Dondurulmuş Embriyolardan Doğan Çocuklarda Kanser Riski Daha Yüksek

Bilim insanları, donmuş embriyolardan doğan tüp bebeklerinin (IVF) daha yüksek kanser riski altında olduğu sonucuna ulaştı. Geniş kapsamlı bir İskandinav araştırması, donmuş embriyoların kullanımıyla doğan çocukların diğer yöntemlerle doğan çocuklara göre kanser olma riskinin az da olsa artabileceğini gösteriyor.

Gerçekte kansere yakalanmış çocukların sayısı düşük ancak araştırmacılar, embriyoların dondurulup çözülmesinin gelecek nesillerin sağlığını nasıl etkileyebileceği hakkında daha fazla şey öğrenilene kadar kliniklerin “her şeyi dondur” yaklaşımından uzaklaşmaları gerektiğini söylüyorlar.

Avrupa’da yaklaşık 12 çocuktan birinin şu anda tüp bebek (IVF) dahil olmak üzere doğurganlık tedavileri ile doğduğu tahmin ediliyor. Bu yardımcı üreme teknoloji, bir laboratuvarda insan yumurtası ve sperminden embriyoların oluşturulmasına ve üç gün sonra hastanın rahmine transfer edilmesine olanak tanıyor.

Ancak giderek daha sık olarak, IVF embriyolarının hamilelik için implante edilmeden önce birkaç ay veya yıl boyunca dondurulması tercih ediliyor.

8 milyon çocuk 170 bin IVF vakası incelendi

İsveç’teki Göteborg Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, açık erişimli PLOS Medicine dergisinde yayınlanan çalışmaları için Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İsveç’teki yaklaşık 8 milyon çocuğun tıbbi verilerini analiz etti.

Bunların 22 bin 630’u donmuş çözülmüş embriyo transferinden sonra doğanlar da dahil olmak üzere 170 bin IVF vakası incelendi.

Araştırma, donmuş ve çözülmüş embriyo transferinden sonra doğan çocukların, taze embriyo transferinden sonra doğan ve herhangi bir doğurganlık tedavisi görmeden doğan çocuklara göre kanser riskinin yaklaşık 1,6 ila 1,7 kat daha yüksek olabileceğini buldu.

Risk bu şekilde görünse de gerçekte oluşan rakamlar binde 2 gibi çok daha az sayıda.

Göteborg Üniversitesi’nde kadın doğum ve jinekoloji profesörü ve araştırmanın ortak yazarlarından Christina Bergh, Euronews Next’e verdiği demeçte, “Aslında bu artış oldukça mütevazı. Bu şekilde doğmuş çocukların çoğu şimdilik sağlıklı” dedi.

Bu neden önemli?

Yine de ekip, donmuş çözülmüş embriyo transferi kullanılarak doğan çocukların sayısı arttığından ve birçok ülkede artık taze embriyo transferlerinden sonra doğan çocukların sayısını aştığından, bulguların dikkate değer olduğunu söylüyor.

Önceki araştırmalar, donmuş embriyo transferlerinden sonra doğan bebeklerin, makrozomi (4 kg’ı aşan doğum ağırlığı) riskinin de yüksek olduğunu ve bunun kendisinin daha yüksek çocukluk kanseri riski ile ilişkili olduğunu gösteriyor.

Bununla birlikte, ’embriyoların dondurulması’ uygulaması ile ‘çocukluk kanseri riski’ arasındaki herhangi bir doğrudan bağlantı üzerine yapılan araştırmalar çelişkili sonuçlar gösteriyor.

Araştırmacılar, bu çelişkilerin  bu tür çalışmaların sınırlı boyutundan kaynaklanabileceğini söylüyor. Çünkü hem çok az çocuk gerçekten kanser geliştiriyor hem de ülkeler arasındaki kanser kayıt uygulamalarında farklılıklar mevcut.

Ancak yeni çalışmanın gücü, yüksek kaliteli sağlık kayıtları ile bilinen dört İskandinav ülkesinde otuz yıl kadar bir süre boyunca doğan popülasyonlara bakarak geniş örneklem büyüklüğüne sahip olması.

Ancak yazarlar, yeni çalışmalarının donmuş embriyo transferlerinin çocuklukta artan kanser riski ile kesin olarak ilişkilendiremeyeceğine de dikkat çekiyor. Verilerin gözlemsel olduğunu ve bunun yanı sıra genetik, ve yaşam tarzı gibi diğer faktörlerin göz ardı edilemeyeceğini belirtiyorlar.

Lösemi ve beyin tümörleri

Bu çalışmada bulunan en yaygın kanser türleri  lösemi ve merkezi sinir sistemi tümörleri oldu.

Ekip, ‘IVFTen sonra doğan çocuklar’ ile ‘spontan gebe kalma’ arasındaki; ‘dondurulmuş embriyo transferi’ ve ‘taze embriyo transferinden sonra’ doğan çocuklar arasındaki ve ‘donmuş embriyo transferinden sonra’ doğan çocuklar ile ‘spontan gebe kalma’ arasındaki kanser risklerini de karşılaştırdı.

Embriyo evresi, anne yaşı, doğum sırası, cinsiyet, doğum ağırlığı ve bebeklerin tek mi yoksa daha fazla sayıda mı olduğu gibi olası değişkenleri de hesaba kattılar.

Analizler; ‘donmuş-çözülmüş embriyo’ transferinden sonra doğan çocukların, ‘taze embriyo’ transferinden sonra doğan ve ‘yardım olmadan doğan’ çocuklara göre daha yüksek kanser riski altında olduğunu gösterdi.

Tek bir grup olarak analiz edildiğinde ise (donmuş-çözülmüş transfer ve taze embriyo transferi dahil) herhangi bir doğrum yardımı türünün kanser riskinde artışa neden olduğu görülmedi.

Çalışma, “Donmuş-çözülmüş embriyo transferi sonrası doğan çocuklarda olası daha yüksek kanser riskinin nedeni bilinmiyor” diyor.

Araştırmacılar, araştırma büyük olmasına rağmen, donmuş-çözülmüş embriyo transferinden sonra doğan ve daha sonra kanser geliştiren çocuk sayısının düşük olması (48 vaka) nedeniyle, bulgularının dikkatle yorumlanması gerektiğini vurguladı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Dünya Genelinde 244 Milyon Çocuk Okula Gitme İmkanından Mahrum

Birleşmiş Milletler Bilim, Kültür ve Eğitim Teşkilatı (UNESCO), dünyanın bir çok bölgesinde yeni eğitim yılı başlarken, 6-18 yaş arası 244 milyon çocuk ve gencin hala okula gitme imkanından yoksun olduğu uyarısında bulundu.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, konu ile ilgili yaptığı açıklamada, dünya genelinde bütün çocuk ve gençlerin eğitim hakkının garanti altına alınması için genel seferberlik çağrısında bulundu.

Okula gitme imkanı olmayan 98 milyon çocuk ile Sahra Altı Afrika ülkeleri, yeryüzünde bu konuda en kötü bilançoya sahip bölge olarak gösteriliyor.

UNESCO rakamları, Sahra Altı Afrika’nın, okula gidenlerin sayısındaki artışın, okul yaşına gelmiş çocuk sayısındaki artıştan daha düşük bir bölge olduğunu ortaya koyuyor.

Orta ve Güney Asya ülkelerinde ise okula gidemeyen çocuk sayısının 85 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.

UNESCO’nun son rakamları, okula gidemeyen kız ve erkek çocukları arasındaki farkın ise dünya genelinde düştüğünü ortaya koydu.

Buna göre, dünya genelinde ilk okul çağındaki erkek çocukları, kız çocuklarına oranla 2,5 puanlık bir farkla daha fazla eğitim imkanına sahip. Bu oran, ortaokul seviyesinde 3,5 puanlık bir farka çıkıyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Dokuz Yılda En Az 556 Çocuk Çalışırken Hayatını Kaybetti!

İstanbul Silivri’de bir sitenin inşaatında çalıştığı belirtilen 15 yaşındaki Ali Koç, 6’ncı kattan düşerek hayatını kaybetti. Olay önceki gün Yeni Mahalle Varnalı Caddesi’nde bulunan inşaatta meydana geldi. 15 yaşındaki Ali Koç belirlenemeyen nedenle 6’ncı kattan aşağı düştü.

Haber verilmesi üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri tarafından hastaneye kaldırılan Ali Koç, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Koç’un cansız bedeni, otopsi için Adli Tıp Kurumuna götürüldü.

Silivri İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından mühendis Mustafa A., 18 yaşından küçük çocuğu çalıştırmaktan dolayı gözaltına alındı. Mustafa A. emniyetteki işlemlerinin ardından Silivri Adliyesi’ne sevk edildi. Öte yandan inşaat firmasının sorumluları ile belediye görevlilerinin de aralarında bulunduğu bazı kişilerin Silivri Emniyet Müdürlüğü’nde ifadelerine başvurulduğu öğrenildi.

silivirininsesi.com’da yer alan habere göre ise Varnalı Konutları’nın projesi olan inşaat SİYTAŞ ve Saral İnşaat tarafından yapılıyordu.

İşyeri yönetiminin bilgisi var

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Uzmanı Ertuğrul Bilir, BirGün’den Asena Tunca‘ya yaptığı değerlendirmede şunları söyledi: “Bu iki boyutlu bir sorun. İlki çocukların çalışmak zorunda kalması. Türkiye halen çok sayıda çocuk işçinin çalıştığı ve çocukların çalışmak zorunda kaldığı bir ülke. Sömürge kültürü ve gelir dağılımındaki eşitsizlik çocukları bu duruma getiriyor. Özellikle yoksul ve kırılgan kesimlerdeki çocuklar bu zorunlulukla sıkça karşı karşıya kalıyor. İkinci boyut ise bu çocukların çalıştırılabiliyor olması. İnşaat sektöründe herkes sahaya giremez. Bu son örnekte görünen o ki işyeri yönetiminin bilgisi var ve çocuk işçi çalıştırıyor.”

İş cinayetinin ardından mühendisin gözaltına alındığını aktaran Bilir, “Mühendis aynı zamanda inşaatın müteahhidi veya yönetiminden biri değilse temel kararları mühendis veremez. Esas sorumlu işverendir. Çocuk iş cinayetlerinin de ötesinde yüksekten düşerek yaşamını yitirme hayli yaygın. Sermaye sahipleri olanakları kullanmıyor. İşveren işçiyi kendi dikkatine teslim ediyor. Her gün en az 5-6 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Patronlar önlem almıyor, işçileri kaderine terk ediyor. Bundan kurtulmak her düzeyden emekçinin örgütlenmesi ile olacaktır” diye konuştu.

Avrupa’nın en kötüsüyüz

DİSK Dev Yapı İş Denetim Kurulu Üyesi Haydar Baran “Çocuk işçi çalıştırmada Avrupa’da en kötü durumda olan ülke konumundayız. Dünyada ise ilk 10’dayız. Çocuk işçilik oldukça yaygın. Kayıtlı ve kayıt dışı çalışan çocuk işçi sayısı çok fazla. Kayıtlı olmayanlar zaten işyerinde hayalet konumunda. Avrupa’da en fazla iş kazası yaşanan ülke Türkiye” dedi.

“İş cinayetlerinde çalışma koşulları, kayıt dışı çalışma, kar hırsıyla işçinin can güvenliğinin görmezden gelinmesinin yanında en büyük etki sahibi denetim yapmayan devlet organlarıdır” vurgusu yapan Baran, “Sigortasız işçi Türkiye’nin büyük bir sorunu. En yaygın görüldüğü alan ise inşaat. İnşaatlarda sigortalı işçi çok az” diye kaydetti.

Baran, “Kalıp, beton atma, çivi sökme gibi işlemler dahil hepsini çocuklar da yapıyor. Patronun umurunda değil. Çocuk işçi patronun gözünde ucuz işçidir. Asgari ücretin altında, prim derdi olmadan emeği sömürüyorlar” ifadelerini kullandı.

Sermaye ve patron korunuyor

“Emek korunmuyor, sermaye ve patron korunuyor. Bizim devlet yetkililerimiz ucuz işçi çalıştırmakla övünebiliyor. Bu zihniyet değişmedikçe iş cinayetleri değişmez” diyen Baran, “çocuk işçilik hem insani hem ahlaki olarak yasaklanmalıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu konuyu çok özel bir çalışmayla gündeme almalıdır. Çocuk işçi çalıştıran patronlara yüklü miktarda yaptırım uygulanmalı. Sorumlu yönetenlerdir” diye kaydetti.

Baran, “Sendikal mücadele mutlaka verilmelidir. Emeğin korunması sağlanmalıdır. Çocuk işçiliği önlemek ve insani koşulları elde etmek için örgütlenmek ve özel bir çabayla mücadele etmek gerekir” dedi.

9 yılda 556 çocuk

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı 2019 yılı raporuna göre, 5-17 yaş arası çocuk işçi sayısı 720 bin. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) 2021 yılı raporuna göre iş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocuk sayısı 62 iken, 2022 yılı ilk 7 ayda iş cinayeti sonucu hayatını kaybeden çocuk sayısı 39. İSİG Meclisinin verilerine göre son dokuz yılda en az 556, AKP’li yıllarda en az 811 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. İSİG Meclisinin son 9 yılda iş cinayetlerinin iş kollarına göre dağılımına göre tam 57 çocuk inşaat, yol, iş sektöründe çalışırken yaşamını yitirdi.

Paylaşın

Her Ay 17 Bin Çocuk Suç Mağduru

CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, TÜİK adli istatistik verileri üzerinden çalışma yaptığı ‘suça sürüklenen çocuk raporu’nda, günde 1311, saatte ise 55 çocuğun suçlu ya da suç mağduru olduğunu kaydetti. İlgezdi,” Verilere göre ayda 17 bin 780 çocuk suçun mağduru oldu” dedi.

CHP Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, ‘suça sürüklenen çocuklar’ adı altında hazırladığı raporu kamuoyu ile paylaştı.

Evrensel’den Gamze Kırmızıtaş’ın haberine göre, 2021 yılında 499 bin çocuğun yolunun güvenlik birimlerinden geçtiğini, 5 yılda ise 2 milyon 393 bin çocuğun suçla tanışmış olduğunu ifade eden İlgezdi,  “Günde 1311 çocuk, saatte ise 55 çocuk, suçun ya faili ya da mağduru olmuş. Çocukların suça sürüklenmesinde yanlış politikaların yanı sıra ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin yarattığı baskı da etkili oluyor. Bu krizin aileler üzerinde yarattığı baskı çocuklara aile içi şiddet başta olmak üzere pek çok alanda şiddete ve suça başvurmalarına neden oluyor. Koruyucu ve çocukları destekleyici tedbirler uygulayarak suça karışma ihtimaline engel olmamız gerekiyor” dedi.

Ayda 17 bin çocuk suç mağduru

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, açıklanan TÜİK adli istatistik verileri üzerinden çalışma yaptığı ‘suça sürüklenen çocuk raporu’nda, günde 1311, saatte ise 55 çocuğun suçlu ya da suç mağduru olduğunu kaydetti. Çocuk ile suç kelimesinin yan yana olmasının dahi kabul edilemez olduğunu dile getiren İlgezdi, “TÜİK verilerine güvenilmese dahi veriler korkunç! TÜİK verilerine göre 2017-21 yılları arasında suça sürüklenme nedeni ile 2 milyon 393 bin 325 çocuk güvenlik birimlerine getirildi. 2008 yılında mağdur olarak kolluk kuvvetlerine getirilen çocuk sayısı 44 bin 153 iken, bu sayı yıllar içinde yüzde 371 artarak, 2021 yılında 207 bin 999’a ulaştı. 2017-2021 yılları arasında suç mağduru olan toplam çocuk sayısı ise 1 milyon 66 bin 804 olarak kayıtlara geçti. Verilere göre ayda 17 bin 780 çocuk suçun mağduru oldu” dedi.

AKP iktidarında çocukların, çocukluklarını yaşayamadığına dikkat çeken İlgezdi, “TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2021 yılında güvenlik birimlerine 499 bin 319 çocuğun yolu düşmüş. Çocukların karıştığı olayların yüzde 36.6’sı yaralama, yüzde 27.2’si hırsızlık, yüzde 5.1’i uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, yüzde 4.3’ü tehdit, yüzde 3.8’i ise cinsel suçlar olarak kayıtlara geçmiş. Bu suçlarla çocukların yan yana geldiği bir toplumun yarınlarından son derece endişeliyiz. Çocukların toplumsal kaostan etkilenerek suça sürüklendiği gerçeğini başta mevcut iktidar olmak üzere herkes kabul etmeli. Çocuklar suç işlemiyor, suça sürükleniyor! Çünkü çocuk suç nedir bilmez! Çocuk suçu öğrenir, suça sürüklenir, mecbur bırakılır” dedi.

İlgezdi, iktidarın, çocukları karanlığa sürüklediğini ifade ederek şöyle konuştu: “Geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızın yaşadıkları ortada, iktidar giderayak geleceğimizi yok ediyor. Çocukların suça sürüklenmesinde yanlış politikaların yanı sıra ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin yarattığı baskı da etkili oluyor. Bu krizin aileler üzerinde yarattığı baskı çocukların aile içi şiddet başta olmak üzere pek çok alanda şiddete ve suça başvurmalarına neden oluyor. Çocuklar, hepimizin çocukları. Koruyucu ve çocukları destekleyici tedbirler uygulayarak suça karışma ihtimaline engel olmamız gerekiyor. Ve en önemlisi çocuk suça karıştığı zaman ilgili işlemlerin kolluğun çocuk birimince yerine getirilmesi gerekiyor. Bu durumun ihlali bile birçok yeni suça neden olmaktadır. Çocuklar, karakollara ya da mahalledeki polis merkezlerine götürülmek yerine çocuk birimine götürülmelidir. Eğitim sisteminin çocuğu örgün eğitimde tutamaması ve örgün eğitimdeyken çocukla ilgili etkili bir çalışma yürütülmemesi çocukların suça karışmasında ciddi bir risk oluşturuyor.”

