Yeşil Sol Parti’den İsim Değişikliği: Demokratik Halklar Partisi

Yeşil Sol Parti (YSP), 15 Ekim’de gerçekleştireceği olağanüstü büyük kongreye isim değişikliğiyle gidiyor… Yeşil Sol Parti (YSP) MYK, partinin yeni ismini ‘Demokratik Halklar Partisi’ olarak belirledi.

Yeşil Sol Parti (YSP) Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı bugün gerçekleştiriliyor. Gündemde 15 Ekim’de gerçekleştireceği olağanüstü büyük kongre, siyasi gelişmeler ve partideki isim değişikliği var.

ArtıTV’nin haberine göre, Yeşil Sol Parti’nin yeni ismi de belli oldu. Yeşil Sol Parti yoluna Demokratik Halklar Partisi olarak devam edecek.

Yeşil Sol Parti yönetimi, yaz başından bu yana, parti örgütleri ve bileşenlerden yeni isim önerilerini almıştı. İsim değişikliğinde, parti tabanından gelen, Kürt siyasi hareketinin temsil edildiği siyasi partilerle benzer bir isim değişikliğine gidilmesi talebi etkili olmuştu.

Anayasaya göre kapatılan siyasi partiler, aynı isimle yeniden faaliyet gösteremediği için, benzer isimler için öneriler alınmıştı. Edinilen bilgiye göre partiye en çok “Demokratik Halklar Partisi” önerisi geldi ve bu isim ağırlık kazanmıştı. İkinci alternatif olarak ise “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi” önerilmişti.

Ancak, yasal bir engel olmaması halinde Yeşil Sol Parti’nin yeni isminin Demokratik Halklar Partisi olması görüşü ağırlık kazanmıştı.

15 Ekim’de gerçekleştireceği olağanüstü büyük kongrenin ardından ise hızla yerel seçim için hazırlıkların başlatılması planlanıyor. Bu kapsamda, 2024 yerel seçimlerine ilişkin politikaları belirlemek üzere Kasım ayı başında geniş katılımlı bir yerel yönetimler konferansı toplanması kararlaştırılmıştı.

Paylaşın

YSP Kongrede İsim Değiştirmeye Hazırlanıyor: DHP, HEDEP

Yeşil Sol Parti (YSP), 15 Ekim’de gerçekleştireceği olağanüstü büyük kongrede isim değişikliğine gidecek. Edinilen bilgiye göre partiye en çok “Demokratik Halklar Partisi” önerisi geldi ve bu isim ağırlık kazandı.

İkinci alternatif olarak ise “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi” önerildi. Ancak, yasal bir engel olmaması halinde Yeşil Sol Parti’nin yeni isminin Demokratik Halklar Partisi olması görüşü ağırlık kazandı.

Yeşil Sol Parti (YSP), kongrede, isim değişikliğinin yanı sıra, eş genel başkanları kapsayacak şekilde parti yönetimi ve politikalarında önemli değişikliğe gidecek.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın‘ın edindiği bilgiye göre eş başkanlık için Siirt Milletvekili Tuncer Bakırhan ile Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç’un isimleri öne çıktı. Kongre sonrasında yerel seçim sürecine yoğunlaşacak olan parti, yerel seçimlerde sadece muhalefete değil, iktidar partisine de “müzakere” kapılarını açık tutacak.

Yeni dönemde, Kürt sorununun çözümü için kampanya başlatılması, bu kapsamda parti yönetici ve milletvekillerinin, 1 Ekim’de Meclis’te, yeni anayasa çağrısı yapan AKP’yle masaya oturmak için, Abdullah Öcalan’a tecride (görüş yasağı) ve kayyım uygulamasına son verilmesi koşulunu da içeren “deklarasyon” açıklaması planlanıyor.

Kapatma davası nedeniyle Halkların Demokratik Partisi’nden ayrılanların çatısı altında buluştuğu Yeşil Sol Parti, 15 Ekim’de Olağanüstü Kongresini Atatürk Spor Salonu’da yapacak. Kongre gündeminde ise partinin isim, yönetim ve eş genel başkan değişikliği olacak.

Kongreden sonra ise yerel seçim stratejisinin belirlenmesi için bir “Yerel Yönetimler Konferansı” düzenlenecek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı “yeni anayasa” çağrısına ilişkin politikalar belirlenecek.

Yeşil Sol Parti yönetimi, yaz başından bu yana, parti örgütleri ve bileşenlerden yeni isim önerilerini aldı. İsim değişikliğinde, parti tabanından gelen, Kürt siyasi hareketinin temsil edildiği siyasi partilerle benzer bir isim değişikliğine gidilmesi talebi etkili oldu.

Anayasaya göre kapatılan siyasi partiler, aynı isimle yeniden faaliyet gösteremediği için, benzer isimler için öneriler alındı. Edinilen bilgiye göre partiye en çok “Demokratik Halklar Partisi” önerisi geldi ve bu isim ağırlık kazandı. İkinci alternatif olarak ise “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi” önerildi.

Ancak, yasal bir engel olmaması halinde Yeşil Sol Parti’nin yeni isminin Demokratik Halklar Partisi olması görüşü ağırlık kazandı. Yeşil Sol Parti’nin halen 100 asil 40 yedek üyeden oluşan Parti Meclisi’nin üye sayısı da azaltılacak. Kesinleşmemekle birlikte asil üye sayısının 70’e indirilebileceği belirtiliyor.

Partinin logosunun aynı kalması, ancak, oy pusulasında beyaz zeminin görünür olmaması nedeniyle, zeminin renklendirilmesi planlanıyor. Kongre sonrası genel merkez olarak şu anda HDP’nin kullandığı bina kullanılmaya devam edecek, Demokratik Bölgeler Partisi’nin kullandığı bina ise “parti okulu” haline getirilecek.

HDP’de olduğu gibi Yeşil Sol Parti’de de eş başkan adayları, mutabakat komisyonları tarafından belirleniyor. Eş başkan adaylarını belirlemek için toplantılarına başlayan komisyonlara, parti tabanından en fazla önerilen isimler, kendini fesheden Demokratik Halk Partisi’nin (DEHAP) genel başkanlığını da yapan, eski Siirt Belediye Başkanı ve halen bu ilin milletvekili olan Tuncer Bakırhan ile bileşen siyasi partileri temsilen Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç oldu.

Partide, mutabakat komisyonlarından, iki ismin eş genel başkan adayı olarak çıkması yüksek olasılık olarak görülüyor. Parti kulislerinde Bakırhan tercihinde, DEHAP’tan bu yana Kürt siyasi hareketi içinde tanınan ve taban tarafından benimsenen bir isim olması; Hatimoğulları Oruç’un da deneyimli bir siyasetçi ve milletvekili olması etkili oldu.

“Kayyıma son verilsin”

Kongrenin ardından ise hızla yerel seçim için hazırlıkların başlatılması planlanıyor. Bu kapsamda, 2024 yerel seçimlerine ilişkin politikaları belirlemek üzere Kasım ayı başında geniş katılımlı bir yerel yönetimler konferansı toplanması kararlaştırıldı.

2019 yerel seçimlerinde Batı’da, özellikle İstanbul, Adana, Mersin gibi illerde CHP adaylarını destekleyen partinin yeni yönetiminin, 2024 seçimleri için ise köklü politika değişikliğine gitmesi ve iktidara da seçim işbirliği için “müzakere” çağrısı yapılması tartışılıyor.

Parti kaynakları, yerel seçimlerde sadece muhalefetle değil, koşullarının kabul edilmesi halinde iktidar partisiyle de hem yerel seçim işbirliği hem de “yeni anayasa” konusunda müzakereye açık olunacağını ifade ediyorlar.

Bu konudaki koşullarının Abdullah Öcalan’a görüşme yasağının (tecrit) kaldırılması ve partili belediyelere “kayyım” atamalarının son bulması, haklarında göreve iade kararı bulunan belediye başkanlarının görevlerine yeniden atanmasının olacağı ifade ediliyor.

Yerel seçimler: Adaylar önseçimle belirlenecek

Yeşil Sol Parti bir yandan da seçimlere “tek başına” girecek şekilde çalışma yürütecek. Bu kapsamda, belediye başkan adayları, parti tabanı, kanaat önderleri, sivil toplum örgütlerinin de görüşleri alınarak önseçimle belirlenecek.

Buna göre önseçimde sadece üyeler değil, halkın en geniş katılımının sağlandığı bir sistem devreye sokulacak. Adayların önseçime girmesi için yeni dönemde açılacak olan parti okulunda eğitim görmeleri koşulu aranacak.

Yeşil Sol Parti, kongreden sonra, yerel seçimlere yönelik politikaların yanı sıra, Kürt sorunun demokratik çözümü konusunda da kampanya başlatacak. Bu kapsamda, muhalefet partilerinin yanı sıra iktidardaki AKP’yle de görüşme yolları aranacak.

Bu girişimin ilk ve en önemli adımı, TBMM’nin yeni yasama yılına başlayacağı 1 Ekim’de atılacak. Parti yöneticileri ve milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni yasama yılı açılış konuşması öncesinde, yeni anayasa masasına oturmak için koşulları içeren bir deklarasyon açıklayacak.

Deklarasyonda da Öcalan’a tecridin kaldırılması ve kayyım uygulamasına son verilmesi koşullarının yer alacağını belirten bir parti yöneticisi, “Tecridin kalkmadığı bir koşulda silahsızlanma, barış, müzakere tartışılamaz” görüşünü dile getirdi.

Paylaşın

Yerel Seçimler: YSP’nin Adaylarını Halk Belirleyecek

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimler yaklaştıkça, partilerinde aday belirleme sürçleri netleşiyor. Yeşil Sol Parti (YSP), yerel seçimlerde göstereceği adayların halkın belirlemesi kararı aldığını duyurdu.

Haber Merkezi / “Adayların belirlenmesinde mümkün olan en geniş biçimde üyelerimizin, inanç ve kanaat önderlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, barış annelerinin, yakınlarını kaybeden ailelerinin faaliyet yürüttüğü dernek ve platformların, toplumsal demokratik muhalefet bileşenlerinin, sandık görevlilerinin katılımıyla halkın azami ölçüde dahil olarak iradesini ortaya koyabileceği demokratik bir çoklu yöntem esas alınacaktır. Partimiz bu yöntemi doğrudan demokrasi anlayışımızın ve siyasi programımızın gereklilikleri açısından hayata geçirecektir.”

Seçimlerde adayların “demokratik bir çoklu yöntem” esas alınarak belirleneceğini duyuran Yeşil Sol Parti, aday belirleme sürecine ilişkin şu bilgileri paylaştı:

“Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde iktidarın seçim ve sandık hukukunu çiğneyerek, hukuksuz ve keyfi biçimde oluşturduğu kayyım rejimine güçlü bir cevap vermenin yolu, güçlü ve doğru adaylar ve halkın desteği ile yerel yönetimleri yeniden kazanmaktır. O nedenle doğru aday belirleme yöntemi seçimlerde güçlü bir motivasyon yaratacak ve başarıda kilit rol oynayacaktır.

Adayların belirlenmesinde mümkün olan en geniş biçimde üyelerimizin, inanç ve kanaat önderlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, barış annelerinin, yakınlarını kaybeden ailelerinin faaliyet yürüttüğü dernek ve platformların, toplumsal demokratik muhalefet bileşenlerinin, sandık görevlilerinin katılımıyla halkın azami ölçüde dahil olarak iradesini ortaya koyabileceği demokratik bir çoklu yöntem esas alınacaktır. Partimiz bu yöntemi doğrudan demokrasi anlayışımızın ve siyasi programımızın gereklilikleri açısından hayata geçirecektir.”

“Eşit ve özgür yaşamın önüne konan bariyerlerin…”

Öte yandan Yeşil Sol Parti’nin iki süren konferansının sonuç bildirgesini yayınladı. Bildirgede, ittifak politikasıyla ilgili, “Yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin, baskının bu kadar yoğun yaşandığı, toplum üzerindeki her tür sömürüyü derinleştiren mevcut otoriter iktidar karşısında tek çözüm Kürt, Türk ve tüm Türkiye halklarıyla beraber bütün ezilen ve sömürülenlerin mücadele ortaklığıdır” denildi.

“Demokrasiyi ve özgürlüğü kazanmamız açısından partimiz bileşenleriyle beraber siyasal ve toplumsal alanların merkezi ve yerel boyutlarda genişletilmesi ve güçlendirilmesi stratejik önemdedir. Tarih bizlere tam da bu zamanda; demokrasi, barış ve adalet mücadelesini büyütmek, toplumsal muhalefet ve demokrasi güçleriyle birlikte mücadele etme görev ve sorumluluğunu yüklemektedir.”

Bildirgenin devamında, “Konferansımız aynı zamanda hakikat, adalet, barış ve özgürlük isteyen bütün devrimci-demokratik güçlere bu tarihsel sorumluluğu sahiplenmeye yönelik çağrı niteliği taşıyan önemli bir eşiktir. Eşit ve özgür yaşamın önüne konan bariyerlerin, her türlü etnik kimlik ve inanç manipülasyonlarının, tekçi yaklaşımların aşındırdığı gelecek tahayyülümüzü çoklukların birliği içinde yeni yaşama dönüştüreceğimiz zamandayız” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

Yeşil Sol Parti’de İsim Değişikliği: DHP, HEDEP, HEP…

Yeşil Sol Parti’de ekim ayı ortalarında düzenlenmesi planlanan kongre hazırlıkları sürüyor. Halk toplantıları, çalıştay ve konferanslarda Yeşil Sol Parti için en fazla önerilen isimlerin başında, Demokratik Halklar Partisi’nin (DHP) geldiği belirtiliyor.

Önerilen isimler arasında ayrıca Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP), Halkların Eşitlik Partisi (HEP), Özgür Toplum Partisi (ÖTP), Özgür Yaşam Partisi (ÖYP), Yeni Yaşam Partisi (YYP) yer alıyor.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti), Ekim ayı ortalarında düzenlenmesi planlanan kongre hazırlıkları sürüyor. İki gün süren Kadın Konferansı’ndan sonra dün başlayan ve bugün devam eden Büyük Konferans’tan sonra partinin yeni tüzüğü ve programı da netleşecek.

Yeşil Sol Parti’nin isim değişikliği de konferansın gündemleri arasında yer aldı. 10 Temmuz’da başlayan birçok kentte düzenlenen halk toplantıları ve ardından yapılan atölye ile çalıştaylarla gündeme gelen isim değişikliğinin, bugün sona erecek olan konferansta bir netlik kazanması bekleniyor.

Mezopotamya Haber Ajansı‘nda yer alan habere göre, basına kapalı yapılan konferansta birçok konu başlığının yanı sıra toplantılar serisinde önerilen partinin yeni isimleri de gündeme geldi. Toplantılarda yaklaşık 20 isim önerisi yapıldı. Öneriler parti isimlerinde içinde “demokrasi” ifadesi geçenler ağırlıkta.

En çok önerilerin isimlerin başında Demokratik Halklar Partisi’nin (DHP) geldiği belirtiliyor. Önerilen isimler arasında ayrıca Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP), Halkların Eşitlik Partisi (HEP), Özgür Toplum Partisi (ÖTP), Özgür Yaşam Partisi (ÖYP), Yeni Yaşam Partisi (YYP) gibi isimler de bulunuyor.

Konferansta isim değişikliğinin yanı sıra ekim ayında yapılacak olan kongreye sunulmak üzere birçok karar tasarısı da hazırlanacak. Konferanslarda ayrıca toplantı dizilerinde yapılan öneriler ışığında yeni dönemin politik hattı da belirlenecek.

Paylaşın

YSP: Erdoğan’ın ‘Ekonomistim’ Dediğinde Sorunun Psikolojik Olduğunu Anlamıştık

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomiye ilişkin sarf ettiği “Sorun ekonomik değil, psikolojiktir” sözlerine ilişkin, “Şunu da biliyoruz yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplum ekonomik kriz yaşadığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı ‘sorun ekonomik değil psikolojiktir’ dedi. Gerçi kendisi ‘ben ekonomistim’ diye kendisini tarif ettiğinde bu meselenin psikolojik olduğunu anlamıştık” dedi:

Haber Merkezi / “Derin bir yoksulluk ve krizle karşı karşıyayız. Bu yoksulluğu savaş ve rant politikalarından, tecrit politikalarından elbette ayrı ele alamayız. Türkiye’de yürütülen ekonomi bir savaş ekonomisidir. İktidar savaş ekonomisiyle ayakta durabiliyor. Şunu da biliyoruz; yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplumdur. Ekonomik krizin yaşandığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı “Sorun ekonomik değil psikolojiktir” dedi. Gerçi kendisi ekonomistim de diyor.

Ekonomist olarak kendisini tarif eden cumhurbaşkanının bitirdiğini iddia ettiği üniversitede anlıyoruz ki sadece saray ekonomisi, sadece savaş ekonomisi anlatılmış. Bunu kendisi de dile getiriyor. Aynı zamanda savaşa yapılan harcamalarla övünen iktidar “Mümin olan sabreder” diyor. Bunu telkin eden iktidar, insanların yaşam hakkına ve en temel haklarına sabredemiyor. Sabredenler mümin de siz kimsiniz o zaman?”

Yeşil Sol Parti (YSP) Kadın Meclisi, partinin ekim ayında gerçekleşecek büyük kongresi öncesi kongre karar önerilerinin hazırlanacağı, 2 gün sürecek olan konferansına başladı. Konferansın açılış konuşmasını YSP Eş Sözcümüz Çiğdem Kılıçgün Uçar yaptı. Kılıçgün Uçar, şunları söyledi:

“Hiçbir dönemde kadın mücadelesi kolaylıklarla geçmedi. Her dönem saldırılarla karşı karşıya olan kadın mücadelesi yeni bir yolu açmıştır. Uzun, zor, zahmetli ve bir o kadar mücadele dolu bir sürecin ardından bugün Yeşil Sol Parti Kadın Konferansımızı gerçekleştiriyoruz.

Evet, hiçbir dönem kadın özgürlük mücadelemiz açısından kolay olmadı. Büyük emekler ve bedellerle bugünlere geldik.  Bu uğurda yüzlerce yoldaşımızı yitirdik. Yitirdiğimiz her bir kadın yoldaşımızın mücadelesini omuzlayarak yolumuzu örmeye devam ediyoruz. Anıları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Selam olsun Rozalardan Sakinelere bu mücadeleyi omuzlayan tüm kadınlara, zindanda rehin tutulan yoldaşlarımıza, selam olsun Perişan Akçelik ve Adalet Safalı şahsında onurlu barış demekten bir an olsun vazgeçmeyen Barış Annelerimize.

Berfo Ana şahsında her türlü zulme karşı Galatasaray Meydanı’nda kayıplarının akıbetini sormaktan vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine selam olsun. Emine Şenyaşar’ın adalet mücadelesine selam olsun. Patronlara, sermayedarlara boyun eğmeyen kadın işçilerin direnişine binlerce kez selam olsun. Bedenim, emeğim, kimliğim, inancım, yaşamım diyen ve mücadelesinden bir adım geri durmayan tüm kadınlara selam olsun. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Mücadelemizle, örgütlülüğümüzle yan yanayız. Bugün burada bu mücadeleyi ve örgütlülüğü büyütmenin yol ve yöntemlerini tartışacağız. Örgütlülüğümüzle ve dayanışmamızla buradayız. Kadın özgürlük mücadelemizi sindirmeye çalışanlara karşı tüm farklılıklarımızla, sesimiz ve sözümüzle bir aradayız. Savaş ve tecrit politikalarına karşı duranlarız. 3’üncü Yolun inşasında öncü olanlarız.

Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı sokaklarda, alanlarda, meydanlarda isyanı örgütleyenleriz. “Katledilen her kadın isyanımızdır” diyerek yola çıkanlarız. “Jin, jiyan, azadî” felsefesini rehber edinenleriz. Bizler LGBTİ+’lara yönelik nefrete karşı duranlarız. Bizler bu ülkenin en büyük kurucu gücüyüz. Günlerdir annelerimizle ve ailelerimize evlatlarının kemikleri gönderiliyor. Bu zulmü kabul etmiyoruz. Bu fotoğraf AKP-MHP faşizminin fotoğrafı. Bu mücadelemizi daha da büyütmemiz gerektiğini gösteriyor.

Yakın zamanda Barış Annelerimizden Perişan ve Adalet Annemizi bir trafik kazasında kaybettik. Annelerimizin uyduruk iddianamelerle ifadeye çağrılması ve dönüş yolunda hayatlarını kaybetmelerini kaza olarak kabul etmiyoruz AKP’nin yol açtığı bir cinayettir. Her iki annemizin de barış umudunu birlikte büyütmenin buradan sözünü veriyoruz. Aynı şekilde özellikle son 1 aydır ailelerimize zarf ve kutular içerisinde cenazeler gönderiliyor.

İnsanların barışı konuşmak için alanlara çıktığı bir dönemde, 1 Eylül’de Erzurum’da bir ailenin hayatını kaybeden evladının kemikleri kutu içerisinde gönderildi. Sokakta 7 gün cenazesi kalan Taybet Ananın kızı Hezni İnan’ın yanmış elbiseleri bir zarf içerisinde ailesine gönderildi. Bu fotoğraf AKP’nin fotoğrafı, buna karşı mücadele edeceğiz. Bu mücadeleyi daha da büyüteceğiz. Kürde, kadına, işsize, emekçiye, mücadele veren herkese karşı savaş yürüten bir iktidarla karşı karşıyayız.

Sevgili kadınlar; Kürde, kadına, işçiye, emekçiye, doğaya düşman bu faşist iktidarın çok boyutlu saldırılarına karşı çok boyutlu direnişi örgütlemek hepimizin sorumluluğudur. Çoklu mücadele alanlarımızdan biri de 28’inci dönem olarak tanımladığımız parlamento olacak. AKP’nin kadın kazanımlarını hedef alan kirli ittifaklarıyla karşı karşıyayız. Kadın kazanımları üzerinden pazarlıklarla iktidara gelen bu yapıya Kontra uzantıları diyoruz. Biz 90’lı yıllardan iyi tanıyoruz bu yapıyı. Konca Kuriş’in katili olarak tanıyoruz biz Hizbul-Kontrayı. Kürt özgürlük mücadelesini 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerle ve saldırılarla engellenmeye çalışmasından tanıyoruz.

Hizbul-Kontra emin olun ki AKP-MHP iktidarının hem müttefiki hem de ortağıdır. Kürt halkı ve kadınlar Hizbul-Kontraya ve uzantılarına 90’lı yıllarda nasıl cevap verdiyse bugün de en büyük mücadeleyi hem Meclis’te hem de sokakta vermeye devam edecek. Bizler Meclis’e girdiğimizde nasıl bir durumla karşı karşıyayız. 1 Ekim başladığında en çok karşılaşacağımız başlıklardan biri denetimli serbestlik olacak. Bu düzenleme ile AKP kadın katillerini, taciz tecavüz faillerini serbest bırakıyor. Uşaki Tarikatinin lideri 12 yaşındaki bir çocuğa istismarda bulundu.

Onun gibilerin serbest bırakılması ya da az bir ceza ile salınması anlamına geliyor bu düzenleme. Yine haklarımız ve kazanımlarımız üzerinde kirli bir pazarlıkla Adalet Bakanı binbir emekle elde ettiğimiz nafaka hakkına müdahale edeceklerini ifade etti. Medeni Kanun’da yapılacak bir düzenleme ile bu konunun bir kez daha ele alınacağını söyledi. Demek istediği şu; kadınlara nafaka verilmeyecek, İstanbul Sözleşmesine dönülmeyecek, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde kazandığı bütün kazanımları AKP-MHP gasp etmeye devam edecek. Bizler de elbette bunun karşısında duracağız.

“Derin bir yoksullukla karşı karşıyayız”

Derin bir yoksulluk ve krizle karşı karşıyayız. Bu yoksulluğu savaş ve rant politikalarından, tecrit politikalarından elbette ayrı ele alamayız. Türkiye’de yürütülen ekonomi bir savaş ekonomisidir. İktidar savaş ekonomisiyle ayakta durabiliyor. Şunu da biliyoruz; yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplumdur. Ekonomik krizin yaşandığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı “Sorun ekonomik değil psikolojiktir” dedi.

Gerçi kendisi ekonomistim de diyor. Ekonomist olarak kendisini tarif eden cumhurbaşkanının bitirdiğini iddia ettiği üniversitede anlıyoruz ki sadece saray ekonomisi, sadece savaş ekonomisi anlatılmış. Bunu kendisi de dile getiriyor. Aynı zamanda savaşa yapılan harcamalarla övünen iktidar “Mümin olan sabreder” diyor. Bunu telkin eden iktidar, insanların yaşam hakkına ve en temel haklarına sabredemiyor. Sabredenler mümin de siz kimsiniz o zaman?

Bu kriz ortamında bizlerin yükselteceği barış politikalarının çok değerli bir yeri var. 2013-2015 yılları arasında hepimizin tecrübe ettiği çok kıymetli bir süreç vardı. Savaş durdurulduğunda hem istihdamın arttığını hem işsizliğin azaldığını hem de refahın arttığını deneyimledik. Bunun mücadelesini vermek durumundayız. Bu ülkede savaşın hukuksuzluğunu, savaşın dilini topluma dayatan bir AKP-MHP var. Soralım gerçekten Türkiye’deki Kürt sorunu çözümsüz mü? Kimsenin bu konu ile ilgili bir çözüm önerisi yok mu?

Elbette İmralı’da uzunca bir süredir tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan bu konuda çözüm üretti. Kürt sorununda onurlu bir barış, gerçek bir barış konusunda tek çözüm önerisi olan Sayın Abdullah Öcalan’dır. Kendi cümlesidir; “Bana imkan verilirse bu sorunu bir hafta içerisinde çözerim” demiştir. 2013 yılında sayın Öcalan’ın yayınladığı deklarasyonun bizim hafızamızda olmaya devam edecek. Bunun mücadelesini vermekten asla vazgeçmeyeceğiz.

Yine siyasetimizin bu ülkeye kazandırdığı çok önemli başlıklar var. Eşbaşkanlık sistemi, eşit temsiliyet, fermuar sistemi bu başlıklardan biri. Bunlar Türkiye’de demokratik siyaset açısından en önemli konuların başında geliyor. Karşı karşıya olduğumuz erkek egemenliği karşısında bütün bu ifade ettiğim başlıklar hem kadın mücadelesini büyüten hem de Türkiye’de demokratik bir siyasetin, daha kadın bir siyasetin hayat bulacağının göstergesi oldu. Bunu savunmaya devam edeceğiz.

Eşbaşkanlık sistemini, eşit temsiliyet ve fermuar sistemini binbir emekle yaratan arkadaşlarımız bugün Kobani Kumpas Davasında yargılanmaya devam ediyorlar. Her birimiz bu kumpas davasını takip ediyoruz. Orada tam tersine erkek egemenliğini yargılayan kadın siyasetçilerimizdir. Bu bizim siyasetimize güç vermeye devam ediyor. Bizler demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmamızdan geri adım atmadık, bundan sonra da atmayacağız. Şimdi bu paradigmayı kadınlardan oluşturmanın zamanı. Erkek devletin ve AKP iktidarının bizi yok saydığı her alanda sözü kesilen biz olmayacağız; sözü kesilen AKP-MHP iktidarının kendisi olacak.

“Başarı vazgeçmemektir”

Kritik bir seçimi geride bıraktık, her birimiz açısından değerliydi. Bu seçimlerde bize pay edilen bir başarısızlık var. Açık ifade edelim AKP bu seçimde oy kaybetti. AKP ve MHP’nin toplumun yarasından fazlasından onay almadığı bir seçim oldu. Devletin bütün olanaklarına rağmen, hile ve oyunlara rağmen nicel ve sayısal olarak ancak 2-3 puan öne geçebildiler.

Dolayısıyla AKP’nin bizi mahkum etmek istediği erkek egemenliğine, bizi mahkum etmek istediği yenilgi ruh haline kesinlikle teslim olmayacağız. Bir başarı değildir AKP’nin bir buçuk puan fazla alması. Başarı vazgeçmemektir; başarı yenilse bile onun üzerinden yeniyi inşa edebilmektir. Ve kadın mücadelemiz çok ciddi badireler atlattı, hiçbir zaman vazgeçmedi, bundan sonra da vazgeçmeyecek. Biz seçimlerden sonra diğer partilerin yapamadığını yaptık. Binlerce kadınla bir araya geldik.

Sürecin eleştiri ve özeleştiri temelinde bir muhasebesini yaptık. Çok cesur eleştiriler ile karşı karşıya kaldık. Bu cesurluk bize şunu anlatıyor; paradigmamız doğru, partimizin daha da güçlenmesi gerekiyor. Bütün eleştirilerden güç aldık. Çünkü bu paradigmadan güç alan halklarımız, bu partinin bu anlamda demokratik siyasette Türkiye ve coğrafyamıza gerçek anlamda eşitliği ve özgürlüğü, kalıcı barışı getirebileceğini göstermiş oldu. Bu sahiplenmenin, bu güç vermenin desteği ile yeni dönemi nasıl inşa edeceğimizi bugün hep birlikte tartışacağız.

Bizi bekleyen bir yerel seçim var. İktidar savaş temelinde seçim çalışmasını yeniden başlattı. Konferanslarımızda yerel seçimleri konuşacağız, yol haritamızı belirleyeceğiz ama değişmeyen bir yol haritamız var. Kendimize ait olanı geri alacağız. Kadınların emeği ile var ettiğimiz halkçı belediyeciliğin nasıl olacağını hem kendimizle hem de beraber yürüdüğümüz yol arkadaşlarımızla beraber belirleyeceğiz. Şimdi kazanma zamanı. Bundan hiç vazgeçmeden, bu mücadeleyi büyüteceğiz. Bu mücadele büyüyecek ve kazanacak. Yolumuz uzun, hepimize başarılar diliyorum.”

Yeşil Sol Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Canan Çalağan da şunları söyledi: “Bugün “İsyanımızla örgütleniyor, özgürlüğümüzü savunuyoruz” şiarıyla kadın konferansını gerçekleştiriyoruz. Umutluyuz, kararlıyız ve inançlıyız. Çünkü biz kadınlar birlikte güçlüyüz. Dün 12 Eylül faşist cuntasına, bugün AKP-MHP faşist iktidarına karşı direnerek zindanları mücadele sahasına çeviren Gültan Kışanak’ı, Figen Yüksekdağ’ı, Leyla Güven’i, Sebahat Tuncel’i, Ayla Akat’ı ve cezaevlerindeki tüm yoldaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bu topraklarda her türlü baskı, gözaltı ve tutuklamalara rağmen adaletten ve onurlu barış mücadelesinden vazgeçmeyen Cumartesi Annelerinin, Barış Annelerinin mücadelelerini selamlıyorum. İfade vermeye giderken geçirdikleri trafik kazasında yaşamlarını yitiren Barış Annelerimiz Perişan Akçelik ve Adalet Safalı’yı saygıyla anıyorum. Bir kez daha diyoruz ki Barış Annelerin barış mücadelesi faşizm karanlığını dağıtacak en büyük güçtür.

Sevgili kadınlar; iktidarın bizi karanlıkta ve umutsuz bırakmak istediği bu eşikte kadınlar meydanlarda cesaret ve umut saçıyor. Bugün barış, adalet, emek, insan hakları, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin verildiği her yerde kadınlar var. Ülkedeki faşist otoriter ve baskıcı rejime itirazların yükseldiği her direnişe kadınlar öncülük ediyor. Yaşamın her alanında emek, adalet ve özgürlük mücadelesi veren bütün kadınları selamlıyorum!

Kadın özgürlük mücadelemize yönelik çok boyutlu saldırıların olduğu böylesi bir dönemde kadın konferansımızı gerçekleştiriyoruz. Konferanslar her zaman için bizler açısından umudun, direnişin, mücadelenin tazelendiği dönemler olmuştur. Nitekim iki gün sürecek olan bu konferansımızdan da büyük bir umut, kararlılık ve motivasyonla çıkacağımızdan şüphemiz yok.

Bu konferansın bizler açısından anlamı ve önemine dönük birkaç noktaya değinmek istiyorum. Hepinizin bildiği gibi 14 Mayıs seçimleri sonrasında partimiz yeniden yapılanma sürecine girerek bunu tüm kamuoyuna deklare edip çalışmalarına başladı. Bizler de HDP ve Yeşil Sol Parti Kadın Meclisleri olarak kadın özgürlük mücadelemizi en güçlü şekilde örgütleyerek kadın dayanışmasının büyütmenin yol ve yöntemleri üzerinden tartışmalarımızı başlattık. Mücadele geleneğimizin olmazsa olmazı olan eleştiri-özeleştiri mekanizmamızdan hareketle örgütlü olduğumuz tüm il ve ilçelerde, mahallelerde, köylerde kadın toplantıları, buluşmaları gerçekleştirdik.

Tüm bu toplantılardan açığa çıkan değerlendirme ve öneriler üzerinden merkezi düzeyde 2 büyük çalıştay gerçekleştirerek illerde hazırlık konferansı toplantılarımızı gerçekleştirdik. Gün bu konferanstan en güçlü kararlarla çıkma günüdür. Bu kararları hayata geçirecek gücü ortaya koyma günüdür. Direniş ve mücadeleyi büyüterek AKP-MHP iktidarı eliyle kurumsallaşmış faşizmin yansımaları olan Kürt ve kadın düşmanlığını, gittikçe ağırlaştırılan tecridi, emeğin sömürüsünü, inanç ve kimliklerin baskı altına alınmasını, doğa talanını, rant ve yolsuzluğu püskürtmeye dönük iradeyi açığa çıkarma günüdür.

“Yollarımız farklı akacağımız deniz aynı”

Sevgili kadınlar; dünyanın neresinde olursa olsun erkek egemen iktidarlara karşı kadın mücadelesini büyütmenin yolunun birlikte hareket etmekten, karar alma süreçlerini en geniş katılımla örgütlemekten geçtiğini biliyoruz. Dili, inancı, kültürü ne olursa olsun; biz kadınları buluşturan ortak payda erkek egemen iktidarlara karşı kadın özgürlük mücadelemizi büyütmektir.

Bu mücadeleyi yürütürken farklı yollardan yürüyebiliriz, ancak biliyoruz ki hepimiz aynı denize akıyoruz. Bu inanç ve kararlılıkla konferans sürecimizi örerken en geniş katılımı hedefledik. Yeni dönem mücadele hattımızı belirlerken elimizden geldiğince her kadına ulaşmaya çalıştık. Cezaevlerindeki yoldaşlarımızdan avukatlar aracılığıyla kıymetli önerilerini aldık. Kadın toplantılarımıza, buluşmalarımıza katılan kadınların bugün bu salonda olmasa da fikirleri ve önerileri burada.

Bilinmelidir ki; konferansımızdan çıkacak her karar bu fikir ve öneriler ışığında alınacaktır. Eş Sözcümüz ülke gündemine, kadın gündemine dair kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Ben de çok detaya girmeden ancak konferansımızdan muradımızı açmak adına birkaç noktanın altını çizmek istiyorum. Kadınlar her gün sokak ortasında katledilirken, şiddete maruz kalırken iktidarın cezasızlık politikaları kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmaktadır.

Kadına yönelik her türlü şiddetin faili olan erkekler cezasızlıkla ödüllendirilmektedir. Kısmi aflarla, torba yasalarla, denetimli serbestliklerle erkeklere kadına şiddet uygulamaları teşvik edilmektedir. Kayyımlar eliyle kadına yönelik şiddetle mücadele merkezleri ve sığınma evleri kapatılarak şiddet gören kadının başvuracağı tek bir mekanizma bırakılmamıştır. Bizler bulunduğumuz her yerde kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı mücadelemizi büyüttük, büyütmeye devam edeceğiz.

Haklarımız ve kazanımlarımız üzerinden kirli pazarlıklar sonucunda ittifak kurarak 28’nci Dönem Parlamentosuna giren kadın düşmanı gruplara karşı örgütlülüğümüzü büyüterek mücadelemizi yükseltmek hepimizin sorumluluğundadır. Bu gruplar parlamentoya geldikleri andan itibaren harekete geçerek karma eğitimi hedef almış, boşanmayı zorlaştıran yasaları hayata geçirecek politikalarla kadınların nafaka hakkına göz dikmiştir.

Kadınların büyük mücadeleler sonucu kazandığı nafaka hakkının ortadan kaldırılmasına dönük politikalara elbette sessiz kalmayacağız. Kadın düşmanı bu ittifaka karşı hiçbir hakkımızdan ve hiçbir kazanımımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu irade ve kararlılıkla bu konferanstan çıkacağımızdan eminiz.

Değerli arkadaşlar; ülkenin içine sürüklendiği kaos, derinleşen ekonomik kriz ve artan kadın yoksulluğu AKP-MHP erkek egemen iktidarının savaş, şiddet ve tecrit politikalarının bir sonucudur. Bulunduğumuz her yerde söyledik, söylemeye devam edeceğiz; savaşa ayrılan her kuruş kadınların emeğinden, sofrasından, yaşamından çalınmaktır.

Kadınları savaşlarla evlerinden, yaşam alanlarından ayırmak göç yollarında kadına yönelik her türlü şiddet ve katliamın önünü açmaktır. Mülteci olarak gittikleri yerlerde emek sömürüsünü en ağır şekilde kadınlara yaşatmaktır. Kadın yoksulluğunu, işsizliğini derinleştirmektir. Bu iktidarın kadın yoksulluğunu, işsizliğini giderme gibi bir derdi yoktur. Bu iktidarın derdi, kadınları yoksulluk kıskacına alıp erkeğe bağımlı hale getirmektir.

Tecridi bir rejim haline getirerek kadınları yaşamın her alanında ötekileştirmek de evlere hapsetmektir. Çünkü biliyoruz ki ülkede dünya ortalamasının çok üzerinde olan kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılık, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden, savaştan ve tecrit politikalarından bağımsız değildir. İnsanlık suçu olan mutlak tecrit kırılmadan, kadına yönelik şiddet ve katliamların, kadın yoksulluğunun ve işsizliğinin artarak devam edeceğini çok iyi biliyoruz. Konferansımızda yürüteceğimiz her tartışmayı bu gerçeklik üzerinden konuşarak kararlarımızı alacağız.

“Topyekun saldırılar karşısında topyekun mücadele”

Kadın özgürlük mücadelemize yönelik gerçekleştirilen topyekûn saldırılar karşısında topyekûn mücadeleyi büyüteceğiz. Direnişimizi örgütleyeceğiz. Mücadele yöntemlerimizi, kadın örgütleme mekanizmamızı en güçlü şekilde işletmenin yol ve yöntemlerini burada kararlaştıracağız. Bizler gücümüzü; emek, adalet, barış, eşitlik, demokrasi mücadelesi yürüten Kürt, Türk, Arap, Rum, Çerkes, Pomak, Roman, Ermeni, Acem, Süryani, Êzidî kadınlardan alıyoruz.

Doğamıza açılan savaşa karşı “Yerimizi, doğamızı, asla vermeyeceğiz.” diyen Akbebelenli kadınlardan, “Acılardan rant devşiren bu fırsatı felaket iktidarına karşı gitmedik, buradayız” diyen Dikmeceli kadınlardan, “Bu iktidarın rant ve talan politikalarına vereceğimiz tek bir ağacımız, ormanımız yok” diyerek Cudi’ye yürüyen kadınlardan alıyoruz.

Biz gücümüzü; yaşlı, çocuk, engelli bakımını kadınlara yükleyen sağlamcı politikalara karşı engelsiz bir yaşam mümkün diyerek mücadelesini örgütleyen kadınlardan alıyoruz. Yoksulluğun kadınlaşmasına izin vermeyeceğiz diyerek iş yerlerini, alanları, meydanları isyanıyla örgütleyen direnişimizden alıyoruz. Biz gücümüzü kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı 8 Martlarda, 25 Kasımlarda isyanıyla geceleri aydınlatan yürüyüşlerimizden alıyoruz.

Yaşamın her alanında ben varım diyerek her türlü baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşı diz çökmeyen, boyun eğmeyen cezaevlerindeki yoldaşlarımızdan alıyoruz; Rojava’da kadın öncülüğünde gerçekleşen ve tüm dünya kadınlarına ilham olan Rojava Kadın Devriminden alıyoruz. Gücümüzü demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigmamızdan alıyoruz. Büyük kadın konferansımızı bu coşku, umut ve kararlılıkla başlatıyoruz. Hepimizin yolu açık olsun, bir kez daha konferans delegasyonumuzu selamlıyorum. An Serkeftin, an serkeftin! Yaşasın kadın dayanışması! Jin, jiyan, azadî!”

Paylaşın

YSP Eş Sözcüsü Akın: İktidar Ekonomide Günü Kurtarma Peşinde

İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarını eleştiren Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Ekonomi yönetiminin bazı soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok. Umut bağladıkları tek çözüm, bireylerin borçlanmalarını zorlaştırmak, kredi kartı harcamalarını kısıtlamak. Bu, orta ve alt sınıflar için hayat standardının daha da düşmesi demektir. Bunun başka bir sonucu da kapımızın eşiğinde bekleyen büyük bir ekonomik durgunluk dalgasının, azalan mal ve hizmet talebi nedeniyle neden olacağı daha derin bir kriz olacak” dedi ve ekledi:

“IMF müdahalelerine kapıyı sonuna kadar açan iktidar, ekonomide sadece günü kurtarma derdinde. Erdoğan yıllardır dilinden düşürmediği “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözünün tam tersi bir pratiğe şimdi sessiz kalıyor. Çünkü yerel seçimler atlatılana kadar ekonomide bir istikrar varmış algısı yaratılmak isteniyor. Ekonomik çöküntü asıl yerel seçimlerden sonra ağır bir şekilde hissedilecek.”

Akın, açıklamasının devamında, “Türkiye’de başta demokratikleşme olmak üzere temel sorun alanlarında acil önlemlerin alınması ve hem siyasal hem de ekonomik alanda yapısal reformların yapılması gerekiyor. Ekonomik ve sosyal hayata dair güveni tesis etmenin yolu ise hiç kuşkusuz demokratik ve katılımcı bir devlet yönetim sistemini kurmaktan geçer. Bu anlamda toplumsal ve siyasal alanda olduğu gibi ekonomik alanda da öncelikli ihtiyacımız demokratik bir sistemin inşa edilmesidir” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü ve İzmir Milletvekili İbrahim Akın, Gazete Duvar’dan Nuray Pehlivan‘a konuştu. Akın’ın açıklamalarından öne çıkan kısımlar şöyle:

İktidarın değişme umudunun güçlü olduğu, sonuçları itibari ile de neredeyse toplumun yarısının siyasetten düştüğü seçim sonuçlarından sonra muhalefetin tutumuna dair neler söylersiniz?

Siyasal muhalefet mayıs seçimlerinde iktidarı değiştirme amacında başarılı olamadı. Bu durumun gerçekleşmesinde hem muhalefetin parçalı ve dağınık hali hem de iktidarın bütün devlet olanaklarını kullanarak eşit olmayan koşullarda gerçekleştirdiği ‘sopalı seçim’ etkili oldu. Bugün ihtiyacımız olan şey güçlü bir çıkış ve bu çıkış için halkı ikna edebilecek güçlü bir siyasi söylemdir. Yerel seçimlere doğru yaklaştığımız bu dönemde halkın siyasete ilgisini yeniden yükseltmemiz ve siyasal muhalefete karşı sarsılan güveni güçlendirmemiz gerekiyor. Yani siyasal muhalefet, toplumsal muhalefetle arasında oluşmuş açı farkını kapatmak, toplumun bütün kesimleriyle gevşemiş olan bağını yeniden kurmak zorunda.

Böylesi bir dönemde, yani halkın alternatifsizliğe itildiği, siyasi alanda pasifize edildiği bir dönemde biz Yeşil Sol Parti olarak, ciddi, kapsamlı eleştiri ve öz eleştiri süreçlerinden geçerek, 3’üncü yol çizgimizle, bu iklimde gerçek anlamda muhalefet ve mücadele dinamiği olduğumuzu ifade ediyoruz. Bugünkü siyasal haritaya baktığımızda mevcut saray rejimine karşı gerçek anlamda eleştiri getirip AKP-MHP iktidarının yarattığı yıkıma karşı en kapsamlı çözüm önerilerini sunan başlıca siyasal odak Yeşil Sol Parti etrafında toparlanmış olan Emek ve Özgürlük İttifakı’dır. Yeşil Sol Parti’nin, önümüzdeki süreçte en önemli sorumluluklarından birinin de muhalefet cephesindeki bu dağınık hali ortadan kaldıracak hamleleri yapmak olduğunu düşünüyoruz.

HDP seçim sonrası bir nevi başarısız olduğunu ilan edip öz eleştiri sürecini başlatacağını söyledi. Ardından da eş başkanlar değişti. Öncelikle bu kadar baskının ve muhalif alan içinde politika yapmanızın sınırlı olduğu bir süreçte bir yenilgi değerlendirmesi partinin kendisine yaptığı abartılı bir öz eleştiri değil mi? Ne dersiniz?

Biz kendimizle yüzleşmeye eleştiri ve özeleştiri süreçlerini işletmeye devam ediyoruz. İçinde bulunduğumuz ağır saldırı koşullarına ve bizi yok etmek için bütün devlet gücüyle yürütülen eşitsiz, adaletsiz, hukuksuz bir seçim yaşamamıza rağmen sorunlarımızı örtmüyor ve kendimizi yenilemeye çalışıyoruz.

Bu dönemin yarattığı ortamı kötüye kullanmak üzere harekete geçirilmiş bazı kişi ve çevrelerin ağır, haksız, adaletsiz linç kampanyası yaptıklarına da tanıklık ettik. On yıldır Yeşil Sol Parti olarak yaşadığımız birikim, HDP paradigması çerçevesinde tarihsel bir buluşmaya dönüştü. Bu bizim için geleceğimizin yol haritası olmaya devam edecek. HDP pratiği ve deneyimi sadece ülke halklarına değil bütün ezilenlere rehber oldu, umut oldu. O nedenle sorumluluğumuzun farkındayız. Haklı eleştirilerle daha büyük daha geniş kapsamlı mücadele hattını yeniden inşa edeceğiz. Ama haksız, adaletsiz ve iyi niyetli olmayan saldırıların bizi demoralize etmesine izin vermeyerek kararlı bir şekilde mücadeleye devam edeceğiz

Türkiye’de Akbelen’le tekrar gündeme gelen ve aslında hiç eksilmeden birçok bölgede devam eden ekoloji mücadelesi ile emek, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin birlikteliği, birbirlerini besleyen bir perspektifle başka bir seçenek yaratılabilir mi? Bu konuda Yeşil Sol Parti olarak nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?

Kapitalizmin bugün geldiği aşamada bu konuları birbirinden ayrıştırmak mümkün değil. Farklı alanlarda süren mücadelelerin hepsi kapitalizmin rant ve kâr hırsından kaynaklanıyor. Alanları birbirinden koparmak emekçileri karşı karşıya getiriyor. Akbelen’de direnenlerin önüne madende çalışanlar dikilmek isteniyor. Eşitlik ve özgürlük isteyen Kürt halkının karşısına yoksullaşan Türk halkı konuluyor. Dolayısıyla bize bunları bütünlük içinde ele alacak bir anlayış, dört adalet anlayışı lazım.

Akbelen’deki ekoloji direnişi bize bir şeyler söylemeye çalıştı. Toplumsal bir hareket olarak ekolojik bir direniş, bütün siyasetin gündemini oluşturdu. Toplumsal muhalefetin tek bir çizgiden yürütülmeyeceğinin, bu zamana kadar gündeme getirilmeyen ya da geldiyse bile ağaç sevgisine indirgenmekten öteye gitmeyen ekoloji meselesinin aynı zamanda politik bir mesele olduğunu, çeşitli toplumsal, ekonomik ve siyasi boyutlarının bulunduğunu bizlere gösterdi.

Bu talan süreci hızlansın diye devletin kaynakları seferber ediliyor, kolluk güçleri doğasını korumak isteyen halkın karşısına dikiliyor. Böyle bir durumda ekoloji mücadelesini, yaşam mücadelesinden, adalet mücadelesinden, emek mücadelesinden ayırmak elbette mümkün olamaz. Biz ekolojik mücadele derken, doğanın ve canlının yaşamını amasız fakatsız savunmak derken, beraberinde açığa çıkan mücadele alanlarını da görmek, o alanlara dokunmak ve politika üretmek durumundayız. Bu zamana kadar ekoloji mücadelesini, basitçe ağaç ve hayvan sevgisine indirgeyen bir anlayışın, teorik ve pratik olarak çok çok ötesindeyiz. Doğanın, sermayeye peşkeş çekilmediği, doğal yaşamın salt bir kaynak olarak görülmediği ve metalaştırılmadığı bir dünya kurmak amacıyla, doğa için, doğa ile birlikte, doğanın bir parçası olarak pozisyonumuzu belirliyoruz.

“Türkiye’de ormanlar devlet eliyle yok ediliyor, sermayeye ve rantçılara peşkeş çekiliyor”

Peki, son dönemde yaşanan orman yangınları ve sel felaketleri ile birlikte bahsettiğiniz ekolojik yıkımın derinleştiğini düşünüyor musunuz?

Evet, bugün etkilerini derin bir şekilde hissettiğimiz iklim krizini münferit bir doğa olayı olarak görmemiz mümkün değil. Bu zamana kadar bütün dünyanın ve Türkiye’nin artan sıcaklıkta, yaşanan ekstrem doğa olaylarında doğrudan sorumluluğu var. Bir yandan sürdürülebilir enerji alternatiflerinin gündeme geldiği ama bir yandan da karbona dayalı üretimde ısrarın sürdüğü, çeşitli çelişkilerin bir arada barındırıldığı bir sorumluluk bu. Bütün dünyada sıcaklığa bağlı orman yangınları artıyor ama Türkiye’de ormanlar ayrıca bir de devlet eliyle yok ediliyor, sermayeye ve rantçılara peşkeş çekiliyor. Devlet güçleri ormanın koruyuculuğunu üstlenen sivil halka saldırıyor. Hatta Kürt coğrafyasında bazı devlet görevlilerinin kötü niyetiyle başlayan ve ardından yurttaşların söndürme çalışmalarına izin verilmeyen orman yangınları olduğunu da görüyoruz. Yani burada çifte bir kriz çıkıyor karşımıza. Birincisi, doğa talanı ile ortaya çıkan ve belli açılardan geri döndürülmesi her gün daha da zorlaşan iklim krizi, ikincisi doğal hayatı salt bir hammadde olarak görüp sermayeye ve rantçı çevrelere sunan talancı bir yönetim pratiği. Bize göre bu çifte kriz bütün doğa talanının ve elbette orman yangınlarının da en önemli nedeni.

Yerel seçimler yaklaştıkça olası adaylar konuşulmaya başlanırken gözler yeniden Yeşil Sol Parti’nin alacağı tutuma çevrildi. Bu bağlamda siz ne düşünüyorsunuz? İttifak tartışmalarındaki yeriniz nedir?

Seçimlerde bizi siyasi denklemin dışında tutacak hiçbir formül gündemimizde yok. Daha önce de belirttiğim gibi bizler, çözümsüz bırakılmaya çalışılan siyaset alanında alternatif dinamiğe sahip tek partiyiz; dolayısıyla siyaset alanının önemli ve kilit bir öznesiyiz. Elbette ilkeli mutabakatlara, demokrasi temelli görüşmelere kapalı değiliz. Fakat hiç kimsenin bizi siyasi denklemin dışında tutmasına da izin vermeyeceğiz.

Şeffaf demokratik siyaset ilkemizle, halkımızın iradesinin yansıtıldığı bir seçim çalışması yürüteceğiz. Eşit, adil, kadın ve LGBTİ+ perspektifiyle hareket eden, ekolojik bir yerellik anlayışını savunan ve halkımızın sorunlarına çözüm önerileri sunan bir seçim yaklaşımı içinde olacağız. AKP-MHP iktidarının kayyımlar eliyle iki dönemdir gasp ettiği, keyfiyet rejimi ile yolsuzluklara ve ranta doğrudan kapı araladığı hukuksuzluğun karşısında, halkımızın kırılmak istenen iradesinin daha güçlü bir şekilde ortaya çıktığı, yerel, yerinden ve demokratik ilkeler ışığında mücadele yürüteceğiz ve gasp edilen belediyelerimizi geri alacağız. Hiçbir yerelde Yeşil Sol Parti seçmeninin pes ettiğini, iradesinin kırıldığını kimse göremeyecek.

Özellikle Kürt coğrafyasında kayyım rejimine karşı güçlü bir cevap olacak şekilde hazırlıklarımız devam ediyor. Bütün ülke sathında iktidarın hedefini boşa çıkaracak en geniş demokrasi güçleriyle açık demokratik birlikteliği sağlayacak çalışmaları hayata geçirmeye gayret edeceğiz. Öte yandan Millet İttifakı’nın savrulmuş halinin iktidar güçlerinin işine yaradığının ve bu durumun, değişim talep eden çoğunlukta umutsuzluğa neden olduğunun da farkındayız. Bu siyasi manzara bizim sorumluluğumuzu artırmaktadır. Bunun için mücadeleyi en geniş demokratik güçlerle sürdürmeye kararlıyız. Biz mevcut siyasal iklimde Yeşil Sol Parti’yi ve onun taşıyıcısı olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nı bu ülkede ana muhalefet odağı olarak görüyoruz. Dolayısıyla hem söylemimizi hem de pratiğimizi bu anlayışla şekillendiriyoruz.

“Soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok”

Uzun bir aradan sonra Merkez Bankası art arda politika faizlerini yükseltme kararı aldı. Buradan hareketle iktidarın uyguladığı güncel ekonomi politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonomik hayatın birkaç büyük kentte yoğunlaşması ve yerellerin ucuz işgücü kaynağı olarak kente göçe zorlanması bugün yaşadığımız en büyük çarpıklık. Bunu ortadan kaldırmak yerelleri kendi özgünlüğü içinde ekonomik aktivitenin asli unsuru hâline getirmek gerekiyor. Bu ekolojik ekonominin en temel kuralı.

AKP-MHP iktidarı uzun yıllar boyunca milyonlarca insanı yoksullaştırma pahasına, sermayenin yararına bir mali istikrar sistemi oluşturmayı hedefledi. Bugün bu ekonomi politikasında tam anlamıyla büyük bir çöküş yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası faizleri 250 baz puan artırdı. Mayıs seçimlerinden sonra iş başına getirilen ekonomi yönetiminin aldığı bu kararlar, Erdoğan’ın zaman zaman NAS arkasına sığınarak savunmaya çalıştığı politikaların iflasının itirafı niteliğinde. İktidar yıllardır uyguladığı para politikasıyla milyonlarca insanı sistemli bir şekilde yoksullaştırdı. Hızlı şekilde bir servet transferi gerçekleşti. Faiz politikalarıyla halk yoksullaştırılıyor ve halkın cebinden eksilen paralar banka kasalarına akıtılıyor. Politika faizi, Merkez Bankası’nın bankalara borç verirken uyguladığı faiz oranıdır. Bankalar, Merkez Bankası’ndan yüzde 25 faizle aldıkları kaynağı müşterilerine yüzde 45-50 ile satarak (kredi vererek) ciddi anlamda kâr elde ediyorlar.

Ekonomi yönetiminin bazı soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok. Umut bağladıkları tek çözüm, bireylerin borçlanmalarını zorlaştırmak, kredi kartı harcamalarını kısıtlamak. Bu, orta ve alt sınıflar için hayat standardının daha da düşmesi demektir. Bunun başka bir sonucu da kapımızın eşiğinde bekleyen büyük bir ekonomik durgunluk dalgasının, azalan mal ve hizmet talebi nedeniyle neden olacağı daha derin bir kriz olacak.

IMF müdahalelerine kapıyı sonuna kadar açan iktidar, ekonomide sadece günü kurtarma derdinde. Erdoğan yıllardır dilinden düşürmediği “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözünün tam tersi bir pratiğe şimdi sessiz kalıyor. Çünkü yerel seçimler atlatılana kadar ekonomide bir istikrar varmış algısı yaratılmak isteniyor. Ekonomik çöküntü asıl yerel seçimlerden sonra ağır bir şekilde hissedilecek.

Türkiye’de başta demokratikleşme olmak üzere temel sorun alanlarında acil önlemlerin alınması ve hem siyasal hem de ekonomik alanda yapısal reformların yapılması gerekiyor. Ekonomik ve sosyal hayata dair güveni tesis etmenin yolu ise hiç kuşkusuz demokratik ve katılımcı bir devlet yönetim sistemini kurmaktan geçer. Bu anlamda toplumsal ve siyasal alanda olduğu gibi ekonomik alanda da öncelikli ihtiyacımız demokratik bir sistemin inşa edilmesidir.

İbrahim Akın’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Meclis’te HDP Milletvekili Kalmadı: Sancar Ve Buldan YSP’ye Geçti

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın Yeşil Sol Parti’ye (YSP) geçişiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) HDP milletvekili kalmadı. Yeşil Sol Parti’nin milletvekili sayısı ise 57’ye yükseldi.

HDP’nin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listelerinden katılmışlardı.

Anayasa Mahkemesi’nde devam eden kapatma davasının yarattığı risk nedeniyle 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listeleriyle giren Halkların Demokratik Partisi (HDP), 27 Ağustos’ta gerçekleştirdiği kongresinin ardından çalışmalarının tümünü yeni partiye devretti.

Alınan bu kararla birlikte HDP, aktif siyasete bir nevi ara vermiş oldu. HDP’yi Meclis’te temsil eden iki milletvekili; partinin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan da bu kararın ardından Yeşil Sol Parti’ye geçti. Bu geçişle birlikte Meclis’te HDP milletvekili kalmadı.

HDP’nin hiç milletvekili kalmadı

HDP’nin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listelerinden katıldı. Yeşil Sol Parti’den seçilen 57 milletvekili arasında bulunan iki eş genel başkan ittifak yasası doğrultusunda kayıtlarını HDP Milletvekili olarak yaptırdı.

HDP’nin Meclis’teki varlığını sürdürmek ve kapatma davası sonuçlanana kadar partinin Eş Genel Başkan düzeyinde temsiliyetini sağlamak adına alınan bu karar sonucu Meclis’te 55 Yeşil Sol Parti, 2 HDP milletvekili görev almış oldu.

Gazete Duvar’dan Ceran Bayar‘ın haberine göre; HDP’nin 27 Ağustos kongresinde aldığı ‘partinin çalışmalarının tümünü Yeşil Sol Parti’ye devretmesi’ kararıyla birlikte HDP’nin Eş Genel Başkanları Buldan ve Sancar da istifa ederek Yeşil Sol Parti’ye geçti.

Meclis kayıtlarındaki milletvekili sandalye dağılımı bu istifalarla birlikte değişmiş oldu. Yeşil Sol Parti’nin 55 olan milletvekili sayısı 57’ye çıkarken HDP’nin hiç milletvekili kalmadı.

Paylaşın

Yeşil Sol’da Kongreye Özel Hazırlık; Yerel Seçim Startı

Yeşil Sol Parti’nin ekim ayında gerçekleşecek kongresi aynı zamanda bir yerel seçim startı olacak. Uygun salonun ayarlanması halinde binlerce kişinin katılması beklenen kongrede yeni döneme dair önemli mesajlar verilecek.

Partide artık ‘olmazsa olmaz’ olarak görülen ön seçim. Yerel seçimlerde de uygulanacak bu yöntemle birlikte partinin tüm belediye başkan adayları kentlerdeki parti üyeleri, seçmenleri ve dileyen kurumların temsilcilerinin ortak kararıyla belirlenecek. Parti yöneticilerine göre adaylar kentin büyük uzlaşısıyla seçilecek.

Bir parti yöneticisi, “Tabanımız ağırlıklı olarak her yerde kendi adaylarımızı çıkarmamızı istiyor. Ancak henüz netleşen bir kararımız yok. Atılacak adımlar, benimsenecek strateji kongrede yeni yönetim belirlendikten sonra netleşecektir. Ancak çalıştaylarda teyit edilen en net şey şu; adaylarımızı merkezi bir yöntemle belirlemeyeceğiz. Tüm adaylarımız, tüm seçim bölgelerinde yapılacak geniş katılımlı ön seçimlerle belirlenecek. Bu yöntem bundan sonraki bütün seçimlerde uygulanacak” dedi.

