Onur Akyıl Kimdir? Hayatı, Eserleri

23 Ağustos 1980 yılında İzmir’de dünyaya gelen Onur Akyıl, Türkiye’nin birçok il ve ilçesinde yaşadı. İlk ve orta öğrenimden sonra, 2008’de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı Dramaturgi Eleştiri Ana Bilim Dalından “Bernard Marie Koltes Oyunlarında Tematik Bağdaşım” adlı teziyle mezun oldu.

Haber Merkezi / Hâlen aynı okulda yüksek lisans çalışmalarını sürdürmektedir. Onur Akyıl, İzmir-İstanbul hattında yaşamını sürdürmektedir. 1999’da ilk şiiri yayımlandı. Bu tarihten günümüze birçok dergide şiir, öykü ve eleştiri çalışmaları yayımladı. BirGün gazetesi ve Şiirden dergisinde şiir ve şiir sorunları üzerine yazıları, şiir incelemeleri yazmaktadır.Rıfat Ilgaz Jüri Özel Ödülü 2006, Ergün Günçe Övgüye Değer 2008, Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü 2008, Nihat Akkaraca Öykü Ödülü 2013, Necati Cumalı Şiir Ödülü’ne (2014) layık görüldü.

Birçok ulusal ve uluslararası festivale katılan sanatçının; Vietnam Mektubu (2008), Unutacak Kimse Yok (2014), Yalnızlık Yengen Olur (2014), isimli üç kitabı yayınlandı. Bunlarla birlikte birçok tematik kitap çalışmasına da katkı sundu. Şiirsel anlatımı feda etmeden lirik hikâyeler anlatan Onur Akyıl; Dün Gece Çok Gençtim (2016) kitabındaki kahramanları, kentlerin ara sokaklarında her gün rastlanan, tanıdık ve yaşama sevinciyle, şiirle doludur.

Proleterler İçin ‘Patafizik Dersleri (2009) hikayesinde ise; bir saatçi dükkânına tamire getirilen bir guguklu saatin içinden çıkan Ulyanov’u yutan Mihailin hikâyesini anlatır. Şiirlerinde sosyal konulara ağırlık veren ve serbest ölçüde şiirler yazan Onur Akyıl’ın, Vietnam Mektubu (2008) adlı şiir kitabı; emperyalizmin özgürlükleri kıskaca aldığı, halkların uzun mücadelelerle kazandığı mevzileri ve ekonomik hakları gasp ettiği küreselleşme döneminde unutulmuş, hatta gözden düşürülmüş temalara cesur bir geri dönüşün şiiridir.

“Vişne lekesi”

bir konuğum sadece: erkek ve yorgun
ten durgun; en kestirme yol günah: merhaba şehir
-artık ay büyürse yalandır-
ikiye katlanmış bir evin içinde çocuklar
anneler ve babalar kadar katılaşır
içindeki prens ölür öpülüp durdukça:
nereden kapansa kapı sen biraz dışarıda
kirli bir tabak gibi bırakır kalbini
yol yorgunu her şeyi bilen yazdan yapılma acı
birisi öldürülmüş gibi erkenden sabah
gözlerin küser kendiliğinden anlasan
uyanmazsın: perdeleri çektikçe bir aydınlık
aynanda çekirge sürüsü
yeni örgütlenmiş bir anlam:
bundan daha yalnız olamazsın

istediğin sessizlikse önce kalbimi durdur
sözün acısı: vişne lekesi

“Basmane enternasyonal”

gece ve milena cesaret ister, yalnızlıktan ve
sarhoşluktan daha başka şeyler bekler diğer
kadınlar.

basmane enternasyonal, bütün merkez komiteler
sarhoş, yarın ihtilal olmayacak ama bir ihtimalin yönü
değişebilir. kendimizi vurmak için, en sevdiğimiz, tek
sevdiğimiz şiiri unutabiliriz, her şeyi ama her şeyi
kaybetmiş olabiliriz, bir ip boynumuza sessizce
yerleşir, bildikleri gibi unutabilirler bizi, bir köşede kaç çiçek
durmadan bize açabilir.

alnımızdaki boşluk aşktan olmalı, vurulmak için insan
bir yeri saklamalı teninde. ihtilal insanın gizidir, eğer
gerçekten bir parça inandıysak hayata, son anda yeniden
hayat.

gece ve milena cesaret ister, okumadığımız hiçbir insan
kanamalı yeryüzünde: düşünmediğimiz hiçbir boşluk.

“Kavil”

anladım onları; bir şehir işte bütün bildikleri,
yalnızca onların şehri, evlerine gittikleri bir şehir.

ne hatırası mümkün değil en fazla bir gökyüzü uzanılmış
bekleşen yapraklar altında elleri yüzleri ve dalgınlıklarıyla
uzağa gitmekti aslında, buluştular, kavuştular belki de, gördüm
bütün bu güzel şeyleri, yapayalnız; tanrıya şaşırıyorum. çünkü
hani şu susmak, anladığımız birbirimizi; unutmaksa.
korkuncu oydu, insanca her şey; insan yok. karanfil nerde; açışmda:
bir özlemi bileyerek nereye baktım, ne yana gittim, dönmüşüm;
yalnızca sabahları bir inanç yağmuru, perdeleri tutuşturup.
olsun diye açınca ben de ağzımı, tüten su. ne iyi yanlışım.

yazgısı onların beni topraktan sökmek, adımı bilmek, ihbar etmek,
gülün rengi kırmızı ne kadar kaçsam kırmızı, beni de bir eve bir gün
öğleden sonra parkıarında, eşliğinde ıslıkların.

anladım onları; bir şehir işte bütün bildikleri,
yalnızca onların şehri, evlerini bize vermedikleri bir şehir.
ki bir evimiz olsa yalnızca uyuruz güzel güzel; anmayız:
anılanlar hep yeniden ölür.

taptaze çiğdem; kavil.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir