Türkiye’de Çocukların Yüzde 11’i Çalışmak Zorunda

Araştırmalar, derin ekonomik krizin yaşandığı Türkiye’de çocukların dörtte üçünün ekonomik kaygılar yaşadığını, yüzde 11’inin ise çalışmak zorunda olduğunu ortaya koyuyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından TÜBİTAK desteğiyle yürütülen “Krizler Çağında Çocuk Olmak: Türkiye’de Pandemi Sonrasında Çocukların İyi Olma Halini Yeniden Düşünmek” başlıklı araştırma, pandemi sonrası çocukların yaşam koşullarına ve zorluklarına ışık tutuyor.

Karar Gazetesi’nin aktardığına göre; 29 ilde 1500 hanede yapılan anketlerin yanı sıra Şanlıurfa ve İstanbul’da gerçekleştirilen derinlemesine görüşmelerle desteklenen araştırma, sosyoekonomik eşitsizliklerin çocukların mutluluğu ve geleceğe dair beklentileri üzerindeki etkilerini ortaya koydu.

Araştırmaya katılan çocukların sadece yüzde 47’si kendini mutlu hissettiğini ifade ederken, bu oran düşük sosyoekonomik statüye sahip çocuklarda yüzde 33’e kadar düşüyor. Yüksek sosyoekonomik statüde ise mutluluk oranı yüzde 64’e ulaşıyor. Araştırma, çocukların mutluluğunun ailelerinin sosyoekonomik düzeyiyle doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor.

Görüşülen çocukların dörtte üçü ekonomik sorunlar ve aile bireylerinden birine bir şey olacağı endişesi taşıyor. Çocukların yüzde 11’i çalışmak zorunda kalırken, bu oran düşük sosyoekonomik statüde yüzde 18’e kadar çıkıyor. Çocuklar haftada 8-11 saat çalışarak genellikle 2000 TL’nin altında gelir elde ediyor. Çalışma nedenleri arasında harçlık çıkarma (%54), aileye destek sağlama (%47) ve meslek öğrenme (%39) öne çıkıyor.

Araştırmaya göre düşük sosyoekonomik statüye sahip çocukların yüzde 23’ü kalabalık sınıflar veya yetersiz çalışma ortamı nedeniyle okulda ders öğrenemediklerini ifade ediyor. Bu oran yüksek sosyoekonomik grupta yüzde 8’e kadar düşüyor. Eğitimine ara vermek zorunda kalan çocukların yalnızca yüzde 13’ü tekrar okula dönmeyi düşünüyor.

Evdeki iş yükü konusunda da toplumsal cinsiyet eşitsizliği dikkat çekiyor. Kız çocuklarının yüzde 79’u sofra kurup kaldırırken, yüzde 50’si bulaşık yıkıyor ve yüzde 26’sı yemek yapıyor. Bu oranlar erkek çocuklarında oldukça düşük seviyelerde kalıyor.

Görüşülen çocukların yüzde 53’ü doğal afetleri (deprem, orman yangını gibi) en büyük tehdit olarak görürken, işsizlik (%49) ve yoksulluk (%45) diğer büyük kaygılar arasında yer alıyor. Salgın hastalıklar ise yüzde 33 ile dördüncü sırada geliyor.

Çocukların yüzde 80’i dijital araçlarda gizlilik ayarlarını nasıl yapacağını bildiğini söylerken, siber zorbalık ve tacizle karşılaşanların oranı yüzde 14. Çocukların dijital dünyayı yalnızca risk değil, fırsat alanı olarak da değerlendirdiği belirtiliyor.

Proje Koordinatörü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, eğitim sistemindeki sınav baskısının çocukların iyi olma halini olumsuz etkilediğini vurgulayarak, “Eğitim ortamlarının güvenilir ve destekleyici olması büyük önem taşıyor. Çocukların huzurlu bir çocukluk deneyimi yaşamaları için sınav baskısının azaltılması gerekiyor” dedi.

Prof. Dr. Emre Erdoğan ise sosyoekonomik eşitsizliklerin çocukların mutluluk ve yaşam koşullarını derinden etkilediğini belirtti: “Eşitsizlik, çocukların yaşam olanaklarını kısıtlıyor. Daha iyi eğitim ve sosyoekonomik düzeydeki ailelerde büyüyen çocuklar daha korunaklı ve mutlu bir yaşam sürüyor.”

Araştırmacı Gözde Durmuş, çocukların görüşlerini sürece dahil etmek için Çocuk Danışma Ekibinin önemini vurgulayarak, çocukların perspektifinin politika oluşturma süreçlerine yansıtılmasının kritik olduğunu söyledi.

Araştırma, Türkiye’de çocukların yaşam koşullarının iyileştirilmesi için sosyoekonomik eşitsizliklerin azaltılması, destekleyici eğitim politikalarının uygulanması ve çocuk işçiliğiyle mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Paylaşın

Sosyal Medyada Çocuklar İçin “Dijital Kimlik” Planı

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, “Sosyal medya platformları ve dijital oyun üreticilerinin kullanıcının çocuk olduğunu tespit etmesi için yaş doğrulama sistemi kurmalarını öngörüyoruz. Yani ‘Dijital Kimlik’ uygulamasını hedefliyoruz” dedi.

Türkiye’de çocukların internet ve sosyal medya kullanımını düzenlemek amacıyla geçmişte de çeşitli önlemler gelmişti. 2011 yılında devreye giren ‘Güvenli İnternet Hizmeti’ ailelerin çocuklarını internetin zararlı içeriklerinden koruyabilmesi için önemli bir adım olarak görülmüştü.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, sosyal medyada çocukların korunması için ‘Dijital Kimlik’ adında yeni bir doğrulama sistemi uygulamayı planladıklarını söyledi. Göktaş sosyal medyanın olumsuz etkilerine maruz kalan çocukların risk altında olduğunu belirtti.

Sabah gazetesine konuşan Bakan Göktaş platformlara yönelik yasaklamalar yerine çocuklar için doğrulama sistemlerinin kurulacağını söyledi. Göktaş, “Sosyal medya platformları ve dijital oyun üreticilerinin kullanıcının çocuk olduğunu tespit etmesi için yaş doğrulama sistemi kurmalarını öngörüyoruz. Yani ‘Dijital Kimlik’ uygulamasını hedefliyoruz” dedi.

Bakan Göktaş, kısıtlamada 16 yaş kriterinin esas alınacağını ve bu kapsamda uzman görüşleri de alınarak kademli bir tespit sistemine geçeceklerini anlattı.

Türkiye’de çocukların internet ve sosyal medya kullanımını düzenlemek amacıyla geçmişte de çeşitli önlemler gelmişti. 2011 yılında devreye giren ‘Güvenli İnternet Hizmeti’ ailelerin çocuklarını internetin zararlı içeriklerinden koruyabilmesi için önemli bir adım olarak görülmüştü.

Ayrıca internet kafelerde çocuklara uygun olmayan içeriklere erişimi engellemeye yönelik denetimler yapılmış ve bazı sınırlamalar getirilmişti. Ancak uzmanlar bu girişimlerin yeterli olmadığı eleştirisini yapıyordu.

Paylaşın

1,6 Milyondan Fazla Çocuk Okul Öncesi Eğitimden Faydalanamıyor

Türkiye’de 2023 sonu itibarıyla 3-5 yaş aralığında 3 milyon 414 bin 646 çocuk var. Okul öncesi eğitim kurumlarında kayıtlı ise 1 milyon 954 bin 202 öğrenci var.

Bunun 1 milyon 771 bin 860’ı 3-5 yaş aralığında. Buna göre 1 milyon  642 bin 786 çocuk, okul öncesi eğitim teorik yaş grubunda olmasına rağmen bu eğitimi alamıyor.

Türkiye’de 2023-2024 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitimde net okullaşma oranları 3-5 yaş için yüzde 51,89, 4-5 yaş için yüzde 64,04, 5 yaş için yüzde 84,26 şeklinde sıralanıyor.

Türkiye’de okul öncesi eğitim hem Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı hem Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) sorumluluğunda. Diyanet 4-6 yaş arası için kurslar; belediyeler ve dernekler ise kreş açabiliyor.

Kreş tanımının dışına çıkarak 3 yaşın üzerindeki çocuklara “anaokulu veya ana sınıfı gibi” eğitim verdiği iddia edilen belediye kreşleri hakkında Milli Eğitim Bakanlığının talebiyle işlem başlatılması, Türkiye’de okul öncesi eğitimdeki tabloyu gündeme getirdi.

Türkiye’de belediyelerle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının uyguladığı bazı sosyal programlar dışında yüzde 100 ücretsiz kreş ya da başka bir okul öncesi kurum bulunmuyor. Devlet ya da belediye kurumlarını tercih eden anne babalar da kırtasiye malzemeleri, beslenme ve temizlik gibi bazı ücretleri ödemek zorunda.

Ücretsiz okul öncesi eğitim imkanının olmaması hem çocukların bu eğitim hizmetinden faydalanmasına hem de kadının çalışma hayatı ve sosyal hayata katılımına engel oluyor. Resmi verilere göre son dönemde artan ekonomik zorluklar okul öncesinde okullaşma oranlarına da olumsuz yansıdı.

Milli Eğitim Bakanlığının okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların temel ihtiyaçlarını, öz bakım süreçlerini karşılayabilmek ve eğitim programının uygulanmasını desteklemek gibi nedenlerle ailelerden katkı payı almaya başlaması, ailelerin çocuklarını bu okullara yazdırmasının önünde önemli bir engel oluşturdu. Bununla ilgili yönetmelik 14 Ekim 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı.

Uzmanlara göre özellikle dezavantajlı bölgelerden, kırsal alanlardan şehirlere getirilen öğrencilerin tasarruf tedbirleri kapsamında taşımalı sistemin kaldırılması nedeniyle okullara erişemiyor olması da okullaşma oranındaki düşüşte önemli bir etken.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) istatistikleri Türkiye’de 2023 sonu itibarıyla 3-5 yaş aralığında 3 milyon 414 bin 646 çocuk olduğunu ortaya koyuyor.

Bakanlık okul öncesi eğitim için teorik yaş grubu olarak 3-5 yaş grubunu esas alıyor. Okul öncesi eğitim kurumlarında kayıtlı ise 1 milyon 954 bin 202 öğrenci var. Bunun 1 milyon 771 bin 860’ı 3-5 yaş aralığında. Buna göre 1 milyon 642 bin 786 çocuk, okul öncesi eğitim teorik yaş grubunda olmasına rağmen bu eğitimi alamıyor.

Okul öncesi eğitim kurumlarındaki çocuk sayısı bir önceki eğitim öğretim yılına göre de azaldı. Resmi istatistiklere göre okul öncesi eğitimdeki öğrenci sayısı 2022-2023 döneminde 2 milyon 55 bin 350’ydi. Bu sayı 2023-2024 döneminde 101 bin 148 azaldı.

Milli Eğitim Bakanlığının 2023-2024 istatistiklerine göre, Türkiye’de 1 milyon 437 bin çocuk Bakanlığa bağlı resmi kurumlara gidiyor. Yaklaşık 271 bin çocuk Bakanlığa bağlı özel kurumlardan faydalanıyor.

Yaklaşık 123 bin çocuk ise belediye ve derneklerin kreşleriyle Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 4-6 yaş kursların yer aldığı toplum temelli kurumlara gidiyor.

MEB İstatistiklerinde toplum temelli kurumların verileri tek tek yer almazken Diyanet İşleri Başkanlığının 2023 faaliyet raporunda 2022-23 döneminde “4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursları Öğretim Programları” kapsamında 4-6 yaş grubu 5 bin 988 kursta toplam 208 bin 936 öğrenciye eğitim verildiği belirtiliyor. Bu sayı, MEB’in aynı döneme ait rakamlarının oldukça üzerinde.

Bakanlığın 2022-2023 istatistiklerinde belediye ve derneklerin yanı sıra Diyanet’e bağlı olan kursların da yer aldığı toplum temelli kurumlara giden okul öncesi çağdaki toplam öğrenci sayısı 154 bin 417.

Öte yandan 2023-2024 istatistiklerinde devlet memurları için lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde açılan 643 çocuk bakım evinde öğrenci sayısı 41 bini geçiyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kurumlarla İş Kanunu’na göre işletmelerde açılan kreşlerdeki öğrenci sayısı ise 82 bin.

İstatistiklere göre MEB’e bağlı resmi anaokulu sayısı 6 bin 97 iken bünyesinde anasınıfı bulunan 19 bin 510 resmi okul ile 1.319 özel okul var.

Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 4-6 yaş arası için kurslar, belediyelerce ve derneklerce açılan kreşlerin toplam sayısı ise 5 bin 306. Özel anaokullarının sayısı 4 bin 510 olurken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kurumların sayısı 2 bin 298’e iniyor.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca, 150’den fazla kadın çalışanı bulunan işverenler kreş açmak zorunda. Resmi istatistiklere göre bu kapsamda açılan sadece 12 kreş var.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının verilerine göre ise Eylül 2024 itibariyle 83 bin 288 çocuk Bakanlığa bağlı özel kreş ve gündüz bakım evleri ile özel çocuk kulüplerine gidiyor. Bu çocukların sadece 2 bin 836’sı ücretsiz hizmetten faydalanıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı istatistiklere göre Türkiye’de 2023-2024 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitimde net okullaşma oranları 3-5 yaş için yüzde 51,89, 4-5 yaş için yüzde 64,04, 5 yaş için yüzde 84,26 şeklinde sıralanıyor.

Batı Marmara’da net okullaşma 3-5 yaş için yüzde 60,74, 4-5 yaş için yüzde 73,34, 5 yaş için yüzde 93,06 ile Türkiye genelinde en yüksek oranlara sahipken bu oranlar, Güneydoğu Anadolu’da sırasıyla yüzde 45,76, yüzde 58,83 ve yüzde 84,08’e, Orta Doğu Anadolu’da yüzde 49,45 yüzde 62,72 ve yüzde 88,87’e, Orta Anadolu’da yüzde 51,32, yüzde 64,90 ve yüzde 86,10’a iniyor.

Bir önceki eğitim öğretim dönemiyle kıyaslandığında ise MEB’in okul öncesi eğitimi 5 yaşta yaygınlaştırmaya ilişkin hedefleri olmasına karşın 5 yaşta okullaşma oranının 0,7 puan azaldığı görülüyor. Uzmanlar düşüşün yakın takip edilmesi gerektiğine işaret ediyor.

Veriler 3 ve 4 yaşta net okullulaşma oranlarının ise arttığını gösteriyor. Uzmanlara göre bu artışta son yıllarda erken çocukluk eğitimi kurum türleri arasında katılan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı 3-6 yaş oyun odası kurs programı ve çocuk destek eğitimi kurs programıyla devlet memurları açılan bakım evleri de etkili olabilir.

Okul öncesi eğitim neden önemli?

Okul öncesi eğitim çocukların sosyalleşmesi ve hayata hazırlanmasında ciddi önem taşırken eğitim konusunda çalışan uzmanlara göre okul öncesinde ücretsiz eğitim hizmeti devlet tarafından genel bir sorumluluk olarak ele alınmalı.

Uzmanlar, ücretsiz ve erişilebilir okul öncesi eğitim imkanlarının yaygınlaşmasının, çocukların eğitim hayatına eşit bir başlangıç yapmasının yanı sıra, kadınların sosyal hayata ve istihdama katılımıyla ailelerin sosyoekonomik koşullarını iyileştirmede de hayati rol oynayacağını vurguluyor.

Paylaşın

2023 Yılında Türkiye’de 29 Bin Çocuk İstismara Uğradı

IV. Çocuk Koruma Kongresi’nde konuşan CHP Gülizar Biçer Karaca, “2023 yılında en az 29 bin çocuk istismara uğramış, yüzde 83’ü kız çocuğu. 14 kız çocuğu katledilmiş. Son 6 ayda 32 çocuk intiharı gerçekleşmiş” dedi ve ekledi:

“TBMM’ye, 27’nci dönemde ‘çocuk’ tanımı geçen 1615 soru önergesi verildi. Bu önergelerden 178 tanesine yani önergelerin yüzde 11’ine süresi içerisine cevap verildi. 715 tanesi yani yüzde 44’ü cevaplanmadığı için gelen kağıtlarda yayınlandı. ‘İstismar’ tanımı geçen 560 soru önergesi verildi. Yalnızca 69 tanesine yani yüzde 12’sine süresi içerisinde cevap verildi. Yani Anayasa ve İçtüzük’ten aldığı denetim yetkisini kullanarak parlamentoda verilen soru önergelerinin gereği, yürütme organı ve bakanlıklar tarafından yerine getirilmiyor.”

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına 25 Ekim 2007’de Lanzarote’de imzalanan ve 6084 sayılı Kanunla Resmi Gazete’de yayınlanarak 10 Eylül 2011’de yürürlüğe giren Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nin 17’nci yılında; Türkiye Barolar Birliği ve Sosyal Hizmet Federasyonu işbirliğiyle IV. Çocuk Koruma Kongresi düzenlendi.

TBMM Başkanvekili ve CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, “Politika, Yasama, Çocuk” konusunda konuştu. ANKA’nın aktardığına göre; Çarpıcı veri ve istatistikleri paylaşan Biçer Karaca, bütüncül çocuk politikası ve çocuklar için bütçe çağrısı yaptı.

“Acaba bu sözleşmenin gerekleri ülkemizde yerine getirildi mi” diye soran Biçer Karaca, çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismarın önlenebilmesi için çocuk hakları temelli mekanizma ve anlayışa ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Biçer Karaca kongrede; TBMM’de 27’nci ve 28’inci dönemin 3’üncü yasama yılına kadar olan süreçte; içerisinde “çocuk” ve “istismar” tanımı geçen kanun teklifleri, soru ve araştırma önergeleri üzerine bazı istatistikleri paylaştı:

“2023 yılında en az 29 bin çocuk istismara uğramış, yüzde 83’ü kız çocuğu. 14 kız çocuğu katledilmiş. Son 6 ayda 32 çocuk intiharı gerçekleşmiş. TBMM’ye, 27’nci dönemde ‘çocuk’ tanımı geçen 1615 soru önergesi verildi. Bu önergelerden 178 tanesine yani önergelerin yüzde 11’ine süresi içerisine cevap verildi. 715 tanesi yani yüzde 44’ü cevaplanmadığı için gelen kağıtlarda yayınlandı. ‘İstismar’ tanımı geçen 560 soru önergesi verildi. Yalnızca 69 tanesine yani yüzde 12’sine süresi içerisinde cevap verildi. Yani Anayasa ve İçtüzük’ten aldığı denetim yetkisini kullanarak parlamentoda verilen soru önergelerinin gereği, yürütme organı ve bakanlıklar tarafından yerine getirilmiyor.

Türkiye’de her 3 çocuktan biri okula aç gidiyor. Her 5 çocuktan biri derin yoksulluğa maruz ebeveynlerle yaşıyor. Çocuğun üstün yararı ilkesinin hem mevzuat dahilinde hem de uygulamada bütüncül bir bakış açısıyla öncelikli olarak, hatta ilk sırada gözetilmesi gerekirken; bir çok alanda karar alıcılar ve uygulayıcılar tarafından eksiklikler çocuğun menfaatine yönelik değil, ne yazık ki aleyhine işleyecek şekilde yürütülmeye devam ediyor.

Bugünün hak özneleri olan çocukların talepleri de sorunları da yarınlara ertelenemez. Hayata geçen her yasal düzenleme ve uygulamada ‘çocuğun üstün yararı’ ilkesini hakim kılarak her türlü ihmal ve istismarın önlenmesinde biz yetişkinler mükellefiz. Çocukların hak özneleri olduğunu bir kez daha gündemine alan ve bu konudaki öncü çalışmaların uygulama alanı bulması için çaba sarfeden 4’üncü Çocuk Kongresi’nin düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik ediyorum. Çabamız kapsayıcı sosyal politikalar için katkı sunmak için. Umarım sosyal hizmet uzmanlarının, sosyal politika ile ilintili her bir meslek grubunun talepleri, katkı ve katılımlarıyla çocuklar için daha iyi ve güvenceli yaşam koşulları oluşturabiliriz.”

Paylaşın

Türkiye’de 1,5 Milyon Kız Çocuğu Eğitimin Dışında

Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, “Okullar ÇEDES, diyanet projeleri, son olarak yeni müfredatla birlikte dinsel öğelerin son derece baskın olduğu bir iklime büründü. Bu yaklaşım kız çocuklarının geri plana itilmesine yol açabileceği gibi yıkıcı ve kronik sorunumuz olan kadına yönelik şiddetle ilgili de toplumsal bilincin gelişmesinin engellenmesi riskini taşıyor” diyor.

Uluocak, ekonomik kriz sebebiyle birçok çocuğun okullaşma sürecinin sekteye uğradığını ancak çoğunlukla kız çocuklarının bu konuda dezavantajlı bir durumda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Okullaşma verileriyle ilgili birçok parametre söz konusu. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi, yoksullaşma, ailenin ekonomik durumuna katkı sunması için erken yaşta okuldan alınması vesaire gibi durumlar çocukların okullaşmasına engel. Çocukların okula devam etmemesi büyük oranda sosyoekonomik ve sosyokültürel değerler üzerinden şekilleniyor. Kız çocukları, sosyal ve kültürel olarak dezavantajlı oldukları için onlar açısından okula devam meselesi daha ciddi bir problem oluyor. Erken yaşta evlilik, kız çocuğunun ev içinde görünmez emeğin bir parçası haline getirilmesi de tüm bunların sonucu.”

Kadın ve çocuk hakları konusundaki karnesi her geçen gün kırıklarla dolan Türkiye, Dünya Kız Çocukları Günü’ne karanlık bir tablo içinde girdi.

Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cinayetine ilişkin cevapsız kalan sorular ve Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde şiddet ve cinsel istismara uğrayan 2 yaşındaki Sıla bebeğin yaşam mücadelesini yitirmesi, bu karanlığın son örneklerinden sadece ikisi.

Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon kız çocuğu örgün eğitimin dışında. Eğitimde artan sorunlar ve ağırlaşan ekonomik krize karşı savunmasız durumdaki kız çocukları, sık sık suçluların da hedefi oluyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tam 8 yıldır kayıp çocuklara ilişkin verileri açıklamıyor. TÜİK tarafından 2016 yılında açıklanan son veriye göre 2008-2016 arasında toplam, 104 bin 531 çocuk kayboldu. Son açıklanan verilerde bahsi geçen 104 bin 531 çocuğun akıbeti bilinmediği gibi sekiz yılda bu sayının ne kadar arttığı bilinmiyor. Bu kayıp vakalarının önemli bir kısmının kız çocukları olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye’de kız çocuklarının maruz kaldığı şiddet ve açıklanmayan kayıp vakalarını DW Türkçe’den Berrak Güngör‘e değerlendiren Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı ve Avukat Müjde Tozbey, hükümetin cezasızlık politikalarının kız çocuklarını hedef alan suçları artırdığını söylüyor:

“Türkiye’de iktidarın gerici politikaları, kadınları ve kız çocuklarını hedef alan şiddet olaylarının üzerine gitmek yerine suçluları koruma eğilimindedir. Dinci-gerici uygulamalarla kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı sıradanlaştırılıyor. Bu politikalar, kız çocuklarını toplumda korunmasız ve savunmasız bırakarak şiddet ve istismarın hedefi haline getiriyor.”

TÜİK’in kayıp çocuk verilerini açıklamamasının iktidarın çocuklara karşı umursamaz tavrının bir yansıması olduğunu belirten Tozbey, “Devlet, çocukların kaybolması, istismarı ve sömürülmesi gibi sorunları görmezden geliyor. Bu, toplumsal bir çürümenin ve bilinçli bir karartmanın sonucudur. Kayıp çocuk verilerini açıklamamak, iktidarın bu alandaki ihmallerini ve sistematik başarısızlığını gizlemeye çalıştığını gösterir. Verileri açıklamamak, sorumluluk almaktan kaçmanın bir yolu” vurgusunu yapıyor.

Tozbey, resmi verilerin açıklanmamasına rağmen Türkiye’de her gün ortalama önemli bir kısmı kız çocuğu olmak üzere 8-10 çocuğun kaybolduğunun tahmin edildiğini belirtiyor. “Özellikle kız çocukları, kaybolduktan sonra insan ticareti, cinsel istismar gibi suçlarla karşı karşıya kalıyor” diyen Tozbey, şöyle devam ediyor:

“Bu durum, Türkiye’de çocukların korunmasız olduğunu ve iktidarın bu sorunu göz ardı ettiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ancak iktidar sorumluluktan kaçıyor.”

Deprem bölgelerinde özellikle kız çocuklarının daha fazla hedef haline geldiğini belirten Tozbey, “Konteyner kentlerdeki güvencesiz yaşam koşulları, kız çocuklarının istismara, şiddete ve insan ticaretine karşı daha savunmasız hale gelmesine neden oldu. Bu çocuklar, devletin ve yerel yönetimlerin yetersiz müdahaleleri sonucunda kaderlerine terk ediliyor. Deprem bölgelerinde özellikle kız çocuklarına yönelik cinsel istismar ve kaçırılma vakaları artmış durumda” diyor.

TÜİK’e göre 2023 yılında güvenlik birimlerine giden veya götürülen mağdur 242 bin 875 çocuğun yüzde 12’ye yakını cinsel istismara maruz kaldı. Bu, yaklaşık 29 bin çocuğa tekabül ediyor. Bu oranlar her geçen gün artıyor.

Türkiye’de 2024-2025 eğitim öğretim yılına da tartışmalarla başlandı. Ağırlaşan ekonomik kriz, ÇEDES gibi projelerle laik eğitim anlayışından uzaklaşıldığı eleştirileri ve Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirilen öğrencilerin ucuz iş gücü ve güvensiz bir şekilde çalıştırıldığı iddiaları öne çıkan sorunların başını çekiyor. Çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi de yaşanan bir diğer sorun. Bu projeler ve uygulamalar en çok da kız çocuklarının eğitim hayatını olumsuz yönde etkiliyor.

“Diyanetin çeşitli programlarıyla sadece İmam Hatipler değil, okulların tamamında dini bir iklim hakim olmaya başladı” diyen Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, “Okullar ÇEDES, diyanet projeleri, son olarak yeni müfredatla birlikte dinsel öğelerin son derece baskın olduğu bir iklime büründü. Bu yaklaşım kız çocuklarının geri plana itilmesine yol açabileceği gibi yıkıcı ve kronik sorunumuz olan kadına yönelik şiddetle ilgili de toplumsal bilincin gelişmesinin engellenmesi riskini taşıyor” diyor.

Ekonomik kriz de kız çocuklarının eğitim hayatını olumsuz etkiliyor. Türkiye’de kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, velileri en çok zorlayan kalemler arasında. Uluocak, ekonomik kriz sebebiyle birçok çocuğun okullaşma sürecinin sekteye uğradığını ancak çoğunlukla kız çocuklarının bu konuda dezavantajlı bir durumda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Okullaşma verileriyle ilgili birçok parametre söz konusu. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi, yoksullaşma, ailenin ekonomik durumuna katkı sunması için erken yaşta okuldan alınması vesaire gibi durumlar çocukların okullaşmasına engel. Çocukların okula devam etmemesi büyük oranda sosyoekonomik ve sosyokültürel değerler üzerinden şekilleniyor. Kız çocukları, sosyal ve kültürel olarak dezavantajlı oldukları için onlar açısından okula devam meselesi daha ciddi bir problem oluyor. Erken yaşta evlilik, kız çocuğunun ev içinde görünmez emeğin bir parçası haline getirilmesi de tüm bunların sonucu.”