Seçim sonuçlarını yaz boyunca düzenlediği halk toplantıları ve çalıştaylarda masaya yatıran, tabanından gelen eleştirileri dinleyerek özeleştiri sürecini işleten Yeşil Sol Parti, kongreden önceki son düzlüğe girdi. Halk toplantılarında sunulan önerilerin süzülmesiyle yaklaşık 3 bin sayfalık bir rapor oluşturuldu. Ekim ayında düzenlenecek büyük kongre öncesinde gerçekleşecek konferanslarda kongreye sunulacak olan karar önerileri hazırlanacak. Karar önerileri kongrede onaylanacak.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın haberine göre; Yeşil Sol Parti, söz konusu konferanslara en az büyük kongresi kadar önem atfediyor. Konferanslara bu kadar önem verilmesinin sebebi, HDP/Yeşil Sol Parti teamüllerine göre hiçbir kararın tam mutabakat sağlanmadan alınmaması ve tam mutabakat sağlanana kadar da tartışmaların sürdürülmesi. Dolayısıyla 8-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek konferanslardaki tartışmalar, halk toplantılarında iletilen eleştiri ve önerilerden süzülerek hazırlanan kapsamlı rapor doğrultusunda yürütülecek. Tam mutabakata varılan karar önerileri ekimde gerçekleşecek kongrenin onayına sunulacak.

Söz konusu karar önerilerinin büyük çoğunluğu Yeşil Sol Parti’nin tüzük değişikliğine ilişkin olacak. Örneğin sade bir tüzük oluşturmaya çalışacak olan parti yönetimi, partinin en büyük yönetim organı parti meclisinin hareket ve karar kabiliyetini artırmak için üye sayısını azaltacak.

HDP’nin tüzüğünün bir muhalefet partisine uygun olarak dizayn edildiğini, örneğin barajı aşmanın bir hedef olarak konulduğunu, Meclis grubunun muhalefet partisi Meclis grubu olarak tarif edildiğini belirten parti yetkilileri, “Yeni tüzüğümüzü, partimizi ‘iktidar adayı’ bir parti olarak görerek buna göre dizayn edeceğiz” dedi.

Konferanstan çıkması kesin olan karar önerilerinden biri, son seçimden önce yaşanan depremler nedeniyle uygulanamayan ön seçime ilişkin olacak. Tabandan gelen ‘ön seçim uygulanmamasının partiye zarar verdiği’ eleştirisini dikkate alan parti, bundan sonra yapılacak tüm seçimlerde adayları ön seçimle belirleyecek ve bunu ‘esnetilmeyecek’ biçimde tüzüğe koyacak.

Partide artık ‘olmazsa olmaz’ olarak görülen ön seçimin esasları ve yöntemleri de netleşmeye başladı. Sadece parti üyelerinin oy kullandığı ön seçimler yerine toplumun farklı kesimlerinden seçmenlerin de oy kullanabileceği bir yöntem üzerinde yoğunlaşılıyor. Buna göre parti üyelerinin yanı sıra, HDP seçmenlerinin ve ön seçim yapılacak kentte faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve çeşitli kurumların oy kullanabileceği bir ön seçim modeli tasarlanıyor. Her üç kesim için farklı sandıkların kurulmasını planlayan parti yönetimi, bu yöntemle ön seçim yapılan kentin tercihlerini sağlıklı biçimde sandıklara yansıtmayı ve en doğru adayları bulmayı hedefliyor.

Yaklaşan yerel seçimlerde de uygulanacak bu yöntemle birlikte partinin tüm belediye başkan adayları kentlerdeki parti üyeleri, seçmenleri ve dileyen kurumların temsilcilerinin ortak kararıyla belirlenecek. Parti yöneticilerine göre adaylar kentin büyük uzlaşısıyla seçilecek.

Adaylar ön seçimle belirlenecek

Yeşil Sol Parti’nin yerel seçim stratejisi ise kongreden sonra netleşecek. Partinin seçim stratejisine ilişkin tabandan gelen öneriler çerçevesinde çeşitli tartışmaların yürüdüğünü ifade eden bir parti yöneticisi, “Tabanımız ağırlıklı olarak her yerde kendi adaylarımızı çıkarmamızı istiyor. Ancak henüz netleşen bir kararımız yok. Atılacak adımlar, benimsenecek strateji kongrede yeni yönetim belirlendikten sonra netleşecektir. Ancak çalıştaylarda teyit edilen en net şey şu; adaylarımızı merkezi bir yöntemle belirlemeyeceğiz. Tüm adaylarımız, tüm seçim bölgelerinde yapılacak geniş katılımlı ön seçimlerle belirlenecek. Bu yöntem bundan sonraki bütün seçimlerde uygulanacak” dedi.

Yeşil Sol Parti Kongresi yaklaşırken iki önemli komisyon da çalışmalarını sürdürüyor. Bunlardan biri kongreye ilişkin tüm teknik hazırlıkları yürüten Kongre Komisyonu. Salonun belirlenmesinden kongreye katılım organizasyonuna, kongrenin sloganından alınması gereken izinlere kadar tüm hazırlıkları bu komisyon yürütüyor.

Bir diğer komisyon da partinin yeni yönetimini ve dolayısıyla yeni eş genel başkanlarını belirleyecek olan Gençlik Meclisi, Kadın Meclisi ve bileşen partilerin temsilcilerinden oluşan Mutabakat Komisyonu. Partinin eş genel başkanlarının kim olması gerektiğine dair tabanından öneriler alan Yeşil Sol Parti, yeni eş genel başkanları bu öneriler arasından seçecek. Tüm karar alma süreçlerinde olduğu gibi eş genel başkanlar da tam mutabakatla belirlenecek. Mutabakat Komisyonu’nun belirlediği eş genel başkan isimleri ve parti meclisi listesi kongrede blok liste olarak sunulacak ve oylanacak.

Parti Meclisi’nde partinin yerel örgütlenmelerine güç katacak, alanında uzman, saha deneyimi olan kişiler yer alacak. PM’nin içinden seçilecek MYK’daki her bir komisyon alanındaki tüm sorunların birincil muhatabı olacak ve ‘güçlü birer örgüt gibi’ çalışacak. Partinin ekim ayında gerçekleşecek kongresi aynı zamanda bir yerel seçim startı olacak. Uygun salonun ayarlanması halinde binlerce kişinin katılması beklenen kongrede yeni döneme dair önemli mesajlar verilecek.

Paylaşın

Yeşil Sol Parti: Akşener’in Söylediklerinin Bir Kıymeti Yok

Halkların Demokratik Partisi (HDP) – Yeşil Sol Parti (YSP) İYİ Parti Lideri Akşener’e tepkili. 2019 seçimlerinde aday çıkarmayarak İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bazı büyükşehirlerin muhalefet tarafından kazanılmasına katkı yapan partide seçimlerin kaybedilmesinde en büyük sorumluluğun Akşener’de olduğu söyleniyor.

HDP – YSP’de “Akşener’in gerekli özeleştiriyi vermeden söylediklerinin bir kıymeti yok” deniliyor. Hatta, Akşener’in yaptığı konuşma için, “Gelecek dönem muhalefetin ortaklaşması bu konuşmayla bombalanmıştır” sözleri de sarf ediliyor.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in seçimden sonra “tefekkür sessizliğini bozuyorum” dediği Afyon Kocatepe konuşmasının yankıları sürüyor.

Millet İttifakı’nın tüm ortaklarına sert eleştiriler yönelten Akşener’in nasıl bir yerel seçim stratejisi oluşturacağı merak konusuydu. İYİ Parti olarak kendi kadrolarıyla milletin huzuruna çıkacaklarını söyleyen Akşener iş birliğine ise tamamen kapıları kapatmadı, “Yerel özellikler ve talepler doğrultusunda elbette iş birlikleri olabilir” dedi. İstanbul-Ankara için “Günü geldiğinde bakılır” diyen Akşener’in bir koşulu da “hür ve millî siyaset anlayışı” doğrultusunda HDP-Yeşil Sol’a koyduğu mesafeydi.

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya‘nın haberine göre; Akşener’in yerel seçimlere yönelik açıklaması partide farklı yorumlara neden oldu. Millet İttifakı’nın 2019 Yerel Seçimleri’nde kazandığına dikkat çeken bazı partililer, önümüzdeki seçimlerde başta İstanbul, Ankara ve Antalya olmak üzere bazı illeri kaybetmemek için iş birliğinin şart olduğu görüşünü dile getirmeye devam etti.

Parti içinde bir başka kesimse 3. yol tartışmalarında da geçen “Hür ve milli İYİ Parti”nin inşası için yerel seçimlerin feda edilebileceği görüşünü savunmayı sürdürüyor. Bu görüşü savunanlar 2019 ve 2023 seçimlerinde kurulmak zorunda kalınan ittifaklar nedeniyle parti kimliğinin oturtulamadığını belirterek “Ayaklarımızın üzerinde durmalıyız. Asıl olan genel seçim, 2028’i kazanmak için gerekirse yerel seçim feda edilebilir” değerlendirmesini sürdürüyor.

Akşener’in açıklaması sonrası gözler CHP ve HDP-Yeşil Sol Parti’ye çevrildi. CHP, Akşener’in açıklamasına temkinli yaklaşırken kongre süreci tamamlanmadan somut bir adım atılmayacağı görüşünde.

Benzer şekilde kongre sürecinde olan HDP-Yeşil Sol Parti ise Akşener’e tepkili. 2019 seçimlerinde aday çıkarmayarak İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bazı büyükşehirlerin muhalefet tarafından kazanılmasına katkı yapan partide seçimlerin kaybedilmesinde en büyük sorumluluğun Akşener’de olduğu söyleniyor, “Akşener’in gerekli özeleştiriyi vermeden söylediklerinin bir kıymeti yok” deniliyor. Hatta, Akşener’in yaptığı konuşma için, “Gelecek dönem muhalefetin ortaklaşması bu konuşmayla bombalanmıştır” sözleri de sarf ediliyor.

HDP’nin seçim değerlendirmesi sonrası başta eş başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın görevini bıraktığına dikkat çekilen partide, “Biz ciddi bir seçim değerlendirmesi yaptık. Bunun bedelini de ödüyoruz. Eş başkanlarımız görevini bıraktı. Parti yönetiminde kapsamlı bir değişim olacak. CHP, İYİ Parti’de gördüğümüz ise koltuklarına yapışmış siyasetçiler” eleştirisi getiriliyor.

Kapatma davası nedeniyle seçimlere Yeşil Sol Parti çatısı altında giren HDP hafta sonu yapılan kongreyle tüm çalışmalarını Yeşil Sol Parti’ye devretti. Eylül ayı sonu ya da kasım ayı başında yapılacak Yeşil Sol Parti kongresinde de partinin eş başkanları yenilenecek, kadroları değişecek.

Yeşil Sol Parti’nin HDP fikriyatını devam ettireceği ama yeni dönemin stratejisi gereği daha yerel siyaset yapacağı kaydediliyor. Seçim sonrası partiye gelen en önemli eleştirinin “Ankara siyasetine sıkışmak” olduğunu kaydeden parti kurmaylarına göre Yeşil Sol Parti yeni dönemde “Ankara odaklı siyaset”ten çıkacak, çalışmalarında yerel siyaset belirleyici olacak.

Bu bakış yerel seçimlerde alınacak tutumun da işareti. Hem batı hem de doğuda yerel dinamiklerle karar verilip hareket edilecek. İstanbul ve Ankara gibi iki büyük şehir için de toptancı bir yaklaşım içinde olmayacaklarını söyleyen HDP-Yeşil Sol Partililerin net bir kırmızı çizgisi var, o da “Bizi görmeyen siyasetle hiçbir şekilde ittifak geliştirmeyiz” tutumu. Mayıs seçiminin önemli derslerinden birinin de bu olduğunu kaydeden partililer “Arka kapı tamamen kapalı. Ön kapı ise herkese açık. Kim gelirse dinleriz, konuşuruz” diyor.

İYİ Parti’de olduğu gibi HDP-Yeşil Sol Parti’de de yerel seçimlere kendi adayları ile katılma eğilimi yüksek. İstanbul, Ankara dahil tüm iller için baskı düzeyinde böyle bir talep geldiği ifade ediliyor ama seçim yaklaşırken ortaya çıkacak gelişmelere göre yeni tutumlara da kapı kapatılmıyor.

Ancak HDP-Yeşil Sol’un yerel seçimler açısından en önemli gündemi kayyım atanan belediyelerini geri almak. İktidarın HDP-Yeşil Sol Parti’nin büyükşehirlerdeki tutumuna göre kayyım yaklaşımını esnetebileceğini düşünenler var ama “Dolmabahçe mutabakatını imzalayıp sonra tanımayanlara nasıl güvenilir” deniliyor.

Parti içinde bazı isimlerse iktidarın “kayyım politikası”nı yeni dönem politikaları, uluslararası gelişmeler nedeniyle değiştireceği görüşünde. Bugünkü siyasi konjonktürde iktidarın kayyım atamaları için zemin bulamayacağını düşünen bazı partililer yeni vali ve emniyet müdürü atamalarını, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Barzani ile temaslarını da bunun işaretleri olarak okuyor.

Ancak bu analizlere karşın iktidara güvenmenin zor olduğunu kaydeden HDP-Yeşil Sol Partili siyasetçiler yerel seçim için, “Biz, bizim olanı tescil edelim. Mücadele bitmez. Bu memlekette ne darbeler ne çatışmalar ne gerilimler oldu ama mücadele hiç bırakılmadı” diyor.

Seçimlerin ardından iç muhasebe ile yerel seçim hazırlığını eş zamanlı yürütmeye çalışan muhalefet partilerinin tartışmaları ekim sonu kasım ayı başına kadar sürecek görünüyor.

Paylaşın

Halkların Demokratik Partisi, Siyasi Mücadeleyi Yeşil Sol Parti’ye Devrediyor

11 yılı aşkın siyasi hayatında önemli dönüm noktaları, pek çok seçim, kritik dönemeçler ve yargılamalar yaşayan HDP’nin Pazar günü yapacağı kongre ile siyasi mücadelesini YSP’ye devretmesi bekleniyor.

Öte yandan son yerel seçimlerin ardından kazandığı 50’ye yakın belediyeye kayyum atanan HDP ve YSP’de Mart 2024 yerel seçimlerinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair değerlendirmeler de sürüyor.

İktidarın kazanılan belediyelere yine kayyum ataması ihtimaline karşı ne gibi adımlar atılabileceği tartışılırken, parti içinde herhangi bir ittifak yapılacaksa şeffaf bir biçimde yapılması gerektiği görüşü ağır basıyor.

2024 yerel seçim stratejisinin detaylarını YSP’nin Eylül’deki kongresiyle oluşacak yeni yönetimin kesinleştirmesi bekleniyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Pazar günü yapacağı kongre ile yeni eş başkanlarını belirlerken tüzel kişiliğini sürdürmesi, siyasi alandaki mücadelesini ise seçimlere çatısı altında girdiği Yeşil Sol Parti’ye (YSP) devretmesi bekleniyor.

2012 yılında kurulan ve kapatma davası süren HDP, 11 yılı aşkın siyasi hayatında önemli dönüm noktaları, pek çok seçim, kritik dönemeçler ve yargılamalar yaşadı.

HDP, 14 Mayıs’taki milletvekili seçimlerine hakkındaki kapatma davası nedeniyle Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında Yeşil Sol Parti listelerinden girmişti. Ancak seçimde beklediği başarıyı yakalayamayan HDP’nin 2018 yılında yüzde 11,7 olan oy oranı bu seçimde yüzde 8,8’e kadar gerilemişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) YSP 55 sandalye kazanmıştı.

HDP’nin eş başkanları Pervin Buldan ile Mithat Sancar partide kalmış, HDP de böylelikle Meclis’te iki sandalye ile temsil edilmeye devam etmişti.

Seçimlerde Cumhur İttifakı’nın gerek parlamentoda yüksek bir temsiliyete ulaşması gerekse Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması muhalefetteki partileri iç muhasebeye ve bazen de yenilenme süreçlerine yöneltirken, HDP ile YSP de bir öz eleştiri dönemi yaşıyor.

Parti kurulları ile organlarını toplayarak çeşitli kararlar alan iki parti kongre süreçleriyle gerek eş başkanları gerekse yönetimdeki kadroları değiştirmeyi ve yerel seçimlere yenilenmiş olarak gitmeyi planlıyor.

Kapatma davası henüz sonuçlanmadığı için HDP’nin parti olarak kurumsal kimliğini şimdilik koruması, dava sonucu belli olana kadar faaliyetlere sembolik olarak devam etmesi bekleniyor.

Pazar günü yapılacak kongrede partinin eş başkanları da belirlenecek. Kulislere ilk yansıyan bilgilere göre HDP yönetiminde STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonu Eş Sözcülüğü görevini sürdüren Selma Özcan ile Kobani Davası’nın avukatlarından, YSP üyesi Cahit Kırkazak en güçlü adaylar arasında.

Özcan, DW Türkçe’ye yaptığı kısa açıklamada, HDP’nin tüzel kişiliği ile devam edeceğini ancak mücadele mirasını YSP ile sürdüreceğini belirterek, bu nedenle HDP için şu anda yapılan “soğutma, uyutma” yorumlarının durumu tam olarak karşılamadığını belirtti.

Özcan, “HDP tüzel kişiliği ile kendi varoluşunu devam ettirecek. Ama bir mücadele örgütü olarak hem Meclis’te hem de halk düzeyinde yoluna YSP ile devam edecek” dedi.

Eylül’de yapılacak Yeşil Sol Parti kongresinde ise HDP yönetiminin YSP’ye taşınma kararının büyük olasılıkla onaylanması planlanıyor.

Pazar günü yapılacak kongrede, eş başkanların yanı sıra HDP Parti Meclisi ve Merkez Disiplin Kurulu için de seçim yapılacak. Buldan ile Sancar yeniden eş başkanlığa aday olmayacaklarını daha önce açıklamışlardı.

Kongre öncesi süreçte HDP birkaç ay boyunca bölge toplantıları, halk toplantıları ve konferanslar düzenleyerek seçmenlerin gerek partiye gerekse yerel seçimlere yönelik nabzını tutmuştu.

Yeşil Sol Parti’nin kongresinde tüzük ve isim değişikliği yapılmasına kesin gözle bakılırken, YSP isminin halkta tam karşılık bulmadığı ve seçim sonuçlarında bunun da etkisinin olduğu belirtiliyor.

YSP’nin kongresinden önce geleneksel olarak yapıldığı şekilde alınacak kararların belirleneceği konferanslar gerçekleştirilecek. Bu kapsamda kadın konferansının 7-8 Eylül, karma konferansın ise 9-10 Eylül günlerinde yapılması planlanıyor.

Yerel seçimlerde ne yapılacak?

Öte yandan son yerel seçimlerin ardından kazandığı 50’ye yakın belediyeye kayyum atanan HDP ve YSP’de Mart 2024 yerel seçimlerinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair değerlendirmeler de sürüyor.

İktidarın kazanılan belediyelere yine kayyum ataması ihtimaline karşı ne gibi adımlar atılabileceği tartışılırken, parti içinde herhangi bir ittifak yapılacaksa şeffaf bir biçimde yapılması gerektiği görüşü ağır basıyor.

HDP’nin 2019’daki yerel seçimlerde kendi adayını çıkarmama kararı Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde CHP’nin kazanmasında önemli etkenlerden biri olmuştu. Ancak 2024 seçimlerindeki HDP/YSP’nin yol haritası henüz kesinleşmiş değil.

YSP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç seçimlerin ardından verdiği demeçte her seçimin kendi konjonktürü ve koşulları olduğunu söyleyerek, 2019 döneminin kapandığını ve yeni bir döneme girildiğini belirtmişti. Oluç, “2019’da değiliz, bunu net olarak söyleyebilirim. Bu dönemin ihtiyaçları neyse onlar tartışılacak, konuşulacak ve ona uygun taktikler geliştirilecek” demişti.

2024 yerel seçim stratejisinin detaylarını YSP’nin Eylül’deki kongresiyle oluşacak yeni yönetimin kesinleştirmesi bekleniyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın