TÜİK açıkladı: İşsizlik oranı yüzde 13.2’ye geriledi

TÜİK, ‘İşgücü İstatistikleri 2020’ verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yıl 2019’a kıyasla 408 bin kişi azalarak 4 milyon 61 bin kişi olurken, işsizlik oranı ise, Kovid-19 salgınının etkili olduğu geçen yıl bir önceki yıla göre 0.5 puan düşerek yüzde 13.2’ye geriledi.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ‘İşgücü İstatistikleri 2020’ verilerini açıkladı. Açıklanan veriler şöyle;

Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2020 yılında bir önceki yıla göre 408 bin kişi azalarak 4 milyon 61 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 0,5 puanlık azalış ile yüzde 13,2 seviyesinde gerçekleşti. Tarım dışı işsizlik oranı ise 0,7 puanlık azalış ile yüzde 15,3 oldu.

İstihdam oranı yüzde 42,8

İstihdam edilenlerin sayısı 2020 yılında bir önceki yıla göre 1 milyon 268 bin kişi azalarak 26 milyon 812 bin kişi, istihdam oranı ise 2,9 puanlık azalış ile yüzde 42,8 oldu.

İşgücü 2020 yılında bir önceki yıla göre 1 milyon 676 bin kişi azalarak 30 milyon 873 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 3,7 puanlık azalış ile %49,3 olarak gerçekleşti.

15-64 yaş grubunda işsizlik oranı bir önceki yıla göre 0,6 puan azalışla yüzde 13,4, tarım dışı işsizlik oranı ise 0,7 puanlık azalışla yüzde 15,4 oldu. Bu yaş grubunda istihdam oranı 2,8 puanlık azalışla yüzde 47,5, işgücüne katılma oranı ise 3,6 puanlık azalışla yüzde 54,9 oldu.

Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 25,3, istihdam oranı yüzde 29,2

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki yıla göre 0,1 puan azalarak yüzde 25,3, istihdam oranı ise 3,9 puan azalarak yüzde 29,2 oldu. Aynı dönemde işgücüne katılma oranı 5,3 puanlık azalışla yüzde 39,1 seviyesinde gerçekleşti. Ne eğitimde ne de istihdamda olanların oranı ise bir önceki yıla göre 2,3 puanlık artışla yüzde 28,3 seviyesinde gerçekleşti.

İstihdam edilenlerin yüzde 56,2’si hizmet sektöründe

2020 yılında, istihdam edilenlerin yüzde 17,6’sı tarım, yüzde 20,5’i sanayi, yüzde 5,7’si inşaat, yüzde 56,2’si ise hizmet sektöründe yer aldı. Bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında sanayi sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,7 puan, inşaat sektörünün payı 0,2 puan artarken, tarım sektörünün payı 0,6 puan, hizmet sektörünün payı 0,3 puan azaldı.

2020 yılında 4 milyon 716 bin kişi tarım sektöründe, 5 milyon 497 bin kişi sanayi sektöründe, 1 milyon 538 bin kişi inşaat sektöründe, 15 milyon 60 bin kişi hizmet sektöründe istihdam edildi. Bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında istihdam edilenlerin sayısı tarım sektöründe 381 bin, sanayi sektöründe 64 bin, inşaat sektöründe 12 bin, hizmet sektöründe 812 bin kişi azaldı.

İşsizlik oranı en yüksek iller: Mardin, Batman, Şırnak, Siirt

İşsizlik oranı en yüksek bölge yüzde 33,5 ile TRC3 (Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) iken, işsizlik oranı en düşük bölge yüzde 6,6 ile TR82 (Kastamonu, Çankırı, Sinop) oldu.

En yüksek istihdam oranı yüzde 50,9 ile TR21 (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli) Bölgesi’nde gerçekleşti. En düşük istihdam oranı ise yüzde 26,0 ile TRC3 (Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) Bölgesi’nde oldu.

En yüksek işgücüne katılma oranı yüzde 55,9 ile TR21 (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli) Bölgesi’nde gerçekleşti. En düşük işgücüne katılma oranı ise yüzde 38,4 ile TRC2 (Şanlıurfa, Diyarbakır) Bölgesi’nde oldu.

 

Paylaşın

861 işçi Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybetti

İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin yayınladığı ‘Covid-19 Bir İşçi Sınıfı Hastalığıdır…’ başlıklı rapora göre, salgının birinci yılında yeni tip koronavirüs (Kovid 19) nedeniyle en az 861 işçi hayatını kaybetti. “Bu dönemde Covid-19 nedenli işçi ölümleri devlet tarafından açıklanmadı ve doğal olarak ulusal basına da yansımadı.” ifadelerinin yer aldığı raporda, “Bu yüzden ilk defa bir raporumuzda ulusal basına yansıyan işçi ölümleri tespit edebildiğimiz işçi ölümlerinin 1/3’ü kadardır.” denildi.

Haber Merkezi / İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi, “Covid-19 Bir İşçi Sınıfı Hastalığıdır…” başlıklı raporunu yayınladı.

“Yüzde 34’ünü ulusal basından; yüzde 66’sını ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, sağlık meslek örgütleri, sendikalar, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve yerel basından öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla salgının birinci yılında (11 Mart 2020 – 10 Mart 2021) Covid-19 nedeniyle en az 861 işçi hayatını kaybetti.” ifadelerinin yer aldığı raporda, “Bu dönemde Covid-19 nedenli işçi ölümleri devlet tarafından açıklanmadı ve doğal olarak ulusal basına da yansımadı. Bu yüzden ilk defa bir raporumuzda ulusal basına yansıyan işçi ölümleri tespit edebildiğimiz işçi ölümlerinin 1/3’ü kadardır. Sağlık örgütlerinin (özellikle TTB’nin) çabaları sayesinde bilinen ölümlerin çoğunluğunu oluşturan sağlık emekçilerinin ölüm sayısını öğrenebildik. Ek olarak özellikle sendikalar, işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, yerel basın, memleket dernekleri diğer bilgi kaynaklarımızı oluşturdu.” denildi.

Eldeki bilgilerin oldukça yetersiz olduğu vurgulanan raporun devamında şunlar kaydedildi:

“Örneğin neredeyse bildiğimiz göçmen işçi ölümü yok. Oysa çalışan nüfusun neredeyse yüzde 10’una yakını göçmen. Yine bildiğimiz hiç çiftçi ölümü yok. Yine bazı şehirlerden hiçbir bilgiye ulaşamadık. Diğer yandan ulaşabildiğimiz bilgilere bakınca faal çalışanlar ve bir önceki emekçi kuşağı (emekliler) Covid-19 nedenli ölümlerin yüzde 95’inden fazlasını oluşturuyor…

Salgının birinci yılında Covid-19 nedenli iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle:

2020 yılında Mart ayının son yirmi gününde en az 14 işçi, Nisan ayında en az 104 işçi, Mayıs ayında en az 29 işçi, Haziran ayında en az 13 işçi, Temmuz ayında en az 16 işçi, Ağustos ayında en az 57 işçi, Eylül ayında en az 52 işçi, Ekim ayında en az 53 işçi, Kasım ayında en az 162 işçi, Aralık ayında en az 242 işçi, 2021 yılında Ocak ayında en az 80 işçi, Şubat ayında en az 35 işçi ve Mart ayının ilk on gününde en az 4 işçi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti.

Salgının birinci yılında Covid-19 nedenli iş cinayetlerinin istihdam dağılımına baktığımızda 724 ücretli ve 137 kendi nam ve hesabına çalışan hayatını kaybetti. Yani ölenlerin yüzde 84’ünü ücretliler yüzde 16’sını ise kendi nam ve hesabına çalışanlar oluşturuyor…

Salgının birinci yılında Covid-19 nedenli iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle:

Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 367 emekçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 228 emekçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 71 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 45 işçi; Metal işkolunda 29 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 28 işçi; Taşımacılık işkolunda 20 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 15 işçi; Tarım, Orman işkolunda 8 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 7 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 7 işçi; Enerji işkolunda 6 işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 5 işçi; İnşaat, Yol işkolunda 5 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 4 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 3 işçi; İletişim işkolunda 3 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 3 işçi; Madencilik işkolunda 2 işçi; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 5 işçi hayatını kaybetti…

Not: TTB ile farklı sağlık emekçisi ölümü açıklıyoruz. Bunun nedeni ölümlerde çalıştıkları işkollarını baz almamız. 367 sağlık emekçisinin yanında başka işkollarında kaybettiğimiz 6 sağlık emekçisi arkadaşımız daha var. Yine faal çalışanları baz aldığımız için kayıtlarımızda emekli olan sağlıkçılar yok…

Salgının birinci yılında Covid-19 nedenli iş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımı şöyle: 71 kadın işçi ve 790 erkek işçi hayatını kaybetti…

Salgının birinci yılında Covid-19 nedenli iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle:

18-27 yaş arası 9 işçi,
28-50 yaş arası 315 işçi,
51-64 yaş arası 411 işçi,
65 yaş ve üstü 100 işçi,
Yaşını bilmediğimiz 26 işçi hayatını kaybetti…

Salgının birinci yılında Covid-19 nedenli ölenlerin 94’ü (yüzde 10,91) sendikalı işçi, 767’si ise (yüzde 89,09) sendikasız. Sendikalı işçiler tarım, gıda, kimya, tekstil, iletişim, büro, eğitim, ticaret, cam, metal, inşaat, taşımacılık, sağlık, güvenlik ve belediye işkollarında çalışıyordu.”

Daha geniş bilgi için TIKLAYIN

Paylaşın

Açlık sınırı 2 bin 681, yoksulluk sınır, 9 bin 274 TL

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna (DİSK) bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yayınladığı, Açlık ve Yoksulluk Sınırı Şubat Raporu’na göre açlık sınırı 2 bin 681, yoksulluk sınır: 9 bin 274 TL. Açıklanan rapora göre, açlık sınırındaki artış genel enflasyonda yaşanan artıştan daha fazla oldu.

Haber Merkezi / Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna (DİSK) bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ‘Şubat Ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırı Raporu’nu yayınladı.

“Dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 2 bin 681 TL’dir. Bu harcama tutarı sadece gıda için yapılması gereken minimum tutardır. Açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı 9 bin 274 TL olarak gerçekleşmiştir.” ifadelerinin yer aldığı raporda özetle şu bilgiler yer almıştır;

“Sağlıklı beslenmek için her aile ferdinin alması gereken kalori miktarı farklılık göstermektedir. Yetişkin bir erkeğin sağlıklı bir biçimde beslenmesi için tüketmesi gereken gıdaların aylık karşılığı 693 TL’dir. Bu değer yetişkin bir kadın için 669 TL, 15-18 yaş bir genç için 735 TL, 4-6 yaş arası bir çocuk için 486 TL’dir. Sağlıklı bir biçimde beslenmenin toplam aile bütçesine maliyeti ise 2 bin 584 TL olarak tespit edilmiştir. Bu tutar söz konusu ailenin sadece gıda harcamaları için yapması gereken zorunlu tutardır. Eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcama tutarı 9 bin 274 TL’ye ulaşmaktadır.

18 yılda açlık sınırı 6.6 kat arttı

2003 yılının şubat ayında 4 kişilik bir aile, günlük minimum 13,47 TL’ye sağlıklı beslenebilirken, bugün ancak 89.37 TL’ye sağlıklı beslenebilmektedir. Buna göre 18 yıllık zaman zarfında açlık sınırı 6.63 kat arttı. Aynı dönemde enflasyondaki artış ise 5.38 kat oldu. Açlık sınırındaki artış genel enflasyonda yaşanan artıştan daha fazla oldu.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi dört kişilik bir ailenin sağlıklı bir biçimde beslenebilmesi için, günlük en az 89.37 TL, aylık 2 bin 681 TL’lik harcama yapması gerekiyor.

Buna göre yetişkin bir kadının sağlıklı beslenmesi için yapması gereken günlük harcama tutarı 23.13 TL, yetişkin bir erkeğin 23.94 TL, 15-18 yaş arası bir gencin 25.47 TL, 4-6 yaş arası bir çocuğun ise 16.84 TL’dir.

İstanbul’da açlık sınırı 2 bin 850 TL

Araştırma kapsamında üç büyük ile ait Şubat 2021 dönemi açlık ve yoksulluk sınırı verileri de hesaplanmıştır. Buna göre İzmir’de açlık sınırı 2 bin 910 lira olarak belirlenmiştir. İzmir’i, İstanbul 2 bin 850 liralık açlık sınırı ile takip etmektedir. Ankara’da ise açlık sınırı 2 bin 631 lira olarak tespit edilmiştir.

Araştırma kapsamında önemli sanayi merkezlerindeki açlık sınırları da belirlenmiştir. Buna göre Bursa, Eskişehir ve Bilecik bölgesinde açlık sınırı 2 bin 684, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu ve Yalova bölgesinde açlık sınırı 2 bin 739, Zonguldak, Bartın ve Karabük bölgesinde açlık sınırı 2 bin 683, Adana ve Mersin bölgesinde açlık sınırı 2 bin 546 lira olarak belirlenmiştir. Ayrıca açlık sınırı Gaziantep, Kilis, Adıyaman bölgesinde 2 bin 486, Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye bölgesinde 2 bin 491, Şanlıurfa ve Diyarbakır bölgesinde 2 bin 506, Trabzon, Ordu, Rize, Artvin, Gümüşhane, Giresun bölgesinde 2 bin 693 liradır.”

Daha geniş bilgi için TIKLAYIN

Paylaşın

CHP’li Özel’den Bakan Koca’ya ‘sağlık çalışanlarının özlük hakları’ soruları

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle bir önerge veren CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, salgın sürecinde özveriyle sağlık çalışanlarının taleplerini gündeme getirdi. Özel, önergede, sağlık çalışanlarının özlük haklarında hiçbir iyileştirme yapılmadığına dikkat çekti.

Haber Merkezi / CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede, sağlık çalışanlarının taleplerini gündeme getirdi

Kovid salgını sürecinde, özveriyle görev yapan binlerce sağlık çalışanı bu Kovid’e yakalandığını ve 385 sağlık çalışanın da hayatını kaybettiğine dikkat çeken Özel, “Türkiye, en fazla sağlık çalışanını Kovid’e kurban veren ülkeler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Sağlık çalışanlarımız, izin, istifa ve emeklilik yasağı ile canları pahasına görev yapmasına karşın, özlük haklarında hiçbir iyileştirme yapılmamış, ek ödemeler de emeklerini karşılamaktan çok uzak kalmıştır. ‘Sağlık çalışanlarımızın haklarını ödemeyiz’ şeklinde pek çok kez açıklama yapılmasına karşın, sağlık çalışanlarının taleplerinin yerine getirilmesi, haklarının bir kısmının bile ödenmesi konusunda hiçbir adım atılmamıştır” dedi.

CP’li Özel, Bakan Koca’ya şu soruları yöneltti:

  • 2018 ve 2019 yıllarında sağlık çalışanlarına yapılan ek ödemelerin toplam tutarı ne kadardır?
  • Mart 2020-Mart 2021 döneminde, sağlık çalışanların ödenen ek ödemenin bir yıllık toplam tutarı ne kadardır? Bu ödeme kaç sağlık çalışanına yapılmıştır? Bu dönemde ödenen en yüksek ve en düşük ek ödeme miktarı ne kadardır?
  • Salgın sürecinde, kaç sağlık çalışanı hastalığa yakalanmış, kaçı yaşamını yitirmiştir? Kovid nedeniyle çalışamaz duruma gelen sağlık çalışanı sayısı kaçtır?
  • Mart 2020-Mart 2021 döneminde kaç yeni sağlık çalışanı istihdam edilmiştir?
  • Kovid nedeniyle iş göremez hale gelen ya da yaşamını yitiren sağlık çalışanlarından kaçına; Kovid, meslek hastalığı kabul edilerek özlük hakları sağlanmış ve maaş bağlanmıştır? Başvurduğu halde; maaş bağlanmayan sağlık çalışanı sayısı kaçtır?
  • Sağlık çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilerek, biraz olsun haklarının ödenmesi yönünde bir girişimde bulunacak mısınız? Yoksa “Sağlık çalışanlarının hakkını ödeyemeyiz” demeye devam mı edeceksiniz?
Paylaşın

“Toplumsal sağlık, demokrasi ve adalet istiyoruz”

Sağlık emek-meslek örgütleri, yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgının birinci yıldönümünde birçok ilde basın açıklaması düzenledi. Ankara’daki basın açıklaması Gazi Üniversitesi Hastanesi bahçesinde yapılırken, İstanbul’daki basın açıklamasının adresi ise Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Hastanesi (Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi) yeni bina önüydü.

Haber Merkezi / Basın açıklamalarında “Eksik, Yanlış, Tutarsız Politikalar, ‘Başarı Hikayesi’ Uğruna Yitirilen Hayatlar… Sevgi, Özlem, Yas ve Öfke!”, “Taleplerimiz Dilimizde, Yitirdiklerimiz Yüreğimizde”, “Toplumsal Sağlık İçin Demokrasi ve Adalet İstiyoruz”, “Yönetemiyorsunuz, Tükeniyoruz”, “Sağlığımıza, Haklarımıza, Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz” yazılı pankartlar açıldı. COVID-19 nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanlarının fotoğrafları ve karanfiller taşınırken, birçok hastanede de saygı duruşları yapıldı.

Ankara’da Gazi Üniversitesi Hastanesi bahçesinde yapılan basın açıklamasında TTB, Ankara Tabip Odası (ATO), Ankara Diş Hekimleri Odası, SES Ankara Şubesi, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası, Türk Hemşireler Derneği, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği’nin yönetici ve üyeleri ile çok sayıda sağlık emekçisi katıldı

İstanbul’daki basın açıklamasının adresi ise Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Hastanesi (Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi) yeni bina önüydü. Açıklamaya TTB, İstanbul Tabip Odası (İTO), İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası İstanbul Şubeleri, Devrimci Sağlık-İş Sendikası, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği’nin yöneticileri ve aktivistleri katıldı. Demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların ve siyasi partilerin temsilcileri, milletvekilleri Dr. Ali Şeker, Oya Ersoy ve Musa Piroğlu ile Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’nun oğlu Onur Taşçıoğlu da etkinliğe katılan isimler arasındaydı.

“Eksik, Yanlış, Tutarsız Politikalar Yüzünden Ölmek İstemiyoruz!” temalı ortak basın açıklaması;

“Dünya Sağlık Örgütü’nün Pandemiyi ilan ettiği ve Türkiye’de ilk COVİD-19 vakasının açıklandığı günden bu yana bir yıl geçti. Bu bir yıl içinde salgın mücadelesinin en ön safında yer alan dört yüze yakın sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Toplam ölüm sayısı ise Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı resmi rakamlara göre bile 30 bine yaklaştı. (Belediyelerin elinde bulunan ölüm sayıları gerçek rakamın en az iki, üç katı olduğunu gösteriyor.)

Türkiye gerek vaka gerekse ölüm sayıları açısından salgının bedelini en ağır ödeyen ülkeler arasında. Özellikle COVİD-19’un bir tsunami gibi vurduğu ilk haftalarda ve en ağır seyrettiği Kasım-Aralık aylarında büyük trajediler yaşandı. Yoğun bakım yatakları dolup taştı, ağır hastalar bile hastanelerde yer bulamadı, hastalar hastanelere ulaşamazken ambulanslar hasta taşımaya yetişemedi.

Geçtiğimiz bir yılda sadece sağlığımızı değil, işimizi, aşımızı, gelirimizi de kaybettik. Büyük şirketlerin vergi borçlarını sıfırlayan siyasi iktidar halkın bu süreçteki sıkıntılarını, sorunlarını görmezden geldi; işçileri kısa çalışma ödeneğine, esnafı iflasa mahkum etti.

Bizi yönetenler bütün bu yaşananlarda tek suçlunun 2019 yılı sonunda Vuhan’da ortaya çıkıp bütün dünyaya yayılan SARS-CoV-2 isimli bir virüs olduğuna inanmamızı bekliyorlar.

Peki ya; salgına hazırlıksız yakalananlar? Sağlık çalışanlarına maske ve eldiven bile temin edemeyenler? Vatandaşlara üç beş maskeyi dağıtmayı beceremeyenler? Alınmayan tedbirler, eksik, yanlış, tutarsız politikalar?

Peki ya; şeffaflıktan ve toplum katılımından uzak salgın politikaları? Aylarca vaka sayılarını bile açıklamayan, gerçek ölüm sayılarını gizleyenler? Hala daha yeterli miktarda aşı temin edemeyip yaygın ve etkili aşılama yapamayanlar?

Peki ya; Mayıs ayında (ve bugün gene) erkenden “normalleşme” kararı alanlar? Yangından mal kaçırır gibi AVM’leri açmakta acele edenler? Bütün çağrılarımıza rağmen “tam kapanma”dan inatla kaçınanlar?

Peki ya; gasilhanelerin dolup taştığı günlerde bile “Çarklar Dönecek, Üretim Sürecek!” ısrarını sürdürenler? İnsanları hastalıkla açlık arasında seçim yapmaya zorlayanlar? Salgını toplumsal muhalefetin sesini kısmak için bahane olarak kullanıp lebaleb dolu salonlarda parti kongrelerini yapanlar?

Peki ya; aklın ve bilimin ışığında bir SALGIN yönetimi yerine ALGI yönetimini tercih edenler? Gerekli önlemleri almayıp “Maske-Mesafe-Hiyen” tekerlemesiyle sorumluluğu vatandaşlara yıkanlar? Bütün anlattıkları KOCA bir yalandan ibaret olanlar?

Milyonlarca insanımızın hastalanıp on binlerce insanımızın ölümüne yol açanın sadece 0,125 mikron çapında, tek zincirli, zarflı bir RNA virüs olmadığını biliyoruz.

Türkiye’nin bu süreçte bu kadar ağır bedel ödemesinin ve hala ödüyor olmasının sorumlusu on binlerce yurttaşımızın hayatına mal olan COVİD-19 pandemisinden “başarı hikayesi” çıkarmaya, salgından siyasi rant sağlamaya çalışan AKP zihniyetidir. Geçtiğimiz bir yılda yaşananlar göstermektedir ki, Türkiye’de salgınla mücadelenin ön koşulu bu zihniyetle mücadeleden geçmektedir.

Kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla COVİD-19 nedeniyle kaybettiğimiz bütün sağlık çalışanlarımızı, bütün yurttaşlarımızı sevgiyle, saygıyla, minnetle anıyoruz.

Anıları her zaman bizimle birlikte olacak.

Sevgi Özlem Yas ve Öfke!”

Basın açıklamalarında okunan ortak metin için TIKLAYIN

Paylaşın

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’den Nakliyat-İş Sendikası’na destek

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB), “Yemek Sepeti işçilerinin ve DİSK/Nakliyat-İş Sendikası’nın haklı mücadelesi destekliyoruz.” açıklamasında bulundu.

“Yemek Sepeti yönetimini işçilerin kararına, iradesine, hukukuna saygı göstermeye, Başta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olmak üzere tüm yetkilileri hileli yollar kullanarak işçilerin haklarını kullanmalarını engellemeye çalışanlara karşı göreve çağırıyoruz.” ifadelerinin yer aldığı açıklama şöyle;

“Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın resmi verilerine göre, Yemek Sepeti Elektronik İletişim Perakende Gıda Lojistik Anonim Şirketi işletmesinde Türkiye genelinde 2021 Ocak ayı itibarıyla 6200 işçi çalışmaktadır.

Yemek Sepeti işçileri, insanca yaşayabilecek bir ücret ve insan onuruna yaraşır çalışma koşulları için anayasal haklarını kullanarak DİSK üyesi Nakliyat-İş Sendikası’nda örgütlenmeye, üye olmaya başlamışlardır.

2020 yılının son aylarında başlayan bu süreç, 2021 Ocak ayında daha da hızlanarak devam etmiştir.

6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’na uygun olarak DİSK/Nakliyat-İş Sendikası’nın Toplu İş Sözleşmesi için Bakanlığa yetki başvurusu aşamasında işveren, işyerinin SGK kayıtlarında hukuka aykırı bir müdahale yaparak işçilerin bulunduğu “Taşımacılık” işkolunu, “Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar” işkolu olarak değiştirmiştir. Bunun sonucu olarak işyerinde çalışan 2.000’e yakın işçinin Nakliyat-İş Sendikası üyeliği düşmüştür.

Yemek Sepeti yönetimi bu şaibeli, muvazaalı girişimle işçilerin Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve yasalardan kaynaklanan örgütlenme ve toplu sözleşme haklarını açık bir şekilde çiğnemiştir.

İşçilerin DİSK’i, Nakliyat-İş Sendikası’nı seçmeleri haklarını kullanmalarının ve özgür iradelerinin bir sonucudur. Başta işveren olmak üzere herkes bu haklara ve işçilerin özgür iradesine saygı göstermelidir.

Bizler;

Yemek Sepeti yönetimini işçilerin kararına, iradesine, hukukuna saygı göstermeye,

Başta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olmak üzere tüm yetkilileri hileli yollar kullanarak işçilerin haklarını kullanmalarını engellemeye çalışanlara karşı göreve çağırıyoruz.

Yemek Sepeti işçilerinin ve DİSK/Nakliyat-İş Sendikası’nın haklı mücadelesi destekliyoruz.”

Paylaşın

‘Emekli Sendikaları Koordinasyonu’ kuruldu

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Emekli-Sen, Tüm Emekli-Sen, Emekliler Dayanışma Sendikası (EDS), İstanbul Emekli Sendikaları Koordinasyonu emeklilerin sorunlarının çözümüne dair ‘güç-birliği, birleşik mücadele’ ekseninde kurulduğunu açıkladı.

İstanbul Emekli Sendikaları Koordinasyonu’nun kuruluş amacına yönelik yapılan açıklamada, “Gerçekleştirilen toplantılarda, sendikalar arasındaki ilişkilerin, “siyasal iktidarın politikaları, emeklilerin yaşadığı ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik ve kültürel sorunları ve bunlara çözüm olacak taleplerimizi, emeklilerin sendikal örgütlenmede karşılaştıkları sorunlar vb. birçok konuda ortak görüşlere sahip olunduğu tespit edilmiştir” ifadeleri yer aldı.

Koordinasyonun iktidar karşısında emekli hareketinin ve sınıf mücadelesinin kazanımlarına ulaşmasında önemli etki sağlıyacağına inandıklarını ve atılan bu somut adımın “güç-birliği, birleşik mücadele” konusunda önemli katkıları olacağı ifade edildi.

Emekli Sendikaları Koordinasyonu’nun yaptığı açıklamanın tamamı şu şekilde:

“İstanbul’da bir araya gelen emekli sendikalarımıza bağlı temsilcilerimiz, ekonomik-demokratik mücadelemizde eylem ve güç birliği sağlamak amacıyla “İSTANBUL EMEKLİ SENDİKALARI KOORDİNASYONU” nu oluşturmuştur.

İstanbul Emekli Sendikaları Koordinasyonuna neden ihtiyaç duyduk?

Biz emeklilere dayatılan insanlık dışı toplumsal koşullarda, emekli sendikalarımızın birleşik mücadele vermesi kaçınılmazdır!

COVİD19 salgınıyla birlikte yaşanan ekonomik krizin faturası emeklilere, işçilere, memurlara, çiftçilere ve küçük esnafa çıkarılıyor. Temel tüketim maddeleri olsun, elektrik-su-doğal gaz faturaları olsun % 40 ların üzerindeki zamlarla açlık ve yoksulluğun dayatıldığı süreçteyiz.

İçerisine itildiğimiz sefaletin yanı sıra, en küçük demokratik hak kullanımında dahi baskı ve yasaklamalar giderek artmış ve bu durum zulüm halini almıştır. Bırakalım işçilerin sendikalaşma hakkını özgürce kullanmasını, emeklilerin sendikal örgütlenme hakkının dahi engellenmeye çalışıldığı günlerden geçiyoruz. Yazılı ve görsel medya üzerindeki baskılar ve özgürlüklerin kısıtlanması, eğitim ve sağlık haklarındaki gerilikler, kadına şiddet, hukuksuzluk ve adaletsizlik vb. unsurlarıyla, yaşam bizlere açıkça zehir edilmektedir.

Giderek ağırlaşan salgın koşullarında, emekli maaşlarına yapılan ‘sefalet zamlarıyla’ karşılaştık. Biz emekliler temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamaz olduk.

AKP iktidarı dahil tüm sermaye güçleri servetlerine servet katarken, BİZ EMEKLİLER ASGARİ GEÇİM STANDARTLARINA DAHİ ULAŞAMIYORUZ!

Evet güncel yaşamımız çok sorunludur ve geleceğimize ilişkin umutlarımız tüketilmek istenmektedir.

Ülkemizde yaşayan 13 milyon emekli ve yaşlı insanımız bu tablodan çok etkilenmekledir. Bizler, İstanbul emekli sendikalarından üyeler olarak, yaşam umudumuzu ve mücadele kararlılığımızı yitirmiş değiliz.

Artık yeter! Biz emekliler açlık, yoksulluk, aşağılanmak, yalan ve talan düzeni istemiyoruz!

Değerli basın mensupları, emek kamuoyu ve sevgili emekliler,

Güncel sürecin getirdiği görev ve sorumlulukların bilinciyle, emekli sendikalarımız arasında güç birliği ve dayanışma gerekliliğine inanıyoruz. İstanbul’da, emekli sendikalarımızın değişik şubelerinden katılan temsilcilerimiz tarafından düzenlenen toplantılar yaptık. Örgütlü emeklilere yakışan hoşgörü ve olgunluk düzeyimizle, emekli mücadelemizi ve güç birliği konusunu tartıştık. Bu konuda sendikalarımızı ve üyelerimizi ayrıntılı bilgilendirdik. Sonuç olarak ayrı sendikal kanallarda yürüttüğümüz emekli mücadelemizi, koordinasyon çatısı altında omuz omuza vererek, sınıf dayanışması bilinciyle sürdürmeye karar verdik.

Demokratik bir zeminde, özgür ve bağımsız iradelerimizle İstanbul Emekli Sendikaları Koordinasyonu ’nu (İstanbul-ESK) kurmuş bulunuyoruz. Koordinasyon oluşumunda DİSK-EMEKLİ SEN, EMEKLİLER DAYANIŞMA SENDİKASI ve TÜM EMEKLİLER SENDİKASI’ nın İstanbul şubelerinden katılan temsilcilerimiz yer almaktadır.

Sendikalarımız arasında gerçekleştirdiğimiz güç ve eylem birlikteliği; diğer emekli oluşumlarının, emekli dostlarımızın destek ve sahiplenişiyle de yeni boyutlar kazanacaktır. Bu öngörüyle, güç birliği ve dayanışmamızı ülkeye ve uluslararası platformlara taşıma ufkumuzu ifade ediyoruz.

Ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik vb. toplumsal koşullardan kaynaklanan taleplerimiz ve insan onuruna yakışır koşullarda yaşamak arzumuz ve mücadelemiz ortak paydamızdır.

Örneğin ülke GSMH’sına verdiğimiz emeklerin ve birikimlerin karşılığı olarak, emeklilik haklarımızı adaletli biçimde almak ve kullanmak istiyoruz. Bu amaçla, devlet ve ilgili sosyal güvenlik kurumlarıyla emeklilere ait TOPLU SÖZLEŞME yapmak istiyoruz. Biz emekliler adına birilerinin yarım ağızla konuşmasını kabul etmiyoruz. Artık sermayenin ve devletin tek taraflı belirlediği hukuku istemiyoruz. Emekli ve yaşlılar tarafı olarak sözleşme masasında, toplu sözleşme hakkımızı kullanmalıyız.

İstanbul Emekli Sendikaları Koordinasyonu, bu ortak zeminlerde örgütlenecek, etkinlik ve eylemleriyle kararlı mücadelesini sürdürecektir. Kapitalist sisteme, sermaye güçleri ve siyasal iktidarına karşı, emekli sendikalarımız ve üyelerimiz omuz omuza olacaktır.

Başta emekliler olmak üzere, emek ve meslek örgütlerini, aydınları ve sanatçıları, insan haklarından yana olan tüm emek dostlarını; emeklilerin ve emekli örgütlerinin haklı mücadelesinde yanımızda göreceğimize inanıyoruz.

İnsanlık dışı koşulları, açlık ve sefaleti hak etmiyoruz! Sadece onurumuzla insanca yaşamak istiyoruz.

Sevgi ve saygıyla…”

Paylaşın

Emeklilerin sorunları TBMM’ye taşındı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tulay Hatimoğulları, emeklilerin durumunu önceki gün TBMM oturumunda gündeme getirdi ve iletilen sorulara bakandan yanıt istedi.

Sendika kurma hakları davalar yoluyla ellerinden alınmak istenen Tüm Emekliler Sendikasının gündeme getirdiği sorunu ve güncel süreçte de yaşanmakta olan emeklilerin sorun ve taleplerini Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a şu sorularla soruldu.

Aşağıdaki sorularımın, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü ’nün 96 ile 99. maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Tüm Emekliler Sendikası’nın 13 Kasım 2020 tarihinde yayınladığı açıklamada; emekliler için uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan sendika kurma hakkının mahkemeler vasıtasıyla ellerinden alınmaya çalışıldığını, uluslararası sözleşmelere uygun iç hukukta düzenlemeler yapılması gerekirken, emeklilerin 25 yıllık sendikal geçmişinin ve kazanımlarının yok sayılmaya çalışıldığı ifade edilmiştir.

2021 Bütçesinin de değerlendirildiği açıklamada; “Türkiye’de 8 milyon emekli asgari ücretin altında ücret almaktadır. Hazine katkısı ile aylık ödemeler 1500 TL’ye çekilmiş olsa da zamlar gerçek ücretlerine yapılmakta gerçek ücretleri hazine katkılı düzeye gelinceye kadar aldıkları aylık sabit kalmaktadır. Bu uygulama emeklileri açlığa mahkum etmenin başka bir yoludur. 2021 yılı için emeklilere reva görülen zam oranı 3+3 ve enflasyon farkıdır. Zam oranlarının vicdansızlığı ve komikliği bir tarafa, enflasyon oranlarının siyasi iktidarın işine geldiği gibi hesaplanıp açıklandığını bilinmektedir. Dolayısıyla 2021 bütçesi emekliler açısından sefalet ve yoksulluk demektir.” ifadeleri yer almıştır.

Bu bütçe teklifinde emeklilerin sağlık haklarını iyileştirici bir politikanın varlığından bahsetmek mümkün değildir. İçinden geçtiğimiz pandemi koşulları nedeni ile emeklilerin yüküne bir de salgının yükü eklenmiştir.

Tüm emeklilerin sağlık hizmetlerinden parasız olarak yararlanması sağlanmalıdır.

Bu bağlamda;

1-Emeklilerin sendikalarına karşı neden kapatma davaları açılmıştır?

2-Davaların geri çekilmesi için Bakanlığınız tarafından adım atılacak mıdır?

3-Uluslararası sözleşmelerin tanıdığı haklar ve emeklilerin yıllardır sürdürülen mücadele ile elde ettiği kazanımların ve sendikal örgütlenme haklarının tanınması ve anayasal güvence altına alınması için çalışmalarınız var mıdır?

4-En düşük emekli aylığının talepleri doğrultusunda brüt asgari ücret tutarına yükseltilmesi için Bakanlığınızın çalışmaları var mıdır?

5-Emeklilerin yılda 4 defa aylık tutarında ikramiye verilmesi talebi karşılanacak mıdır?

6-Emeklilerden sağlık ve tedavi katkı paylarının alınmaması sağlanacak mıdır?

7-Salgın süresince emeklilerin elektrik, su ve ısınma giderlerinin karşılanması talebi için adım atılacak mıdır?

8-Salgın koşullarında yaşlılara, kronik rahatsızlığı olanlara destek verilmesi, ihtiyaçlarının karşılıksız sağlanması için çalışmalarınız var mıdır?

Paylaşın

CHP’li Ağbaba: Türkiye, Avrupa’nın köle pazarına döndü!

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat)’ın açıkladığı “2021 yılı asgari verilerine” göre Türkiye’nin Avrupa Birliği ülkeleri arasında asgari ücretin en düşük olduğu sondan ikinci ülke olmaya devam ettiğini belirterek, “Türkiye’de işgücü piyasasını Avrupa’nın köle pazarına dönüştüren AKP anlayışı, Avrupa’ya ‘bize yatırım yapın, işçilik Çin’den ucuz’ diye yalvarıyor ama buna rağmen yabancı yatırımcıyı ülkeye çekemiyor” dedi.

Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat)’ın açıkladığı “2021 yılı asgari verilerini” değerlendiren CHP’li Ağbaba, asgari ücretteki artışın zamlar ve enflasyon karşısında erdiğini ifade ederek şu ifadeleri kullandı;

“Türkiye’de asgari ücret, yıl sonunda yapılan artış sonrası brüt 3.577 lira, net 2.825 lira olarak yükseltildi. Bugünkü kurla baktığımızda asgari ücret brüt 420 Euro, net 331 Euro ediyor. Enflasyon ve vergi zamlarında Avrupa lideri olan Türkiye, 420 Euro ücretle en düşük asgari ücret sıralamasında liderliğe oynamaya devam ediyor. AB İstatistik Ofisi’nin verilerine göre tüm Avrupa’da salgın sonrası asgari ücretin alım gücünde önemli artış görülürken Türkiye’de asgari ücret artışı daha cebe girmeden zamlar ve enflasyon karşısında eridiğini görüyoruz. Avrupa dışında ABD’de asgari ücret brüt 1024 Euro olarak açıklandı. Türkiye’nin asgari ücrette karşılaştırma yapılamayacak kadar kötü durumda olduğunu görüyoruz. Asgari ücret sıralamasında sondan ikinci olan Türkiye’nin ayrıca ‘en yüksek enflasyon sıralamasında’ da açık ara Avrupa birincisi olduğunu unutmamak gerekiyor.

Asgari ücret 5 yılda 92 Euro eridi!

Asgari ücret sıralamasında Romanya, Çekya, Estonya, Polonya gibi ülkelerin yanı sıra krizdeki Yunanistan ve İspanya bile ülkemizin çok önünde, çalışanına kat be kat daha fazla asgari ücret veriyor. Macaristan çalışanına 442 Euro, Romanya 458 Euro, Polonya 614 Euro, Yunanistan 758 Euro, İspanya 1108 Euro asgari ücret veriyor. Bir tek Bulgaristan dışında, diğer tüm Avrupa ülkeleri Türkiye’ye fark atmış durumda. Brüt olarak değil, net olarak ücret hesapladığımızda rakamlar daha da kötü hale geliyor. Asgari ücretten vergi alan, zam ve enflasyon karşısında bu kadar güçsüz bırakan başka bir ülke yok. Ayrıca yıllara göre baktığımızda da asgari ücretin 5 yılda 92 Euro eridiğini görüyoruz. Bu rakamlar, ‘Avrupa bizi kıskanıyor’ diyenlerin Türkiye’de işgücü piyasasını içler acısı tablosunu ortaya koyuyor.

Türkiye, köle pazarına döndü!

Türkiye’de işgücü piyasasını Avrupa’nın köle pazarına dönüştüren AKP anlayışı, Avrupa’ya ‘bize yatırım yapın, işçilik Çin’den ucuz’ diye yalvarıyor ama buna rağmen yabancı yatırımcıyı ülkeye çekemiyor. İmalat sanayide saatlik işçi maliyetiyle Türkiye yine Avrupa’da liderliğe oynuyor. Eurostat’ın verilerinde yine çalışma saati bakımından Türkiye’nin Avrupa lideri olduğu da dikkatten kaçmamalıdır. İşçilerimiz 1800’ler Avrupası’nda olduğu gibi uzun saatler boyu, iş kazasına karşı koruması olmadan, güvencesiz ve sudan ucuz gelirle çalıştırılmaktadır. İktidarın ‘azami kölelik, asgari sefalet’ anlayışını değiştirmek de bizlere nasip olacaktır.

CHP’li Ağbaba, Avrupa’da 2021 yılı asgari ücretini de paylaştı.

Paylaşın

DİSK: Asgari Ücret 2800 TL Olmalı

Çok sayıda emek ve meslek örgütü, siyasi parti ve demokratik kitle örgütü, “krizin bedelini ödemeyeceğiz” diyerek, İstanbul Tophane’deki Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü önünde bir araya geldi.

Asgari ücretin en az net 2800TL’ye çıkarılmasını ve tüm ücretlere en az enflasyon oranında zam yapılmasını isteyen örgütler adına açıklamayı DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Kanber Saygılı yaptı.

Saygılı’nın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Etkisini her geçen gün daha derin hissettiğimiz ekonomik krize, ücretlerimizi eriten enflasyona ve hayat pahalılığına karşı direnen bizlerin 2019 asgari ücretine ilişkin söyleyecekleri ve buna ilişkin talepleri var.

Türkiye bir asgari ücretliler ülkesidir! Ülkemizde ortalama ücret, asgari ücret düzeyindedir. Kayıtdışı çalışanlarla birlikte toplam işgücünün 16 milyon olduğu ülkemizde 10 milyon kişi, asgari ücret civarında çalışmakta; önemli bir kısmı ise asgari ücretin dahi altında bir ücretle çalışmaktadır.

Ayrıca asgari ücret milli gelir artışının, yani ülke ekonomisinin büyümesinin de gerisinde kalmıştır. Son 20 yılda reel asgari ücret, kişi başına reel milli gelire göre yüzde 20 oranında gerilemiştir. Ülke ekonomisinin büyüdüğü süreçte artan karlar işçilerle paylaşılmamıştır. İşçiler aleyhine eşitsizlik her geçen gün büyümüştür.

Dün karını paylaşmayanlar, bugün “aynı gemideyiz” söylemleriyle karşımıza çıkıp krizin yükünü paylaşmaktan söz etmektedir. Krizden çıkış için ortaya atılan kemer sıkmaya, kamu harcamalarının azaltılmasına, düşük ücrete, vergi artışına dayanan neoliberal ekonomik model çökmüştür.

Neoliberal politikalarla krizden çıkışın mümkün olmadığı defalarca görülmüştür. Yaşanabilir bir memleket, ancak yaşanabilir bir ücret ile mümkündür. Kriz koşullarında asgari ücretin geçim koşullarına uygun artması hem işçiler hem ülke için yararlıdır. 2019 asgari ücreti böyle bir yaklaşımla belirlenmeli, geçim ücreti olmalıdır.

Asgari ücret tespitinde geçim koşulları ve milli gelir artışı dikkate alınmalıdır. Asgari ücret yıllık olarak hesaplanmalı, tümüyle vergi dışı bırakılmalıdır. Asgari ücret enflasyon karşısında korunmalı, milli gelir artışından yararlanmalıdır. Asgari ücret net 2800 TL olmalıdır.”

Paylaşın