AİHM, Türkiye’nin Deniz Yücel Ve Nazlı Ilıcak Kararlarına İtirazını Reddetti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) temyiz başvurularını değerlendiren kurulu, Almanya’da Die Welt gazetesine çalışan İlker Deniz Yücel’in açtığı davada Türkiye’ye verilen mahkumiyet kararına yapılan itirazı kabul etmedi.

Kurul, AİHM’in gazeteci Nazlı Ilıcak’ın yaptığı başvuruda da Türkiye aleyhine verilen karara yapılan itirazı reddetti. AİHM’in 5 yargıçtan oluşan kurulunun, iki temyiz bavurusunu reddetmesiyle daha önce ilgili daireler tarafından Yüzel ve Ilıcak için alınan kararlar böylelikle onanmış oldu.

AİHM’in Yücel kararı neydi?

AİHM, bu yıl 25 Ocak’ta aldığı kararda, Yücel’in 2017 yılında yaptığı başvuruyla ilgili olarak Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) güvenlik ve özgürlükle ilgili 5. maddesinin 1. ve 5 fıkralarıyla, ifade ve düşünce özgürlüğüyle ilgili 10. Maddesini ihlal ettiğini hükmetmişti.

AİHM gerekçeli kararında, Yücel’in suç işlediğinden şüphelenmek için “makul bir neden olmadan” gözaltına alınarak duruşma öncesi tutuklu kaldığı ifade edilmişti.

Anayasa Mahkemesi’nin daha sonra Yücel’i haklı bulmasına rağmen kendisine uygun bir maddi tazminat ödeme kararı almamasını da ihlal nedeni sayan Strasbourg Mahkemesi, eleştirel görüşleri yüzünden ve makul bir gerekçe olmadan Yücel’in gözaltına alınmasının hem kendisi hem de toplum için olumsuz etkileri olacağından dolayı ifade ve düşünce özgürlüğünün de ihlal edildiği görüşüne varmıştı.

Türkiye’nin, karar gereği mahkeme masrafları da içinde olmak üzere Yücel’e 13 bin 300 euro tazminat ödemesine karar verilmişti.

Die Welt Türkiye muhabiri Deniz Yücel dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın özel e-posta adresinin RedHack tarafından hacklenmesine ilişkin kaleme aldığı haberiyle ilgili soruşturma ekiplerine ifade vermek üzere 14 Şubat’ta İstanbul’da gözaltına alınmış ; “terör örgütü propagandası ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla sevkedildiği mahkemece 27 Şubat 2017’de tutuklanmıştı.

AİHM’in Ilıcak kararı neydi?

AİHM, 14 Aralık 2021’de aldığı kararda gazeteci Nazlı Ilıcak’ın ifade hürriyetinin ihlal edildiğine hükmederek, Türkiye’yi haksız bulmuş ve Ankara’yı 16 bin euro para cezasına çarptırdı.

Gazeteci Ilıcak’ın 2017 yılında yaptığı başvuruyu bugün karara bağlayan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin güvenlik ve özgürlük hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1 fıkrası ile ifade ve düşünce özgürlüğüyle ilgili 10. maddenin Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Gerekçeli kararda, “Ilıcak’ın terör örgütüne üye olma veya hükümeti devirmeye teşebbüs etme suçlarını işlemesinden şüphelenmek için hiç bir makul neden bulunmadığı” yorumu yapıldı.

Ilıcak’a yönelik suçlamalara eleştiri getirilen gerekçeli kararda, bu suçlamaların gazetecinin kaleme aldığı kamu yararına ve bilinen gerçekler ve olaylarla ilgili olduğu belirtilerek, gazetecinin hiç bir şekilde şiddeti övmediği ve desteklemediği ifade edildi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

AİHM, Cezaevinde Cuma Namazı İsteyen Hizbullah Üyesini Haklı Buldu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) cezaevinde cuma namazı kılmasına izin verilmeyen bir Hizbullah hükümlüsünün yaptığı başvuruyu haklı buldu. Diyarbakır Mahkemesi, başvuru sahibinin şikayetini geri çevirmişti.

Diyarbakır’da yaşayan 1973 doğumlu Abdullah Yalçın’ın 2010’da yaptığı Mahkeme, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 9. maddesi olan inanç özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetti.

Türk hükümetinin savunmasında temel olarak kullandığı, “Bazı din uzmanlarına göre cuma namazı özgür kişiler için zorunludur, tutuklular için değildir” argümanı ise kabul görmedi.

Türkiye’nin “Çok sayıda mahpusun hücrelerinden bırakılarak bir araya gelmesi güvenlik riski oluşturur” savunması da etkili olamadı.

Türk hükümetinin “Koğuşundaki diğer üç mahpusla birlikte namaz kılabilir” açıklaması ise “Koğuşundaki diğer hükümlülerin cuma namazına katılmak isteyip istemediğini bilemeyiz” diyerek reddedildi.

Yalçın 2010 yılında cezaevi yönetiminden cuma namazları için bir oda ayrılmasını talep etmiş, bunun reddedilmesi üzerine Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı başvuru da kabul görmemişti.

AİHM Türkiye’nin “Cuma namazı tutuklulara zorunlu değil” argümanına rağmen başvurucunun Müslüman olduğunu ve bu yüzden cuma namazına katılma isteğinin içten olduğuna ve bu yüzden de AİHS’in 9. maddesiyle korunması gerektiğine karar verdi.

Türkiye’nin bu talebi reddederken Yalçın’ın bir güvenlik riski oluşturup oluşturmadığına dair özel bir değerlendirme yapmadığını belirten AİHM, yetkililerin cezaevinde Cuma namazını mümkün kılmak için de hiçbir girişimde bulunmadığını vurguladı ve Türkiye’yi haksız buldu.

Yalçın bir tazminat başvurusu yapmadığı için herhangi bir tazminata karar verilmedi.

Paylaşın

AİHM, Af Örgütü Onursal Başkanı Kılıç Davasında Türkiye’yi Haksız Buldu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2017 yılında tutuklanan Af Örgütü Onursal Başkanı Taner Kılıç’ın yaptığı hak ihlal başvurusunda Türkiye’yi haksız buldu. Mahkeme, Kılıç’ın özgürlük ve güvenlik hakkı, makul şüphe, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti.  

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, AİHM, Türk savcıların sunduğu delillerin de tutuklama için yeterli olmadığı görüşünü dile getirerek, Türkiye’nin Kılıç’a 8 bin 500 euro maddi, 16 bin euro manevi ve 10 bin euro mahkeme giderleri olmak üzere 24 bin 500 euro ödemesine karar verdi.

2017 yılının aralık ayında hala tutuklu bulunduğu İzmir’den başvuru yapan Kılıç “FETÖ/PDY” üyesi olma şüphesiyle Haziran 2017’de gözaltına alınmış ve 14,5 ay hapiste kaldıktan sonra Ağustos 2018’de tahliye edilmişti.

Af Örgütü: Yargıtay, Kılıç hakkındaki mahkumiyet kararını bozmalı

AİHM kararı sonrası Af Örgütü’nden yapılan açıklamada, Yargıtay’a söz konusu kararı gözeterek Kılıç hakkındaki mahkumiyeti bozması çağrısında bulunuldu.

Uluslararası Af Örgütü Avrupa Bölgesel Ofisi Direktörü Nils Muižnieks AİHM kararıyla ilgili şu görüşleri dile getirdi:

“Uzun zamandır beklenen bu karar, başından beri bildiğimiz gerçeği doğrulamış oldu; o da hayatı boyunca insan haklarını savunmuş olan Taner Kılıç’ın uydurma suçlamalarla yüksek güvenlikli bir cezaevinde tutularak özgürlüğünden keyfi olarak yoksun bırakılmış olmasıdır. Dava boyunca Kılıç’a yöneltilen her bir suçlamanın temelsizliği kapsamlı bir biçimde gösterildiği halde mahkeme Kılıç’ı suçlu buldu. Bu nedenle Taner Kılıç, siyasi güdümlü hapis cezasının kalanı için tekrar cezaevine girebilir. AİHM bu sabah, Türkiye yetkililerinin, Taner’in tutuklu yargılanmasını haklı göstermek için ‘suç işlediğine dair makul şüphe’den yoksun olduğunu ve o tarihten beri Kılıç’ın mahkumiyetini gerekçelendirecek hiçbir kanıtın sunulmadığını bir kez daha doğruladı”

Kamuoyunda ‘Büyükada Davası’ olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davada, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç, Temmuz 2020’de ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçlamasından 6 yıl 3 ay hapis cezası aldı.

İstanbul’a bağlı Büyükada’da 5 Temmuz 2017 yılında bir ihbar üzerine düzenlenen polis baskınında aralarında çeşitli sivil toplum örgütlerine üye 11 kişi bir otelde yaptıkları toplantı esnasında gözaltına alınmıştı.

Savcılığın talimatı sonrası 11 kişiden 8 isim tutuklanırken, iki kişi serbest bırakılmıştı.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç ise İzmir’de yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alınmış, ilk duruşma sonrası Kılıç’ın üzerine atılı suçun niteliği, HTS kayıtları gibi nedenler dikkate alınarak tutuklu yargılanmasına karar verilmişti.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’de Gösteriye Katılımı Engellemeyi ‘İhlal’ Nedeni Saydı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de bir gösteriye katılmak isteyenlerin, kimlik kontrolü gerekçesiyle durdurulup, daha sonra gözaltına alınmasının “insan hakları ihlali” teşkil ettiğine hükmetti.

AİHM, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim-Sen) 22 üyesinin 2012 yılında yaptığı başvuruyu bugün karara bağladı.

Strasbourg Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1. fıkrası ve gösteri ile toplantı hakkıyla ilgili 11. maddenin Türkiye’nin ihlal ettiği görüşüne vardı.

Zamanında maddi tazminat talebinde bulunulmadığı için ayrıca başvuruda bulunanlara Türkiye’nin para cezası ödemesine gerek görülmedi.

Polis, Ankara’daki gösteriye katılım için otobüsle Adana’dan yola çıkanları gözaltına almıştı

Eğitim-Sen’in Adana bölgesindeki üyesi 22 üyesi, 27 Mart’ta 2012 yılında TBMM’de tartışılan eğitim alanındaki bir tasarıyı (eğitim sürelerinin ilkokul için 4, ortaokul için 4 ve lise için 4 yıl olmasını öngören düzenleme) protesto etmek için Ankara’dan düzenlenecek protestoya katılmak üzere otobüsle yol çıkmıştı.

Polis, Adana çıkışında başkente giden otobüsü durdurarak, gösterinin “kamu güvenliği” gerekçesiyle Ankara valiliği tarafından iptal edildiği bahanesiyle göstericilerin evlerine dönmelerini istemişti.

Evlerine geri dönmeyi ve kimliklerini göstermeyi reddeden göstericiler, polis tarafından bir gün süreyle gözaltına alınmıştı.

Göstericiler, daha sonra kimliklerini polise göstermeme suçundan idari para cezası (kişi başına 28 euro) kesilmişti.

AİHM gerekçeli kararında, başvuruda bulunanları gösteriye katılım yüzünden gözaltına alınmalarının “insan hakları ihlali” teşkil ettiğine hükmetti.

Kararda, kimlik tespitinin karakolda yapıldıktan sonra da yine göstericilerin bir gün sonra serbest bırakılması ihlal nedeni sayıldı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

AİHM’e Başvurularda Türkiye Rusya’nın Yerini Aldı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, Rusya’yı bugün resmen üyelikten çıkartması, Moskova’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatına yönelik sorumluluklarının da sonunu getirdi.

Son yıllarda AİHM’e yapılan başvuru sıralamasında sürekli ilk sırada yer alan Rusya’nın üyeliğinin son bulmasıyla ikinci sırada yer alan Türkiye bu ülkenin yerini aldı.

Strasbourg Mahkemesi’nde 2021 yılı sonu itibarıyla karar için bekleyen şikayetlerde, Rusya 17 bin 13 başvuruyla ilk sırada yer alırken, Türkiye 15 bin 251, Ukrayna 11 bin 372 ikinci ve üçüncü sıraları aldı. Romanya 5 bin 690 ve İtalya 3 bin 646 ile 4. ve 5. sıralarda.

2021 yılı itibarıyla AİHM bekleyen yaklaşık 70 bin davanın yüzde 70’ini Rusya, Türkiye, Ukrayna ve Romanya’dan gelen başvurular oluşturuyordu.

AİHM’de 2021’de açıklanan mahkeme kararlarında daha önceki yıllarda olduğu gibi Türkiye, ifade özgürlüğü alanında yine en fazla mahkumiyeti alan ülke olmuştu. AİHM, geçen yıl 31 davada Türkiye’yi ifade özgürlüğü şikayetinde insan hakları ihlalinden mahkum etmişti.

AİHM, Rusya aleyhine açılan bütün davaların incelenmesini askıya aldı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Rusya’nın resmen üyelikten çıkartılması yönündeki kararının ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de bir açıklama yaptı. AİHM, Rusya aleyhine açılan bütün davaların incelenmesini askıya aldığını duyurdu.

Rusya’nın üyelikten çıkması ne anlama geliyor?

Rusya’nın komünizmin yıkılışının ardından doğu Avrupa ülkelerinde siyasi sistemlerin demokratikleştirilmesine yardımcı olan Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkması sembolik önem taşıyordu.

Ancak Moskova’nın üyelikten çıkmasının en somut sonucu 145 milyonluk Rus halkının bundan böyle konseyin yargı kolu olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) korumasından yararlanma hakkının ortadan kalkması.

Rusya’nın üyelikten çıkmasıyla üye ülkelerdeki cezaevi ve karakolları haber vermeden teftiş etme hakkına sahip bağımsız uzmanlardan oluşan Avrupa İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi, bir daha bu ülkeye ziyaret gerçekleştiremeyecek.

Üye ülkelerin anayasa ve yasalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygunluğunu denetlemekten sorumlu Venedik Komisyonu, yine Moskova hakkında bağlayıcı kararlar veremeyecek.

Öte yandan Rusya’nın üyelikten çıkması konseyin bütçesinde yılda yaklaşık 500 milyon euro yani yüzde 7’lik gibi önemli bir azalmaya sebep olacak.

Rusya’nın üyelikten çıkartılma süreci nasıl işledi?

Rusya’nın, Ukrayna’ya yönelik askeri saldırıları nedeniyle Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi’nde ve Parlamenterler Meclisi’nde temsil hakkı 25 Şubat’ta askıya alınmıştı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 10 Mart’ta konseyin tüzüğünün 8. maddesi kapsamında AKPM’den Rusya’ya yönelik alınabilecek yeni yaptırım kararlarını görüşmesini istemişti. Rusya, 28 Şubat 1996’da Avrupa Konseyi üyesi olmuştu.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Türkiye’den AİHM’e Başvurular İkiye Katlandı

CHP’li Ali Haydar Hakverdi, AİHM başvurularının Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ikiye katlandığını belirterek, “Geldiğimiz noktada, vatandaşlarımızın iç hukuka olan güveni azalmış ve AİHM’ e yapılan başvuru sayısı iki katından fazla artmıştır” dedi. Hakverdi, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) 2021 Yılında 15 bin 251 başvuru yapıldığını belirterek, konuyu Meclis gündemine taşıdı.

Hakverdi, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevaplaması istemi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına verdiği soru önergesinde, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yayınladığı 2021 istatistiklerine göre, ülkemiz 15 bin 251 başvuru ile Rusya’dan sonra ikinci sırada yer almıştır. Başkanlık referandumunun yapıldığı 2017 yılında, 7 bin 518 başvuru yapılmıştır. Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçildiği 2018 yılında ise 7 bin 107 başvuru yapılmıştır. Geldiğimiz noktada, vatandaşlarımızın iç hukuka olan güveni azalmış ve AİHM’ e yapılan başvuru sayısı 2 katından fazla artmıştır.” ifadelerini kullandı.

“3 bin 151 kez ihlal kararı verildi”

Hakverdi, “AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne kadar AİHM’ e 111 bin 771 başvuru yapılmış ve ülkemiz aleyhine ‘Yaşam Hakkı, Kötü Muamele, İfade Özgürlüğü, Güvenlik Hakkı ve Adil Yargılama’ gibi konularda 3 bin 151 kez ihlal kararı verildi. 2021 yılında AİHM’ in vermiş olduğu 986 ihlal kararının 76’sı Türkiye’den, bu ihlal kararlarına ek olarak; AİHM tarafından 43 başvuruya ‘Dosthane Çözüm’, 30 tanesine ise ‘Tek Taraflı Deklarasyon’ nedeniyle düşme kararı verildi” bilgisini paylaştı.

Bakan Bozdağ’dan 4 soru

Hakverdi, önergesinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a şu soruları yöneltti:

– 2021 yılında AİHM’ e Türkiye tarafından 15.251 başvuru yapılmıştır. Yapılan bu başvurular ile Rusya’nın ardından ikinci ülke konumundayız. Son 5 yılda, ülkemiz tarafından AİHM’ne yapılan başvurularda sürekli bir artışın yaşanmasının sebepleri nelerdir?

– 2002-2021 yılları arasında Türkiye tarafından AİHM’ ne 111.771 başvuru yapılmış, 3151 kez ihlal kararı verilmiştir. Ülkemiz bu kararlar sonrasında ne kadar tazminat ödemek zorunda kalmıştır?

– 2002-2021 yılları arasında, 3151 kez verilen ihlal kararları hangi konularda verilmiştir?

– 2021 yılında yapılan 15.251 başvurudan, kaçı gözaltı süreçleri ya da cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ile ilgilidir?

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nin Türkiye İçin Başlattığı ‘İhlal Süreci’ AİHM’e Ulaştı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tutuklu yargılanan iş insanı Osman Kavala ile ilgili Türkiye aleyhine başlattığı ‘ihlal süreci’ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) ulaştı.

Euronews’ta yer alan habere göre; Yapılan yazılı açıklamada, Bakanlar Komitesi’nin Türkiye ile ilgili “ihlal süreci” başlatılması ve davayı Strasbourg Mahkemesi’ne havale etmesiyle ilgili aldığı kararın 21 Şubat’ta AİHM’e ulaştığı bildirildi.

Açıklamada, bu davaya 17 yargıçtan oluşan Büyük Daire’nin bakacağı aktarıldı. AİHM’in Büyük Dairesi Başkanı’nın belirlediği tarih olan 19 Nisan’a kadar davanın taraflarıyla birlikte Bakanlar Komitesi görüşlerini yazılı olarak bildirmek zorunda olacak.

AİHM’in Büyük Dairesi yeniden ihlal kararı alırsa Türkiye aleyhinde alınacak yaptırımlara karar vermek üzere davayı Bakanlar Komitesi’ne geri gönderecek.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2 Şubat’ta aldığı kararda iş insanı Osman Kavala ile ilgili davanın AİHM’e havale edilmesine karar vermişti.

Büyükelçiler seviyesinde toplanan komitede yapılan oylamada, ihlal sürecinin ikinci aşaması olarak bilinen ve davanın AİHM’e sevkedilmesine olanak sağlayan ara karar oy çokluğuyla kabul edilmişti.

Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı açıklamada, “Avrupa Konseyi’nin Türkiye’de devam eden bağımsız yargı sürecine müdahale niteliği taşıyan yaklaşımını devam ettirdiğini ve yargı sürecine saygı ilkesini ihlal ettiğini” bildirmişti.

AİHM kararına uymayan Türkiye’ye yaptırım gelir mi?

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2 Aralık 2021’de AİHM kararına rağmen Kavala’yı serbest bırakmayan Türkiye için bir oylama yaparak ihlal sürecinin ilk aşamasını başlattı.

Avrupa Konseyi aldığı bu kararla, Türkiye’den AİHM’nin Kavala kararını uygulayıp uygulamadığının tespiti hususunu AİHM’ye havale etme niyetini içeren bir bildirimde bulundu ve konuya ilişkin Ankara’nın görüşünün iletilmesini talep etti.

Ankara’nın yanıtını yeterli bulmayan Bakanlar Komitesi, bugünkü kararıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesinin kendisine verdiği yetki uyarınca Türkiye’yi toplu bir şekilde AİHM’ye şikayet etmek için ayrı bir karar aldı.

AİHM’nin ihlal yapıldığı yönünde görüş bildirmesi durumunda da Komite, Türkiye’ye karşı alınacak önlemleri değerlendirerek. Bu önlemler arasında Türkiye’nin Konsey üyeliğinden çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması da bulunuyor.

Yunanistan’da, Cunta döneminde Atina aleyhindeki devlet davasında Cunta yönetiminden istenenin yerine getirilmemesi dışında, bu tarihe kadar uygulamaya konmayan bir Divan kararı mevcut değildi.

Yunanistan Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmemek için “Albaylar Cuntası” döneminde 1967 yılında kendi isteğiyle üyeliğini sona erdirdi. Atina, demokrasiye geçiş sonrasında 1974’de Avrupa Konseyi’ne tekrar katıldı.

AİHM kararlarını uygulamadığı için bir Konsey üyesine karşı ilk dava 2017 yılında Azeri muhalif Ilgar Mammadov’un tutukluluğu nedeniyle Azerbaycan’a karşı açılmıştı. Mammadov, Ağustos 2018’de ise serbest bırakıldı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’ın ‘Avrupa Konseyi’ Sözlerine Tepki

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bizim mahkemelerimizi tanımayanları biz tanımayız” açıklamasına ilişkin olarak, “Erdoğan’ın açıklaması Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne darbe vuran bir açıklamadır” yorumunu yaptı.

Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Bu açıklama şunu gösteriyor, bizim ülkemizde anayasa, hukuk yok; uluslararası sözleşmeleri tanımayız. Arzu ettiğimiz mahkemeden arzu ettiğimiz kararı çıkarırız anlamına geliyor.

Eğer siz bir anayasa yapmışsanız, anayasada düzenlemeler varsa, o yasaya göre AİHM kararlarına uyacaksanız. ‘Biz bunlara uymayacağız’ demeniz, ‘Bizim ülkemizde otoriter yönetim var, ben ülkemi istediğim gibi yönetirim, siz ne derseniz deyin’ anlamı çıkar. Bu Türkiye’nin itibarına vurulmuş ciddi bir darbedir, bunu kimsenin unutmaması lazım. Söyleyen kişinin de unutmaması lazım. Bu ülkede demokrasinin olmadığını biz biliyoruz. Ama demokrasinin olmadığını Erdoğan bütün dünyaya ilan etti.” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti genel merkezinde düzenlenen programın ardından gazetecilerin sorularını cevapladı.

Soru; Malum gündem ekonomi üzerine kurulu. TÜİK de enflasyon oranını açıkladı ve yüzde 48.69’a yükseldi. Şimdi hem bu artan enflasyon oranlarını değerlendirmenizi rica edeceğim, hem de acaba bu TÜİK Başkanının değişiminin etkili olup olmadığı yönünde ne düşünüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu; TÜİK Başkanının değişimiyle ne kadar ilgisi var onu bilmiyorum. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim, açıklanan rakam düşük bir rakam. Zaten ENAG’ın açıkladığı rakam bunun çok daha üstünde. Zaten yani pazara gidince, alışverişe gidince hatta alışveriş merkezlerine gidince fiyatları zaten görüyorsunuz. Elektrik faturaları da bunun en açık kanıtıdır. Yüzde 127 elektriğe zam gelmiş ama enflasyon oranına bakıyorsunuz yüzde 49-48 ya da 50 civarında. Gerçeği yansıtmıyor. Gerçek mutfakta.

Soru; Şimdi siz 50’yi yansıtmıyor dediniz ya ek yapmak istiyorum. Hazine Bakanı Nebati de enflasyon Nisan ayında yüzde 50’nin altında tepe yapacak, enflasyonda yüzde 50 seviyelerini göreceğimizi düşünmüyorum umarım yanılmam dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu; Yanılmamış doğru, TÜİK onun istediği şekilde yanıt vermiş, 50’nin biraz altında göstermiş Nebati Bey üzülmesin diye.

Soru; Osman Kavala’yla ilgili alınan kararla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Konseyinin kararlarını tanımıyoruz dedi. Bununla ilgili neler söylersiniz?

Soru; Efendim ek yapmak istiyorum. Cumhurbaşkanı Ukrayna’ya gidişte konuştu. Bizim kararlarımızı tanımayanın kararlarını biz de tanımayız dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu; Şimdi bakın arkadaşlar, bu açıklama Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarına darbe vuran bir açıklamadır. Bu açıklama şunu gösteriyor: Bizim ülkemizde anayasa yok, bizim ülkemizde hukuk yok, bizim ülkemizde yasalar yok, biz uluslararası sözleşmeleri tanımayız, biz sadece kendi ülkemizde ülkemizi dilediğimiz gibi yönetir ve arzu ettiğimiz mahkemeden arzu ettiğimiz kararı çıkartırız anlamına geliyor. Eğer siz bir anayasa yapmışsanız, anayasada düzenlemeler varsa o anayasaya göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyacaksanız ve sizin bunu zorunlu olarak bütün yargının uygulaması gerekiyor demeniz gerekirken hayır biz bunlara uymayacağız demeniz bizim ülkemizde otoriter yönetim var, ben ülkemi istediğim gibi yönetirim siz ne derseniz deyin anlamı çıkar. Bu Türkiye’nin itibarına, bizim bugüne kadar süren demokrasi mücadelemize vurulmuş ciddi bir darbedir. Bunu kimsenin unutmaması lazım. Söyleyen kişinin de unutmaması lazım. Bu ülkede demokrasinin olmadığını biz biliyoruz ama demokrasinin olmadığını Erdoğan bütün dünyaya ilan etti. Bu da bizim açımızdan son derece kritik bir süreç.

Soru; Efendim şimdi Trabzon’da biliyorsunuz maalesef kameralara bir çocuğun seslenişi yansımıştı…

Kemal Kılıçdaroğlu; Şöyle ifade edeyim, o sevgili evladımızı çok seviyorum, gözlerinden öpüyorum, hiç kimse merak etmesin.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Çok Sert Osman Kavala Açıklaması

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye yönelik başlattığı ihlal süreciyle ilgili sert mesajlar içeren bir açıklama yayımladı.

Avrupa Konseyi’nin siyasi karar alma organı olan Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına hükmeden 2019 yılındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararını uygulamaması nedeniyle Türkiye hakkında ihlal sürecini dün resmen başlatmıştı.

Borrell’in sözcüsü Peter Stano’nun yayımladığı metinde, ihlal sürecinin, Bakanlar Komitesi’nin ender kullandığı araçlardan olduğuna ve Kavala davasıyla ilgili ciddi endişeleri yansıttığına vurgu yapıldı. Kavala’nın hakkında bir hüküm bulunmadan yıllardır cezaevinde tutulduğuna da işaret edildi.

“Kaygı verici bir emsal”

Türk makamlarının ilgili AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesinin üzücü olduğu belirtilen açıklamada “Bu tutum kaygı verici bir emsal oluşturmakta ve AB’nin Türk yargısının uluslararası standartlar ile Avrupa standartlarına bağlılığı konusundaki endişelerini güçlendirmektedir. Bu tutum aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi ve AB üye adayı olarak üstlendiği yükümlülüklerle de tezat oluşturmaktadır” ifadelerine yer verildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Ukrayna ziyareti öncesinde düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’ye karşı başlatılan ihlal süreciyle ilgili bir soruyu, “Bizim mahkemelerimizi tanımayanları biz tanımayız. Çok net söylüyorum. Bizim mahkemelerimizin bu konuda vermiş olduğu bir karar var. AİHM ne demiş, Avrupa Konseyi ne demiş bizi çok ilgilendirmiyor. Biz kendi mahkemelerimize saygı duyulmasını bekliyoruz. Bu saygıyı duymayanlara da kusura bakmasınlar bizim saygımız olmayacaktır” diye yanıtlamıştı.

Paylaşın

Avrupa Konseyi Türkiye’ye Karşı İhlal Prosedürünü Resmen Başlattı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Gezi davasının tek tutuklusu olan Osman Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına rağmen serbest bırakılmamasıyla ilgili ‘ihlal sürecini’ resmen başlattı.

Komite bugün yaptığı oylamada dosyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından değerlendirilmesine karar verdi. Karar oy çokluğuyla alındı. Karara göre AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal edip etmediğine ve kararının gereğini yerine getirip getirmediğine karar verecek.

Eğer buradan ihlal yönünde çıkarsa, Bakanlar Komite Türkiye’ye hangi yaptırımın uygulanacağını kararlaştıracak. Yaptırım seçenekleri arasında Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması da bulunuyor.

Tek örnek Azerbaycan

Bakanlar Komitesi tarihinde sadece, muhalif yazılarıyla tanınan Ilgar Mammadov’un açtığı davada Azerbaycan aleyhine bu adımı atmıştı. Mammadov Ağustos 2018’de şartlı salıverilmiş, Azerbaycan Yüksek Mahkemesi de Mart 2019’da Mammadov’un cezasında indirim yaparak tamamen serbest kalmasını sağlamıştı. Böylelikle Azerbaycan için yaptırım süreci askıya alınmıştı.

Dışişleri Bakanlığı’ndan tepki

Dışişleri Bakanlığı, Osman Kavala kararına tepki gösterdi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ülkemizde devam eden bağımsız yargı sürecine müdahale niteliği taşıyan yaklaşımını devam ettirmiş ve yargı sürecine saygı ilkesini ihlal etmiştir” denildi. Bakanlıktan yapılan açıklama şöyle:

“Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2 Aralık 2021 tarihinde ülkemizin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kavala kararını uygulayıp uygulamadığının tespiti hususunu AİHM’e havale etme niyetini içeren bir bildirimde bulunmuş ve konuya ilişkin görüşümüzü iletmemizi talep etmişti.

Hükümet görüşümüz, bugüne kadar gösterdiğimiz işbirliği anlayışıyla uyumlu olarak, 19 Ocak 2022 tarihinde Avrupa Konseyi’yle paylaşılmıştı. Görüşümüzde, ülkemizin AİHM kararının gereğini yerine getirdiği, Kavala’nın tutukluluk durumunun halen devam eden başka bir yargı süreci nedeniyle olduğu ayrıntılarıyla açıklanmış ve konunun hukuk ilkeleri temelinde incelenmesi çağrısında bulunulmuştu.

Buna rağmen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bugün (2 Şubat) Kavala davasının AİHM’e havale edilmesine dair bir ara kararı oy çokluğuyla kabul etmiştir. Böylelikle, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ülkemizde devam eden bağımsız yargı sürecine müdahale niteliği taşıyan yaklaşımını devam ettirmiş ve yargı sürecine saygı ilkesini ihlal etmiştir.

AİHM kararlarının icrasını denetleyen Bakanlar Komitesi’nin gündeminde başka ülkelerle ilgili çok sayıda uygulanmayan karar bulunurken, Kavala kararının sürekli olarak gündemde tutulmasını, iyi niyetten uzak, kasıtlı ve de tutarsız bir yaklaşım olarak görüyoruz.

İç hukukta devam eden dava süreci gözardı edilerek siyasi saiklerle alınan bu önyargılı kararın Avrupa insan hakları sisteminin itibarını zedelediği aşikardır.

Avrupa Konseyi insan hakları sisteminin etkinliğinin sağlanması için, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tarafgir ve seçici yaklaşımını bir yana bırakması gerekmektedir. Temennimiz, AİHM’in alınan bu kararı hakkaniyetle değerlendirmesi ve bu konuda iç hukukta devam eden dava sürecini dikkate alarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca ilk derece mahkemesi gibi hareket etmeden, içtihat ve ilkeleri doğrultusunda karar almasıdır.”

Adalet Bakanlığı’ndan açıklama

Adalet Bakanlığı da yazılı bir açıklama yaparak karara tepki gsöterdi.

Bakanlığın açıklamasında, “Belirli bir kararı teamüllere de uymadan sürekli gündemde tutarak ülkemizi uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemekle itham etmek, söz konusu kararın açıkça siyasi mülahazalarla alındığını göstermektedir” denildi.

Bakanlığın açıklaması şöyle:

“Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi bugün yapılan 1423. toplantısında oyçokluğu ile aldığı bir karar ile Kavala kararının tekrar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) sevk edilmesine karar vermiştir. AK Bakanlar Komitesi bu karar ile AİHM’den ülkemizin söz konusu kararı uygulamayı reddedip etmediği hususunun tespit edilmesini talep etmiştir.

İlgili hakkındaki yargılamalar halihazırda Ağır Ceza Mahkemesi önünde devam etmekte olup, tutukluluk incelemesine ilişkin yapılan değerlendirmelerde Kavala’nın mevcut tutukluluğunun AİHM tarafından incelenmeyen başka bir suç kapsamında devam ettiği belirtilmiştir. Ayrıca yargılama makamları ilgilinin AİHM’in incelemesine konu tutukluğunun daha önceden sona erdiğini tespit etmişlerdir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi de AİHM kararından sonra başvuruyu tekrar incelemiş ve mevcut tutukluluk nedeniyle başvuranın özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Hal böyle iken AK Bakanlar Komitesi yargısal makamlar gibi hareket ederek yetkisini aşmıştır. Oy çokluğu ile alınan bu karar hâlihazırda devam etmekte olan bir davaya müdahale niteliğindedir. Başta AK Bakanlar Komitesi olmak üzere herkes, bağımsız ve tarafsız mahkemeler önünde devam eden bir yargılama sürecine etki etmekten kaçınmalı ve verilecek karara saygı duymalıdır.

Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olan ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluklarının farkındadır. AİHM kararlarının icrası kapsamında gerekli adımlar Hükümetimiz tarafından atılmaktadır. Bu kapsamda bugüne kadar 3730 karar kapsamında alınan tedbirler AK Bakanlar Komitesi tarafından da kabul edilmiş ve icra denetimi sona erdirilmiştir. Sadece geçtiğimiz yıl icra denetimi sona erdirilen dosya sayısı ise 222’dir. Buna rağmen belirli bir kararı teamüllere de uymadan sürekli gündemde tutarak ülkemizi uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemekle itham etmek, söz konusu kararın açıkça siyasi mülahazalarla alındığını göstermektedir.”

AİHM kararı ne demişti?

AİHM’nin 12 Mayıs 2020 tarihinde kesinleşen kararında Kavala’nın “bir suç işlediğine dair makul şüphe olmadığı”; Kavala hakkında “Anayasa Mahkemesi’nin ivedi bir yargı denetimi gerçekleştirmediği” ; Kavala’nın özgürlüğüne getirilen kısıtlamanın “suç işlediğine dair makul şüphe nedeniyle yetkili bir adli makam önüne çıkarılma amacından başka bir amaç ile uygulandığı” ve bu durumun “insan hakları savunucularının çalışmaları üzerinde caydırıcı etkiye sahip olduğu” sonucuna varılmıştı.

AİHM bu sonuçlardan yola çıkarak, 1’e karşı 6 oyla, “Kavala’nın tutukluluğunun sona erdirilmesi ve bir an önce serbest bırakılması için Türk hükümeti tarafından tüm önlemlerin alınması gerektiğine” hükmetmişti. AİHM’nin bu kararına Ankara’nın yaptığı itiraz kabul edilmemişti.

Paylaşın