Açlık Riski Artıyor: Gıda Enflasyonu Yüzde 95,7

Gıda fiyatları dünya genelinde gerilemeye devam ederken, Türkiye’de ise artmaya devam ediyor. Gıda fiyatları nisanda bir önceki aya göre yüzde 2,1 oranında arttı. Yılın ilk dört aylık dönemindeki artış ise yüzde 25’i geçerken; bu artışla birlikte gıda fiyatlarında yıllık enflasyon yüzde 95,7 oldu.

Haber Merkezi / Türkiye’nin, yanlış politikalarla yıllarca sürecek bugünkü enflasyon sarmalına sürüklendiği Eylül 2021’den bu yana gıda fiyatları yüzde 738 oranında arttı. Diğer bir ifadeyle Eylül 2021’de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için vatandaşlar bu yıl nisan ayında 838 lira ödemek zorunda kaldılar.

Uygulanan ekonomik politikalar, hem Türk lirasının satın alma gücünü azaltarak, hem tarım sektörünün girdi maliyetlerini artırarak, hem de fiyatlama davranışlarını bozarak başta gıda olmak üzere tüm harcama gruplarında yüksek bir enflasyon sürecini tetikledi. İktidar seçim kaybetmemek için enflasyonla mücadele etmediği için bu süreçte olan ücretli, dar ve sabit gelirlilere oldu.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, ‘Halkın Enflasyonu Nisan 2024” araştırma sonuçlarını açıkladı. Buna göre; “TÜİK’in en son açıkladığı tüketim harcamalarıyla ilgili istatistiklere göre, en zengin yüzde 20’lik kesim tüketim harcamalarının yüzde 16,6’sını, en yoksul yüzde 20’lik kesim ise yüzde 35,8’ini gıda için yapıyor.

Dolayısıyla gıda fiyatlarında Türkiye’de son 47 aydır yaşanan kesintisiz artış en fazla sabit gelirli ve yoksul kesimleri etkiliyor. Açıklanan enflasyon bu nedenle bu kesimin gerçek hayatta yaşadığı enflasyonu tam olarak yansıtmıyor. Zira TÜİK, enflasyonu hesaplarken gıda harcamalarının ağırlığını yaklaşık yüzde 25 olarak esas alıyor.

İktidarın daha sonra ‘akıl dışı ilan ettiği’ ancak yerel seçimlerden önce yeniden uygulamaya başladığı yanlış ekonomik politikaların tetiklediği yüksek enflasyon sürecinin en ağır faturasını gıda fiyatları yüzünden yoksullar ödemeye devam ediyor.

Türkiye’nin, bu yanlış politikalarla yıllarca sürecek bugünkü enflasyon sarmalına sürüklendiği Eylül 2021’den bu yana gıda fiyatları yüzde 738 oranında arttı. Diğer bir ifadeyle Eylül 2021’de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için vatandaşlar bu yıl nisan ayında 838 lira ödemek zorunda kaldılar.

Uygulanan ekonomik politikalar, hem Türk lirasının satın alma gücünü azaltarak, hem tarım sektörünün girdi maliyetlerini artırarak, hem de fiyatlama davranışlarını bozarak başta gıda olmak üzere tüm harcama gruplarında yüksek bir enflasyon sürecini tetikledi. İktidar seçim kaybetmemek için enflasyonla mücadele etmediği için bu süreçte olan ücretli, dar ve sabit gelirlilere oldu.

“Temel gıda maddelerinde önemli artışlar yaşandı”

Nisan’da sebze grubu dışındaki tüm gıda harcama gruplarında fiyatlar bir önceki aya göre arttı. Et-balık, süt ve süt ürünleri, meyve ve bakliyat, ekmek-pirinç-un-bulgur gibi temel gıda maddelerinde önceki aya göre önemli artışlar yaşandı.

Ekmek-pirinç-un-bulgur fiyatları nisanda önceki aya göre ortalama yüzde 2,5 oranında azalırken, et ve balık grubu fiyatlarında yüzde 3,12 oranında artış kaydedildi. Et ve balık fiyatlarında yaşanan yıllık artış ise yüzde 84,5 oldu. Nisan’da önceki aya göre süt ve süt ürünleri ile yumurta grubu harcamaları yüzde 1 oranında artarken, yağ fiyatlarındaki artış yüzde 7,4 olarak gerçekleşti.

Meyve fiyatlarının yüzde 6,1 oranında arttığı Nisan’da sebze fiyatlarında, bir önceki aya göre ortalama yüzde 5 oranında düşüş yaşandı. Nisan’da bakliyat fiyatları yüzde 2,7, salça, zeytin, bal, çay, tuz ve benzeri işlenmiş gıda maddelerinden oluşan diğer gıda fiyatları ise yüzde 1,1 oranında zamlandı.

Vatandaşlar mevcut gıda tüketim alışkanlıklarına göre seçilen 64 gıda maddesinden oluşturulan gıda sepetini satın alabilmek için Nisan’da, bir önceki aya göre yüzde 2,1 oranında daha fazla para ödemek zorunda kaldı.

Gıda fiyatlarında bu yılın ilk dört aylık döneminde ise toplam yüzde 25,1 oranında artış gerçekleşti. Ocak-Nisan döneminde, ekmek-pirinç-un-bulgur-makarna fiyatları yüzde 13, et-balık fiyatları yüzde 34, süt, süt ürünleri yüzde 13,9, yağ fiyatları yüzde 18,5, meyve fiyatları yüzde 51,5, sebze fiyatları yüzde 35,5, bakliyat fiyatları yüzde 18.8, diğer ürünlerin fiyatları yüzde 11 arttı.