Geçtiğimiz yıl 646 çocuk cinayeti işlendi

İlgezdi’nin paylaştığı rapordan, dikkat çeken diğer çarpıcı ayrıntılar ise şöyle; “Suça sürüklenen çocuk sayısında bir önceki yıla göre yüzde 17 artış yaşanmıştır. 2021 yılında 646 çocuk cinayet işledi. 2 bin 418’i gasp olaylarına karıştı. 48 bin 621’si bir başkasını yaraladı. 36 bin 134’ü hırsızlık yaptı. 6 bin 748’i uyuşturucu kullanmak veya satmak, 4 bin 998’i de cinsel suçlara karıştı. Son beş yılda 22 bin 538 çocuk göçmen kaçakçılığı suçundan kaynaklı güvenlik birimlerine getirildi.  Bir diğer dikkat çeken veri ise sahtecilik suçunu işleyen çocuk sayısı 10 bin 710 oldu. Son 5 Yılda 11 yaş ve altı 527 bin 510 çocuğun güvenlik birimlerine yolunun düştüğü belirtilen raporda, bu sayı toplam çocuk sayısının yüzde 22’si kadar. Yüzde 54.6 ile çocukların en çok suç işleme yaşının 15-17 yaş grubu olduğu görülüyor.”

Paylaşın

Çocuklarda Karaciğer Kanserinin Yeni Türü Keşfedildi

Bilim insanları, çocuklarda karaciğer kanserinin yüksek riskli yeni bir türünü keşfetti. Yeni sınıflandırılan tümörler, organ nakli gibi daha agresif cerrahi prosedürler gerektirebilir.

Yakın zamana kadar çocuklarda görülen tüm karaciğer kanseri vakaları, ya hepatoblastoma (HB) adı verilen nadir bir tür ya da daha yaygın olan Hepatosellüler karsinom (HCC) olarak sınıflandırıyordu.

Hakemli bilimsel dergi Journal of Hepatology’de yayımlanan yeni araştırmada, genetik yapıları ve gen aktiviteleri de dahil olmak üzere hasta profillerini değerlendirmek için moleküler analiz teknikleri kullanıldı.

Araştırmacılar, HB veya HCC sınıflarına girmeyen bazı vakalar tespit etti. Bunlara hepatoselüler karsinom özelliklerine sahip hepatoblastom (HBC) adı verildi.

Çocuk patalogları, bu yeni tümörlerin kemoterapiye yanıt verme olasılığının daha düşük olduğunu ifade ediyor. Geleneksel tedaviye direnç gösteren tümörlerin organ nakli gibi daha agresif cerrahi prosedürler gerektirdiği belirtiliyor.

Araştırmacılara göre uygun müdahale edilmediği durumda hastanın iyileşme şansı düşüyor.

ABD’deki Baylor Tıp Okulu’ndan Doç Dr. Dolores Lopez-Terrada, “Bulgularımız, ilk tanı anında tedavi önerilerini uyarlamak için bu tümörleri doğru sınıflandırması gerektiği ve bunun için de moleküler testlerin çok önemli olduğunu gösteriyor” dedi:

Analizimiz, HBC’li çocukların, hepatoblastom ve hepatoselüler karsinomlu hastalar için izlenen yol haritasından farklı tedavi stratejilerinden yararlanması gerekebileceğini ortaya koyuyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Dikkat: Paketlenmiş Gıdalar Çocuklarda Ürtikere Sebep Oluyor

Çocuklarda meyve ve sebzelerin bilinenin tersine çok nadiren ürtikere neden olabileceğini belirten Prof. Dr. Hasan Yüksel, “Aileler meyve ve sebzelerin alerji yaptığı önyargısından uzaklaşıp çocuklarının beslenme rutinlerinden katkı maddeleri içeren paketli gıdaları çıkarmalı” dedi.

Ürtiker, halk arasında bilinen ismi ile kurdeşen. Vücudun herhangi bir yerinde görülebilen çeşitli şekil ve büyüklüklerde, basmakla solan, pembe veya kırmızı renkte, sınırları belirgin kaşıntılı kabarcıklar olarak kendini gösteriyor.

Prof. Dr. Hasan Yüksel, çocuklarda ürtiker sebeplerinin genel olarak haşereler, bitkilerin cilde batması, cildin kuruluğu ve buna bağlı hassasiyet ve alınan paketlenmiş gıdalarla alınan katkı maddelerinin olduğunun altını çizdi.

Ailelerin çoğunlukla ürtikeri çocuğun yediği besinlerle ilişkilendirdiğini ancak klinik ve deneysel tecrübeler sonucunda akut ürtikerde besinle ilgili alerjik bulguların son derece az olduğunun gözlendiğini aktardı.

“Yiyecekler alerjik olduğu için değil, içindeki koruyucu maddeler nedeniyle ürtiker yapıyor” diyen Prof. Yüksel, “Buna rağmen aileler çikolata, kola, paketlenmiş çubuk veya kornet dondurmalar (pastane dışı paketlenmiş dondurma) yedirmesine rağmen çoğu ürtikeri doğal besinlerle ilişkilendiriyor” dedi.

Çilek, domates gibi kırmızı grup yiyecekler alerji nedeni değildir diyen Prof. Dr. Hasan Yüksel şöyle devam etti:

“Ancak özellikle çilek, son 3 yılda yetiştirilme sürecinde kullanılan kimyasallar nedeniyle ‘en kirli besinler’ içinde birinci sıradadır. Mevsim dışı yetiştirilen domates, kiraz ve benzeri meyve ve sebzeler de aynı niteliktedir. Bu yiyeceklere karşı gelişen reaksiyonlara alerji değil, yetiştirilme sürecinde kullanılan zirai kimyasallar neden olmaktadır. Ayrıca bunun dışında aileler şeftali, nektarin ve bazen salatalık gibi doğal besinlerin de alerji yaptığından şüphe etmektedir. Ancak bunlarla yapılan alerji testleri negatif sonuçlanmaktadır. Çocuklarda meyve ve sebzeler çok nadiren ürtikere neden olmaktadır. Erişkin hastalarda bu durum farklı olabilir.”

Ürtikerden korunma

Yüksel, “Meyve ve sebzelerin alerji yaptığı önyargısından uzaklaşıp katkı maddeleri, paketlenmiş market ürünlerinin tüketilmemesi, cildin nemli tutulması, gereksiz antibiyotik ve semptomatik ilaçların kullanılmaması ve haşere ile mücadele edilmesi uygun olacaktır” dedi.

Paylaşın

12 Yaşındaki Çocuğu Öldüren Sığır Tutuklandı

Bir koçun cinayet sebebiyle askeri kampta üç yıla mahkum edilmesinden sadece günler sonra, bir sığırın 12 yaşındaki erkek çocuğunu öldürdüğü iddiasıyla harekete geçen Güney Sudan polisi, iri kıyım hayvanı sahibiyle birlikte gözaltına aldı.

Polis, geçen hafta bir akşam, bir çiftlik yakınlarında dolanan boğanın çocuğa saldırarak anında öldürdüğünü açıkladı. Hayvan, Doğu Afrika ülkesinin merkezindeki Lakes Eyaleti’nde saban sürüyordu.

Polis sözcüsü emniyet amiri Elijah Mabor yerel basına verdiği demeçte, “Boğa şu anda Rumbek Merkez İlçesi’ndeki bir polis karakolunda tutuklu” dedi:

Çocuk otopsi için hastaneye götürüldükten sonra defin için eve gönderildi.

Aynı eyalette bir koçun 45 yaşındaki bir kadını öldürmesinin üzerinden henüz bir ay geçmemişken bu saldırı gerçekleşti. Mabor, koçun Adhieu Chaping’in kaburgalarına defalarca vurmasından sonra, kadının yaralarına yenik düştüğünü ifade etmişti.

Söz konusu saldırı sonrası koç çabucak yakalanarak tutuklanmıştı.

Sözcü o dönem, “Sahibi masum [ama] suçun faili olduğu için koç tutuklanmayı hak ediyor” demişti:

Polis olarak görevimiz güvenliği sağlamak ve kavgaları ayırmak.

Eyalet yasalarına göre, bir kişiyi öldüren herhangi bir evcil hayvan, otomatik olarak kurbanın ailesine tazminat olarak veriliyor. Dolayısıyla koç, üç yıllık cezasını tamamladıktan sonra Chaping’in ailesine teslim edilecek.

Yerel mahkeme, koçun sahibi Duony Manyang Dhal’i ayrıca cezalandırarak kurbanın ailesine 5 sığır vermeye mahkum etmişti.

Devlet Başkanı Salva Kiir’in yardımcısı Riek Machar’ı kendine karşı komplo kurmakla suçladığı 2013’ten bu yana savaş ve silahlı çatışmalarla harap olan Güney Sudan’ın bazı bölgelerinde para yerine çiftlik hayvanları tercih ediliyor. Bu hayvanlar, ev satın alımı ve çeyizin yanı sıra, cinayet gibi suçlardan kaynaklanan tazminatların ödemelerinde kullanılıyor. Dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Güney Sudan’da tek bir sığır yüzlerce sterlin tutabiliyor.

The Independent’a konuşan Güney Sudanlı analist Adhieu Majok, “İnekler, göçebe çoban topluluklarının merkezinde yer alıyor, kültürel ve manevi öneme sahipler” dedi:

Mülkiyet, zenginliğin temsilidir.

Tırmanan güvensizlik dünyanın en genç ülkesinin bazı bölgelerinde kol gezerken, her yıl binlerce hayvanın çalındığı sığır talanları da büyük bir sorun teşkil ediyor. Majok, veriler düzensiz olsa da, Güney Sudan’daki büyükbaş sığır talanları kaynaklı yıllık ölüm sayısının yüzlerle ifade edilebileceğini belirtti.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

‘Gizemli Virüs’ Can Almaya Devam Ediyor

Amerikalı sağlık yetkilileri, çocuklarda kökeni bilinmeyen ve 5’i ölümle sonuçlanan 109 ağır sarılık (hepatit) vakasını araştırdıklarını bildirdi. Ülke genelinde doktorlara karaciğer hastalığı vakalarına karşı dikkatli olmaları çağrısı yapılan uyarı bülteni de güncellendi.

ABD Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezleri’nde (CDC) bulaşıcı hastalıklar dairesi müdür yardımcısı Dr. Jay Butler telefon konferans yöntemi üzerinden yaptığı açıklamada, vakaların son 7 ayda 25 eyalet ve bölgede tespit edildiğini belirtti.

Çocuklardan 14’ünün karaciğer nakline ihtiyaç duyduğu bilgisi verildi.

Butler, sarılık teşhisi konulan 109 çocuktan yarısı civarının, yaygın gribe neden olan adenovirüsle de enfekte olduğunu ancak dairenin hastalığın tam nedenini hala araştırdığını kaydetti.

Jay Butler, bu türden adenovirüsle bağlantılı sarılığın neredeyse tamamen bağışıklık yetersizliği olan çocuklarda görüldüğünü ancak CDC’ye ilk rapor edilen vakaların birçoğunda bağışıklık yetersizliği koşullarının bulunmadığını söyledi.

Butler, vaka tespit edilen çocukların çok büyük bir çoğunluğunun Kovid aşısı olma kriterini karşılamadığını, ancak bu durumun “vakalarla bağlantısız göründüğünü” ifade etti.

CDC, Kovid enfeksiyonunun ya da diğer patojenler, ilaçlar ve hayvanlarla temasın bir rol oynayıp oynamadığını da inceliyor.

ABD ve Avrupa’da, karaciğer enflamasyonuna yol açan sarılık vakalarının çocuklar arasında gizemli bir şekilde artması yetkilileri alarma geçirmiş, bu durum dünya genelinde sağlık yetkililerini bu artışın nedenlerini araştırmaya itmişti.

Dünya Sağlık Örgütü bu hafta içerisinde yaptığı açıklamada, 20’nin üzerinde ülkeden en az 228 olası vakaya ilişkin rapor aldığını, ek 50 vakanın da inceleme altında olduğunu bildirmişti.

Paylaşın

Kovid 19 Çocuklarda Astımı Kötüleştiriyor

ABD’de yapılan bir araştımada koronavirüs enfeksiyonunun çocuklarda astımı kötüleştirdiği kaydedildi. Uzmanlar, pandeminin ilk yılında virüs için PCR testi olan astımlı yaklaşık 62 bin ABD’li çocuk üzerinde yaptığı çalışmada onların 7.700’ünün pozitif çıktığını belirtti. 

Araştırmacılar, hastalıktan sonraki altı ay boyunca, enfekte çocukların astım için hastaneye gelişleri, hastaneye yatışları, steroid tedavileri gibi verileri inceledi.

California’daki Orange County Çocuk Sağlığı’ndan Dr. Christine Chou, Kovid 19 testi negatif çıkan çocukların “altı ay boyunca astım kontrolünü iyileştirdiğini, bunun da daha az acil servis ziyareti ve astım nedeniyle hastaneye yatış; daha az astım tedavisi anlamına geldiğini” söyledi.

Journal of Allergy and Clinical Immunology’de yayınlanan yazıda, pandeminin erken döneminde astım kontrolünde iyileşme olduğunu gösteren daha önceki çalışmaların sonuçlarının, ‘karantina önlemlerinden’ kaynaklı olabileceği kaydedildi.

Chou, pandeminin ilk yılında astımlı çocukların iyi performans gösterdiğine dair genel izlenime rağmen, yeni çalışmanın “Kovid’in çocukların astımı üzerinde daha uzun süreli zararı” olduğunu gösterdiğinin altını çizdi.

“Enfeksiyondan sonra takviye aşının etkisi daha az”

Yeni verilere göre, “daha önce koronavirüs bulaşmış kişiler arasında, Pfizer/BioNTech veya Moderna’dan üçüncü doz Kovid 19 aşısının, Omicron varyantına karşı korumayı artırmayabileceği” belirtildi.

Araştırmacılar, Kasım 2021’den Ocak 2022’ye kadar Connecticut’ta Kovid için test edilen 10.676’sı Omicron enfeksiyonlu yaklaşık 130 bin kişi üzerinde çalıştı.

MedRxiv’de yayınlanan bir rapora göre, kabaca yüzde 6 ila yüzde 8’ine koronavirüsün önceki varyantları bulaşmıştı. İki doz Kovid 19 aşısı, daha önce enfeksiyonu olan kişilerde Omicron’a karşı korunmaya yardımcı oldu; ancak Yale Üniversitesi’nden Margaret Lind, “Bu grupta üçüncü bir takviye dozu almanın ek bir faydasını tespit etmedik” dedi.

İnsanların daha önce enfeksiyon geçirip geçirmediklerine bakılmaksızın iki doz Kovid 19 aşısı olması gerektiğini belirten Lind, “Daha önce enfeksiyonu olmayan kişilere bir destek dozu almalı. Önceden enfeksiyon olan kişiler, özellikle yaşamı tehdit eden komplikasyonlar açısından yüksek risk grubundaysa, bir ek doz düşünmeli” dedi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Kovid 19’un Çocuklardaki Sağlık Sorunlarının Sebebi Belirlendi

Yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgının ortaya çıktığı ilk haftalarda çocuklarda virüse karşı oluşan bazı nadir ve ağır tepkiler bilim insanlarını ve ebeveynleri endişelendirmişti. Bilim insanları bu tepkilerin sebebini ortaya çıkardı.

Akciğer hastalığı, kan pıhtılaşması ve kalp iltihabı gibi ciddi sağlık sorunlarını tetikleyen bu tepkiler o dönemde  koronavirüsün çocuklar üzerindeki etkileri konusunda endişeleri arttırmıştı.

Amerika Birleşik Devletleri ve çeşitli Avrupa ülkelerinde onlarca çocuğun ölümüne yol açan bu enfeksiyonun Kawasaki hastalığına benzer belirtiler gösterdiği açıklanmış ve PIMS (Pediatrik Multisistem Enflamatuar Sendromu) olarak adlandırılmıştı.

Çoklu enflamatuar sendromu oluşan Kovid 19 hastası çocuklarda genellikle ateş, karın ağrısı, kusma, deride döküntü ya da konjoktivit gibi belirtiler görülüyor. Akut solunum yetersizliği görülen çocuklarda ise akciğerler kandaki oksijen yetersizliğinden dolayı zarar görebiliyor.

Salgının başlamasından iki yıl sonra Avustralya’daki bilim insanları çocuklarda nadir görülen ancak ölümcül olabilen akut enflamatuar tepkinin sebebini ortaya çıkardı. Melbourne’deki Murdoch Çocuk Araştırma Enstitüsü’ndeki araştırmacılar tarafından yürütülen çalışmaya göre bu tepkinin altında yatan sebebin proteinler olduğu anlaşıldı.

Bu proteinlerin tespiti ileride teşhis ve tedaviye önayak olabilir

Çalışmada Kovid 19’a yakalandıktan sonra çoklu sistem enflamatuar sendromu ya da akut solunum yetersizliğinden etkilenen 33 çocuktan kan örnekleri alındı ve kan örnekleri sağlıklı 20 çocuktan alınan kan örnekleriyle karşılaştırıldı.

Kandaki proteinlerin incelendiği araştırma sonucunda bu sendromlardan etkilenen çocukların kanında sağlıklı çocuklarda görülmeyen spesifik bir proteine rastlandı. Araştırma Kovid 19’a yakalanan ve bu ciddi sendromların geliştiği çocuklarda spesifik bir kan phtılaşma ve bağışıklık proteini ortaya çıkaran ilk çalışma oldu.

Nature Communications dergisinde yayımlanan çalışmada çoklu sistem enflamatuar sendromuna özel 85 ve akut solunum yetersizliğine bağlı 52 protein tespit edildi. Bu proteinlerin tespitinin teşhis ve ağır Kovid 19 hastalığı geçiren çocuklarda hedefli tedavi için önayak olabileceği belirtiliyor.

Halen çocuklar, bağışlanan kandaki intravenöz imünglobulin ile tedavi ediliyor. Bu kalp ltihaplanması olasılığını dörtte birden 20’de bire düşürüyor. Kalplerinde değişim oluşan çocukların genellikle büyüdüklerinde bu sorunun kendiliğinden ortadan kalktığı görülüyor.

Salgın süresince Kovid 19 dolayısıyla çocukların yüzde 1,7’si hastanede yoğum bakım servisine yatırıldı. Çocukların büyük çoğunluğu ise hastalığı ya hafif belirtilerle ya da belirtisiz şekilde atlattı.

Araştırmanın yapıldığı Avustralya’da sendromların oluştuğu çocuk sayısının azlığı sebebiyle Fransa’daki Necker Üniversite Hastanesi’ndeki Kovid 19′ hastası olan ve sendromlar nedeniyle tedavi gören çocuklardan alınan kan örnekleri araştırma için gönderildi.

Paylaşın