AİHM’den Demirtaş Ve HDP’li Vekiller Hakkında ‘Hak İhlali’ Kararı

AİHM aralarında Selahattin Demirtaş’ın da olduğu 40 HDP’li vekilin dokunulmazlıklarının Anayasa’ya aykırı olarak kaldırıldığına ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme daha önce de benzer bir karar almıştı.

Haber Merkezi / Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) seçilen 40 milletvekilinin 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmasına dair ihlal kararı verdi.

AİHM, ayrıca her vekil için 5 bin 500 euro tazminat ödenmesine karar verdi. Güncel kurlar göz önüne alındığında Türkiye, HDP’li vekillerin haklarını gasp ettiği için 3 milyon 232 bin TL (214 bin euro) ödeme yapacak.

Konuyla ilgili sosyal medya hesabından açıklamalarda bulunan Selahattin Demirtaş’ın avukatı Ramazan Demir şu ifadeleri kullandı;

“AİHM, HDP’li 40 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili ihlal kararını açıkladı. Muhalefetin de koşa koşa ortak olduğu ve Kürt siyasi hareketine karşı anayasa da açıkça çiğnenerek işlenen suçlarda son perde de bu şekilde kapanmış oldu.

AİHM’in Büyük Daire kararı ile birlikte değerlendirildiğinde gözaltına dahi alınamaması gereken Selahattin Demirtaş ve arkadaşları 5 yıldır cezaevinde. Biten yargılamaların yeniden açılması, devam edenlerin düşürülmesi, tutuklu milletvekillerinin de derhal tahliye edilmesi gerekir.”

Avukat Mahsuni Karaman da sosyal medya hesabından “AİHM, bugün açıkladığı Encü/Türkiye kararı ile HDP’li 40 milletvekilinin 20 Mayıs 2016 tarihinde dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmaları nedeniyle ifade hürriyetlerinin ihlal edildiğine karar verdi” açıklamasında bulundu.

Türkiye AİHM kararlarına neden uymak zorunda?

AİHM kararlarının bağlayıcılığı var. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bir tarafı. Taraf olmak için de Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisini kabul ediyor, idarenin kararlarına uymayı taaddüt ediyor.

Ayrıca Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasına göre de bu kararların bağlayıcılığı var. Bu fıkra temel hak ve özgürlükler söz konusunda, uluslararası sözleşmelerin daha öncelikli kabul edileceğini söylüyor.

AİHS’nin ‘kararların bağlayıcılığını ve infazı’ başlıklı 46’ıncı maddesine göre 22 Aralık’ta Büyük Daire’den çıkan bu karar, saat 17.00’da AİHM’nin internet sitesinde yayınlanmasıyla birlikte bütün kurumlar için, herkes için kesin ve bağlayıcı bir hale geldi.

Dolayısıyla Türkiye’nin “bunu uygulamıyorum” demek gibi bir şansı yok. Karar Türkiye’nin bu sözleşmeye taraf olması sebebiyle bağlayıcı ve mutlak suretle uygulamak zorunda. Tartışmaya açık bir konu değil.

Paylaşın

Türkiye, İfade Özgürlüğü İhlallerinde Yine İlk Sırada

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) 2021 yılında karar için bekleyen davalar sıralamasında Türkiye, daha daha önceki yıllarda olduğu gibi yine Rusya’nın ardından ikinci sırada yer aldı.

Türkiye’den yapılan başvuruların önemli bir kısmını OHAL dönemindeki gözaltı, tutuklama ve adil yargılanmayla ilgili şikayetler oluştururken, geçen yıl AİHM’in verdiği kararlarda en fazla ifade özgürlüğünden mahkum olan ülke yine Türkiye oldu.

Strasbourg Mahkemesi’nde karar için bekleyen şikayetlerde, Rusya 17 bin 13 başvuruyla ilk sırada yer alırken, Türkiye 15 bin 251, Ukrayna 11 bin 372 ikinci ve üçüncü sıraları aldı. Romanya 5 bin 690 ve İtalya 3 bin 646 ile daha sonra 4. ve 5. sıralarda yer aldı.

OHAL davaları çoğunlukta

Türkiye’den gelen ve karar için bekleyen davaların önemli bir kısmını OHAL ilanıyla birlikte yapılan insan hakları şikayletleri oluşturuyor. OHAL ile birlikte Türkiye’den gelen şikayetlerin sayısı 11 bin civarında. Bu şikayetlerin önemli bir kısmını, makul kanıt olmadan gözaltı, uzun tutuklama süresiyle, adil yargılanma hakkından yapılan şikayetter oluşturuyor.

Türkiye ifade özgürlüğü ihlalinde ilk sırada

AİHM’de 2021’de açıklanan mahkeme kararlarında daha önceki yıllarda olduğu gibi Türkiye, ifade özgürlüğü alanında yine en fazla mahkumiyeti alan ülke oldu. AİHM, geçen yıl 31 davada Türkiye’yi ifade özgürlüğü şikayetinde insan hakları ihlalinden mahkum etti.

2021 yılında Türkiye ile ilgili 78 karar açıklayan AİHM, bunlar içinde 76 davada en az bir maddeden Türkiye aleyhine insan halkları ihlal kararı verdi.

AİHM Başkanı’nın basın toplantısı

AİHM Başkanı Robert Spano, yıllık verileri değerlendirmek için yaptığı basın toplantısında 2020 yılı sonu itibarıyla AİHM gündeminde olan dava sayısının 62 bin iken, 2021 yılı sonunda bu rakamın yüzde 13 artışla 70 binin üzerine çıktığı duyurdu. Spano, bu 70 bin davanını yüzde 70’ini Rusya, Türkiye, Ukrayna ve Romanya’dan gelen başvurular olduğunu söyledi.

Paylaşın

AİHM’den Türkiye’ye ‘Deniz Yücel’ Cezası

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Şubat 2017’de Türkiye’de 367 gün cezaevinde tutulan Die Welt gazetesinin eski Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel‘in tutukluluğuna ilişkin ‘hak ihlali’ kararı verdi.

Mahkeme Yücel’in ifade ile özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiğine hükmederek Türkiye’yi 13 bin 300 Euro tazminata mahkum etti. Yüksek mahkeme kararında Yücel’in “örgüt propagandası” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamalarıyla Silivri Cezaevinde tutulmasına karşı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı başvuruyu ve AYM’nin 28 Mayıs 2019’da verdiği kararını hatırlattı.

Anayasa Mahkemesi’nin Yücel’in özgürlük ve güvenlik hakkı ile ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmettiğini, bu kapsamda da mahkemeden Yücel’e manevi tazminat verilmesi kararı çıktığını belirten AİHM, AYM’nin tazminat kararının yetersiz olduğuna karar verdi.

Bu nedenle de Yücel’in mağduriyetinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 34. maddesiyle koruma altına alınan bireysel başvuru hakkının devam ettiği belirten AİHM Yücel’in başvurusunu karara bağladı.

Yücel’in AİHS’yle güvence altına alınan özgürlük ve güvenlik hakkının (5. madde 1. paragraf), hukuksuz tutukluluk için tazminat hakkının (5. madde 5.paragraf) ve ifade özgürlüğü hakkının (10. madde) ihlal edildiğine hükmetti.

AİHM karar hükmünü beşe iki oy çokluğuyla kurdu. Yücel’e 1000 Eurosu mahkeme masraflarını karşılamak üzere 13 bin 300 Euro manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı.

Bu kararla birlikte AİHM, 2021’den beri toplam 9 tutuklu gazeteci dosyasında Türkiye’yi mahkum etmiş oldu.

Ok: Tutukluluğun keyfi ve hukuksuz olduğu tescillenmiş oldu

Başvurunun 2017’de yapıldığını ve AİHM kararının gecikmiş bir karar olduğuna söyleyen Yücel’in avukatı Veysel Ok, kararın Yücel’in tutukluluğu sırasında verilmiş olması gerektiğini söyledi.

Ok, “Deniz Yücel’in gazetecilik faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklanmasının keyfiliği ve hukuksuzluğu AİHM tarafından tescillenmiş oldu. AİHM’in Deniz Yücel’in ifade özgürlüğünün ve hürriyet hakkının ihlal edildiği tespiti, Türkiye’de gazetecilerin işlerini yaptıkları için yargılanıp hapsedildiklerini göstermesi açısından önemli” dedi.

Yücel’in dosyasının Yargıtay’da olduğuna dikkat çeken Ok, “Yücel, AYM kararı çıktığında düşmesi gereken, hukuksuzluğu tescillenmiş ve dahası siyasi saiklerle bir gazeteciyi cezalandırmak amacıyla açılmış bir davada mahkum edildi. Dahası, bu davadan iki dava daha çıkarıldı. AİHM kararıyla birlikte Yargıtay, Yücel’e verilen mahkumiyet kararını bozmalıdır. Mahkemeler de diğer iki davada derhal beraat kararı vermelidir” diye konuştu.

Ne olmuştu?

Deniz Yücel, dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın özel e-posta adresinin RedHack tarafından hacklenmesine ilişkin kaleme aldığı haberiyle ilgili soruşturma ekiplerine ifade vermek üzere 14 Şubat 2017’de İstanbul’da gözaltına alındı. “Örgüt propagandası ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla sevk edildiği mahkemece 27 Şubat 2017’de tutuklandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyla ilgili “Bütün bu olayların nedeni meğerse bu teröristmiş. Bu adam terörist, gazeteci değil ve Alman yönetimi ne yazık ki, benim bakanlarımı böyle bir teröristle aynı teraziye oturtuyor. Sıkıntı burada. Almanya Başbakanı Angela Merkel, bana ‘Serbest bırakırsanız memnun oluruz’ dedi. Dedim ki o gazeteci değil terörist. Deniz Yücel bir ay Almanya Başkonsolosluğu’nda saklandı. Bu adam terörist, gazeteci değil” açıklaması yaptı.

Yücel yaklaşık bir yıl tutuklu kaldı. Hakkında hazırlanan iddianame sonrası İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi 16 Şubat 2018’de Yücel’in tahliyesine karar verdi. Yücel tahliye olduktan sonra Almanya’ya gitti.

Tutuklu bulunduğu dönemde cezaevinden Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunan Yücel’in dosyasını olaydan iki yıl sonra 28 Haziran 2019’de incelendi. AYM, Yücel’in tutuklu kaldığı bir yıllık süreyi hak ihlali saydı ve 25 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti ama yerel mahkeme Yücel’in Berlin’de alınan ifadesinin beklenmesine karar verdi.

13 Şubat 2020’de görülen duruşmada savcı, esasa ilişkin mütalaasını verdi. Yücel’in 15 yıl 3 aya kadar hapisle cezalandırılmasını talep eden savcı, Yücel’in 2016’da Welt gazetesinde yayımlanan çeşitli yazılarında PKK/KCK propagandası yaptığını öne sürdü.

16 Temmuz 2020’de görülen duruşmada da kararını açıklayan mahkeme, Deniz Yücel’in “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasından beraatine hükmederken, basın yayın yoluyla “PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığı” gerekçesiyle 2 yıl 9 ay 22 gün hapis cezasına çarptırdı.

Mahkeme ayrıca, Yücel hakkında 2016’da Die Welt’te yayınlanan iki yazısı nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” ve TCK’nın 301. maddesinde düzenlenen “Türkiye Cumhuriyet Devletini, hükümetini, yargı organlarını ve devletin emniyet teşkilatını aşağılama” suçları uyarınca suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.

Suç duyurusu sonrası Yücel’e yeni bir dava açıldı. Savcılık Deniz Yücel’in 6 aydan 2 yıla kadar hapsini istedi. Bu davanın görülmesine 12 Mayıs 2020’de başlandı.

Paylaşın

AİHM’de 15 Temmuz Davaları Dönemi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gündemindeki Türkiye davalarının 3’te 2’sini 15 Temmuz darbe girişimine bağlı tutuklama ve yargılamalarla ilgili hak ihlali iddiaları oluşturuyor.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre; AİHM gündemine Türkiye’den taşınmış dava başvurularının yaklaşık 11 bini, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ortamıyla bağlantılı hak ihlali iddialarından oluşuyor. Bunların 5 bini gözaltı ve tutuklamalar, 6 bini ise yargılamalarla ilgili.

Türkiye’de yargı süreçleri tamamlanan bu başvurularla ilgili pilot davalarda kararlar açıklamaya başlayan AİHM, oluşan içtihat üzerine dosyaları gruplaştırarak Ankara’ya tebliğ etmeye başladı. AİHM gündemindeki 15 Temmuz sonrası hak ihlali iddiaları temelli dava başvurularıyla ilgili sürecin 2022 yılında daha da yoğunlaşarak hızlanması bekleniyor.

Bir Avrupa Konseyi organı olan AİHM’nin 2021 bilançosu bugün Strasbourg’da mahkeme başkanı İzlandalı yargıç Robert Spano tarafından düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.

İlk 5 değişmedi

İstatistiklere göre Mahkeme gündeminde Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkeye karşı hâlihazırda toplam 70 bin 156 dava başvurusu bulunuyor. Hakkında en fazla dava başvurusu bulunan ilk 5 ülke sıralaması bir önceki yıla oranla değişmedi. Rusya 17 bin 13 başvuruyla ilk sırada yer alıyor. Rusya’yı sırasıyla Türkiye (15 bin 251), Ukrayna (11 bin 372), Romanya (5 bin 690) ve İtalya (3 bin 646) izliyor. Bu 5 ülkeye yönelik dava başvuruları AİHM’nin iş yükünün yüzde 75’ini oluşturuyor.

Buna karşılık Fransa (660), Almanya (168), İspanya (136) ve Birleşik Krallık (118) gibi önemli nüfusa sahip ülkeler sıralamanın ortalarında bulunuyor.

Nüfusa orantılı klasman

AİHM’de geçen yıl işleme konulan dava başvuruları nüfusa orantılı ele alındığında ise az nüfuslu veya Balkan coğrafyasındaki ülkelerin başı çektiği görülüyor. Bu sıralamada Karadağ (10 bin kişiye 6.14 dava başvurusu) ilk sırada yer alıyor. Bu ülkeyi sırasıyla San Marino (5.29), Sırbistan (2.90), Bosna-Hersek (2.39), Lihtenştayn ve Monako (2.05), Kuzey Makedonya (1.90), Hırvatistan (1.73), Moldova (1.56), Romanya (1.55) ve Litvanya (1.53) izliyor.

Avrupa ortalamasının 0.53 olduğu bu sıralamada Türkiye 10 bin kişiye 1.14 dava başvurusuyla 47 ülke arasında 15’inci sırada yer alıyor. Nüfusa oranla en az dava başvurusu olan ülkeler ise Birleşik Krallık (0.03), Almanya (0.07) ve İrlanda (0.07).

AİHM 2021’de toplam bin 105 dava kararı açıkladı. Rusya, Ukrayna ve Romanya’dan sonra hakkında en fazla karar açıklanan devlet Türkiye oldu. 2020’de Türkiye hakkında 97 karar açıklayan AİHM, geçen yıl 78 karara hükmetti. Bu kararlardan 76’sında AİHS’nin en az bir maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıldı, 2 davada ihlal bulunmadı.

Türkiye ve ifade özgürlüğü

Bir önceki yıl olduğu gibi geçen yıl da Türkiye hakkında açıklanan kararlarda ifade özgürlüğü başı çekti. Mahkeme 2021’de Avrupa geneli için AİHS’nin ifade özgürlüğü maddesinin 85 davada ihlal edildiğine hükmetti. Bu ihlal hükümlerinden 31’i Türkiye’ya karşı açılmış davalarda verildi. Türkiye böylelikle bir kez daha, hakkında en çok ifade özgürlüğü ihlaline hükmedilen Avrupa ülkesi oldu.

İfade özgürlüğünün ardından Türkiye hakkında en çok ihlal kararı AİHS’nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5’inci (29 ihlal), adil yargılanmayla igili 6’ncı (22 ihlal), özel ve aile hayatına saygıyla ilgili 8’inci (10 ihlal) ve mülkiyet hakkıyla ilgili ek protokol (10 ihlal) maddeleri temelinde hükmedildi.

2021 reform yılı oldu

Pandemiye rağmen 2021 AİHM için reform yılı oldu. Dava başvurularının ele alınmasında değişikliğe giden Mahkeme, davacılar ve davalı devlet açısından özellikle önemli görülen, “hassas” ve “karmaşık” nitelikli başvurular için “etki davaları” adlı yeni bir strateji geliştirdi. Yeni strateji söz konusu dava başvurularının hızla belirlenip işleme konulmasını hedefliyor. Kaynakları kısıtlı olan Mahkeme böylelikle önemli gördüğü davalara daha fazla zaman ayırmayı hedefliyor.

AİHM gündeminde şu anda bu kapsama giren yaklaşık 530 başvuru bulunuyor. Bu başvurular daha ziyade ifade özgürlüğü, adil yargılanma, telefon dinleme, gazetecilerin gizlice gözetlenmesi, pandemiyle ilgili sorunlar, cinsel azınlıklara yönelik ayrımcılık, haber edinme özgürlüğü ve çevre koruma gibi konuları içeriyor.

Mahkeme Başkanı Spano, 2021 bilanço raporunun sunumunda, Avrupa’nın eşi görülmemiş bir dönüşüm döneminden geçtiğini, Avrupa ülkelerinde uzun süredir görülmedik ölçüde kutuplaşma ve bölünmeye tanık olunduğunu ve Covid-19 salgınının bu durumu daha da yoğunlaştırdığını dile getirdi.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’yi İki Davadan Mahkum Etti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Elif Kaya’nın cezaevinde çıplak aramaya direnmesinden dolayı disiplin cezası alması ve “Hayata Dönüş” adlı operasyonda ölen mahkum ve tutuklular anısına şiirler ve marşlar söyleyip slogan atan mahkumları cezalandırmaktan Türkiye’yi suçlu buldu. 

Haber Merkezi / AİHM, 2000’de jandarma güçlerinin hapishanelere düzenlediği “Hayata Dönüş” adlı operasyonda ölen mahkum ve tutuklular anısına şiirler ve marşlar söyleyip slogan atan mahkumları cezalandırmaktan Türkiye’yi suçlu buldu.

Aralık 2016’da Edirne Cezaevi’nde iki mahkum diğer 26 mahkumla birlikte 2000’de gerçekleştirilen “Hayata Dönüş Operasyonu” kapsamında hayatını kaybeden tutukluları anmak için şiirler okumuş marşlar söylemişti.

Mahkum ve tutuklular, F tipi hücre sistemine ve tecrit uygulamasına geçilmesini protesto etmek için açlık grevine başlamıştı. Bu grevin sona erdirilmesi için jandarma kuvvetleri 19 Aralık 2000’de farklı hapishanelere operasyon düzenlemişti.

Bazı mahkumların kendisini ateşe vererek öldüğü olaylarda toplam 30 tutuklu ve iki jandarma hayatını kaybetmişti.

Ocak 2017’de cezaevi yönetimi, “sebepsiz yere şiir okuma, marş söyleme ve slogan atma eyleminin yasaları ihlal ettiğini ve disiplin cezasına sebebiyet verdiğini” açıklayarak iki tutukluya bir ay boyunca dış dünya ile iletişim yasağı getirmişti.

Bu kararın ardından AİHM’e başvuran iki tutuklu hakkındaki kararını salı günü açıklayan mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmederek Türkiye’yi suçlu buldu.

12 bin 500 euro para cezası

AİHM, Gezi eylemlerinde tutuklanan öğrenci Elif Kaya’nın cezaevinde çıplak aramaya direnmesinden dolayı disiplin cezası almasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. Maddesi’ne aykırı bularak Türkiye’yi 12 bin 500 euro para cezasına çarptırdı.

Kaya’ya uygulanan disiplin cezasının ailesini ziyaret etme hakkına “müdahale teşkil ettiğine” hükmeden AİHM, kanunla öngörülen müdahalenin meşru amacının, “kamu güvenliğini ve ceza infaz kurumlarında disiplini sağlamak” olduğu belirtildi.

AİHM’e göre Elif Kaya’ya verilen disiplin cezasını onayan AYM, “disiplin tedbirinin orantılı olup olmadığını” veya söz konusu müdahalenin hedeflediği amacı ve bu tür bir yaptırımın Kaya’nın cezaevinde tutulduğu süre boyunca özel hayatı üzerindeki etkisini “incelemedi”.

Dolayısıyla, başvuranın Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence altına alınan “özel ve aile hayatına saygı” hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Ne olmuştu?

24 Ekim 2017’de çıplak aramaya direndiği için kendisine verilen cezayı AİHM’e taşıyan Elif Kaya, Gezi olayları sırasında terör örgütü üyeliği iddiasıyla 23 Haziran 2013’te tutuklanmıştı.

Cezaevine kabulü sırasında çıplak aramaya direnen Kaya, cezaevi tarafından disiplin cezasına çarptırılarak bir aylık ziyaretçi yasağı almıştı.

Bu karara itiraz eden Kaya, 2013’te mahkemece reddedilmiş, 2017’de Anayasa Mahkemesi ‘kamera kaydı olmadığı’ gerekçesiyle Kaya’nın başvurusunu reddetmişti.

Elif Kaya, maruz kaldığı durumun AİHS’in “işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele yasağı”na aykırı olduğunu belirterek AİHM’e başvurmuştu.

Paylaşın

AİHM, Nazlı Ilıcak’ın İfade Hürriyetinin İhlal Edildiğine Hükmetti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gazeteci Nazlı Ilıcak’ın ifade hürriyetinin ihlal edildiğine hükmederek Türkiye’yi haksız buldu. Bire karşı 5 oyla alınan kararda Türkiye 16 bin euro para cezasına çarptırıldı.

Haber Merkezi / Gazeteci Ilıcak’ın 2017 yılında yaptığı başvuruyu bugün karara bağlayan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin güvenlik ve özgürlük hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1 fıkrası ile ifade ve düşünce özgürlüğüyle ilgili 10. maddenin Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Gerekçeli kararda, “Ilıcak’ın terör örgütüne üye olma veya hükümeti devirmeye teşebbüs etme suçlarını işlemesinden şüphelenmek için hiç bir makul neden bulunmadığı” yorumu yapıldı.

Ilıcak’a yönelik suçlamalara eleştiri getirilen gerekçeli kararda, bu suçlamaların gazetecinin kaleme aldığı kamu yararına ve bilinen gerçekler ve olaylarla ilgili olduğu belirtilerek, gazetecinin hiç bir şekilde şiddeti övmediği ve desteklemediği ifade edildi.

Kararda uzun duruşma öncesi tutukluluk süresiyle gazetecinin yazma hakkı elinden alınarak, ifade ve düşünce özgürlüğünün de ihlal edildiği kaydedildi.

Nazlı Ilcak davasının geçmişi

Nazlı Ilıcak darbe girişiminin hemen ertesinde, 26 Temmuz 2016 tarihinde, “hükümeti devirmek, terör örgütü üyesi olmak ve terör örgütü propagandası” şüphesi temelinde Bodrum’da gözaltına alınmıştı. İstanbul’da çıkarıldığı mahkeme tarafından 22 Eylül 2016 tarihinde hakkında tutukluluk kararı verilen Ilıcak’ın bu kararlara mahkemeler önünde yaptığı itirazlar reddedilmişti.

Ilıcak, İstanbul Savcılığının 11 Nisan 2017 tarihli iddianamesinde, “FETÖ/PDY medya yapılanması”nın kolu olarak gösterilen Can Erzincan TV kanalında program yönetmek ve Twitter hesabından bu örgütlerin darbe girişimiyle ilgisi olmadığı mesajları yaymakla” suçlanmıştı.

Bu iddianame temelinde 16 Şubat 2018 tarihinde müebbet hapis cezasına mahkum edilen Ilıcak hakkındaki karar 5 Temmuz 2019 tarihinde Yargıtay tarafından bozulmuş, dava İstanbul 26’ıncı Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmişti. Ilıcak bu mahkeme tarafından, “örgüte üye olmamakla birlikte bilerek yardım” suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Ancak Yargıtay 14 Nisan 2019’da bu kararı da bozdu. Ilıcak’ın sürekli uzatılan geçici tutukluluğuna, tutukluluk süresi göz önünde bulundurularak adli kontrol şartıyla 4 Kasım 2019 tarihinde son verildi. Hakkındaki yargı süreci ise hâlen devam ediyor.

Ilıcak bu süreçte “emniyet ve ifade özgürlüklerinin ihlali” temelinde 14 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuruda da bulunmuş, ancak başvurusu  AYM tarafından geri çevrilmişti.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Dikkat Çeken ‘Alevi Davaları’ Kararı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye aleyhine ihlal kararı verdiği davaların icra süreci değerlendirildiği toplantıda ele aldığı başlıklardan biri de Alevi davalarıydı. Komite, “Devlet yetkililerinin Alevi topluluğuna, Alevilerin dini uygulamalarına ve ibadet yerlerine yönelik tutumu, Devletin tarafsızlık ve eşit mesafelilik yükümlülüğüne ve dini toplulukların özerk olarak var olma hakkına aykırı” dedi.

Bakanlar Komitesi’nin cemevleri ve zorunlu din dersleriyle bağlantılı olarak, din veya inanç özgürlüğüne ilişkin ihlal tespitleri içeren AİHM davalarının uygulanmasına dair önemli kararlar verdiğini belirten İnanç Özgürlüğü Girişimi, bu davalar arasında, “Zengin Grubu Davaları/Türkiye, Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye ve İzzettin Doğan ve Diğerleri/Türkiye” davalarının yer aldığını aktardı.

İnanç Özgürlüğü Girişimi’nden (İÖG) Dr. Mine Yıldırım, Bakanlar Komitesi’nin Alevi davalarına ilişkin kararının bu davalarda ortaya konan din veya inanç özgürlüğü meselelerinin çözümü için atılması gereken köklü adımlarla ilgili ilerleme sağlanmadığına ve bu sorunların çok uzun zamandır sürdüğüne işaret etmesinin önemli olduğunu söyledi:

“İÖG olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdinde din veya inanç özgürlüğü hakkındaki kararların uygulanmasını yakından izliyoruz. Bu süreçte gerek zorunlu Din Kültürü Ahlak Bilgisi dersleri gerekse cemevlerinin ibadet yeri statüsü ve kamusal din hizmetlerinin eşitlik ilkesi gözetilerek sunulmaması konusunda ulusal düzeyde maalesef adım atılmadığını gözlemliyoruz.

“Oysa, AİHM’in bulguları Türkiye’de herkesin inanç özgürlüğünün korunması için atılması gereken önemli bulgular içeriyor. 2022 yılı Türkiye için kapsamlı bir danışma süreci ile bu sorunları çözmeye odaklanma olanağı sunuyor. Gerek sivil toplum gerekse din veya inanç toplulukları bu konuda katkı sunmaya hazır.”

“Alınan tedbirler ayrımcılığı çözmek için yetersiz”

Komitenin aldığı kararlarda Türkiye Hükümeti’nin şimdiye kadar aldığı tedbirlerin, AİHM tarafından tespit edilen ihlallerin çözümü ve Alevilere yönelik ayrımcılığın önüne geçilmesi açısından yetersiz olduğunun altını çizdi.

Bakanlar Komitesi’nin söz konusu davalarla ilgili kararları şu şekilde:

Bireysel tedbirlerle ilgili olarak Komite

  • yetkilileri, Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı davasında başvuran vakfın Eylül 2017’den bu yana aydınlatma masraflarından muaf tutulup tutulmadığı konusunda bilgi vermeye ve başvuran vakfın bu masrafları düzenli olarak geri almasına olanak tanıyan pratik çözümleri değerlendirmeye yeniden davet etti;
  • bu tedbirin ve bu davalardaki diğer bireysel tedbirlerin genel tedbirlerle bağlantılı olduğunu kaydetti.
    Mart 2023’te yeniden ele alınacak

Genel tedbirlerle ilgili olaraksa Komite,

  • Önceki kararlarına atıfta bulunarak, yerel mahkemelerin cemevlerinin aydınlatma masraflarının geri ödenmesine karar verme uygulamasının, Alevi topluluğunun Devletin dinî sübvansiyonlarından ve vergi muafiyetleri dahil diğer avantajlardan genel olarak dışlanması da dahil olmak üzere, Mahkeme tarafından tespit edilen ayrımcılığı çözmek için yetersiz olduğunu belirtti;
  • Bu nedenle yetkilileri, Alevi inancına eşit davranılmasını sağlamak için daha kapsamlı önlemler almaya ve cemevlerini aydınlatma masraflarından muaf tutmak için bazı pratik çözümleri değerlendirmeye çağırdı;
  • İlk ve orta dereceli okullarda verilen zorunlu “din kültürü ve ahlak bilgisi” derslerine yönelik 2018 müfredatının Mahkeme tarafından dile getirilen tüm endişeleri gidermediğini bir kez daha kaydetti;
  • Bu nedenle yetkilileri, Türk eğitim sisteminin, Devletin çeşitli dinlere, mezheplere ve inançlara karşı tarafsızlık ve eşit mesafelilik yükümlülüğünü yerine getirmeye, çoğulculuk ve nesnellik ilkelerine saygı duymaya ve Sünni İslam’dan farklı bir dinî veya felsefi inancı olan ebeveynlerin çocuklarına, öğrencilerin ebeveynlerinin dinî veya felsefi inançlarını açıklamak zorunda kalmadan zorunlu din eğitiminden muaf olması için için uygun seçenekler sunmayı ısrarla tavsiye etti;
  • Alevi çalıştaylarında bu kararlarda vurgulanan sorunların nasıl çözüleceğine dair ulusal bir tartışma başlatıldığını hatırlatarak, yetkililere, 2010 yılında bu çalıştayların nihai raporunda uzlaşmaya varılan tavsiyelerin uygulanmasının ilerletilmesi için çağrıda bulundu;
  • Bununla ilgili, yetkilileri daha fazla gecikmeden belirli yasal ve idari önlemleri gösteren somut bir takvim içeren kapsamlı bir eylem planı hazırlamaya; bu bağlamda, 10 Aralık 2010 ve 29 Haziran 2016’da kabul edilen Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) raporları da dahil olmak üzere ilgili Avrupa Konseyi tavsiyelerinden ilham almaya teşvik etti;
  • Yetkilileri, Mahkeme’nin mevcut dava grubundaki bulgularını ele almak için yeni İnsan Hakları Eylem Planı’nın uygulanması çerçevesinde belirli çözüm odaklı tedbirler almaya şiddetle teşvik etti; bu bağlamda Avrupa Konseyi’nin destek sağlamaya hazır olduğunu ifade etti;
  • Bu davalarda incelenen uzun süredir devam eden sorunlar ve şimdiye kadar kaydedilen ilerleme eksikliği göz önüne alındığında, bu davaların Mart 2023’te AİHM kararlarının icrasına dair yapılacak BK toplantısında (CM-DH) yeniden ele alınmasına karar verdi;
  • Sekretarya’ya bu toplantıda incelenmek üzere genel tedbirlerin olumlu bir değerlendirmesine olanak tanıyan kapsamlı bilgilerin bulunmaması durumunda, bir geçici karar taslağı hazırlaması talimatını verdi.

Davaların arka planı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46/4 maddesi uyarınca AİHM kararları, sözleşmeye imza atan devletleri bağlıyor. Bakanlar Komitesi ise ulusal makamlar, başvuru sahipleri, STK’lar, insan hakları kurumları ve diğer ilgili taraflarca sağlanan bilgilere dayanarak bu kararların uygulanıp uygulanmadığını denetliyor. Bu denetim süreci kapsamında İnanç Özgürlüğü Girişimi de 12 Ekim 2021’de, din veya inanç özgürlüğüne ilişkin ihlal tespitleri içeren söz konusu AİHM kararlarının uygulanmasına dair bildirim sunmuştu.

Zengin Grubu Davaları olarak adlandırılan “Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye” ve “Mansur Yalçın ve Diğerleri/Türkiye” kararlarında AİHM’nin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) derslerine ilişkin önemli bulguları yer alıyor.

Kararlarda;

  • DKAB ders içeriğinin nesnel ve objektif niteliklere sahip olmadığına,
  • Eğitim sisteminin ebeveynlerin çocuklarını kendi dinî veya felsefi görüşleri doğrultusunda yetiştirme haklarına saygı gösterme konusunda yapısal sorunlar içerdiğine,
  • Okullarda din eğitimi konusunda insan hakları standartlarıyla uyumlu bir reformun ivedilikle gerçekleştirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.

Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye davası ise, Yenibosna Cemevi’nin aydınlatma giderlerinin, ibadet yeri olarak tanınan diğer mekânlar açısından olduğu gibi, devlet tarafından karşılanması talebinin “Cemevleri ibadet yeri değildir” gerekçesiyle reddedilmesi ile ilgili. AİHM bu davayla ilgili verdiği kararında AİHS’nin ayrımcılık yasağını içeren 14. maddesinin, din veya inanç özgürlüğünü koruyan 9. madde ile bağlantılı olarak ihlal edildiğini tespit etmişti.

Benzer şekilde, “İzzettin Doğan ve Diğerleri/Türkiye” başvurusunun şikâyet konusu da İslam’ın Sünni geleneğine bağlı çoğunluğa sunulan dinî kamu hizmetinin Alevilere de sunulmasına ilişkin taleplerin reddedilmesiydi. Başvurucuların bu talepleri, Alevi dinine ilişkin hizmetlerin kamu hizmeti kapsamına alınması, Alevilerin ibadet yerlerinin ibadet yeri statüsü kazanması, Alevi din adamlarının memur olarak işe alınması ve Alevi inancını taşıyanların ibadetlerine bütçe ayrılması için özel bir hüküm çıkartılmasıydı.

AİHM Büyük Daire 2016 yılında Türkiye’nin din veya inanç özgürlüğü hakkını koruyan 9. madde ve 9. maddeyle bağlantılı olarak ayrımcılığı yasaklayan 14. maddeyi ihlal ettiğine karar vermişti.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden ‘Selahattin Demirtaş’ Serbest Bırakılsın Talebi

Selahattin Demirtaş için bir kez daha serbest bırakılma ve mahkumiyet kararlarını bozma çağrısı yapan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş ile ilgili verdiği karara saygı göstermesini talep etti.

Haber Merkezi / Avrupa Konseyi’nden yapılan yazılı açıklamada, “Bakanlar Komitesi Türk yetkililerden Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasının sağlanmasını bir kez daha talep eder.” denildi. Demirtaş’ın 2016 yılından bu yana özgürlüğünden mahrum olmasından “derin endişe duyulduğu” kaydedilen açıklamada, mart ayında yapılacak toplantıda bu konunun yine gündeme geleceği ifade edildi.

Avrupa Konseyi’nin karar organı Bakanlar Komitesi, üye ülkelerde AİHM kararlarının uygulanmasını denetlemekten sorumlu. AİHM Büyük Dairesi, 22 Aralık 2020’de aldığı kararda, Ankara tarafından temyize götürülen Selahattin Demirtaş kararını onamıştı.

AİHM Selahattin Demirtaş kararı ne diyor?

AİHM’nin 17 yargıçlı Büyük Dairesi, HDP’nin eski genel başkanı Demirtaş’ın, Anayasa değişikliği ile dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında ifade özgürlüğü kapsamında kalan açıklamaları nedeniyle tutuklanmasını, tutukluluk sürecinin yeterli gerekçe olmaksızın uzatılmasını ve bu sürecin referandum ve Cumhurbaşkanı seçimi sırasında da devam etmiş olmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “özgürlük ve güvenlik,” “ifade özgürlüğü” ve “serbest seçim” haklarıyla ilgili maddelerine aykırı buldu.

Demirtaş’ın tutuklu olmasının “çoğulculuğu bastırma ve demokratik toplum kavramının özünde yer alan siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlama yönünde ağır basan bir amaç izlediğinin her türlü makul şüphenin ötesinde tespit edildiği” sonucuna varan AİHM, Sözleşme’nin “haklara getirilen kısıtlamaların sınırlandırılması”yla ilgili 18’inci maddesinin ihlaline de hükmetti. Demirtaş’ın tutukluluk halinin devamının, uğradığı hak ihlalini sürdüreceğini, bunun da Türkiye’nin AİHM kararlarına uyma yükümlülüğünü ihlal edeceğini belirtip, “derhal serbest bırakılmasını” kararlaştırdı.

Paylaşın

Türkiye’den Avrupa Konseyi’ne ‘Osman Kavala’ Tepkisi

Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Konseyi’nin Türkiye’de yargı süreci devam eden Osman Kavala kararının uygulanıp uygulanmadığının tespitini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) havale etme niyetini içeren bildirimde bulunmasına tepki göstererek, Avrupa Konseyi’nin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yürütülen yargı sürecine saygı ve güven duyması gerektiğini bildirdi.

Haber Merkezi / Dışişleri Bakanlığı’ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada şöyle denildi: “Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi bugün (2 Aralık 2021) ülkemizin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kavala kararını uygulayıp uygulamadığının tespiti hususunu AİHM’e havale etme niyetini içeren bildirimde bulunmuştur.

Ülkemizde devam eden yargı sürecine saygı ilkesi uyarınca, AK’yı bağımsız yargıya müdahale niteliği taşıyacak bu kararın devamını getirmekten kaçınmaya davet ediyoruz. Başta AK Bakanlar Komitesi olmak üzere herkes, bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yürütülen yargı sürecine saygı ve güven duymalıdır.

Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olan ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluklarının bilincindedir. Bu yıl içinde 128, bugüne kadar ise toplam 3674 AİHM kararı tarafımızdan uygulanmıştır.

AİHM kararlarının icrasını denetleyen Bakanlar Komitesi’nin gündeminde halen çok sayıda karar bulunmaktadır. Kavala kararından daha eski olan ve başka ülkeler hakkında ve konularda da uygulanmayan kararlar varken, özellikle Kavala kararının sürekli olarak gündemde tutulmasını tutarsız bir yaklaşım olarak görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemindeki mevcut mekanizmaların hukuki ve adil bir anlayışa göre değil de, siyasi mülahazalar üzerinden belirli ülkeler aleyhinde işletilmesi her şeyden önce Avrupa Konseyi’nin kendi itibarını zedelemektedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, insan hakları sisteminin etkinliğini sürdürmek istiyorsa tarafgir ve seçici tutumunu bırakıp, AİHM kararlarının uygulanmasını tüm üye ülkeler yönünden tarafsız bir yaklaşımla ele almalıdır.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Osman Kavala kararı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iş insanı Osman Kavala kararını yerine getirmediği için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlatma kararı verdi. 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde bu sürecin başlatılması için gerekli 32’den fazla üye Ankara aleyhine el kaldırdı.

Resmi kararın yarın açıklanması bekleniyor. Bakanlar Komitesi, Türkiye’de bir sonraki Kavala duruşmasının 17 Ocak olması nedeniyle bu süreyi bir hafta erteledi ve 19 Ocak olarak belirledi. Avrupa Konseyi ve diplomatik kaynaklar bu durumu “Ankara’ya son bir şans daha tanındı” şeklinde değerlendiriyor.

Bakanlar Komitesi Kavala konusunu 2 Şubat’taki toplantıda yeniden ele alacak. Bu toplantıya kadar Kavala’nın AİHM kararı uyarınca tahliye edilmesi halinde ihlal prosedüründen vazgeçilmesi gündemde.

Böyle bir durumda Kavala dosyası Bakanlar Komitesi önünde işlem görmeye devam edecek. Aksi halde Bakanlar Komitesi aynı gün ikinci bir karar daha alarak ihlal prosedürü için AİHM’ye resmen başvurulacağını ilan edecek. Türkiye 47 devletten oluşan Avrupa Konseyi’nin bir üyesi ve kendi ulusal anayasasına göre AİHM kararlarına uymakla yükümlü.

Dosya AİHM’ye giderse?

Dosya AİHM’ye gönderilirse Büyük Daire adı verilen 17 yargıçlı kurul tarafından ele alınacak. Büyük Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazına” ilişkin 46’ncı maddesinin 5’inci bendi temelinde dosyayı işleme koyacak. İçinde Türk yargıcın da olacağı bu daire Türkiye ve Osman Kavala’nın avukatlarından savunma isteyecek. Gerekli görürse Strasbourg’da duruşma düzenleme kararı alabilecek.

Büyük Daire AİHM’nin Osman Kavala kararının yerine getirmediğini tespit ederse, alınacak önlem veya yaptırımları değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesine gönderecek. Yerine getirildiği tespitinde bulunursa, davayı, incelenmesine son verilmesi konusunda nihai kararı alması için Bakanlar Komitesine iletecek. Büyük Dairenin davayı 2022 yaz aylarına kadar sonlandırabileceği belirtiliyor.

AİHM, Osman Kavala’nın gözaltı koşullarıyla ilgili davada kararını 10 Aralık 2019 tarihinde açıklamıştı. Kararda, Kavala’nın “hukuk dışı nedenlerle ve susturulmak için hapiste tutulduğu” sonucuna varılmış ve bu ihlalin ortadan kaldırılması için Kavala’nın “derhal tahliye edilmesi” gerektiğine hükmedilmişti.

Karar Mayıs 2020’de kesinleştikten sonra AİHM kararlarının infazının denetleyicisi olan Bakanlar Komitesi gündemine gelmişti. Bakanlar Komitesinin karar gereği Kavala’nın tahliye edilmesi için bugüne kadar yaptığı çağrılar sonuçsuz kalmıştı.

Paylaşın

Avrupa Konseyi ‘Osman Kavala’ İçin Düğmeye Bastı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iş insanı Osman Kavala kararını yerine getirmediği için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlatma kararı verdi. 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde bu sürecin başlatılması için gerekli 32’den fazla üye Ankara aleyhine el kaldırdı.

Resmi kararın yarın açıklanması bekleniyor. Bakanlar Komitesi, Türkiye’de bir sonraki Kavala duruşmasının 17 Ocak olması nedeniyle bu süreyi bir hafta erteledi ve 19 Ocak olarak belirledi. Avrupa Konseyi ve diplomatik kaynaklar bu durumu “Ankara’ya son bir şans daha tanındı” şeklinde değerlendiriyor.

Bakanlar Komitesi Kavala konusunu 2 Şubat’taki toplantıda yeniden ele alacak. Bu toplantıya kadar Kavala’nın AİHM kararı uyarınca tahliye edilmesi halinde ihlal prosedüründen vazgeçilmesi gündemde.

Böyle bir durumda Kavala dosyası Bakanlar Komitesi önünde işlem görmeye devam edecek. Aksi halde Bakanlar Komitesi aynı gün ikinci bir karar daha alarak ihlal prosedürü için AİHM’ye resmen başvurulacağını ilan edecek. Türkiye 47 devletten oluşan Avrupa Konseyi’nin bir üyesi ve kendi ulusal anayasasına göre AİHM kararlarına uymakla yükümlü.

Dosya AİHM’ye giderse?

Dosya AİHM’ye gönderilirse Büyük Daire adı verilen 17 yargıçlı kurul tarafından ele alınacak. Büyük Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazına” ilişkin 46’ncı maddesinin 5’inci bendi temelinde dosyayı işleme koyacak. İçinde Türk yargıcın da olacağı bu daire Türkiye ve Osman Kavala’nın avukatlarından savunma isteyecek. Gerekli görürse Strasbourg’da duruşma düzenleme kararı alabilecek.

Büyük Daire AİHM’nin Osman Kavala kararının yerine getirmediğini tespit ederse, alınacak önlem veya yaptırımları değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesine gönderecek. Yerine getirildiği tespitinde bulunursa, davayı, incelenmesine son verilmesi konusunda nihai kararı alması için Bakanlar Komitesine iletecek. Büyük Dairenin davayı 2022 yaz aylarına kadar sonlandırabileceği belirtiliyor.

AİHM, Osman Kavala’nın gözaltı koşullarıyla ilgili davada kararını 10 Aralık 2019 tarihinde açıklamıştı. Kararda, Kavala’nın “hukuk dışı nedenlerle ve susturulmak için hapiste tutulduğu” sonucuna varılmış ve bu ihlalin ortadan kaldırılması için Kavala’nın “derhal tahliye edilmesi” gerektiğine hükmedilmişti.

Karar Mayıs 2020’de kesinleştikten sonra AİHM kararlarının infazının denetleyicisi olan Bakanlar Komitesi gündemine gelmişti. Bakanlar Komitesinin karar gereği Kavala’nın tahliye edilmesi için bugüne kadar yaptığı çağrılar sonuçsuz kalmıştı.

Paylaşın