Almanya’dan Dikkat Çeken Karar; Ezidilere Yönelik Suçlar ‘Soykırım’ Olarak Tanındı

Almanya Federal Meclisi, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Ezidilere yönelik suçlarını “soykırım” olarak tanıma kararı aldı. Karar oy birliği ile kabul edilerek yasalaştı. Ezidiler’e yönelik katliamlar Birleşmiş Milletlerce soykırım olarak kabul edilmişti.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, kararı sosyal medya hesabından paylaştığı Kürtçe mesajlarla duyurdu:

“Üç yıl önce kuzey Irak’ta Ezidi kadınlarla tanıştım: Kaçırılmış, köleleştirilmiş ve tecavüz edilmişlerdi. Onların bu acısı beni bırakmadı.

Almanya Federal Meclisi bugün IŞİD’in Ezidilere karşı işlediği suçları soykırım olarak tanıma kararı aldı.

Dünyadaki herhangi bir meclisin alacağı herhangi bir kararın acılarını dindiremeyeceğini biliyoruz. Ama bu kararın bir fark yaratacağına inanıyorum: Bu, acılarını dindirme yolunda olduğu kadar hayatta kalanlar için adalet sağlama yolunda da önemli bir adım.

Ülkemiz şu anda dünyanın en büyük Ezidi diasporası durumunda. Bugünkü oylama onların yorulmak bilmez çabaları sayesinde.”

Taslakta ne vardı?

Rudaw haber sitesinin haberine göre, Almanya Federal Meclisi’nin kabul ettiği taslak metinde, “Alman Parlamentosu, IŞİD adlı örgütün Irak ve Suriye’de işlediği suçların kurbanlarını saygıyla anıyor. Ayrıca, IŞİD terör örgütünün yüz binlerce insana çektirdiği acıları kabul ediyor” deniliyordu.

IŞİD’in Ezidilere saldırma amacına değinen taslakta, “IŞİD’in amacı Ezidi toplumunu yok etmekti. Özellikle 2014 yılında 5 bini aşkın Ezidi IŞİD işkencesine maruz kaldı ve vahşice öldürüldü” ifadelerine yer veriliyordu.

IŞİD’in Ağustos 2014’te Şengal’e yaptığı saldırıya değinilen taslakta, “Ezidilerin dinlerini değiştirmeye zorlandığına, buna direndiklerinde ise idam edildiklerine veya zorla köleleştirildiklerine, erkek çocukların Kuran okullarında eğitildiğine, çocuk asker olarak alındıklarına veya intihar bombacısı olarak kullanıldıklarına” atıfta bulunuluyordu.

Ezidi kadınların durumuna ve yaşadıklarına da değinilen taslak metinde, “Kadın, sadece Ezidi kadın ve erkekleri arasında savunulduğundan, aynı şekilde Ezidi toplumu Ezidi bir anne ve babadan olmayan çocukları kabul etmediğinden IŞİD, Ezidi toplumunu küçük düşürmek amacıyla, Kürt Ezidi kadınlara kasıtlı olarak cinsel şiddet uyguladı” deniliyordu:

“Kadınların kaçırılması, köleleştirilmesi ve onlara tecavüz edilmesi IŞİD tarafından en başından beri Ezidilerin bütünlüğünü nesiller boyunca yok etmek için sistematik olarak kullanıldı.”

Ezidi Soykırımı

Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Irak’taki Ezidiler’e yönelik 3 Ağustos 2014’te gerçekleştirmiş olduğu katliamlar silsilesi (Ezidilerin deyimiyle 73. Ferman) Birleşmiş Milletlerce soykırım olarak kabul edildi.

Soykırımda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki Ezidi kadınlar ve kız çocukları IŞİD mensupları tarafından cinsel köleliğe zorlandı, erkekler sürgün edildi ve binlercesi topluca infaz edildi.

Birçoğu Sincar’da olmak üzere toplamda yaklaşık 5 bin kişinin öldürüldüğü 10 bine yakın kişinin ise esir düştüğü biliniyor.

Ezidi Kürtleri Kurtarma Ofisi verilerine göre, 1500 Ezidi Kürt kurşuna dizildi.

Şu ana kadar örgüt tarafından kaçırılan 3 bin 100 kişi kurtarıldı. Hala yaklaşık 2 bin 700 kişiden hiçbir haber alınamıyor.

Soykırım 2014’te Peşmerge’nin IŞİD saldırıları sonucunda geri çekilmesinden sonra başladı. IŞİD’in Ezidilere yönelik katliamı uluslararası toplumda geniş yer buldu ve tepki olarak ABD, IŞİD’e yönelik hava saldırılarına başladı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere ve Avustralya, Sincar Dağları’na kaçan Ezîdîlere uçaklarla acil yardımlar yaptı ve Ezidileri savunmaya giden Peşmerge, PKK ve YPG güçlerine silah desteği sağladı.

IŞİD’in Ezidi nüfusa yönelik eylemleri yaklaşık 500 bin mülteciye ve binlerce kişinin ölümüne veya kaçırılmasına sebep oldu. Soykırım özellikle Almanya’daki diğer Ezidi topluluklarını da etkiledi.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi 2019’da 3 Ağustos’u “Ezidi Soykırım Günü” ilan etti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Demirtaş’tan 14 Mayıs yorumu: Erdoğan’ın Anlatacak Yeni Bir Hikayesinin Olmadığının İtirafı

Cumhurbaşkanı  Erdoğan’ın seçimler için 14 Mayıs işaret etmesini değerlendiren Demirtaş, Adnan Menderes’e gönderme yapmak aynı zamanda Erdoğan’ın anlatacak yeni bir hikâyesinin olmadığının da itirafıdır. Tek parti ve Menderes dönemi, hele de günümüz gençlerinde hiç heyecan yaratmaz. Tam tersine, geçmişi işaret etmek son derece hatalı bir seçim stratejisi” dedi ve ekledi:

“Aslında mayıs ayı, Erdoğan’ın gidişi için son derece uygun bir ay. Anlaşılan bu mayıs, tarihe geçecek güzel bir mayıs olacak. Şimdiden ‘Yaşasın 1 Mayıs’ diyelim, devamını getiririz.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimler için işaret ettiği 14 Mayıs tarihiyle ilgili görüşünü açıkladı.

Medyascope’dan Ruşen Çakır’ın 14 Mayıs tarihiyle ilgili sorusunu yanıtlayan Demirtaş’ın açıklaması şöyle:

“Erdoğan’ın 73 yıl önceki bir tarihe gönderme yaparak subliminal mesaj vermeye çalışması, halktan da siyasetten de iyice koptuğunun net bir göstergesi oldu.

İnsanlar, yaşadıkları yoksulluktan, ekonominin yol açtığı trajediden dolayı 73 saat önce ne yediklerini hatırlayamaz durumdayken kalkıp 73 yıl önceyi referans vererek heyecan yaratacağını sanmak ancak bugünün Erdoğan’ına yakışırdı.

Adnan Menderes’e gönderme yapmak aynı zamanda Erdoğan’ın anlatacak yeni bir hikâyesinin olmadığının da itirafıdır. Tek parti ve Menderes dönemi, hele de günümüz gençlerinde hiç heyecan yaratmaz. Tam tersine, geçmişi işaret etmek son derece hatalı bir seçim stratejisi.

Muhalefete düşense 73 yıl öncesini değil, 73 yıl sonrasını işaret etmek ve ortaya, buna uygun bir vizyon koymaktır.

Aslında mayıs ayı, Erdoğan’ın gidişi için son derece uygun bir ay. Anlaşılan bu mayıs, tarihe geçecek güzel bir mayıs olacak.

Şimdiden ‘Yaşasın 1 Mayıs’ diyelim, devamını getiririz.”

Paylaşın

Merkez Bankası Politika Faizini Değiştirmedi: Yüzde 9

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), politika faizini değiştirmeyerek yüzde 9 düzeyinde tuttu. Geçen yıl faizde üst üste dört kez indirime giden Merkez Bankası, kasım toplantısında faiz indirim sürecinin sonlandırıldığını açıklamıştı. Aralık ayında ise faizde değişikliğe gidilmemişti.

Haber Merkezi / Merkez Bankası, ağustos, eylül, ekim ve kasım toplantılarında toplam 5 puanlık indirim gerçekleştirmişti. Politika faizi yüzde 14’ten yüzde 9’a çekilmiş, böylece Eylül 2020’den bu yana ilk kez politika faizi tek haneye inmişti.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), yılın ilk faiz kararında bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını (politika faizi) yüzde 9’da sabit tuttu.

Bankanın resmi internet sitesinden yapılan açıklamada karara ilişkin şu ifadelere yer verildi:

“Yakın dönemde iktisadi faaliyete ilişkin açıklanan veriler tahmin edilenden daha olumlu seviyelerde gerçekleşmesine rağmen, jeopolitik risklerin ve faiz artışlarının da etkisi ile gelişmiş ülke ekonomilerinde resesyon endişeleri sürmektedir.

Türkiye’nin geliştirdiği stratejik nitelikte çözüm araçları sayesinde temel gıda başta olmak üzere bazı sektörlerdeki arz kısıtlarının olumsuz etkileri azaltılmış olsa da uluslararası ölçekte üretici ve tüketici enflasyonu yüksek seviyelerini sürdürmektedir.

Yüksek küresel enflasyonun, enflasyon beklentileri ve uluslararası finansal piyasalar üzerindeki etkileri yakından izlenmektedir. Ülkeler arasında farklılaşan iktisadi görünüme bağlı olarak gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası adım ve iletişimlerindeki ayrışma devam etmektedir.

Finansal piyasalarda artan belirsizliklere yönelik merkez bankaları tarafından geliştirilen yeni destekleyici uygulama ve araçlarla çözüm üretme gayretlerinin sürdüğü gözlenmektedir. Ayrıca finansal piyasalar, artan durgunluk risklerine karşı faiz artışı yapan merkez bankalarının faiz artırım döngülerini yakında sonlandıracağını beklentilerine yansıtmaya başlamıştır.”

Paylaşın

Bakan Bozdağ: Erdoğan’ın Adaylığı İçin Engel Yok

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olmasıyla ilgili açıklamada bulunan Bakan Bozdağ, “Sayın Cumhurbaşkanımızın adaylığı anayasal hakkıdır. Hiç bir hukuki engel söz konusu değildir çünkü sayın Cumhurbaşkanımız, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk Cumhurbaşkanı olarak 2018’de seçilmiştir ve şu anda yapılacak seçim ikinci seçimdir.” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kaldı ki bu yorumu yapanlar, yürürlük maddesine baktığında; anayasanın 75, 77 ve cumhurbaşkanı seçime ilişkin 101’inci maddesinin yürürlük tarihini çok net bir şekilde 2018’de yapılan cumhurbaşkanı ve parlamento seçimiyle yürürlüğe girdiğini ifade ediyor. Dolayısıyla 101’inci maddenin ilk uygulaması anayasaya göre de 2018’de olmuştur. İkinci uygulaması da 2023’te olacaktır.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada seçim tarihi olarak 14 Mayıs’ı işaret etmesinin ardından Erdoğan’ın adaylığı ile ilgili tartışmalar başladı.

Erdoğan’ın adaylığı konusunda yaşanan tartışmalarla ilgili gazetecilere değerlendirmede bulunan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Sayın Cumhurbaşkanımız 2023 seçiminde Cumhur İttifakı’nın, aziz milletimizin ortak adayıdır. Adaylığı anayasal bir hakkıdır. Hiçbir hukuki engel söz konusu değildir” dedi.

Bakan Bozdağ, açıklamasının devamında, “Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız, devletin başı, yürütme organı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk cumhurbaşkanı olarak 2018’de seçilmiştir. Şu anda yapılacak seçim, ikinci seçimdir. Devletin başı, yürütme organı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ikinci cumhurbaşkanı olarak adaydır. Ve ikinci adaylığıdır. Herhangi bir anayasal engel yoktur.” ifadelerini kullandı.

Bozdağ Erdoğan’ın adaylığının anayasal dayanağı bulunduğunu belirterek şunları söyledi: “Kaldı ki bu yorumu yapanlar, yürürlük maddesine baktığında anayasanın 75, 77 ve cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin 101’inci maddesinin yürürlük tarihini çok net bir şekilde 2018’de yapılan cumhurbaşkanı ve parlamento seçimi ile yürürlüğe girdiğini ifade ediyor.

Dolayısıyla 101’inci maddenin ilk uygulaması anayasaya göre de 2018’de olmuştur. İkinci uygulaması 2023’te olacaktır. Yani hukuk bunu söylüyor. Bizimki iddia değil hukukun söylediğidir. Hiçbir sıkıntı yok. Sayın Cumhurbaşkanımızın adaylığı anayasal hakkıdır, önünde hiçbir engel yoktur. Hukuk uydurma yerine herkes seçime çalışsın. Meydanda rekabetimizi yapalım.”

Erdoğan’ın adaylığı tartışmasının kaynağı nedir?

2007 yılında yapılan anayasa değişikliği uyarınca Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014 yılında halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı olmuştu. Referandumda kabul edilen bu değişikliğe göre Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 5 yıl olacak ve bir kişi en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilecekti. 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa değişikliği referandumunda Başbakanlık kaldırılmış ve Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçilmişti.

Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen Anayasanın 101’inci maddesinde de bir kimsenin en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebileceği hükmü korunmuştu. 101’inci maddede, “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” düzenlemesi yer aldı.

Anayasanın 116’ncı maddesinin üçüncü fıkrasında ise “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” düzenlemesi getirildi. Bunun için TBMM’nin, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla yani 360 milletvekilinin seçimlerin yenilenmesine karar vermesi gerekiyor. AK Parti ve MHP’nin oyları ise tek başına buna yetmiyor.

2014’te 5 yıllığına seçilen Erdoğan’ın görev süresi 2019’da dolacaktı. Ancak iktidar, 16 Nisan 2017 referandumunda kabul edilen anayasa değişikliklerini hayata geçirme gerekçesiyle seçimleri bir yıl öne çekti. Erdoğan, 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimlerde halk tarafından yeniden Cumhurbaşkanı seçildi.

Ancak muhalefet, Erdoğan’ın iki defa Cumhurbaşkanı seçildiğini belirterek, anayasaya göre 2023’te üçüncü kez Cumhurbaşkanı adayı olamayacağı görüşünü savunuyor. İktidar ise bu görüşe karşı çıkıyor.

Paylaşın

Facebook Ve Instagram’dan Meme Ucu Kararı: Sansür Kalkabilir

Bünyesinde Facebook ve Instagram’ı barındıran ABD merkezli teknoloji şirketi Meta danışma kurulu, Facebook ve Instagram’da kadınlara uygulanan “meme ucu yasağının” rafa kaldırılması talebinde bulundu. Yapılan açıklamada bu yasağın kadın ve trans bireylerin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği belirtildi.

Meta’ya bağlı bağımsız bir denetim kurulu, kadınların çıplak meme uçlarına karşı Facebook ve Instagram’da uygulanan katı kuralların ifade özgürlüğünü kısıtladığına karar verdi. Sosyal medya platformlarındaki bu uygulamalara karşı yaklaşık 10 yıl önce “Memelere Özgürlük” kampanyası başlatılmıştı.

Akademisyenler ve hukukçulardan oluşan ve şirkete içerik politikaları konusunda tavsiyelerde bulunan kurul, yasağın platformlarda özellikle kadınlar, interseks, non-binary ve transseksüel bireyler için kapsayıcılığı engellediği görüşünü bildirdi.

Platformun yetişkinlere yönelik çıplaklık politikasını “ayrımcı” olarak nitelendiren kurul, Meta’ya bu politikayı “uluslararası insan hakları standartlarına saygılı net kriterlerle yönetilecek şekilde” değiştirmesi tavsiyesinde bulundu.

Karar, kurulun Meta’nın göğsü açık transseksüel ve non-binary kişilerin yer aldığı iki Instagram paylaşımını kaldırma kararını bozmasının ardından geldi.

‘Meme Uçlarına Özgürlük’ kampanyası nedir?

Meta şimdiye kadar kadınların göğüs uçlarının teşhir edilmesine yönelik katı bir politika izliyordu. Geçmişte bebeklerini emziren annelerin görüntüleri de sansürlenmişti. Bu durum kimi kadınlar tarafından protesto edildi ve 2012 yılında bazı kampanyalara konu edildi.

Daha sonra emzirme, doğum ve doğum sonrası anlar, sağlıkla ilgili durumlar (örneğin meme kanseri farkındalığı) gibi durumar için istisnalar getirilmiştir. Sosyal medya platformlarının “nefret söylemiyle yeterince mücadele etmeden’ meme uçlarını sansürlemesi de tepki çekmişti.

Mark Zuckerburg, 2018’de bu durumu “Meme ucunu tespit edecek bir yapay zeka sistemi kurmak, nefret söylemini tespit etmekten daha kolay” diyerek gerekçelendirmeye çalışmıştı.

Peki kurul neden fikrini değiştirdi?

Meta’nın gözetim kurulu, mevcut politikanın ikili bir cinsiyet görüşüne ve erkek ve kadın bedenleri arasındaki bir ayrıma dayandığını savundu. Kurul kararında, “Böyle bir yaklaşım, kuralların interseks, ikili olmayan ve trans bireyler için nasıl uygulanacağını belirsiz hale getiriyor” dedi.

Paylaşın

Peru’daki Protestolarda Can Kaybı 53’e Yükseldi

Peru’da Cumhurbaşkanı Castillo’nun görevinden azledilip hapishaneye gönderilmesinin ardından başlayan protestolarda hayatını kaybedenlerin sayısı 53’e çıktı, yaralı sayısı ise 700’ü geçti.

Peru’da Cumhurbaşkanı Pedro Castillo’nun görevden alınıp hapishaneye gönderilmesiyle başlayan protestolar devam ediyor.

Castillo’nun 8 Aralık 2022’de görevden alınmasının ardından göreve getirilen Peru Cumhurbaşkanı Dina Boluarte’nin istifa etmesini ve erken seçime gidilmesini talep eden protestocular ile polis arasında çıkan çatışmalarda hayatını kaybedenlerin sayısı 53’e yükseldi.

Carabaya eyaletine bağlı Macusani kasabasında sağlık yetkilisi Dr. Ivan Fernandez, protestolarda yaşanan şiddet olaylarında iki kişinin hayatını kaybettiğini, bir kişinin de yaralandığını açıkladı.

Olayın ardından protestocular, polis karakolunu ve mahkeme binasını ateşe verdi. Macusani Polisi, ateşe verilen karakoldan güvenlik güçlerinin helikopterle ayrılmak zorunda kaldığını açıkladı.

Hükümet karşıtı gösterilerde 11 Aralık 2022’den bu yana hayatını kaybedenlerin sayısı 53’e çıktı, yaralı sayısı ise 700’ü geçmiş durumda.

Ombudsman Ofisi verilerine göre, eylemlerde ölen 53 kişiden en az 42’si doğrudan güvenlik güçlerinin saldırısı sonucu yaşamını yitirdi.

Cumhurbaşkanı Dina Boluarte, göstericilere 10 Ocak’ta bir kez daha diyalog çağrısında bulunmuş, eylemlerin son bulmasını istemişti.

Protestocular sınır kapısına giden yolu kapattı

Öte yandan, protestocular, Peru-Bolivya sınır kapısının olduğu Desaguadero bölgesinde, Boluarte’nin istifası, gözaltında bulunan eski Castillo’nun serbest bırakılması, Kongre’nin kapatılması ve erken seçime gidilmesi talebiyle yaptıkları gösteride sınır kapısına giden yolları kapattı.

Göstericilerin sınır kapısına giden yolları ablukaya alması sebebiyle yüzlerce tır otoyolda sıralandı.

Ne olmuştu?

Peru Cumhurbaşkanı Pedro Castillo, hükümeti devirmekle suçladığı Kongre tarafından “kalıcı ahlaki yetersizlik” suçlamasıyla görevinden azledildi. Castillo’nun görevinden alınması yönündeki karar, 7 Aralık’taki genel kurul toplantısında altı aleyhte, 10 çekimser oya karşı 101 lehte oyla alındı.

Kongrede Castillo’nun görevden azledilmesi kararına gerekçe olarak “kamu fonksiyonlarını gasp etmeye, devlet yetkilerinin işleyişini engellemeye ve siyasi anayasa tarafından kurulan düzeni ihlal etmeye çalışmak” gösterildi.

Pedro Castillo, Kongreyi feshetme ve ulusal acil durum hükümeti kurma kararının ardından polis tarafından gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Boluarte, Castillo’nun görevinden alınmasının ardından ülkenin yeni cumhurbaşkanı olarak 8 Aralık’ta yemin etti.

Castillo’nun 7 Aralık’ta azledilmesinin ardından göreve gelen Dina Boluarte, 11 Aralık’ta yaptığı açıklamada, “ülke için sağlıklı olmayan siyasi bir çatışma olduğunu” söylemiş, erken seçim önerisinde bulundu: Birkaç gün içinde Kongreye erken seçim önerisini getireceğim, cumhurbaşkanı olarak görevim çoğunluğun iradesine uymaktır.

Boluarte’nin seçimlerin 2026 yerine Aralık 2023’te yapılması önerisi Kongre’de yapılan oylamada reddedildi. Eski Cumhurbaşkanı Pedro Castillo, 18 ay süreyle “önleyici” bir tedbir olarak tutuklu yargılanıyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

DEVA Lideri Ali Babacan: Meclis Karar Almazsa Erdoğan Aday Olamaz

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylığına ilişkin değerlendirmede bulunan DEVA Lideri Babacan, “Bizim partimizdeki hukukçuların tamamı ama Türkiye’deki hukukçuların ekseriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci dönemi olduğunu, dolayısıyla üçüncü bir kez aday olamayacağını söylüyor” dedi ve ekledi:

“Üçüncü bir kez aday olması ancak ve ancak Meclis’in erken seçim kararı almasıyla mümkün Anayasa’ya göre. Hukukçularımızın görüşü çok açık, net olduğu halde eğer biz hiçbir şey yapmazsak o zaman hukukun üstünlüğü ilkesini dikkate alamamış oluruz.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Halk Tv’de katıldığı programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Babacan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“14 Mayıs aslında beklenen bir tarihti. Hükümetten şimdiye kadar gelen bilgilerde de 14 Mayıs’ın daha sık anılan bir tarih olduğunu biz duyuyorduk hep. Dolayısıyla sürpriz değil. Ülkemiz için hayırlı olsun diyorum. Bu seçim kararının iki yöntemi olacak. Erken seçim bu nihayetinde. 18 Haziran’dan önce yapılan her seçim bir erken seçim.

Bunun meclis kararıyla erkene seçilmesi bir yol ya da Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla erkene seçilmesi bir yol. Biz altı parti olarak deklare etmiştik, belli bir tarihten yani 6 Nisan’dan önce yapılan herhangi bir seçime Meclis’te destek vermeyeceğiz. Dolayısıyla bu seçim erkene alınacaksa Sayın Erdoğan’ın ülkeyi seçime gönderme imzasını atarak erkene alınması mümkün olacak.

“Biz zaten hazırdık”

Bununla da ilgili özel bir süreç var. Nihayetinde kararı YSK veriyor ama sanırım hükümet YSK ile konuşarak 14 Mayıs’tan kabaca iki ay önce bu karar alınırsa süreç rahat rahat 14 Mayıs’a yetişir diye düşünüyorum. Ülkemiz için hayırlısı olsun. Demokrasimiz için hayırlı olsun. Nisanın başında da martın sonunda da olsa biz hazırdık zaten. Sorun yok. Kararı ya Meclis ya da Cumhurbaşkanı veriyor şu andaki Anayasa’mıza göre.

“Meclis karar almazsa Erdoğan aday olamaz”

Bizim partimizdeki hukukçuların tamamı ama Türkiye’deki hukukçuların ekseriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci dönemi olduğunu söylüyor. Dolayısıyla üçüncü bir kez aday olamayacağını söylüyor. Üçüncü bir kez aday olması ancak ve ancak Meclis’in erken seçim kararı almasıyla mümkün Anayasa’ya göre. Hukukçularımızın görüşü çok açık, net olduğu halde eğer biz hiçbir şey yapmazsak o zaman hukukun üstünlüğü ilkesini dikkate alamamış oluruz.

“Böyle bir ortamda YSK’nın nasıl bir karar vereceği tahmin etmek çok güç değil”

Eğer hukukun üstünlüğü diye bir şey varsa, hukukun üstünlüğünden bahsediyorsak bizim parti hukukçularımız ve Türkiye’deki hukukçuların geneli aday olamayacağını söylüyorsa yapmamız gereken YSK’ya bir dilekçeyle bunun doğru olmadığını bildirmek. Ama tabii nihai karar YSK tarafından alınacak. Ama böyle bir ortamda YSK’nın nasıl bir karar vereceği tahmin etmek de çok güç değil doğrusu. Biz sadece itirazlarımızın kayda geçmesi için, hukuk devletinin gereğinin yerine gelmesi için bunu yapacağız. Ama YSK’nın bu konuda nasıl bir karar vereceğini herkes tahmin ediyordur sanırım.

Türkiye dışarıdan bakıldığında gerçeğinden daha da kötü görünüyor. Türkiye’de seçimin hala olmasına şaşıran insanlar var burada. Soranlara, ‘Bizim demokrasimiz hasta ama henüz ölmedi, nefes alıyor, dolayısıyla seçim de olur, seçimin sonucuna da herkes razı olur. Seçim sonucuna, halkın iradesine herkes saygı duyar ve gereği neyse de uygulanır’ diyorum. Dışarıdan bakıldığında durumumuz olduğundan daha kötü görünüyor maalesef.”

Paylaşın

İYİ Parti’nin “Başörtüsü” Teklifi Netleşiyor

İYİ Parti’nin başörtüsü konusunda hazırladığı teklifin detaylarını bugünkü köşe yazısına taşıyan Halk TV yazarı İsmail Saymaz, yazısında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in dünkü grup toplantısında başörtüsü teklifi konusunda yaptığı açıklamaları hatırlattı.

“Akşener, meydan okurken, elinin altında alternatif teklif vardı” diyen Saymaz, teklifin gelişim süreci konusunda şunları yazdı:

Teklifi Akşener’in hukukçu kurmayları Tolga Akalın, Uğur Poyraz, Bahadır Erdem ve Ünzile Yüksel hazırladı. Teklif CHP’ye gönderildi. CHP’nin hukukçu kurmayları Bülent Tezcan, Muharrem Erkek ve Gökçe Gökçen, teklif üzerine çalışarak, partilerinin görüşünü yansıtan cümleler ve fıkralar ekledi. CHP kurmayları düzeltilmiş metni dün Kılıçdaroğlu’na teslim etti. O da İyi Partililere yolladı.

Saymaz yazısına şöyle devam etti:

İki parti, iktidar tarafından Anayasa’nın 24 ve 41. maddelerine getirilen değişiklikleri reddetmiyor, sadece elden geçiriyor.

Örneğin…

İktidarın teklifinde 24. maddenin ikinci cümlesi şöyle:

“Hiçbir kadın; dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim ve öğrenim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile diğer herhangi bir temel hak ve hürriyeti kullanmaktan ya da kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamaz.”

Maddenin son cümlesi ise şu şekilde:

“Alınan veya verilen bir hizmetin gereği olan kıyafet söz konusu olduğunda devlet, ancak dini inancı sebebiyle kadının başını örtmesini ve tercih ettiği kıyafetini hiçbir surette engellememek şartıyla gerekli tedbirleri alabilir.”

İyi Parti’nin teklifinde “Dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı” bölümü çıkarılıyor.

Yerine şu öneriliyor:

“Hiçbir kadın, başını örtmesi de dahil olmak üzere tercih ettiği kıyafetinden…”

Son cümledeki “Dini inancı sebebiyle kadının başını örtmesini ve tercih ettiği kıyafetini hiçbir surette engellememek…” ifadesi burkaya kapı aralayacağı terk ediliyor.

Şu ifade ekleniyor:

“Devlet, kadının başını örtmesini hiçbir surette engellememek şartıyla gerekli tedbirleri alır.”

Cemevleri ve din dersi

CHP, 24. maddede AK Parti’nin getirdiği teklifin dışında kalan iki paragrafa iki cümle ekliyor.

İnanç özgürlüğüne dair üçüncü paragrafa “Devlet dini inançlar arasında ayrımcılık yapamaz, tüm inançlara eşit hizmet vermekle yükümlüdür” ifadesinin eklenmesini istiyor. Elbette bu, cemevlerine yasal statüyü akla getiriyor.

Din derslerine dair dördüncü maddeye, “Bu öğretim belirli din veya mezhebin dayatılması şeklinde verilemez” ifadesini öneriyor. Bu da AİHM’in Alevilere yönelik zorunlu din dersi verilmesini cezalandıran kararlarını hatırlatıyor.

İki cümlenin İyi Parti tarafından komisyona sunulacak metinde olup olmayacağı şimdilik bilinmiyor.

Komisyonda göreceğiz.

Tek eşlilik vurgusu

İktidarın 41. maddeye ilişkin teklifi “Evlilik birliği ancak kadın ve erkeğin evlenmesiyle kurulabilir” cümlesini içeriyor.

İyi Parti ise bu maddenin “Evlilik birliği ancak bir kadın ve bir erkeğin evlenmesiyle kurulabilir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” diye yazılmasını istiyor. Böylece çok eşliliğin önlenmesi amaçlanıyor. CHP ise “reşit” ifadesi eklenerek, çocuk yaşta evliliklere set çekilmesini savunuyor.

Tarikat ve cemaat yurtlarına önlem

İyi Parti, “Devlet her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” şeklindeki ikinci ek fıkranın genişletilmesini istiyor.

Önerisi şöyle:

“Her çocuk şiddet, kötü muamele, sömürü, baskı, istismar ve ayrımcılığa karşı korunma hakkına sahiptir. Devlet çocukların kişisel gelişim, eğitim, sağlık, beslenme ve barınma haklarını sağlamakla ve kadınlar ile çocuklara yönelik her türlü istismara ve şiddete karşı koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür.”

CHP, teklife bir cümle daha ekliyor.

Cümle şu şekilde:

“Barınma haklarını sağlama yükümlülüğü, ancak merkezi idare ve mahalli idareler eliyle yerine getirilir. Başka kurum ve kuruluşlara devredilemez, kısmen de olsa onlar eliyle yürütülemez.”

CHP, tarikat ve cemaatlere ait yurtlarda ve Kuran kurslarındaki istismar ve şiddet olaylarının önüne geçmeyi amaçlıyor.

İstanbul Sözleşmesi

CHP, 41. maddeye iki ek fıkra daha öneriyor.

İlki şöyle:

“Devlet çocukların korunmasında ve kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetle mücadelede asgari olarak Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi müktesebatındaki güvenceleri sağlamakla yükümlüdür.”

Diğeri de:

“Devlet, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak, her türlü ayrımcılığı önlemek, kadına yönelik şiddete karşı önleyici, koruyucu, caydırıcı tedbirleri almak ve kadını güçlendiren bütüncül politikaları hayata geçirmekle yükümlüdür.”

Sonuncu fıkrada CHP, adını anmadan İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını istiyor. AK Parti’nin “Toplumsal cinsiyet eşitliği” vurgusundan ötürü İstanbul Sözleşmesi’ni feshettiğini hatırlarsak, teklifi reddetmeleri sürpriz olmayacak.

Zaten CHP’liler bu teklif reddedilsin, İyi Parti de “hayır” desin istiyor. AK Parti’nin geri çevireceğini bildikleri için 24. maddeye, cemevlerini ve zorunlu din dersini, 41. maddeye tarikat ve cemaat yurtlarını ve İstanbul Sözleşmesi’ni eklediklerini sanıyorum.

Fakat İyi Parti, başörtüsü karşıtı ve LGBT yanlısı suçlamasına maruz kalmamak için, CHP’yi ikna ederek, teklifin 400’ün üzerinde bir oyla TBMM’den geçmesini istiyor.

Muhalefet için zor bir hafta olacak.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’den Sürpriz İstifa Kararı

Başbakanlığın “ülkenin en ayrıcalıklı” görevlerinden biri olduğunu söyleyen Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern sürpriz bir kararla en geç 7 Şubat’ta görevinden ayrılacağını duyurdu. Ardern başbakanlık görevinin yanı sıra İşçi Partisi liderliğini de bırakacak.

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern sürpriz bir kararla en geç 7 Şubat’ta görevinden ayrılacağını duyurdu. Ardern Wellington’da gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bu işin ne gerektirdiğini biliyorum. Ve bunun gereğini yerine getirmek için yeterli gücüm kalmadığını da” dedi.

Başbakanlığın “ülkenin en ayrıcalıklı” görevlerinden biri olduğunu söyleyen Ardern, “Ama aynı zamanda en zorlarından biri” ifadesini kullandı. Sonbaharda yapılacak seçimlere atfen “Önümüzdeki dört yıl için yeterli gücü kalmadığını” söyleyen Ardern, “Ben bir insanım. Yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ne kadar yapabilirsek. Ama benim için için gitme zamanı” dedi.

Yeni Zelanda’da seçimler 14 Ekim’de yapılacak. Ardern seçimler yapılana dek milletvekili olarak görev yapmaya devam edecek. Çocuğuyla daha uzun süre vakit geçireceği için mutlu olduğunu söyleyen Ardern, hayat arkadaşı ile de artık evlenmek istediğini vurguladı.

Ardern başbakanlık görevinin yanı sıra İşçi Partisi liderliğini de bırakacak. Ancak istifa kararının kendisi ve partisi ile ilgili kamuoyu anketlerinden çıkan olumsuz sonuçların etkili olduğu iddialarını reddeden Ardern, “Gelecek seçimleri kazanamayacağımız için gitmiyorum. Çünkü kazanabiliriz ve kazanacağız da” dedi.

Ardern 2017 Ekim ayından bu yana Başkanlık görevini yürütüyor. 37 yaşında göreve geldiğinde hem ülkesinin hem de dünyanın “en genç kadın başbakanı” sıfatını almıştı. Ülkesinin pandemi döneminde sert kısıtlamalar ve kapanma önlemleriyle mümkün olduğunca az zarar görmesini sağlayan siyasetçi, 2020 yılı Ekim ayında yapılan seçimlerde yeniden bu göreve seçilmişti.

Ardern görev süresi içinde pandemide kriz yönetiminin yanı sıra 2019 yılında Christchurch’te iki camiye düzenlenen, 51 kişinin yaşamını yitirdiği terör saldırıları sonrasında başörtüsü takarak yaptığı konuşma ile de övgü almıştı. Konuşmasında saldırıyı kınayarak dünya genelinde Müslümanlarla dayanışma mesajı vermişti.

Ardern, Nanaia Mahuta’yı kabinesine alarak, ilk kez yerli halk Maori’den bir kadını dışişleri bakanlığı görevine getirmişti. Jacinda Ardern dünya genelinde başbakanlık görevini yürütürken anne olan ikinci siyasetçi. Bu unvanı ilk alan siyasetçi Pakistan’da 1990 yılında görevdeyken anne olan Benazir Butto’ydu.

Paylaşın

HDP’den “Başörtüsü Teklifi” Açıklaması: Seçim Yatırımı

Partisinin genel merkezinde, başörtüsü teklifi görüşmelerine neden katılmadıklarını ilişkin değerlendirmede bulunan HDP’li Ayşe Acar Başaran, “AKP kadın düşmanı politikalarına hız kesmeden devam ediyor. İktidarın kadın bakış açısı ailenin içerisine hapsolmuş, biat eden, geri adım atan; açlıkla, yoksullukla, sefaletle ve ölümle yüz yüze kalan bir tabloyu sürekli kadınlara dayattığını görüyoruz.” dedi ve ekledi:

“Bunun karşısında bizler taleplerimizi, mücadelemizi yükseltirken yine bu süreçte bir seçim yatırımı olarak bir anayasa teklifinin gündemimize geldiğini görüyoruz. Kadınlar ve çocuklar evlerde şiddete, istismara, tacize, tecavüze uğruyor. Bunların içerisinde makul olma dayatılıyor.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partinin genel merkezinde yaptığı basın toplantısında, TBMM Anayasa Komisyonunda devam eden başörtüsüne yönelik Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmelerine neden katılmadıklarını şu sözlerle anlattı:

“AKP kadın düşmanı politikalarına hız kesmeden devam ediyor. İktidarın kadın bakış açısı ailenin içerisine hapsolmuş, biat eden, geri adım atan; açlıkla, yoksullukla, sefaletle ve ölümle yüz yüze kalan bir tabloyu sürekli kadınlara dayattığını görüyoruz. Bunun karşısında bizler taleplerimizi, mücadelemizi yükseltirken yine bu süreçte bir seçim yatırımı olarak bir anayasa teklifinin gündemimize geldiğini görüyoruz. Kadınlar ve çocuklar evlerde şiddete, istismara, tacize, tecavüze uğruyor. Bunların içerisinde makul olma dayatılıyor.

Türkiye’de bu tabloyla karşı karşıyayken iktidar seçim yatırımı olarak anayasa düzenlemesiyle karşımıza geldi. Anayasa teklifine dair AKP’nin görüşme talebini reddettiğimizi kamuoyuyla paylaşmıştık. Yine, Anayasa Komisyonu’nda yapılacak görüşmelere katılmayacağımızı da kamuoyuna deklare etmiştik. Buradan bir kez daha altını çizmek istiyoruz: Çünkü bu ülkede kadına yönelik katliamlar artarken, tecrit, yoksulluk, baskı almış başını giderken ve bunun müsebbibi olan AKP-MHP iktidarının yapacağı bir anayasa düzenlemesinde biz yokuz. Çünkü biliyoruz ki bu iktidarın derdi, kadınlara özgürlük alanı açmak değil, toplumda demokratik değişim değil, demokratik bir anayasa oluşturmak değil; iktidarın tek derdi var; seçim sürecinde nefret söylemini körükleme, tüm bu süreci de kadınların üzerinden yürütmedir.

Her gün anayasayı ayaklar altına alan bu iktidarla anayasa yapılmaz. Tek adam rejimiyle İstanbul Sözleşmesinden bir gece yarısı çekilme kararını deklare eden bir ittifakla özgürlükler adına bir anayasa yapılmaz. Tam da bu nedenle net tutumumuzu ifade ettik: Görüşmelerde yer almayacağız. Partimiz kadın bedeni üzerinden yürütülmek istenen bu seçim propagandasının bir parçası olmayacak.”

“Dink katliamında derin güçler yine yargılanmadı”

Gazeteci Hrant Dink’in öldürülüşünün 16. yıldönümü olduğunu hatırlatan Acar-Başaran şöyle devam etti:

“Biliyorsunuz ki bugün 19 Ocak. Sevgili gazeteci Hrant Dink bundan tam 16 yıl önce, kurucusu olduğu Agos gazetesi önünde katledildi. Yine tıpkı tüm siyasi katliamlarda olduğu gibi bir tetikçi yakalandı; ancak bunun arkasındaki derin güçler yine yargılanmadı. Aslında Hrant Dink cinayetinde tıpkı diğer siyasi cinayetlerde olduğu gibi adalet sağlanmadı. Hrant Dink bir yazısında ‘Birlikte yaşamak öyle yukarılardan birilerinin bahşedeceği bir lütuf değil, birlikte yaşayan halkların birlikte üretmeleri gereken bir uygarlıktı’ demişti. Biz de buradan kendisine sözümüzü tekrarlamak istiyoruz, bu uygarlığı hep beraber bizler kuracağız, bunun kurulmasına da az kaldı.”

Paylaşın