“Bir buçuk milyon kız çocuğu örgün eğitimin dışında”

Türkiye’nin ağırlaşan ekonomik durumu ve bu bağlamda değişmeye başlayan sosyokültürel yapı en çok da çocukların okullaşma oranlarını etkiliyor. Milli Eğitim Bakanlığının açıkladığı “Millî Eğitim İstatistikleri 2023-2024” verilerine göre Türkiye’de, okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde 9 milyon 600 bin 891’i erkek, 9 milyon 109 bin 374’ü kız olmak üzere toplam 18 milyon 710 bin 265 öğrenci örgün eğitim alıyor. Örgün eğitimde ayrıca okul öncesinde 1 milyon 954 bin 202, ilkokulda 5 milyon 644 bin 386, ortaokulda 5 milyon 314 bin 796, ortaöğretimde 5 milyon 796 bin 881 öğrenci eğitim alıyor.

Bu istatistiklerin yanı sıra Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Uluocak, Türkiye’de 1,5 milyon kız çocuğunun örgün eğitimin dışında kaldığını ifade ediyor. Ancak Uluocak’a göre bunun tam takibi de pek kolay değil. Çünkü Bakanlık, 2020 yılından bu yana devamsızlık verilerini paylaşmıyor. Uluocak şunları söylüyor:

“İlkokulda 200 bin civarı, ortaokulda da 300 bin civarı, lisede de 300 bin civarında kız çocuğunun okul çağında olduğu halde okula devam etmediğini biliyoruz. Buna örgün eğitimin dışında olan, yani açık liseye devam eden kız çocuklarını da eklediğimizde, neredeyse bir buçuk milyona yakın bir kız çocuğunun örgün eğitimin dışında kaldığı bir tablodan bahsedebiliriz.”

Uluocak, Bakanlığın devamsızlık verilerini 2020 yılına kadar düzenli olarak paylaştığını söylüyor. Ancak 2022, 2022, 2023 ve 2024 görüşmelerinde bu veriler paylaşılmadı. Bu da örgün eğitimi sistemi içinde görünse de okula devam edemeyen kız çocuklarına ulaşmayı zorlaştırıyor. Uluocak’a göre Bakanlık bu verileri başarı göstergelerini etkilememesi için vermiyor.

Paylaşın

370 Milyondan Fazla Kız Çocuğu Cinsel Şiddet Mağduru

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’na (UNICEF) göre, dünya genelinde 18 yaş altı 370 milyondan fazla kız çocuğu ve genç kadın tecavüze veya cinsel saldırıya maruz kalıyor.

Haber Merkezi / Veriler, her sekiz kız çocuğundan birinin bu şiddet türüne maruz kaldığını gösteriyor.

UNICEF, verilerin çevrimiçi veya sözlü şiddet gibi diğer cinsel şiddet biçimlerini de içermesi durumunda sayının 650 milyonu aşacağını, bunun da her beş kız çocuğundan birinin bir tür şiddetle karşı karşıya kaldığı anlamına geleceğini söyledi.

Durum, kurumların daha zayıf olduğu, Birleşmiş Milletler barış gücünün bulunduğu veya şiddet ve güvensizlikten kaçan çok sayıda mültecinin bulunduğu en savunmasız bölgelerde daha da karmaşıktır.

Bu durumlarda tecavüz ve cinsel saldırı oranı dört kız çocuğundan birden fazlasına çıkabiliyor.

UNICEF’e göre erkek çocukları ve genç erkekler de cinsel şiddetten etkileniyor. 240 ila 310 milyon erkek çocuğunun (yaklaşık 11 çocuktan biri) çocukluk döneminde cinsel şiddete veya saldırıya maruz kaldığı tahmin ediliyor.

Verilere göre en sık cinsel şiddet vakaları ergenlik döneminde yaşanıyor.

Çocuklara yönelik cinsel şiddet vakalarının en fazla görüldüğü bölgeler ise Sahra Altı Afrika, bunu Doğu ve Güneydoğu Asya, Orta ve Güney Asya ve ardından Avrupa ve Kuzey Amerika izliyor.

UNICEF, raporun 2010 – 2022 döneminde 120’den fazla ülke ve bölgede yapılan anketlerin ardından derlendiğini söyledi.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, çocuklara yönelik cinsel şiddeti, “ahlaki bilincimizdeki bir leke” olarak tanımladı.

Russell, “ağır ve uzun süreli travmalara” yol açan bu cinsel şiddetin faillerinin çoğunlukla “çocuğun tanıdığı ve itimat ettiği” kişiler olduğunu ve bu eylemlerin de aslında çocukların “kendilerini güvende hissetmeleri gereken yerlerde” gerçekleştirildiğini söyledi.

Paylaşın

600 Binden Fazla Çocuk Eğitimin Dışında

2023 – 2024 öğretim yılı istatistiklerine göre, eğitim dışı kalan çocukların sayısı yüzde 38,4 artarak 612 bin 814’e ulaştı. Bu sayıyla eğitim dışındaki çocuk sayısı son üç yılın en yüksek seviyesine çıktı.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) son açıklanan 2023 – 2024 öğretim yılı istatistiklerini inceledi. Yapılan analize göre, eğitim dışı kalan çocukların sayısı yüzde 38,4 artarak 612 bin 814’e ulaştı.

T24’ün aktardığına göre; ERG, MEB verileri üzerinden yapılan ön değerlendirmede öğrenci ve öğretmen sayıları, erken çocukluk ve zorunlu eğitim seviyelerindeki okullaşma oranları ve bölgeler arası eğitim farklılıklarını detaylandırdı. Kasım ayında yayımlanacak olan Eğitim İzleme Raporu 2024’te bu istatistiklerin daha kapsamlı analizleri yer alacak.

17 milyon 480 bin 463 öğrenciye ev sahipliği yapan bu eğitim-öğretim yılında, öğrenci sayısında bir önceki yıla kıyasla yüzde 0,4’lük bir düşüş kaydedildi. Öğretmen sayısında ise özellikle sözleşmeli öğretmenlerde görülen yedi katlık artış dikkat çekti. Toplam öğretmen sayısı sadece yüzde 1 artış gösterirken, bu artış özellikle sözleşmeli öğretmen kadrolarındaki büyük artıştan kaynaklandı.

Ayrıca, derslik sayısında da yüzde 1,2’lik bir azalma yaşandı. Bu durumun, özellikle ikili eğitim sorunu ve 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrası artan ihtiyaçlarla çeliştiği aktarıldı. Öğretmen ve derslik politikalarının toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine de vurgu yapıldı.

Eğitimde cinsiyet farklılıklarının izlenmesi gereken bir diğer alan olduğuna dikkat çeken Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Özgenur Korlu, ortaöğretimde net okullaşma oranlarındaki cinsiyet farkının artış gösterdiğini belirtti.

Araştırmanın tamamını için TIKLAYIN

Paylaşın

Katolik Kilisesi, Cinsel İstismar Mağdurlarına 323 Milyon Dolar Ödeyecek

Rockville Centre Katolik Kilisesi, çocukken rahipler tarafından cinsel tacize uğradıklarını iddia eden yaklaşık 530 mağdura 323 milyon dolardan fazla ödeme yapacak.

Son yıllarda yirmiden fazla kiliseye benzer davaların açılması, çocukların rahipler tarafından maruz kaldığı cinsel istismarın boyutunu gözler önüne seriyor.

ABD’nin New York eyaletinde bulunan Rockville Centre Katolik Kilisesi, rahipler tarafından tacize uğradığını iddia eden yaklaşık 530 kişiye 323 milyon dolardan fazla tazminat ödeneceğini duyurdu.

Rockville Centre, dört sigorta şirketinin 85 milyon 300 milyon dolarlık uzlaşma fonuna 234 milyon 800 bin dolar katkıda bulunmayı kabul etti. Rockville Centre Kilisesi, mağdurların açtığı davalar sebebiyle Ekim 2020’de iflas başvurusu yapmıştı.

Nassau ve Suffolk ilçelerinde yaklaşık 1 milyon 200 bin katoliğe hizmet veren kurum, bu yılın başında çocukluk çağında tacize uğrayan kişilere yaklaşık 200 milyon dolarlık anlaşma teklif etmiş, ancak şikayetçilerden olumsuz yanıt almıştı. Kilise, bu teklifin reddedilmesinin ardından yeni bir anlaşmanın mümkün olmadığını söylemişti.

Davayı denetleyen ABD İflas Hakimi Martin Glenn, kilise ile varılan yeni uzlaşmayı bu nedenle “muazzam bir ilerleme” olarak değerlendirdi.

Varılan uzlaşma emsal nitelik taşıyor. Hukukçular, bunun iflas etmiş kiliselerle ilgili yeni davaların önünü açabileceğini belirterek başka istismar şikayetlerinin de bulunduğuna dikkat çekti.

Aralarında New York’un da bulunduğu bazı eyaletlerde 2019 yılında çocukken istismara uğradığını iddia eden mağdurların dava açmalarına olanak tanıyan bir yasa kabul edildi.

Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından 20’den fazla katolik kilisesi iflas başvurusunda bulundu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dünya Genelinde Her Üç Çocuktan Biri “Miyop”

Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre, dünya genelinde her üç çocuk veya gençten birinin miyop olduğunu ortaya koydu. Miyop tedavi edilemiyor, ancak gözlük veya lenslerle düzeltilebiliyor.

Dünya genelinde yapılan bir analiz, çocukların görme yetisinin giderek kötüleştiğini ve her üç çocuktan birinin artık miyop olduğunu, yani uzaktaki nesneleri net göremediğini ortaya koyuyor.

Araştırmacılar, çocukların ekran başında daha fazla, açık havada ise daha az zaman geçirmelerine neden olduğu için Covid karantinalarının görme yetisi üzerinde olumsuz bir etki yarattığını söylüyor.

Çalışma, miyopluğun giderek büyüyen küresel bir sağlık sorunu olduğu ve 2050 yılına kadar milyonlarca çocuğu daha etkileyeceği uyarısında bulunuyor.

Çocuklar arasında miyop en fazla Asya’da yaygın. Japonya’daki çocukların yüzde 85’i, Güney Kore’deki çocukların yüzde 73’ü, Çin ve Rusya’da ise yüzde 40’tan fazlası miyop.

Paraguay ve Uganda yaklaşık yüzde 1 ile en düşük miyopluk seviyelerine sahipken, İngiltere ve ABD’de bu oran yüzde 15 civarında.

British Journal of Ophthalmology dergisinde yayınlanan çalışma, altı kıtada 50 ülkeden beş milyondan fazla çocuk ve genci kapsayan araştırmayı inceledi.

Veriler, 1990 ile 2023 yılları arasında miyopluğun üç kat artarak yüzde 36’ya yükseldiğini ortaya koyuyor.

Araştırmacılar, Covid pandemisinden sonraki artışın “özellikle dikkat çektiğini” söylüyor.

Miyopluk genellikle ilkokul yıllarında başlıyor ve yaklaşık 20 yaşında gözün büyümesi durana kadar kötüleşme eğilimi devam ediyor.

Bu aynı zamanda genetiğe de bağlı. Ancak Singapur ve Hong Kong gibi yerlerde çocukların eğitime özellikle küçük yaşta (2 yaşında) başlaması gibi başka faktörler de var.

Araştırmalara göre, çocukların ilk yıllarında kitaplara ve ekranlara odaklanmış halde daha fazla zaman geçirmeleri göz kaslarını zorlayarak miyopluğa yol açabiliyor.

Türkiye’den uzmanlar benzer durumun Türkiye için de geçerli olduğunu söylüyor.

Okullaşmanın 6 – 8 yaşlarında başladığı Afrika’da miyopluk Asya’ya kıyasla çok daha az yaygın.

Dünya genelinde milyonlarca insanın Covid kısıtlamaları sırasında uzun süre kapalı ortamlarda kalması nedeniyle de çocukların ve gençlerin görme yetisi zarar gördü.

Araştırmacılara göre, “Ortaya çıkan kanıtlar, pandemi ile genç yetişkinler arasında görme bozukluğunun hızlanması arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu gösteriyor”.

Araştırma, 2050 yılına kadar miyopun dünya genelindeki gençlerin yarısından fazlasını etkileyebileceğini öngörüyor. Çalışmaya göre, kız çocukları büyüdükçe okulda ve evde açık hava etkinlikleri için daha az zaman harcama eğiliminde oldukları için, erkeklere göre daha yüksek oranlara sahip olabilirler.

Ergenlik de dahil olmak üzere kız çocuklarının büyüme ve gelişmesi daha erken başlıyor, bu da daha erken yaşta miyop olmaları anlamına geliyor.

Araştırmacılar, 2050 yılına kadar Asya’nın yaklaşık yüzde 69 miyop oranıyla diğer tüm kıtalara kıyasla en yüksek seviyelere ulaşması bekleniyor; gelişmekte olan ülkelerin de yüzde 40’a ulaşabileceği belirtiliyor.

Göz uzmanları, çocukların miyop olma ihtimallerini azaltmak için şu tavsiyelerde bulunuyor: Özellikle 7-9 yaş arasında her gün en az iki saat dışarıda vakit geçirmeliler. Bu konuda fark yaratan şeyin güneş ışığı mı, açık havada yapılan egzersiz mi ya da çocukların gözlerinin daha uzaktaki nesnelere odaklanması mı olduğu net değil.

Çocuklar daha erken yaşta göz kontrolüne götürülmüş olsa bile, özellikle 7-10 yaşlarında göz testine götürülmeli.
Ebeveynler de çocuklarını dikkatli gözetlemeli: Miyopluk aileden geçer; siz miyopsanız, çocuklarınızın da miyop olma ihtimali diğerlerine göre üç kat daha fazladır.

Tedavisi var mı?

Miyopi tedavi edilemiyor, ancak gözlük veya lenslerle düzeltilebiliyor.

Takılan özel lensler, gözün farklı şekilde büyümesini teşvik ederek, küçük çocuklarda miyopluk gelişimini yavaşlatabilir, ancak bunlar pahalı.

Bu özel lenslerin çok popüler olduğu Asya’da ayrıca açık havada ders havası yaratmak üzere, boydan boya camla kaplı sınıfların sayısı da artıyor.

Yüksek miyopluk oranlarının ileri yaşlarda birçok olağandışı göz rahatsızlığına yol açabileceğinden endişe ediliyor.

Miyop belirtileri neler?

Okulda tahtayı görmede ve kelimeleri uzaktan okumakta zorluklar,
Televizyona veya bilgisayara yakın oturmak ya da cep telefonunu veya tableti yüze yakın tutmak,
Baş ağrısı çekmek,
Gözleri sık sık ovuşturmak.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Her Üç Çocuktan Biri Yetersiz Besleniyor!

UNICEF Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölge Direktörü Adele Khodr, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan çocukların yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya olduğunu söyledi.

Haber Merkezi / Adele Khodr, “Küçük çocukların sadece üçte biri büyümek ve gelişmek için ihtiyaç duydukları besleyici gıdaları alıyor” dedi.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Acil Yardım Fonu’nun (UNICEF), yayınladığı yeni rapora göre, MENA bölgesinde (Fas’tan Pakistan’a dek uzanan ve (hem Kuzey Afrika’da hem de Güney Batı Asya’da konuşlanmış) yaklaşık yirmi ülkeyi kapsayan geniş bir bölgenin özgün adıdır) 77 milyondan fazla çocuk, yani her üç çocuktan biri bir tür yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya.

Raporda, bu çocukların 55 milyonunun aşırı kilolu veya obez olduğu belirtilirken, bu sorunun MENA bölgesindeki 20 ülkenin tamamında okul çağındaki çocuklar arasında giderek arttığı vurgulanıyor. Raporda, ayrıca okul çağındaki her üç çocuk ve ergenden birinin aşırı kilo ve obezite sorunuyla karşı karşıya kaldığı ifade ediliyor.

Raporda, yetersiz beslenen 24 milyon çocuğun da bodurluk, zayıflık gibi sorunlarla karşı karşıya olduğu vurgulanırken, UNICEF, hükümetleri, ulusal kalkınma planlarında, politikalarında ve bütçelerinde beslenmeyi en önemli öncelik haline getirmeye çağırdı.

UNICEF Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölge Direktörü Adele Khodr, “Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi, çocuklarının büyümesini, gelişimini ve potansiyelini engelleyen ve giderek karmaşıklaşan üçlü bir yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya” dedi.

Adele Khodr, “Küçük çocukların sadece üçte biri büyümek ve gelişmek için ihtiyaç duydukları besleyici gıdaları alıyor. Bu, şok edici bir istatistik ve bölgedeki çatışmalar, krizler ve diğer zorluklar devam ettikçe daha da kötüleşme riski taşıyor” dedi.

Paylaşın