Demirtaş’tan Buldan’ın ‘Aday’ Açıklamasına Destek: Yürü HDP!

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, HDP Eş Genel Başkanı Buldan’ın ”HDP cumhurbaşkanı adayı çıkaracak” açıklamasına destek vererek, “Vebal muhalefette, sorumluluk muhalefette. Çözüm de muhalefette. Yürü HDP! Yolun açık olsun” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Partisinin Kars il kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Şimdi herkesin dört gözle beklediği cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesi. Biz HDP olarak en kısa zamanda kendi cumhurbaşkanı adayımızı Türkiye halklarıyla paylaşacağız. HDP kendi adayını çıkaracak, kendi adayını gösterecek ve seçimlere kendi adayıyla gidecek” dedi ve ekledi:

“Bizim ne Cumhur İttifakıyla ne Millet İttifakıyla herhangi bir ortaklığımız yok. Ancak ilkesel yaklaşımlarımız var. Bunları zamanı geldiğinde oturup konuşabiliriz, müzakere edebiliriz, diyalog içinde olabiliriz. Ama HDP’nin şu anki kararı kendi adayıyla seçimlere girmektir. Hiç kimse HDP’yi a ya da b partisine bağlamasın. HDP, Türkiye’de bir iradedir, büyük bir güçtür. Ve seçimlerde büyük bir oy oranıyla çıkmayı hedefleyen bir siyasi partidir.”

Buldan’ın açıklamasının ardından Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan da açıklama geldi.

Demirtaş, açıklamasında, ”Yarım kilo ucuz kıyma alabilmek için sabahın karanlığında kuyruğa giren, bayat ekmek almak zorunda kalan on milyonlarca insanın, gelecekten umudunu kesmiş gençlerin umudu muhalefette. Vebal muhalefette, sorumluluk muhalefette. Çözüm de muhalefette. Yürü HDP! Yolun açık olsun” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Büyük Bir Hesaplaşma Dönemine Giriyoruz

Seçim sürecine giden siyasi atmosferi değerlendiren TİP Lideri Baş” Seçimler önemli ama bir şeye dikkatinizi çekeceğim. Seçimlere nasıl bir ortamda giriyoruz biz? Mesela bu seçime giderken ülkenin en büyük 3. siyasi partisi kapatma davasıyla karşı karşıya.” dedi ve ekledi:

“Bugün hazine yardımı gasp edilmiş durumda. Bu ülkenin yasaları diyor ki her parti aldığı oy oranında hazineden yardım alır. Çünkü zaten hazine yurttaşın vergilerinden oluşuyor, bunu paylaştırmak lazım. Ama AYM çıktı dedi ki ‘HDP’ye ben bunu vermiyorum.’ Aynı AYM HDP’yi kapatma davasına doğru götürüyor.”

Açıklamasının devamında, “Seçimlerin en önemli aday adaylarından birisi Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak alıp almayacağını tartışıyoruz. Bugün biri CHP’li biri İyi Partili iki milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması komisyona havale edildi. Yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanabilir durumda. Medya ablukasını, yargıyı, devletin olanaklarının iktidar tarafından baskı aracı olarak kullanılmasını geçiyorum. Düşünsenize nasıl bir seçime gidiyoruz biz. Şu anlattıklarımla bir ülke seçime doğru gidiyor bu normal midir?” ifadelerini kullanan Baş, şöyle devam etti:

“Şimdi yarın İstanbul’a kayyum gelecek mi gelmeyecek mi bu tartışmaları yapıyoruz. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı cezaevinde. Niye cezaevinde? Oraya daha önce atanan kayyumun, altından yaptırdığı belediye binasındaki tuvaleti herkese gösterdiği için. Halkın parasının nasıl çarçur edildiğini gösterdiği için. Selçuk Mızraklı’yı bir bahaneyle aldılar tutukladılar. Diyarbakır’da olur böyle şeyler, İstanbul’da olmaz diye düşündü insanlar. Çoğu insan böyle düşündü. Ama yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atandı dense şaşıracak olan var mı içerisinde? Bunu yapar yapmaz ayrı ama bunun psikolojisini artık hazırlamış durumda.

İktidar kaybedeceğini görmüş durumda ve bütün tuşlara aynı anda basıyor. Kontrolsüz de basmıyor onu da söyleyeyim. Bayağı bilerek isteyerek istediği gibi çalmak, istediği gibi dizayn etmek üzere arka arkaya hamleler yapıyor.

Şimdi bunun karşısında çok açık söyleyeyim ‘Bekleyelim, görelim, sabredelim’ yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir. Yani zaten bunlar kaybedecekler, o yüzden tırnak içerisinde söylüyorum provokasyona gelmeyelim yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir. Provokasyona gelmemek lazım peki provokasyonlar nasıl boşa çıkarılır? Nasıl provokasyona gelmezsiniz? Bütün insanlık tarihi boyunca provokasyonları boşa çıkarmanın bir tane yolu vardır. Örgütlü hareket ederseniz provokasyonları boşa çıkarırsınız. Provokasyon örgütsüz kitleler üzerinde etkilidir ama eğer örgütlü hareket ederseniz o provokasyonları boşa çıkarma yeteneği geliştirirsiniz.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin Bolu İl Örgütü açılışında yurttaşlarla bir araya geldi.

Burada konuşan Baş, açılışta emeği geçen parti üyelerine teşekkür ederek, “Meclis’e girdikten sonra bize karşı çeşitli övgüler var. Aslında koca bir yapının görünen 4 kişisi orada. Bunun arkasında partinin merkez kurulları, bilim kurulları var, danışma organları var, bunun arkasında il örgütleri, ilçe örgütleri var ama insanlar sadece gördükleri üzerinden değerlendiriyorlar ve bu da insanı biraz mahcup ediyor” ifadelerini kullandı.

Siyaseti, ‘temsil siyaseti’nden çıkarmaya çalıştıklarının altını çizen Baş, “Biz yurttaşın temsilcisi değiliz, yurttaşın kendisiyiz. Bunu hissederek, buna uygun bir siyaset yapmaya çalışıyoruz” dedi. Konuşmasına, cumhuriyetin 2. yüzyılından bahsederek devam eden TİP Genel Başkanı Baş, şu sözleri kaydetti:

İçinden geçtiğimiz süreç çok önemli bir süreç. Hem yılın son günü yaptığımız açıklamalarda, hem yıl başından sonra yaptığımız açıklamalarda hep buna işaret etmeye çalıştık. 2023, cumhuriyetin 100. kuruluş yıl dönümü. 2023, belki de Türkiye İşçi Partisi’ni var eden hareket olarak baktığımız Gezi Direnişi’nin de 10. yıl dönümü. Bu ikisi bize çok büyük bir tarihsel sorumluluk yüklüyor. Yani cumhuriyetin 2. yüzyılına yeniden ilk yüzyılda yaşadığımız arızalarla, eksiklerle, yanlışlarla, hatalarla mı gireceğiz, yoksa bu ikinci yüzyılda ilk yüzyılda yaptığımız hatalardan dersler çıkararak gerçekten halkın siyasete katılabildiği, sözünü söyleyebildiği yürekten ve gerçekten katılabildiği, memleketin sola doğru uç verdiği biçimde mi gireceğiz?

Yoksa sadece ki AKP’nin 20 yıldır yaptığı birtakım kötülüklerle, o kötülüklerden kopmak üzere sınırlı bir değişim mi yaşayacağız? Mesela bu son derece önemli bir sorun.

‘Geleceğiniz yer Tayyip Erdoğan olur’

Baş, sol düşüncenin tarih boyunca halkı temsil ettiği ve halkın çıkarlarını savunduğu için her zaman düşman görüldüğünü belirtirken, “Eğer bir ülkede siz solu, sosyalistleri, devrimcileri yok ederseniz ve sistematik olarak bunları imhaya dayalı bir siyaset anlayışı ülkeye egemen olursa sonunda geleceğiniz yer Tayyip Erdoğan olur. Sürekli solunu budayan, sürekli solunu yok eden, sürekli solunu kesen bir ülkede tarikatlar yükselir, cemaatler yükselir, ırkçılık yükselir, toplumda düşmanlık yükselir ve bunların üzerine de ırkçı, milliyetçi, dinci partiler yükselir. O yüzden bakın şu söylediğimiz tez bizim heyecanımızın coşkumuzun, enerjimizin temel kaynağıdır” dedi.

Türkiye’nin 2. yüzyılına AKP’yi yenerek gireceklerini dile getiren Baş, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: Biz AKP’yi, Tayyip Erdoğan’ı, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ni değiştireceğiz, yeneceğiz bunları. Ama kaygımız, korkumuz, telaşımız örneğin 5 yıl sonra aynı zihniyet devam ederse, yani Erdoğan’dan önceki zihniyet yeniden memlekette egemen olursa, 5 yıl sonra 10 yıl sonra Tayyip Erdoğan’ı bile aramak zorunda kalabilirsiniz.

Menderes’i hatırlayın, gitti Demirel geldi, gitti Kenan evren geldi, Turgut Özal geldi, Tansu Çiller geldi ve Tayyip Erdoğan bunların açtığı yolu aslında kullanarak iktidara geldi. Her seferinde daha gericisi, her seferinde daha sağcısı, her seferinde daha ırkçısı, her seferinde daha halk düşmanı olan iktidarların gelmesi tesadüf değil

Bunun kaynağında şu var. Bu ülke solcularını, sosyalistlerine, halkı siyasette temsil ettikleri için halkı siyasete katılım kanallarına zorladığı için siyaset yapma hakkı vermemiştir, hep solunu tasfiye etmiştir ve hep solunu tasfiye eden ülke de sağcılara teslim olmuştur ve her seferinde daha kötüsüyle karşı karşıya kalmıştır.

Büyük bir hesaplaşma dönemine girildiğine dikkat çeken Baş, seçim sürecine giden siyasi atmosferi şu sözlerle değerlendirdi: Seçimler önemli ama bir şeye dikkatinizi çekeceğim. Seçimlere nasıl bir ortamda giriyoruz biz? Mesela bu seçime giderken ülkenin en büyük 3. siyasi partisi kapatma davasıyla karşı karşıya. Bugün hazine yardımı gasp edilmiş durumda. Bu ülkenin yasaları diyor ki her parti aldığı oy oranında hazineden yardım alır. Çünkü zaten hazine yurttaşın vergilerinden oluşuyor, bunu paylaştırmak lazım.

Ama AYM çıktı dedi ki ‘HDP’ye ben bunu vermiyorum.’ Aynı AYM HDP’yi kapatma davasına doğru götürüyor.

Seçimlerin en önemli aday adaylarından birisi Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak alıp almayacağını tartışıyoruz. Bugün biri CHP’li biri İyi Partili iki milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması komisyona havale edildi. Yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanabilir durumda. Medya ablukasını, yargıyı, devletin olanaklarının iktidar tarafından baskı aracı olarak kullanılmasını geçiyorum. Düşünsenize nasıl bir seçime gidiyoruz biz. Şu anlattıklarımla bir ülke seçime doğru gidiyor bu normal midir?

Şimdi yarın İstanbul’a kayyum gelecek mi gelmeyecek mi bu tartışmaları yapıyoruz. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı cezaevinde. Niye cezaevinde? Oraya daha önce atanan kayyumun, altından yaptırdığı belediye binasındaki tuvaleti herkese gösterdiği için. Halkın parasının nasıl çarçur edildiğini gösterdiği için. Selçuk Mızraklı’yı bir bahaneyle aldılar tutukladılar. Diyarbakır’da olur böyle şeyler, İstanbul’da olmaz diye düşündü insanlar. Çoğu insan böyle düşündü. Ama yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atandı dense şaşıracak olan var mı içerisinde? Bunu yapar yapmaz ayrı ama bunun psikolojisini artık hazırlamış durumda.

‘İktidar bütün tuşlara aynı anda basıyor’

İktidar kaybedeceğini görmüş durumda ve bütün tuşlara aynı anda basıyor. Kontrolsüz de basmıyor onu da söyleyeyim. Bayağı bilerek isteyerek istediği gibi çalmak, istediği gibi dizayn etmek üzere arka arkaya hamleler yapıyor.

Şimdi bunun karşısında çok açık söyleyeyim ‘Bekleyelim, görelim, sabredelim’ yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir. Yani zaten bunlar kaybedecekler, o yüzden tırnak içerisinde söylüyorum provokasyona gelmeyelim yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir. Provokasyona gelmemek lazım peki provokasyonlar nasıl boşa çıkarılır? Nasıl provokasyona gelmezsiniz? Bütün insanlık tarihi boyunca provokasyonları boşa çıkarmanın bir tane yolu vardır. Örgütlü hareket ederseniz provokasyonları boşa çıkarırsınız. Provokasyon örgütsüz kitleler üzerinde etkilidir ama eğer örgütlü hareket ederseniz o provokasyonları boşa çıkarma yeteneği geliştirirsiniz.

Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’dan ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kurtulması için üzerlerine düşen her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduklarını ifade eden Baş, Tayyip Erdoğan karşısında tek aday çıkarılması gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti:

“Tek bir aday ile Tayyip Erdoğan karşısında yüzde 60’larla 70’lerle bu süreci kazanmak mümkündür. Ama bu şu anlama gelmesin. ‘Biz çıkacak adayın her şeyine kefil olacağız şudur, budur…’ Bu öyle bir şey değil. Bizim iddiamız şu. Biz örgütlü olursak, biz güçlü olursak, biz aktif olursak, biz hareket halinde olursak Türkiye’nin geleceğinde Tayyip Erdoğan’ın benzerlerinin ya da onlara özenenlerin Türkiye’yi şekillendirme şansları olmayacak. Buradaki güvendiğimiz şey o ortak adayın kim olduğu meselesi değil, güvendiğimiz şey o mücadele içerisinde etkin bir biçimde yer alan bizleriz.”

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener: Bu Seçimi Alacağız

Partisinin Muğla 3. Olağan İl Kongresi’nde konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, “Ey bugünün şımarıkları, bugünün zorbaları, bugünün hırsızları, bugünün korkakları; bizi iyi tanıyın, bizi iyi bilin. Biz kan kusup, kızılcık şerbeti diyenleriz. 2023’te yapılacak o seçimi kazanmak zorunda olduğumuzu bilenleriz.” dedi ve ekledi:

“Onu kazanmak zorunda olduğumuzu bildiğimiz için, milletimizin geleceği için, bu iradeyi ortaya koymak zorunda olduğumuzu bildiğimiz için, buna inandığımız için, geçmişimiz bugüne kefil olduğu için biz bu işi başaracağız. Vallahi başaracağız, billahi başaracağız. Biz başaracağız! İddia ediyorum, bu seçimi alacağız.”

Akşener, konuşmasının devamında, “‘Başbakan Meral’ diyorsunuz ya, neden başbakanlığa aday olduğumu anladınız mı? İşte bu feragattır ama aynı zamanda bir iddiadır. Sizden istediğim şudur değerli arkadaşlarım; birinci parti çıkacağız, ben de başbakan olacağım. Onunla, bununla anlaşarak değil. Onunla, bununla kapı arkalarında ahbaplık ederek değil, ondan bundan bir şey isteyerek değil. Kendimiz, irademizle, gücümüzle milletimizi ikna ederek birinci parti çıkacağız inşallah. Size inanıyorum, size güveniyorum.” ifadelerini kullandı.

Altılı Masa’nın 10. toplantısının ardından kamuoyuna olumlu bir atmosfer yansıtılırken, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den dikkat çekici açıklamalar geldi.

Partisinin Muğla 3. Olağan İl Kongresi’nde konuşan Akşener, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik eleştirilerde bulunarak, “Tek adamlığın, Türkiye’nin iyi-kötü geldiği demokrasi mücadelesinde, demokrasinin iyi-kötü getirildiği noktadan daha geriye gideceğini bildik. Onun için 2017’de cansiperane çalıştık. Bu ucube sisteme, bu ucube sistemin tezahür edeceği tek adamlık sistemine her birimiz irade koyduk” dedi.

“Benim hedefim İstanbul’du”

İYİ Parti’nin stratejik düşünmenin öne konduğu bir parti olduğunu kaydeden Akşener, şunları söyledi: “Onun için 31 Mart’a ittifak halinde gitmeyi sizlerin önerisiyle CHP’ye teklif eden bir aklın temsilcileriyiz. Benim özellikle hedefim İstanbul’du. Bu çarpma çırpma eylemlerinin odağında olan, kayırmacılığın dibine gelinmiş, sizin haklarınızın hoyratça yandaşlara dağıtıldığı bu harami düzenin, helal oylarınızla sandıkta yıkılabilmesi için özellikle büyükşehir belediyelerinin alınması sağlamaktı.

İYİ Parti kurulmasaydı, bu saygı değer kardeşlerim direnmemiş olsaydı, bugün 13. Cumhurbaşkanı altılı masanın olacağını diyebilir miydik? Biz rahat bozan bir partiyiz, biz yanlışlıkların üzerine giden bir partiyiz. Aynı zamanda çözüm üreten bir partiyiz. İYİ Parti olmasaydı, bu ittifak olmasaydı İstanbul alınabilir miydi? Bazılarının sinir sistemi bu derece bozulabilir miydi? İstanbul alındı, Ankara alındı. 11 büyükşehir alındı. Ama İstanbul ağabeyi kahretti. Çok fena oldu.”

12 Eylül göndermesi

Tekrarlanan İstanbul seçimlerinden İmamoğlu’nun 805 bin oy fark attığını hatırlatarak, “İşte bu, milletin ferasetinin, irfanının ve milli iradesine el uzatanın; elini, kolunu, bacağını sandıkta kırma eyleminin bir sonucudur” diyen Akşener, ancak ders alınmadığını söyledi.

Akşener, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezasını hatırlattı. Akşener, 12 Eylül sürecine işaret ederek, “Ama o zaman belinde silahı olan insanların karşısında bile yargıçlar cübbelerine düğme dikmemişlerdi. Bugün yargı o günden daha vesayet altında. Daha fazla emir komuta zincirinin içinde” dedi.

“Onunla bununla anlaşarak değil”

İYİ Parti lideri Akşener, şöyle konuştu: “Ey bugünün şımarıkları, bugünün zorbaları, bugünün hırsızları, bugünün korkakları; bizi iyi tanıyın, bizi iyi bilin. Biz kan kusup, kızılcık şerbeti diyenleriz. 2023’te yapılacak o seçimi kazanmak zorunda olduğumuzu bilenleriz. Onu kazanmak zorunda olduğumuzu bildiğimiz için, milletimizin geleceği için, bu iradeyi ortaya koymak zorunda olduğumuzu bildiğimiz için, buna inandığımız için, geçmişimiz bugüne kefil olduğu için biz bu işi başaracağız.

Vallahi başaracağız, billahi başaracağız. Biz başaracağız! İddia ediyorum, bu seçimi alacağız. ‘Başbakan Meral’ diyorsunuz ya, neden başbakanlığa aday olduğumu anladınız mı? İşte bu feragattır ama aynı zamanda bir iddiadır. Sizden istediğim şudur değerli arkadaşlarım; birinci parti çıkacağız, ben de başbakan olacağım. Onunla, bununla anlaşarak değil. Onunla, bununla kapı arkalarında ahbaplık ederek değil, ondan bundan bir şey isteyerek değil. Kendimiz, irademizle, gücümüzle milletimizi ikna ederek birinci parti çıkacağız inşallah. Size inanıyorum, size güveniyorum.”

Paylaşın

Babacan’dan Dikkat Çeken “Ortak Aday” Açıklaması

Ortak adaya ilişkin açıklama yapan DEVA Lideri Babacan, “Bir kral gidecek yerine hangi kral gelecek arayışında değiliz. Yönetim sistemini değiştirme ve demokrasiyi bu ülkede tekrar hâkim kılma iddiasıyla yola çıktık. Ortak adayımız şu anki cumhurbaşkanının bir başka versiyonu olmayacak” dedi ve ekledi:

“Şu anki anayasa, cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler vermiş durumda. Ve Sayın Erdoğan da bu yetkileri pervasızca kullanıyor. Hatta yetkilerin sınırını zorlayarak kullanıyor. ‘Ben istedim oldu. Aklıma geleni yaparım, kimse de benden hesap soramaz’ diyor.”

Babacan, açıklamasının devamında, “Memleketin tümünü ilgilendiren kararlarda temsil gücünün yüksek bir şekilde iradeye yansıması kıymetli. Bu da nasıl olacak, çok önemli kararlarda önce altı partiyle istişare yapacak, altı partinin rızasını alacak, sonra kendi yetkisini kullanacak. Eğer altı parti güç birliği yapıp ortak aday belirlediğinde bu seçim kazanılacaksa altı partinin desteklediği adayın da seçimden sonra o altı parti ile istişare içinde olması işin tabiatında var.” ifadelerini kullandı.

T24’den Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtlayan DEVA Partisi lideri Babacan, partisinin Temel Haklar Eylem Planı’na, altılı masanın gündemine, Sinan Ateş cinayetine ve Anayasa Mahkemesi’nin HDP hesaplarına bloke koyma kararına ilişkin açıklamalarda bulundu.

DEVA’nın Temel Haklar Eylem Planı’nında özellikle Türklük önerisi tartışma yaratmıştı.

“Altılı masa hukukunun içinde hareket ederiz ama…”

Babacan, tartışmalara ilişkin “DEVA Partisi pozisyonu değişmeyecektir. Altılı masa hukukunun içinde hareket ederiz ama DEVA Partisi’nin kendi özgün iddialarından taviz vermesi mümkün değil” dedi ve şu ifadeleri kullandı:

“Anayasadaki maddeyi mutlaka daha kuşatıcı ve kapsayıcı bir hale getirmemiz lazım. 85 milyonun o maddede temsil edilmesi gerektiğini söylüyoruz. Hiç kimseyi Anayasadan çıkartmıyoruz. 85 milyon insanın vatandaşlık tanımını okuduğunda ‘Evet, bu benim’ demesini sağlıyoruz.

“Asıl bölücü toplumu ayrıştıranlardır, kimlik empoze edenlerdir”

“Toplumu ayrıştıran, kimlik empoze eden, devletin insanları tanımlamasını iddia eden kim varsa asıl bölücü onlardır. Beka sorununu asıl ortaya çıkaranlardır.

“Şöyle bir kolaycılığa başvurabilirdik: ‘Ben Türk’üm, Müslüman’ım, Sünni’yim. Öyle bir parti kuralım. Sadece o tanıma uyan insanlara hitap edelim. Öbür kesimleri tamamen dışlayalım’ diyebilirdik. Asla böyle bir şey yok. Biz 85 milyon hepimiz biriz, beraberiz. Herkes bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşı.”

“Altılı masada yüzde 95 mutabakata varıldı”

Babacan, Altılı Masa’nın son toplantısına dair de “Altılı Masa’da yüzde 95 mutabakata varıldı” dedi. Babacan, ortak adaya ilişkin şu açıklamaları yaptı:

“Bir kral gidecek yerine hangi kral gelecek arayışında değiliz. Yönetim sistemini değiştirme ve demokrasiyi bu ülkede tekrar hâkim kılma iddiasıyla yola çıktık. Ortak adayımız şu anki cumhurbaşkanının bir başka versiyonu olmayacak.

“Şu anki anayasa, cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler vermiş durumda. Ve Sayın Erdoğan da bu yetkileri pervasızca kullanıyor. Hatta yetkilerin sınırını zorlayarak kullanıyor. ‘Ben istedim oldu. Aklıma geleni yaparım, kimse de benden hesap soramaz’ diyor.

“Altı partiyle istişare içinde olması işin tabiatında var”

“Memleketin tümünü ilgilendiren kararlarda temsil gücünün yüksek bir şekilde iradeye yansıması kıymetli. Bu da nasıl olacak, çok önemli kararlarda önce altı partiyle istişare yapacak, altı partinin rızasını alacak, sonra kendi yetkisini kullanacak. Eğer altı parti güç birliği yapıp ortak aday belirlediğinde bu seçim kazanılacaksa altı partinin desteklediği adayın da seçimden sonra o altı parti ile istişare içinde olması işin tabiatında var.”

Ortak adayın masadan çıkmasının işleri kolaylaştıracağının altını çizen Babacan, “Olmazsa masayı kilitleyecek halimiz de yok” ifadesini kullandı.

“Genel başkanların cumhurbaşkanı yardımcısı olma fikrine yakın bir mutabakat var”

DEVA lideri Babacan, parti liderlerinin Cumhurbaşkanı yardımcısı olması konusunda da açıklama yaptı. Babacan, “Bir eşgüdüm komisyonu gibi bir şey olsun, genel başkanlardan oluşan. Bir de genel başkanlar, fiilen icranın içinde olsun, cumhurbaşkanı yardımcısı olarak, böyle bir fikir vardı. İkisinin de artıları ve eksileri var. İkinci modele daha yakın bir mutabakat var” dedi.

Bahçeli’nin Sinan Ateş sessizliğini eleştirdi: “İnsanlıktan çıkmak olarak görüyorum”

Ankara’da 30 Aralık 2022 tarihinde silahla vurulan Sinan Ateş cinayetine ilişkin MHP lideri Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sessiz kalmasını eleştiren Babacan, “Ailesi için büyük acı. Ülkücü camia açısından da iç parçalayıcı bir tablo. Böyle bir tabloda ülkenin cumhurbaşkanı sessiz, direkt sorumlu İçişleri ve Adalet Bakanları sessiz. Ve Bahçeli sessiz. Bu ne demek? Bunu insanlıktan çıkmak olarak görüyorum. Vefa vardır, beraber çalışma hukuku vardır” dedi.

HDP’nin hesabına bloke açıklaması: Anayasa Mahkemesi’nin itibarını gölgeleyecek ifadelerden çekinirim
AYM’nin HDP’nin Hazine hesabına bloke koyma kararını da değerlendiren Babacan, şunları söyledi:

“Anayasa Mahkemesi’nin itibarını gölgeleyecek ifadeler kullanmaktan çekinirim. Yanılmıyorsam Başkan Zühtü (Arslan) Bey de aleyhte oy kullandı. Hükûmetin Anayasa Mahkemesi üzerinde atadığı üyeler yoluyla ağır bir tahakküm kurmaya çalıştığı bilinen bir gerçek. Bu çerçevede bu kararı değerlendirmek gerekiyor.”

Paylaşın

Demirtaş: Bu Dönemde Herkese Sorumluluk Düşüyor

Seçim güvenliği ve sosyal medya dezenformasyonu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Niyetinden bağımsız şekilde sırf dikkat çekmek, beğeni almak, takipçi artırmak veya egosunu tatmin etmek için sorumsuzca yazanlar var” dedi ve ekledi:

“Bunlar da dolaylı şekilde manipülasyona hizmet ediyorlar, bundan artık vazgeçmeliler. Bu dönemde herkese sorumluluk düşüyor. Ayrıca her kılığa girebilen, Saray merkezli profesyonel sosyal medya manipülatörleri var. Düşüncenize çok yakın gibi görünen bazı hesaplar, güveninizi sağlayarak seçime yakın bir zamanda açıktan manipülasyona başlayacaktır. Bunlara karşı çok dikkatli olmalısınız”

Cezaevinde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Twitter hesabından seçim güvenliği ve sosyal medya dezenformasyonu ile paylaşımlar yaptı.

Seçime 5 ay kaldığını hatırlatan Demirtaş, seçim çalışmalarında sosyal medya ve WhatsApp gruplarının çok önemli rol oynayacağını belirterek, “Bu nedenle sosyal medyaya yönelik yasaklama, sınırlama, cezalandırma girişimleri oldu, oluyor ve olacak. Seçim baskıları, hileleri gırla devam ediyor” dedi. Demirtaş şöyle devam etti:

Mesela 2007-2010 arasında nüfus 3 milyon artmış ama çok garip şekilde seçmen sayısı 10 milyon artmış. Bunu ciddiyete araştırmak lazım. Bir yandan sosyal medyanın kullanımını kısıtlayacaklar bir yandan da en büyük manipülasyonları sosyal medya üzerinden yapacaklar. Bu nedenle, tüm ciddi sosyal medya kullanıcılarını, bu konuda bir tartışma yürütmeye davet ediyorum.

“Siyasi partiler de bu başlıkta hemen çalışma başlatmalı”

Demirtaş paylaşımlarında siyasi partilere de çağrıda bulunarak, “Siyasi partiler de bu başlıkta hemen çalışma başlatmalı, iletişim uzmanlarıyla çalıştaylar düzenlemelidir. Teyit mekanizmaları geliştirilmelidir. Tüm muhalif ittifaklar ve sivil yapılar bunu seçim güvenliği başlığında acilen ele almalıdır” dedi ve ekledi:

“Sosyal medya ve iletişim uzmanlarının, kullanıcıları bilgilendirmeleri ve manipülasyonlara karşı yöntem önermeleri de çok yararlı olur. Bu konuda yazan, konuşan güvenilir uzman iletişimcilerin mesajlarını en etkili şekilde yaymalı ve önerilerini görünür hale getirmelisiniz. Belki uzman iletişimci arkadaşlar kısa bilgilendirme videoları çekerler, biz de yaygınlaştırırız.”

“Bir de niyetinden bağımsız şekilde sırf dikkat çekmek, beğeni almak, takipçi artırmak veya egosunu tatmin etmek için sorumsuzca yazanlar var” diyen Demirtaş şöyle devam etti:

“Bunlar da dolaylı şekilde manipülasyona hizmet ediyorlar, bundan artık vazgeçmeliler. Bu dönemde herkese sorumluluk düşüyor. Ayrıca her kılığa girebilen, Saray merkezli profesyonel sosyal medya manipülatörleri var. Düşüncenize çok yakın gibi görünen bazı hesaplar, güveninizi sağlayarak seçime yakın bir zamanda açıktan manipülasyona başlayacaktır. Bunlara karşı çok dikkatli olmalısınız

“Seçim olmayacak, yapmayacak, gitmeyecek” diyenlerden kesinlikle uzak durmalısınız. Moral bozma, dağıtma amacıyla sistematik bir şekilde muhalefete saldıran hesaplardan da uzak durmalısınız. Eleştiri ile manipülasyonu dikkatlice ayırt edebilmelisiniz.

Ancak tümden tedirgin olup eleştiri yapmaktan da imtina etmemelisiniz. Eleştiri yapmaktan çekinirseniz bu defa da muhalefetin hatalarını görmesini sağlayamazsınız. Çok iyi bir denge tutturmayı başarmalısınız yani Bir bilgiyi, haberi, videoyu yaymadan önce mutlaka kontrol etmeli, güvenilir kaynaklara bakmalısınız. Siyasi partiler başarır mı bilemiyorum ama siz sosyal medya kullanıcıları, bu mecralarda bir demokrasi ittifakı şeklinde hareket etmelisiniz.

Son olarak, sosyal medya önemlidir ama zamanınızın çoğunu yüz yüze temasla, sıcak bir dokunuşla sahada geçirmelisiniz. Halen en etkili çalışma yöntemi budur.”

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Sosyal Medya Şirketlerine Uyarı

Birleşmiş Milletler’den (BM) dünya genelinde en çok kullanılan sosyal medya platformlarına uyarı geldi. BM, sosyal medyanın dev şirketlerinin patronları ve CEO’larına yaptığı çağrıda, insan haklarına saygı duyulması, ırkçı ve nefretle ilgili yapılan paylaşımları değerlendirme sorumluluklarını da eksiksiz ve tam olarak yerine getirme çağrısında bulundu.

BM İnsan Hakları Konseyi adına açıklamayı yapan görevlendirilmiş çok sayıda özel raportör ve bağımsız hak uzmanı, sosyal medya şirketlerinin patron ve CEO’larının isimlerinin anılarak yaptıkları ortak açıklamada, nefret söyleminin engellemesi için daha fazla hesap verebilirliğe acilen ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

BM Uzmanları, Twitter’ın yeni sahibi Elon Musk, Meta’nın sahibi Mark Zuckerberg, Google’ın ana şirketi Alphabet’in CEO’su Sundar Pichai, Apple’ın CEO’su Tim Cook’un ve diğer sosyal medya platformlarının sahip ve tepe yöneticilerini, insan hakları, ırkçılık ve nefret söylemlerine daha duyarlı olmaya davet etti.

“Nefret ve ayrımcı kelimeler ifade özgürlüğü kapsamında olamaz”

BM Uzmanları, ayrımcılık, nefret söylemleri ve insan hakları konusunda yönettikleri şirketlerin iş modellerinde, daha fazla hesap verebilirlik, şeffaflık, kurumsal sosyal sorumluluk ve etik kurallara uyulmasını istediler.

Yapılan ortak açıklamada, ifade özgürlüğünün de bir sınırının olduğu, bu özgürlüğün “ben her istediğimi söyleyebilirim gibi” kullanılamayacağı,” kişisel ifade özgürlüğünün” nefreti, ayrımcılığı ve ırkçılığı savunamayacağı hatırlatıldı.

Sosyal medya platformlarında artık değişim zamanın geldiği belirtilerek, “Sosyal medya platformları olarak ırk eşitliği ve insan haklarından sorumlu olmanın temel bir sosyal sorumluluk olduğu, insan haklarına saygı duymanın bu şirketler ve ortaklarının uzun vadeli çıkarına olduğu belirtildi. Sosyal medya şirketlerine, ayrımcılık, medeni, siyasi, iş ve insan haklarıyla ilgili yürürlükte olan uluslararası sözleşmeler hatırlatıldı.

“Elon Musk satın aldıktan sonra ırkçı kelimelerin kullanımı 500 kat arttı”

BM Uzmanları, sosyal medya platformlarının nefret söylemini kontrol altına alma konusundaki başarısızlığının kanıtı olarak, kısa süre önce Tesla’nın patronu Elon Musk tarafından satın alınmasının ardından “Twitter’da ırkçı kelimelerin kullanımında keskin bir artış olduğunu belirtti.

Uzmanlar, Rutgers Üniversitesi’nin Network Araştırma Enstitüsü’nün Twitter’ı Musk’ın satın almasının ardından siyahlar için kullanılan bir ırkçı kelimenin 12 saatlik bir süre içinde neredeyse yüzde 500 arttığını tespit ettiğini hatırlattı. BM yetkilileri, sosyal medya şirketlerinin, Afrika kökenli insanlara yönelik nefreti ifade eden kelimelerin kullanılması konusunda daha hesap verebilir olması gerektiğini belirtti.

Açıklamada, Twitter şirketinin bu durumu bir trol kampanyasına dayandırdığı ve nefret amaçlı olmadığını belirtmiş olsa da Afrika kökenli insanlara karşı nefretin ifadesi son derece endişe verici ve bir hak ihlali olduğu hatırlatıldı.

Uzmanlar, bazı sosyal medya şirketlerin nefret söylemlerine müsaade etmediklerini iddia etmesine rağmen, şirketlerin bu konuda belirttikleri politikalar ile platformda rastlanan uygulamalar arasında büyük farklar olduğuna dikkat çekti.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Finlandiya Ve İsveç’in NATO’ya Üyelik Süreci Ne Kadar Daha Uzayabilir?

İsveç ve Finlandiya, NATO üyesi 30 ülkenin de onayını gerektiren katılım icin Macaristan ve Türkiye’den henüz onay almadı. Macaristan ve Turkiye’nin onay vermesi sonrası NATO Genel Sekreti Jens Stollenberg yeni üyeleri Kuzey Atlantik Antlaşması’na katılmaya davet edecek.

Bu aşamanın tamamlanması sonrası NATO’ya üye ülke sayısı 32’ye yükselecek.

İsveç ile Finlandiya’nın Ukrayna işgali sonrası NATO’ya mayıs ayında yaptığı üyelik başvurusunun Kuzey Atlantik Paktı’na “en hızlı katılım” olması bekleniyordu.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, her iki İskandinav ülkesinin katılımının hızlı bir şekilde olacağını öngörmüştü. Ancak aradan geçen yaklaşık 10 ayda her iki ülkenin üyelik süreciyle ilgili belirsizlik sürüyor.

Madrid’de haziran ayındaki NATO toplantısında aday ülkeler ve Ankara arasında gerçekleşen üçlü görüşmeler sonrası Türkiye vetosunu çekmişti.

Ancak 19 Aralık’ta İsveç yargı makamlarının gazeteci Bülent Keneş’in iadesine izin vermemesi müzakerelerdeki ivmeyi yavaşlattı.

Kararın ardından, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 22 Aralık’ta İsveçli mevkidaşı Tobias Billstorm’e “Henüz daha istediğimiz adımlar atılmadı. Somut adımlar görmek istiyoruz” diyerek bu ülkelerin üyeliklerini yakın zamanda kabul etmeyeceklerinin sinyalini verdi.

Süreç daha ne kadar uzayabilir?

Türkiye, İsveç ve Finladiya’da PKK’lı ve Gülen yapılanmasıyla bağlantılı olduğu belirtilen bazı kişilerin iadesini talep ediyor

Terörle daha etkin mücadele için için 1 Ocak’ta yeni bir kanun yürürlüğe koyan İsveç hükümeti “NATO üyeliği için üzerine düşeni yaptıklarını” belirtiyor.

Stockholm Üniversitesi’nde Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Paul Levin, “Bu adımlar atılmasaydı, Ankara’nın bu konuda ilerlemesi pek mümkün değildi” dedi.

“İsveç Anayasa Mahkemesi iade konusundaki görüşünü değiştireceğini sanmıyorum” diyen Paul Levin, Anayasa Mahkemesi’nin özellikle son yirmi yıldır kendi ülkelerinde ‘işkence ile karşı karşıya kalabilecek’ kişiler için yapılan iade taleplerini reddettiğini belirtiyor.

“Bu veto Türkiye’nin ABD’ye baskısı”

Finlandiya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Türkiye Analisti Toni Alaranta bu görüşe katılıyor. Alaranta, “Bu sadece İsveç ve Finlandiya ile alakalı bir mesele değil, bu Türk hükümetinin ABD’ye YPG’ye verdiği silahlar konusunda yaptığı baskı” diyor ve ekliyor:

“Finlandiya’da çoğu insan Türkiye ile ABD arasındaki meseleleri çözemeyeceğimizi düşünüyor”

“Türkiye’nin ne kadar sorun yaratabileceğinin bir sınırı var”

Levin’e göre, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımı Avrupa’nın kuzeyinde ortak bir entegrasyon yaratacağı için tüm NATO üyeleri için önem taşıyor.

Levin, “Türkiye’nin veto durumu uzarsa, kendisini yalnızlaşmış bir halde bulabilir ve NATO üyeleri uzun vadede başka çözümler aramaya başlayabilir” dedi.

NATO’da bir ülkeyi üyelikten çıkarma gibi bir prosedürün olmadığını belirten Levin, “Ancak Türkiye’nin ittifak için ne kadar sorun yaratabileceğinin de bir sınırı olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

İsveçli uzman, “Erdoğan’ın zafer ilan etmektense ertelemeye devam etmenin daha pahalıya mal olacağını anladığı noktaya yaklaştığımıza inanıyorum” diyerek Ankara’nın iki ülkenin üyeliğini daha fazla uzatmadan kabul edebileceği görüşünü dile getirdi.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik sürecinin bu kadar uzamasının Türkiye’deki seçimlerle de bağlantısı olduğunu düşündüğünü belirten Levin, “NATO süreçi seçimler için kullanılırsa, zamanlamasını tahmin etmek gerçekten zorlaşır cünkü bu durum kendi dinamiklerini yaratabilir ve çok uzun sürebilir” görüşünü dile getirdi.

NATO üyeliğinin zamanlaması konusunda spekülasyondan uzak durduğunu belirten Alaranta ise “Çünkü bunun iç politikada bir tür koz olarak kullanılmaya çalışıldığına dair yaygın bir görüş de var” dedi.

(Kaaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Cumhur İttifakı’nda Genişleme Hazırlığı: HÜDA PAR

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Bahçeli’nin yaptığı görüşmelerde Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ile ittifakın genişletilmesi konusu ele alındığı ve Cumhur İttifakı’ndaki uzlaşmanın ardından da HÜDA PAR ile görüşmeler başladığı öne sürüldü.

HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Aslan da henüz kesinleşen bir durumun olmadığını ifade etti. Aslan, “Seçim başlığını AK Parti ile konuşuyoruz. Sonuç itibariyle tüm başlıkları konuşuyoruz. Nasıl bir sonuç çıkacak genel başkanımız açıklama yapacaktır” dedi.

Yazar ve Diyarbakır eski Milletvekili Altan Tan,  “Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde de HÜDA PAR, Tayyip Erdoğan’ı destekledi. Sürpriz, beklenilmeyen bir durum değil, belli noktalarda aynı düşünüyorlar. Bundan önce beraberlikleri vardı. O camianın çıkıp karşı tarafa CHP’ye destek vermesi beklenilmiyordu” görüşünü dile getirdi.

Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri için takvim giderek daralıyor. Seçim takviminin netleşmesinin ardından ittifakların da şekillenmesi bekleniyor.

DW Türkçe’den Kıvanç El’in edindiği bilgiye göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem 13 Aralık hem de 29 Aralık 2022 tarihinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile yaptığı görüşmelerde de Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ile ittifakın genişletilmesi konusunu ele alındı.

Cumhur İttifakı’ndaki uzlaşmanın ardından da HÜDA PAR ile görüşmeler başladı. Partinin Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Perşembe günü akşam saatlerinde AK Parti Genel Merkezi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti kurmayları ile bir araya gelerek seçim işbirliğini ve muhtemel ittifakı görüştü. Yapıcıoğlu, partiden ayrılırken yaptığı açıklamada “Görüşmelerimiz sürecek. Biraz daha sabretmeniz gerekecek. Konular netleşince, mevzular inşallah sizler aracılığıyla kamuoyuyla da paylaşılacaktır. Birkaç başlığımız vardı. Evet, konuştuk. Seçimler de bu başlıklardan bir tanesiydi” dedi.

“‘Teklif gelirse ittifakın içerisinde yer alabiliriz’ demiştiniz” açıklamasının hatırlatılması üzerine de Yapıcıoğu, birden fazla teklifin bulunduğunu belirterek sözlerini “Seçim tarihi netleşince kuvvetli ihtimal bizim de kararımız netleşir. O zaman paylaşırız” şeklinde sürdürdü.

“AK Parti ile seçimi konuşuyoruz”

HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Aslan da henüz kesinleşen bir durumun olmadığını ifade etti. Aslan, “Seçim başlığını AK Parti ile konuşuyoruz. Sonuç itibariyle tüm başlıkları konuşuyoruz. Nasıl bir sonuç çıkacak genel başkanımız açıklama yapacaktır” dedi.

Ancak HÜDA PAR’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde 2018’de olduğu gibi Erdoğan’ı desteklemesine kesin gözüyle bakılıyor. HÜDA PAR’ın parti logosuyla seçime girmeyip AK Parti listelerinden Diyarbakır ve Batman illerinde iki ya da üç ismi aday göstermesi bekleniyor. Ancak işbirliğinin detaylarına dair henüz netlik yok.

Altan Tan: Kulislerde siyasi af konuşuluyor

Yazar ve Diyarbakır eski Milletvekili Altan Tan, AKP-HÜDA PAR işbirliğini değerlendirdi. Tan, “Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde de HÜDA PAR, Tayyip Erdoğan ı destekledi. Sürpriz, beklenilmeyen bir durum değil, belli noktalarda aynı düşünüyorlar. Bundan önce beraberlikleri vardı. O camianın çıkıp karşı tarafa CHP’ye destek vermesi beklenilmiyordu” görüşünü dile getirdi.

HÜDA PAR ile AK Parti yakınlaşmasının bölgedeki dengeleri etkileyeceğini söyleyen Altan Tan, “Kürt seçmen açısından burada AK Parti’nin yapacakları ve yapmayı planladıkları önemli. Kulislerde bir çok şey önemli şey konuşuluyor, biri siyasi af. Ceza indirimi, infaz indirimi, cezaevlerinin yarısının boşaltılması gibi iddialar var. Bu durumdan Kürt siyasal mahkumlar istifade edecekler” tahmininde bulundu.

AK Parti’ye yakın iki gazetecinin, Mehmet Barlas ile Abdülkadir Selvi’nin son dönemdeki yazılarına atıf yapan Altan Tan, “HDP’nin kapatılma sürecinin seçim sonrasına bırakılması gerektiğini ifade ediyorlar. İktidar ile görüşmelerin olduğunu ima edenler var. Kürt seçmen açısından HÜDA PAR ile AK Parti yakınlaşması yeni bir şey değil, ancak bundan sonrası için atılacak adımlar Kürt seçmen ile ilişkileri belirler. Olacaklar durumu değiştirebilir. Hakikaten denildiği gibi HDP ile dolaylı bir müzakere var ise kapatılma davası ile ilgili Kürt sorunu ile ilgili siyasal bazı hamleler yapılacaksa bunları etkileri tartışılabilir” şeklinde konuştu.

HÜDA PAR’ın örgütlü bir siyasal yapı olduğunu kaydeden Tan, “İttifakı deklare ettiği vakit her iki partide zorlanmaz. Diğer Kürt seçmenin, HDP’li seçmenin etkilenmesi nasıl olur diğer adımlara bağlı, aynı şekilde muhafazakâr seçmenin etkilenmesi için de bundan sonraki gelişmeler önemlidir, sadece HÜDAPAR ile işbirliği AK Parti ile Kürt seçmen ilişkisini etkilemez” dedi.

HÜDA PAR’ın 2018’deki oyu neydi?

HÜDA PAR, 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekledi. Milletvekili seçimlerinde ise kendi parti logosuyla seçime girse de bazı yerlerde bağımsız aday çıkardı. Diyarbakır’da şu an genel başkan olan Zekeriya Yapıcıoğlu’nu, Batman’da ise dönemin GİK üyesi Aydın Gök’ü bağımsız aday olarak destekledi.

Yapıcıoğlu Diyarbakır’da 35 bin 231 oy ile yüzde 4,13 oy aldı. Batman’da da Gök 15 bin 998 oy ile yüzde 5,6 oya sahip oldu. Parti Bingöl’de de yüzde 4.4 oy aldı. Partinin bu üç il dışında Mardin, Muş, Şırnak ve Şanlıurfa’da etkinliği bulunurken 2018 yılı toplam oyu ise 200 bin civarında.

Paylaşın

Pervin Buldan: HDP Kendi Adayını Çıkaracak

Partisinin Kars il kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Şimdi herkesin dört gözle beklediği cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesi. Biz HDP olarak en kısa zamanda kendi cumhurbaşkanı adayımızı Türkiye halklarıyla paylaşacağız. HDP kendi adayını çıkaracak, kendi adayını gösterecek ve seçimlere kendi adayıyla gidecek” dedi ve ekledi:

“Bizim ne Cumhur İttifakıyla ne Millet İttifakıyla herhangi bir ortaklığımız yok. Ancak ilkesel yaklaşımlarımız var. Bunları zamanı geldiğinde oturup konuşabiliriz, müzakere edebiliriz, diyalog içinde olabiliriz. Ama HDP’nin şu anki kararı kendi adayıyla seçimlere girmektir.”

Buldan konuşmasının devamında, “Hiç kimse HDP’yi a ya da b partisine bağlamasın. HDP, Türkiye’de bir iradedir, büyük bir güçtür. Ve seçimlerde büyük bir oy oranıyla çıkmayı hedefleyen bir siyasi partidir.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Kars 4’üncü Olağan İl Kongresi’nde konuştu. Buldan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“AKP ve MHP, her gece korkulu rüyasına giren HDP’nin bütün çalışmalarını nasıl engellerim, HDP’yi nasıl siyasetten uzaklaştırırım diye düşünüyor. Bunun hesabını yapan bir zihniyetin sahibi olan AKP-MHP ittifakı var.

Ama korkulu rüyalar görmeye devam etsinler, çünkü HDP gümbür gümbür geliyor. Biz biliyoruz ki AKP ve MHP’nin derdi bu ülkenin sorunları değil. AKP ve MHP’nin derdi ülkede yaşanan ekonomik kriz değil, ülkenin sefalete ve açlığa sürüklenmesi değil.

AKP ve MHP’nin derdi sadece ve sadece HDP’nin nasıl engelleneceği, yargı eliyle HDP’nin nasıl küçültüleceği ve engelleneceğidir. Onlar bunun hesabını yapıyorlar.

“Bloke kararı Saray’ın talimatıyla alındı”

En son AYM’nin verdiği karar var. HDP’nin, yani Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin, 6 milyondan – bu son seçim için söylediğim rakam – fazla insanın oy verdiği bir partinin hazine yardımının aktarıldığı hesaba bloke konulması kararı var.

Hazine yardımından yoksun bırakılması ve yardımın gasp edilmesi meselesi var. Elbette ki bu kararın hukuki bir karar olmadığını biliyoruz. Bu kararın Saray’ın talimatıyla alındığını da biliyoruz.

AYM bu hukuksuzluğun altına imza atarak kendisini Saray’ın aracı haline getirdi. Bunu üzüntüyle belirtmek istiyorum. Onlar Hazine yardımımızı bloke edebilirler ama halkın iradesini bloke edecek olan hiçbir güç yoktur.

“Bu hukuksuzluk AKP-MHP’nin seçim çalışması”

Biz bu hukuksuzluğun aynı zamanda AKP-MHP’nin seçim çalışması olduğunu biliyoruz. Çünkü onlar seçim çalışmalarını haksızlık ve hukuksuzluklar üzerine kurdu. Bunu devam ettiriyorlar. Kobanî Kumpas Davası buna bir örnektir, HDP’nin kapatılması davası buna bir örnektir. Belediyelerimize atanan kayyımlar buna bir örnektir.

Milletvekillerimizin vekilliklerinin düşürülmesi buna bir örnektir. DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır’ın tutuklanması buna bir örnektir. Bütün seçim çalışmalarını hukuksuzluklar üzerinde gerçekleştiren ve bu zihniyeti hayata geçirmeye çalışan AKP-MHP iktidarı, işte seçimlere bu saiklerle hazırlanıyor.

“Seçim sonuçları hüsrana uğratacak”

Bütün bu kumpaslarla, bütün bu hukuksuzluklarla Türkiye’yi bir seçime götürecek olan AKP-MHP ittifakı seçim sonuçlarını gördüğü zaman elbette ki bir hüsran yaşayacaktır. Bunu şimdiden ifade ediyorum. Biz de HDP olarak; bizlere yapılan zulme, haksızlığa, kötülüğe ve zora karşı hummalı bir çalışma yürüterek, kadın ittifakımızı, Kürt ittifakımızı, Emek ve Özgürlük İttifakımızı, tüm ittifaklarımızı kurarak bu seçimlerde üstün bir başarı elde etmeyi hedefliyoruz.

Onların HDP’siz bir siyaset, HDP’siz bir parlamento yaratmaya çalıştıklarını bildiğimiz için bu çalışmalarımızı çok daha görkemli, çok daha güçlü bir şekilde yapmanın zamanı gelmiştir.

“AKP’ye oy vermeyi bir daha düşünün”

Buradan AKP’ye oy veren Kürt halkına kısa da olsa seslenmek isterim. HDP’ye bu kadar zulüm yapılırken, Kürtlere bu kadar zulüm yapılırken, HDP’nin her türlü siyasi hakkı elinden alınmaya çalışılırken, milletvekillerinin ve belediye eşbaşkanlarının cezaevinde olduğu bir süreçte hala AKP’ye oy vermeyi düşünen Kürtlerin artık şapkalarını çıkarıp bir kez daha düşünmelerinin vakti gelmiştir.

Vicdanı olan her bir Kürdün, kendisine insanım diyen her bir demokratın, barış isteyen, demokrasiden yana olan herkesin, ülkenin bütün kaynaklarını savaşa aktaran zihniyetten kurtulmak isteyen herkesin birlikte hareket etmesi gerekiyor.

Tecrit politikasını sadece İmralı’da Sayın Öcalan’a değil Türkiye’nin her yanına yaymaya çalışan ve tecridi bir yaşam biçimi haline getiren ve bunu da sistematik hale getiren AKP ve MHP zihniyetine karşı bu seçimlerde el ele, omuz omuza hareket etmek zorundayız.

“HDP kendi adayını çıkaracak”

“Şimdi herkesin dört gözle beklediği cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesi. Biz HDP olarak en kısa zamanda kendi cumhurbaşkanı adayımızı Türkiye halklarıyla paylaşacağız. HDP kendi adayını çıkaracak, kendi adayını gösterecek ve seçimlere kendi adayıyla gidecek.

Bizim ne Cumhur İttifakıyla ne Millet İttifakıyla herhangi bir ortaklığımız yok. Ancak ilkesel yaklaşımlarımız var. Bunları zamanı geldiğinde oturup konuşabiliriz, müzakere edebiliriz, diyalog içinde olabiliriz. Ama HDP’nin şu anki kararı kendi adayıyla seçimlere girmektir.

Hiç kimse HDP’yi a ya da b partisine bağlamasın. HDP, Türkiye’de bir iradedir, büyük bir güçtür. Ve seçimlerde büyük bir oy oranıyla çıkmayı hedefleyen bir siyasi partidir.”

Paylaşın

Mahsa Amini Protestoları: 2 Kişi Daha İdam Edildi

İran’da ‘tesettüre uygun olmayan’ giyimi gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybeden Mahsa Amini’nin ölümü sonrası başlayan protestolara katıldıkları için tutuklanan  Mohammad Mehdi Karimi ve Seyed Mohammad Hosseini, bu sabah idam edildi.

İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı milis gücü Besiç Ruhollah Ajamian’in öldürülmesiyle suçlanan Karimi ve Hosseini, İran Yüksek Mahkemesi’nin verdiği kararla idama mahkum edilmişti.

Ruhollah Ajamian’ın öldürülmesiyle ilgili olarak Kasım ayında görülen davada 5 kişi idama, 11 kişi de uzun süreli hapis cezalarına çarptırılmıştı.

İdam kararlarının verilmesi ardından Karaj Cezaevi’nde bulunan kadın tutukluların, idama karşı  başlattığı açlık grevi 14 gündür devam ederken, Yargıtay Halkla İlişkiler Direktörü Amir Hashemi, Karimi ve Hosseini’nin bu sabah idam edildiğini Yargı Haber Ajansı Telegram kanalı üzerinden duyurdu.

İdam edilenlerin sayısı 4’e yükseldi

Karimi ve Hosseini ile İran rejiminin idam ettiği eylemci sayısı 4’e yükseldi. Tahran’daki protestolar sırasında gözaltına alınan Muhsin Şikari, 8 Aralık 2022 tarihinde idam edilmişti.

Meşhed kentinde “iki kolluk kuvvetini bıçaklayarak öldürme” iddiasıyla yargılanan Macit Rıza Rahnavard adlı protestocu ise 12 Aralık 2022’de ‘halka açık bir şekilde’ idam edilmişti.

İran’da kadınlara nasıl muamele yapılıyor?

İran, Afganistan’daki Taliban rejimi dışında kamusal alanda başörtüsü takmayı zorlayan tek ülke.

İranlı kadınların eğitime tam erişimi var, ev dışında çalışıyor ve kamu görevlerinde bulunuyorlar. Ancak, başörtüsü takmanın yanı sıra uzun, bol elbiseler de dahil olmak üzere halka açık yerlerde “mütevazı” giyinmeleri gerekiyor. Evli olmayan erkek ve kadınların birbirine yakın durması ve teması yasak.

1979 İslam Devrimi’nden sonraki günlere dayanan kurallar, “devletin her kademesinde yolsuzluk ve rüşvet gibi durumların aleniyet kazandığı ülkede” ahlak polisi tarafından uygulanıyor.

Resmi olarak Rehberlik Devriyesi olarak bilinen bu birimler, halka açık alanlarda geziyor ve hem erkeklerden hem de kadınlardan oluşuyor.

Uygulama, bir noktada ahlak polisini aşırı saldırgan olmakla suçlayan ve nispeten ılımlı olan eski Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani döneminde yumuşatıldı. 2017 yılında kadınların kıyafet kurallarını ihlal ettikleri için tutuklanmayacağı sadece uyarılacağı açıklandı.

Ancak geçen yıl seçilen sert görüşlü Reisi yönetiminde, ahlak polisinin ajanları farklı bir uygulamaya geçti.

BM insan hakları ofisi, son aylarda genç kadınların yüzlerine tokat atıldığını, coplarla dövüldüklerini ve polis araçlarına alındıklarını söylüyor.

Ne olmuştu?

İran’ın Sakız kentinden başkent Tahran’a akrabalarını ziyarete gelen Mahsa Amini erkek kardeşinin kullandığı aracı durduran ahlak polisince gözaltına alınmıştı. Kardeşine, nasihat edilip serbest bırakılacağı söylenerek götürülen genç kadının, gözaltına alındıktan iki saat sonra komaya girdiği ve kaldırıldığı hastanede öldüğü ortaya çıktı.

Devlet televizyonu Amini’nin dövüldüğü iddialarını yalanlayarak, polisin genç kadını “nasihat etmek ve eğitmek” üzere karakola götürdüğünü ve orada kalp krizi geçirdiğini söyledi. Akrabaları, kadının herhangi bir kalp rahatsızlığı olduğunu yalanladı.

Devlet televizyonu bir polis karakolunda Amini olduğu söylenen bir kadının oturduğu koltuktan bir yetkiliyle konuşmak üzere kalktıktan sonra yere düştüğünü gösteren güvenlik kamerası kayıtları yayınladı. Ancak görüntülerden kadının Amini olduğu doğrulanamadı.

Amini’nin dövülerek öldürüldüğü yolunda sosyal medyada yayılan iddialarını reddeden Tahran emniyeti açıklamasında, “Ayrıntılı araştırmalara göre, Amini’nin araca alınması sonrasında ve tutulduğu karakolda fiziksel bir temas olduğunu” reddetti.

Ancak, İran’ın yarı resmi Fars haber ajansı, Mahsa Amini’nin ahlak polisince dövülmesi nedeniyle komaya girdiğini duyurdu.

Şu ana kadar Tahran, Senendec, Kerec, Tebriz, Meşhed, Kiş, Kirman, Yezd, Reşt, Bender Abbas, Abadan, Kirmanşah, Erdebil, İsfahan, Urumiye, Kazvin, Zencan, İlam, Mazenderan, Hemedan başta olmak üzere birçok şehirde gösteriler düzenlendi. Birçok noktada eylemciler ile güvenlik güçleri arasında şiddetli arbede yaşandı.

Paylaşın