Ertan Yılmaz, Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ocak 1986 tarihinde Samsun’da dünyaya gelen Ertan Yılmaz, ilköğretimi Samsun’da, liseyi İzmir Karşıyaka’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi A.Ö.F. Sosyal Bilimler öğrencisi. 2007’de Reklammeklam adlı reklam ajansını kuran Yılmaz, İzmir Karşıyaka’da yaşıyor.

Haber Merkezi / Şiirleri ve şiir üzerine yazıları; Kül, Dize, Edebiyat ve Eleştiri, Agora, Ünlem, Eski, Bireylikler, Mortaka, Patika, Yom Sanat, Kitap-lık, Kaçak Yayın, Varlık dergilerinde yayımladı.Şiirleri çeşitli şiir yıllıklarına alındı. Yayımlanmamış kitap dosyasıyla; 2004 Homeros Şiir Ödülü ve 2004 Cemal Süreya Şiir Ödülü’nde birinciliği paylaştı. Şarapya adlı fanzini 12 sayı çıkarttı.

Yapıtları;

Asya (2005)
Söyle (2005)
İyiyim (2007)

Ödülleri;

2004 Homeros Şiir Ödülü – Birinciliği Zeynep UZUNBAY ile paylaştı-
2004 Cemal Süreya Şiir Ödülü -Dosya dalında birinciliği Nilay ÖZER ile paylaştı-

“Kirli peçeteler”

her şeyin içinde bi’şey ne kadar
goncalanacak bugün sesi çıkmayacak
pencereler kimi açsa aynı sığırcık
sürgünlerini değil daha kes kes uçlarını

şimdiye uzaklıkları kimse koymuyor
ağırlık değil de peki ne hayat omuzlarınıza
alın dünyanın anahtarı size; bu da benim kilidim
büyütülmekse sadece aldatılmak, elbet tarih yazılamaz
gözlerinizi kapatın duvara sayın bildiklerinizi
herkes duysun yatak odanızdaki ölümü.

“Seni gerçekten sevdiğimi unutma”

Büyük özlemler koyulur bu kez de
hep aynı şeydir aslında gerilim, soğuk doğmaası demirin
bir dağa verdiğinde sırtını bir denizi boğabilmek
ve namludan çıkarcasına kapı çarpıp çıkmak evden
hayata açılıp gün kollamak, pusuda ölüm uykusuna yatmak
dahası beklemek mevsimlerden birçok şeyi…

Eylül gelince ilk yaprağın düşüşü, okul tatilinin bitişi
çorbacıda sabah altı, fırında odun ateşi ekmeği
bir büyükşehir, bir saatli meydan bir de takvimli saat
öyle günler arasında elma armut satan elma armutçu
kavun karpuz satan bir kavun karpuzcu
sevmek ve ölesiye sevmek arasında uçsuz bucaksız farklar
batmakla çıkmanın kardeş olduğunu bilmek sürekli
ve sürekli savunma oynayıp yenilmek
sonbahar gelince eylül’ün gelmesi, eylül gelince ekim’in
bıçaktan bıçağın yapılması belki de…

Belki de suyun üşüdüğünü bilmek kar yağdığında
ama içmek soğuk soğuk bir rakıyı
rakıdan sonra su, sudan sonra buz
buzdan sonra bilmek yumruk mezesini
ardından bakmak, ama ne bakmak öyle
yazmak, ama ne yazmak bu hayatın bir yerini
biliyor musun bilmem ama
seni gerçekten sevdiğimi unutma!

“Sevgilim cam ise ben kumum”

Hayat bir yerinden keser de yaşatır bizi
hangi yanımızdan tutulmaya başlasak
denizler bozulur, altın kararır, çürür umut.
O zaman hıçkırıklı bir ut delirir yanım sıra
bulutlar kırılır, rüzgârın eseceği varsa da esmez.
Sevgili uzun bir düş olarak, adım atılmıyor trafiğinden
rotası yok ki pusulası olsun. Hep saplanış kente.

Yıllardır düşünüyorum nasıl silerim seni
hiç bu kadar parçalanmadı kalbim, yalnızlık gerici
hangi serseri kurşun öptüyse etimi o kadar denk aşka
meydanlara, yollara ya da hiçbir şeye
can yaksa gözbebeği kadar, boğazıma lokma olsa otursa
söylerken soluk alsam adını. Ah, yaşamak, yıl bir
takvimim ne aydan ne de güneşten
öyle inandım sana tarih yazmadı, yıl bir
sıfır henüz bulunmadı, büyük bir atlassın yanımda
kalkıştığım, diline dil olmak için
yazdığım, milyonlarca motor gürültüsü ve gökte işitmezlik
çamaşır makinesi çalışıyor hayat temiz değil
bulaşık makinesi çalışıyor saat iki, yıl bir
üstelik biz her insana demir attık gitmesinler diye
yine de kan gövdeyi götürüyor.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir