Türkiye’de Her 5 Çocuktan 1’i Okula Aç Gidiyor

OECD’nin “Hayat Nasıl?” 2024 yılı raporuna göre; Türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 20’si yeterli parası olamadığı için haftada en az bir gün hiç yemek yiyemiyor, her 5 çocuktan 1’i okula aç gidiyor.

Haber Merkezi / Ankara Tabip Odası, OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) “Hayat Nasıl?” 2024 raporuna dayanarak yaptığı açıklamada, ekonomik krizin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne serdi.

“Yüksek enflasyon ve düşük ücretler, buna paralel her geçen gün artan hayat pahalılığı ve gelir adaletsizliği daha çok haneyi derin yoksulluğa sürüklüyor” ifadeleriyle başlayan açıklamada, şunlar belirtildi:

“Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ‘İstatistiklerle Aile’ raporuna göre Türkiye’deki hanelerin yüzde 21,2’si yoksul iken, geniş ailelerden oluşan hane halklarında yoksulluk oranı yüzde 26,9’a kadar yükseliyor.

Her 3 hane halkından 1’i kötü ve sağlıksız barınma koşullarında yaşarken, yüzde 31,3’ü kötü barınma (sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi vb.) koşullarında yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sosyal yardımlarla ilgili 2025 yılı verilerine göre ise 14 milyon 148 bin 740 kişi sosyal yardımlardan yararlanarak ayakta kalabiliyor. ‘Sosyal ve Ekonomik Destek’ kapsamında desteklenen çocuk sayısı 2014 yılında 60 bin 29 iken, aradan geçen 10 yılda, 2024 yılı sonu itibarıyla 170 bin 317’e yükseldi.

Yoksulluğun ve maddi yoksunluğun en çok etkilediği kuşak kuşkusuz çocuklardır. TÜİK’in ‘Çocuk Sağlığı ve Yoksunluğu 2024’ verilerine göre 10 çocuktan 4’ü yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındadır. Yaklaşık her 10 aileden 1’i çocuklarına yeni giysiler alamazken, her 10 aileden 1’i, çocuklarının gün içinde taze meyve ve sebze tüketmesini sağlayamaz durumdadır.

OECD’nin son olarak yayınladığı ‘Hayat Nasıl?’ 2024 yılı raporuna göre ülkemizdeki 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 20’si yeterli parası olamadığı için haftada en az bir gün hiç yemek yiyememektedir. Her 5 çocuktan 1’i okula aç gitmektedir.

Ankara Tabip Odası olarak her zaman belirttiğimiz üzere ‘çocuklar geleceğimizdir’.

Çocuklarımıza ve geleceğimize sahip çıkmak için gereken adımlar kamu otoritesi tarafından merkezi ve planlı olarak atılmalıdır. Bu doğrultuda çocuk yoksulluğunu ve çocuk işçiliğini ortadan kaldırmak amacıyla koruyucu ve sosyal adaleti güçlendiren politikalar yürürlüğe konmalıdır.

Okullarda ve tüm eğitim kurumlarında kalori değerleri hesaplanarak en az bir öğün sağlıklı ve ücretsiz yemek verilmelidir. Gelişme çağındaki bütün çocuklarımıza ücretsiz süt desteği sağlanmalıdır. Tüm çocuklar sağlık hizmetlerine eşit ve ücretsiz erişebilmelidir. Çocukların okula devamı desteklenmelidir.”

Paylaşın

Türkiye’de Çocuklar Telefondan Uzak Kalamıyor

Türkiye’deki 15 yaş grubundaki çocukların yüzde 29,6’sı, yani neredeyse üçte biri telefonsuz kaldığında gerginlik veya endişe yaşıyor. Türkiye’yi yüzde 29,2 ile Slovakya, yüzde 28,7 ile Polonya takip ediyor.

Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD), 45 ülkeye ait verilerin karşılaştırıldığı yeni bir raporla çocukların dijital dünyadaki varlığını mercek altına aldı. “Dijital Çağda Çocukların Hayatı Nasıl?” başlıklı araştırma, özellikle 15 yaş grubundaki çocukların teknolojiyle ilişkisini gözler önüne serdi.

Rapora göre OECD ülkelerinde 15 yaşındaki çocukların yüzde 98’i akıllı telefona sahip. Ancak bu yüksek oranda teknoloji erişimi, bazı riskleri de beraberinde getiriyor.

Araştırmanın temelini, 2022 PISA verileri oluşturdu. Bulgulara göre, dijital cihazlara erişim kesildiğinde kendini huzursuz hisseden çocukların sayısının en yüksek olduğu ülkenin Türkiye olduğu belirtildi. Türkiye’deki 15 yaş grubundaki çocukların yüzde 29,6’sı, yani neredeyse üçte biri telefonsuz kaldığında gerginlik veya endişe yaşadığını belirtti.

Türkiye’yi yüzde 29,2 ile Slovakya, yüzde 28,7 ile Polonya takip ederken; listenin sonunda yüzde 10 ile Güney Kore yer aldı. Araştırmanın kapsadığı tüm ülkeler ortalamasında ise bu oran yüzde 17 düzeyinde ölçüldü.

Rapor, yalnızca dijital bağımlılıkla sınırlı değil. Araştırmada yer alan verilere göre, 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 5’i gizliliklerini korumak için dijital ayarları kolaylıkla değiştirebildiğini söylüyor. Ancak aynı yaş grubunun yüzde 27,6’sı sosyal medya platformlarında gerçek dışı ya da gerçeğe aykırı bilgiler paylaştığını kabul ediyor.

Buna ek olarak, siber zorbalığın OECD ülkelerinin tamamında yükselişte olduğu ve internet başında geçirilen uzun sürelerin çocukların bilişsel ve sosyo-duygusal gelişimini olumsuz etkilediği de vurgulanıyor.

Araştırma sonuçlarını değerlendiren OECD Genel Sekreteri Mathias Cormann, çocukların dijital dünyada güvenli şekilde var olabilmesi için çok yönlü bir yaklaşım gerektiğine dikkati çekerek, “Çocukların dijital dünyada gezinirken korunması ve desteklenmesi için tüm paydaşların birlikte çalışması çok önemli. Riskler çevrimiçi ve çevrimdışı dünyada genellikle birbirini besliyor. Bu nedenle çocukların fiziksel dünyadaki durumları da göz önünde bulundurulmalı” ifadelerini kullandı.

Raporda ayrıca, dijital medyanın bilinçli kullanımı, çocukların dijital okuryazarlığının artırılması ve risklerin azaltılmasına yönelik politika önerilerine yer verildi.

(Kaynaak: DW Türkçe)

Paylaşın

Çocuk İstismarı Dava Sayısı Yüzde 47 Arttı

2015 yılına kıyasla 2024 yılında, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 103. maddesi kapsamında çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarıyla ilgili açılan dava sayısı yüzde 47 arttı.

Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı 2024 yılı Adalet İstatistikleri raporu, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarındaki artışı gözler önüne serdi. Rapora göre, çocuk istismarına ilişkin hem dosya hem dava sayısında ciddi bir yükseliş yaşanırken, mahkumiyet oranlarının gerilemesi dikkat çekti.

Gerçek Gündem’in haberine göre; 2015 yılına kıyasla 2024 yılında, Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi kapsamında çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarıyla ilgili savcılıklarda açılan dosya sayısında yüzde 84 oranında artış kaydedildi. Aynı dönemde bu suçlarla ilgili açılan dava sayısı ise yüzde 47 oranında yükseldi. 2024 yılı itibarıyla mahkemelere intikal eden çocuk istismarı dosyası sayısı 31 bin 592’ye ulaşırken, bu dosyalardan 15 bin 227’si karara bağlandı.

31 bin 592 dosyadaki 16 bin 790 sanıktan yalnızca 6 bin 905’ine mahkumiyet kararı verildi. Bu oran, 2023 yılında açılan 14 bin 919 davada 7 bin 88 mahkumiyet kararıyla kıyaslandığında, mahkumiyet oranındaki düşüşü ortaya koyuyor. Dava sayısındaki artışa karşın mahkumiyet kararlarının gerilemesi, yargı sürecine yönelik güven sorununu da beraberinde getiriyor.

Rapor, ayrıca takipsizlikle sonuçlanan ve beraatle neticelenen cinsel istismar davalarının da arttığını ortaya koydu. Bu durum, çocuk mağdurların haklarının korunması ve adaletin sağlanması konusunda ciddi endişelere yol açtı. Yargı sürecinde yaşanan bu tablo, çocukların uğradığı mağduriyetlerin yeterince giderilemediğine işaret ediyor.

Paylaşın

Türkiye’de Çocuklar En Temel Giysilere Erişemiyor

Derin ekonomik krizin yaşandığı Türkiye’de çocukların ayakkabı, pantolon ve tişört gibi en temel giyim ihtiyaçlarını karşılamada ciddi güçlükler yaşadığı tespit edildi.

Derin Yoksulluk Ağı, Türkiye’de çocuk yoksulluğunun boyutlarını ortaya koyan dikkat çekici bir araştırma yayımladı.

Çoğunluğu asgari ücretle çalışan ya da sosyal yardımlarla geçinen 90 hanede, 0-18 yaş arası 234 çocukla yapılan saha çalışmasında, çocukların giyim ihtiyaçlarını karşılamada ciddi güçlükler yaşadığı tespit edildi.

Araştırmaya göre, 129 çocuk yeterli iç çamaşırına sahip değil; 192 çocuk ayakkabı, 158 çocuk pantolon, 148 çocuk ise tişört ihtiyacını karşılayamıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2024 verileri de tabloyu destekliyor. TÜİK’e göre, 15 yaş altı çocukların yüzde 9,2’si maddi yetersizlikler nedeniyle yeni bir giysiye sahip olamıyor. İki çift düzgün ayakkabıya ulaşamayan çocukların oranı ise yüzde 9,4.

Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo, çocukların yaşadığı bu durumun yalnızca bir fiziksel eksiklik değil, daha geniş bir sosyal eşitsizlik meselesi olduğunu vurguladı.

Cumhuriyet gazetesine konuşan Foggo, yoksulluğun çocukların eğitim hakkı ve sosyal hayata katılımı üzerinde de derin yaralar açtığını belirterek şu örneği paylaştı:

“Dün bir anne, çocuğunun 23 Nisan etkinliğine katılması için gerekli olan beyaz gömleği alamadığını söyledi. Bu, yalnızca bir eksiklik değil; çocuklar arasında bir eşitsizliktir.”

Foggo, araştırmada görüşülen çocukların yüzde 18,7’sinin maddi nedenlerle okul etkinliklerine katılamadığını da sözlerine ekledi.

Araştırma bulguları, giysi eksikliğinin çocuklarda sosyal dışlanma, özgüven kaybı ve okuldan uzaklaşma gibi sonuçlara yol açtığını gösteriyor.

Özellikle ergenlik çağındaki kız çocuklarının, uygun kıyafetleri olmadığı için okuldan geri kalmak istemedikleri, bu durumun eğitim hayatlarını olumsuz etkilediği kaydedildi.

Bir çocuk, “Ayakkabım yoktu, ablamın kadın terliğini giydim. Artık mahallede utanıyorum” sözleriyle yaşadığı sıkıntıyı anlatırken; bir anne ise, “Çocuklarımın bedenini bilmiyorum, yıllardır yeni kıyafet alamadım” ifadeleriyle durumu özetledi.

Bu ailelerin giysi ihtiyaçları, çoğunlukla çöpten, bağışlardan ya da belediye yardımlarından karşılanıyor.

Paylaşın

1,6 Milyondan Fazla Çocuk Okul Öncesi Eğitimden Faydalanamıyor

Türkiye’de 2023 sonu itibarıyla 3-5 yaş aralığında 3 milyon 414 bin 646 çocuk var. Okul öncesi eğitim kurumlarında kayıtlı ise 1 milyon 954 bin 202 öğrenci var.

Bunun 1 milyon 771 bin 860’ı 3-5 yaş aralığında. Buna göre 1 milyon  642 bin 786 çocuk, okul öncesi eğitim teorik yaş grubunda olmasına rağmen bu eğitimi alamıyor.

Türkiye’de 2023-2024 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitimde net okullaşma oranları 3-5 yaş için yüzde 51,89, 4-5 yaş için yüzde 64,04, 5 yaş için yüzde 84,26 şeklinde sıralanıyor.

Türkiye’de okul öncesi eğitim hem Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı hem Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) sorumluluğunda. Diyanet 4-6 yaş arası için kurslar; belediyeler ve dernekler ise kreş açabiliyor.

Kreş tanımının dışına çıkarak 3 yaşın üzerindeki çocuklara “anaokulu veya ana sınıfı gibi” eğitim verdiği iddia edilen belediye kreşleri hakkında Milli Eğitim Bakanlığının talebiyle işlem başlatılması, Türkiye’de okul öncesi eğitimdeki tabloyu gündeme getirdi.

Türkiye’de belediyelerle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının uyguladığı bazı sosyal programlar dışında yüzde 100 ücretsiz kreş ya da başka bir okul öncesi kurum bulunmuyor. Devlet ya da belediye kurumlarını tercih eden anne babalar da kırtasiye malzemeleri, beslenme ve temizlik gibi bazı ücretleri ödemek zorunda.

Ücretsiz okul öncesi eğitim imkanının olmaması hem çocukların bu eğitim hizmetinden faydalanmasına hem de kadının çalışma hayatı ve sosyal hayata katılımına engel oluyor. Resmi verilere göre son dönemde artan ekonomik zorluklar okul öncesinde okullaşma oranlarına da olumsuz yansıdı.

Milli Eğitim Bakanlığının okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların temel ihtiyaçlarını, öz bakım süreçlerini karşılayabilmek ve eğitim programının uygulanmasını desteklemek gibi nedenlerle ailelerden katkı payı almaya başlaması, ailelerin çocuklarını bu okullara yazdırmasının önünde önemli bir engel oluşturdu. Bununla ilgili yönetmelik 14 Ekim 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı.

Uzmanlara göre özellikle dezavantajlı bölgelerden, kırsal alanlardan şehirlere getirilen öğrencilerin tasarruf tedbirleri kapsamında taşımalı sistemin kaldırılması nedeniyle okullara erişemiyor olması da okullaşma oranındaki düşüşte önemli bir etken.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) istatistikleri Türkiye’de 2023 sonu itibarıyla 3-5 yaş aralığında 3 milyon 414 bin 646 çocuk olduğunu ortaya koyuyor.

Bakanlık okul öncesi eğitim için teorik yaş grubu olarak 3-5 yaş grubunu esas alıyor. Okul öncesi eğitim kurumlarında kayıtlı ise 1 milyon 954 bin 202 öğrenci var. Bunun 1 milyon 771 bin 860’ı 3-5 yaş aralığında. Buna göre 1 milyon 642 bin 786 çocuk, okul öncesi eğitim teorik yaş grubunda olmasına rağmen bu eğitimi alamıyor.

Okul öncesi eğitim kurumlarındaki çocuk sayısı bir önceki eğitim öğretim yılına göre de azaldı. Resmi istatistiklere göre okul öncesi eğitimdeki öğrenci sayısı 2022-2023 döneminde 2 milyon 55 bin 350’ydi. Bu sayı 2023-2024 döneminde 101 bin 148 azaldı.

Milli Eğitim Bakanlığının 2023-2024 istatistiklerine göre, Türkiye’de 1 milyon 437 bin çocuk Bakanlığa bağlı resmi kurumlara gidiyor. Yaklaşık 271 bin çocuk Bakanlığa bağlı özel kurumlardan faydalanıyor.

Yaklaşık 123 bin çocuk ise belediye ve derneklerin kreşleriyle Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 4-6 yaş kursların yer aldığı toplum temelli kurumlara gidiyor.

MEB İstatistiklerinde toplum temelli kurumların verileri tek tek yer almazken Diyanet İşleri Başkanlığının 2023 faaliyet raporunda 2022-23 döneminde “4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursları Öğretim Programları” kapsamında 4-6 yaş grubu 5 bin 988 kursta toplam 208 bin 936 öğrenciye eğitim verildiği belirtiliyor. Bu sayı, MEB’in aynı döneme ait rakamlarının oldukça üzerinde.

Bakanlığın 2022-2023 istatistiklerinde belediye ve derneklerin yanı sıra Diyanet’e bağlı olan kursların da yer aldığı toplum temelli kurumlara giden okul öncesi çağdaki toplam öğrenci sayısı 154 bin 417.

Öte yandan 2023-2024 istatistiklerinde devlet memurları için lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde açılan 643 çocuk bakım evinde öğrenci sayısı 41 bini geçiyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kurumlarla İş Kanunu’na göre işletmelerde açılan kreşlerdeki öğrenci sayısı ise 82 bin.

İstatistiklere göre MEB’e bağlı resmi anaokulu sayısı 6 bin 97 iken bünyesinde anasınıfı bulunan 19 bin 510 resmi okul ile 1.319 özel okul var.

Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 4-6 yaş arası için kurslar, belediyelerce ve derneklerce açılan kreşlerin toplam sayısı ise 5 bin 306. Özel anaokullarının sayısı 4 bin 510 olurken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kurumların sayısı 2 bin 298’e iniyor.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca, 150’den fazla kadın çalışanı bulunan işverenler kreş açmak zorunda. Resmi istatistiklere göre bu kapsamda açılan sadece 12 kreş var.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının verilerine göre ise Eylül 2024 itibariyle 83 bin 288 çocuk Bakanlığa bağlı özel kreş ve gündüz bakım evleri ile özel çocuk kulüplerine gidiyor. Bu çocukların sadece 2 bin 836’sı ücretsiz hizmetten faydalanıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı istatistiklere göre Türkiye’de 2023-2024 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitimde net okullaşma oranları 3-5 yaş için yüzde 51,89, 4-5 yaş için yüzde 64,04, 5 yaş için yüzde 84,26 şeklinde sıralanıyor.

Batı Marmara’da net okullaşma 3-5 yaş için yüzde 60,74, 4-5 yaş için yüzde 73,34, 5 yaş için yüzde 93,06 ile Türkiye genelinde en yüksek oranlara sahipken bu oranlar, Güneydoğu Anadolu’da sırasıyla yüzde 45,76, yüzde 58,83 ve yüzde 84,08’e, Orta Doğu Anadolu’da yüzde 49,45 yüzde 62,72 ve yüzde 88,87’e, Orta Anadolu’da yüzde 51,32, yüzde 64,90 ve yüzde 86,10’a iniyor.

Bir önceki eğitim öğretim dönemiyle kıyaslandığında ise MEB’in okul öncesi eğitimi 5 yaşta yaygınlaştırmaya ilişkin hedefleri olmasına karşın 5 yaşta okullaşma oranının 0,7 puan azaldığı görülüyor. Uzmanlar düşüşün yakın takip edilmesi gerektiğine işaret ediyor.

Veriler 3 ve 4 yaşta net okullulaşma oranlarının ise arttığını gösteriyor. Uzmanlara göre bu artışta son yıllarda erken çocukluk eğitimi kurum türleri arasında katılan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı 3-6 yaş oyun odası kurs programı ve çocuk destek eğitimi kurs programıyla devlet memurları açılan bakım evleri de etkili olabilir.

Okul öncesi eğitim neden önemli?

Okul öncesi eğitim çocukların sosyalleşmesi ve hayata hazırlanmasında ciddi önem taşırken eğitim konusunda çalışan uzmanlara göre okul öncesinde ücretsiz eğitim hizmeti devlet tarafından genel bir sorumluluk olarak ele alınmalı.

Uzmanlar, ücretsiz ve erişilebilir okul öncesi eğitim imkanlarının yaygınlaşmasının, çocukların eğitim hayatına eşit bir başlangıç yapmasının yanı sıra, kadınların sosyal hayata ve istihdama katılımıyla ailelerin sosyoekonomik koşullarını iyileştirmede de hayati rol oynayacağını vurguluyor.

Paylaşın

Türkiye’de 1,5 Milyon Kız Çocuğu Eğitimin Dışında

Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, “Okullar ÇEDES, diyanet projeleri, son olarak yeni müfredatla birlikte dinsel öğelerin son derece baskın olduğu bir iklime büründü. Bu yaklaşım kız çocuklarının geri plana itilmesine yol açabileceği gibi yıkıcı ve kronik sorunumuz olan kadına yönelik şiddetle ilgili de toplumsal bilincin gelişmesinin engellenmesi riskini taşıyor” diyor.

Uluocak, ekonomik kriz sebebiyle birçok çocuğun okullaşma sürecinin sekteye uğradığını ancak çoğunlukla kız çocuklarının bu konuda dezavantajlı bir durumda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Okullaşma verileriyle ilgili birçok parametre söz konusu. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi, yoksullaşma, ailenin ekonomik durumuna katkı sunması için erken yaşta okuldan alınması vesaire gibi durumlar çocukların okullaşmasına engel. Çocukların okula devam etmemesi büyük oranda sosyoekonomik ve sosyokültürel değerler üzerinden şekilleniyor. Kız çocukları, sosyal ve kültürel olarak dezavantajlı oldukları için onlar açısından okula devam meselesi daha ciddi bir problem oluyor. Erken yaşta evlilik, kız çocuğunun ev içinde görünmez emeğin bir parçası haline getirilmesi de tüm bunların sonucu.”

Kadın ve çocuk hakları konusundaki karnesi her geçen gün kırıklarla dolan Türkiye, Dünya Kız Çocukları Günü’ne karanlık bir tablo içinde girdi.

Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cinayetine ilişkin cevapsız kalan sorular ve Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde şiddet ve cinsel istismara uğrayan 2 yaşındaki Sıla bebeğin yaşam mücadelesini yitirmesi, bu karanlığın son örneklerinden sadece ikisi.

Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon kız çocuğu örgün eğitimin dışında. Eğitimde artan sorunlar ve ağırlaşan ekonomik krize karşı savunmasız durumdaki kız çocukları, sık sık suçluların da hedefi oluyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tam 8 yıldır kayıp çocuklara ilişkin verileri açıklamıyor. TÜİK tarafından 2016 yılında açıklanan son veriye göre 2008-2016 arasında toplam, 104 bin 531 çocuk kayboldu. Son açıklanan verilerde bahsi geçen 104 bin 531 çocuğun akıbeti bilinmediği gibi sekiz yılda bu sayının ne kadar arttığı bilinmiyor. Bu kayıp vakalarının önemli bir kısmının kız çocukları olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye’de kız çocuklarının maruz kaldığı şiddet ve açıklanmayan kayıp vakalarını DW Türkçe’den Berrak Güngör‘e değerlendiren Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı ve Avukat Müjde Tozbey, hükümetin cezasızlık politikalarının kız çocuklarını hedef alan suçları artırdığını söylüyor:

“Türkiye’de iktidarın gerici politikaları, kadınları ve kız çocuklarını hedef alan şiddet olaylarının üzerine gitmek yerine suçluları koruma eğilimindedir. Dinci-gerici uygulamalarla kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı sıradanlaştırılıyor. Bu politikalar, kız çocuklarını toplumda korunmasız ve savunmasız bırakarak şiddet ve istismarın hedefi haline getiriyor.”

TÜİK’in kayıp çocuk verilerini açıklamamasının iktidarın çocuklara karşı umursamaz tavrının bir yansıması olduğunu belirten Tozbey, “Devlet, çocukların kaybolması, istismarı ve sömürülmesi gibi sorunları görmezden geliyor. Bu, toplumsal bir çürümenin ve bilinçli bir karartmanın sonucudur. Kayıp çocuk verilerini açıklamamak, iktidarın bu alandaki ihmallerini ve sistematik başarısızlığını gizlemeye çalıştığını gösterir. Verileri açıklamamak, sorumluluk almaktan kaçmanın bir yolu” vurgusunu yapıyor.

Tozbey, resmi verilerin açıklanmamasına rağmen Türkiye’de her gün ortalama önemli bir kısmı kız çocuğu olmak üzere 8-10 çocuğun kaybolduğunun tahmin edildiğini belirtiyor. “Özellikle kız çocukları, kaybolduktan sonra insan ticareti, cinsel istismar gibi suçlarla karşı karşıya kalıyor” diyen Tozbey, şöyle devam ediyor:

“Bu durum, Türkiye’de çocukların korunmasız olduğunu ve iktidarın bu sorunu göz ardı ettiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ancak iktidar sorumluluktan kaçıyor.”

Deprem bölgelerinde özellikle kız çocuklarının daha fazla hedef haline geldiğini belirten Tozbey, “Konteyner kentlerdeki güvencesiz yaşam koşulları, kız çocuklarının istismara, şiddete ve insan ticaretine karşı daha savunmasız hale gelmesine neden oldu. Bu çocuklar, devletin ve yerel yönetimlerin yetersiz müdahaleleri sonucunda kaderlerine terk ediliyor. Deprem bölgelerinde özellikle kız çocuklarına yönelik cinsel istismar ve kaçırılma vakaları artmış durumda” diyor.

TÜİK’e göre 2023 yılında güvenlik birimlerine giden veya götürülen mağdur 242 bin 875 çocuğun yüzde 12’ye yakını cinsel istismara maruz kaldı. Bu, yaklaşık 29 bin çocuğa tekabül ediyor. Bu oranlar her geçen gün artıyor.

Türkiye’de 2024-2025 eğitim öğretim yılına da tartışmalarla başlandı. Ağırlaşan ekonomik kriz, ÇEDES gibi projelerle laik eğitim anlayışından uzaklaşıldığı eleştirileri ve Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirilen öğrencilerin ucuz iş gücü ve güvensiz bir şekilde çalıştırıldığı iddiaları öne çıkan sorunların başını çekiyor. Çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi de yaşanan bir diğer sorun. Bu projeler ve uygulamalar en çok da kız çocuklarının eğitim hayatını olumsuz yönde etkiliyor.

“Diyanetin çeşitli programlarıyla sadece İmam Hatipler değil, okulların tamamında dini bir iklim hakim olmaya başladı” diyen Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, “Okullar ÇEDES, diyanet projeleri, son olarak yeni müfredatla birlikte dinsel öğelerin son derece baskın olduğu bir iklime büründü. Bu yaklaşım kız çocuklarının geri plana itilmesine yol açabileceği gibi yıkıcı ve kronik sorunumuz olan kadına yönelik şiddetle ilgili de toplumsal bilincin gelişmesinin engellenmesi riskini taşıyor” diyor.

Ekonomik kriz de kız çocuklarının eğitim hayatını olumsuz etkiliyor. Türkiye’de kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, velileri en çok zorlayan kalemler arasında. Uluocak, ekonomik kriz sebebiyle birçok çocuğun okullaşma sürecinin sekteye uğradığını ancak çoğunlukla kız çocuklarının bu konuda dezavantajlı bir durumda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Okullaşma verileriyle ilgili birçok parametre söz konusu. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi, yoksullaşma, ailenin ekonomik durumuna katkı sunması için erken yaşta okuldan alınması vesaire gibi durumlar çocukların okullaşmasına engel. Çocukların okula devam etmemesi büyük oranda sosyoekonomik ve sosyokültürel değerler üzerinden şekilleniyor. Kız çocukları, sosyal ve kültürel olarak dezavantajlı oldukları için onlar açısından okula devam meselesi daha ciddi bir problem oluyor. Erken yaşta evlilik, kız çocuğunun ev içinde görünmez emeğin bir parçası haline getirilmesi de tüm bunların sonucu.”

“Bir buçuk milyon kız çocuğu örgün eğitimin dışında”

Türkiye’nin ağırlaşan ekonomik durumu ve bu bağlamda değişmeye başlayan sosyokültürel yapı en çok da çocukların okullaşma oranlarını etkiliyor. Milli Eğitim Bakanlığının açıkladığı “Millî Eğitim İstatistikleri 2023-2024” verilerine göre Türkiye’de, okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde 9 milyon 600 bin 891’i erkek, 9 milyon 109 bin 374’ü kız olmak üzere toplam 18 milyon 710 bin 265 öğrenci örgün eğitim alıyor. Örgün eğitimde ayrıca okul öncesinde 1 milyon 954 bin 202, ilkokulda 5 milyon 644 bin 386, ortaokulda 5 milyon 314 bin 796, ortaöğretimde 5 milyon 796 bin 881 öğrenci eğitim alıyor.

Bu istatistiklerin yanı sıra Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Uluocak, Türkiye’de 1,5 milyon kız çocuğunun örgün eğitimin dışında kaldığını ifade ediyor. Ancak Uluocak’a göre bunun tam takibi de pek kolay değil. Çünkü Bakanlık, 2020 yılından bu yana devamsızlık verilerini paylaşmıyor. Uluocak şunları söylüyor:

“İlkokulda 200 bin civarı, ortaokulda da 300 bin civarı, lisede de 300 bin civarında kız çocuğunun okul çağında olduğu halde okula devam etmediğini biliyoruz. Buna örgün eğitimin dışında olan, yani açık liseye devam eden kız çocuklarını da eklediğimizde, neredeyse bir buçuk milyona yakın bir kız çocuğunun örgün eğitimin dışında kaldığı bir tablodan bahsedebiliriz.”

Uluocak, Bakanlığın devamsızlık verilerini 2020 yılına kadar düzenli olarak paylaştığını söylüyor. Ancak 2022, 2022, 2023 ve 2024 görüşmelerinde bu veriler paylaşılmadı. Bu da örgün eğitimi sistemi içinde görünse de okula devam edemeyen kız çocuklarına ulaşmayı zorlaştırıyor. Uluocak’a göre Bakanlık bu verileri başarı göstergelerini etkilememesi için vermiyor.

Paylaşın

370 Milyondan Fazla Kız Çocuğu Cinsel Şiddet Mağduru

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’na (UNICEF) göre, dünya genelinde 18 yaş altı 370 milyondan fazla kız çocuğu ve genç kadın tecavüze veya cinsel saldırıya maruz kalıyor.

Haber Merkezi / Veriler, her sekiz kız çocuğundan birinin bu şiddet türüne maruz kaldığını gösteriyor.

UNICEF, verilerin çevrimiçi veya sözlü şiddet gibi diğer cinsel şiddet biçimlerini de içermesi durumunda sayının 650 milyonu aşacağını, bunun da her beş kız çocuğundan birinin bir tür şiddetle karşı karşıya kaldığı anlamına geleceğini söyledi.

Durum, kurumların daha zayıf olduğu, Birleşmiş Milletler barış gücünün bulunduğu veya şiddet ve güvensizlikten kaçan çok sayıda mültecinin bulunduğu en savunmasız bölgelerde daha da karmaşıktır.

Bu durumlarda tecavüz ve cinsel saldırı oranı dört kız çocuğundan birden fazlasına çıkabiliyor.

UNICEF’e göre erkek çocukları ve genç erkekler de cinsel şiddetten etkileniyor. 240 ila 310 milyon erkek çocuğunun (yaklaşık 11 çocuktan biri) çocukluk döneminde cinsel şiddete veya saldırıya maruz kaldığı tahmin ediliyor.

Verilere göre en sık cinsel şiddet vakaları ergenlik döneminde yaşanıyor.

Çocuklara yönelik cinsel şiddet vakalarının en fazla görüldüğü bölgeler ise Sahra Altı Afrika, bunu Doğu ve Güneydoğu Asya, Orta ve Güney Asya ve ardından Avrupa ve Kuzey Amerika izliyor.

UNICEF, raporun 2010 – 2022 döneminde 120’den fazla ülke ve bölgede yapılan anketlerin ardından derlendiğini söyledi.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, çocuklara yönelik cinsel şiddeti, “ahlaki bilincimizdeki bir leke” olarak tanımladı.

Russell, “ağır ve uzun süreli travmalara” yol açan bu cinsel şiddetin faillerinin çoğunlukla “çocuğun tanıdığı ve itimat ettiği” kişiler olduğunu ve bu eylemlerin de aslında çocukların “kendilerini güvende hissetmeleri gereken yerlerde” gerçekleştirildiğini söyledi.

Paylaşın

600 Binden Fazla Çocuk Eğitimin Dışında

2023 – 2024 öğretim yılı istatistiklerine göre, eğitim dışı kalan çocukların sayısı yüzde 38,4 artarak 612 bin 814’e ulaştı. Bu sayıyla eğitim dışındaki çocuk sayısı son üç yılın en yüksek seviyesine çıktı.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) son açıklanan 2023 – 2024 öğretim yılı istatistiklerini inceledi. Yapılan analize göre, eğitim dışı kalan çocukların sayısı yüzde 38,4 artarak 612 bin 814’e ulaştı.

T24’ün aktardığına göre; ERG, MEB verileri üzerinden yapılan ön değerlendirmede öğrenci ve öğretmen sayıları, erken çocukluk ve zorunlu eğitim seviyelerindeki okullaşma oranları ve bölgeler arası eğitim farklılıklarını detaylandırdı. Kasım ayında yayımlanacak olan Eğitim İzleme Raporu 2024’te bu istatistiklerin daha kapsamlı analizleri yer alacak.

17 milyon 480 bin 463 öğrenciye ev sahipliği yapan bu eğitim-öğretim yılında, öğrenci sayısında bir önceki yıla kıyasla yüzde 0,4’lük bir düşüş kaydedildi. Öğretmen sayısında ise özellikle sözleşmeli öğretmenlerde görülen yedi katlık artış dikkat çekti. Toplam öğretmen sayısı sadece yüzde 1 artış gösterirken, bu artış özellikle sözleşmeli öğretmen kadrolarındaki büyük artıştan kaynaklandı.

Ayrıca, derslik sayısında da yüzde 1,2’lik bir azalma yaşandı. Bu durumun, özellikle ikili eğitim sorunu ve 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrası artan ihtiyaçlarla çeliştiği aktarıldı. Öğretmen ve derslik politikalarının toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine de vurgu yapıldı.

Eğitimde cinsiyet farklılıklarının izlenmesi gereken bir diğer alan olduğuna dikkat çeken Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Özgenur Korlu, ortaöğretimde net okullaşma oranlarındaki cinsiyet farkının artış gösterdiğini belirtti.

Araştırmanın tamamını için TIKLAYIN

Paylaşın

Katolik Kilisesi, Cinsel İstismar Mağdurlarına 323 Milyon Dolar Ödeyecek

Rockville Centre Katolik Kilisesi, çocukken rahipler tarafından cinsel tacize uğradıklarını iddia eden yaklaşık 530 mağdura 323 milyon dolardan fazla ödeme yapacak.

Son yıllarda yirmiden fazla kiliseye benzer davaların açılması, çocukların rahipler tarafından maruz kaldığı cinsel istismarın boyutunu gözler önüne seriyor.

ABD’nin New York eyaletinde bulunan Rockville Centre Katolik Kilisesi, rahipler tarafından tacize uğradığını iddia eden yaklaşık 530 kişiye 323 milyon dolardan fazla tazminat ödeneceğini duyurdu.

Rockville Centre, dört sigorta şirketinin 85 milyon 300 milyon dolarlık uzlaşma fonuna 234 milyon 800 bin dolar katkıda bulunmayı kabul etti. Rockville Centre Kilisesi, mağdurların açtığı davalar sebebiyle Ekim 2020’de iflas başvurusu yapmıştı.

Nassau ve Suffolk ilçelerinde yaklaşık 1 milyon 200 bin katoliğe hizmet veren kurum, bu yılın başında çocukluk çağında tacize uğrayan kişilere yaklaşık 200 milyon dolarlık anlaşma teklif etmiş, ancak şikayetçilerden olumsuz yanıt almıştı. Kilise, bu teklifin reddedilmesinin ardından yeni bir anlaşmanın mümkün olmadığını söylemişti.

Davayı denetleyen ABD İflas Hakimi Martin Glenn, kilise ile varılan yeni uzlaşmayı bu nedenle “muazzam bir ilerleme” olarak değerlendirdi.

Varılan uzlaşma emsal nitelik taşıyor. Hukukçular, bunun iflas etmiş kiliselerle ilgili yeni davaların önünü açabileceğini belirterek başka istismar şikayetlerinin de bulunduğuna dikkat çekti.

Aralarında New York’un da bulunduğu bazı eyaletlerde 2019 yılında çocukken istismara uğradığını iddia eden mağdurların dava açmalarına olanak tanıyan bir yasa kabul edildi.

Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından 20’den fazla katolik kilisesi iflas başvurusunda bulundu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dünya Genelinde Her Üç Çocuktan Biri “Miyop”

Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre, dünya genelinde her üç çocuk veya gençten birinin miyop olduğunu ortaya koydu. Miyop tedavi edilemiyor, ancak gözlük veya lenslerle düzeltilebiliyor.

Dünya genelinde yapılan bir analiz, çocukların görme yetisinin giderek kötüleştiğini ve her üç çocuktan birinin artık miyop olduğunu, yani uzaktaki nesneleri net göremediğini ortaya koyuyor.

Araştırmacılar, çocukların ekran başında daha fazla, açık havada ise daha az zaman geçirmelerine neden olduğu için Covid karantinalarının görme yetisi üzerinde olumsuz bir etki yarattığını söylüyor.

Çalışma, miyopluğun giderek büyüyen küresel bir sağlık sorunu olduğu ve 2050 yılına kadar milyonlarca çocuğu daha etkileyeceği uyarısında bulunuyor.

Çocuklar arasında miyop en fazla Asya’da yaygın. Japonya’daki çocukların yüzde 85’i, Güney Kore’deki çocukların yüzde 73’ü, Çin ve Rusya’da ise yüzde 40’tan fazlası miyop.

Paraguay ve Uganda yaklaşık yüzde 1 ile en düşük miyopluk seviyelerine sahipken, İngiltere ve ABD’de bu oran yüzde 15 civarında.

British Journal of Ophthalmology dergisinde yayınlanan çalışma, altı kıtada 50 ülkeden beş milyondan fazla çocuk ve genci kapsayan araştırmayı inceledi.

Veriler, 1990 ile 2023 yılları arasında miyopluğun üç kat artarak yüzde 36’ya yükseldiğini ortaya koyuyor.

Araştırmacılar, Covid pandemisinden sonraki artışın “özellikle dikkat çektiğini” söylüyor.

Miyopluk genellikle ilkokul yıllarında başlıyor ve yaklaşık 20 yaşında gözün büyümesi durana kadar kötüleşme eğilimi devam ediyor.

Bu aynı zamanda genetiğe de bağlı. Ancak Singapur ve Hong Kong gibi yerlerde çocukların eğitime özellikle küçük yaşta (2 yaşında) başlaması gibi başka faktörler de var.

Araştırmalara göre, çocukların ilk yıllarında kitaplara ve ekranlara odaklanmış halde daha fazla zaman geçirmeleri göz kaslarını zorlayarak miyopluğa yol açabiliyor.

Türkiye’den uzmanlar benzer durumun Türkiye için de geçerli olduğunu söylüyor.

Okullaşmanın 6 – 8 yaşlarında başladığı Afrika’da miyopluk Asya’ya kıyasla çok daha az yaygın.

Dünya genelinde milyonlarca insanın Covid kısıtlamaları sırasında uzun süre kapalı ortamlarda kalması nedeniyle de çocukların ve gençlerin görme yetisi zarar gördü.

Araştırmacılara göre, “Ortaya çıkan kanıtlar, pandemi ile genç yetişkinler arasında görme bozukluğunun hızlanması arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu gösteriyor”.

Araştırma, 2050 yılına kadar miyopun dünya genelindeki gençlerin yarısından fazlasını etkileyebileceğini öngörüyor. Çalışmaya göre, kız çocukları büyüdükçe okulda ve evde açık hava etkinlikleri için daha az zaman harcama eğiliminde oldukları için, erkeklere göre daha yüksek oranlara sahip olabilirler.

Ergenlik de dahil olmak üzere kız çocuklarının büyüme ve gelişmesi daha erken başlıyor, bu da daha erken yaşta miyop olmaları anlamına geliyor.

Araştırmacılar, 2050 yılına kadar Asya’nın yaklaşık yüzde 69 miyop oranıyla diğer tüm kıtalara kıyasla en yüksek seviyelere ulaşması bekleniyor; gelişmekte olan ülkelerin de yüzde 40’a ulaşabileceği belirtiliyor.

Göz uzmanları, çocukların miyop olma ihtimallerini azaltmak için şu tavsiyelerde bulunuyor: Özellikle 7-9 yaş arasında her gün en az iki saat dışarıda vakit geçirmeliler. Bu konuda fark yaratan şeyin güneş ışığı mı, açık havada yapılan egzersiz mi ya da çocukların gözlerinin daha uzaktaki nesnelere odaklanması mı olduğu net değil.

Çocuklar daha erken yaşta göz kontrolüne götürülmüş olsa bile, özellikle 7-10 yaşlarında göz testine götürülmeli.
Ebeveynler de çocuklarını dikkatli gözetlemeli: Miyopluk aileden geçer; siz miyopsanız, çocuklarınızın da miyop olma ihtimali diğerlerine göre üç kat daha fazladır.

Tedavisi var mı?

Miyopi tedavi edilemiyor, ancak gözlük veya lenslerle düzeltilebiliyor.

Takılan özel lensler, gözün farklı şekilde büyümesini teşvik ederek, küçük çocuklarda miyopluk gelişimini yavaşlatabilir, ancak bunlar pahalı.

Bu özel lenslerin çok popüler olduğu Asya’da ayrıca açık havada ders havası yaratmak üzere, boydan boya camla kaplı sınıfların sayısı da artıyor.

Yüksek miyopluk oranlarının ileri yaşlarda birçok olağandışı göz rahatsızlığına yol açabileceğinden endişe ediliyor.

Miyop belirtileri neler?

Okulda tahtayı görmede ve kelimeleri uzaktan okumakta zorluklar,
Televizyona veya bilgisayara yakın oturmak ya da cep telefonunu veya tableti yüze yakın tutmak,
Baş ağrısı çekmek,
Gözleri sık sık ovuşturmak.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın