BM’den Taliban’a Çağrı: Kızların Okula Gitmesine İzin Verin

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, sosyal medya hesabından konu ile ilgili yaptığı paylaşımda, “Kızların bir daha asla geri alamayacakları kayıp bilgi ve fırsatlarla dolu bir yıl geçti. Kızlar okula gitmeli, Taliban onları sınıflara dönmesine izin vermeli” dedi.

BM Afganistan Yardım Misyonu Şefi Markus Potzel tarafından yapılan yazılı açıklamada, Taliban yönetime geldikten bu yana son bir yıldır genç kızların okula gidemediği hatırlatıldı ve “son bir yıldır kızların okulu gidememesi ve eğitimden dışlanması, “trajik, utanç verici” olarak değerlendirildi.

Kızların eğitimden dışlanmasının hiçbir inandırıcı gerekçesi olmadığını vurgulayan Potzel, “Bu dünyanın hiçbir yerinde benzeri olmayan uygulama, kızların nesline ve Afganistan’ın geleceğine derinden zarar veriyor.” ifadesini kullandı.

Taliban geçen yıl eylül ayında erkeklerin eğitime katılmalarına izin verirken, orta dereceli okullarda kızların sınıflara dönmesine yasak getirmişti. Bu yasak sonucu özellikle 12 ila 18 yaş grubu kızlar bu ülkede okula gidemiyor.

Bu arada Taliban Sözcüsü Zabihullah Mucahit, ise basına yaptığı açıklamada, ülkede kızların eğitim sorunun şeriat kuralları içinde çözmeyi planladıklarını söyledi.

BM’nin Afganistan Yardım Misyonuna göre, okulların kızlara kapatılması sonucu son bir yıl içinde ülke genelinde bir milyon kız çocuğu eğitimden mahrum kaldı. Yine BM rakamlarına göre 40 milyonluk nüfusun yarısından fazlası kuraklık ve ekonomik kriz yüzünden akut açlık tehlikesi yaşıyor.

Afganistan ve Taliban

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler: Ukrayna’da Ateşkes Yakın Değil

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefon görüşmesi gerçekleştiren Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Guterres, “Savaşın sonundan çok uzağız. Ateşkese yakınmışız gibi görünmüyor. Bunun (ateşkes) olacağını söylersen yalan söylemiş olurum” dedi.

Rusya Devlet Başkanı Putin ile 1,5 saatlik bir telefon görüşmesi gerçekleştiren Almanya Şansölyesi Olaf Scholz de görüşmeden bir gün sonra yaptığı açıklamada “Putin’in tavrını değiştirdiğini düşünmediğini” söylemişti.

Rusya’nın komşusu Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş, 204. gününde devam ediyor.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 6 ayı aşkın süredir devam eden savaşın başından bu yana üçüncü kez Ukrayna’ya gitti.

Von der Leyen, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “O kadar çok şey değişti ki. Ukrayna artık bir AB üye ülkesi” dedi.

Von der Leyen, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ve Ukrayna Başbakanı Denis Şmıgal ile “ekonomileri ve halkları nasıl daha yakın hale getirebileceklerini ele alacaklarını” söyledi.

Günün ilerleyen saatlerinde sosyal medyadan bir mesaj daha paylaşan von der Leyen, Zelenski’ye kendisine Prens Yaroslav Birinci Derece Nişanını takdim ettiği için teşekkürlerini iletti:

“Bu, büyük bir onur. [Nişanı] tüm AB vatandaşları adına kabul ediyorum. Ve güçlü bağımızın bir sembolü olarak…”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmada, AB üyesi 27 ülkenin yanı sıra İsviçre, İzlanda, Liechtenstein ve Norveç’in belli şartlarla dahil olduğu ve serbest ekonomik pazar imkanları sunan Avrupa Tek Pazarı’na, Ukrayna’nın da girmesi için Zelenskiy ile görüşeceğini söylemişti.

“Ateşkes yakın dersem yalan söylemiş olurum”

Öte yandan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştü.

Anadolu Ajansı’nın (AA) haberine göre, görüşmenin konusu, İstanbul’da BM, Ukrayna, Rusya ve Türkiye arasında imzalanan Karadeniz’de tahıl koridoru anlaşmasının kapsamının genişletilmesiydi.

Konuyla ilgili olarak BM’nin New York’taki merkezinde basın mensuplarına açıklama yapan Antonio Guterres, Putin ile yaptığı görüşmede, Rusya’dan gübre ihracatı da dahil olmak üzere Tahıl Sevkiyatı Anlaşması’nın kapsamını genişletmeyi görüştüklerini söyledi.

Guterres, “2022’de gıda eksikliğimiz yok, dağıtım sorunumuz var. Gübre piyasalarını normalleştirmezsek 2023’te sorun yaşarız” dedi.

Bu yılki mahsul ekiminin 2021’den daha az olduğuna dair raporlara dikkat çeken BM Genel Sekreteri Guterres, “Rusya gübrelerinin ihracatının önündeki tüm engelleri kaldırmaya yönelik şiddetle çağrımın nedeni budur. Bu konu yaptırıma tabi değildir” açıklamasını yaptı.

CNN International’ın aktardığına göre, Guterres, “Savaşın sonundan çok uzağız. Ateşkese yakınmışız gibi görünmüyor. Bunun (ateşkes) olacağını söylersen yalan söylemiş olurum” dedi.

Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaklaşık 1,5 saatlik bir telefon görüşmesi gerçekleştiren Almanya Şansölyesi Olaf Scholz de görüşmeden bir gün sonra yaptığı açıklamada “Putin’in tavrını değiştirdiğini düşünmediğini” söylemişti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Ukrayna Ziyareti Avrupa Basınında: Erdoğan İkili Oynuyor

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Lviv kentinde Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile yaptığı görüşmenin yankıları sürüyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş sırasında ilk defa dün Ukrayna’ya resmi bir ziyaret gerçekleştiren Erdoğan, üçlü görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, Rusya’nın kontrolü altında olan Zaporijya Nükleer Santralindeki duruma dikkat çekmişti.

Dünkü görüşmeleri yakından takip eden Avrupa basını ise Zaporijya’da olası bir nükleer felaket konusunda uyarıda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çatışmanın çözüme kavuşturulması için daha fazla sarf edileceği” açıklamasına şüpheyle yaklaşıyor.

İngiltere’den İtalya’ya Avrupa basınında konuyla ilgili çıkan haberleri euro|topics’in derleme ve çevirisiyle aktarıyoruz…

“Erdoğan’ı barış elçisi gibi göstermek abartılı”

Avusturya’nın Salzburger Nachrichten gazetesi, Türkiye’nin arabuluculuk rolüne atıfla, “bu tertibin savaşı sonlandıramayacağını” belirtti:

“Ankara, tahıl anlaşmasıyla sembolik olanın ötesine geçerek arabuluculuk rolünü yerine getirebileceğini gösterdi.

Ancak Erdoğan’ı sırf bu yüzden bir barış elçisi olarak göstermek abartılı olur. Ukrayna’da ‘savaşa son vermek’ üzere görüşmelerin yapılmasını önermesi gerçekçi değil. Zira askeri gerçeklik, arabulucudan daha önemlidir. Ve bu gerçeklik şu anda Moskova’nın ülkede herhangi bir zafer pazarlayabilmesini imkânsız kılıyor.”

“İletişim kanalları daha da önem kazanacak”

Almanya’nın Süddeutsche Zeitung gazetesi, dünkü buluşmanın “barış yol açmasının pek olası gözükmediğini” kaydederek buluşmanın yine de “anlamlı” olduğunu yazdı, iletişim kanallarının önemini vurguladı:

“Savaş sürerken gerekli iletişim kanallarını açık tutmak açısından da önemli bu. Üstelik tahıl anlaşması, dehşetin ortasında dahi uzlaşıya varılabileceğini gösterdi. Zaporijya’da nükleer felaket riskini azaltmak için de acilen böyle bir uzlaşı yolu bulunması gerekiyor.

İletişim kanalları, barışa yönelik koşullar iyileştikçe daha da önem kazanacak. Ancak bu, Ukrayna’ya silah sevkıyatını azaltarak yapılmaz. Aksine, Putin Ukrayna’yı ne kadar zayıf görürse, savaş makinesini durdurmak için o kadar az nedeni olur.”

“Putin ve Erdoğan, kazan-kazan durumunda”

Belçika’nın De Tijd gazetesi, Ukrayna ziyaretinin Erdoğan’ın “ikili oynadığının bir göstergesi” olduğu görüşünü dile getirdi:

“Ekonomik sorunları önlemek için dışarıdan gelecek yardımlar memnuniyetle karşılanıyor ve Rusya da bunu sunmaya hazır. Bunun karşılığında da Türkiye sınırlarını insanlara ve ürünlere sonuna kadar açık tutuyor. Oligarklar ve yatları Türk limanlarına demirliyor.

Erdoğan, gelecek yıl seçimlerle gireceği için ikili oynuyor. Diplomat imajını güçlendirebilecek her şeyden istifade edecektir. Ancak Rusya’yla kurulan ekonomik bağlar da büyük öneme sahip. … Putin ve Erdoğan’ın bir kazan-kazan durumunda olduğu görülüyor.”

Savaş döngüsünü kırmak mümkün mü?

İtalya’nın Corriere della Sera gazetesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arabuluculuk rolüne atıfta bulundu:

“Savaş döngüsünü kırmanın ve Moskova ile Kiev arasında ateşkese varılması konusunda somut müzakerelere başlamanın halihazırda gerçekten ne ölçüde mümkün olduğu belirsizliğini koruyor. Ama bugün bunu yapabilecek bir arabulucu varsa, o da Recep Tayyip Erdoğan’dır. Üçlü buluşmanın arka planında yatan buydu.

Buğday konusu konuşuldu, Zaporijya bölgesindeki nükleer santralin çevresinde gerçekleşen çatışmaların sebep olabileceği dramatik durum tartışıldı; ancak görüşmenin odak noktasında, çatışmayı nispeten kısa bir süre içinde sona erdirme umudu vardı.”

“Batı tedirgin, Türkiye kazançlı”

İngiltere’nin The Independent gazetesi, Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde Erdoğan’ın “şimdiye kadar dengeyi tutturmakta başarılı olduğunu” yazdı:

“Türkiye bir yandan tahıl sevkiyatları başarısıyla diplomaside puan toplarken, diğer yandan da Batı’nın Moskova’ya yönelik uyguladığı yaptırımları görmezden gelerek durumdan istifade ediyor.

Rusya sermayesi ve Rusya vatandaşları ülkede ağırlanmaya devam ediyor, dolayısıyla da Kremlin dostane yaklaşımını sürdürüyor. Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı son sekiz yılın zirvesine çıktı ve Ankara’nın Ulaştırma Bakanı apaçık Rusya’ya yapılan araba satışlarındaki artış ile övünüyor.

Türkiye’nin Rusya’yla işbirliği çabaları Batı’yı tedirgin etmeye devam ederken, Kiev Erdoğan’ın bir muhatap kişi olarak üstlendiği rolü takdirle karşılıyor olabilir.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

BM, Ukraynalı Savaş Esirlerinin Ölümünü Araştıracak

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, Ukrayna’nın doğusunda Rusya’nın işgali altındaki bölgede bir hapishaneye gerçekleştirilen ve en az 50 Ukraynalı savaş esirinin hayatını kaybettiği olayı soruşturmak için bir araştırma misyonu kurduklarını açıkladı.

The Guardian gazetesinin haberine göre, konuyla ilgili basına konuşan Guterres, BM’nin “cezai soruşturma yetkisinin bulunmadığını, fakat araştırma misyonları oluşturabildiklerini” söyledi. Guterres, Ukrayna ve Rusya hükümetleri için referans şartları hazırlandığını da kaydetti.

Rusya’nın Ukrayna’yı 24 Şubat’ta işgaliyle başlayan savaşta esir alınan Ukraynalı askerlerin tutulduğu Olenivka hapishanesine 29 Temmuz’da bir saldırı gerçekleştirilmiş, Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk’in yaklaşık 16 kilometre güneyinde, cepheye yakın bir bölgede bulunan hapishaneye yönelik saldırı için Ukrayna ve Rusya birbirini suçlamıştı.

BM Genel Sekreteri Guterres’in açıklamasına göre, söz konusu araştırma misyonu Rusya ve Ukrayna’dan gelen talepler üzerine kuruldu.

Rusya ve Ukrayna’dan karşılıklı suçlamalar

Saldırının ardından konuyla ilgili açıklama yapan Rusyalı yetkililer, “Ukrayna ordusunun Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) sağladığı roketatarlar ile hapishaneye saldırdığını” söylemişti. Bölgedeki Rusya yanlısı ayrılıkçıların ve Rusyalı yetkililerin açıklamalarına göre, saldırıda 53 Ukraynalı savaş esiri hayatını kaybetmiş, 75 savaş esiri ise yaralanmıştı.

Ukrayna ordusu, bu iddialar karşısında Olenivka’ya roket veya füze ile herhangi bir saldırı düzenlemediklerini belirtti.

Deutsche Welle’nin (DW) haberine göre, Ukrayna ordusu “Rusya’nın hapishanedeki Ukraynalıları maruz bıraktığı işkence ve infazların üzerini örtmek için hapishaneyi bombardımana tuttuğunu” söyledi.

BM’nin araştırma misyonu hakkında konuşan Genel Sekreter Guterres de hem Ukrayna hem Rusya’nın saldırının araştırılması talebinde bulunduğunu hatırlatarak bu talepleri “çok ciddiye aldıklarını” kaydetti.

“Her iki ülkeyle de referans şartları konusunda anlaşma umudunu” dile getiren Guterres, araştırma misyonunda görev almak üzere “yetkin ve bağımsız kişiler aradıklarını” da sözlerine ekledi.

BM Genel Sekreteri, hapishanede “ne olduğu ile ilgili gerçeği açıklığa kavuşturmak için” savaşın tarafı olan ülkelerin misyonun erişimini kolaylaştırmasını ve gerekli verileri sağlamasını umduğunu söyledi.

Mariupol’de teslim olanlar da hapishanedeydi

The Guardian’ın haberine göre, Olenivka hapishanesinde uzun süre Ukrayna’nın güneyindeki liman kenti Mariupol’de Rusya ablukasında kaldıktan sonra teslim olan birliklerden de kişiler vardı.

2 bin 400’den fazla Ukrayna askeri Mayıs ayında Ukrayna ordusunun emriyle teslim olmuştu. Bunun ardından pek çok Ukraynalı asker Rusya’nın kontrolünde bulunan bölgelerdeki hapishanelere götürülmüştü. Bazı askerler Rusya ve Ukrayna arasındaki esir değişimleri sonrası ülkelerine dönebilse de diğer Ukraynalı savaş esirlerinin akıbeti net değil.

Ukrayna Savunma Bakanlığı da Olenivka hapishanesine ilişkin dünkü açıklamasında saldırının gerçekleştiği hapishanede tutulan savaş esirlerinin “zorbalık, fiziksel küçük düşürme ve moral bozma” gibi durumlarla karşı karşıya bırakıldığını, bunların esirleri “Rusya yanlısı propaganda videolarında oynamaya zorlamak için yapıldığını” söylemişti.

Bakanlık, saldırının işkenceye işaret eden ve sonrasında uluslararası yargı süreçlerinde kullanılabilecek bulguları ortadan kaldırmak için yapıldığını söylese de bu değerlendirmeye nasıl varıldığını açıklamadı.

Paylaşın

BM, Petrol Ve Doğalgaz Şirketlerini ‘Açgözlülükle’ Suçladı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, enerji krizi sırasında dünyanın en fakir insanları üzerinden rekor gelir elde eden petrol ve doğal gaz şirketlerini “anlamsız açgözlülükle” suçladı.

Guterres, yılın ilk çeyreğinde en büyük enerji şirketlerinin toplam 100 milyar dolara yakın kar elde etmesinin “ahlaksızlık” olduğunu söyledi.

Bütün hükümetlerin elde edilen bu aşırı gelirleri vergilendirmesini isteyen Guterres, bu vergilerden elde edilecek fonların zor zamanlarda savunmasız insanları korumak için kullanılması çağrısında bulundu.

Dünyanın her yerinde insanların fosil yakıt sanayisi temsilcilerine mesajlar göndermesini isteyen Guterres, “anlamsız açgözlülük bizim sahip olduğumuz tek evi (dünya) tahrip ederken, en fakir ve en savunmasızları cezalandırıyor.” dedi.

Gıda, enerji ve finans gibi birbirleriyle bağlantılı krizlerle mücadele için kendi kurduğu Küresel Kriz Müdahale Grubu’nun hazırladığı raporun tanıtımı dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında konuşan Guterres, doğal gaz ve petrol sanayi temsilcilerine sert eleştiriler yöneltti.

Daha önce gıda ve finans sektöründeki sorunlarla ilgili raporlar yayımlayan Küresel Kriz Müdahale Grubu, son çalışmasında enerji sektöründe yaşanan sıkıntılarla ilgili önemli saptamalarda bulundu.

Guterres, bu grubun çalışmaları sayesinde küresel gıda sorununun aşılmasında önemli adımlar atıldığını kaydetti.

Konuşmasında İstanbul’da kendisinin de katıldığı toplantı sonucunda varılan tahıl sevkiyatı anlaşmasına atıfta bulunan BM Genel Sekreteri, Ukrayna tahılının Karadeniz’deki Rus ablukası altındaki limanlardan gıda tedarikine ihtiyaç duyan dünya pazarlarına sevk edilmesini sağlamak için ilk olarak Rusya ve Ukrayna cumhurbaşkanlarına önerilen tahıl anlaşmasının eşdeğerini gerçekleştirmeyi hedeflediğini söyledi.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının önemine değinen Guterres konuşmasında, piller için depolama dahil yeni teknolojilerin “kamu malı haline gelmesi gerektiğini” ve hükümetlerin ham madde ve yenilenebilir enerji teknolojileri için tedarik zincirlerini büyütmesi ve çeşitlendirmesi gerektiğini savundu.

Küresel Kriz Müdahale Grubu’nun diğer önemli önerileri arasında, daha zengin gelişmiş ülkeleri özellikle enerji tasarrufu yapmak, toplu taşımayı ve doğaya dayalı çözümleri teşvik etmek yer alıyor.

Grubun raporunda, “yeşil enerji geçişi” için özel ve çok taraflı finansmanın artırılması da tavsiye ediliyor.

Raporda ayrıca, Uluslararası Enerji Ajansı’nın insan kaynaklı iklim değişikliğini engellemeye yardımcı olmak için 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını “net sıfıra” düşürme amacı hatırlatılarak, buna ulaşmak için yenilenebilir enerjiye yatırımlarını yedi kat artırma hedefine güçlü bir destek veriliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

BM: İnsanlık, Nükleer Yok Oluştan Bir Yanlış Anlama Uzakta

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, ABD’nin New York şehrindeki BM Genel Kurulu’nda düzenlenen Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nın gözden geçirilmesine yönelik 10. konferansın açılışında konuştu.

Guterres, insanlığın “nükleer yok oluştan yalnızca bir yanlış anlama, bir yanlış hesaplama uzakta olduğunu” söyledi.

Nükleer silahların yayılma tehlikesinin arttığına ve gerilimi azaltmanın önündeki engellerin zayıfladığına dikkat çeken Guterres, bunun Orta Doğu ve Kore Yarımadası’ndan Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline kadar nükleer nitelikteki krizlerin şiddetlendiği bir zamanda olduğuna işaret etti.

Guterres, “Ülkeler, gezegenimizde yeri olmaması gereken kıyamet günü silahlarını stoklamak ve bu silahlara yüz milyarlarca dolar harcamak için sahte güvenlik ararken, şu anda dünya çapında askeri cephaneliklerde yaklaşık 13 bin nükleer silah bulunuyor” dedi.

2. Dünya Savaşı sırasında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombalarını da hatırlatan António Guterres, “İnsanlık, Hiroşima ve Nagazaki’nin korkunç yangınlarından öğrenilen dersleri unutma tehlikesiyle karşı karşıya” dedi.

BM Genel Sekreteri Guterres, nükleer savaş risklerini azaltacak ve silahsızlanmayı hızlandıracak pratik önlemler bulunması, nükleer teknolojinin sadece barışçıl kullanımının teşvik edilerek bunun için de çok taraflı anlaşmaların canlandırılması gerektiğin de sözlerine ekledi.

“İsrail’i de nükleer anlaşmalara dahil edin”

Öte yandan, Arap Grubu olarak da bilinen BM üyesi Arap ülkeleri, BM Genel Kurulu’ndaki konferansta İsrail’in de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na dahil edilmesi çağrısında bulundu.

Grup adına konuşan Ürdün Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ayman Safadi, anlaşmaya taraf devletlerin, “anlaşmanın evrenselliğini sağlamak için çaba göstermesi ve anlaşmaya taraf olmayan devletlere nükleer teknolojinin transferini yasaklaması gerektiğini” söyledi:

“Başta İsrail olmak üzere bu anlaşmaya taraf olmayan devletlerle her türlü teknik işbirliği, nükleer olmayan bir devlet olarak katılana ve tüm nükleer tesisleri kapsamlı güvenlik sistemine tabi olana kadar durdurulmalıdır.”

İsrail’in Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı imzalamadığını ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) denetçilerinin nükleer tesislerinde bulunmasına izin vermediğini vurgulayan Ürdün Dışişleri Bakanı Safadi, Orta Doğu’nun nükleer silahlardan arınmış bir bölge olması için uluslararası kuralların katı bir şekilde uygulanması gerektiğini kaydetti.

Blinken: İran, anlaşmaya dönmeli

ABD Dışişleri Bakanı antony Blinken da dün konferansa katılmak üzere bulunduğu BM Genel Merkezi’nde basına açıklamalarda bulundu.

Blinken, İran’ ile Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na (JCPOA) dönüşün, “en iyi yol” olduğuna inandıklarını söyledi: “İran ile nükleer anlaşmaya karşılıklı dönüşün, ilerlemenin ve her türlü krizden kaçınmanın en iyi yolu olduğuna inanmaya devam ediyoruz.”

“Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi alanında İran’ın, Kuzey Kore’nin ve şimdi de Rusya’nın farklı şekillerde ortaya koyduğu zorluklarla karşı karşıya kalındığına” işaret eden Blinken, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaşa da değinerek özetle şöyle konuştu:

“Bu, dünyanın dört bir yanında nükleer silahlara sahip olma ya da olmama konusunda karar verecek ülkelere korkunç bir mesaj gönderiyor.

“AB, aylarca süren tartışmalara, görüşmelere ve müzakerelere dayanarak en iyi önerileri yaptı. ABD, üzerinde anlaşmaya varılanlar temelinde ilerlemeye hazır, ancak İran’ın buna hazır olup olmadığı belli değil.”

ABD yönetimi, Başkan Donald Trump döneminde Mayıs 2018’de İran ile Rusya, İngiltere, Çin, ABD, Fransa ve Almanya’yı içeren P5+1 grubu arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan çekilerek Tahran’a ekonomik yaptırımlar uygulama yoluna gitmişti.

Putin: Nükleer bir savaşın kazananı olmaz

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de konferansın katılımcıları için yazdığı mektupta nükleer savaş konusundaki düşüncelerini paylaştı.

Putin, “Nükleer bir savaşın kazananı olmayacağı ve asla başvurulmaması gerektiği gerçeğinden hareket ediyoruz ve dünya topluluğunun tüm üyeleri için eşit ve bölünmez bir güvenliği savunuyoruz” dedi.

Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması

Nükleer Silahların Yayılmasının Önlemesi Antlaşması (NPT), 1968 yılında imzaya açıldı, 1970 yılında yürürlüğe girdi. Türkiye bu antlaşmaya 1979 yılında taraf oldu.

NPT, genel hatlarıyla üç sütun üzerinde inşa edildi: silahsızlanma, yayılmanın önlenmesi ve nükleer enerjinin barışçıl kullanımı.

Antlaşma’nın uygulanmasını denetlemek üzere her beş yılda bir Gözden Geçirme Konferansları (GGK) düzenlenir. 2020 yılında New York’ta gerçekleştirilmesi öngörülen GGK COVID-19 salgını nedeniyle 2022 yılına ertelenmişti.

NATO’nun paylaştığı bilgilere göre, “Sadece üç ülke daha başından itibaren Antlaşma’ya katılmamayı seçmiştir: 1974’te ‘barışçıl amaçlı’ bir nükleer deneme yapan Hindistan; 1998’de Hindistan ile peş peşe nükleer denemeler yapan Pakistan; ve nükleer silahlara sahip olduğunu ne doğrulayan ne de inkar eden İsrail.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İnsanlık İklim Krizi Nedeniyle ‘Toplu İntiharla’ Karşı Karşıya

Son günlerde Avrupa’yı etkisi altına alan sıcak hava dalgası ve orman yangınları sürüyor. Sıcaklıklar Portekiz’de 47 dereceyi bulurken, İspanya’da 40 dereceyi aştı. Fransa’da süren orman yangınlarıyla 1700 itfaiyeci mücadele ediyor.

Bugün Berlin’de başlayan ve iki gün sürecek Petersberg İklim Diyaloğu Konferansı’na katılan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Dünyanın yarısı sel, kuraklık, aşırı fırtınalar ve orman yangınlarının yaşanabileceği tehlike bölgelerinde bulunuyor. Hiçbir ülkenin bağışıklığı yok ama buna rağmen fosil yakıt bağımlılığımızı desteklemeye devam ediyoruz” dedi.

İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre konferansa katılan 40’dan fazla çevre ve iklim değişikliği bakanına hitap eden Guterres, “Ya toplu olarak harekete geçeceğiz ya da toplu olarak intihar edeceğiz. Bu bizim elimizde” diye konuştu.

Kalkınma bakanlarına eleştiri

BM Genel Sekreteri konuşmasında, aralarında Dünya Bankası’nın da bulunduğu, yoksul ülkelere yardım amacıyla, zengin ülkelerin vergi mükelleflerinin fonladığı “çok taraflı kalkınma bankalarına” sert eleştiriler yöneltti.

Guterres, bankaların organizasyonunun iklim kriziyle başa çıkmak için gereken fonları sağlamak anlamında yetersiz olduğunu belirtti. Guterres “Çok taraflı kalkınma bankalarının hissedarları olarak kalkınmış ülkelerin, derhal yenilenebilir enerji ve yenilenibilir enerji miktarını artırmak için yapılan yatırımlardan sonuç talep etmesi gerek. Bu bankaların amaca uygun olmalarını talep etmeleri gerek. Eskimiş iş yapma şablonlarını ve politikalarını değiştirip, daha çok risk almalarını talep etmeleri lazım. Kalkınmakta olan ülkelere, ortaklarına güvenebileceklerini gösterelim” dedi.

COP27’ye hazırlık süreci

Petersberg İklim Diyaloğu Konferansı, geçen yıl İskoçya’nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen ve iklim değişikliğine karşı alınacak önlemlerin kararlaştırıldığı COP26’nın ardından ve Kasım’da Mısır’da yapılacak COP27 İklim Zirvesi’ne hazırlık olarak gerçekleştiriliyor.

İki günlük konferans için Berlin’de buluşan bakanlar, aşırı hava olaylarını, yükselen gıda va yakıt fiyatlarını ele alacak. Alman hükümeti tarafından 13 yıldır yapılan konferans, Cop27 öncesinde, başlıca ülkelerin bir uzlaşmaya varabilmesi için son fırsatlardan biri.

Cop27’de uzlaşma şansı, Covid-19 salgınından çıkış ve Ukrayna’nın işgaliyle gıda ve yakıt fiyatlarının hükümetleri enflasyon tehdidi ve geçim kriziyle karşı karşıya bıraktığı son aylarda çok azaldı.

COP26 İklim Değişikliği Konferansı’nda dünya liderleri küresel ortalama sıcaklığı sanayi devrimi öncesine kıyasla 1,5 derecede tutma konusunda uzlaşmıştı. Ancak uzmanlar bu hedefe yönelik verilen taahhütlerin hala yetersiz olduğunu söylüyor.

Tüm katılımcı ülkelerin bu yıl sera gazı salımlarını azaltmak ve “net sıfır emisyona” yönelik yol haritalarını çizecek planlarını açıklaması bekleniyordu.

Ancak Guardian’a konuşan Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans, “Bu yönde ülkelerden herhangi yeni bir plan göremiyoruz” dedi. Timmermans, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadeleden sorumlu en üst düzey yetkilisi.

Uzmanlar Kasım’da COP27’ye ev sahipliği yapacak Mısır’ın kendi planlarının da yetersiz olduğunu söylüyor.

Son aylarda dünyanın birçok bölgesinde hava sıcaklıkları rekor kırıyor. Mart’ta Hindistan’da 122 yıllık hava sıcaklığı rekoru kırıldı. Aynı dönemde Antarktika bölgesindeki sıcaklık normalin 40 derece üstünde kaydedilirken Kuzey Kutbu’nda sıcaklık da ortalamanın 30 derece üstüne çıktı. İngiltere de bugün sıcaklığın gün içinde 41 dereceyi bulması bekleniyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

BM: Gıda Krizi 2023’te Felakete Dönüşebilir

Birleşmiş Milletler (BM)Genel Sekreteri Antonio Guterres, dünyanın şimdiye kadar eşi görülmemiş bir küresel açlık kriziyle karşı karşıya olduğunu belirterek, gelecek yıl durumun bir felakete dönüşebileceği uyarısında bulundu.

Berlin’de gıda güvenliği konulu uluslararası bir konferansa videolu mesaj gönderen Guterres, Ukrayna’daki savaşın, yıllardır ortaya çıkan sorunları daha da karmaşık hale getirdiğini, iklimin değişikliği ve COVID-19 salgınının küresel açlığı ve gıda krizini tetiklediğini ifade etti. BM Genel Sekreteri, ülke liderlerine yaptığı çağrıda, “Şimdi harekete geçmezsek felaketi önleme konusunda çok geç kalmış oluruz” dedi.

Guterres, geçen ay Afrika’nın Sahel bölgesini ziyareti sırasında liderlerin bu konuda kendisini uyardığını belirterek, “Afrika Boynuzu da son yılların en büyük kuraklığını yaşıyor. Dünya Gıda Programı’na göre, son iki yılda, dünya genelinde güvenli gıdaya ulaşamayanların sayısı iki kattan fazla artarak 276 milyon kişiye çıktı. 2023 daha da kötü olabilir” dedi.

“Gelecek yıl durum küresel gıda kıtlığına dönüşebilir”

Çiftçilerin ana maliyetinin gübre ve enerji olduğunu belirten BM Genel Sekreteri, gübre fiyatlarının geçen yıl yarıdan fazla, enerji fiyatlarının ise üçte iki oranından fazla arttığını belirterek, bu artışın Asya, Afrika ve Amerika’da pirinç ve mısır da dahil tüm hasatları etkileyebileceğini söyledi. Guterres, “Bu yıl yaşadığımız gıdaya erişim sorunları, gelecek yılın küresel gıda kıtlığı haline dönüşebilir. Hiçbir ülke böyle bir felaketin sosyal ve ekonomik etkilerinden kurtulamaz” dedi.

“Türkiye, ABD, AB ve diğer ülkelerle sorunu çözmeye çalışıyoruz”

Guterres, gıdaya erişimde yaşanan krizin çözümü için destek sağlandığını ancak bu desteğin sorunun tamamını çözmek için yeterli olmadığını belirterek, “Ukrayna’nın gıda üretiminin yanısıra Rusya’nın ürettiği gıda ve gübreyi savaşa rağmen dünya pazarlarına yeniden sunmadan küresel gıda krizine etkili bir çözüm bulamayız. Bu konuda Ukrayna, Rusya, Türkiye, ABD, AB ve diğer ülkelerle yoğun temas halindeyim. BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı Genel Sekreteri (UNITAD) Rebeca Grynspan ve BM İnsani Yardımdan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths, Ukrayna’nın sadece kara yoluyla değil, Karadeniz üzerinden de gıda ihraç etmesini sağlayacak bir paket anlaşmaya varmayı amaçlayan görüşmelere devam ediyor. Rus gıda ve gübresini kısıtlama olmaksızın dünya pazarlarına getirecek bir anlaşma sağlamaya çalışıyoruz. Bu konuda detaylara girmek istemiyorum çünkü kamuoyuna yapılacak açıklamalar şimdiye kadar görüşmelerde sağladığımız başarıya engel olabilir” ifadelerini kullandı.

“Küresel finans krizi yoksulluk sınırında yaşayan kişileri ezdi”

Guterres, gıda krizini çözmek için dünyada yaşanan finans krizinin de çözülmesi gerektiğini, yoksulluk sınırındaki yüz milyonlarca kişinin finansal kriz nedeniyle ezildiğini belirterek, krizin çözümü için gelişmiş ülkelere çağrıda bulundu.

Antonio Guterres, “Gelişmiş ülkeler ve uluslararası finans kuruluşları, hükümetlerin halklarını desteklemesine ve yatırım yapmasına yardımcı olmak için kaynakları kullanılabilir hale getirmeli. Borç temerrüdüyle karşı karşıya kalan gelişmekte olan ülkelerin, ekonomilerini ve insanlarını ayakta tutmasının sağlanması için mutlaka borçları ertelenmelidir. Finans kurumları, kaynakları en çok ihtiyaç duyulan yerlere ulaştırmak için gereken esnekliği sağlamalı. Bugünkü tartışmalar, küresel gıda piyasalarını istikrara kavuşturmak ve emtia fiyatlarındaki oynaklıkla mücadele etmek için somut adımlar atmada bir fırsattır. Birlik içinde ve çok taraflı bir yanıt için siyaset dünyası ve özel sektörün güçlü liderliğine ihtiyacımız var. 21. yüzyılda kitlesel açlığı ve açlığı kabul edemeyiz” dedi.

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, önceki gün yaptığı açıklamada, ülkesinin Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra tedarik zinciri kısıtlamaları ve yüksek enflasyon nedeniyle şiddetlenen gıda krizini çözmek için BM’ye 250 milyon Kanada doları (193 milyon dolar) vereceğini söyledi.

Paylaşın

BM Genel Sekreteri Guterres: Suriye Halkından Vazgeçemeyiz

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Suriye’deki insani durumla ilgili düzenlenen BM Güvenlik Konseyi toplantısında, Suriye’nin kuzeybatısındaki milyonlarca insana Türkiye üzerinden gönderilen yardımların önemine vurgu yaptı.

Bu bölgedeki insanlara yardım ulaştırılmasını sağlayan BM programının bir yıl daha uzatılması için Güvenlik Konseyi’ne çağrıda bulunan Guterres, “Suriye halkından vazgeçemeyiz” ifadesini kullandı.

Suriye’de muhaliflerin kontrolündeki kuzeybatı bölgesine Türkiye sınırındaki Babül Hava Sınır Kapısı üzerinden yardım gönderilmesine imkân tanıyan BM programı 10 Temmuz’da sona eriyor.

Esad rejiminin müttefiki Rusya, söz konusu yardım programının Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal ettiğini savunuyor. Moskova bu gerekçeyle yardımların Suriye içinden gönderilmesi gerektiğini belirtiyor. Ancak muhalifler bu durumda gıda ve diğer insani yardımların hükümet kontrolüne geçmesinden endişe ediyor.

“Ahlaki bir zorunluluk”

BM Güvenlik Konseyi’nde konuşan Guterres, “Sınır ötesi operasyonlara izin verilmesi konusundaki konsensüsü sürdürmeleri için konsey üyelerine güçlü bir şekilde çağrıda bulunuyorum” dedi. BM Genel Sekreteri, “bölgede yardıma ve korumaya ihtiyaç duyan 4,1 milyon insanın çektiği ızdırap ve savunmasızlığı dikkate almanın ahlaki bir zorunluluk olduğunu” sözlerine ekledi.

Guterres, Suriye’nin kuzeybatısındaki ihtiyaç sahiplerinin yüzde 80’inin kadın ve çocuk olduğunu belirtti.

Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu ise toplantıda yaptığı konuşmada, “İnsan hayatına ve BM Antlaşması’na saygı gösteren biri böyle hayati bir sistemi aksatmaya nasıl vesile olabilir?” ifadesini kullandı.

Ayda 800 kamyon yardım

Guterres’in bir yıl daha uzatılmasını talep ettiği BM operasyonlarında Türkiye’den Suriye’ye ayda yaklaşık 800 kamyon yardım ulaştırılıyor. Yardım programının uzatılması için BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi olan ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’den hiçbirinin veto etmemesi koşuluyla en az dokuz üyenin onayı gerekiyor.

BM Güvenlik Konseyi 2014 yılında Suriye’de muhaliflerin kontrolündeki bölgelere Irak ve Ürdün’ün yanı sıra Türkiye’deki iki sınır kapısından insani yardım geçisine izin vermişti. Ancak daha sonra Rusya ve Çin’in itirazları üzerine geçiş noktaları Türkiye’deki Babül Hava Sınır Kapısı’yla sınırlandırıldı.

Paylaşın

1,6 Milyar Kişi Ukrayna-Rusya Savaşın Olumsuz Etkileriyle Karşı Karşıya

Birleşmiş Milletler’in (BM) Küresel Kriz Müdahale Grubu (GCRG), Rusya’nın komşusu Ukrayna’yı işgaliyle 24 Şubat’tan bu yana 106 gündür devam eden savaşın dünyadaki gıda, enerji ve finans sistemleri üzerindeki etkisini ele alan yeni bir politika belgesi yayınladı.

Buna göre, dünyanın 94 ülkesinde tahminen 1,6 milyar insan savaşın yarattığı krizin en az bir boyutuna maruz kalmış durumda. 1,2 milyar insan ise hem gıda, hem enerji, hem de finans sistemlerinde savaşın olumsuz etkileri ile karşı karşıya kalan “kusursuz fırtına” ülkelerinde yaşıyor.

Politika belgesinde paylaşılan verilere ilişkin açıklama yapan BM Genel Sekreteri António Guterres de “Ukrayna’daki savaşın dalgalanma etkileri hiçbir ülkenin veya topluluğun kaçamayacağı ciddi bir hayat pahalılığı krizi yarattı” değerlendirmesinde bulundu.

Savaş ve gıda güvensizliği

1,6 milyar kişinin savaş sebebiyle artan gıda ve petrol fiyatlarıyla başa çıkmakta güçlük çektiğini hatırlatan Guterres, bu yıl 47 milyon kişinin daha gıda güvensizliğiyle karşı karşıya kalabileceğini söyledi.

BM Genel Sekreteri rapora ilişkin BM Genel Merkezinde gazetecilere yaptığı açıklamada, “Savaşın gıda güvenliği, enerji ve finans üzerindeki etkisi sistematik, şiddetli ve hızlanıyor. Savaş, eşi benzeri görülmemiş bir açlık ve yoksulluk, sosyal ve ekonomik kaos getiriyor” dedi:

Mesaj, net ve ısrarlı: Ülkeler hayat ve geçim kaynaklarını kurtarmak için şimdi harekete geçmeli.

Guterres ayrıca Ukrayna tahılının güvenli ve engelsiz bir şekilde Karadeniz üzerinden ihracatının sağlanması çağrısında bulundu.

BM verilerine göre, pandemiden önce ciddi oranda gıda güvensizliği yaşayan kişilerin sayısı pandemi öncesinde 135 milyon iken 2-yıllık pandemi sürecinde 276 milyona yükseldi. Savaşın yarattığı dalgalanma etkilerinin ise bu rakamı 323 milyona yükselteceği tahmin ediliyor.

“Gelecek 18 ay kritik önemde”

Politika belgesinde paylaşılan verilere ilişkin konuşan BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) Genel Sekreteri Rebeca Grynspan da “Şimdiye kadarki en ciddi hayat pahalılığı ile karşı karşıyayız” dedi.

“Mevcut gıda krizi, 2023’te hızla küresel boyutlarda bir gıda felaketine dönüşebilir” uyarısında bulunan Grynspan, Ukrayna tahılı ve Rusya gübresinin ihracatı olmadan gıda krizine çözüm bulunamayacağını ve bu nedenle gelecek 18 ayın kritik önem taşıdığını söyledi.

Ukrayna tahılının ve Rusya gübresinin dünyaya ihracı için Moskova’da geçen günlerde temaslarda bulunan Grynspan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye ziyaretinin ardından Ukrayna tahılının dünyaya ihracı konusunda tarafların anlaşmaya yakın olup olmadığı ve küresel gıda krizinden kimin sorumlu tutulması gerektiği ile ilgili soruyu şöyle yanıtladı:

Şu aşamada söyleyebileceğim tek şey görüşmelerin yapıcı olması, daha fazlasını söyleyemem… En önemli şey savaşı durdurmak, öyle değil mi? Ama şu da bir gerçek, hatırladığım kadarıyla 63 ülke ihracat konusunda 109 kısıtlama uyguluyor. Piyasalara daha fazla kısıtlama uygulanmaması önemli bir çağrı. Dolayısıyla siyasi kısmı ile ilgili yorum yapmayacağım ama teknik açıdan önemli olan – Genel Sekreterin de söylediği gibi – savaşı durdurmak.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın