Babacan’dan İktidara ‘Mavi Vatan’a Ne Oldu?’ Sorusu

Partisinin Mersin il kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Bizim gemiler limanlara çekildi. Acaba devlet kayıtlarına alınmayan, baş başa yapılan gizli toplantılarda sözler mi verildi? Merak ediyorum: Mavi Vatan’a ne oldu?” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Mersin il kongresinde konuştu. Gündeminde partisinin laiklik anlayışı ve dış politika bulunan Babacan, konuşmasında özetle şunları söyledi:

“Özgürlükçü laiklik anlayışıyla hareket ediyoruz. Devletin topluma giydirmeye çalışacağı her gömleğin dar geleceğini biliyoruz. Herkesin, inanç ve ibadet özgürlüğünü yaşayacağı, hiç kimsenin kendi yaşam tarzı üzerinde, herhangi bir endişe duymayacağı bir haklar ve özgürlükler sistemi kuracağız. Endişeli modernmiş, endişeli muhafazakarmış; tüm kimliklerin endişelerini silip atacağız. Ülkemizde tek bir endişeli kişi olmasın diye çalışacağız.

Eski otoriter laiklik anlayışının hiçbir hükmü kalmadı. Toplumumuzun üstün feraseti bu sorunu da çözmesini bildi. Vatandaşlarımız, din ve vicdan özgürlüğünün tam sağlandığı bir ülkede yaşamak istiyor. Vatandaşlarımız hangi dine veya mezhebe mensup olursa olsun, inansın veya inanmasın, devletin her yaşam tarzına eşit yakınlıkta olduğu bir düzeni tesis etmeyi hedefliyoruz. Devlet, vatandaşını olduğu gibi kabul etmek zorundadır.

Ülkemizin, uluslararası çevrelerdeki itibarını, en üste taşımak için kolları sıvadık. Dış politikada barışın sözcüsü olacağız. Düşmanları azaltıp, dostlarımızı çoğaltacağız. Dış politikayı, birilerinin kişisel bekası uğruna heba etmeyeceğiz. Türkiye sadece bir askeri güç değil, aynı zamanda bir akıllı güç olacak. Akıllı güç hem ekonomik gücünü hem askeri gücünü hem itibarını hem de itibardan oluşan sözün gücünü akıllıca kullanabilmek demek. Ülkemizi tekrar güvenilir ve barışa katkı sunan bir uluslararası aktör yapacağız.

“İtibarlı bir ülke askeri veya ekonomik gücün ötesinde etkiye sahip olabilir”

“Uluslararası ilişkilerde en büyük güç, itibarlı olmanın, güvenilir olmanın verdiği güçtür. İtibarlı bir ülke askeri veya ekonomik gücünün çok daha ötesinde bir etki sahibi olabilir. İtibar, uluslararası hukuka saygılı olmakla kazanılır. Hep doğruyu, hep hakkı konuşmakla sağlanır. İyi bir diplomasi ve iyi bir siyasi diyalogla sağlanır. İtibar, iyi yönetilen bir ekonomiyle, hukuk devleti olmakla sağlanır. Kendi vatandaşına hukuksuzluk, haksızlık, adaletsizlik yapan bir ülke dünyada çıkıp da adaletten, hukuktan bahsedemez. Ciddiye almazlar sizi.

İtibar, istikrarlı bir duruşla, dostlarınıza güven veren uygulamalarla kazanılır. Kendi vatandaşına güven vererek, ekonomiyi güçlü tutarak kazanılır. Ders almak istemiyorlar ama kopya verelim. Uluslararası toplumda müttefiklik kurabilen, onları ikna edebilen, hatta iş birliği sağlayan ülke itibarlıdır.

‘F35 uçaklarımızı vermediniz, bari F16 verin’ diyor. 1 milyar 400 milyon dolar para vermişler, F35 uçağı yok. ‘Vermezsen o zaman S-400 alırım Rusya’dan’ diyor. ‘S400’ü aldım ama merak etmeyin kullanmam’ diyor Amerika’ya. Kapağını kaldırınca yaptırım geliyor; ‘Tamam kapağını açmam, depoda tutarım’ diyor. Bir gün “İkinci S400’ü alacağım’ diyor, öbür gün Biden’dan randevu gelir mi diye bekletmeye başlıyor. Memleketimizi gülünç duruma düşürüyor. Sürekli zikzak çizerek itibar kazanılmaz.

Afganistan’da önce ‘Kabil Havaalanı’nın savunmasına talibiz’ dedi. Demek ki Taliban’ı düşman görüyor ki havaalanını korumak istiyor. İki hafta sonra Taliban Afganistan’da yönetimi ele geçirince ‘Kabil Havaalanı’nı işletmeye talibim, çünkü Taliban’a meşruiyet kazandırmak lazım’ diyor. On beş gün önce düşman bellediğin, kendisine karşı havaalanını savunmak istediklerine on beş gün sonra meşruiyet kazandırmanın derdine düşüyor. Hicap duyuyorum. Taliban senin düşmanın mı, yoksa meşruiyet kazandırmak istediğin dostun mu? Bunu açıkla, ondan sonra dış politikanı oluştur.

“Mavi Vatan’a ne oldu?”

Bizim gemiler limanlara çekildi. Acaba devlet kayıtlarına alınmayan, baş başa yapılan gizli toplantılarda sözler mi verildi? Biden’la görüşüyor, baş başa, not tutulmuyor. Putin’le konuşuyor, ülkenin dışişleri bakanı heyette yok. Üstelik bu görüşmeler diğer ülkelerin mekanlarında yapılıyor. Bizim ülkemizin cumhurbaşkanı tek başına, mekân başka mekân ve bizde kaydı yok. Merak ediyorum: Mavi Vatan’a ne oldu? Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı savunmak, korumak zorundayız.”

Paylaşın

Babacan: Türk Lirası Pul Oldu, Bu Mudur Millilik?

Partisinin Kozan ilçe binasının açılışında konuşan DEVA Partisi Lideri Babacan, iktidara yerlilik millilik söylemleri üzerinden yüklenerek, “Türk liramız, milli paramız pul oldu. Bu mudur yerlilik, millilik? Yerli diyorsanız, milli diyorsanız bunun hakkını verin. Ya da kusura bakmayın o kelimeleri hiç ağzınıza almayın” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Adana’da partisinin Kozan ilçe binasının açılışında konuştu. Gündemin öne çıkan başlıklarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Babacan, özetle şu ifadeleri kullandı:

“İktidar bugüne kadar, ‘Nasıl olsa benim bir alternatifim yok’ diyordu. Bunun rahatlığıyla hareket ediyordu. Sayın Erdoğan, artık biz varız. Artık DEVA kadroları var. Artık halkımız sahipsiz değil, alternatifsiz değil, çaresiz değil. Kısır politikaları, eskimiş söylemleri geride bırakıp, özgürlük ve zenginlik için mücadele edecek bir kadro var artık.

Daha iki gün önce Sayın Erdoğan çıktı televizyona iki kelime etti, dolar 9 lirayı geçti. Daha dün gece Merkez Bankası yönetiminde yine iki üç kişiyi aldı, iki üç kişiyi attı. Dolar daha da arttı. Ne yapsa olmuyor. Varlık Fonu diye bir şey kurdu. Şu anda bu fon tam 65 milyar TL borca batmış durumda. Yetmedi bir de bu fonu yurt dışından bir milyar 250 milyon avro borçlandırdılar.

İlk defa bir cumhurbaşkanı kendi kendini bir göreve atadı. ‘Ben cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı Varlık Fonu Başkanı olarak görevlendirdim’ dedi. Hiç getir götürle uğraşma, nasıl Varlık Fonu’nun başına kendini görevlendirdiysen Merkez Bankası’nın başkanı olarak da kendini görevlendir. Şu işi bitir. Yazık bu insanlara. Zaten senin talimatının dışında bir iş yapmıyor bunlar.

“Kur ve faiz ancak güvenle düşer”

Sayın Erdoğan 2018’de Haziran seçimlerinde ‘Bana oy verin enflasyon da faiz de nasıl düşürülür göstereceğim’ diyordu. Üç yıl üç ay oldu. Bu süre içerisinde hem faiz arttı hem kur arttı hem de enflasyon arttı. Düşen bir şey yok. Talimatla faiz düşmez. Talimatla dövizin kuru düşmez. Dövizin kuru da faiz de ancak güvenle düşer. Siz güveni oluşturacaksınız. Güveni oluşturacaksınız ki bu ülkeni vatandaşları çok üretsin. Güveni oluşturacaksınız ki bu ülkenin sanayicisi çok üretsin. Güveni oluşturacaksınız ki bu ülkenin vatandaşları sermayesini, birikimini Türkiye’ye getirsin. Güven demek bolluk demek. Bolluk demek fiyatların düşmesi demek. Bolluk demek döviz kurunun düşmesi demek.

Merkez Bankası’nda tertemiz, dürüst, işi bilen arkadaşlarımız işin başındayken, faiz yüzde 6-7 iken onları vatana ihanetle suçladı. Onları meydanlarda yuhalattı. Sayın Erdoğan’a soruyorum. Enflasyon yüzde 8-9 iken faizler yüzde 6-7 iken bu vatanı satmaktır derken; şu anda TÜİK’in açıkladığı yüzde 19 TÜFE yüzde 45 ÜFE, yüzde 18 Merkez Bankası faizine nasıl bir tanım getirecek? Kendisi söylesin.

“Türk lirası pul oldu, bu mudur millîlik?”

Hükûmet yerliliği ve milliliği ağzından hiç düşürmüyor. Bu ülke en temel tarım ürünlerini ithal etmek zorunda kalıyor. Bizim çiftçimiz üretmekten vazgeçiyor. Hani yerlilik hani millilik? Bu ülkenin gençleri kendi hayatlarını başka ülkelerde kurmak istiyor. Gençlerin kaçmak istediği ülke yerli, milli dediğiniz politikaların sonucunda bu hale düştü. Türk liramız, millî paramız pul oldu. Bu mudur yerlilik, millilik? Yerli diyorsanız, milli diyorsanız bunun hakkını verin. Ya da kusura bakmayın o kelimeleri hiç ağzınıza almayın.

Adını sanını duymadığınız para birimleri, Türk lirasından daha kıymetli oldu. Bulgarlar levaları bozdurup bozdurup harcıyorlar. Bir leva, dünyanın parası ediyor. Bizim kendi vatandaşımızın, emeklimizin, asgari ücretlimizin aldığı maaş daha bankamatikten çekilip de eve gidene kadar eriyor artık. Satın alma gücü düşüyor. Ne yazık ki artık çalışanın emeği bu ülkede para etmiyor.

Halkla aralarında artık kocaman bir duvar var. Eskiden her fırsatta ‘millî irade’ diyenler, o millî iradenin gündeminden iyice kopup uzaklaştılar. İş bilmez adımlarla ülkemizi çıkmaz yollara, sokaklara soktular. Sayın Erdoğan’a sorsanız, her şey gayet iyi gidiyor. Kendisini bir uydurulmuş gerçeklik odasına hapsetti. Biz doğruları söylediğimizde de inkâr ediyor. Hiç merak etmesin, bu millet kendisine sırtını dönenle, kendisiyle arasına duvarlar inşa edenle yola devam etmez. Bu millet, kendisine sırtını dönenleri müsait bir yerde indirir. İlk seçimlerde de zaten olacağı budur.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu Ve Babacan’dan ‘Merkez Bankası’ Tepkisi

Dün gece Merkez Bankası’nde üst düzey görev değişiklikleri gerçekleşmişti. Bu değişikliklere CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve DEVA Lideri Babacan’dan sert tepki geldi. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan ve Merkez Bankası Başkanı el ele verdi, halkımızı fakirleştiriyorlar” derken Babacan, “Bağımsız olması gereken bir kurum, tek bir kişinin elinde oyuncak oldu” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüşmesi sonrası, bankada dikkat çeken üst düzey görev değişiklikleri gerçekleşmişti.

Merkez Bankası’nda Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevden alındı. Başkan Yardımcılığına Taha Çakmak ve Para Politikası Kurulu üyeliğine Prof Dr. Yusuf Tuna atanmıştı.

Bu değişikliklere CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve DEVA Genel Başkanı Ali Babacan, sert tepki gösterdi.

“Unutmayacağım bunu!”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin açıklamasında, “Erdoğan ve Merkez Bankası Başkanı el ele verdi, halkımızı fakirleştiriyorlar. Bu açıkça millete zulümdür. Şunu da söyleyeyim, Merkez Bankası Başkanı’nın bu ihanette sorumluluğu gitgide artıyor. Unutmayacağım bunu!” ifadelerini kullandı.

“Kurum, tek bir kişinin elinde oyuncak oldu”

DEVA Lideri Babacan ise, “Bağımsız olması gereken bir kurum, tek bir kişinin elinde oyuncak oldu. Önerimi tekrar ediyorum: Sayın Erdoğan, uğraşmayın getir götürle. Varlık Fonu’nda yaptığınız gibi, Merkez Bankası Başkanlığı’na da kendinizi atayın. Gece yarısı kararlarıyla ülkeye zarar vermeye son verin” dedi.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a: Siyasal Şiddete Karşı Açık Bir Duruş Ortaya Koy

Partisinin altıncı il başkanları toplantısında konuşan DEVA Lideri Babacan, “Sayın Erdoğan’dan, derhal, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymasını talep ediyorum. Ülkenin şu andaki cumhurbaşkanı, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymazsa, bu ortamdan cesaret alanlar olacaktır. Ortaya çıkabilecek olayların da bizzat sorumlusu Sayın Erdoğan olacaktır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin altıncı il başkanları toplantısında konuştu. DEVA Lideri Babacan’ın gündeminde geçiş süreci, anayasa değişikliği, siyasi partiler arasındaki görüşmeler ve siyasi şiddet tartışmaları vardı. Babacan şu ifadeleri kullandı.

“Kimliği, inancı, ideolojisi her ne olursa olsun, tüm demokratları DEVA çatısı altına davet ediyoruz. Fikirlerden kaçmayan, konuşmaktan korkmayan bir ülkeye davet ediyoruz. Cesur, özgür ve zengin bir Türkiye’ye davet ediyoruz. Türkiye’yi; özgürlük, hak, adalet ve demokrasi ilkeleri etrafında yeni bir toplumsal sözleşmeye davet ediyoruz.

Tüm travmaları, korkuları, geride bırakacağımız yeni bir sistem inşa etmeyi hedefliyoruz. İnsan onuruna yakışır bir siyasal düzen için, akılcı politikalarla harekete geçmek için sabırsızlanıyoruz. Bu ülkede, sadece endişeli modernlerin veya endişeli muhafazakarların değil; tek bir insanın dahi endişeli olmaması için çalışmayı taahhüt ediyoruz.

Ülkemiz şu anda fırtınalı bir dönemden geçiyor. Türkiye, keyfi ve kuralsız bir yönetim anlayışının elinde, bu durumdan çıkış için yönü arıyor. Ancak bizler, ülkemizi barış, refah ve adalet limanına sağ salim yanaştıracağız. Ülkemizin tüm sorunlarını, meşru demokratik siyaset zemininde çözeceğiz.

Hiç kimse, bu ülkenin sorunlarının çözümünü kaba kuvvette falan aramasın. Hiç kimse halkın iradesiyle inatlaşmasın. O dönemler geride kaldı. Türkiye, tüm sorunlarını konuşarak çözme kapasitesine sahip bir ülkedir. Söyleyecek sözü, yapacak işi olmayanların; sıkıştıkça tehdide ve şiddete başvuranların Türkiye’nin geleceğinde hiçbir yeri yoktur.

“Sayın Erdoğan’dan siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymasını talep ediyorum”

Siyasal şiddetin 80’li yıllar, 90’lı yıllardaki gibi yeniden hayatımıza girmesinden ülkem adına hicap duyuyorum. Bu tür olayların iktidar ortakları tarafından desteklenmesini, mazur görülmesini veya masumlaştırılmasını son derece vahim buluyoruz. Sayın Erdoğan’dan, derhal, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymasını talep ediyorum. Ülkenin şu andaki cumhurbaşkanı, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymazsa, bu ortamdan cesaret alanlar olacaktır. Ortaya çıkabilecek olayların da bizzat sorumlusu Sayın Erdoğan olacaktır.

Parlamenter sistem konusunda irade beyan eden siyasi partilerle çoklu görüşmelere başladık. Bu görüşmelerdeki hedef; anayasa değişikliğiyle ilgili konularda, en azından ilkeler bazında bir mutabakat sağlayabilmek. ‘Hele bir seçim olsun, sonrasında bakarız, birkaç senede de parlamenter sisteme geçeriz’ gibi işi zamana yayan yaklaşımı doğru görmüyoruz. Seçimlerden önce iyi bir hazırlık yapılır ve geniş bir mutabakat sağlanırsa, güçlendirilmiş parlamenter sistem için gereken anayasa değişikliğinin seçimlerden sonraki ilk 6 ay içinde hızlıca tamamlanabileceğine inanıyoruz. Anayasa değişikliğinin yanı sıra, siyasi partiler ve seçim yasalarındaki değişiklikler, Meclis İçtüzüğündeki değişiklikler ve özellikle de siyasi etikle düzenlemelerin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

Altı partinin mutabık kaldığı bir metin ortaya çıktıktan sonra, geçiş sürecinin yol haritasını çalışmak gerekir. Sadece parlamenter sistemi çalışıp hedef olarak ortaya koyarsak kâfi olmaz. O sisteme hangi aşamalarla ve nasıl bir takvim içerisinde geçileceğinin de seçimlerden önce çalışılıp ortaya konması istikrar ve öngörülebilirlik açısından son derece önemlidir.

Ülkemizi, üste çıkanın altta kalanı ezdiği, nöbetleşe zorbalığın yaşandığı bir ülke olmaktan kurtaracağız. Siyasetimizde, rövanşist hislere yer vermeyeceğiz. Bir devri sabık üretilmesine karşı olduğumuzu açıkça beyan etmek istiyorum. Geçmişe yönelik iddiaların hukuk çerçevesinde idari denetime, Meclis ve bağımsız ve tarafsız yargı denetimine tabi tutulması da son derece önemlidir.

Bizim temel hedefimiz; yeni Türkiye’nin düzenini, ilkeler ve kurallar üzerine inşa etmektir. Herkesin, hukuk ve kurallar içerisinde hareket etmesini sağlamaktır. Bu kapsamda; gençleri işsiz bırakıp, üçer beşer maaşla kamu kaynaklarını kendilerine bağlayanlara müsaade etmeyeceğiz. Kamu ihalelerini, özel davet usulüyle yaparak, kayırmacılıkla, yolsuzlukla bu ülkeyi fakirleştirenlere dur diyeceğiz. KHK gibi ucube bir yolla, binlerce aileyi mağdur edenlerin önünü kapatacağız.”

Paylaşın

Babacan’dan ‘Kürt Sorunu’ Çıkışı: Çözüm İçin İlgili Herkesle Görüşülmesi Gerekir

DEVA Lideri Babacan, ‘Kürt Sorunu’na ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Bir mesele var ise, ilgili herkesle görüşülmesi gerektiğini ve görüşüleceğini de herkesin bilmesi lazım. Onunla konuşma, bununla konuşma, onu dinleme, bunu tanıma… Böyle olmaz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul’da partisinin Esenyurt ilçe binasının açılışında konuştu. Babacan’ın gündeminde Kürt meselesi, sosyal destekler ve hayat pahalılığı vardı. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Kürt meselesini mutlaka çözüme ulaştıracağız. Vatandaşlarımızın tüm haklarını koşulsuz, şartsız, pazarlıksız derhal tanıyacağız. Kürt meselesinin çözümünün meşru, demokratik siyasetten geçtiğini gayet iyi biliyoruz. Çözümü Meclis olarak gösterenler de var. Olabilir ama keşke Meclis çalışsa. Bugünkü Meclis’ten neyi çözmesini bekleyeceksiniz? Temsil gücü çok yüksek bir Meclis çözümlerin iyi bir adresi olacaktır. Bir mesele var ise, ilgili herkesle görüşülmesi gerektiğini ve görüşüleceğini de herkesin bilmesi lazım. Onunla konuşma, bununla konuşma, onu dinleme, bunu tanıma… Böyle olmaz. Sorunlarımızı konuşa konuşa çözeceğiz. Bu mesele, herkesi ilgilendiren bir meseledir. Kandan, gözyaşından beslenen hiç kimseye geçit vermeyeceğiz. Devleti sorunun bir parçası olmaktan çıkarıp, çözümün bir parçası haline getireceğiz.

Anlık çeviri hizmetleriyle ilgili TBMM’de bir çalışma var. Dört dil var. İngilizce, Arapça, Rusça ve Fransızca. Bir eksik var: Türkiye’de en çok konuşulan ikinci dil, Kürtçe yok. Diyebilirler ki; ‘Kürtçe yabancı dil değil, bu toprakların dili’. Böyle diyorlarsa eyvallah. Ama o zaman Meclis kürsüsünde ya da Meclis’te sandalyede oturan milletvekillerinden Kürtçe konuşan arkadaşlarımız olduğu zaman tutanaklara niçin ‘bilinmeyen dil’ yazıyorsunuz? Eğer ‘bilinmeyen dil’ ise, hiç olmazsa bir tercümesini yapıverin de insanlar ne olduğunu anlasınlar. Kürtçe milyonlarca Kürt’ün dilidir. Adını koyun artık. Şu dili bir tanıyın. Bu ırkçı, ayrımcı zihniyetin mutlaka değişmesi gerekli.

“Ailelerin geliri ile ihtiyacı arasındaki farkı karşılayacağız”

“Parti üyeliklerine bağlı verilen yardımları sona erdireceğiz. Kimin ihtiyacı varsa biz bulacağız, biz ayağına gideceğiz. Her aileye bir ‘sosyal destek uzmanı’ atayacağız. Aynı aile hekimleri gibi, her ailenin, o aileden sorumlu bir ‘sosyal destek uzmanı’ olacak. ‘Asgari gelir desteği’ sistemini başlatacağız. Önce ailenin mevcut gelirine bakacağız. Sonra gerçek ihtiyacını tespit edeceğiz. Mevcut gelirle, gerçek ihtiyaç arasındaki farkı devlet olarak biz karşılayacağız.

Sosyal yardım ve destek programları olan 43 kuruluş var. Vatandaşlarımızın çoğu bunlardan habersiz. Bilen, ulaşan, adamı olan bu yardımları alıyor. Biz, sosyal yardımları tek merkezde toplayacağız. Farklı kurumlar tarafından yapılan aynî ve nakdî yardımları tek kapı sisteminde buluşturacağız. Vatandaşımızın kapı kapı dolaşmak zorunda kalmasına bir son vereceğiz.

Bir fısıltı gazetesi dolaşıma sokmuşlar. Neymiş, iktidar değişirse sosyal yardımlar kesilirmiş. WhatsApp gruplarında bu akıl almaz lafları dolaştırıyorlar. İnsanları korkutuyorlar. Hiç öyle atıp tutmasınlar. Biz, ekonomiyi güçlendireceğiz. Devletin kaynaklarını bollaştıracağız. İhtiyacı olan vatandaşlarımıza da fersah fersah destek vereceğiz. Devlet, vergi ödeyen vatandaşımızın ihtiyaç duyduğunda yanında olmak zorundadır.

Sosyal yardımlara, ihtiyacı olan herkes erişebilecek. Yoksul ailelere doğal gaz desteği, kömür yardımı gibi uygulamaları güçlendirerek devam ettireceğiz. Yeni doğan bebeklerin, sağlıklı yetişmesini sağlamak amacıyla, bir yıl süreyle, başta süt ve bebek maması olmak üzere, tüm gıda desteğini karşılayacağız.

“Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi yüzünden her şeye zam geldi”

Sayın Erdoğan markete gitmiş, abur cubur doldurmuş sepete, bin liralık alışveriş etmiş. Bir de ‘Fiyatlar gayet uygun’ diyor. Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi yüzünden, A’dan Z’ye her şeye zam geliyor. Makarnaya yüzde 88, süte yüzde 99, doğal gaza yüzde 89, elektriğe yüzde 99 zam yapıldı. Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum; bunları söylemem gerekiyor. Siz, her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir hayal dünyasını insanlara anlatıyorsunuz. Sizi hakikate davet etmek istiyorum. Hakikat çarşıda, pazarda, markette.

Koca bir ülke, bu kötü yönetimin elinde can çekişiyor. Ülkemiz, varlık içinde yokluk çekiyor benim ülkem. Asgari ücret, açlık sınırının dahi altındayken, kamu kaynaklarından nemalananların, 10-15 yerden maaş alanların keyfine diyecek yok. Halkımız her türlü zorlukla boğuşurken, ülkenin cumhurbaşkanı hiç oralı olmuyor. Başka bir dünyada yaşıyor. Diyor ki ‘İşçi de memur da halinden memnun’. Yoksulluktan bahsedene, ‘Abartıyorsun’, hayat pahalılığına ‘Enflasyon yüzde 20’nin altında’ diyor. Sayın Erdoğan artık bambaşka bir dünyada yaşıyor.”

Paylaşın

Babacan: Ekonomiyi Ancak Rüyanızda Düzeltirsiniz

Partisinin Küçükçekmece ilçe kongresinde konuşan DEVA Partisi Babacan, “Ekonomiyi düzeltmenin yolu güvendir. Güveni oluşturmanın en önemli ve ilk adımı hukuktur. Eğer hukuk zeminini yok ettiyseniz, ülkede adaleti ayaklar altına aldıysanız, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi konusunda ülkeyi sürekli geriye götürürseniz siz bu ülkenin ekonomisini ancak rüyanızda düzeltirsiniz. Ancak uydurulmuş gerçeklikle vatandaşlarımızı aldatmaya çalışırsınız ama artık kimse yutmuyor.” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasının devamında, “Ne sayın Erdoğan ne de Bahçeli eskisi gibi sokağa çıkmıyorlar” diyen Babacan, ziyaretleri sırasında vatandaşların kendisine nasıl dert yandığını kürsüden gösterdi. Babacan, “Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli sokağa çıksınlar ve ‘Hayatımdan memnunum’ diyen vatandaşı bulsunlar. Neredeymiş onlar, biz de merak ediyoruz” diyen Babacan sözlerini şöyle sürdürdü;

“Temmuz 2018’den Eylül 2021’e kadarki 3 yıl 3 aylık süre içinde; en düşük emekli maaşı toplam %52 artmış, en düşük memur maaşı toplam %56 artmış. Aynı dönemde TÜFE’deki artış %59, gıda enflasyonundaki artış ise %73. Partili cumhurbaşkanının göreve gelmesinden bugüne gerçek tablo bu. TÜİK’in kendi açıkladığı rakamlara göre dahi hem memurun hem de işçinin reel anlamda geliri düşmüş.

2002’den önce 34 yıl boyunca enflasyon iki, üç haneli seyretti. Ben ve arkadaşlarımın görevde olduğu dönemde, sadece iki senede tek haneye düşürdük. Bizler ayrıldıktan sonra ipin ucu kaçtı. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine bakın; resmî rakamlara göre bile enflasyon artık hep çift hanelerde. Tek hane artık bir hayal. Enflasyon sürekli yukarı doğru gidiyor. Üretici fiyat enflasyonu ise 2002 krizindeki seviyenin bile üstünde.

Merkez Bankası faizi yüzde 19’dan yüzde 18’e indirdi. Bu, Merkez Bankası’nın gecelik ya da haftalık piyasaya borç verip aldığı faiz. Fakat bu karar zamansız olduğu için, henüz vakti gelmediği için neye sebep oldu? Dolar kurunun ta 9’lara kadar artmasına sebep oldu. İlave olarak da Hazine’nin borçlanma faizlerinin tam 1,5 puan artmasına sebep oldu. Bir taşla iki kuş vurdu. Yanlış faiz kararını dayattı. Bir doları bir de Hazine’nin borçlanma faizini fırlattı.

“Faizi itikadî bir mesele olarak istemiyorsa sıfıra indirip yok etsin”

Faiz sebep, enflasyon sonuçsa sebebi indir aşağıya, enflasyon da düşsün. Yok eğer ‘Yanılmışım, doğru değilmiş’ diyorsa bu millete bir özür borcu var. Sayın Erdoğan’ın iddiası doğruysa, o zaman Merkez Bankası’nın bir puan faiz indirmesi yetmez; indirsin yüzde 5’e, yüzde 3’e. Bunu eğer itikadî bir mesele olarak istemiyorsa, o zaman sıfıra indirip yok etsin. Kötü bir şeyin azı çoğu yok. Kötüyse 19 da kötü, 15 de kötü, 10 da kötü… İndirsin sıfıra, kurtulalım şundan.

Eğer ülkenin cumhurbaşkanı çıkıp da ‘Benim vatandaşım hayatından memnun, enflasyon yüzde 20’nin altında’ diyorsa, artık o cumhurbaşkanının bu ülkenin sorunlarını çözme kapasitesi bitmiş demektir. Çünkü sorunu inkâr ediyor. Yok dediği sorunu çözmesi için gayret etmesini bekleyebilir misiniz? İş başında olduğu sürece bu ülkenin hiçbir sorunu çözülmeyecek.

Çok kısa zamanda ülkemizde ‘DEVA Ekonomisi’ni yürürlüğe sokacağız. DEVA ekonomisi; her bir vatandaşımızın insan onuruna yaraşır iş, gelir ve refah içinde olması demektir. Bu ülkenin insanlarının yatağa aç gitmediği, yarınlarından endişe etmediği bir refaha ulaşmasıdır. Esnafın kepenk kapatmadığı, faturalarını ödeyebildiği, emeklilerin saygın bir gelir elde ettiği bir ülkenin anahtarıdır. Bu milletin daha fazla fakirleşmesine müsaade etmeyeceğiz. Döviz kurlarında ve faizlerde istikrarı elde edeceğiz. Hayat pahalılığını önleyeceğiz. Vatandaşımızın satın alım gücünü yükselteceğiz.

“Kaynakları rant projesine değil, binaları güçlendirmeye ayırın”

Projenin adına Kanal İstanbul değil, Rant İstanbul diyoruz. Mevcut iktidarın görev süresinde asla tamamlanamayacak bir projeden bahsediyoruz. Artık bir kere bunlar rant gözlüğünü takınca Allah korusun. Durdurmak zor, durdurana aşk olsun. İstanbul’un şu anda rant projesine ihtiyacı yok. Bütün etki analizleri bağımsız ve tarafsız bir şekilde yapılır; bilim insanları ‘Bu proje gerçekten gerekli, mahsurları çözeriz’ diye raporları koyarsa o zaman bakılır. İktidara çağrı yapıyorum. Milyarlarca dolar kaynağı bu rant projesine aktaracağınıza, bu kaynağı binaları güçlendirmeye ve İstanbul’u bir sonraki depreme hazırlamaya ayırın. İnsanların güvenli konutlarda yaşamasını sağlayın. Kentsel yenilenmeyi yerinde uygulayın. Yeter artık. İstanbul’a ihanet etmeyi bırakın. Devletin görevi, rant lobisi oluşturup az sayıda kişinin paylaşacağı zenginlik üretmek değildir. İnsanların, onurlu, haysiyetli ve güvenli bir şekilde yaşamasını sağlamaktır.”

Paylaşın

Babacan’dan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” Açıklaması

Güçlendirilmiş parlamenter sistem tartışmalarına ilişkin değerlendireme yapan DEVA Lideri Babacan, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, ülkemizin tek bir kişinin keyfine göre yönetilmesine son vermek demektir. Temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması; ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması demektir” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Bursa’da partisinin Osmangazi İlçe Kongresi’nde konuştu. Babacan’ın gündeminde yeni anayasa tartışmaları ve güçlendirilmiş parlamenter sistem vardı. Babacan, kongrede yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;

“Sayın Erdoğan, siz önce Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyun. Mevcut anayasayı, mevcut hukuku, uluslararası sözleşmeleri uygulayın. Siz Anayasa’daki yemin ettiğiniz tarafsızlık hükmüne uymayın, ‘Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymuyorum, saygı duymuyorum’ deyin, alt mahkeme sizin verdiğiniz cesaretle kararı uygulamadığında ‘Uygulamayabilir’ deyin, ondan sonra yeni anayasan bahsedin.

Sizin için anayasa önemli bir metin mi? Kendinizi bağlı hissettiğiniz bir hukuk metni mi? Mevcut Anayasa’ya uyun ki yeni anayasadan bahsetmeniz ciddiye alınacak bir iddia olsun. Yazana zaten uymuyorsanız, eski anayasadan size ne, yeni anayasadan size ne? Kendini hukukla, anayasayla bağlı hissedenlerin yeni anayasan bahsetmesi lazım.

Bunların yeni anayasa dedikleri bu ucube, taraflı cumhurbaşkanlığı sistemini iyice derinleştirmek. Keyfî yönetim sisteminin memleketimize iyice yapışmasını sağlamak. Anayasanın ilgili maddelerini acilen değiştirerek Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmemiz gerekiyor.

Eğer seçim öncesi iyi bir hazırlık yapılırsa hem siyasi hem de toplumsal mutabakat zemini sağlanırsa seçimlerden sonra bu sisteme geçmek en fazla altı aydır. Bizim kültürümüzde hayırlı işte acele etmek vardır. Meclis süreci olur. Ciddi bir iş yapıyoruz. Tek imzayla gece yarısı kararnamelerine benzemez bu. Seçim öncesi tam bir mutabakat şartıyla altı ayda rahatlıkla yapılacağına inanıyoruz. ‘’Bekleyelim, seçimden sonra düşünürüz’ dersek seçim gelir geçer ama bu iş vakit alabilir.

“Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin yükünü sırtımızdan atmamız gerekiyor”

Altı partinin temsilcileri geçen salı üçüncü kez bir araya geldiler. Bundan sonra artık her hafta bir araya gelerek hızlı bir şekilde ilerleyecekler. Umudumuz, vatandaşlarımızın karşısına çıkarken siyasi mutabakat zemini kuvvetlenmiş tek bir parlamenter sistem önerisiyle çıkabilmek.

Günü geldiğinde toplumsal mutabakat sağlanır, ortam oluşur ve sivil bir dönemde sıfırdan yazılmış yeni anayasayı da konuşabiliriz. Biz de o gün geldiğinde özgürlükçü, demokrat ve barışçıl ilkelerimizi masaya koyarız. Ancak bunun için önce şu Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin yükünü sırtımızdan atmamız gerekiyor.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, ülkemizin tek bir kişinin keyfine göre yönetilmesine son vermek demektir. Temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması; ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması demektir.

“Bizim gündemimizin peşinden koşmaya çalışıyorlar”

Medyadaki tekelleşmenin sona ermesi demektir Tüm halkımızın ödediği vergiyle finanse edilen Anadolu Ajansı ve TRT gibi kurumların tek ses haline gelmesine son vermek demektir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem; yürütmenin, yasama ve yargı üzerindeki vesayetine nokta koymak demektir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem; güçlü meclis, güçlü hükümet ve güçlü yargı demektir.

Bu kadar devlet gücünü kullanma imkânı, devletin basın yayın organlarını tek bir parti lehine kullanmanın verdiği avantaj, sopayla ya da havuçlu istedikleri haberi-yorumu yaptırdıkları bu kadar medya mekanizması, sınırsız para gücü… Ama ne oldu? Artık ülkenin gündemini oluşturma imkânları kalmadı. Artık gündemi DEVA Partisi oluşturuyor. Bizim gündemimizin peşinden koşmaya çalışıyorlar.

34 yıllık iki-üç haneli enflasyonu tek hane indirdik, paradan altı sıfırı attık. Korkarım ki paramıza gene sıfırlar eklenmeye başlayacak. 200 liranın satın alma gücü belli, 20 küsur dolarlarda. Bu yetmeyecek ‘500, 1000 çıkartacağız’ diyecekler. Korkarım ki bunların eklediği o sıfırları gelip atmak bize düşecek.”

Paylaşın

DEVA Partisi’nden “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” Önerisi

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ile DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, DEVA Partisi Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısıyla partinin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisini açıkladı.

Haber Merkezi / “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in ülkemizi içinde bulunduğu çoklu kriz ortamından çıkartacak en önemli araç olduğuna inanıyoruz” diyen Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Bu topraklarda 100 yılı aşkın süredir devam eden bir demokrasi anlayışı, bilinci var. Köklü demokrasi tarihimiz, sayısız badireler atlattı. Bugün ise farklı bir demokratik gerileme sürecinin içindeyiz. Bizler, DEVA Partisi kadroları olarak, ülkemizin bu ‘gerileme’ döneminin ardından bir ‘çöküş’ dönemine girmesine müsaade etmemek için yola çıktık. Yüzüncü yaşına yaklaşan cumhuriyetimiz için önerdiğimiz yeni sistemde; bize güç veren, milletimizin, her daim, demokrasiden yana duran bir ferasetle hareket etmesidir.”

Güçlü yasama, güçlü yürütme ve güçlü yargı vurgusu yapan Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’yi güçlendirilmiş parlamenter sisteme davet ediyoruz. Davetimiz; özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu demokrasi içindir. Davetimiz; demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla yaşatan, kuvvetler ayrılığını tesis ederek, etkin denge ve denetleme mekanizmalarını güçlendiren yepyeni bir model içindir. Davetimiz; tam demokrasi içindir. Davetimiz; yepyeni bir toplumsal mutabakat sağlayarak, demokrasimizi ayağa kaldırmak içindir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem davetimiz toplumun tüm kesimlerinedir. Tüm vatandaşlarımızı, bu demokratik gerilemeyi durdurmaya davet ediyoruz. Halkımızı; adil, özgürlükçü, eşitlikçi bir Türkiye’yi hep birlikte inşa etmeye davet ediyoruz. Ülkemizin yarınlarıyla ilgili böylesine kapsamlı bir çalışmayı yürütürken, mutlaka katılımcı bir süreç işletmek zorundayız. Geniş çevrelerle istişare etmek zorundayız. Geniş bir siyasi ve toplumsal mutabakat arayışını samimiyetle sürdürmek zorundayız.

“Amacımız geçmişte uygulanan sistemlere dönmek değildir”

Amacımız asla geçmişte uygulanan tekçi, merkeziyetçi, çoğunlukçu ve vesayetçi sistemlere geri dönmek değildir. Eski sistemin, eksik demokrasisiyle yetinmeyeceğiz. Kâğıt üstünde parlamenter sistem olan, ancak uygulamada, hak ve özgürlüklerimizi gasp eden, yönetimde sürekli krizlere yol açan eski sistemi de elimizin tersiyle itiyoruz. Kim ‘eskiye dönüş’ diyorsa yalan söylüyor.

Ötekileştirme hissi doğuran tüm uygulamalara son vereceğiz. İfade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin önündeki bütün engelleri kaldıracağız. Basın özgürlüğünü evrensel ölçülerde güvence altına alacağız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararların, derhal yerine getirilmesini güvence altına alacağız.

Gazi Meclisimizi ayağa kaldıracağız. Meclisimize itibarını iade edeceğiz, eskisinden güçlü hale getireceğiz. Yürütmenin yasama üzerinde kurduğu tahakkümü kıracağız. Meclisin yasama ve denetleme fonksiyonlarını etkin bir şekilde yerine getirmesini sağlayacağız. Kanun yapım sürecini demokratikleştireceğiz. Meclisin yürütmeyi denetleme yetkisini güçlendireceğiz. Meclisin bütçe hakkını teminat altına alacağız.

“Partili cumhurbaşkanlığı uygulamasına son vereceğiz”

Yasamayı güçlendirirken, yürütmeyi zayıflatmayacağız. İstikrarlı bir yönetim sağlamak amacıyla cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlardan oluşan bir yürütme organı oluşturacağız. Yürütmeye dair icrai yetkilerin bakanlar kurulu tarafından kullanılmasını sağlayacağız. Cumhurbaşkanını temsili yetkilerle donatacağız. Partili cumhurbaşkanı uygulamasına son vereceğiz.

Siyasi iktidarın yargıya müdahale kapılarını derhal kapatacağız. Demokratik siyasal sistemin merkezinde yer alan Anayasa Mahkemesi’nin etkinliğini artırmak ve bağımsızlığını güçlendirmek amacıyla yapısal değişikliklere gideceğiz. Mahkemeye bireysel başvuru hakkının kapsamını genişleterek temel hak ve özgürlükleri daha güçlü bir şekilde koruyacağız.”

Babacan’ın ardından konuşan Mustafa Yeneroğlu ise öngördükleri sistemin temelinin güçlü birey ve güçlü sivil toplum olduğunu vurguladı. Yeneroğlu şunları söyledi:

Cumhurbaşkanının hem toplumun farklı kesimleri hem de Meclis’teki partiler karşısındaki tarafsızlığını tam anlamıyla sağlayabilmek için yalnızca bir dönem ve yedi yıl için seçilmesi kuralını esas alıyoruz.

Torba kanun uygulamasına ve Cumhurbaşkanının kanunları veto yetkisine son vereceğiz. Kanun teklif ve tasarılarının komisyonlarda görüşülmesi esnasında, sivil toplumun, meslek kuruluşlarının ve uzmanların görüşlerine başvurulmasını zorunlu kılacağız.

“HYK, HSK ve AYM üye adaylarına kamuya açık mülakat”

Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ‘Hakimler Yüksek Kurulu” ve ‘Savcılar Yüksek Kurulu’ olarak ikiye ayrılmasını ve bu kurulların üyelerinin en az yarısının TBMM tarafından seçilmesini öngörmekteyiz. Anayasa Mahkemesi üyelerinin en az yarısının Meclis tarafından nitelikli çoğunlukla seçilmesini esas alacağız. Hakimler Yüksek Kurulu, Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesinin TBMM tarafından seçilecek adaylarını da kamuya açık mülakata tabi tutacağız.

Hükûmetin kurulmasını kolaylaştırıp, düşürülmesini ise güçleştirecek mekanizmalar geliştireceğiz. Bakanlara daha çok yetkiyle birlikte daha çok sorumluluk vereceğiz. Gensoru yöntemini kabul ederek bu yöntemi hükûmet istikrarsızlığına yol açmayacak şekilde düzenleyeceğiz.

“Kayyum uygulamasına son vereceğiz”

Halkın oylarını yok sayan kayyum uygulamasına son vereceğiz. Yerel yönetimlerin seçilmiş organlarının geçici olarak görevden alınmaları kararında yetkinin yargı organında olmasını sağlayacağız. Geçici olarak görevden alınma kararlarında İçişleri Bakanı tarafından yapılacak başvuruların Danıştay tarafından karara bağlandığı bir süreç öngöreceğiz. Bu kararın verilmesi halinde seçilmiş belediye başkanı göreve dönene kadar veya seçimlere kadar başkana vekâlet edecek kişinin belediye meclislerince belirlenmesini esas alacağız.”

Paylaşın

DEVA Partisi İttifaklara Katılacak Mı? Babacan Açıkladı

Ülke gündemindeki ‘ittifak’ konusunda değerlendirmelerde bulunan Deva Lideri Babacan, “Şu an içinde olduğumuz bir ittifak yok… Bir sonraki seçime girerken ittifaklar nasıl şekillenir, biz parti olarak herhangi bir ittifakta yer alır mıyız veya kendi başımıza mı seçime gireriz bunlar seçim takvimi yaklaşınca vereceğimiz bir karar. Önümüzdeki süreçte bütün opsiyonları açık tutarak bir yandan kendimiz çalışmaya devam edeceğiz. Bir yandan da Türkiye’de seçime kadar siyasi yapıların nasıl şekilleneceğini izleyeceğiz. Her türlü senaryoyu dikkate alan çalışmalar yapıyoruz.” dedi.

Haber Merkezi / Denizli’de partisinin 1. Olağan İl Kongresi’ne katılmak için şehirde bulunan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, kentteki bir otelde partililerle bir araya geldi. Babacan, kongrenin yapacağı merkeze geçmeden önce düzenlediği basın toplantısında ittifak konusunda değerlendirmede bulundu.

Babacan, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Şu an içinde olduğumuz bir ittifak yok. Seçim ittifakı, seçime girerken Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) bunun söylenmesidir. Buna göre sistem işliyor. Seçim bittikten sonra hukuki hiçbir niteliği kalmıyor. Adı üzerinde ‘seçim ittifakı.’ Seçimden sonraki süreç gönüllü bir birlikteliktir. Cumhur İttifakı da Millet İttifakı da gönüllü birliktelik. Bir sonraki seçime girerken ittifaklar nasıl şekillenir, biz parti olarak herhangi bir ittifakta yer alır mıyız veya kendi başımıza mı seçime gireriz bunlar seçim takvimi yaklaşınca vereceğimiz bir karar. Önümüzdeki süreçte bütün opsiyonları açık tutarak bir yandan kendimiz çalışmaya devam edeceğiz. Bir yandan da Türkiye’de seçime kadar siyasi yapıların nasıl şekilleneceğini izleyeceğiz. Her türlü senaryoyu dikkate alan çalışmalar yapıyoruz” ifadelerini kullandı.

Basın toplantısının ardından DEVA Lideri Babacan, partisinin 1. Olağan Denizli İl Kongresi’nin yapılacağı Merkezefendi Kültür Merkezi’ne geçti. Babacan, kongrede yaptığı konuşmada ise şunları söyledi;

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’de katıldığı bir yayında hakaret davalarına ilişkin bir soru üzerine kullandığı ‘Benim hakkımda açılmış böyle davalar falan yok. Bunları kaynağında araştırıyor musunuz?’ ifadelerini ekranda gösteren Babacan, cumhurbaşkanına hakaret suçunun adli istatistiklerini paylaştı:

Biz bunları kaynağında araştırdık. ‘Dava falan yok’ diyor ya. Cumhurbaşkanı olduğu 2014’ten 2020’ye TCK 299. maddesine istinaden 160 bin soruşturma, 35 bin 500 de dava açılmış. Sayın Erdoğan uluslararası kuruluşları beğenmiyor ya hani. Bunlar kendi Adalet Bakanlığı’nın rakamı. Bu tabloda; vatandaşıyla kavgaya tutuşan bir cumhurbaşkanı var. Yürütmenin etkisi altına girmiş bir yargı, paspas edilen ifade özgürlüğü var. Bütün bir ülkeyi ceza tehdidiyle susturacağını zanneden bir kişi var. Kanunların sadece tek bir siyasi partinin genel başkanını korumak amacıyla kullanılması var. Bu tabloda, parti-devlet var.

Sizin, kanunlar karşısında, Dersimli Kemal’den, İzmitli Meral’den, Mardinli Mithat’tan, Osmaniyeli Devlet’ten ne farkınız var? Bakkal Ahmet amcadan, üniversite öğrencisi Levent’ten yasalar önünde nasıl bir ayrıcalığınız olabilir? Genel başkan şapkanızı takıp taraflı davrandığınız anda diğer genel başkanlarla mevzuat önünde eşitlenmeniz gerekir. İstediğine istediğin gibi konuş, aynısını başkası söylerse hemen hakaret davası aç… Adalet, hakkaniyet bu değil. Kendisi diğer genel başkanlarla ilgili her şeyi söyleyebiliyor, benzer ifadeler kendisiyle ilgili kullanıldığında ‘Ben cumhurbaşkanıyım, bana bunu diyemezsin’ diye dava açıyor. Genel başkana söylüyor bunu, nereden ayırt edeceksin?

Soruşturma ve dava açmakla yetinmiyorlar. Ek yaptırımlar getiriyorlar. Bir öğrenci cumhurbaşkanına hakaret suçundan cezalandırırlarsa, o öğrenciye yurtta yer vermiyorlar. Yurttaysa, bu suçlamadan dolayı ceza alırsa, ilişiğini kesiyorlar. Hakaret diye tanımladıkları da genel başkana yapılacak eleştiriler. Bir genç 17-18 yaşında Cumhurbaşkanı’na muhalif ise devletin yurdunda barınamıyor. Bu zihniyet, gençlere ‘Bana muhalifsen, sana yatacak yatak yok’ diyor. Korkmuyoruz, ülkeye ifade özgürlüğü getireceğiz.”

“Bu sistem tarih kitaplarına ‘gerileme dönemi’ diye geçecek”

DEVA Lideri Babacan, ayrıca kürsüden yayınladığı grafiklerle kendi dönemi ile Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi dönemindeki ekonomik verileri karşılaştırdı. Babacan şunları söyledi:

“Keyfî yönetim zihniyeti, hak ve özgürlüklerimizi geriletti. Ülkemiz her alanda geriledi. Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi tarih kitaplarında kısa bir bölüm olarak geçecek. O bölümün adı da ‘gerileme dönemi’ olacak. Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi, tarih kitaplarında ‘Bir kişinin duyguları ve dürtüleriyle koskoca bir ülke yönetildiğinde nasıl oluyor’ örneği olarak kayıtlara geçecek.

Dolar cinsinden kişi başı millî gelirde ben ve arkadaşlarım işin başındayken, ortak aklın ve istişare varken kişi başı millî gelirde yıllık ortalama %12,2 büyüme var. Son üç yılda eksi. Her yıl ortalama 2,9 fakirleştirmişler. Biz artırdık, onlar düşürdü. Biz bu milleti zenginleştirdik, onlar yoksullaştırdı. İşte bunun için gerileme dönemi.

Bizim dönemimizde dolar cinsinden asgari ücret, her yıl ortama %10,9 arttı. Taraflı cumhurbaşkanlığı döneminde yıllık ortalama tam %3 düştü. Asgari ücrette Çin’in bile gerisinde Türkiye. İşçi sendikalarının açıkladığı rakamlara göre, asgari ücret açlık sınırının altında. Hani sayın Erdoğan arada bir ‘Asgari ücreti artırdık’ diyor ya… Bizim dönemde artmış, tek yetkiyi elinde tuttuğu dönemde düşmüş; paçal muhasebeyle kapatmaya çalışıyor. Buyursun tekrar yapsın.

“Yılık ortalama büyüme hızı bu sistemde %3,6’ya geriledi”

Rakamları eğip bükerek ‘Şu kadar büyüdük, bu kadar büyüdük’ diye övünüyorlar. Bizim iş başında olduğumuz dönemde Türkiye ekonomisi ortalama her yıl yüzde 7,3 büyümüş. Yani yüzde 7,3 büyüyorsunuz; onun üstüne bir yüzde 7,3 daha büyümek demek. Son dönemde yüzde 3,6. Bunu da kim hissediyor, bilmiyorum. Ülke ekonomisi ne zaman şaha kalkmış, ne zaman ilerlemiş çok açık.”

Paylaşın

Babacan: Terörle Mücadele Sadece Silahla Sonuç Vermez

DEVA Lideri Babacan, “Terör örgütüyle mücadeleyi çok önemsiyoruz. Ama bu mücadelenin sadece silahla sonuç vermeyeceğini biliyoruz. Terör örgütünü yalnızlaştırmak ve varlık sebeplerini iyi analiz edip, ortadan kaldırmak gerekiyor. Bölgesel bir yaklaşımla konuya bakmak gerekiyor” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Habertürk TV’de Fatih Altaylı ile Teke Tek programında gündemi değerlendirdi. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Fahiş etiketle mücadele cumhurbaşkanının görevi değil. Cumhurbaşkanı’nın devreye girmesi Rekabet Kurumu’yla ilgili mevzuata aykırı. Cumhurbaşkanı bağımsız bir kurumun alanına karışamaz. Marketler bir araya gelip fiyatı sabitliyorsa, Rekabet Kurumu bağımsız bir şekilde girip incelemeli ve bir yanlış varsa ceza kesmeli. Cumhurbaşkanı’nın ‘Beş marketin üzerine gidin’ talimatı başlı başına enflasyonun kaynağıdır. Ülkede cumhurbaşkanının keyfine göre birilerine ceza kesme, üzerine gitme varsa, veya başka birilerine alan açma, para kazandırma varsa, o ülkeye sermaye girmez. Sermaye girmeyince kur artar. Kurun artışı da enflasyonu artırır. Öte yandan, döviz kurunun ne olacağını üç dakika, üç saat, üç gün önceden bilip ona göre para kazanan varsa, SPK bunun üstüne gidip ceza vermeli.

Sayın Erdoğan artık rahatça çarşı pazar dolaşamıyor. Gerçek hayat çarşıda sokakta pazarda. Eskiden daha iç içeydi toplumla, daha iyi nabız tutabiliyordu. Şu anda öyle bir imkânı kalmadı. Bunu kaldıracak bir sabrı falan da yok. Uğraşmak da istemiyor olabilir. 20 seneden sonra zor da geliyor olabilir. İnsanlar eleştirecek. Eleştiriye tahammül ayrı bir şey. İnsanlarla araya mesafe koyup, koruma duvarları çevirip, külliyeye kendini hapsedip sorunları inkâr etmek bu ülkeye faydalı bir şey üretmiyor.

ABD’den gelen giden insanlarla görüştüğümüzde ‘Biz NATO müttefiki değil miyiz? Bizim güneyimizde risk varken, hava savunma sistemimizin zafiyeti varken ‘Patriot’ları bize niye vermediniz de Türkiye’yi S-400 meselesine adeta ittirdiniz’ diyorum. Ama S-400 de çözmüyor. İdlib’deki askerlerimizi korumak için S-400 kullanabilir miyiz? Hangi ülkeden aldık? Orada asıl riskli muhatap kim? ‘Putin’in bize bir yanlışı olmadı’ diyor ama 34 şehit verdik. Onu herhalde yanlıştan saymıyor.

Doğu Akdeniz’de aktiftik, NATO’daki ikili görüşmeden sonra birden ortalık sessizleşti. Hangi pazarlık döndü, bilemiyoruz. Devletin arşivine girmemiş olabilir. Biden ile Erdoğan’ın görüşmesinde devlet yetkilisi bir kişi yoktu. Kaydı kim yazdıracak? Kim anlatacak? Görüşmenin içeriği de o taraflardan alındı. Bu tür görüşmelerde mühim olan devlet kayıtlarına girmesidir. En azından bir büyükelçi, bir not tutucu oturur. Fotoğrafta göremedik.”

“Terörle mücadele sadece silahla sonuç vermez”

“Kürt meselesi varlığını kabul ediyoruz. Çözüm siyasettedir. Kürt meselesinin çözümünü kendi içimizde görüyoruz. Bütün vatandaşlarımızın eşit ve birinci sınıf vatandaş olmasını derhal sağlamamız lazım. İnsan haklarını pazarlıksız, müzakeresiz tanımak lazım. Bu sorun demokratik, meşru siyaset zemininde çözülecektir. Terör örgütüyle mücadeleyi çok önemsiyoruz. Ama bu mücadelenin sadece silahla sonuç vermeyeceğini biliyoruz. Terör örgütünü yalnızlaştırmak ve varlık sebeplerini iyi analiz edip, ortadan kaldırmak gerekiyor. Bölgesel bir yaklaşımla konuya bakmak gerekiyor. Bir de dünyada ‘çatışma çözümü’ diye çok ciddi bir alan var. Bu alanın incelenmesi lazım.

Her toplum kesiminde sayıca az ama sesi çok çıkan insanlar var. Her toplum kesimi içerisindeki azınlık olarak görmek lazım ama sesleri çok çıkıyor ve etkililer. Onların verdikleri mesajlar başka toplum kesimlerini ürkütebiliyor. Diyelim ki kendisini liberal, Kemalist, sosyal demokrat olarak tanımlayan insanların söylediği sözler muhafazakâr, dindar kesim üzerinde olumsuz etkiler oluşturabiliyor. Yine dindar, muhafazakâr kesim içerisinde yine az sayıda ama sesi çok çıkan insanların söyledikleri de diğer kesimler üzerinde bir korkuya sebep olabiliyor. Bunların tamamının bitmesini istiyoruz.

Özgürlükçü demokrasi, her vatandaşımızın kendi yaşadığı hayat tarzını olduğu gibi kabul etmek ve o hayat tarzını yaşayacağı özgürlüğü ona sağlamaktır. Bizim savunduğumuz demokrasi özgürlükçü bir demokrasidir. Kimsenin kendi ideolojisini, kendi hayat tarzını bir başkasına dayatması diye bir şey söz konusu olamaz.

Geçmişle ilgili iddialar hukuk çerçevesi içerisinde idari denetime ve bağımsız ve tarafsız bir yargı denetimine mutlaka tabi tutulur. Siyasette rövanşist hislerin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Bir yanlış, bir başka yanlışla düzeltilmez. Biz devri sabıka karşıyız. Siyaset yarınlara bakacak. Geçmiş, biraz yargının biraz idari denetimin işidir. Hataların tekrar etmemesi açısından çok önemlidir. Ama rövanşist yaklaşım yok, devri sabık yok.”

Paylaşın