Bu yıl Nisan’da geçen yılın aynı ayına göre ekmek, un, bulgur, makarna fiyatlarında yüzde 52,1, et-balık fiyatlarında 84,5, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatlarında yüzde 56,2 oranında artış oldu. Bir yıl öncesine göre yağ fiyatları yüzde 103,8 oranında arttı. Meyve fiyatları yüzde 173,2, sebze fiyatları ise yüzde 209,7 oranında artış gösterdi. Bakliyat fiyatları son bir yılda yüzde 73,4, diğer gıda fiyatları ise yüzde 79,2 oranında zamlandı.

Tarımsal girdi fiyatları ile tarım ürünü üretici fiyatlarındaki artışlar gıda fiyatlarındaki artış hızının önümüzdeki aylarda da devam edeceğine işaret ediyor. Nisan 2024 sonu itibariyle son 12 aylık ortalama gıda fiyatları ise bir önceki 12 aylık ortalama fiyatlara göre yüzde 99,2 oranında arttı.”

Paylaşın

Taksim Meydanı Bu Yıl Da 1 Mayıs’a Kapalı

İstanbul Valiliği, bu yılda da 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanmasına izin vermedi. DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TDB ve CHP, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına yönelik açıklamalarda bulunmuştu.

Haber Merkezi / İstanbul Valiliği, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne sayılı günler kala Taksim Meydanı kararını açıkladı.

İstanbul Valisi Davut Gül, önümüzdeki çarşamba gününe denk gelen 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı ile ilgili olarak “Taksim bu tür etkinliklerin tamamına kapalı. Talep eden herkese Taksim’de kutlamaların olmayacağını ilettik. Taksim’in dışındaki bir alanda kutlanacak” dedi.

Vali Gül, kutlamalar için belirlenecek alanın bu hafta içi duyurulacağını da belirtti.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB) ve CHP 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına yönelik açıklamalarda bulunmuştu.

1 Mayıs ve Taksim Meydanı

Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı, ilk defa 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan Selanik’te kutlanırken İstanbul’daki ilk kutlama 1912 yılında gerçekleştirildi. 1923 yılında 1 Mayıs’ın yasal olarak İşçi Bayramı ilan edilmesinden bir yıl sonra hükûmet, kutlamaların kitlesel olarak gerçekleştirilmesini yasakladı. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile de İşçi Bayramını kutlamaları tamamen yasaklandı.

Cumhuriyet döneminde yükselişe geçen işçi hareketi tarafından uzun yıllar kutlanamayan 1 Mayıs, ilk defa 1976 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) öncülüğünde yüz bini aşkın kişinin katılımı ile Taksim Meydanında gerçekleştirildi. 1977 yılına gelindiğinde ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu daha kitlesel bir kutlama için hazırlıklara başladı.

Tertip Komitesi ile İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyeti arasında yapılan görüşmeler sonucu iç güvenliği DİSK’in, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı dış güvenliği ise emniyet güçlerinin sağlaması konusunda anlaştılar. Ulaşım kolaylığı ve merkezi konumu nedeniyle kutlama yerinin Taksim Meydanı olması konusunda da anlaşma sağlandı.

Bu süreçte, DİSK’in politikalarına karşı çıkan bazı Maoist gruplar da DİSK’in bu 1 Mayıs kutlamalarına katılmak istediklerini belirtmişlerdi. DİSK ise, kendi disiplinlerini bozacağını ve olay çıkaracağını düşündüğü bu grupların kutlamaya katılmalarını istemedi. Buna karşın söz konusu gruplar zorla da olsa Taksim Meydanı’na gireceklerini ilan ettiler. Bu koşullarda, 1 Mayıs öncesi dönemin gazetelerinin bazılarında 1 Mayıs’ta olayların çıkacağı, insanların ölebileceği yönünde köşe yazıları yayınlandı.

1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul’a gelenler ile birlikte yüz binlerce kişi Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara katıldı. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürdü, konuşmalar da uzadı.

Saat 19.00 sularında dönemin DİSK genel başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde Saraçhane tarafından Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşün sonunda Sular İdaresi arkasına kadar gelen Maocu gruplar kordon oluşturmuş DİSK güvenlik görevlileriyle çatışmaya girerek ateş açmaya başladılar. Bunun ardından tüm Taksim Meydanı’nı saran silah sesleri duyulmaya başlandı.

Gerek DİSK gerekse kutlamaya katılan çeşitli kuruluşlardan Sular İdaresi binasının üstünden ve Intercontinental Oteli’nin (bugün The Marmara Oteli) üst katlarından ateş açıldığı iddialarında bulunuldu. Taksim Meydanı’nın dolduran kalabalık panik halinde kaçmaya çalışırken polis de ses bombaları ve panzerlerle kalabalığa müdahale etmeye başladı.

Meydandan kaçmak için Kazancı Yokuşu’na yönelen büyük bir kalabalık park edilmiş DİSK üyesi Teknik-İş sendikasına ait bir kamyonun önünde sıkışınca burada birçok kişi ezildi. Sonuç olarak, 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi silahla vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak toplamda 34 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. DİSK’in yayınladığı listede ise 36 kişinin öldüğü belirtildi.

Olay sonrası 470 kişi göz altına alındı fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamayarak serbest bırakıldılar. Tertip komitesi, bazı sendika ve sol gruplardan 98 kişi hakkındaki yargılamalar 14 yıl boyunca sürdü. Bu yargılamalardan kimse ceza almadı. Emniyet veya devlet yetkililerinden herhangi birinin yargılanmadığı dava zaman aşımına uğrayarak düştü. Bunun üzerine dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. Bugüne kadar ateşi kimlerin açtığı tam olarak belirlenememiş ve olay aydınlatılamadı.

1980 askeri darbesinin yasaklarından 1 Mayıs da kurtulamadı. 7 yıl boyunca işçi kutlamalarına izin verilmedi.  1987’de sadece milletvekillerinden oluşan bir grup Taksim anıtına çelenk bırakabildi. 1989 ve 1990’daki kutlama girişimlerinde bir işçi hayatını kaybederken bir üniversite öğrencisi felç oldu.

2010, işçi bayramının yeniden binlerce kişi ile kutlandığı ilk yıldı. Taksim Meydanı’nı 200 bin kişi doldurdu, görkemli bir kutlama gerçekleştirildi. Fakat 2013’te mügelerin yerini yine göz yaşartıcı bombalar ve şiddet aldı. Sendikaların 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kutlama ısrarı göstericilerle güvenlik güçlerini karşı karşıya getirdi.

1 Mayıs İşçi Bayramı

İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler. 1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar.

Chicago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlandı.

Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı’na yol açtı. Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs’ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

Paylaşın

11 Yılda 689 Çocuk Çalışırken Hayatını Kaybetti

2013 ve 2024’ün ilk 4 ayı arasında 99’u kız çocuk ve 590’ı erkek çocuk olmak üzere en az 689 çocuk çalışırken hayatını kaybettiği açıklandı. İş kollarına göre ölümler incelendiğinde tarım/orman yüzde 55’le en yüksek paya sahip işkolu oldu.

İnşaat/yol çalışmalarında ölen çocuk işçilerin payı yüzde 11 olarak gerçekleşirken, metal ve konaklama iş kolunda ölenlerin payı ise yüzde 7 olarak açıklandı. Gıda iş kolundaki ölümlerin payı ise yüzde 3 oldu.

İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği Meclisi (İSİG), 2013 ve 2024’ün ilk 4 ayı arasında en az 689 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiğini açıkladı. Son 11 yılda, 0-14 yaş arası 238 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirirken, 15-17 yaş arasında ise 451 çocuk öldü.

Cinsiyete göre dağılım incelendiğinde 99 kız çocuğunun ve 590 erkek çocuğunun yaşamını yitirdiği belirtilirken ölen göçmen çocuk sayısının ise 80 olduğu belirtildi. İllere göre dağılımda ise Şanlıurfa’da 50, Gaziantep’te 40, İstanbul’da 40, Adana’da 34, Konya’da 25 ve Antalya’da 22 çocuk işçinin öldüğü kaydedildi.

İSİG verilerinde göre ölüm sebepleri; yüzde 28 tarfik servis kazası, yüzde 17 boğulma zehirlenme, yüzde 14 ise ezik göçük olarak açıklandı.

İş kollarına göre ölümler incelendiğinde tarım/orman yüzde 55’le en yüksek paya sahip işkolu oldu. İnşaat/yol çalışmalarında ölen çocuk işçilerin payı yüzde 11 olarak gerçekleşirken, metal ve konaklama iş kolunda ölenlerin payı ise yüzde 7 olarak açıklandı. Gıda iş kolundaki ölümlerin payı ise yüzde 3 oldu.

“Çocuk işçiliği yasaklansın, MESEM’ler kapatılsın”

Öte yandan İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) de çocuk işçiliğine, gençlerin güvencesiz çalıştırılmasına ve iş cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla İstanbul’da bir araya geldi. Grup adına yapılan basın açıklamasını okuyan metal işçisi Nimet Erben, son 22 yılda hayata geçirilen tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalarının her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdiğini söyledi.

Son on yılda en az 689, daha evvel eksik tutulan verilerin de eklenmesiyle AKP’li yıllarda en az 925 çocuk işçinin öldüğüne vurgu yapan Erben, şunları söyledi:

“Çocuk işçiler tarım sektöründe ailesiyle birlikte mevsimlik olarak ücretli veya tarlasında çalışanlardır, çocuk işçiler haftanın bir günü okulda dört günü işyerinde olan MESEM adı altında çalışanlardır, çocuk işçiler kentlerin varoşlarında aile içi emek kapsamında ücretsiz çalışanlardır, çocuk işçiler iş öğrensin diye yaz tatilinde çalışanlardır, çocuk işçiler harçlığını kazansın diye tanıdığın yanına verilenlerdir.”

Nimet Erben, Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) ile çocuk işçiliğinin devlet eliyle meşrulaştırıldığına dikkat çekerek, şu ifadelere yer verdi:

MESEM kapsamında başta metal, gıda, tekstil, kimya, ağaç işkolları olmak üzere yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin olduğu açıklandı. Bu öğrencilerin yaklaşık 300 binini ise 18 yaşın altındaki çocuklardan oluşuyor. Yani çocuk işçilik ‘bir gün okulda dört gün işyerinde eğitim alma’ uygulamasıyla meşrulaştırılıyor. MESEM ile sermayeye ucuz emek sağlanırken çocuklarımız sağlıklarını ve gençliklerini işyerlerinde bırakmaktadır.”

Tarımdan inşaat sektörüne, seyyar satıcılıktan atık toplamaya kadar birçok alanda çocukların çalıştırıldığını belirten Erben, çocuk işçiliğinin yasaklanması gerektiğini belirterek şöyle devam etti:

“Eğitime verilen bütçe artırılmalı, MESEM uygulamasına son verilmeli, mesleki öğrenim çocuk ve gençlerin gelişimine uygun bir biçimde planlanmalı ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olmalıdır. Ancak bunları sistem içinde ifade etmek tek başına bir anlam ifade etmiyor. Örgütlenmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor.”

Basın açıklamasına katılan Emek Partisi (EMEP) İstanbul Milletvekili İskender Bayhan da çocuk işçiliğin yasaklanması ve MESEM projesinin sonlandırılmasını istedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen Bayhan, “Çocuk işçilerin vebali senin boynundadır. Bu ülkede yüzbinlerce çocuk işçinin MESEM’lerde sömürülmesinin vebali senin boynundadır. Bu ülkenin işçisi, emekçisi bunun hesabını soracak” şeklinde konuştu.

Paylaşın

Açlık Sınırı 16 Bin, Yoksulluk Sınırı 57 Bin Lirayı Aştı

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 16 bin 646 lira, açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan yani yoksulluk sınırı 57 bin 578 liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Tek başına yaşayan bir kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için yapması gereken mutfak harcamaları ile yaşamını idame ettirmek için yapması gereken barınma, ulaşım, eğitim, sağlık vb. harcamalarının toplam tutarı ise en az 26 bin 517 liraya çıktı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), Mart 2024 Açlık ve Yoksulluk Sınırı Raporu’nu yayımladı. Rapora göre sağlıklı ve dengeli beslenmenin maliyeti günlük 550 lirayı, dört kişilik bir aile için açlık sınırı 16 bin lirayı, yoksulluk sınırı 57 bin lirayı, tek başına yaşayan bir kişi için ise yoksulluk sınırı 25 bin lirayı geçti.

BİSAM, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı Mart 2024 için 16 bin 646 lira olduğunu ve hesaplamanın TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) harcama gruplarına göre endeks rakamları, 2003 yıllı madde fiyatları ile İstanbul Halk Ekmek, zincir market cari ay internet fiyatları ve BİSAM Beslenme Kalıbı üzerinden yapıldığını açıkladı.

Bu harcama tutarı sadece gıda için yapılması gereken minimum tutar olduğunu, açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırının 57 bin 578 lira olarak gerçekleştiğini duyurdu.

BİSAM’ın raporundan öne çıkanlar şu şekilde: Sağlıklı beslenmek için her aile ferdinin alması gereken kalori miktarı farklılık göstermektedir. Yetişkin bir erkeğin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için tüketmesi gereken gıdaların aylık karşılığı 2.066 liradır. Bu değer yetişkin bir kadın için 1.953, 15-18 yaş bir genç için 2.129, 4-6 yaş arası bir çocuk için 1.405 liradır.

Sağlıklı bir biçimde beslenmenin toplam aile bütçesine maliyeti ise 16 bin 646 lira olarak tespit edilmiştir. Bu tutar söz konusu ailenin sadece gıda için yapması gereken zorunlu harcama tutardır. Eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcama tutarı 57 bin 578 liraya ulaşmaktadır.

Tek başına yaşayan bir kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için yapması gereken mutfak harcamaları ile yaşamını idame ettirmek için yapması gereken barınma, ulaşım, eğitim, sağlık vb. harcamalarının toplam tutarı ise en az 26.517 lira olmalıdır. Buna göre tek başına yaşayan bir kişi için yoksulluk sınırı 26.517 lira olarak tespit edilmiştir.

Günlük harcama gereksinimi 555 lira

Günlük harcamalarda Mart 2024’de en yüksek maliyet grubunu süt ve süt ürünleri grubu 172.09 liralık harcama gereksinimi ile oluşturmaktadır. Et, tavuk ve balık grubu için yapılması gereken minimum harcama tutarı ise 124.81 liradır. Sebze ve meyve için yapılması gereken günlük harcama tutarı ise 125.59 liraya ulaştı.

Ekmek için yapılması gereken harcama tutarı günlük 33.38 liradır. Katı yağ ve sıvı yağ ise 31.16 liralık masraf yapılması gereken ürün grubudur. Yumurta için 9.6, şeker, bal, reçel ve pekmez için ise 13.46 lira harcama yapılması gerekmektedir.

Daha dar bir gruplandırmaya göre harcamalarda süt ve süt ürünlerinin payı yüzde 31 ile en yüksek paya sahiptir. Et, yumurta ve kurubaklagil grubunun payı yüzde 28.8 ile ikinci sıradadır. Sebze ve meyvenin harcamalar içindeki payı yüzde 22.6’dır. Ekmek, makarna vb. için ise pay yüzde 8.5’dir. Diğer gıda harcamalarının toplam içindeki payı ise yüzde 8’dir.

Her bir aile ferdinin sağlıklı beslenmesi için gereksinim duyduğu gıda grubu ve alması gereken kalori miktarı farklılık göstermektedir. Örneğin tüketilmesi gereken ekmek miktarı kadın ve erkek açısından anlamlı düzeyde farklıdır. Süt ve süt ürünleri tüketiminde 10-18 yaş arasındaki bir gencin harcama gereksinimi, yetişkin erkek ve kadından fazlayken, yumurta 4-6 yaş grubu için daha önemlidir.

Günlük 555 liralık harcama içinde en maliyetli tüketim kalemi yaklaşık 48.07 lira ile 10-18 yaş arası bir gencin tüketmesi gereken süt ve süt ürünleri miktarıdır. 4-6 yaş arası bir çocuğun tüketmesi gereken yumurta miktarı yetişkinlerden fazladır.

Paylaşın

DİSK-AR Duyurdu: İşsiz Sayısı 9 Milyon 634 Bin

DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı Şubat 2024’te 9 milyon 634 bin kişi olarak gerçekleşti.

Haber Merkezi / TÜİK’e göre pandemi öncesinde, 2020 Şubat’ta yüzde 12,6 olan dar tanımlı işsizlik Şubat 2024’te yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Ancak aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik yüzde 20,6’dan yüzde 24,5’e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 811 bin artarak 8,8 milyondan 9,6 milyona yükseldi. Kovid-19 salgını sonrası geniş tanımlı işsizlik oranı 3,9 puan, geniş tanımlı işsiz sayısı ise 2 milyon 553 bin kişi arttı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR), Nisan 2024 İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu’nu yayınladı. Rapordan öne çıkan bölümler şöyle:

TÜİK’in Şubat 2024 Hanehalkı İşgücü Araştırması (HİA)sonuçları 15 Nisan 2024’te yayımlandı. Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 8,7 mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranı (âtıl işgücü) ise yüzde 24,5 seviyesinde gerçekleşti. TÜİK’e göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde dar tanımlı işsiz sayısı (mevsim etkisinden arındırılmış) 2024 Şubat ayında 3 milyon 78 bin oldu.

DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Şubat 2024’te 9 milyon 634 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre pandemi öncesinde, 2020 Şubat’ta yüzde 12,6 olan dar tanımlı işsizlik Şubat 2024’te yüzde 8,7 olarak gerçekleşti.

Ancak aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 20,6’dan yüzde 24,5’e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 811 bin artarak 8,8 milyondan 9,6 milyona yükseldi. Covid-19 salgını sonrası geniş tanımlı işsizlik oranı 3,9 puan, geniş tanımlı işsiz sayısı ise 2 milyon 553 bin kişi arttı.

TÜİK tarafından yayımlanan HİA verilerine göre Şubat 2024’te geniş tanımlı işsizlikte (âtıl işgücü) artış devam etti. Geniş tanımlı işsiz sayısı son bir yılda 811 bin, son 10 yılda (2014-2024 arası) ise 4 milyon 80 bin kişi arttı. Böylece son 10 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 1,7 katına çıktı. Şubat 2014’te 5,6 milyon olan geniş tanımlı işsiz sayısı Şubat 2023’te 8,8 milyon ve Şubat 2024’te ise 9,6 milyon olarak gerçekleşti.

Geniş tanımlı işsiz sayısındaki artışın sebebi zamana bağlı eksik istihdam ve ümitsizişsizler ile iş aramayıp çalışmaya hazır olanları, iş arayan ancak hemen çalışmaya başlayamayacak olanları kapsayan potansiyel işgücü sayısındaki artıştır. Atıl işgücündeki yükselişin temel sebebi ise zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısında ciddi artıştır.

Potansiyel işgücü sayısı son bir yılda 580 bin kişi artarak 3,3 milyondan 3,8 milyona yükseldi. Potansiyel işgücündeki artış on yıllık dönemde yaklaşık 1 milyon 657 bin kişi oldu. Zamana bağlı eksik istihdam kapsamındaki artış ise çok daha çarpıcı oldu. Haftalık 45 saatten daha az çalışan ve imkanı olması durumunda daha çok çalışmayı isteyenleri kapsayan zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısı son bir yılda 2,1 milyondan 2,7 milyona yükselerek 611 bin kişi arttı.

Zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısı son on yılda ise 2 milyon 21 bin kişi arttı. Zamana bağlı eksik istihdamdaki bu artışın sebebi yüksek enflasyon ile geçim zorluğu yaşayanların çalışma süresini artırarak daha fazla ücret elde etmek istemeleri olabilir.

TÜİK’e göre dar tanımlı işsizlik düşerken öte tandan birçok işsizlik türü yükselmeye devam ediyor. Şubat 2024 döneminde mevsim etkisinden arındırılmış (MEA) dar tanımlı işsizlik (işsizlik 1) yüzde 8,7 olarak açıklanırken zamana bağlı eksik istihdam ile işsizlerin bütünleşik oranı (işsizlik 2) yüzde 16,3; işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı (işsizlik 3) yüzde 17,6 ve âtıl işgücü oranı (işsizlik 4, geniş tanımlı işsizlik) ise yüzde 24,5 olarak açıklandı.

Kadın işsizliği önemli toplumsal cinsiyet eşitsizliği göstergesi olmaya devam ediyor. Kadınların istihdama erişimi önemli kısıtlılıklar içeriyor. Türkiye’de bir yandan kadınların istihdama katılma oranları erkeklere göre oldukça düşük seyrederken öte yandan Türkiye’de kadın işsizliği erkeklere kıyasla oldukça yüksek seyretmeye devam ediyor.

TÜİK tarafından açıklanan dört ayrı işsizlik türünde de kadın işsizliği erkek işsizliğinden oldukça yüksek seyrediyor.  Şubat 2024’te mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,3 iken kadınlarda yüzde 11,3 olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) erkeklerde yüzde 19,6, kadınlarda ise yüzde 32,9 olarak hesaplandı. Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark yaklaşık 13,3 puandır.

Şubat 2024’te zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı erkeklerde yüzde 14,7 iken kadınlarda yüzde 19,5’dir. İşsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı erkeklerde yüzde 12,6 iken kadınlarda yüzde 26,1 seviyesindedir.

Şubat 2024 itibarıyla kadınlarda mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsiz sayısı 1 milyon 374 bin ve geniş tanımlı işsiz sayısı 4 milyon 809 bindir. Erkeklerde ise dar tanımlı işsiz sayısı 1 milyon 703 bin ve geniş tanımlı işsiz sayısı 4 milyon 825 bindir.

Şubat 2024’te mevsim etkisinden arındırılmış HİA verilerine göre işsizlik türlerinin en yüksek olduğu kategori yüzde 32,9 ile geniş tanımlı kadın işsizliği olmaya devam ediyor. İkinci yüksek işsizlik kategorisi yüzde 24,5 ile geniş tanımlı işsizliktir. Şubat 2024’te üçüncü en yüksek işsizlik kategorisi ise yüzde 19,6 ile genç kadın işsizliği oldu.

TÜİK’in resmi dar tanımlı işsizlerin ezici çoğunluğu işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor. İşsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarının ağır olması ve işsizlik sigortası kaynaklarının amacı dışında kullanılması sebebiyle işsizlerin büyük çoğunluğu işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor.

Şubat 2024’te TÜİK toplam dar tanımlı işsiz sayısını 3 milyon 78 bin kişi olarak açıkladı. İŞKUR’un Şubat 2024 İşsizlik Sigortası Bültenleri verilerine göre ise bu ayda işsizlik ödeneği alabilenlerin sayısı 402 bin civarındadır. Böylece Şubat 2024’te resmi işsizlerin sadece yüzde 13,1’i işsizlik ödeneği alabildi. 2,5 milyonu aşkın işsiz işsizlik ödeneğinden yoksun kaldı. Bu da işsizlerin yüzde 86,9’unun işsizlik ödeneği alamadığı anlamına geliyor.

Geniş tanımlı işsizlik oranı ile dar tanımlı işsizlik oranı arasındaki puan farkı açılma eğilimini sürdürüyor. Zamana bağlı eksik istihdamda artış ve iş bulma ümidinin kaybedilmesine paralel olarak geniş tanımlı işsizlik oranı artıyor ve dar tanımlı işsizlik ile arasındaki makas açılıyor. Örneğin, Ocak 2019’da dar tanımlı işsizlik yüzde 13,6 iken geniş tanımlı işsizlik yüzde 19,7 olarak gerçekleşmişti. Bu dönemde geniş tanımlı işsizlik dar tanımlı işsizlikten 6,1 puan yüksekti.

Şubat 2024’te ise dar tanımlı işsizlik yüzde 24,5 iken geniş tanımlı işsizlik yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Dar ve geniş işsizlik arasındaki fark bu dönemde 15,8 puan oldu. Dar ve geniş işsizlik arasındaki makasın bu denli açılmasının en önemli nedeni zamana bağlı eksik istihdam sayısı, ümidini kaybedenlerin, iş aramayıp çalışmaya hazır olanların ve iş arayıp işbaşı yapamayacak olanların sayısındaki artıştır. Böylece dar tanımlı işsizlik sınırlı kalırken geniş tanımlı işsizlik arasındaki fark açılmaktadır.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Geniş Tanımlı İşsizlik Oranı Yüzde 24,5

TÜİK’in açıkladığı verilere göre, zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı şubat ayında bir önceki aya göre 1,9 puan azalarak yüzde 24,5 oldu.

Haber Merkezi / Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 16,3 iken işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 17,6 olarak tahmin edildi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İşgücü İstatistikleri Şubat 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı şubat ayında bir önceki aya göre 109 bin kişi azalarak 3 milyon 78 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,3 puan azalarak yüzde 8,7 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,3 iken kadınlarda yüzde 11,3 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerin sayısı şubat ayında bir önceki aya göre 147 bin kişi artarak 32 milyon 423 bin kişi, istihdam oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 49,3 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 66,5 iken kadınlarda yüzde 32,5 olarak gerçekleşti.

İşgücü şubat ayında bir önceki aya göre 38 bin kişi artarak 35 milyon 501 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise aynı seviyede kalarak yüzde 54,0 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,7 iken kadınlarda yüzde 36,6 oldu.

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,8 puan azalarak yüzde 15,6 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 13,4, kadınlarda ise yüzde 19,6 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi şubat ayında bir önceki aya göre 0,2 saat artarak 43,5 saat olarak gerçekleşti.

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı şubat ayında bir önceki aya göre 1,9 puan azalarak yüzde 24,5 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 16,3 iken işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 17,6 olarak tahmin edildi.

Paylaşın

Türkiye’de Her Gün 5 İşçi Çalışırken Hayatını Kaybediyor

2024 yılının ilk üç ayında en az 425 işçi çalışırken hayatını kaybetti. Başka bir ifadeyle 2024 yılının ilk üç ayında her gün ‘en az’ 5 işçi iş kazalarında hayatın kaybetti.

Haber Merkezi / Hayatını kaybedenlerin 16’sı çocuk işçilerdi. 4’ü 14 yaş ve altında, 12’i de 15-17 yaş aralığında çocuk/genç işçilerdi. 18-29 yaş arası 84 işçi, 30-49 yaş arası 178 işçi, 50-64 yaş arası 105 işçi, 65 yaş ve üstü de 22 işçi hayatını kaybetti.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), ocak – şubat – mart ayına dair iş cinayetleri verilerini açıkladı.

İSİG Meclisi’nin paylaştığı verilere göre yılın ilk üç ayında en az 425 işçi çalışırken hayatını kaybetti. Ocak’ta 161, Şubat’ta 149 ve Mart’ta 115 işçi öldü. Her gün ‘en az’ 5 işçi iş kazalarında hayatından oldu. Ölenlerin 177’si sanayi, 105 inşaat, 105’i hizmet ve 38’i de tarım sektöründe çalışıyordu.

Hayatını kaybedenlerin 16’sı çocuk işçilerdi. 4’ü 14 yaş ve altında, 12’i de 15-17 yaş aralığında çocuk/genç işçilerdi. 18-29 yaş arası 84 işçi, 30-49 yaş arası 178 işçi, 50-64 yaş arası 105 işçi, 65 yaş ve üstü de 22 işçi hayatını kaybetti. İSİG Meclisi 20 işçinin ise yaşını belirleyemedi.

Üç ayda iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle: İnşaat, Yol işkolunda 105 işçi; Taşımacılık işkolunda 58 işçi; Tarım, Orman işkolunda 38 emekçi (18 işçi ve 20 çiftçi); Metal işkolunda 31 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 27 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 27 işçi; Madencilik işkolunda 24 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 24 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 16 işçi; Ağaç, Kağıt işkolunda 10 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 9 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 8 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 8 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 6 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 6 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 6 işçi; Enerji işkolunda 4 işçi; elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 18 işçi.

Üç ayda ayında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle: 14 yaş ve altı 4 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 12 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 84 işçi, 30-49 yaş arası 178 işçi, 50-64 yaş arası 105 işçi, 65 yaş ve üstü 22 işçi, yaşını bilmediğimiz 20 işçi.

Üç ayda iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Ezilme, Göçük nedeniyle 82 işçi; Trafik, Servis Kazası nedeniyle 79 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 77 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 61 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 22 işçi; İntihar nedeniyle 21 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 20 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 14 işçi; Şiddet nedeniyle 11 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 9 işçi; diğer nedenlerden dolayı 29 işçi.

Not: İSİG Meclisi, iş kazalarını, iş cinayetleri olarak tanımlıyor.

Paylaşın

Açlık Sınırı 16 Bin 793, Yoksulluk Sınırı 54 Bin 700 Liraya Yükseldi

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 16 bin 793 liraya, gıda harcaması ile diğer aylık zorunlu harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı ise 54 bin 700 liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Temel mal ve hizmetlerde görülen artış geçim şartlarını her geçen gün daha da olumsuz etkilemektedir. Yapılan araştırmada; marketlerde ürün bazlı fiyatların -ramazan ayı indirimi gerekçesiyle- seçim öncesi aşağı çekildiği gözlemlendi. Fakat buna rağmen özellikle gıda fiyatlarında artış devam etti ve başta dar ve sabit gelirli kesimler olmak üzere toplumun tüm kesimlerini etkileyen fiyat artışları geçim şartlarını ağırlaştırdı. Ücret gelirlerinin satın alma gücü her geçen ay düşmeye devam etmektedir.

TÜRK-İŞ Konfederasyonunun yaptığı araştırmanın 2024 Mart ayı sonucuna göre; Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 16.792,99 TL’ye, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlariçin yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 54.700,32 TL’ye,

Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 21.831,13 TL’ye yükseldi.”

Paylaşın

Almanya’da Ortalama Emekli Maaşı Türkiye’nin Neredeyse 7 Katı

Yerel seçimlere sayılı saatler kalırken, seçimler sonrası ekonomide daha sıkı kemer sıkma politikalarının uygulanacağı tahminleri seçimleri daha da önemli hale getiriyor. 2023 yılı Türkiye’de emekliler için son 20 senedeki en kötü dönem oldu.

Emeklilerin durumu 2024 yılında daha da geriye giderken, Türkiye, Avrupa’da 32 ülke arasında 2021 yılı itibarıyla Euro bazında ortalama emekli maaşlarının en düşük olduğu ikinci ülke. Almanya’da ortalama emekli maaşı Türkiye’nin neredeyse 7 katı. 2012-2021 yılları arasında Avrupa’da ortalama emekli maaşı büyük ölçüde artarken Türkiye’de yüzde 34 düştü.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) “Avrupa’da ve Türkiye’de emeklilerin durumu” başlıklı raporu yayımladı. Prof. Dr. Aziz Çelik editörlüğünde hazırlanan rapora Deniz Beyazbulut ve Zeynep Kandaz katkı verdi. Rapor AB İstatistik Ofisi Eurostat verilerine dayanıyor. Eurostat’ın son güncel verileri 2021 yılını kapsıyor.

Emekli maaşları dört ana kalemden oluşuyor: Yaşlılık aylığı, malullük aylığı, ölüm aylığı ve erken emeklilik ödemesi. Bu gösterge haberimizde “emekli maaşı” olarak adlandırılacak. “Yaşlılık aylığı” ise belirlenen yaşta bir işten emekli olduktan sonra emeklinin gelirini korumak ve desteklemek amacıyla yapılan ödeme. Ortalama maaşlar toplam ödeme miktarının yararlanıcı sayısına bölünmesiyle hesaplandı.

2021 yılında ortalama brüt emekli maaşı Türkiye’de 237 Euro oldu. Türkiye 32 ülke arasında sondan ikinci sırada. Türkiye’den daha düşük olan tek ülke 224 Euro ile Bulgaristan. En yüksek ortalama emekli maaşı ise 2 bin 734 Euro ile Lüksemburg’da.

Bu miktar diğer bazı ülkelerde şöyle: Hollanda (2 bin 3), İtalya (bin 582), Almanya (bin 552), Fransa (bin 485), Yunanistan (bin 26), Macaristan (427) ve Romanya (351).

Almanya’da emekli maaşı Türkiye’dekinin 7 katı

Almanya’da ortalama emekli maaşı Türkiye’dekinin tam 6,5 katı. Bu oran Fransa’da ise 6,3 kat. 2012 yılında Türkiye’de ortalama brüt emekli maaşı 357 Euro idi.

2012-2021 arasında 31 ülkeden 30’unda Euro bazında ortalama brüt emekli maaşı arttı. Türkiye ve Yunanistan’da ise düştü. Yunanistan’da düşüş sadece yüzde 2 olurken Türkiye’de emekli maaşları yüzde 34 geriledi.

En büyük artış yüzde 98 ile Romanya’da gerçekleşti. Maaşlar Almanya’da yüzde 32 yükselirken Fransa’da yüzde 36 arttı. Yaşlılık aylığında ise Türkiye sondan üçüncü durumda. 2021’de Türkiye’de ortalama brüt emekli aylığı 281 Euro oldu. En yüksek aylık ise 2 bin 764 Euro ile Lüksemburg’da gerçekleşti.

Ortalama brüt emekli yaşlılık aylığı diğer ülkelerde şöyle: Avusturya (bin 998), İtalya (bin 660), İspanya (bin 477), Almanya (bin 448), Yunanistan (bin 35) ve Polonya (517). 2012-2021 arasında Euro bazında ortalama brüt emekli aylığı Türkiye’de yüzde 37 geriledi. Türkiye’de 2012 yılında brüt yaşlılık aylığı 447 Euro idi.

Türkiye’de emeklilerin nüfusa oranı artarken emeklilerin milli gelirden aldığı pay ise düşüyor. Emekli maaşlarının gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranında Türkiye 36 Avrupa ülkesi içinde sondan ikinci sırada. En düşük emekli ve memur maaşlarının asgari ücrete oranı ise AK Parti iktidarında 2023 yılındaki kadar düşük olmamıştı. 2024’te bu oranların daha da düşmesi bekleniyor.

Ortalama emekli brüt yaşlılık aylığının asgari ücrete oranında da Türkiye alt sırada yer alıyor. Türkiye’de bu oran yüzde 64. Yani, asgari ücretliler 100 lira kazanırken emekliler 64 lira kazanıyor. Türkiye bu alanda 21 ülke içinde sondan dördüncü. En iyi oran yüzde 135 ile Yunanistan; en düşük oran ise yüzde 57 ile Litvanya’da.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Halkın Yüzde 71’inin Serveti 10 Bin Dolardan Az

Yetişkin nüfusun sahip olduğu servet dağılımına bakıldığında Türkiye’de halkın büyük bir bölümünün çok az servete sahip olduğu ortaya çıkıyor. 2022 yılında Türkiye’de halkın yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor.

Türkiye’de 10 bin-100 bin dolar serveti bulunan yetişkinlerin oranı yüzde 27. Yetişkinlerin yüzde 2’sinin ise 100 bin-1 milyon dolar arasında serveti bulunuyor. 1 milyon dolardan fazla serveti bulunanların oranı yüzde 0,1.

İsviçreli Credit Suisse ve UBS tarafından yayımlanan verilere göre Türkiye’de servet dağılımı oldukça adaletsiz. Bunun birçok göstergesi var. İlki servet dağılımı eşitsizliği gini katsayısı. 0 mutlak eşitliği gösterirken bu sayı büyüdükçe eşitsizlik artıyor.

Bu kriterde Türkiye 34 Avrupa ülkesi içinde üçüncü sırada yer alıyor. Türkiye’nin katsayısı 80,2. İlk sıradaki İsveç’te bu oran 87,4 iken ikinci sıradaki Letonya’da 80,4.

Servet dağılımı adaletsizliğinin en düşük olduğu ülke ise 50,8 puan ile Slovakya. Ardından Belçika (59,6), Malta (60,9) ve Slovenya (64,4) geliyor.

Gelir dağılımı, demokratik değerler ve mutluluk gibi birçok alanda dünyada ve Avrupa’da en iyi ülkeler arasında bulunan Nordik ülkelerindeki servet dağılımı adaletsizliği de dikkat çekiyor.

İlk sıradaki İsveç’in yanı sıra diğer İskandinav ülkeleri de ortalamanın üstünde yer alıyor. AB’nin “Dört Büyükler”i arasında ise Almanya servet adaletsizliğin en yüksek olduğu ülke.

Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 40’ına sahip

Rapora göre en zenginlerin servetten aldıkları paya bakıldığında en büyük dengesizlik Türkiye’de. Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 39,5’ine sahip. Bu alanda 21 Avrupa ülkesi içinde ilk sırada.

En zengin yüzde 1’lik kesimin servetinin en düşük olduğu ülke ise yüzde 13,5 ile Belçika. Diğer bazı ülkelerde bu pay şöyle: Almanya (yüzde 30,4), Yunanistan (yüzde 25), Fransa (yüzde 21,1) ve İngiltere (yüzde 20,6).

En zengin yüzde 5 ve yüzde 10’luk kesimlerin servetten aldığı paya bakıldığında ise Türkiye İsveç’in ardından ikinci sırada. Bu alanlarda eşitsizliğin en düşük olduğu ülke yine Belçika.

Türkiye’de en zengin yüzde 5’lik kesim servetin yüzde 59,2’isine sahip. En zengin yüzde 10’luk kesim ise servetin yüzde 69,8’ine sahip.

Türkiye’de halkın ne kadar serveti var?
Yetişkin nüfusun sahip olduğu servet dağılımına bakıldığında Türkiye’nin halkın büyük bir bölümünün çok az servete sahip olduğu ortaya çıkıyor. Servet dağılımı dilimleri şöyle:

10 bin dolardan az
10 bin-100 bin dolar arası
100 bin-1 milyon dolar arası
1 milyon dolardan fazla

Buna göre 2022 yılında Türkiye’de halkın yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor.

10 bin dolardan az servete sahip yetişkinler sıralamasında Türkiye açık ara zirvede yer alıyor. Bu dilimde ikinci sıradaki Sırbistan’da bu oran yüzde 40. Almanya’da ise bu oran yüzde 10 ile en düşük seviyede.

Türkiye’de 10 bin-100 bin dolar serveti bulunan yetişkinlerin oranı yüzde 27. Yetişkinlerin yüzde 2’sinin ise 100 bin-1 milyon dolar arasında serveti bulunuyor. 1 milyon dolardan fazla serveti bulunanların oranı yüzde 0,1.

1 milyondan dolardan fazla servete sahip yetişkin oranında İzlanda yüzde 21 ile zirvede. Almanya’da yetişkinlerin yüzde 3,9’unun 1 milyon dolardan fazla serveti var.

Rapora göre yetişkin başına düşen servette ise Türkiye hem ortalama hem de ortanca göstergelerinde açık ara son sırada yer alıyor. Türkiye’de yetişkinlerin ortalama serveti 16,7 bin Euro. Hemen üstündeki Bosna-Hersek’te ise servet miktarı 31,9 bin Euro.

Zirvede ise 650,7 bin Euro ile İsviçre var. İskandinav ülkelerinde de yetişkin başına düşen servet oldukça yüksek. Bu miktar diğer bazı ülkelerde şöyle: Fransa 296,5 bin; Almanya 243,3 bin ve Yunanistan 100,4 bin.

Yetişkin başına düşen ortanca servet daha adil bir kıyaslamaya imkan tanıyor. Ortanca, küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan sayı. Ülkeler arasındaki fark ortanca servette azalsa bile Türkiye 35 ülke arasında yine açık ara son sırada bulunuyor.

Buna göre Türkiye’de yetişkin başına düşen ortanca servet sadece 5,2 bin Euro. Türkiye’nin hemen üstündeki Sırbistan’da ise bu miktar Türkiye’dekinin tam üç katı: 15,6 bin Euro. Zirvede ise 392,4 bin euro ile İzlanda var. Almanya’da ise bu miktar 63,4 bin Euro.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın