Babacan’dan ’emekli amiraller bildirisi’ açıklaması: Çözüm tam demokrasidir

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, emekli amirallerin bildirisine ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Tarihimizin utanç sayfaları askerlerin siyasete yönelik hadsiz müdahaleleriyle doludur. Bu acı hafıza depreştirilmemelidir… Çözüm tam demokrasidir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, emekli amirallerin bildirisine ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden açıklamada bulundu.

Babacan, açıklamasında “askerlerin siyasete yönelik hadsiz müdahalelerini depreştirmemek” gerektiğini belirtti, iktidarın ise mağduriyet söylemlerini eleştirdi. DEVA Lideri Babacan’ın açıklaması şu şekilde:

“Tarihimizin utanç sayfaları askerlerin siyasete yönelik hadsiz müdahaleleriyle doludur. Bu acı hafıza depreştirilmemelidir. İktidarın, sürekli ‘düşman’ belirlemesi ve suni mağduriyet kampanyasına devlet kurumlarını katması ise yarınlarımıza zarar verir. Çözüm tam demokrasidir.”

Emekli amiraller bildirisi;

“Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.

Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.

Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.

Deniz Şehitlerimizi anarak Saygıyla duyururuz.”

Paylaşın

Ali Babacan: Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor

Partisinin 1. Olağan Hakkari İl Kongresi’nde konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Böyle bir ortamda istikrar yazmışlar duvarlara. Sayın Erdoğan’ın bu memlekete hangi alanda istikrar kazandırdığına bir bakalım. Hukuk. İstikrar var mı? Hakkını yemeyelim var. Sayın Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor.” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 1. Olağan Hakkari İl Kongresi’nde konuştu.

Konuşmasında iktidara yüklenen Babacan, “Biz; demokrasiyi yok sayan, şahsi bekalarını bu milletin çıkarlarının üstünde gören, ülkeyi şiddet sarmalına sokan, çetelerle iş tutan, sokak ortasında siyasetçileri, gazetecileri döven vesayet odaklarıyla, 28 Şubatçılarla hiçbir zaman ayni gemiye binmedik. Binmeyeceğiz. Bizim rotamız; insan haklarından, özgürlüklerden, demokrasiden ve atılımdan şaşmıyor. Bizim rotamızı milletimiz belirliyor.” dedi.

Konuşmasının devamında “Böyle bir ortamda istikrar yazmışlar duvarlara. Sayın Erdoğan’ın bu memlekete hangi alanda istikrar kazandırdığına bir bakalım. Hukuk. İstikrar var mı? Hakkını yemeyelim var. Sayın Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor.” ifadelerini kullanan Babacan’ın açıklamalarından satır başları şöyle;

“Bu hükûmet için dış politika ifadesini kullanmıyorum çünkü politikaları yok. Dış ilişkiler diyorum. Dış politika demek; diplomasi, siyasi diyalog, konuşmak, problemleri barışçıl yöntemlerle çözmeye gayret etmek demektir. Dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak demektir. Bizler ayrıldıktan sonra dış politika tamamen dar bir ideolojik perspektifle yürütülüyor. Cumhuriyet tarihinin ‘Başka ülkelerin iç siyasetlerine karışmama’ ilkesi vardı, çiğnediler. Başka bir ülkede sorun olduğu zaman ‘tarafları uzlaştıralım’ demiyorlar. Hemen kolları sıvıyorlar, başlıyorlar yumruk atmaya. Kime denk gelirse.

Hemen yanı başımızdaki Irak’a bakın. Bağdat bir kültür ve medeniyet şehri. Mezopotamya uygarlığı var bu topraklarda. Çok büyük doğal kaynaklar var. Irak’ın yeni gerçeklerini kabul etmek lazım. Irak’la her türlü ilişkiyi geliştirmek lazım.

Bütün bu coğrafya için bir ilkeyi savunduk. İnsanlar ülkeden ülkeye serbestçe dolaşabilmeli. Ürünler, ticaret serbest olacak. Sermaye rahat hareket edecek. Fikirler rahat hareket edecek. Adeta bütün bu hudutların anlamsızlaştığı bir coğrafya hayalimiz var. Gerçek refah, gerçek barış, gerçek huzur böyle sağlanır. Sınırlara beton duvarlar örerek değil; tam tersine komşularımıza gönlümüzü ve kapılarımızı açarak sağlanır. İnsanların, ürünlerin, sermayenin rahat hareket ettiği coğrafya topyekûn kalkınmayı beraberinde getirecek.

“Cumhurbaşkanı’nın vakti kendiyle çelişmekle geçiyor”

Kongre salonuna koca harflerle ‘güven ve istikrar’ yazmışlar. Daha kendilerine bile güvenmiyorlar. Biz onlara nasıl güvenelim? Hükûmetin bir bakanı çıkmış, ortadan kaybolan bakanın televizyonunu eleştiriyor. Kaybolan bakanın trolleri de diğer bakana saldırıyor. Bir bakan çıkıyor, ‘Şu zaman şu kadar aşı gelecek’ diyor ama söylediği kadar aşı söylediği tarihlerde gelmiyor. Sosyal medya hesabından maske, mesafe, temizlik diyen bakanlara karşın, Cumhurbaşkanı lebalep kongre yapmakla övünüyor. Bir de tarımı bitiren bir bakan daha var. Aslında hepsi tek bir kişinin söylediğine bakıyor. Onun da vakti ömrü kendi kendiyle çelişmekle geçiyor.

Böyle bir ortamda istikrar yazmışlar duvarlara. Sayın Erdoğan’ın bu memlekete hangi alanda istikrar kazandırdığına bir bakalım. Hukuk. İstikrar var mı? Hakkını yemeyelim var. Sayın Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor. Getir götür talimatlarla alınan kararlar, hukuksuzluğu istikrarlı bir şekilde büyütüyor. Fakirleşmede istikrar var. İşsizlik istikrarlı bir şekilde artıyor. Hayat pahalılığı artıyor. Bu tablo Sayın Erdoğan’ı eseri. Şimdi soruyorum; Sayın Erdoğan, bu eserinizle gurur duyuyor musunuz?

Hükümete bir tavsiyem var. Duvarlara, pankartlara, panolara büyük harflerle ‘özür diliyoruz’ yazın. Mesela seçme ve seçilme hakkını gasp ettiğiniz halkımızdan özür dileyin. Kürtçe’yi yeniden ‘bilinmeyen bir dil’ yaptığınız için, bu milleti yarı yolda bırakıp, Kürt meselesini yeniden dirilttiğiniz için özür dileyin. KHK’larla işlerine son verdiğiniz ve yargı kararına rağmen işine iade etmediğiniz vatandaşlarımızdan özür dileyin. Keyfî kararlarınız yüzünden fakirleşen milletimizden özür dileyin.

“Gerginlik artsın diye yapmayacakları şey yok”

Halkın güvenini kaybettikçe ne yaptılar? 6 milyon oy almış, Meclisimizde en çok milletvekili bulunan ikinci sıradaki muhalefet partisini kapatmayı gündeme getirdiler. Gerginlik artsın, huzur kalmasın diye yapmayacakları şey yok. Çünkü başarı üretemiyorlar. Defalarca kendileri ‘Parti kapatmak olmaz’ dedi. Hatta şimdiki küçük ortağa laf yetiştiriyordu. Zamanında da kapatılmaya çalışılan bir parti vardı. Sayın Erdoğan, onun kapatılmasını istediği için Sayın Bahçeli’yi kastederek ‘Ülkenin huzursuzluğunda bunların yeri vardır’ dedi. Şimdi küçük ortağın gemisine bindiler, rotayı da Perinçek’in eline verdiler.

Biz; demokrasiyi yok sayan, şahsi bekalarını bu milletin çıkarlarının üstünde gören, ülkeyi şiddet sarmalına sokan, çetelerle iş tutan, sokak ortasında siyasetçileri, gazetecileri döven vesayet odaklarıyla, 28 Şubatçılarla hiçbir zaman ayni gemiye binmedik. Binmeyeceğiz. Bizim rotamız; insan haklarından, özgürlüklerden, demokrasiden ve atılımdan şaşmıyor. Bizim rotamızı milletimiz belirliyor.”

 

Paylaşın

Babacan: Uluslararası anlaşmalara kağıt parçası muamelesi yapıyorlar

Mersin’de partisinin 1. Olağan Tarsus İlçe Kongresi’nde konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Sayın Erdoğan, ‘Kadın hakları kâğıtlarla korunmaz, vicdanla korunur’ diyor. Kağıtlar dediği hukuk. Uluslararası anlaşmalara, Anayasa’ya, yasalara bir kâğıt parçası muamelesi yapıyorlar… Bu ülkenin sorunları hukuktan, insan haklarından, demokrasiden geçiyor. Hukuk bir kâğıt parçasıdır derseniz bu ülkeyi düştüğü çukurdan çıkaramazsınız.” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Mersin’de partisinin 1. Olağan Tarsus İlçe Kongresi’nde konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Dün Ankara’da lebalep kongrelerden birisi vardı. Tedbiri açıklayan kendileri, uymayan kendileri… Kongrenin slogan yazılarını görmüşsünüzdür. Büyükçe ‘Güven ve istikrar’ yazmışlar. Güler misiniz, ağlar mısınız? Bunlar bu ülkede ne güven ne de istikrar bıraktılar. Vatandaşın gecenin 2’sinde Resmî Gazete’de ne çıkacak diye beklediği bir ülkede güvenden bahsediyorlar. Gece karanlıkta alınan kararlarla yönetilen bir ülkede istikrardan bahsediyorlar.

“Uluslararası anlaşmalara kâğıt parçası muamelesi yapıyorlar”

Sayın Erdoğan, ‘Kadın hakları kâğıtlarla korunmaz, vicdanla korunur’ diyor. Kâğıtlar dediği hukuk. Uluslararası anlaşmalara, Anayasa’ya, yasalara bir kâğıt parçası muamelesi yapıyorlar. Hukuka kağıt parçası derseniz, istediğiniz kadar o kongreye ‘güven ve istikrar’ diye yazın, yapamazsınız. Bu ülkenin sorunları hukuktan, insan haklarından, demokrasiden geçiyor. Hukuk bir kâğıt parçasıdır derseniz bu ülkeyi düştüğü çukurdan çıkaramazsınız.

Sayın Erdoğan, ülkenin 2023 hedeflerinden bahsetti. Türkiye 2023 hedeflerini ilkin, AB sürecinde ve ekonomide ciddi mesafeler aldığımız 2011 yılında açıkladı. 2023 için kişi başına düşen milli gelirde koyduğumuz hedef 25 bin dolardı. Şimdi kaç hedefliyorlar? 10 bin dolar. Belgeler ortada. Sayın Erdoğan 2023 hedefleri derken 10 bin dolardan bahsediyor. Biz 12 bin 500 doları ta 2013’te gördük. Türkiye’nin ihracatını 36 milyar dolardan alıp, kısa sürede 132 milyar dolara çıkarttık. 2023 için de 500 milyar dolar hedefi koyduk. Hükümetin şimdi hedefi kaç? 214 milyar dolar. Hedef dedikleri bizimkinin yarısının altında.

Biz demişiz ki, ‘2023’te Türkiye’de işsizlik yüzde 5’e iner’. Orta Vadeli Program’da işsizlikte 2023 hedefleri kaç? Yüzde 11. Eğer işsizlik yüzde 11’e düşerse ‘2023 hedeflerimizi tutturduk’ diyecekler. 2023 deyip durdukları, bizim işin başındayken koyduğumuz hedefler değil. Siz o hedefleri aşağı düşürün, ondan sonra da ‘2023 hedeflerimizi tutturacağız’ deyin. Bu kadar yağma yok.

“Bizim tutturduğumuz rakamlarla övünüyorlar”

Sayın Erdoğan, ‘Satın alma gücü paritesine göre milli gelirde Türkiye’yi dünyada 17’den 13’üncü sıraya yükselttik’ diyor. Hesapta da bir sorun var ama teknik detayına girmeyeceğim. Biz zaten 2014’te o seviyeyi yakaladık. Altı yıldır ne yaptınız da bizim tutturduğumuz 13’üncülükle bugün övünüyorsunuz?

Sayın Erdoğan, ‘Salgın döneminde geçtiğimiz yıl yüzde 1,8 büyümeyle G-20 ülkeleri arasında ikinci sırada yer aldık’ diyor. Bu rakamlar güvenilir değil. G-20’de hangi konularda ikinci sıradayız? En yüksek enflasyonda ikinci sıradayız. En yüksek faizde ikinci sıradayız. Bir de tersten bir göstergede ikinci sıradayız. Salgın döneminde halkına gelir desteği veren ülkeler arasında sondan ikinci sıradayız.

“Ekonomik büyümenin en önemli formülü eğitimdir”

Uzun vadede ekonomik büyümenin en önemli formülü eğitimden geçiyor. Gençlere ne kadar imkân oluşturursak, bu ülke o kadar zenginleşir. Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, yüksek özgüven sahibi öğrencilerimiz olurdu, dünya çapında nam salmış girişimcilerimiz olurdu. Genel anlamda şiddet azalırdı. Teknolojiyi daha çok üreten ve ürettiğini dünya çapında kendi markasıyla pazarlayan bir ülke olurduk. Şirketlerimizin sadece iç pazara sahip olmasından mutlu olmaz, dünya çapında söz sahibi olmasını görürdük.

Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, savunma sistemlerimiz için, en önemli stratejik konular için yabancı şirketlerin pingpong topuna dönmezdik. Uzaya çıkmak bir ‘PowerPoint’ sunumundan öteye geçer ve uzay teknolojilerinde gerçekten yol alırdık. Haberleşme alt yapımızı kendi şirketlerimiz ile kurardık.

İktidar olduğumuzda anne babaların üzerindeki eğitim yükünü hafifleteceğiz. Tüm velilere eğitime destek için eğitim finansman kartı vereceğiz. Böylece aileler çocuklarının ihtiyaçlarını bu kartla kolayca karşılayabilecek. Hanedeki öğrenci sayısı kadar, ihtiyaç duyulan harcama tutarını belirlenecek. Bu karta bu rakam yüklenecek.”

Paylaşın

Ali Babacan: Türkiye kimsenin keyfine göre yönetilemez

Mersin’de partisinin 1. Olağan Erdemli İlçe Kongresi’nde konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Tek bir kişi kafasına esince bu millete zarar vermesin diye ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ diyoruz. Yargı bağımsız olmalı, tarafsız karar almalı. İşleyen bir denge-kontrol mekanizması olmalı. Türkiye tek bir kişiden ibaret değildir, kimsenin iki dudağı arasına sıkıştırılamaz. Türkiye kimsenin keyfine göre yönetilemez. Türkiye 1’den büyüktür.” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Mersin’de partisinin 1. Olağan Erdemli İlçe Kongresi’nde konuştu. Babacan’ın gündeminde İstanbul Sözleşmesi ve Merkez Bankası’nın döviz rezervi tartışmaları, Cumhurbaşkanı’nın vatandaşlara yaptığı döviz çağrısı ve sistem değişikliği önerisi vardı.

DEVA Lideri Babacan, konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı işaret ederek, “Bugün çıkmış diyor ki, ‘yastık altında döviz, altın varsa getirin’ diyor. Sen bu milletin alın teri olan dövizi tüket, ondan sonra milletten döviz, altın iste. Pandemi çıktığında da bütün dünya vatandaşına doğrudan destek verirken, IBAN numarası vermişlerdi. Bu millet yanlışlarınızın bedelini ödemek zoruna değil.” ifadelerini kullandı.

‘İstanbul Sözleşmesi’ üzerinden de Erdoğan’ı eleştiren Babacan, konuşmasında, “Sayın Erdoğan, ‘Kadın hakları kağıtlarla değil, vicdanla korunur’ diyor. Kâğıtlar dediği de hukuk! Siz hukuka kâğıt parçası gözüyle bakarsanız o ülkede hukuk devleti olmaz. Kadını şiddete karşı tabii ki hukukla koruyacağız. Şiddete cüret edenin eli yanacak. Kadın haklarını katillerin insafına mı bırakacağız?” dedi.

Kongredeki konuşmasına “Tek bir kişi kafasına esince bu millete zarar vermesin diye ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ diyoruz. Yargı bağımsız olmalı, tarafsız karar almalı. İşleyen bir denge-kontrol mekanizması olmalı. Türkiye tek bir kişiden ibaret değildir, kimsenin iki dudağı arasına sıkıştırılamaz. Türkiye kimsenin keyfine göre yönetilemez. Türkiye 1’den büyüktür.” sözleriyle başlayan Babacan, özetle şunları söyledi;

“Gecenin bir yarısında karar alıp, Resmî Gazete’de yayınlamış. ‘Aldığı kararın nedenini kendisi açıklar’ diyorlar. Pervasızca bunu çok normal bir şeymiş gibi söylüyorlar. Kafanıza esti diye Merkez Bankası başkanını değiştiremezsiniz, kriz çıkar. Kafanıza esince halkın arasına karışın, çarşıya pazara inin, vatandaşın halini hatırını sorun. Özellikle esnafa dönüp ‘Destekten ne haber? Bu desteği alabildiniz mi?’ diye sorun bakalım ne cevap verecekler.

“Bu milletin alın teri olan dövizi tüket, sonra milletten döviz iste”

Devletin 130 milyar dolarlık döviz rezervini erittiler, bir yandan da döviz borçlandılar. Merkez Bankası’nın kendisinin sahip olduğu döviz tükendi, kasasında borçlandığı döviz duruyor. Bugün çıkmış diyor ki, ‘yastık altında döviz, altın varsa getirin’ diyor. Sen bu milletin alın teri olan dövizi tüket, ondan sonra milletten döviz, altın iste. Pandemi çıktığında da bütün dünya vatandaşına doğrudan destek verirken, IBAN numarası vermişlerdi. Bu millet yanlışlarınızın bedelini ödemek zoruna değil.

Biz Merkez Bankası’nın eritilen 130 milyar dolarlık rezervini gündeme getirdikten sonra, işin ehli herkes aynı soruyu sordu. Bu konuyu sağa sola çekmek isteyenler, saçma sapan argümanlarla taraflı cumhurbaşkanını veya akraba bakanı savunmaya çalışanlar beyhude bir çaba içerisinde. Önce Merkez Bankası’nın internet sitesinden hangi sayfaya ve verilere bakılacağını öğrenmeliler. Önce şu brüt rezerv ile net döviz pozisyonu arasındaki farkı öğrenin. Bilmiyorsanız, arayın Merkez Bankası’nı, 25 yaşındaki genç bir uzman yardımcısını göndersinler. 5 dakikada anlatırlar. Öğrenmenin yolunu da gösteriyoruz.

Önce sessiz kalıp, duymuyor numarası yaptılar. Sonra dayanamayıp, ‘Döviz satıldı ama piyasa ve hukuk kurallarına uygun satıldı’ dediler. Şimdi de ‘Öyle bir rezerv yok ki nasıl satalım?’ diyerek inkâr moduna giriyorlar. Bir başka vahim hata daha yapıyorlar. Bu dövizlerin TL karşılığı satıldığını söyleyerek sanki masum bir işmiş gibi anlatmaya çalışıyorlar. Yok, ne yapacaksın? Bedava mı dağıtacaksın? Tabii ki TL karşılığında satacaksın. Bu rezervler; Merkez Bankası’nın ilan ettiği serbest kur rejimine aykırı bir şekilde eritilmiştir. Şeffaf olmayan bir biçimde, örtülü ve dolambaçlı yollarla harcanmıştır. Rezervlerin ne zaman, kimlere, hangi kurdan, hangi yöntemlerle aktarıldığını hâlâ açıklamıyorlar. Neden korkuyorsunuz? Yaptığınız iş doğruysa çıkın savunun.

“Kadın hakları tabii ki hukukla korunur”

Sayın Erdoğan, ‘Kadın hakları kağıtlarla değil, vicdanla korunur’ diyor. Kâğıtlar dediği de hukuk! Siz hukuka kâğıt parçası gözüyle bakarsanız o ülkede hukuk devleti olmaz. Kadını şiddete karşı tabii ki hukukla koruyacağız. Şiddete cüret edenin eli yanacak. Kadın haklarını katillerin insafına mı bırakacağız?

Sanki bir kâbusun içindeyiz. Bu kâbusta yüksek enflasyon, yüksek faiz, yüksek kur, yüksek borç var. Gençler ‘ev genci’ olmuş. 42 milyon kadını şiddetten korumayı amaçlayan bir insan hakları belgesi yakılıyor. Bu milletin alın teriyle biriktirilen, bu devletin bankasına konulan 130 milyar dolar döviz rezervi eritiliyor. Ama bu sadece kötü bir kâbus. Sandık gününün ertesi sabahına uyandığımızda tüm bunlar geçecek. Derin bir nefes alacağız. Bu yangını DEVA Partisi’nin damlaları söndürecek. Uyandığımızda yatırım, üretim, istihdam göreceğiz. Gençleri meslekleriyle buluşturacağız. Anne babaların başını huzurla yastığa koyduğu bir Türkiye’ye uyanacağız.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan’dan “Merkez Bankası’nın hesaplarını aydınlatın” çağrısı

Mersin’de partisinin 1. Olağan Silifke İlçe Kongresi’nde konuşan Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Bizim dönemimizde Merkez Bankası’nın bütün müdahaleleri açıktır, şeffaftır. Hâlâ kayıtlarda. Biz ayrıldıktan sonra hiçbir şeyi açıklamadılar. Doğru hesaptan kaçar mı? Karanlıkta yanlış işler yapılır ama aydınlıkta zor olur. Merkez Bankası’nın hesaplarını aydınlatın.” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Mersin’de partisinin 1. Olağan Silifke İlçe Kongresi’nde konuştu.

Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar rezervinin eritilmesi üzerinden iktidarı eleştiren DEVA Lideri Babacan, “Bu milletin alın terini damla damla biriktirdik. Niçin? Kara günler için. Atasözümüz var, ak akçe kara gün içindir, diye. Merkez Bankası’nın döviz rezervi de yedek akçesi de kara gün için. Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele verip Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarlık rezervini sata sata yok ettiler, bir yandan da piyasadan döviz borçlandılar. Merkez Bankası’nı borçlu bir kurum haline getirdiler.” ifadelerini kullandı.

Babacan, konuşmasının devamında, “Bizim dönemimizde Merkez Bankası’nın bütün müdahaleleri açıktır, şeffaftır. Hâlâ kayıtlarda. Biz ayrıldıktan sonra hiçbir şeyi açıklamadılar. Doğru hesaptan kaçar mı? Karanlıkta yanlış işler yapılır ama aydınlıkta zor olur. Merkez Bankası’nın hesaplarını aydınlatın.” dedi.

Konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz ve enflasyon konusundaki ifadelerini eleştiren Babacan, özetle şunları söyledi;

“Buraya gelmeden bir taksi durağındaydık. Bir şoför arkadaşımız, eve gitmeden eşini arayıp, ’Çocukları yatır da geleyim’ dediğini söyledi. Ülkenin onurlu, çalışan insanlarının durumu bu. Bir de ihaleleri paylaşan, lüks harcamaları yapabilen insanlara bakıyorsunuz. Ahlaklı insanların maddi durumunun bu kadar zayıfladığı, ahlaki ilkeleri gevşek olanların zenginleştiği bir dönem hiçbir zaman yaşanmamıştı. Adalet bu değil, vicdan bu değil.

Bu milletin alın terini damla damla biriktirdik. Niçin? Kara günler için. Atasözümüz var, ak akçe kara gün içindir, diye. Merkez Bankası’nın döviz rezervi de yedek akçesi de kara gün için. Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele verip Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarlık rezervini sata sata yok ettiler, bir yandan da piyasadan döviz borçlandılar. Merkez Bankası’nı borçlu bir kurum haline getirdiler.

Bizim dönemimizde Merkez Bankası’nın bütün müdahaleleri açıktır, şeffaftır. Hâlâ kayıtlarda. Biz ayrıldıktan sonra hiçbir şeyi açıklamadılar. Doğru hesaptan kaçar mı? Karanlıkta yanlış işler yapılır ama aydınlıkta zor olur. Merkez Bankası’nın hesaplarını aydınlatın.

Görevi bıraktığımda Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 7,5’tu. Bu faizi uygulayan Merkez Bankası başkanını ve o dönemin bürokratlarını vatana ihanetle suçladılar. Sayın Erdoğan’ın o tertemiz, pırıl pırıl devlet görevlilerinden en azından bir helallik istemesi lazım.

“Milletvekilliğiyle hızını alamadı, akrabasını bakan yaptı”

Akraba bakanı milletvekili listesine koymadan önce çok söyledik, bu yanlış dedik. Böyle yakın akrabalar partide eş zamanlı olarak böyle görevlerde olmamalı, dedik. Dinlemedi. Milletvekilliğiyle hızını alamadı, bakan yaptı. İsterse dünyanın en başarılı insanı olsun, ne olursa olsun yanlış. Hangi ülkede yaşansa o ülkenin başını derde sokar.

Lafa gelince Sayın Erdoğan ‘Benim alanım ekonomi’ diye övünüyor. Görüyoruz alanını. Kurumları şamar oğlanına çevirdiniz. Ülkenin birikmiş tüm rezervlerini sattınız, yedek akçesini harcadınız, Merkez Bankası’nı borca batırdınız. Varlık Fonu bile gırtlağına kadar borca battı. Faiz yakın tarihin en yüksek seviyesinde. Sadece Merkez Bankası’nın gecelik, haftalık faizi değil. Dün hazinenin on yıllık borçlanma faizleri yüzde 19’u gördü. Bu ne demek? Bu kafaya giderlerse, finansal piyasalarda daha on sene bu faiz düşmeyecek demek. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi on yıllığına borçlanmak istese on yıl boyunca yüzde 19 faiz ödemek zorunda demek. Faiz de enflasyon da çift haneye çapa attı.

“Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaptınız”

Yüksek faiz zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor. Merkez Bankası’nın kur artmasın diye faizi yükseltmek zorunda kalması ne demektir? Bütün kötü yönetimin faturasını bu millete ödetmek demektir. Yüzde 19’u bu millet bunun için ödüyor. Bir de piyasaya sorun. Piyasadaki ticari faizler yüzde 22, 23, 24. Sanayici, küçük işletmeler bunu ödüyor. Kredi kartları ekstrenize ‘aylık faiz arttı’ diye geliyordur. Bunun bedelini bütün millet ödüyor. Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman zengin ile fakir arasındaki uçurum böyle olmamıştı. Lüks otomobil satışlarına bakın. Bu krize rağmen onların satışlarında artış var.

Ayrılma kararını açıkladıkları sözleşmenin tam adı, ‘Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi sözleşmesi’. Bu sözleşme, kadınları her türlü şiddetten, aile içi şiddetten koruyacaksın, şiddete karşı her türlü önlemi alacaksın diyor. Bunun nesinden rahatsız oldunuz? Tüm dünya bu sözleşmeye ‘İstanbul Sözleşmesi’ diyor. Sanki bütün bu süreçte uyudular, akıllarına şimdi geldi. Siz hazırlayan ekiptesiniz. Madem kültürümüze aykırı, niye o gün imzaladınız, niye Meclis’ten geçirdiniz? Şimdi mi aklınıza geliyor? Bir başka siyasi partiyi iktidar ittifakına katabilmek için bunu tatlandırıcı olarak sunuyorlar. Yakından takip edenler görüyor.”

Paylaşın

Ali Babacan: Karanlıkta karar alanlar ülkeye oyun oynuyor

Aksaray’da partisinin 1. Olağan Merkez İlçe Kongresi’nde konuşan DEVA Lideri Babacan, cuma gece yarısı yayınlanan kararlara ilişkin, “Yine dış güçler, şunlar bunlar diyorlar. Bunları geçin. Siz bu kararları karanlıkta alsanız da her şey gün gibi açık. Bu oyunu ülkeye siz oynuyorsunuz. Yanlış kararınızın bedelini 84 milyon ödüyor. Hem faiz hem kur arttı. Her kur artışında zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor.” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Aksaray’da partisinin 1. Olağan Merkez İlçe Kongresi’nde konuştu. Gündemdeki sıcak gelişmelere ilişkin görüşlerini paylaşan Babacan, cuma gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararları, piyasalarda yaşanan hareketlilik ve düşürülen milletvekilliğiyle ilgili şunları söyledi:

“Hükümetin geçtiğimiz hafta açıkladığı paketlere ‘Lafla peynir gemisi yürümez, uygulamaya bakalım’ dedik. Cumayı cumartesiye bağlayan gece yarısı alınan kararlara bakın, dakika 1, gol 1. Bari açıkladığınız paketlerin hevesini alsaydınız, reform diye açıkladığınız belgelerin mürekkebi kurusaydı. İnsan hakları paketi açıklandıktan hemen sonra TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun bir üyesinin milletvekilliği düşürüldü. Bu milletvekili nerede bir insan hakları olsa tek başına çabalıyor. 1994’ten sonra ilk defa bir milletvekili Meclis’te apar topar gözaltına alındı. Küçük ortak bir şeyler söyledi, sabahında uygulandı.

Ülkeyi zaten uzunca süredir karanlığa sokmuşlardı ama artık aynı askeri vesayet ve muhtıra dönemlerindeki gibi karanlıkta alınan kararlarla yönetmeye başladılar. Artık uymayacağız dedikleri sözleşmenin adı ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’. Tüm dünyada “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen, ülkemizde imzalanmış olan temel bir insan hakları belgesi. Bu sözleşme şiddetle ve ayrımcılıkla mücadele sözleşmesi.

Açıkça söyleyin. Kadına yönelik şiddetin artmasını mı istiyorsunuz? Aile içi şiddetin artmasını mı istiyorsunuz? Hiç mi düşünmüyorsunuz, ‘Bu kararı alırsak, bizden cesaret alanlar rahatlıkla eşine, çocuğuna şiddet uygular’ diye? Kimse size ‘şu potansiyel katillere cesaret vermeyin’ demiyor mu? Çete liderlerine övgü düzen ortağınızla beraber, ülkede siyasal şiddetin yeniden ortaya çıkmasına alan açtınız.

Bugün Kadın Politikaları Başkanlığımızın öncülüğünde bir hukuk mücadelesi başlattık. Bu sözleşmeden çekilmeyle ilgili arkadaşlarımız münferiden Danıştay’a dava açıyor. Umarız ki Danıştay hakimlerinin de vicdanı sızlar. Danıştay’a sesleniyorum. Bu konuya hem hukuk hem de vicdan perspektifinde bakın, bu günaha ortak olmayın. Kadınların ahını almayın.

“Rivayete göre, görevden alınan Merkez Bankası Başkanı 130 milyar doları sormuş”

Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarını çarçur ettiklerini üstüne basa basa söylüyoruz. Bir rivayete göre, gece görevden alınan Merkez Bankası Başkanımız ‘ya şuna bakın, ne oldu’ demiş. Devlet geleneğinden gelen, devletin sahip olduğu her şeyin aslında millete ait olduğunu bilen bürokratlarımızda bu kaygı vardır: ‘Bu 130 milyar dolar yok, nereye gitmiş?’. Bununla ilgili yapılan bir çalışma neticesinde bu kararın alındığıyla ilgili bir rivayet var. Doğru yanlış bilmeyiz, doğruysa şaşırmam. Çünkü kimse bu rezervlerin ne zaman, hangi kurdan, hangi yöntemle satıldığını bilmiyor.

Merkez Bankası Başkanı görevden alındıktan sonra kur arttı, Türkiye’nin dış borçlanma faizleri ve risk birimi arttı. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ndeki finansal piyasalardaki üçüncü büyük depremi yaşıyoruz. Göstergelerin nereye doğru gideceği bir iki gün geçmeden belli olmaz. Merkez Bankası’nın da bundan sonra ne yapacağı belli olmaz. Yeni Başkan, Para Politikası Kurulu’nu zamanında yapacağını söyledi. Ateşten gömleği giyen aklı başında hareket etmek zorunda kalıyor. O ateşten gömleği giymesi gereken Sayın Cumhurbaşkanı’dır. Yanlış tezi yüzünden bu milletten özür dilemek zorunda.

Yine dış güçler, şunlar bunlar diyorlar. Bunları geçin. Siz bu kararları karanlıkta alsanız da her şey gün gibi açık. Bu oyunu ülkeye siz oynuyorsunuz. Yanlış kararınızın bedelini 84 milyon ödüyor. Hem faiz hem kur arttı. Her kur artışında zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor.

Daha üç gün önce Sayın Erdoğan’ın önüne iki seçenek koydum. ‘Ya yanlışını kabul et ve bu milletten özür dile ya da Merkez Bankası’yla ilgili bir adım at’ dedim. Bunlar her sınavdan çakıyorlar. Çoktan seçmeli de değil, sadece iki cevap seçeneği koyduk; gitti yine yanlış seçeneği işaretledi. Yazı tura atsan tutma ihtimali daha yüksekti.

Sayın Erdoğan’ın bir tezi var. Kendi alanı ekonomi ya(!) Ama son günlerde bunu dediğini duymuyoruz. Ne olur bugünlerde de çıkıp söylesin de bu işin gerçek sorumlusunun kim olduğunu anlayalım. Hiç uğraşmasın, kurumları da şamar oğlanına çevirmesin. Varlık Fonu’na yaptığı gibi kendisini Merkez Bankası’nın başına görevlendirsin. Zaten Para Politikası Kurulu ayda bir toplanıyor; çok vaktini de almaz, bir-iki saatte biter. Hiç olmazsa memleketi batırıp, sonra da suçu başkalarına yüklemez.

“Akraba bakanı parlatmaya çabası var”

Akraba bakanı parlatma çabası var, Merkez Bankası’nı kâr ettirmiş… Merkez Bankası nasıl kâr eder? Karşılıksız, çok para basarsa, faizi yükseltirse ve uygun fiyata alınıp biriktirilen 130 milyar doları mirasyedi gibi çarçur ederse kâr eder. Sen hangi döviz rezervini, hangi yedek akçeyi biriktirdin? Kimsenin aklıyla dalga geçmeyin. Milletin sırtından aldıklarını bir de kâr diye parlatmaya çalışıyorlar.

Bu ülkeyi içine düştüğü bu çukurdan hızlıca çıkarırız. Hani gece insan hastalanır, ateşlenir, kâbus görür ama uyanınca ‘iyi ki bunlar gerçek değilmiş’ der ya… İnanın bir kabustan uyanma hızıyla bu ülkeyi düzeltiriz. Bu ülkenin probleminin özünde kötü yönetim var. İşin ehli ve düzgün bir kadroyla çabucak toparlarız. İşsiz gençlerimizi yarınların meslekleri için çok hızlı bir şekilde eğitimden geçiririz. Güven ortamıyla beraber zaten yatırımlar başlar. Gençlerimiz o yatırımlarla en geç bir, bir buçuk seneye buluşur. İşsizlik sorunu çözülür, istihdam oluşur, Türkiye’ye oluk oluk para gelir.”

Paylaşın

Ali Babacan: Erdoğan ya tezinin arkasında duracak veya özür dileyecek

Trabzon’da partisinin 1. Olağan Akçaabat İlçe Kongresi’nde konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Merkez Bankası’nın faiz artışı kararı üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirerek, “Sayın Erdoğan ya tezinin arkasında duracak veya özür dileyecek” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Trabzon’da partisinin 1. Olağan Akçaabat İlçe Kongresi’nde konuştu. Babacan’ın gündeminde Merkez Bankası’nın faiz artışı kararı ve aşılama süreci vardı.

Babacan, Merkez Bankası’nın faiz artışı kararı üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirerek, “Sayın Erdoğan ya tezinin arkasında duracak veya özür dileyecek” ifadelerini kullandı.

Aşılama sürecine de değinen Babacan, “Bugün dedikleri yarın farklı oluyor. Bahar aylarında 50 milyon doz aşıyı uygulayacağız dediler, sonra sonbahara kadar ancak yapabileceğiz dediler. 1 yıllık koruma için 200 milyon doz aşı gerekiyor. Bugüne kadar ne kadarı uygulandı? 11 milyonun biraz üzerinde. Daha yüzde 5’i, 6’yı anca buldu bu iş. Bu hızla giderlerse 2021’de, 2022’de, 2023’te aşılama bitmeyecek.” dedi.

Açıklanan tasarruf paketi üzerinden iktidarı eleştiren ve “Tasarrufu milletten bekliyorlar. Sen önce kendin bir tasarruf etsene.” diyen Babacan’ın kongrede yaptığı açıklamaları şu şekilde;

“Ekonomi yönetiminin başında Sayın Erdoğan var. Daha yeni kendine itaat edecek bir Merkez Bankası başkanı getirdi. Son dört ayda üç defa faiz yükseltti. Şu anda Merkez Bankası faizinde Avrupa’da birinci, dünyada da Kongo’yla beraber yedincilik yarışındayız. Cumhurbaşkanı’ndan habersiz böyle bir iş olması mümkün değil. Faiz artışını Merkez Bankası açıklıyor, Cumhurbaşkanı da kendi talimatı ve bilgisi dahilinde yapılan yüksek faiz artışı karşısında sessiz bekliyor.

“Özür dileyecek”

Merkez Bankası ‘Faizi yükselttim, uzun süre yüksek tutacağım, enflasyon ondan sonra düşecek’ diyor. Sayın Erdoğan’ın bir tezi yok muydu? ‘Faizi düşürürsen enflasyon düşer’ diyordu. Elli defa söylemiştir bunu. Teziniz doğruysa, bu ülkede şu an enflasyon yüksekken, hayat pahalıyken niye faizi yükselttiniz? Enflasyonu daha da yükseltmek mi istiyorsunuz? Sayın Erdoğan ya ‘sözümü dinlemiyor’ diyerek Merkez Bankası’na gereğini yapacak ya da faizin yükselmesi doğru bir işse, ‘Bu yanlış tezi dayattım, bu millet büyük bedel ödedi. Hazinenin borcu iki yılda ikiye katladı. Bu yüzden 130 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervi çöpe gitti, kusura bakmayın’ diyerek bu ülkeden özür dileyecek. Bunun hesabını birilerinin vermesi lazım.

Ekonomi bazen faiz artışlarını gerektirebilir. Ama Merkez Bankası’nın faiz artışları, hükümetlere kısa süreliğine bir fırsat penceresi açar. Merkez Bankalarının sadece faiz yükseltmesiyle bir ülkenin ekonomik sorunları düzelemez. Yüzde 19 Merkez Bankası faizi, daha yüksek kredi faizi demek. Esnafın, çiftçinin, sanayicinin, yatırımcının, ev-araba alan, borcu olan bütün vatandaşlarımızın daha yüksek faiz ödemesi demektir. Bu adım ancak büyük bir ekonomik programın küçük ve kısa vadeli adımı olarak atılır. Geri kalanı yapılmazsa hem yüksek faiz hem yüksek kur hem de yüksek enflasyon olur.

Merkez Bankası son iki buçuk yılda iki defa bu kadar şiddetli faiz yükseltti. Birincisi Eylül 2018’de, partili cumhurbaşkanı ile akraba bakan çalışmaya başladıktan sonra Merkez Bankası faizi yüzde 24’e çıkarmak zorunda kaldı. Aradan geçen iki yılda üç tane Merkez Bankası başkanı değişti. Akraba bakan gitti, başkası geldi. Merkez Bankası faizi yine yüzde 19’a çıkarmak zorunda kaldı. Problemler tekrar ediyor. Merkez Bankası Başkanı değişiyor, bakan değişiyor, problem değişmiyor. Problem değişmediğine göre problem kimde? Değişmeyen bir problem var bir de değişmeyen bir kişi var. Problemin kaynağını anlamak çok zor değil.

Geçen gün açıkladıkları paketin içerisinde tasarruf var. Tasarrufu milletten bekliyorlar. Sen önce kendin bir tasarruf etsene. Balık baştan kokar. Devlet yöneticilerinin örnek olması, tasarruf diyen bir hükûmetin kendi tasarruf tedbirlerini açıklaması lazım. Ofislerden, günlük harcamalardan, mobilya alışverişinden, araçlardan, uçaklardan tasarruf edecek misiniz? Ülkeye itibarı bindiğiniz arabalarla, uçaklarla, oturduğunuz saraylarla kazandırmazsınız. İtibarı vatandaşımızın topyekûn zenginleşmesiyle, refah seviyesine ulaşmasıyla kazandırırsınız. Bunun yolu da hukuktan geçer.

“Aşılama bu hızla giderlerse 2021’de, 2022’de, 2023’te aşılama bitmeyecek”

Aşılar yeni yıla ancak yetişti. Alternatif aşı stoku yapılamadı. Günlük aşılama sayısı gereken seviyeye yükseltilemedi. Hükûmet ne yaptı? Aşı gelir gelmez öncelikle iktidar partisinin MKYK üyelerine aşı yapıldı. Yaş sınırı yok. Siyasi parti liderlerine, milletvekillerine teklif ettiler. Sıralama bir kenara bırakıldı. Madem öncelik sırasına uymayacaktınız, neden sıralama hazırladınız?

Bugün dedikleri yarın farklı oluyor. Bahar aylarında 50 milyon doz aşıyı uygulayacağız dediler, sonra sonbahara kadar ancak yapabileceğiz dediler. 1 yıllık koruma için 200 milyon doz aşı gerekiyor. Bugüne kadar ne kadarı uygulandı? 11 milyonun biraz üzerinde. Daha yüzde 5’i, 6’yı anca buldu bu iş. Bu hızla giderlerse 2021’de, 2022’de, 2023’te aşılama bitmeyecek.”

Paylaşın

Ali Babacan: İnsanların anadiliyle kavga edemezsiniz

Diyarbakır’da partisinin 1. Olağan Bağlar İlçe Kongresi’nde konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Kadın Destek Uygulaması’nda (KADES) Kürtçenin olmamasını ve Kürtçe öğretmen atamasının yapılmamasını eleştirerek, “İnsanların anadiliyle kavga edip, kimliklerini yok sayamazsınız.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Diyarbakır’da partisinin 1. Olağan Bağlar İlçe Kongresi’nde konuştu. Kürt sorununa ilişkin mesajlar veren Babacan, açıklanan ekonomi paketini de “Reform diye sayfalarca doküman hazırlayacağınıza, kapatsanıza şu Varlık Fonu’nu. Liyakatli kişileri göreve getirin. Kamu ihalelerini 3-5 kişinin zenginleşmesine alet etmeyin” sözleriyle eleştirdi. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Biz Diyarbakır’a gelince başka, Diyarbakır’dan dönünce başka konuşanlardan değiliz. Şöyle bir görünüp gidenlerden değiliz. Bizim özümüz, sözümüz bir. Ülkemizin her bir yanında başımız dik yürüyoruz. Sayın Erdoğan ‘ne Kürt sorunu ya’ dedi. Biliyoruz ki, iktidar ortakları halktan kopuk, ayrımcı, baskıcı, hukuksuz uygulamalarıyla ülkemizdeki her sorunu tek tek diriltti.

Beş ay önce Diyarbakır’a geldiğimde, gözleriyle hafızalarımıza kazınan Ceylan Önkol’dan bahsetmiştim. İdare Mahkemesi, Ceylan’ın ölümünde bakanlığı yüzde 90 kusurlu buldu. Kusurun yüzde 10’unu da evinden ot toplamaya çıkmış, Diyarbakırlı yoksul bir kızımızın üzerine bıraktılar. Peki o yüzde 90 kusur var da onun sorumlusu açıklandı mı? Kusur var ama suçlu yok. Daha da acısı Ceylan’ın ailesinin on iki sene boyunca adliyelerde mücadele etmesiydi. Bu mudur adalet? On iki sene sürüncemede bırakılır mı? İlla hatırlatmamız mı gerekiyor?

“İnsanların anadiliyle kavga edemezsiniz”

‘Kadın Destek Uygulaması’nda (KADES) Türkçe dışında tam beş dil var ama bu ülkede en çok konuşulan ikinci dil yok. Konu kadına şiddete gelince neden Kürtçe ‘bilinmeyen bir dil’ oluyor? Şiddete uğrayan kadının konuştuğu dille kavga edilir mi? Sokak ortasında kendi kendilerine ilan-ı aşk ediyorlar, sağa sola ‘Erdoğan’ı seviyorum’ yazıyorlar. Diyarbakır surlarına da Kürtçesini yazdırdılar. Kürtçe, bu milletin parasıyla taraflı cumhurbaşkanına sevgi göstermeye gelince akıllarına geliyor ama konu kadına şiddetse bilinmeyen dil oluyor. Beş ay önce ‘Kürtçe öğretmen atanmıyor’ demiştim, sesimizi duymuşlar. Yüzde 200’lük artışla 1’den 3’e çıktı… Koskoca Türkiye’de üç Kürtçe öğretmeni var. Komik olmayın. İnsanların anadiliyle kavga edip, kimliklerini yok sayamazsınız.

Mevcut seçim yasalarıyla artık bir daha iktidara gelemeyeceklerini görüyorlar. Bu nedenle ‘oyunun kurallarını değiştirelim de öyle kazanalım’ diyorlar ama beyhude. Hangi iktidar olursa olsun, artık seçim kurallarıyla oynamaya başladıysa bilin ki gitme zamanı gelmiştir. İstedikleri kadar zihni sinir projeleri hazırlasınlar, gülüp geçeceğiz. Demokrasimizi en yüksek seviyeye taşıyacağız.

“Şimdiye kadarki ‘reformlarla’ kurumları çökerttiler”

Ekonomik reform paketinde, çözmeleri gereken asıl sorunları ıskalıyorlar. Görmezden geliyorlar, sorunları inkâr ediyorlar. Konuşurken de iktidara sanki daha dün gelmiş gibi konuşuyorlar. Sayın Erdoğan’a göre korona dönemini başarıyla atlatmışız, bunu da partili cumhurbaşkanlığı sistemine borçluymuşuz. Sayın Erdoğan; ekonomide, salgın yokken de salgın döneminde de başarısızsınız. Türkiye daha salgın yokken yüzde 1 büyüdü. Bu başarısızlığınızın sebebi de o çok övündüğünüz taraflı cumhurbaşkanlığı sisteminiz ve zihniyetiniz. Şimdiye kadar yaptıkları ‘reformlarla’; adil rekabet yerini müdahaleye, fırsat eşitliği yerini kayırmacılığa, verimlilik yerini ranta bıraktı. Kurumlarımız çökertildi, yerine tek bir kişinin keyfi konuldu.

Ekonomi paketi için eski defterleri karıştırmışlar, 2015 öncesinde ne yapılmış diye bakmışlar. Son bir yıldır söylediklerimizi de satır satır okumuşlar. Kopya çekmişler. Ama sizden yazılı kitabe, dikit bekleyen yok. İcraatinizi gösterin. Reform diye sayfalarca doküman hazırlayacağınıza, kapatsanıza şu Varlık Fonu’nu. Liyakatli kişileri göreve getirin. Kamu ihalelerini 3-5 kişinin zenginleşmesine alet etmeyin.

850 bin esnafa vergi muafiyeti getireceğiz diyorlar. Reformda en büyük manşet bu. Baktık 850 bin esnaf kim ve ne kadar vergi ödüyorlar diye. Basit usulde defter tutan esnafımız. Onlardan bütçedeki toplam vergi tahsilatı 234 milyon. Almayacağız dedikleri vergi yılda 275 lira. Yani esnaf başına 275 liralık katkı vermekle övünüyorlar. En az yüz esnafımıza ‘gözünüz aydın’ dedim, heps güldü. ‘Bunlar ne yaptıklarını bilmiyor, bizden haberleri yok’ diyor.”

Paylaşın

Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’ndan ortak basın açıklaması

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı DEVA Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Yaklaşık bir buçuk saat süren görüşmenin ardından iki lider birlikte basın açıklamasında bulundu. Babacan, basın açıklamasında “Mevcut iktidarın şu an sorun çözme kabiliyetinin olmadığını görüyoruz.” ifadelerini kullanırken, Davutoğlu, “Ekonomik tablonun göstergelerdeki görüntüsü açıktır. Ekonomi alanında da tablo hiç iç açıcı değil. Böyle bir dönemde karşılıklı istişare çok önemli.” dedi.

Haber Merkezi / Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı DEVA Genel Merkezi’nde ziyaret etti. İki lider yaklaşık bir buçuk saat süren görüşmenin ardından birlikte basının karşısına geçti. Her iki liderde basın açıklamasında iktidara ekonomi üzerinden eleştirilerde bulundu.

“Ekonomik tablonun göstergelerdeki görüntüsü açıktır. Ekonomi alanında da tablo hiç iç açıcı değil. Böyle bir dönemde karşılıklı istişare çok önemli.” ifadelerini kullanan Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;

“İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’e, hem de Kadınlar Günü’nün olduğu bir hafta içinde insanlık onuruna da kadınlık onuruna da yakışmayan saldırıların yapılmış olması siyasetin seviyesinin nasıl düştüğünün çarpıcı bir göstergesi.

İktidar da bir hukuk problemi olduğunu görüyor. Hukuk problemi olduğunu görmek gereğini yapmak anlamına gelmez. Aksine son dönemde bir hukuk faciası yaşanıyor. Hepimizin buna karşı ortak bir tavır sergilemesi lazım.

Genel Başkan Yardımcımız Selçuk Özdağ’a yapılan saldırı sonrasında saldırganların iki üç hafta tutulduktan sonra serbest bırakılmalarının doğurduğu hazin tablo ortada.

Düşünün ki Ankara’nın ortasında bir siyasi terör faaliyeti oluyor ve ölüme teşebbüsle yaralayanlar serbest bırakılıyorlar. Son olarak da İstanbul’da Levent Gültekin’e saldırı oldu.

Hangi İnsan Hakları Eylem Planı, hangi gerekçeyle ikna edici olabilir ve iyi niyetli olabilir?

Siyasetin alanı daraltılmaya çalışılırken, fezlekeler gündeme getirilirken, parti kapatmalar 90’lı yıllardaki gibi gündeme getirilirken herkesin omuz omuza vermesi lazım.

“Ekonomik tablonun göstergeleri açıktır”

Herkes şu anda 128 milyar doları tartışırken Sayın Cumhurbaşkanı ilk kez damadını savunma ihtiyacı hissetti ama ekonomik tablonun göstergeleri açıktır.”

Bir taraftan eleştirel bir slogan için gözaltı yapılırken diğer taraftan bir genel başkan yardımcısını 17 dikiş atılacak şekilde başından yaralayacaksınız, yaralayanlar belli, zanlılar belli.

O zanlıları yakalayan ve iddianame hazırlayan savcı tehdit edilecek ve o zanlılar Ankara sokaklarında serbestçe dolaşacak. Bu iki tablo da aynı Türkiye. Hangi Türkiye’yi istiyorsunuz siz?”

Albayrak, bir dönem Enerji Bakanlığı yaptığında ben Başbakandım. Yürütülen projeler, Barbaros Hayrettin Gemisi de dahil olmak üzere, projelerin çoğu önceki dönemlerde başlatılmış, benim başbakanlığım döneminde sürdürülmüş ve sonra devam ettirilmiş projelerdir.

Bu yapılan açıklama daha önce Enerji Bakanlığı yapmış arkadaşların tümüne de saygısızlıktır. Yenilenebilir enerji de dahil olmak üzere bütün o projelendirmlerde ve enerji alanında atılan adımlarda Sayın Albayrak’ın herhangi bir öncü rolü yoktur.

Başarılı olup olmaması ayrı bir değerlendirme ama bütün olumlu adımları ve sanki enerjide büyük bir devrim yapmış da onun eseriymiş dediğinizde kendi iktidarınızın iktidar sürekliliğini yok saymış olursunuz.”

Önümüzdeki dönemin en önemli konu başlıklarından birisinin güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili partisinin ikili bazda yürüttüğü çalışmalar olduğunu söyleyen DEVA Partisi lideri Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Hükûmetin en büyük tutarsızlık gösterdiği konulardan birisi Doğu Türkistan konusu. Sözüm ona insan hakları eylem planı açıklayan, uluslararası sözleşmelerin altında imzası olan bir ülkenin hükümeti Çin’de yaşanan insan hakları ihlallerine karşı sessiz duramaz. Akıl alır bir şey değil. Bu, iktidarın hem ana ortağına hem de küçük ortağına her gün her gün sorulmalı. Üçüncü ortağın diğer ortakların üzerinde nasıl bir etki alanı kurup da bu konuyu gündeme getirmelerini engellediği de soru işareti. Zaten Sayın Perinçek “geminin rotasını biz çiziyoruz” dedi.

“Hepimiz net, açık ve dik durmalıyız”

Sayın Akşener’in diğer siyasi partilerin genel başkanların tarafından her türlü ahlak sınırını aşacak bir tarz, üslup ve içerikle hedeflenmesi bir acziyetin ifadesidir. Başka türlü sonuç elde edilemeyince ahlak sınırları aşılıyor. Sayın Akşener’e dönük ithamlar, bu ithamlarda bulunanların acziyetidir. Biz tüm kadın siyasetçilerin yanındayız. Bu olanlar kadınların cesaretini asla kırmasın, siyasetin kadınlara ihtiyacı var. Hepimiz net, açık ve dik durmalıyız.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü anayasal bir haktır. Sayın Erdoğan’a dönük herhangi bir eleştiri rahatlıkla cumhurbaşkanına hakaretten işleme sokulabilirken, diğer partilerin genel başkanlarıyla ilgili eleştiriler bambaşka bir kategoride değerlendiriliyorsa burada adalet yoktur. Kendisi diğer genel başkanlarla ilgili ağır ifadeler kullanabiliyor ama kendisiyle ilgili daha hafif ifadelere ‘yargı süreci işlesin’ diyor. Hukuk devletinde ifadeyle değil, şiddetle mücadele edilir. Daha yeni Levent Gültekin’e, öncesinde Orhan Uğuroğlu’na ve Selçuk Özdağ’a siyasal şiddet oldu. Cumhurbaşkanı gazetecilerin alenen siyasal şiddetle baskı altına alındığı bir tabloya sessiz kalamaz. Özel kayırma yöntemleriyle yargı sisteminin kötüye kullanılmasına müsamaha gösterilemez.

“Cumhurbaşkanlığı yetki olduğu kadar hesap verme makamıdır”

Merkez Bankası’nın eksi rezervinin olması ne demek? Sayın Erdoğan, ‘Cüzdanımda 95 milyar dolar var’ diyor ama 139 milyar dolarlık kredi kartı borcundan bahsetmiyor. O rezervinden 44 milyar dolar daha fazla piyasaya borcu var. Niye Merkez Bankasının borcu 139 milyar dolara çıktı? Cumhurbaşkanı’nın bunu ortaya koyması lazım. Türkiye böylesi bir tabloyla ilk defa karşı karşıya kaldı. Cumhurbaşkanı’nın hiçbir sorumluluktan kaçması mümkün değil. Çok istiyordu, vatandaş ‘çok istiyorsan al görelim bakalım ne olacak’ dedi. Bütün yetkileri aldı, artık mazeret yok. Cumhurbaşkanlığı yetki olduğu kadar hesap verme makamıdır.

Bakanı, yardımcılarını, üst düzey bürokrasiyi cumhurbaşkanının kendisi görevlendiriyor. Başarıda da başarısızlıkta da bir numaralı yetki de sorumluluk da kendisindedir. Yanlışlar, hatalar varsa onu da ağırlıklı olarak tek bir kişide değerlendirmemiz lazım. Bir kişinin yaptığı yanlış tercihlerin bedelini, maliyetini, külfetini bütün millet ödüyor.

Fezlekeler yargıyla başlayıp, ara durakta meclise gelen ve yine yargıyla devam edebilecek olan bir konu. Bu konu mutlaka bağımsız ve tarafsız yargı tarafından ele alınmalı. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığında ciddi kuşkuların olduğu bir ülkede her bir fezlekenin münferiden, detaylıca incelenmesi gerekir. Ne parti kapatma ne de dokunulmazlık konusu günlük siyasi oyunların bir parçası olarak kullanılmamalı.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan ve GP Lideri Davutoğlu’ndan ortak açıklama

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu ziyaret etti. İki genel başkan arasında yaklaşık 1,5 saat süren görüşmeye Babacan’a DEVA Partisi genel başkan yardımcıları Sadullah Ergin, İdris Şahin, Burak Dalgın ve Elif Esen eşlik etti. Gelecek Partisi heyetinde ise genel başkan yardımcıları Nedim Yamalı, Selim Temurci, Ayhan Sefer Üstün ve Serap Yazıcı yer aldı.

HABER MERKEZİ / DEVA lideri Babacan, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu’nu partisinin genel merkezinde ziyaret etti.  Görüşmenin ardından Babacan ve Davutoğlu, ortak basın açıklaması düzenledi.

İktidar değişmediği müddetçe yönetim zihniyetinin değişmeyeceğini vurgulayan Babacan, basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte hukukun üstünlüğü ilkesi kalmadı. Türkiye Cumhuriyeti, hukuk devleti niteliğini kaybetti. Anayasanın bağlayıcı bir metin olarak kabul edilmediği bir ülkede hukukun üstünlüğünden de hukuk devletinden de bahsedilemez.

Problemlerin büyüdüğü gerçeğini kendi seçmeni de görmesine rağmen Sayın Erdoğan’ın ‘bana saldırıyorlar’ demesi bir konsolidasyon hissi oluşturabiliyor. Boğaziçili öğrenci diyor ki ‘rektör istifa etsin’. Cumhurbaşkanı ise Cuma namazından sonra çıkıp, ‘Beni istifa etmeye zorluyorlar’ diyor. Propaganda makinesinin düğmesine basıyor. Bu oyunlara kimsenin kanmaması lazım. Asıl yapmaları gereken işi yapamadıkları için tartışmaları sürekli farklı noktalara çekiyorlar. Laf üretmekte mahirler ama peynir gemisi lafla yürümüyor.

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı birdenbire anayasa gündemi ortaya attı. Zaten kendilerinin açıklaması ile ertesi gün küçük ortağın açıklamasını yan yana koyduğunuzda bu işin bir yere gitmeyeceğini görüyorsunuz. ‘Yeni anayasa’ diyor, küçük ortak her zaman olduğu gibi çerçeveyi çiziyor. Güçler ayrımına ve yargının bağımsızlığına inanan bir zihniyet var mı? Bunları sorgulayınca oradan bir şey beklemek mümkün olmuyor.

‘Propaganda makinesi bakkalı, marketi suçlu gösteriyor’

Propaganda makinesi, vatandaşlara yoksulluğa alışmaları için ne yapmaları gerektiğini öğretmeye başladı. ‘Yoksulluk vatandaşların kaderidir, buna sabredeceksiniz’ diyorlar. Markette nasıl alışveriş edileceğini öneriyorlar. Bu, hükûmetin bir itirafıdır. İnatla sürdürülen yanlış para politikalarının sonucunda hem kur hem de enflasyon arttı. Bunun sorumlusu sayın Erdoğan ve ortakları olduğu halde, hayat pahalılığının suçlusu olarak marketleri gösteriyorlar. Bazen pazarcı esnafı, bazen bakkal, bazen market, bazen de Boğaziçili öğrenci terörist ilan ediliyor. Propaganda makinesi artık böyle çalışıyor.

Devletin sahip olduğu basın kuruluşları bu ülkenin sorunlarıyla ilgilensin. TRT, 84 milyonun kullandığı elektrikten pay alıp, tek bir partinin propaganda aygıtı haline geldi. Bu adil değildir, hukuka aykırıdır. Kendilerine bir an önce çekidüzen vermeleri lazım. Anadolu Ajansı ve TRT’nin yöneticileri bundan sonraki dönemdeki meslek itibarlarını lütfen dikkate alsınlar. Bu iktidar ilelebet devam etmeyecek.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde çok ciddi insan hakkı ihlalleri var. Bazı uluslararası çalışmalarda soykırım tanımı yapılıyor. Sayın Erdoğan ve Bahçeli’nin bunu görmezden gelmesini hayretler içinde izliyoruz. Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde işler hangi noktaya geldi de iki ortak sessiz? Mazlumların yanında olmalıyız. Şu andaki yönetim çok daha küçük meseleleri büyütüp farklı algılara sebep olurken, dünya çapında önemli bir meselede niçin susuyor? O ülkeyle olan ikili ilişkilerde bilmediğimiz farklı yönler mi var? Ya da çıkıp ‘Burada bir insan hakları ihlali görmüyoruz’ deyin.

İnsanın annesinin konuştuğu dili konuşması, bu dili öğrenmesi ve dilin yaşatılması temel bir insan hakkıdır. Kimse anadili üzerinden topluma fitne tohumları atmasın. Bu ülkeyi kimse bölmeye, parçalamaya kalkmasın. Her bir vatandaşımızın annesinin konuştuğu dili konuşması, öğrenmesi, yaşatması ve geliştirmesi en doğal hakkıdır.”

“Bütün bu yaşananlar derin bir krizi ortaya koyuyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yeni anayasa” açıklamasına, “Gündem değiştirme çabasıdır, burada samimiyet görmüyoruz, iklim oluşturma çabası görmüyoruz” diyen Davutoğlu’nun basın açıklamasında öne çıkan açıklamaları söyle;

“Son dönemde bütün partiler arasında yakın temasın artmış olması sevindirici. Ama iktidar partileri kendileri dışında kimseyle görüşmemekte ısrar ediyor. Diğer partiler arasında son derece artan bir görüşme trafiği var, memnuniyet duyuyoruz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirmekle yetinmemiş, güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili bir çalışma yapmıştı heyetlerimiz, kamuoyuyla paylaşmıştık ve partilerden randevu talep etmiştik. DEVA Partisi yoğun bir kongre trafiği içindeydiler, çünkü Türkiye’de her an seçim kapıyı çalabilir. Bugün Genel Başkanı ağırladık, hem geçmiş olsun hem hayırlı olsun ziyaretinde bulundular. Bizim geçmiş olsun Covid değil, Selçuk Bey ve gazetecilere yönelik saldırılar nedeniyle bize geçmiş olsun dediler.

Görüşmemizde ana gündem maddemiz güçlendirilmiş parlamenter sistemdir. Genel Başkan da görüşlerini ve çalışmalarını lütfettiler, bundan sonra sadece bu konuda değil diğer alanlarda da Gelecek ve DEVA Partisi’nin daha sık görüşmesi ve ortak önerilerle kamuoyunun gündeme gelmesi konusunda mutabık kaldık, ikili bazda temaslar artacak.

(Yeni anayasa) Gündem değiştirme çabasıdır, burada samimiyet görmüyoruz, iklim oluşturma çabası görmüyoruz. Ülke gündeminin yasaklarla boğulduğu dönemde suni bir ümit uyandırmak isteniyor…

(Takvim gazetesi) iktidar yandaşı gazetenin, Türk basın ve ahlak tarihine büyük bir rezalet olarak geçecek baş sayfası. Bunu çerçeveletmek ve Erdoğan ve Bahçeli’ye göndermek lazım, mesulleri sizsiniz diye.

Gerçek gündem, kendi görüşlerini ifade eden ve toplantı gösteri yapan öğrencilere, kitleye terörist suçlamasında bulunarak terör kavramının içini boşaltmaktır. Bütün bu yaşananlar derin bir krizi ortaya koyuyor. Biz bütün partilerle temasımızı sürdüreceğiz.

(Dış politika) Bir vizyon ve zihniyet meselesidir. Bugün özellikle ABD Trump’tan Biden dönemine geçerken, bütün yatırımını Trump’a yapan bir dış politika anlaşının itibar argümanları olamaz. Avrupa bir gün düşman oluyor, Biden bir gün sohbet edeceği bir muhatap, diğer gün Türkiye’ye her an müdahale eden bir dış mihrak oluyor. Maalesef Türkiye, Erdoğan’ın psikolojisine uygun bir şekilde uluslararası ilişkilerde dalgalı bir seyir takip ediyor.  Kaybeden Türkiye oluyor. İddialı ve itibarlı bir Türkiye inşa edecek altyapıya sahiptir Türkiye.

(Erdoğan’ın yanındayız kampanyası) Ülkenin Cumhurbaşkanının iki günde bir ‘yanındayız’ kampanyasıyla ayakta kalmaya çalışması en büyük zaaftır. Böyle bir destek kampanyasına ihtiyacı olmaz, görevini yapar, iki günde bir yanındayız kampanyaları yapılması zaaf göstergesidir. Niye sık sık yapılıyor, buna ihtiyaç var? Dikkatler başka yöne çekilmek isteniyor ve koruma saiki oluşturulmak isteniyor.

Vali iktidar partisinin değil, kamunun görevlisidir. Bu tür kampanyalara valilerin katılması da zaaftır. Cumhurbaşkanlığı makamı valiliğin desteğine ihtiyaç duyuyorsa kendilerini tartışmaya açmışlar demektir. Görevlerini yapmalarını isteyebilir, kendisine saygısı varsa beni destekleyin diyemez, demez. Bu liderlik zaafıdır. Önce sistem değişimi, ardından da zihniyet değişikliği gerekiyor, biz bunu yapacağız.

(Erdoğan’ın ve Soylu’nun LGBTİ+’ları hedef göstermesi) İktidar ve Cumhurbaşkanı bütün BOUN camiasının ortak meselesi olarak başlayan tepkiyi, toplumun bir kesimi tarafından olumsuz şekilde algılanacak düşüncesiyle bir gruba mahkum ettiriyor, herkesi onun içine sokuyor. Haklı taleplerin gözardı edilmesinin önünü açıyor. Biz Gelecek Partisi olarak aile değerlerini esas alan bir anlayışa sahibiz ama TC vatandaşları kanun önünde ve bu anlamda anayasa hakları bakımından hepsi birbirine eşittir, görüş beyan etmesi konusunda da baskı altına alamaz. İktidara düşen, o üniversitenin iklimi gözetilerek toplumsal barışı sağlayarak iç dokusunda tepkilere sebep vermektense makul bir çözümün yolunu arar.

Türkiye’nin acil bir hukuk reformuna, hukuku tahsis edecek hukuk yönetimine ihtiyaç vardır. Arınç’ın açıklaması durumu doğru tasvir ediyor. Bu sebeple biz bazı yerlerde değiliz, bizim neden iktidarın içinde olmadığımızın tespiti Arınç’ın sözlerinde gizli.

TRT ve AA’nın tek görevi var bugünlerde, yolsuzluklar, yoksulluklar konusunda mazur gösterecek döküman arıyorlar. Bunu Japonya’da aramışlar, yanlış yapmışlar, Türkiye’nin Japonya’yla kıyaslanamayacağını herkes biliyor. Türkiye’nin enflasyon, işsizlik oranları Japonya’yla değil Afrika ülkelerini andırır hale geldi. Mardin’deydim, Seydişehir Pazarı’ndaydım, Yalıhöyük’teydim, kadınlar geride kalan pazar malzemelerini toplamaya çalışıyorlardı. Hepsinde feryat var. Birileri saraylarda bu feryatları duyamaz hale geldi, biz duyuyoruz. Bütün bunlar acziyet, tükenmişlik ve erken seçimin de işaretleridir, her zamankinden daha hazır olacağız. “

Paylaşın