık Veysel’in keşfedilip Türkiye’ye tanıtılmasında önemli rolü vardır.

Yapıtları;

Şiir; Şiirler, Tüm Şiirleri (Hazırlayan: Vecihi Timuroğlu)

Oyun; Yazılan Bozulmadan, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Köroğlu

İnceleme; Köylü Temsilleri

Paylaşın

Ahmet İnce kimdir?

1950’de Trabzon’un Tonya İlçesi, Karaağaçlı Köyü’nde dünyaya gelen Ahmet İnce, 1971 yılında Trabzon Fatih Eğitim Fakültesi’ni bitirdi. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde ve yurt dışında Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.

Haber Merkezi / Öğretmen örgütlülüğü içinde yer aldı. Demokratik Öğretmen Hareketini inceledi ve yazdı. Yazıları ve mücadelesi nedeniyle bir süre tutuklu kalan İnce halen Trabzon’da görev yapmaktadır.

Dergi ve gazetelerde şiirleri ve yazıları yayınlandı. Kesintili bir şiir geçmişi, zorluklara, haksızlıklara karşı savaşımcı bir yaşamı olan şairin şiirlerde ince bir duyarlık, çarpıcı bir lirizm, büyülü bir ahenk, fırtınalı bir sevgi, yumuşak bir erotizm, ateşli bir özlem, güçlü bir umut ve toplumcu bir bakış dikkat çekmektedir. İnce’nin yayımlanmış dört yapıtı bulunmaktadır.

Yapıtları; Umudun Fısıltısı, Özlemin Çağrısı, Demokratik Öğretmen Hakları ve Sendikal Birlik

“Acılar Umuda”

sıcacık duygular içinde
demlenir taze şarkılar

yolları ayrılsa da sevdaların
sen yine uğraşacaksın
toplamaya
düşüp kalkan yolcuları
ortasında karanlıkların

öfkeli bir ırmak şimdi
arıyor karanlıkta
kendini çoğaltan gücü

varsın bitimsiz soğukları
toplasın da gelsin gece
yeni baharlar yaratır
güzelim doğa
acılar umuda yürür
sevgiler mutluluğa

Paylaşın

Ahmet Haşim kimdir?

1887’de Bağdat’ta dünyaya gelen Ahmet Haşim, 4 Haziran 1933’te vefat etmiştir. Ahmet Haşim, denemeler ve makaleler de yazmakla beraber asıl olarak şairliğiyle şöhret kazanmış, çağdaşlarına ve sonraki dönemlere etki etmiş önemli bir sanatçıdır.

Haber Merkezi / Babasının memuriyeti nedeniyle çocukluğu Arabistan geçti. Düzgün bir ilköğrenim dönemi yaşadı, sadece Arapça öğrenebildi. 7 yaşında annesini kaybetti. 12 yaşında babasıyla birlikte İstanbul’a geldi ve Galatasaray Sultanîsi’ne (Lisesi) yatılı olarak kaydedildi. Mezun olunca Reji İdaresine memur olarak girdi. Memuriyeti sırasında bir süre Mekteb-i Hukuk’a devam etti. Daha sonra hukuk öğrenimini yarıda bırakarak Fransızca öğretmenliği ve çevirmenlik yapmaya başladı. Birinci Dünya Savaşının başlaması üzerine yedek subay olarak askere alındı.

Dört yıl süreyle Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki askerî birliklerde görev yaptı. Savaş sonrası Sanayi-i Nefise Mektebi’nde (Güzel Sanatlar Akademisi) mitoloji dersleri öğretmenliği, Mülkiye Mektebi’nde (Siyasal Bilgiler Fakültesi) Fransızca öğretmenliği yaptı ve Harp Akademisi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Sağlığının bozulması üzerine 1924 ve 1928 yıllarında Paris’e, hastalığının ilerlemesi üzerine 1932’de Frankfurt’ta gitti, iyileşemeden döndü. 4 Haziran 1933 tarihinde İstanbul’da öldü. Mezarı Eyüp’tedir.

Ediyat yaşamı Galatasaray Lisesi’nde öğrenci iken edebiyat öğretmeni Ahmed Hikmet’in yönlendirmesiyle başladı. Okul arkadaşları İzzet Melih, Hamdullah Subhi, Emin Bülend ve Abdülhak Şinasi ile bir sanat gurubu oluşturan Haşim’in ilk şiiri Hayâl-i aşkım 7 Mart 1901 tarihli Mecmua-i edebiye’de çıktı. İlk şiirlerinde Muallim Naci, Abdülhak Hâmid, Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin’in etkisi görülmektedir. Lise sonda Fransız şiirini ve sembolistleri tanıdı. Bu tarihten sonra kendi şiir dilini ve poetikasını geliştirmeye başladı.

Avrupa şiirini çok iyi inceledi. Aşiya, Musavver Muhit, Resimli Kitap, Servet-i Fünun, Rebab, Dergâh, Yeni mecmua ve Yeni Türk dergilerinde, daha nitelikli, hayal zenginliği, iç ahengi kuvvetli şiirler yayımlandı. Yaşantısı süresince hiç bir siyasi ve edebi akım içinde yer almadı. Fecr-i ati topluluğuna girdiyse de ilişkisi topluluğun yayın organı Servet-i Fünun dergisine şiir vermekle sınırlı kaldı. Göl Saatleri adlı şiirleriyle haklı bir şöhret kazandı.

Şiir anlayışını “Şiirde Mana ve Vuzuh” adlı makalesinde açıklayan Haşim, Fransız simgecilerinin özelliklerini taşıyan, farklı, kapalı, çağrışımları dar bir kesime seslenen, şiirimizin mecaz ve eğretileme söz sanatlarını kullanarak; aşk ve doğa konularında, müzikalitesi yüksek, aruz ölçüsü ile 80 kadar şiir yazdı. İçine kapanık ve hassas bir kişiliğe sahip şair şiirlerinde gerçek yaşamdan uzaklaşma, hayalî bir âleme sığınma isteği görülür. Şiirlerinde daha çok çocukluk anıları, aşk ve tabiat temalarını işledi. Şiir dışında, nesir alanında fıkra, deneme, gezi notları ve hatıra türünde yazılan yazıları da vardır. Nesir dili şiirlerinden daha sadedir. Nesirlerinde açık, berrak, nükteli, bazen de alaycı ve iğneleyici bir üslûp kullandı.

Yapıtları;

Şiir; Göl Saatleri, Piyale

Fıkra ve Sohbet; Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan

Gezi; Frankfurt Seyahatnamesi (Kaynak: siirakademisi.com)

Paylaşın

Ahmet Hamdi Tanpınar kimdir?

23 Haziran 1901’de İstanbul’da dünyaya gelen Ahmet Hamdi Tanpınar, 24 Ocak 1962’de geçirdiği bir kalp rahatsızlığı sonucu vefat etmiştir. Rumeli Hisarı’nda çok sevdiği dostu ve hocası Yahya Kemal’in yanına defnedilmiştir.

Haber Merkezi / İlkokulu İstanbul’da Ravaz-i Maarif İbtidaisi’nde, Ortaokulu Sinop ve Siirt rüşdiyelerinde, liseyi, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde tamamladı. Baytar Mektebi’nden ayrılarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne devam etti. Mezun olduktan sonra, Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı.

İstanbul Üniversitesi’ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü oldu. Bir dönem Maraş Milletvekili seçildi. Milli Eğitim Müfettişliği ve bir süre Güzel Sanatlar Akademisinde çalıştıktan sonra İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne yeniden döndü.

Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in öğrencisi olan Tanpınar yazın yaşamına şiirle başladı. İlk şiirleri, Dergâh, Milli Mecmua, Hayat, Görüş dergilerinde yayımlandı. Şiirlerini hece ölçüsüyle yazdığı halde döneminin hececilerinden farklıdır.

Batı edebiyatından Paul Valery ile Marcel Proust’u örnek alan şairin şiirlerinde Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’in sentezciliği, yoğunlaşma kaygıları, Haşim’in soyutlama eğilimleri görüldüğü gibi, halk şiir estetiğindeki alışılmış söyleyiş özelliklerine de rastlanır. Sonraki yıllarda Varlık, Görüş, Ağaç Oluş, Ülkü, İstanbul dergilerinde yayımlanan şiirlerinde olgun ve verimli dönewmini görürüz.

Yazın yaşamına şiirle başlamasına ve şiir tutkusuna karşın asıl başarısını düzyazı ürünlerde göstermiştir. Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikaye ve romanlarında da, başta zaten tema’sı olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür. ‘Bursa’da Zaman’ şiiri ile tanınan şair sağlığında altmış kadar şiirinden otuz yedisi ile, tek şiir kitabını yayımladı.

Yapıtları;

Şiir; Şiirler (1961) Bütün Şiirleri adıyla genişletilmiş olarak basılmıştır

Öykü; Abdullah Efendinin Rüyaları, Yaz Yağmuru, Hikâyeler

Roman; Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste, Aydaki Kadın

Deneme; Beş Şehir, Yahya Kemal, Edebiyat Üzerine Makaleler, Yaşadığım Gibi

Monografi; XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi

Anı; Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa

Paylaşın

Ahmet Güntan kimdir?

Ahmet Güntan, 21 Mayıs 1955’te İzmir’de dünyaya geldi. İlhame Hanım ile tüccar Abdülkadir Güntan’ın oğlu olarak İlköğretimini İzmir Müdafa-i Hukuk İlkokulunda, ortaokulu ise İzmir Bornova Maarif Kolejinde tamamladı. Üniversite eğitimi için Ankara’ya gelen Güntan eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünde eğitim gördü.

Haber Merkezi / 2009 yılına kadar Efe Murad ile Cehd; Ömer Şişman ve Osman Çakmakçı ile birlikte Mahfil dergisini çıkardı ve bu dergilerde şiirlerini yayımladı. 1977 yılında ilk şiirlerini Birikim dergisinde yayımlayan Güntan sonraki yıllarda düz yazı sahasına da adım attı. Bu eserleri Yeni İnsan ve Defter dergilerinde yayımlanmaya devam etti.

Kendisinin yayımladığı Köpüklü Bir Kan, Bir Duman kitapçılarda basılmayarak yaklaşık iki yüz kişiye postalandı. Çevirmenlik yönü de bulunan yazar Marcel Proust’tan Kayıp Zamanın İzinde ve Cervantes’den Don Kişot kitaplarından da çeviriler yapmıştır. Şiir ve denemeleriyle edebiyat dünyasında ismini duyuran Ahmet Güntan hayatına İstanbul’da devam etmektedir.

Edebiyat sahasında şair kimliği ile ön plana çıkmış sanatçılarımızdan Ahmet Güntan’ın ilk şiirleri Birikim dergisi tarafından yayımlanmıştır. Şiirlerini çoğunlukla aşk ve yalnızlık gibi temalar etrafında yazan şair, kendine özgü bir duyarlık ve yenilikçi bir şiir diliyle şiirlerini yazmıştır. Açık, yalın ve somut bir şiir yapısı kurduğu ifade edilmiştir. Ada, şairin İkili Tekrar adlı kitabı için “kili Tekrar yirmi iki (22) şiir. Yirmi iki ‘güzel’ ikili tekrar. Her ‘güzel’ tekrar ikili dörtlük. Yo yo ne eksik ne fazla. Tastamam üç dörtlük. Her dörtlük bir tamam şiir cümlesi. Büyük harfle ilk mısra başından çıkıp nokta ile son mısranın en sonuna ulaşan” değerlendirmesini yapmıştır.

Voyıcır 2 (1990) Lale Müldür’ün “Sarartı/Safran”, Ahmet Güntan’ın “Nezle” adlı bölümlerde topladığı şiirlerinden oluşmaktadır. Kitap yayımlandığında dönemin şiir kitaplarına egemen olan baskın ve sıkıcı havayı olumlu etkilemiştir. Halk şiirine de bağlılığı bilinen Ahmet Güntan’ın, Voyıcır 2’deki şiirlerinde de bu izler görünmektedir. Cem Uzungüneş, onun şiir anlayışı için “Ahmet Güntan şiiri hem psikolojik hem felsefi bir kaygının şiiridir. Dolayısıyla ister istemez zeki bir şiir. Fakat dille kurduğu ilişki ile bu zekâyı gizleyebilen de bir şiir.” değerlendirmesini yapmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ahmet Günbaş kimdir?

30 Ocak 1953’te İzmir’de dünyaya gelen Ahmet Günbaş, ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra, Ege Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu’ndan 1976’da mezun oldu. 1976’dan itibaren Besin-İş ve Tekgıda-İş Sendikalarında çeşitli görevlerde bulundu.

Haber Merkezi / Aynı yıl Yürüyüş adlı şiiri sebebiyle, İzmir Bornova Sulh Ceza Mahkemesi’nde “Halkı isyana teşvik” iddiasıyla yargılandı ve beraat ederek, bu davadan aklandı. 1999’da Tekel İdaresi’nden emekli oldu.

İlk yazısı 1973’te Demokrat İzmir gazetesindeki “Düşünmeye Alışmak” başlıklı denemesidir. Sanatçının yazıları arkadaşlarıyla birlikte Mart 1976’dan itibaren çıkarmaya başladığı Dönemeç dergisi ile kurucuları arasında yer aldığı Agora, Ünlem ve Ardıçkuşu dergileri ile Kıyı, Damar, Edebiyat Gündemi, Dize, Cumhuriyet Kitap, Dünya Kitap dergilerinde yayımlanmıştır.

1979’da Hasan Tahsin Şiir Yarışması’nda “Bir Hasan Tahsin” adlı şiiri ile mansiyon ödülüne lâyık görüldü. 1982’de Yarın dergisi tarafından düzenlenen “Gençlik Ödülleri”nin şiir eleştiri dalında ve Enver Gökçe ile ilgili olarak kaleme aldığı bir yazısıyla da başarı ödülü kazandı. 1998’de İbrahim Yıldız Şiir Ödülü’nde mansiyon, 2000’de Mülkiyeliler Birliği Vakfı Şinasi Özdenoğlu Şiir Yarışması ile 2002’de Bursa Osmangazi Belediyesi tarafından düzenlenen “Bursa” konulu Ahmet Hamdi Tanpınar Şiir Yarışması’nda üçüncülük ödülüne lâyık görüldü. 2003’te Aşk Boyu Sürgün kitabıyla Behçet Aysan Ödülü’nü, Tevfik Taş ile paylaştı.

Edebiyatçılar Derneği üyesi Ahmet Günbaş, eserlerinde; kendisinden, yaşadığı kent ve çevresinden, dostlarından, Zonguldak Kömür işçilerinden, Marmara depreminden, Kosova’dan, Sivas Faciasından bahsederek çok geniş bir yelpazedeki, daha çok da hüzünlü sosyal nitelikli olayları, insanlar arasındaki iletişimsizliği, insanlarım giderek yalnızlaşmasını, aşksız ve sevgisiz hayatın mümkün olamayacağını ele almıştır. Şiirlerinde kendini çok üzen ve etkileyen acı olaylara, gözlemlerine ağırlık veren Günbaş, Sulardan Sonra kitabındaki şiirlerini daha ümitli, hayat dolu bir tonda kaleme almıştır.

Yapıtları; Evren Mapushanesi, Gecenin Neresindesin?, Göçkün, Sulardan Sonra, Mustafa Kemal’ler Erken Büyür, Aşk Boyu Sürgün, Miço Diye Biri, Çağlaçakır, İpek Yarası, Ölüme Direnen Şiirler (Ender Sarıyatı’nın şiirleri), Sevgi Notları (Rıza Ertan’ın düzyazıları), Erken Ölümlü Şairler Antolojisi

Ödülleri; 1979 – Hasan Tahsin Şiir Yarışması (mansiyon), 1982 – Yarın Dergisinin Gençlik Ödülü ( ‘Şiir Eleştirisi’ dalında başarı ödülü), 1998 – İbrahim Yıldız Şiir Ödülü’nde (mansiyon), 2000 – Şinasi Özdenoğlu Şiir Yarışması (üçüncülük), 2000 – Ahmet Hamdi Tanpınar Şiir Yarışması’nda (üçüncülük), 2002 – Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü (birincilik), 2003 – Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması (ikincilik), 2004 – Dionysos Şiir Ödülü, 2007 – KYÖD Şiir Ödülü

Paylaşın