Otomobil Satışları Yüzde 8 Arttı

Otomobil satışları, 2025 yılının ilk altı sekiz döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,02 oranında artarak 654 bin 413 adet, hafif ticari araç pazarı ise aynı dönemde yüzde 4,1 artarak 162 bin 932 adet oldu.

Haber Merkezi / Otomotiv Distribütörleri ve Mobilite Derneği (ODMD) Ağustos 2025 Otomobil ve Hafif Ticari Araç Pazarı Raporu’nu açıkladı.

Buna göre; Otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı, 2025 yılının ilk sekiz aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7,24 oranında artarak 817 bin 345 adet oldu.

Otomobil satışları, 2025 yılının ilk sekiz aylık döneminde geçen yıla göre yüzde 8,05 oranında artarak 654 bin 413 adet, hafif ticari araç pazarı ise yüzde 4,1 artarak 162 bin 932 adet oldu.

Ağustos ayı otomobil ve hafif ticari araç pazarı geçen yılın ayına göre yüzde 12,78 artarak 101 bin 650 adet oldu. Ağustos ayında otomobil satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 18,7 artarak 82 bin 215 adet olurken, hafif ticari araç pazarı yüzde 6,77 azalarak 19 bin 435 adet oldu.

Otomobil ve hafif ticari araç pazarı 10 yıllık Ağustos ayı ortalama satışlara göre yüzde 60,0 arttı. Otomobil pazarı, 10 yıllık Ağustos ayı ortalama satışlara göre yüzde 70,6 arttı. Hafif ticari araç pazarı, 10 yıllık Ağustos ayı ortalama satışlara göre yüzde 26,8 arttı.

Otomobil pazarı segmentlere göre; Pazarın yüzde 81,9’unu vergi oranları düşük olan A, B ve C segmentlerindeki araçlar oluşturdu. C segmenti otomobiller 366 bin 708 adetle yüzde 56 pay, B segmenti otomobiller 166 bin 469 adetle yüzde 25,4 pay aldı.

Otomobil pazarı gövde tiplerine göre; Gövde tiplerine göre değerlendirildiğinde ise en çok tercih edilen gövde tipi SUV otomobiller (yüzde 62,8 pay, 410 bin 891 adet) oldu. SUV otomobilleri, yüzde 22,1 pay ve 144 bin 878 adet satış ile Sedan, yüzde 14,2 pay ve 92 bin 716 adet satış ile H/B otomobiller takip etti.

Otomobil pazarı motor tipine göre; Benzinli otomobil satışları 304 bin 618 adetle yüzde 46,5 pay, hibrit otomobil satışları 172 bin 366 adetle yüzde 26,3 pay, elektrikli otomobil satışları 120 bin 857 adetle yüzde 18,5 pay ve dizel otomobil satışları 52 bin 253 adetle yüzde 8 pay, otogazlı otomobil satışları 4 bin 319 adetle yüzde 0,7 pay aldı.

Elektrikli otomobil pazarı elektrik motor gücüne göre; 160 kW altındaki elektrikli otomobil satışları yüzde 106,6 artarak yüzde 13,5 pay, 160 kW üstü elektrikli otomobil satışları yüzde 285,9 artarak yüzde 5 pay aldı.

Otomobil pazarı motor hacmine göre; 1400cc altındaki otomobil satışları yüzde 21,9 azalarak yüzde 33,2 pay, 1400-1600cc aralığındaki otomobil satışları yüzde 21,2 azalarak yüzde 21,2 pay, 1600-2000cc aralığındaki otomobil satışları yüzde 3 artarak yüzde 0,6 pay, 2000cc üstü otomobil satışları yüzde 18,8 artarak yüzde 0,2 pay aldı.

Otomobil pazarı emisyon seviyelerine göre; 120-140 gr/km arasındaki otomobiller 198 bin 085 adetle yüzde 30,3 pay, <100 gr/km arasındaki otomobiller 166 bin 277 adetle yüzde 25,4 pay aldı.

Otomatik şanzımanlı otomobiller; 618.688 adetle yüzde 94,5 pay alırken, manuel şanzımanlı otomobiller 35 bin 725 adetle yüzde 5,5 pay aldı.

Hafif ticari araç pazarı gövde tipine göre; Van gövde tipi yüzde 73,4 pay ve 119 bin 673 adet ile en çok tercih edilen gövde tipi olurken; Kamyonet gövde tipi yüzde 9,9 pay ve 16 bin 133 adetle 2. sırada yer aldı.

Paylaşın

Her 10 Emekliden 7’si Çalışmaya Devam Ediyor

TÜİK verilerine göre, Haziran 2025 itibarıyla 12.2 milyon emeklinin 8.6 milyonu ya bir işte çalışıyor ya da iş arıyor. Bu oran, toplam emekli nüfusunun yüzde 70.8’ine denk geliyor.

Dünya gazetesinden Naki Bakır’ın analizine göre, Türkiye’deki emeklilerin büyük bir kısmı yaşam maliyetlerinin yükselmesi nedeniyle çalışma hayatına geri dönüyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Haziran 2025 itibarıyla 12.2 milyon emeklinin 8.6 milyonu ya bir işte çalışıyor ya da iş arıyor. Bu oran, toplam emekli nüfusunun yüzde 70.8’ine denk geliyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verileri, Türkiye’de yaşlılık aylığı alan kişi sayısının 12 milyon 196 bin 336’ya ulaştığını gösteriyor. Buna karşılık, TÜİK’in ikinci çeyrek iş gücü verilerine göre, emekli olduğu için iş gücüne katılmayanların sayısı yalnızca 3 milyon 562 bin seviyesinde kalıyor. Bu rakamlar, Türkiye’de neredeyse her 10 emekliden 7’sinin geçimini sağlamak için aktif olarak iş gücü piyasasında yer aldığını ortaya koyuyor.

Naki Bakır, özellikle hayat pahalılığı karşısında emekli aylıklarının alım gücünün düşmesinin bu tabloyu yarattığını belirtiyor. Emeklilerin bir kısmı kayıtlı olarak Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) ödeyerek çalışırken, birçoğu da kayıt dışı yollarla iş hayatında kalmaya devam ediyor. Özellikle Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesi sonrasında SGDP ödeyen emekli sayısı 2.2 milyona ulaştı.

Paylaşın

TÜİK’e Göre Türkiye Ekonomisi Yüzde 4,8 Büyüdü

TÜİK’e göre, GSYH, 2025 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine kıyasla yüzde 4,8 arttı. TÜİK verileri, Türkiye ekonomisinin yılın ilk çeyreğinde yüzde 2,3 büyüdüğünü ortaya koymuştu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu yılın Nisan-Haziran dönemine ilişkin gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) verilerini açıkladı. Buna göre GSYH, 2025 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine kıyasla yüzde 4,8 arttı.

GSYH’yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde; 2025 yılı ikinci çeyreğinde bir önceki yıla göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak; inşaat sektörü toplam katma değeri yüzde 10,9, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 7,1, sanayi sektörü yüzde 6,1; ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmetleri yüzde 5,6; mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 5,4, ürün üzerindeki vergiler eksi sübvansiyonlar yüzde 3,0, finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 2,6, gayrimenkul faaliyetleri yüzde 2,6 ve diğer hizmet faaliyetleri yüzde 2,1 arttı.

Tarım sektörü yüzde 3,5, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri ise yüzde 1,2 azaldı.

TÜİK verilerine göre, Nisan-Haziran döneminde Türkiye ekonomisinin çeyreklik bazdaki büyüme oranı yüzde 1,6 olarak gerçekleşti. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,6 arttı.

Takvim etkisinden arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, 2025 yılı ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 4,6 yükseldi.

Üretim yöntemiyle GSYH tahmini, yılın ikinci çeyreğinde cari fiyatlarla bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 43,7 artarak 14 trilyon 578 milyar 556 milyon lira oldu. GSYH’nin ikinci çeyrek değeri cari fiyatlarla ABD doları bazında 377 milyar 622 milyon olarak gerçekleşti.

Yerleşik hane halklarının nihai tüketim harcamaları 2025 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 5,1 arttı. Devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 5,2 azalırken gayrisafi sabit sermaye oluşumu ise yüzde 8,8 arttı.

Mal ve hizmet ihracatı, 2025 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine kıyasla zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 1,7, ithalatı ise yüzde 8,8 yükseldi.

İş gücü ödemeleri, 2025 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine kıyasla yüzde 42 arttı. Net işletme artığı/karma gelir yüzde 46,3 arttı.

İş gücü ödemelerinin cari fiyatlarla gayrisafi katma değer içerisindeki payı geçen yılın ikinci çeyreğinde yüzde 38,8 iken, bu oran 2025 yılında yüzde 38,4 oldu. Net işletme artığı/karma gelirin payı ise yüzde 39,5 iken yüzde 40,2 olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Hazine, Rekor Borçlanmaya Hazırlanıyor!

Hazine, yılın son üç aylık döneminde, toplam 823,2 milyar lira tutarında rekor bir borçlanma hedefliyor. Borçlanma, Hazine’nin hem mevcut borçlarını çevirme hem de yeni finansman sağlama politikasını gözler önüne seriyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2025 yılının son çeyreğine girilirken eylül, ekim ve kasım aylarını kapsayan üç aylık iç borçlanma stratejisini kamuoyu ile paylaştı.

Açıklanan programa göre Hazine, bu üç aylık dönemde piyasalardan toplam 823,2 milyar lira tutarında rekor bir borçlanma hedefliyor. Program, Hazine’nin hem mevcut borçlarını çevirme hem de yeni finansman sağlama politikasını gözler önüne seriyor.

Bakanlık tarafından yayımlanan strateji, önümüzdeki üç ay boyunca Hazine’nin atacağı adımlara ilişkin piyasalara net bir yol haritası sunarken, borçlanma takviminin en yoğun olduğu ayın ekim olacağı dikkat çekiyor.

Açıklanan strateji, Hazine’nin bu dönemde yapacağı borç geri ödemeleri (iç borç servisi) ile bu ödemelere karşılık piyasadan ne kadar yeni borçlanma yapacağını detaylı bir şekilde ortaya koyuyor. Buna göre aylık planlama şu şekilde:

Eylül 2025: Hazine, ay içinde vadesi gelecek olan 255,7 milyar liralık anapara ve faiz ödemesini (iç borç servisi) karşılamak için piyasalardan 346 milyar liralık iç borçlanma gerçekleştirecek.

Ekim 2025: Üç aylık periyodun en yüksek borçlanmasının yapılacağı ekim ayında, 263,5 milyar liralık iç borç servisine karşılık 350,7 milyar liralık bir borçlanmaya gidilecek.

Kasım 2025: Yılın sonuna yaklaşırken borçlanma temposunun düşeceği kasım ayında ise 94,9 milyar liralık borç servisine karşılık 126,5 milyar liralık iç borçlanma yapılması öngörülüyor.

Paylaşın

Bu Yaz 10 Kişiden 6’sı Tatile Gitmedi

Araştırma şirketi Ipsos’un yaptığı son çalışma, halkın tatil alışkanlıklarında yaşanan dramatik değişimi ortaya koyuyor. Bulgulara göre, her 10 kişiden 6’sı bu yaz tatil yapmadı ve yapmayı da düşünmüyor.

Türkiye’de ekonomik koşullar, yaz tatilini pek çok kişi için ulaşılması güç bir hayale dönüştürdü. Araştırma şirketi Ipsos’un yaptığı son çalışma, halkın tatil alışkanlıklarında yaşanan dramatik değişimi ortaya koyuyor. Bulgulara göre, her 10 kişiden 6’sı bu yaz tatil yapmadı ve yapmayı da düşünmüyor. Katılımcıların yüzde 90’ı bu durumun sebebini doğrudan ekonomik sıkıntılar olarak açıklıyor.

Araştırmada dikkat çeken bir diğer veri, tatil planı yapanların oranındaki düşüş oldu. 2024’te yüzde 24 olan oran bu yıl yüzde 20’ye geriledi. Yükselen enflasyon ve artan yaşam maliyetleri, tatili birçok kişi için lüks haline getirdi.

Ekonomim’de yer alan habere göre, katılımcıların neredeyse tamamı tatil yapamama gerekçesi olarak ekonomik koşulları gösteriyor. Barınma, ulaşım ve yeme-içme fiyatlarındaki artış, özellikle yurt içi tatili pahalı bir seçenek haline getiriyor.

Araştırmaya göre, yurt dışı tatil tercihinde artış gözleniyor. Katılımcıların yüzde 10’u tatilini yurt dışında geçirdiğini belirtirken, bunun temel sebebi yurt içi maliyetlerinin bazı komşu ülkelere kıyasla daha yüksek olması. Vize istemeyen ülkelerdeki uygun fiyatlı turlar, tatilciler için cazip bir alternatif yaratıyor.

Eskiden aile yanında tatil yaygınken, bu eğilim gerilemeye başladı. Araştırma, insanların “gerçek anlamda dinlenmek” için otel ve pansiyon gibi konaklama seçeneklerini daha çok tercih ettiğini gösteriyor. Bu seçenekler, bireylere yemek ve temizlik gibi detaylarla uğraşmadan konforlu bir tatil imkânı sunuyor.

Halk yorgun bıkkın ve endişeli

Araştırmada, katılımcılara son dönemdeki ruh hallerine dair sorular da yöneltildi. Cevaplar; yorgunluk, bıkkınlık ve endişe duygularının hâkim olduğunu gösterdi. Uzmanlara göre bu ruh halinin en önemli nedenlerinden biri, dinlenme fırsatlarının azalması.

Tatil yapabilenlerin büyük çoğunluğu yurt içi destinasyonları tercih etti. Ancak otel ve pansiyon konaklamalarında artış gözlenirken, aile yanında geçirilen tatiller azaldı. Ödeme yöntemi olarak kişisel gelir hâlâ ilk sırada, fakat banka kredisiyle tatil yapanların sayısı geçen yıla göre artış gösterdi.

Ekonomik zorluklar nedeniyle tatil artık ertelenen veya iptal edilen bir plan haline geldi. Araştırma sonuçları, yaz tatilinin pek çok kişi için hayal olmaktan öteye geçemediğini ortaya koyuyor.

Paylaşın

Türkiye’de Her Dört Haneden Üçü Geçim Sıkıntısı Yaşıyor

Türkiye’de her dört haneden üçü, temel harcamalarını karşılamakta güçlük çekiyor. Ekonomistler bu tabloyu, “hayat pahalılığı artık kalıcılaştı” şeklinde yorumluyor.

Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat), Türkiye’de geçinme zorluğu yaşayan hane halklarının oranının 2024 itibarıyla yüzde 76,8’e yükseldiğini açıkladı. Bu oran, 2018’de yalnızca yüzde 30,3 seviyesindeydi. Böylece son altı yılda geçim sıkıntısı yaşayan hanelerin oranı yaklaşık 2,5 katına çıktı.

Verilere göre artık her dört haneden üçü, temel harcamalarını karşılamakta ciddi güçlük çekiyor. Karar’dan Berfu Kargı‘nın aktardığına göre; Ekonomistler bu tabloyu, “hayat pahalılığı artık kalıcılaştı” şeklinde yorumluyor.

Eurostat’ın “geçim güçlüğü” anketi kapsamında Türkiye verileri yıllara göre şöyle:

2020: Yüzde 46,8
2021: Yüzde 63,0
2022: Yüzde 73,0
2023: Yüzde 75,0
2024: Yüzde 76,8

2018’de yalnızca üç haneden biri geçim zorluğu yaşadığını belirtirken, bu oran 2024’te dört haneden üçüne çıkmış durumda. Artışta pandemi sonrası bozulan gelir dengeleri, yüksek enflasyon ve ücretlerin satın alma gücündeki kayıp belirleyici oldu.

Eurostat, geçinme zorluğunu üç ayrı kategori altında sınıflandırıyor: “çok zorlananlar”, “zorlananlar” ve “biraz zorlananlar”. 2024 verilerine göre Türkiye’de:

Gelirinin giderlerine kesinlikle yetmediğini ve “çok zorlandığını” söyleyenlerin oranı yüzde 2,8, “zorlananlar” yüzde 29,4, “biraz zorlananlar” yüzde 44,6 seviyesinde.

Eurostat’ın verileri, geçim algısının TÜİK’in resmî enflasyon oranlarının çok ötesinde olduğunu gösteriyor. Temel tüketim harcamalarının yüksek seyretmesi, sabit gelirli yurttaşların yaşam kalitesini doğrudan etkiliyor.

TÜRK-İŞ’in Temmuz 2025 tarihli Açlık-Yoksulluk Sınırı Araştırması da geçim baskısının ulaştığı boyutu ortaya koyuyor:

Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı: 26.413 TL
Yoksulluk sınırı: 86.036 TL
Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti: 33.982 TL

Bu tabloya karşın Türkiye’de net asgari ücret 22.104 TL seviyesinde kalıyor. Yani bir çalışanın geliri, hem temel beslenme harcamalarının hem de kişisel yaşam maliyetinin altında kalmış durumda.

Araştırma, mutfak enflasyonunun da hız kesmeden sürdüğüne işaret ediyor. Buna göre, gıda fiyatları temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 1,14 oranında arttı. Son 12 ayda mutfak enflasyonu yüzde 37,32 olarak ölçülürken, yıllık ortalamada bu oran yüzde 42,60’a ulaştı.

Paylaşın

ABD’den Türkiye’ye Anti-Damping Vergisi

ABD, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 10 ülkeye karşı anti-damping vergisi getirdi. Antidamping, yerel sanayiye zarar gelmesini önlemek amacıyla, ithalat ürünlerine uygulanan ek tarifelerdir

Trump, 20 Ocak 2025’te başkanlık görevini yeniden devraldığından bu yana, ABD’nin uluslararası ticarette adaletsiz muameleye maruz kaldığını öne sürerek birçok ülkeye yönelik ek gümrük vergileri getirdi.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ticaret Bakanlığı, Türkiye dâhil 10 ülkeden ithal edilen korozyona dayanıklı çelik (CORE) ürünlerine yönelik damping ve sübvansiyon soruşturmalarında nihai kararını verdi. Böylece Nisan ayında Türkiye’ye yönelik belirlenen yüzde 15,18’lik anti-damping vergisi oranı kalıcı hâle getirilmiş oldu.

Söz konusu soruşturmaların 10 ülkeden toplam 2,9 milyar dolar değerindeki ithalatı kapsadığını belirten Bakanlık, anti-damping (AD) ve telafi edici vergi (CVD) önlemleriyle ilgili kararında, “ABD’ye ithal edilen CORE ürünlerinin söz konusu 10 ticaret ortağından dampingli fiyatlarla satıldığı veya sübvansiyonlarla desteklendiği tespit edilmiştir” ifadesine yer verdi.

Korozyona dayanıklı çelik ürünlerinin otomobil, beyaz eşya ve inşaat sektöründe yaygın olarak kullanıldığı belirtilirken ABD Uluslararası Ticaretten Sorumlu Bakan Yardımcısı William Kimmitt, “Amerikan çelik şirketleri ve çalışanları adil bir zeminde rekabet etmeyi hak ediyor” ifadelerini kullandı.

Ancak süreç henüz tamamlanmış değil. ABD Uluslararası Ticaret Komisyonu (ITC) şimdi, bu ithalatın Amerikan çelik endüstrisine zarar verip vermediğini değerlendirecek. ABD Ticaret Bakanlığının açıklamasında, ITC’nin zarar tespiti yapması durumunda anti-damping ve telafi edici vergi kararlarının yürürlüğe koyulacağı duyuruldu.

Damping, bir ülkenin ürettiği malı, kendi iç piyasasındaki fiyatının altında başka bir ülkeye satması anlamına geliyor. Anti-damping ise ithalatçının yerli üreticilere zarar vermesini engellemek amacıyla bu ürünlere ek vergi getirilmesine verilen isim. CVD önlemleri ise paralel biçimde, bir ülkenin yerli sanayisini haksız rekabetten korumak amacıyla, başka bir ülkenin devlet tarafından verilen sübvansiyon veya desteklerle ucuza üretilmiş ürünlerin ithalatına ek vergi uygulaması anlamına geliyor.

Karar Türkiye, Avustralya, Brezilya, Kanada, Meksika, Hollanda, Güney Afrika, Tayvan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Vietnam’dan yapılan ithalatı kapsıyor. Böylece Türkiye merkezli şirketlere uygulanan yüzde 15,18’lik vergi oranı kalıcı hâle getirildi.

ABD Ticaret Bakanlığının Nisan ayında duyurduğu geçici kararda, Türkiye’den Borçelik, ArcelorMittal Çelik, Bamesa Çelik ve Bamesa Muradiye Demir Çelik şirketlerine anti-damping vergisi uygulanmayacağı, Yıldız Demir Çelik ve Yıldız Entegre Ağaç Sanayi ve Ticaret şirketleri dâhil diğer tüm şirketlere ise yüzde 15,18 oranında anti-damping vergisi uygulanacağı belirtilmişti.

Donald Trump’ın başkanlık yaptığı ilk dönemde de ABD Ticaret Bakanlığı, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bir grup ülkeden ithal edilen karbon ve alaşım çelik filmaşine yüzde 147,6’ya varan oranlarda anti-damping vergisi uygulama kararı almıştı.

ABD, söz konusu ülkelerin ürünlerini “adil değerinin altında sattığını” tespit ettiklerini belirtmişti. Dönemin Ticaret Bakanı Wilbur Ross, “mal ve ürünlerin ABD’de piyasa fiyatının altında satılmasının Trump yönetiminin çok ciddiye aldığı bir konu olduğunu” söylemişti.

Trump, 20 Ocak 2025’te başkanlık görevini yeniden devraldığından bu yana, ABD’nin uluslararası ticarette adaletsiz muameleye maruz kaldığını öne sürerek birçok ülkeye yönelik ek gümrük vergileri getirdi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Eğitim Enflasyonu Dar Gelirliyi Vurdu

Bir ilkokul öğrencisi için çanta, defter, kalem kutusu ve boya kalemleri gibi temel kırtasiye malzemeleri için 5 bin ila 20 bin lira arasında bütçe ayrılması gerekiyor.

Türkiye’de milyonlarca öğrenci için ders zili bu yıl 8 Eylül’de çalacak. Ancak yeni eğitim-öğretim yılı öncesinde, ailelerin okul masrafları için ayırması gereken bütçe, özellikle dar gelirli kesimler için ciddi bir yük oluşturuyor.

Nefes Gazetesi’nden Şehriban Kıraç’ın haberine göre, Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erinç Yeldan ve Bingül Satıoğlu’nun yaptığı araştırma, gelir grupları arasındaki eğitim harcaması eşitsizliğini gözler önüne seriyor.

Araştırmaya göre, en zengin yüzde 10’luk kesim için algılanan eğitim enflasyonu yüzde 171’i bulurken, en yoksul grupta bu oran sadece yüzde 3.13 olarak kaydediliyor. Bu durum, dar gelirli ailelerin temel eğitim harcamalarını dahi karşılamakta zorlandığını gösteriyor.

Okul alışverişinde en büyük hareketlilik, okul öncesi ve ilkokul öğrencileri için yaşanıyor. Bu gruptaki çocukların temel ihtiyaç listesi, aileler için önemli bir gider kalemi haline geldi. Bir ilkokul öğrencisi için çanta, defter, kalem kutusu ve boya kalemleri gibi temel kırtasiye malzemeleri için en az 5 bin lira bütçe ayırmak gerekiyor. Marka tercihlerine göre bu tutar 20 bin liraya kadar çıkabiliyor.

Geçen yıla kıyasla, birçok temel ürünün fiyatı neredeyse ikiye katlanmış durumda. Bu yıl tek tip okul forması, ayakkabı ve eşofman gibi zorunlu harcamalar da eklendiğinde, masraflar daha da artıyor.

Eğitim masraflarının bir diğer önemli kalemi ise okul servis ücretleri. İstanbul’da belediyelerin henüz resmi bir tarife belirlemediği bu alanda, bazı özel okulların aylık 15-20 bin TL gibi yüksek ücretler talep etmeye başladığı görülüyor.

Servisçiler, artan maliyetler nedeniyle yüzde 50’ye varan bir zam talep ederken, bu zammın onaylanması durumunda en kısa mesafe ücretinin aylık 5 bin 274 liraya yükselmesi bekleniyor. Ankara’da ise yüzde 30’luk bir zam velilerin bütçesini zorlamaya başlamış durumda.

Devlet okullarında tişört ve pantolondan oluşan temel kıyafet setleri ortalama 1.000 TL’den başlarken, kışlık ve spor kıyafetleri de eklendiğinde bu rakam 4 bin 500 TL’yi bulabiliyor. Özel okullarda ise bu masraflar daha da artarak 10 bin TL’yi aşan fiyatlara ulaşıyor. Bazı okulların kıyafetlerin sadece belirli mağazalardan alınmasını şart koşması da rekabeti azaltarak fiyatları yükseltiyor.

Paylaşın

İcra Dosyaları Sayısı Rekor Seviyelere Ulaştı

Mahkemelerdeki icra ve iflas dosyası sayısı 24 milyon 441 bine ulaştı. İcra ve iflas dosyası sayısı 2025’in ilk çeyreğinde 22 milyon 985 bine, ikinci çeyreğin sonunda ise 23 milyon 858 bine yükselmişti.

Türkiye’de ekonomik sıkıntıların artmasıyla birlikte, hane halklarının ve şirketlerin nakit akışında yaşadığı zorluklar, icra ve iflas dosyası istatistiklerine de yansıdı. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, mahkemelerdeki icra ve iflas dosyalarının sayısı rekor seviyelere ulaştı.

Ekonomim’den Hüseyin Gökçe’nin haberine göre, Adalet Bakanlığı İcra İflas istatistiklerine göre, 20 Ağustos 2025 itibarıyla mahkemelerdeki icra ve iflas dosyası sayısı 24 milyon 441 bine ulaştı. Yılbaşından bu yana dosya sayısındaki artış 2 milyon 185 bin olurken, sadece Ağustos ayının ilk 20 gününde 232 bin 155 yeni dosya eklendi.

2022 yılında başlatılan bir uygulama kapsamında, 15 Ağustos 2022 öncesinde takibe alınmış 2 bin TL’nin altındaki alacak dosyaları silinmişti. Bu uygulama sonucunda, 2023 sonunda icra dosyası sayısı 21 milyon 308 bine gerilemişti. Ancak, ekonomik rasyonel politikalara geçiş ve parasal sıkılaştırma adımlarıyla birlikte, dosya sayısındaki artış yeniden hız kazandı.

2024 sonunda 22 milyon 256 bine çıkan dosya sayısı, 2025’in ilk çeyreğinde 22 milyon 985 bine, ikinci çeyreğin sonunda ise 23 milyon 858 bine yükseldi. Bu yılın ilk yedi ayında yaşanan hızlı artış, ekonomik sıkıntıların derinleştiğini gözler önüne seriyor.

Paylaşın

Cumhur Reyonu: İktidarın Enflasyonu Düşük Gösterme Planı

Ekonomist Mahfi Eğilmez, zincir marketlerde kurulacak olan “Cumhur Reyonu”ndaki ürünlerin, TÜİK tarafından enflasyon hesaplamalarında referans alınabileceğini, böylece manşet enflasyonun olduğundan düşük gösterilebileceğini söyledi.

Zincir marketlerde özel olarak oluşturulacak “Cumhur Reyonu” köşeleriyle temel gıda ürünlerinin sabit ve düşük fiyatlarla satışa sunulması planlanıyor. Proje kapsamında un, şeker, bakliyat, yağ ve sebze-meyve gibi en çok tüketilen ürünlerin doğrudan kamu depolarından temin edilmesi; aracıların devre dışı bırakılarak maliyetlerin düşürülmesi ve fiyat istikrarının sağlanması hedefleniyor.

Gıda enflasyonunu sınırlamayı hedefleyen uygulama, dar gelirliler için destekleyici bir adım olarak sunulsa da, ekonomistler projenin kalıcılığı, kapsayıcılığı ve enflasyon hesaplamalarına olası etkileri konusunda farklı görüşler dile getiriyor.

Karar’dan Berfu Kargı’nın aktardığına göre; Ekonomist İris Cibre, Cumhur Reyonu uygulamasını kamu eliyle yürütülen sosyal destek politikası açısından ilk etapta olumlu bulduğunu belirtti. Gıdada dar gelirli kesime yönelik fiyat müdahalesinin önemli olduğunu vurgulayan Cibre, uygulamanın kalıcılığı ve hedef kitleye etkin erişimi konusunda ise bazı soru işaretlerine dikkat çekti.

Cibre, “Harcama kapasitesi görece yüksek olanlar da bu reyonları kullanıp arzı yok edecektir bence. Asıl yararlanması gereken kesimi nasıl ayırd edeceksin ki? ?” ifadelerini kullandı.

Eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel ise Cumhur Reyonu’nun CHP’li belediyelerin yürüttüğü Kent Lokantası uygulamasına bir yanıt niteliği taşıdığı öne sürüldü. Bu kıyasa da değinen Cibre, Kent Lokantaları’nın geniş kesimlere erişen başarılı bir sosyal politika örneği olduğunu belirterek, “Cumhur Reyonu tek başına bir reyon. Erişilebilirlik, kalite ve tedarik istikrarı gibi unsurlar burada daha kırılgan olabilir” dedi.

Ekonomist Mahfi Eğilmez ise konuya farklı bir açıdan yaklaştı. Eğilmez, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda, söz konusu ürünlerin fiyatlarının TÜİK tarafından enflasyon hesaplamalarında referans alınabileceğini, böylece manşet enflasyonun olduğundan düşük gösterilebileceğini öne sürdü. “Bundan amaç fiyatları buradan alıp enflasyonu düşük göstermek olabilir” dedi.

Cibre ise bu yoruma yanıtında, enflasyon sepetinde yıl ortasında değişiklik yapılmadığını hatırlatarak, seçili ürünlerin önceden belirlendiğini ve teknik olarak böyle bir sapmanın çok mümkün olmadığını dile getirdi.

Cibre’ye yanıt veren Eğilmez ise şu ifadeleri kullandı: “Sepet değişimine gerek yok İris Hanım. Mesela beyaz peynirin fiyatını eskiden zincir marketin normal reyonundan alıp sepete koyarken şimdi bu reyondan alıp sepete koyacak. Fiyatları nereden aldığını açıklamadığı için sorun yok.”

Gazeteci İnan Mutlu ise projeye daha eleştirel bir yaklaşım getirdi. Uzun yıllardır tarım politikalarının yerli üreticiyi zayıflattığını savunan Mutlu, sosyal medya hesabında şu ifadeleri kullandı:

“İktidarda olduğun 20 yıldan uzun süredir yerli tarımı tasfiye et. Bütçede tarıma destek ödemelerini yüzde 1’in altına düşür. Kendi çiftçine vermediğin parayı ithalata harca. Sonra ben size ucuz ürün satacağım diye propaganda yap. Sahi, gıda enflasyonu düşmüyor muydu?”

Yeni Şafak gazetesinde yer alan bilgilere göre, Cumhur Reyonu uygulaması 55 binin üzerindeki zincir marketin yaklaşık yüzde 10-15’lik alanında hayata geçirilecek. Ürünler kamu tedarik sistemine dahil edilen depolardan temin edilecek, böylece lojistik ve aracı maliyetleri ortadan kaldırılarak fiyatlar sabit tutulmaya çalışılacak. Marketlerin yanı sıra pazar esnafı ve yemek üretim merkezlerinin de bu sisteme entegre edilmesi planlanıyor.

Reyonda yer alacak ürünler arasında başta un, şeker, yağ, bakliyat ve temel sebze-meyve çeşitleri olmak üzere 100 ila 150 kalem temel tüketim ürünü bulunacak. Hedef, gıda fiyatlarının ağırlıklı olduğu enflasyon sepetinde istikrar sağlamak ve dar gelirli yurttaşın temel tüketim yükünü hafifletmek.

Paylaşın