YSP Eş Sözcüsü Akın: İktidar Ekonomide Günü Kurtarma Peşinde

İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarını eleştiren Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Ekonomi yönetiminin bazı soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok. Umut bağladıkları tek çözüm, bireylerin borçlanmalarını zorlaştırmak, kredi kartı harcamalarını kısıtlamak. Bu, orta ve alt sınıflar için hayat standardının daha da düşmesi demektir. Bunun başka bir sonucu da kapımızın eşiğinde bekleyen büyük bir ekonomik durgunluk dalgasının, azalan mal ve hizmet talebi nedeniyle neden olacağı daha derin bir kriz olacak” dedi ve ekledi:

“IMF müdahalelerine kapıyı sonuna kadar açan iktidar, ekonomide sadece günü kurtarma derdinde. Erdoğan yıllardır dilinden düşürmediği “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözünün tam tersi bir pratiğe şimdi sessiz kalıyor. Çünkü yerel seçimler atlatılana kadar ekonomide bir istikrar varmış algısı yaratılmak isteniyor. Ekonomik çöküntü asıl yerel seçimlerden sonra ağır bir şekilde hissedilecek.”

Akın, açıklamasının devamında, “Türkiye’de başta demokratikleşme olmak üzere temel sorun alanlarında acil önlemlerin alınması ve hem siyasal hem de ekonomik alanda yapısal reformların yapılması gerekiyor. Ekonomik ve sosyal hayata dair güveni tesis etmenin yolu ise hiç kuşkusuz demokratik ve katılımcı bir devlet yönetim sistemini kurmaktan geçer. Bu anlamda toplumsal ve siyasal alanda olduğu gibi ekonomik alanda da öncelikli ihtiyacımız demokratik bir sistemin inşa edilmesidir” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü ve İzmir Milletvekili İbrahim Akın, Gazete Duvar’dan Nuray Pehlivan‘a konuştu. Akın’ın açıklamalarından öne çıkan kısımlar şöyle:

İktidarın değişme umudunun güçlü olduğu, sonuçları itibari ile de neredeyse toplumun yarısının siyasetten düştüğü seçim sonuçlarından sonra muhalefetin tutumuna dair neler söylersiniz?

Siyasal muhalefet mayıs seçimlerinde iktidarı değiştirme amacında başarılı olamadı. Bu durumun gerçekleşmesinde hem muhalefetin parçalı ve dağınık hali hem de iktidarın bütün devlet olanaklarını kullanarak eşit olmayan koşullarda gerçekleştirdiği ‘sopalı seçim’ etkili oldu. Bugün ihtiyacımız olan şey güçlü bir çıkış ve bu çıkış için halkı ikna edebilecek güçlü bir siyasi söylemdir. Yerel seçimlere doğru yaklaştığımız bu dönemde halkın siyasete ilgisini yeniden yükseltmemiz ve siyasal muhalefete karşı sarsılan güveni güçlendirmemiz gerekiyor. Yani siyasal muhalefet, toplumsal muhalefetle arasında oluşmuş açı farkını kapatmak, toplumun bütün kesimleriyle gevşemiş olan bağını yeniden kurmak zorunda.

Böylesi bir dönemde, yani halkın alternatifsizliğe itildiği, siyasi alanda pasifize edildiği bir dönemde biz Yeşil Sol Parti olarak, ciddi, kapsamlı eleştiri ve öz eleştiri süreçlerinden geçerek, 3’üncü yol çizgimizle, bu iklimde gerçek anlamda muhalefet ve mücadele dinamiği olduğumuzu ifade ediyoruz. Bugünkü siyasal haritaya baktığımızda mevcut saray rejimine karşı gerçek anlamda eleştiri getirip AKP-MHP iktidarının yarattığı yıkıma karşı en kapsamlı çözüm önerilerini sunan başlıca siyasal odak Yeşil Sol Parti etrafında toparlanmış olan Emek ve Özgürlük İttifakı’dır. Yeşil Sol Parti’nin, önümüzdeki süreçte en önemli sorumluluklarından birinin de muhalefet cephesindeki bu dağınık hali ortadan kaldıracak hamleleri yapmak olduğunu düşünüyoruz.

HDP seçim sonrası bir nevi başarısız olduğunu ilan edip öz eleştiri sürecini başlatacağını söyledi. Ardından da eş başkanlar değişti. Öncelikle bu kadar baskının ve muhalif alan içinde politika yapmanızın sınırlı olduğu bir süreçte bir yenilgi değerlendirmesi partinin kendisine yaptığı abartılı bir öz eleştiri değil mi? Ne dersiniz?

Biz kendimizle yüzleşmeye eleştiri ve özeleştiri süreçlerini işletmeye devam ediyoruz. İçinde bulunduğumuz ağır saldırı koşullarına ve bizi yok etmek için bütün devlet gücüyle yürütülen eşitsiz, adaletsiz, hukuksuz bir seçim yaşamamıza rağmen sorunlarımızı örtmüyor ve kendimizi yenilemeye çalışıyoruz.

Bu dönemin yarattığı ortamı kötüye kullanmak üzere harekete geçirilmiş bazı kişi ve çevrelerin ağır, haksız, adaletsiz linç kampanyası yaptıklarına da tanıklık ettik. On yıldır Yeşil Sol Parti olarak yaşadığımız birikim, HDP paradigması çerçevesinde tarihsel bir buluşmaya dönüştü. Bu bizim için geleceğimizin yol haritası olmaya devam edecek. HDP pratiği ve deneyimi sadece ülke halklarına değil bütün ezilenlere rehber oldu, umut oldu. O nedenle sorumluluğumuzun farkındayız. Haklı eleştirilerle daha büyük daha geniş kapsamlı mücadele hattını yeniden inşa edeceğiz. Ama haksız, adaletsiz ve iyi niyetli olmayan saldırıların bizi demoralize etmesine izin vermeyerek kararlı bir şekilde mücadeleye devam edeceğiz

Türkiye’de Akbelen’le tekrar gündeme gelen ve aslında hiç eksilmeden birçok bölgede devam eden ekoloji mücadelesi ile emek, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin birlikteliği, birbirlerini besleyen bir perspektifle başka bir seçenek yaratılabilir mi? Bu konuda Yeşil Sol Parti olarak nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?

Kapitalizmin bugün geldiği aşamada bu konuları birbirinden ayrıştırmak mümkün değil. Farklı alanlarda süren mücadelelerin hepsi kapitalizmin rant ve kâr hırsından kaynaklanıyor. Alanları birbirinden koparmak emekçileri karşı karşıya getiriyor. Akbelen’de direnenlerin önüne madende çalışanlar dikilmek isteniyor. Eşitlik ve özgürlük isteyen Kürt halkının karşısına yoksullaşan Türk halkı konuluyor. Dolayısıyla bize bunları bütünlük içinde ele alacak bir anlayış, dört adalet anlayışı lazım.

Akbelen’deki ekoloji direnişi bize bir şeyler söylemeye çalıştı. Toplumsal bir hareket olarak ekolojik bir direniş, bütün siyasetin gündemini oluşturdu. Toplumsal muhalefetin tek bir çizgiden yürütülmeyeceğinin, bu zamana kadar gündeme getirilmeyen ya da geldiyse bile ağaç sevgisine indirgenmekten öteye gitmeyen ekoloji meselesinin aynı zamanda politik bir mesele olduğunu, çeşitli toplumsal, ekonomik ve siyasi boyutlarının bulunduğunu bizlere gösterdi.

Bu talan süreci hızlansın diye devletin kaynakları seferber ediliyor, kolluk güçleri doğasını korumak isteyen halkın karşısına dikiliyor. Böyle bir durumda ekoloji mücadelesini, yaşam mücadelesinden, adalet mücadelesinden, emek mücadelesinden ayırmak elbette mümkün olamaz. Biz ekolojik mücadele derken, doğanın ve canlının yaşamını amasız fakatsız savunmak derken, beraberinde açığa çıkan mücadele alanlarını da görmek, o alanlara dokunmak ve politika üretmek durumundayız. Bu zamana kadar ekoloji mücadelesini, basitçe ağaç ve hayvan sevgisine indirgeyen bir anlayışın, teorik ve pratik olarak çok çok ötesindeyiz. Doğanın, sermayeye peşkeş çekilmediği, doğal yaşamın salt bir kaynak olarak görülmediği ve metalaştırılmadığı bir dünya kurmak amacıyla, doğa için, doğa ile birlikte, doğanın bir parçası olarak pozisyonumuzu belirliyoruz.

“Türkiye’de ormanlar devlet eliyle yok ediliyor, sermayeye ve rantçılara peşkeş çekiliyor”

Peki, son dönemde yaşanan orman yangınları ve sel felaketleri ile birlikte bahsettiğiniz ekolojik yıkımın derinleştiğini düşünüyor musunuz?

Evet, bugün etkilerini derin bir şekilde hissettiğimiz iklim krizini münferit bir doğa olayı olarak görmemiz mümkün değil. Bu zamana kadar bütün dünyanın ve Türkiye’nin artan sıcaklıkta, yaşanan ekstrem doğa olaylarında doğrudan sorumluluğu var. Bir yandan sürdürülebilir enerji alternatiflerinin gündeme geldiği ama bir yandan da karbona dayalı üretimde ısrarın sürdüğü, çeşitli çelişkilerin bir arada barındırıldığı bir sorumluluk bu. Bütün dünyada sıcaklığa bağlı orman yangınları artıyor ama Türkiye’de ormanlar ayrıca bir de devlet eliyle yok ediliyor, sermayeye ve rantçılara peşkeş çekiliyor. Devlet güçleri ormanın koruyuculuğunu üstlenen sivil halka saldırıyor. Hatta Kürt coğrafyasında bazı devlet görevlilerinin kötü niyetiyle başlayan ve ardından yurttaşların söndürme çalışmalarına izin verilmeyen orman yangınları olduğunu da görüyoruz. Yani burada çifte bir kriz çıkıyor karşımıza. Birincisi, doğa talanı ile ortaya çıkan ve belli açılardan geri döndürülmesi her gün daha da zorlaşan iklim krizi, ikincisi doğal hayatı salt bir hammadde olarak görüp sermayeye ve rantçı çevrelere sunan talancı bir yönetim pratiği. Bize göre bu çifte kriz bütün doğa talanının ve elbette orman yangınlarının da en önemli nedeni.

Yerel seçimler yaklaştıkça olası adaylar konuşulmaya başlanırken gözler yeniden Yeşil Sol Parti’nin alacağı tutuma çevrildi. Bu bağlamda siz ne düşünüyorsunuz? İttifak tartışmalarındaki yeriniz nedir?

Seçimlerde bizi siyasi denklemin dışında tutacak hiçbir formül gündemimizde yok. Daha önce de belirttiğim gibi bizler, çözümsüz bırakılmaya çalışılan siyaset alanında alternatif dinamiğe sahip tek partiyiz; dolayısıyla siyaset alanının önemli ve kilit bir öznesiyiz. Elbette ilkeli mutabakatlara, demokrasi temelli görüşmelere kapalı değiliz. Fakat hiç kimsenin bizi siyasi denklemin dışında tutmasına da izin vermeyeceğiz.

Şeffaf demokratik siyaset ilkemizle, halkımızın iradesinin yansıtıldığı bir seçim çalışması yürüteceğiz. Eşit, adil, kadın ve LGBTİ+ perspektifiyle hareket eden, ekolojik bir yerellik anlayışını savunan ve halkımızın sorunlarına çözüm önerileri sunan bir seçim yaklaşımı içinde olacağız. AKP-MHP iktidarının kayyımlar eliyle iki dönemdir gasp ettiği, keyfiyet rejimi ile yolsuzluklara ve ranta doğrudan kapı araladığı hukuksuzluğun karşısında, halkımızın kırılmak istenen iradesinin daha güçlü bir şekilde ortaya çıktığı, yerel, yerinden ve demokratik ilkeler ışığında mücadele yürüteceğiz ve gasp edilen belediyelerimizi geri alacağız. Hiçbir yerelde Yeşil Sol Parti seçmeninin pes ettiğini, iradesinin kırıldığını kimse göremeyecek.

Özellikle Kürt coğrafyasında kayyım rejimine karşı güçlü bir cevap olacak şekilde hazırlıklarımız devam ediyor. Bütün ülke sathında iktidarın hedefini boşa çıkaracak en geniş demokrasi güçleriyle açık demokratik birlikteliği sağlayacak çalışmaları hayata geçirmeye gayret edeceğiz. Öte yandan Millet İttifakı’nın savrulmuş halinin iktidar güçlerinin işine yaradığının ve bu durumun, değişim talep eden çoğunlukta umutsuzluğa neden olduğunun da farkındayız. Bu siyasi manzara bizim sorumluluğumuzu artırmaktadır. Bunun için mücadeleyi en geniş demokratik güçlerle sürdürmeye kararlıyız. Biz mevcut siyasal iklimde Yeşil Sol Parti’yi ve onun taşıyıcısı olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nı bu ülkede ana muhalefet odağı olarak görüyoruz. Dolayısıyla hem söylemimizi hem de pratiğimizi bu anlayışla şekillendiriyoruz.

“Soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok”

Uzun bir aradan sonra Merkez Bankası art arda politika faizlerini yükseltme kararı aldı. Buradan hareketle iktidarın uyguladığı güncel ekonomi politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonomik hayatın birkaç büyük kentte yoğunlaşması ve yerellerin ucuz işgücü kaynağı olarak kente göçe zorlanması bugün yaşadığımız en büyük çarpıklık. Bunu ortadan kaldırmak yerelleri kendi özgünlüğü içinde ekonomik aktivitenin asli unsuru hâline getirmek gerekiyor. Bu ekolojik ekonominin en temel kuralı.

AKP-MHP iktidarı uzun yıllar boyunca milyonlarca insanı yoksullaştırma pahasına, sermayenin yararına bir mali istikrar sistemi oluşturmayı hedefledi. Bugün bu ekonomi politikasında tam anlamıyla büyük bir çöküş yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası faizleri 250 baz puan artırdı. Mayıs seçimlerinden sonra iş başına getirilen ekonomi yönetiminin aldığı bu kararlar, Erdoğan’ın zaman zaman NAS arkasına sığınarak savunmaya çalıştığı politikaların iflasının itirafı niteliğinde. İktidar yıllardır uyguladığı para politikasıyla milyonlarca insanı sistemli bir şekilde yoksullaştırdı. Hızlı şekilde bir servet transferi gerçekleşti. Faiz politikalarıyla halk yoksullaştırılıyor ve halkın cebinden eksilen paralar banka kasalarına akıtılıyor. Politika faizi, Merkez Bankası’nın bankalara borç verirken uyguladığı faiz oranıdır. Bankalar, Merkez Bankası’ndan yüzde 25 faizle aldıkları kaynağı müşterilerine yüzde 45-50 ile satarak (kredi vererek) ciddi anlamda kâr elde ediyorlar.

Ekonomi yönetiminin bazı soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok. Umut bağladıkları tek çözüm, bireylerin borçlanmalarını zorlaştırmak, kredi kartı harcamalarını kısıtlamak. Bu, orta ve alt sınıflar için hayat standardının daha da düşmesi demektir. Bunun başka bir sonucu da kapımızın eşiğinde bekleyen büyük bir ekonomik durgunluk dalgasının, azalan mal ve hizmet talebi nedeniyle neden olacağı daha derin bir kriz olacak.

IMF müdahalelerine kapıyı sonuna kadar açan iktidar, ekonomide sadece günü kurtarma derdinde. Erdoğan yıllardır dilinden düşürmediği “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözünün tam tersi bir pratiğe şimdi sessiz kalıyor. Çünkü yerel seçimler atlatılana kadar ekonomide bir istikrar varmış algısı yaratılmak isteniyor. Ekonomik çöküntü asıl yerel seçimlerden sonra ağır bir şekilde hissedilecek.

Türkiye’de başta demokratikleşme olmak üzere temel sorun alanlarında acil önlemlerin alınması ve hem siyasal hem de ekonomik alanda yapısal reformların yapılması gerekiyor. Ekonomik ve sosyal hayata dair güveni tesis etmenin yolu ise hiç kuşkusuz demokratik ve katılımcı bir devlet yönetim sistemini kurmaktan geçer. Bu anlamda toplumsal ve siyasal alanda olduğu gibi ekonomik alanda da öncelikli ihtiyacımız demokratik bir sistemin inşa edilmesidir.

İbrahim Akın’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Meclis’te HDP Milletvekili Kalmadı: Sancar Ve Buldan YSP’ye Geçti

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın Yeşil Sol Parti’ye (YSP) geçişiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) HDP milletvekili kalmadı. Yeşil Sol Parti’nin milletvekili sayısı ise 57’ye yükseldi.

HDP’nin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listelerinden katılmışlardı.

Anayasa Mahkemesi’nde devam eden kapatma davasının yarattığı risk nedeniyle 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listeleriyle giren Halkların Demokratik Partisi (HDP), 27 Ağustos’ta gerçekleştirdiği kongresinin ardından çalışmalarının tümünü yeni partiye devretti.

Alınan bu kararla birlikte HDP, aktif siyasete bir nevi ara vermiş oldu. HDP’yi Meclis’te temsil eden iki milletvekili; partinin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan da bu kararın ardından Yeşil Sol Parti’ye geçti. Bu geçişle birlikte Meclis’te HDP milletvekili kalmadı.

HDP’nin hiç milletvekili kalmadı

HDP’nin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listelerinden katıldı. Yeşil Sol Parti’den seçilen 57 milletvekili arasında bulunan iki eş genel başkan ittifak yasası doğrultusunda kayıtlarını HDP Milletvekili olarak yaptırdı.

HDP’nin Meclis’teki varlığını sürdürmek ve kapatma davası sonuçlanana kadar partinin Eş Genel Başkan düzeyinde temsiliyetini sağlamak adına alınan bu karar sonucu Meclis’te 55 Yeşil Sol Parti, 2 HDP milletvekili görev almış oldu.

Gazete Duvar’dan Ceran Bayar‘ın haberine göre; HDP’nin 27 Ağustos kongresinde aldığı ‘partinin çalışmalarının tümünü Yeşil Sol Parti’ye devretmesi’ kararıyla birlikte HDP’nin Eş Genel Başkanları Buldan ve Sancar da istifa ederek Yeşil Sol Parti’ye geçti.

Meclis kayıtlarındaki milletvekili sandalye dağılımı bu istifalarla birlikte değişmiş oldu. Yeşil Sol Parti’nin 55 olan milletvekili sayısı 57’ye çıkarken HDP’nin hiç milletvekili kalmadı.

Paylaşın

YSP’li Önder’den Muhalefete “Barış” Eleştirisi

Yeşil Sol Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, sonuçsuz kalan “çözüm sürecini ve barışı” sürecine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Barış isteyenlerin de muhatap seçme keyfiyeti söz konusu değildir. İktidar kadar muhalefetin de çözüm istemesi gerekli. Seçimlerde gördük, taraflar birbirlerini Kürt sorunu üzerinden terbiye ediyorlardı. Türkiye’nin yüzde 51’ini AKP, diğerini ise muhalefet temsil ediyor. Biraz da muhalefet çözüm süreci demeli, barış demeli…” ifadelerini kullandı.

Olası bir barış için “zihniyet inşasının” önemine de değinen Önder, “İster barış diyelim ister çözüm, sonuç değişmez, ikisi de zihinsel bir inşa ister ve zihinler inşa edilmediği sürece de bir şey üretemeyiz. Zihinleri inşa etmenin yolu da hakikatten geçer. İnsan hakikat uğruna fedakârlık yapabilir, bir şeyleri feda edebilir” dedi.

İmralı Heyeti’nde yer alan Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, sonuçsuz kalan “çözüm sürecini ve barışı” sürecine ilişkin Bianet‘e konuştu.

Kobani davası duruşmalarından birinde çözüm süreci için “niye gerçekleşmediğinin cevabını düşünmekle meşgulüm” sözünü hatırlattığımız Önder, şunları dile getirdi:

“Bunun için öncelikle ‘barış’ kavramına derinden bir bakmak gerekir diye düşünüyorum. Duruşmada bu sözü söyledikten sonra şöyle devam etmiştim: Barış üzerine söylenen en şahane sözlerin başında kuşku yok ki Spinoza’nın sözleri gelir. Ona bakılırsa ‘barış, savaşın olmaması demek değildir; o bir erdem, bir ruh hali, iyilikseverlik eğilimi, güven ve asalettir’. Barış elbette ki tek başına savaşın askıya alınması değildir. Evet, barış bir erdemdir, güven ve asalettir ve fakat iyilikseverlik eğilimi değildir. Ben kendimi iyiliksever olarak da tanımlamıyorum.”

Barış mücadelesinin “iyilik olsun diye” yapılamayacağını vurgulayan Önder, “Bir hayat felsefesi olarak, bir erdem olarak barışı savunuyoruz. Savaş çıkarmak kadar basit bir şey yoktur. Birinci dünya savaşında gördük, bir tetiğe basarsın, dünya tutuşur. Ya da Hitler gibi bir psikopat düğmeye basar, dünya alev alev yanar. Dünyanın bir tetiklik canı vardır. Peki ya barışın? Barış için neden bir butona basmak yetmiyor ve daha kötüsü elini tetikten çekince neden barış gelmiyor” dedi.

“Barış ferman edilmez, buyrulmaz”

“İşte burada tarihsel arka plana bakmak gerekir. Bilenler bilir, Roma İmparatorluğu’nun uzun yüzyıllarından bu yana barış, galibin koyduğu yasa olarak öğretildi bize. Galip olan, yakıp yıkan, ezen geçen, bir yasa buyuracaktı ve bunun adı barış olacaktı. Oldu da, böyle adlandırdılar çünkü: Pax Romana, Pax Ottomana dedikleri şey buydu. Ama bu gerçek bir barış değildi, olmadı da. Barışın muzaffer olanın fermanı olmadığına ezilen halkların ve sınıfların canlı tarihi şahit. Çünkü barış ferman edilmez, buyrulmaz.”

“Barış, ezilenin kafasını kırdıktan sonra onun kafasına sürülen pansuman değildir” diyen Önder, “Barış savaşın yedek lastiği değildir. En önemlisi de barış, savaş molası değildir. Savaşa virgül atmak hiç değildir. Eskiler boşuna dememişler, kılıç çeken el tutulmaz. Kılıçları kırmakla başlar barış. Barış erdemdir, feragattir, özgür iradelerin uyuşmasıdır” ifadelerini kullandı.

Sürecin neden bozulduğunun cevabını da yukarıdaki belirlemelerde aramak gerektiğini söyleyen Önder, “Bizden kaynaklanan yetmezliklere dair değişik mecralarda yeterince vurgu yaptığımı düşünüyorum. Başında barış talebini yeterince toplumsallaştıramamak, geniş kitlelere bunun hayatiyetini yeterince etkili anlatamamak geliyor. Devletten kaynaklanan kısmına sayfalar yetmez. Yine de en önemli gördüğüm başlığı söyleyeyim; savaş politikası ve tekçilik, bu ülkede temel hükmetme biçimidir. Savaşsız bir yönetme kabiliyeti, Cumhuriyet tarihi boyunca gösterilememiştir” dedi.

“Heba edilmiş zeminlerden birisi…”

Süreç boyunca yapılan görüşmelerde Öcalan’ın özellikle Meclis nezdinde bir “meşruiyet ve resmiyet kazandırma uyarılarına” dair konuşan Önder, “Bir komisyon kuruldu Meclis’te, fakat muhalefetin katılım göstermemesi nedeniyle kadük kaldı. Bundan iktidarın çok rahatladığını tahmin etmek güç değil. İş görme biçimleri olarak toplumsal temsiliyetleri sürece dâhil etmek, birçok açıdan iktidarı zorluyordu. Sürecin sigortası olabilirdi bu komisyon. Heba edilmiş zeminlerden birisi olarak değerlendirebiliriz” diye konuştu.

Sürecin aktörlerinden biri olan Öcalan ile uzun bir süredir görüşme gerçekleştirilemiyor. Bu duruma dikkat çeken Önder, “Dünyanın hiçbir yerinde sonsuza kadar sürmüş bir savaş yoktur. Eninde sonunda, başta görüşmeler olmak üzere, başka mekanizmalar devreye girer. Bu sürenin uzaması ve tek boyutlu bir güvenlik meselesi gibi ele alınması, toplumsal kaybımızı arttırmaktan başka bir sonuç üretmiyor maalesef. İmralı üzerinde uygulanan tecrit, bu paradigmanın kısa vadede değişmeyeceğinin bir göstergesidir. Barışa gönül indiren herkesin itiraza buradan başlaması gerekir” dedi.

Sürecin bozulmasından bu yana artan toplumsal kutuplaşma ve göçmen karşıtlığına dikkat çeken Önder, “Türkiye’de “göçmen” derken akla ilkin Araplar (Suriyeli) geliyor. Araplara karşı bir nefret söylemi var. Bu en çok milliyetçilerin işine yarıyor. Fransa’nın milliyetçi partisinin başkanı Marine Le Pen şunu söylüyordu, ‘Fransızlar için Fransa’. Şimdi, bunu herkes kendisi için söylüyor. Kapıya gelmiş mağdur bir anda, milliyetçiliği şahlandırıyor!” diye konuştu.

“Derrida’nın Konukseverlik Üzerine makalesine gönderme yapan Sırrı Süreyya Önder o makalede Derrida’nın şu soruyu sorduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Peki siz kimsiniz?” Kimileri de insan sever gibi görünüyor, hakkı ve adaleti dışlıyor. Konukseverlik kapıya gelene düşman gözüyle bakmamaktır. Zaten, kapın varsa, bir sınır vardır, sen sadece o kapıyı açmışsındır. Bir de insanlar, istediği için kapını çalmamıştır. Kapıyı çalmak zorunda kalmıştır. Sorunun temelinde ise Suriye Savaşı var ve kimse bu savaşla ilgili bir şey söyleme cesareti göstermiyor. Oradaki savaşı meşru gör, sonra da Arapların istilasından söz et. Olur mu?”

“Eşitlik, zihinlerin kalıcı bir çözüm isteğiyle mümkündür”

Önder, “barış umudu elbette ki vardır” diyerek şunları kaydetti: “Barış isteyenlerin de muhatap seçme keyfiyeti söz konusu değildir. İktidar kadar muhalefetin de çözüm istemesi gerekli. Seçimlerde gördük, taraflar birbirlerini Kürt sorunu üzerinden terbiye ediyorlardı. Türkiye’nin yüzde 51’ini AKP, diğerini ise muhalefet temsil ediyor. Biraz da muhalefet çözüm süreci demeli, barış demeli…”

Olası bir barış için “zihniyet inşasının” önemine değinen Önder, “İster barış diyelim ister çözüm, sonuç değişmez, ikisi de zihinsel bir inşa ister ve zihinler inşa edilmediği sürece de bir şey üretemeyiz. Zihinleri inşa etmenin yolu da hakikatten geçer. İnsan hakikat uğruna fedakârlık yapabilir, bir şeyleri feda edebilir” dedi.

“Ben ve arkadaşlarım fedakârlık konusunda her zaman parmak kaldırdık. Bu anlamda Zerdüşt’e taş çıkarttık. Zerdüşt sürekli yeni yollardan geçer, geçtiği her yoldan, yeni bir lisan öğrenir. Biz de bir lisan öğrendik. Bu lisan iki kelimeydi eşitlik ve gelecek. Hakikat ve gelecek diyalektiğini bir arada ele alabilme iradesi gerçekleştiği zaman çözülmeyecek sorun yoktur. Eşitlik, zihinlerin kalıcı bir çözüm isteğiyle mümkündür. Ne düello ne rulet!”

Önder barış yoluna yeniden girmek için gereken şeyin ise “Vicdani cesaret!” olduğunu düşünüyor.

Paylaşın

Yeşil Sol’da Kongreye Özel Hazırlık; Yerel Seçim Startı

Yeşil Sol Parti’nin ekim ayında gerçekleşecek kongresi aynı zamanda bir yerel seçim startı olacak. Uygun salonun ayarlanması halinde binlerce kişinin katılması beklenen kongrede yeni döneme dair önemli mesajlar verilecek.

Partide artık ‘olmazsa olmaz’ olarak görülen ön seçim. Yerel seçimlerde de uygulanacak bu yöntemle birlikte partinin tüm belediye başkan adayları kentlerdeki parti üyeleri, seçmenleri ve dileyen kurumların temsilcilerinin ortak kararıyla belirlenecek. Parti yöneticilerine göre adaylar kentin büyük uzlaşısıyla seçilecek.

Bir parti yöneticisi, “Tabanımız ağırlıklı olarak her yerde kendi adaylarımızı çıkarmamızı istiyor. Ancak henüz netleşen bir kararımız yok. Atılacak adımlar, benimsenecek strateji kongrede yeni yönetim belirlendikten sonra netleşecektir. Ancak çalıştaylarda teyit edilen en net şey şu; adaylarımızı merkezi bir yöntemle belirlemeyeceğiz. Tüm adaylarımız, tüm seçim bölgelerinde yapılacak geniş katılımlı ön seçimlerle belirlenecek. Bu yöntem bundan sonraki bütün seçimlerde uygulanacak” dedi.

Seçim sonuçlarını yaz boyunca düzenlediği halk toplantıları ve çalıştaylarda masaya yatıran, tabanından gelen eleştirileri dinleyerek özeleştiri sürecini işleten Yeşil Sol Parti, kongreden önceki son düzlüğe girdi. Halk toplantılarında sunulan önerilerin süzülmesiyle yaklaşık 3 bin sayfalık bir rapor oluşturuldu. Ekim ayında düzenlenecek büyük kongre öncesinde gerçekleşecek konferanslarda kongreye sunulacak olan karar önerileri hazırlanacak. Karar önerileri kongrede onaylanacak.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın haberine göre; Yeşil Sol Parti, söz konusu konferanslara en az büyük kongresi kadar önem atfediyor. Konferanslara bu kadar önem verilmesinin sebebi, HDP/Yeşil Sol Parti teamüllerine göre hiçbir kararın tam mutabakat sağlanmadan alınmaması ve tam mutabakat sağlanana kadar da tartışmaların sürdürülmesi. Dolayısıyla 8-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek konferanslardaki tartışmalar, halk toplantılarında iletilen eleştiri ve önerilerden süzülerek hazırlanan kapsamlı rapor doğrultusunda yürütülecek. Tam mutabakata varılan karar önerileri ekimde gerçekleşecek kongrenin onayına sunulacak.

Söz konusu karar önerilerinin büyük çoğunluğu Yeşil Sol Parti’nin tüzük değişikliğine ilişkin olacak. Örneğin sade bir tüzük oluşturmaya çalışacak olan parti yönetimi, partinin en büyük yönetim organı parti meclisinin hareket ve karar kabiliyetini artırmak için üye sayısını azaltacak.

HDP’nin tüzüğünün bir muhalefet partisine uygun olarak dizayn edildiğini, örneğin barajı aşmanın bir hedef olarak konulduğunu, Meclis grubunun muhalefet partisi Meclis grubu olarak tarif edildiğini belirten parti yetkilileri, “Yeni tüzüğümüzü, partimizi ‘iktidar adayı’ bir parti olarak görerek buna göre dizayn edeceğiz” dedi.

Konferanstan çıkması kesin olan karar önerilerinden biri, son seçimden önce yaşanan depremler nedeniyle uygulanamayan ön seçime ilişkin olacak. Tabandan gelen ‘ön seçim uygulanmamasının partiye zarar verdiği’ eleştirisini dikkate alan parti, bundan sonra yapılacak tüm seçimlerde adayları ön seçimle belirleyecek ve bunu ‘esnetilmeyecek’ biçimde tüzüğe koyacak.

Partide artık ‘olmazsa olmaz’ olarak görülen ön seçimin esasları ve yöntemleri de netleşmeye başladı. Sadece parti üyelerinin oy kullandığı ön seçimler yerine toplumun farklı kesimlerinden seçmenlerin de oy kullanabileceği bir yöntem üzerinde yoğunlaşılıyor. Buna göre parti üyelerinin yanı sıra, HDP seçmenlerinin ve ön seçim yapılacak kentte faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve çeşitli kurumların oy kullanabileceği bir ön seçim modeli tasarlanıyor. Her üç kesim için farklı sandıkların kurulmasını planlayan parti yönetimi, bu yöntemle ön seçim yapılan kentin tercihlerini sağlıklı biçimde sandıklara yansıtmayı ve en doğru adayları bulmayı hedefliyor.

Yaklaşan yerel seçimlerde de uygulanacak bu yöntemle birlikte partinin tüm belediye başkan adayları kentlerdeki parti üyeleri, seçmenleri ve dileyen kurumların temsilcilerinin ortak kararıyla belirlenecek. Parti yöneticilerine göre adaylar kentin büyük uzlaşısıyla seçilecek.

Adaylar ön seçimle belirlenecek

Yeşil Sol Parti’nin yerel seçim stratejisi ise kongreden sonra netleşecek. Partinin seçim stratejisine ilişkin tabandan gelen öneriler çerçevesinde çeşitli tartışmaların yürüdüğünü ifade eden bir parti yöneticisi, “Tabanımız ağırlıklı olarak her yerde kendi adaylarımızı çıkarmamızı istiyor. Ancak henüz netleşen bir kararımız yok. Atılacak adımlar, benimsenecek strateji kongrede yeni yönetim belirlendikten sonra netleşecektir. Ancak çalıştaylarda teyit edilen en net şey şu; adaylarımızı merkezi bir yöntemle belirlemeyeceğiz. Tüm adaylarımız, tüm seçim bölgelerinde yapılacak geniş katılımlı ön seçimlerle belirlenecek. Bu yöntem bundan sonraki bütün seçimlerde uygulanacak” dedi.

Yeşil Sol Parti Kongresi yaklaşırken iki önemli komisyon da çalışmalarını sürdürüyor. Bunlardan biri kongreye ilişkin tüm teknik hazırlıkları yürüten Kongre Komisyonu. Salonun belirlenmesinden kongreye katılım organizasyonuna, kongrenin sloganından alınması gereken izinlere kadar tüm hazırlıkları bu komisyon yürütüyor.

Bir diğer komisyon da partinin yeni yönetimini ve dolayısıyla yeni eş genel başkanlarını belirleyecek olan Gençlik Meclisi, Kadın Meclisi ve bileşen partilerin temsilcilerinden oluşan Mutabakat Komisyonu. Partinin eş genel başkanlarının kim olması gerektiğine dair tabanından öneriler alan Yeşil Sol Parti, yeni eş genel başkanları bu öneriler arasından seçecek. Tüm karar alma süreçlerinde olduğu gibi eş genel başkanlar da tam mutabakatla belirlenecek. Mutabakat Komisyonu’nun belirlediği eş genel başkan isimleri ve parti meclisi listesi kongrede blok liste olarak sunulacak ve oylanacak.

Parti Meclisi’nde partinin yerel örgütlenmelerine güç katacak, alanında uzman, saha deneyimi olan kişiler yer alacak. PM’nin içinden seçilecek MYK’daki her bir komisyon alanındaki tüm sorunların birincil muhatabı olacak ve ‘güçlü birer örgüt gibi’ çalışacak. Partinin ekim ayında gerçekleşecek kongresi aynı zamanda bir yerel seçim startı olacak. Uygun salonun ayarlanması halinde binlerce kişinin katılması beklenen kongrede yeni döneme dair önemli mesajlar verilecek.

Paylaşın

Yeşil Sol Parti: Akşener’in Söylediklerinin Bir Kıymeti Yok

Halkların Demokratik Partisi (HDP) – Yeşil Sol Parti (YSP) İYİ Parti Lideri Akşener’e tepkili. 2019 seçimlerinde aday çıkarmayarak İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bazı büyükşehirlerin muhalefet tarafından kazanılmasına katkı yapan partide seçimlerin kaybedilmesinde en büyük sorumluluğun Akşener’de olduğu söyleniyor.

HDP – YSP’de “Akşener’in gerekli özeleştiriyi vermeden söylediklerinin bir kıymeti yok” deniliyor. Hatta, Akşener’in yaptığı konuşma için, “Gelecek dönem muhalefetin ortaklaşması bu konuşmayla bombalanmıştır” sözleri de sarf ediliyor.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in seçimden sonra “tefekkür sessizliğini bozuyorum” dediği Afyon Kocatepe konuşmasının yankıları sürüyor.

Millet İttifakı’nın tüm ortaklarına sert eleştiriler yönelten Akşener’in nasıl bir yerel seçim stratejisi oluşturacağı merak konusuydu. İYİ Parti olarak kendi kadrolarıyla milletin huzuruna çıkacaklarını söyleyen Akşener iş birliğine ise tamamen kapıları kapatmadı, “Yerel özellikler ve talepler doğrultusunda elbette iş birlikleri olabilir” dedi. İstanbul-Ankara için “Günü geldiğinde bakılır” diyen Akşener’in bir koşulu da “hür ve millî siyaset anlayışı” doğrultusunda HDP-Yeşil Sol’a koyduğu mesafeydi.

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya‘nın haberine göre; Akşener’in yerel seçimlere yönelik açıklaması partide farklı yorumlara neden oldu. Millet İttifakı’nın 2019 Yerel Seçimleri’nde kazandığına dikkat çeken bazı partililer, önümüzdeki seçimlerde başta İstanbul, Ankara ve Antalya olmak üzere bazı illeri kaybetmemek için iş birliğinin şart olduğu görüşünü dile getirmeye devam etti.

Parti içinde bir başka kesimse 3. yol tartışmalarında da geçen “Hür ve milli İYİ Parti”nin inşası için yerel seçimlerin feda edilebileceği görüşünü savunmayı sürdürüyor. Bu görüşü savunanlar 2019 ve 2023 seçimlerinde kurulmak zorunda kalınan ittifaklar nedeniyle parti kimliğinin oturtulamadığını belirterek “Ayaklarımızın üzerinde durmalıyız. Asıl olan genel seçim, 2028’i kazanmak için gerekirse yerel seçim feda edilebilir” değerlendirmesini sürdürüyor.

Akşener’in açıklaması sonrası gözler CHP ve HDP-Yeşil Sol Parti’ye çevrildi. CHP, Akşener’in açıklamasına temkinli yaklaşırken kongre süreci tamamlanmadan somut bir adım atılmayacağı görüşünde.

Benzer şekilde kongre sürecinde olan HDP-Yeşil Sol Parti ise Akşener’e tepkili. 2019 seçimlerinde aday çıkarmayarak İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bazı büyükşehirlerin muhalefet tarafından kazanılmasına katkı yapan partide seçimlerin kaybedilmesinde en büyük sorumluluğun Akşener’de olduğu söyleniyor, “Akşener’in gerekli özeleştiriyi vermeden söylediklerinin bir kıymeti yok” deniliyor. Hatta, Akşener’in yaptığı konuşma için, “Gelecek dönem muhalefetin ortaklaşması bu konuşmayla bombalanmıştır” sözleri de sarf ediliyor.

HDP’nin seçim değerlendirmesi sonrası başta eş başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın görevini bıraktığına dikkat çekilen partide, “Biz ciddi bir seçim değerlendirmesi yaptık. Bunun bedelini de ödüyoruz. Eş başkanlarımız görevini bıraktı. Parti yönetiminde kapsamlı bir değişim olacak. CHP, İYİ Parti’de gördüğümüz ise koltuklarına yapışmış siyasetçiler” eleştirisi getiriliyor.

Kapatma davası nedeniyle seçimlere Yeşil Sol Parti çatısı altında giren HDP hafta sonu yapılan kongreyle tüm çalışmalarını Yeşil Sol Parti’ye devretti. Eylül ayı sonu ya da kasım ayı başında yapılacak Yeşil Sol Parti kongresinde de partinin eş başkanları yenilenecek, kadroları değişecek.

Yeşil Sol Parti’nin HDP fikriyatını devam ettireceği ama yeni dönemin stratejisi gereği daha yerel siyaset yapacağı kaydediliyor. Seçim sonrası partiye gelen en önemli eleştirinin “Ankara siyasetine sıkışmak” olduğunu kaydeden parti kurmaylarına göre Yeşil Sol Parti yeni dönemde “Ankara odaklı siyaset”ten çıkacak, çalışmalarında yerel siyaset belirleyici olacak.

Bu bakış yerel seçimlerde alınacak tutumun da işareti. Hem batı hem de doğuda yerel dinamiklerle karar verilip hareket edilecek. İstanbul ve Ankara gibi iki büyük şehir için de toptancı bir yaklaşım içinde olmayacaklarını söyleyen HDP-Yeşil Sol Partililerin net bir kırmızı çizgisi var, o da “Bizi görmeyen siyasetle hiçbir şekilde ittifak geliştirmeyiz” tutumu. Mayıs seçiminin önemli derslerinden birinin de bu olduğunu kaydeden partililer “Arka kapı tamamen kapalı. Ön kapı ise herkese açık. Kim gelirse dinleriz, konuşuruz” diyor.

İYİ Parti’de olduğu gibi HDP-Yeşil Sol Parti’de de yerel seçimlere kendi adayları ile katılma eğilimi yüksek. İstanbul, Ankara dahil tüm iller için baskı düzeyinde böyle bir talep geldiği ifade ediliyor ama seçim yaklaşırken ortaya çıkacak gelişmelere göre yeni tutumlara da kapı kapatılmıyor.

Ancak HDP-Yeşil Sol’un yerel seçimler açısından en önemli gündemi kayyım atanan belediyelerini geri almak. İktidarın HDP-Yeşil Sol Parti’nin büyükşehirlerdeki tutumuna göre kayyım yaklaşımını esnetebileceğini düşünenler var ama “Dolmabahçe mutabakatını imzalayıp sonra tanımayanlara nasıl güvenilir” deniliyor.

Parti içinde bazı isimlerse iktidarın “kayyım politikası”nı yeni dönem politikaları, uluslararası gelişmeler nedeniyle değiştireceği görüşünde. Bugünkü siyasi konjonktürde iktidarın kayyım atamaları için zemin bulamayacağını düşünen bazı partililer yeni vali ve emniyet müdürü atamalarını, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Barzani ile temaslarını da bunun işaretleri olarak okuyor.

Ancak bu analizlere karşın iktidara güvenmenin zor olduğunu kaydeden HDP-Yeşil Sol Partili siyasetçiler yerel seçim için, “Biz, bizim olanı tescil edelim. Mücadele bitmez. Bu memlekette ne darbeler ne çatışmalar ne gerilimler oldu ama mücadele hiç bırakılmadı” diyor.

Seçimlerin ardından iç muhasebe ile yerel seçim hazırlığını eş zamanlı yürütmeye çalışan muhalefet partilerinin tartışmaları ekim sonu kasım ayı başına kadar sürecek görünüyor.

Paylaşın

Halkların Demokratik Partisi, Siyasi Mücadeleyi Yeşil Sol Parti’ye Devrediyor

11 yılı aşkın siyasi hayatında önemli dönüm noktaları, pek çok seçim, kritik dönemeçler ve yargılamalar yaşayan HDP’nin Pazar günü yapacağı kongre ile siyasi mücadelesini YSP’ye devretmesi bekleniyor.

Öte yandan son yerel seçimlerin ardından kazandığı 50’ye yakın belediyeye kayyum atanan HDP ve YSP’de Mart 2024 yerel seçimlerinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair değerlendirmeler de sürüyor.

İktidarın kazanılan belediyelere yine kayyum ataması ihtimaline karşı ne gibi adımlar atılabileceği tartışılırken, parti içinde herhangi bir ittifak yapılacaksa şeffaf bir biçimde yapılması gerektiği görüşü ağır basıyor.

2024 yerel seçim stratejisinin detaylarını YSP’nin Eylül’deki kongresiyle oluşacak yeni yönetimin kesinleştirmesi bekleniyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Pazar günü yapacağı kongre ile yeni eş başkanlarını belirlerken tüzel kişiliğini sürdürmesi, siyasi alandaki mücadelesini ise seçimlere çatısı altında girdiği Yeşil Sol Parti’ye (YSP) devretmesi bekleniyor.

2012 yılında kurulan ve kapatma davası süren HDP, 11 yılı aşkın siyasi hayatında önemli dönüm noktaları, pek çok seçim, kritik dönemeçler ve yargılamalar yaşadı.

HDP, 14 Mayıs’taki milletvekili seçimlerine hakkındaki kapatma davası nedeniyle Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında Yeşil Sol Parti listelerinden girmişti. Ancak seçimde beklediği başarıyı yakalayamayan HDP’nin 2018 yılında yüzde 11,7 olan oy oranı bu seçimde yüzde 8,8’e kadar gerilemişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) YSP 55 sandalye kazanmıştı.

HDP’nin eş başkanları Pervin Buldan ile Mithat Sancar partide kalmış, HDP de böylelikle Meclis’te iki sandalye ile temsil edilmeye devam etmişti.

Seçimlerde Cumhur İttifakı’nın gerek parlamentoda yüksek bir temsiliyete ulaşması gerekse Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması muhalefetteki partileri iç muhasebeye ve bazen de yenilenme süreçlerine yöneltirken, HDP ile YSP de bir öz eleştiri dönemi yaşıyor.

Parti kurulları ile organlarını toplayarak çeşitli kararlar alan iki parti kongre süreçleriyle gerek eş başkanları gerekse yönetimdeki kadroları değiştirmeyi ve yerel seçimlere yenilenmiş olarak gitmeyi planlıyor.

Kapatma davası henüz sonuçlanmadığı için HDP’nin parti olarak kurumsal kimliğini şimdilik koruması, dava sonucu belli olana kadar faaliyetlere sembolik olarak devam etmesi bekleniyor.

Pazar günü yapılacak kongrede partinin eş başkanları da belirlenecek. Kulislere ilk yansıyan bilgilere göre HDP yönetiminde STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonu Eş Sözcülüğü görevini sürdüren Selma Özcan ile Kobani Davası’nın avukatlarından, YSP üyesi Cahit Kırkazak en güçlü adaylar arasında.

Özcan, DW Türkçe’ye yaptığı kısa açıklamada, HDP’nin tüzel kişiliği ile devam edeceğini ancak mücadele mirasını YSP ile sürdüreceğini belirterek, bu nedenle HDP için şu anda yapılan “soğutma, uyutma” yorumlarının durumu tam olarak karşılamadığını belirtti.

Özcan, “HDP tüzel kişiliği ile kendi varoluşunu devam ettirecek. Ama bir mücadele örgütü olarak hem Meclis’te hem de halk düzeyinde yoluna YSP ile devam edecek” dedi.

Eylül’de yapılacak Yeşil Sol Parti kongresinde ise HDP yönetiminin YSP’ye taşınma kararının büyük olasılıkla onaylanması planlanıyor.

Pazar günü yapılacak kongrede, eş başkanların yanı sıra HDP Parti Meclisi ve Merkez Disiplin Kurulu için de seçim yapılacak. Buldan ile Sancar yeniden eş başkanlığa aday olmayacaklarını daha önce açıklamışlardı.

Kongre öncesi süreçte HDP birkaç ay boyunca bölge toplantıları, halk toplantıları ve konferanslar düzenleyerek seçmenlerin gerek partiye gerekse yerel seçimlere yönelik nabzını tutmuştu.

Yeşil Sol Parti’nin kongresinde tüzük ve isim değişikliği yapılmasına kesin gözle bakılırken, YSP isminin halkta tam karşılık bulmadığı ve seçim sonuçlarında bunun da etkisinin olduğu belirtiliyor.

YSP’nin kongresinden önce geleneksel olarak yapıldığı şekilde alınacak kararların belirleneceği konferanslar gerçekleştirilecek. Bu kapsamda kadın konferansının 7-8 Eylül, karma konferansın ise 9-10 Eylül günlerinde yapılması planlanıyor.

Yerel seçimlerde ne yapılacak?

Öte yandan son yerel seçimlerin ardından kazandığı 50’ye yakın belediyeye kayyum atanan HDP ve YSP’de Mart 2024 yerel seçimlerinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair değerlendirmeler de sürüyor.

İktidarın kazanılan belediyelere yine kayyum ataması ihtimaline karşı ne gibi adımlar atılabileceği tartışılırken, parti içinde herhangi bir ittifak yapılacaksa şeffaf bir biçimde yapılması gerektiği görüşü ağır basıyor.

HDP’nin 2019’daki yerel seçimlerde kendi adayını çıkarmama kararı Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde CHP’nin kazanmasında önemli etkenlerden biri olmuştu. Ancak 2024 seçimlerindeki HDP/YSP’nin yol haritası henüz kesinleşmiş değil.

YSP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç seçimlerin ardından verdiği demeçte her seçimin kendi konjonktürü ve koşulları olduğunu söyleyerek, 2019 döneminin kapandığını ve yeni bir döneme girildiğini belirtmişti. Oluç, “2019’da değiliz, bunu net olarak söyleyebilirim. Bu dönemin ihtiyaçları neyse onlar tartışılacak, konuşulacak ve ona uygun taktikler geliştirilecek” demişti.

2024 yerel seçim stratejisinin detaylarını YSP’nin Eylül’deki kongresiyle oluşacak yeni yönetimin kesinleştirmesi bekleniyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Halkların Demokratik Partisi Aktif Siyasetten Çekiliyor Mu?

14 Mayıs’ta yapılan seçimlere Yeşil Sol Parti (YSP) çatısı altında giren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Pazar günü yapacağı kongreyle yeni eş genel başkanlarını belirleyecek, parti yetkili kurullarında da daralmaya gidecek.

Halen 100 asil ve 50 yedek üyeden oluşan PM’nin üye sayısı ile Merkez Yürütme Kurulu’nun (MYK) üye sayısının azaltılması planlanıyor. Kongrede şekillenecek yeni yönetim yapısıyla HDP kurumsal kimliğini koruyacak ancak aktif bir siyasi çalışma içinde olmayacak.

HDP’nin temsil ettiği siyasi anlayışın YSP’de sürdürüleceğini söyleyen HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Kurumsal kimliğimiz değişebilir ama fikriyatımız ve devraldığımız mücadele geleneği esaslarına göre yeni dönemi inşa etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.

Anayasa Mahkemesi’nde hakkındaki kapatma davası süren Halkların Demokratik Partisi (HDP), Pazar günü yapacağı kongreyle yeni eş genel başkanlarını belirleyecek, parti yetkili kurullarında da daralmaya gidecek.

HDP’lilerin milletvekili seçimlerine çatısı altında girdiği Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) de Eylül’ün ayı sonuna doğru olağanüstü kongresini yaparak, yeni yönetimini belirleyecek.

Seçimler sonrasında da HDP Eş Başkanlığı görevini sürdüren Pervin Buldan ve Mithat Sancar, yeniden eşbaşkanlığa aday olmayacağı ve Yeşil Sol Parti’ye (YSP) geçecekleri için, HDP kongre sonrası Meclis’te de temsil edilmeyecek.

Eylül sonunda yapılacak YSP Kongresi’nde ise parti yönetiminin yanı sıra isim değişikliği de gündemde olacak. HDP ve YSP’de arka arkaya yapılacak olan olağanüstü kongreler için hazırlıklar sürüyor.

27 Ağustos Pazar yapılacak olan HDP kongresinde, eşbaşkanların yanısıra Parti Meclisi ve Merkez Disiplin Kurulu seçimi yapılacak. Bir başka değişiklik ise partinin yetkili kurullarının daraltılması olacak.

Halen 100 asil ve 50 yedek üyeden oluşan PM’nin üye sayısı ile Merkez Yürütme Kurulu’nun (MYK) üye sayısının azaltılması planlanıyor. Kongrede şekillenecek yeni yönetim yapısıyla HDP kurumsal kimliğini koruyacak ancak aktif bir siyasi çalışma içinde olmayacak.

Peki bu HDP’nin bir anlamda siyaset sahnesinden çekilmesi anlamına mı geliyor? Parti hakkında kapatma kararı çıkmaması halinde, yeniden HDP çatısı altına dönülebilir mi?

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın‘ın sorularını yanıtlayan HDP Sözcüsü Ebru Günay, partisinin bir fikriyatı temsil ettiğine dikkat çekti, “Bu mücadele fikriyatı Türkiye siyasi sahnesinden asla çekilemez” dedi.

Partinin kurumsal kimliğini devam ettirmesi için kongreye gidildiğine işaret eden Günay, partinin program ve tüzüğüyle yoluna devam edeceğini söyledi.

HDP’nin temsil ettiği siyasi anlayışın YSP’de sürdürüleceğine dikkat çeken Günay, “Kurumsal kimliğimiz değişebilir ama fikriyatımız ve devraldığımız mücadele geleneği esaslarına göre yeni dönemi inşa etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.

Parti kulislerinde, Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı vermemesi halinde yeniden HDP çatısına dönülmesi de seçenek olarak görülüyor. Şimdiden bu konuyu konuşmak için erken olduğuna söyleyen Ebru Günay ise “Hele bir kapatmama kararı çıksın, ona göre bakarız” dedi.

Eşbaşkanlar değişecek

HDP kongresinin ardından YSP yaklaşık bir ay sonra olağanüstü kongresini yaparak yeni yönetimini belirleyecek, aktif siyasi çalışma alanı da bu parti olacak. YSP’nin kongresinde parti isminin yanı sıra tüzük ve eş genel başkanlıklarda da değişim söz konusu olacak.

Şimdiye kadar sadece eski Antalya Milletvekili Kemal Bülbül adaylığını ilan etmekle birlikte HDP geleneğinden gelen siyasi partilerde eş başkanların parti kurullarında ve Mutabakat Komisyonu’nda tartışılarak belirlendiği biliniyor.

HDP’de olduğu gibi YSP’nin yeni eş başkanlarının parlamentoda güçlü temsil olanağı ve dokunulmazlık faktörü nedeniyle milletvekilleri arasından belirlenmesi bekleniyor.

Partinin isim değişikliği ve tüzük değişikliği önerilerinin tartışılacağı kadın konferansı 7-8 Eylül, karma konferans ise 9-10 Eylül’de gerçekleştirilecek. Konferansta alınacak kararlar ise kongrenin oyuna sunulacak.

YSP Batman Milletvekili ve HDP MYK üyesi Rüştü Tiryaki, Eylül ayı sonunda yapılacak kongrede parti isim değişikliğinin de gündem maddelerinden biri olacağını söyledi.

İsim değişikliği taleplerinin parti toplantılarında gündeme geldiğini vurgulayan Tiryaki, “Yeşil Sol, partinin alışılmış isimleri arasında değil, yoksa ne yeşil ne sol kavramına karşı olunduğu için değil. Ama daha alışılmış isimleri tercih ediyorlar. Bunlara ilişkin de çalışmalarımız sürüyor. Adının değişmesi gündemlerden birisi olabilir” bilgisini paylaştı.

Tiryaki, partililerin daha çok geçmişte HDP çizgisinde siyaset yapan siyasi partileri çağrıştıran, içinde “halk” geçen isim önerilerini gündeme getirdiğini, bunların konferans ve kurullarda tartışıldığını belirtti.

Yerel seçim çalışmalarına kongre sonrasında ağırlık verilecek

Kongrelerin tamamlanmasının ardından YSP seçim çalışmalarına hız verecek. 2019’daki yerel seçimlerinde stratejisini “AKP’ye kaybettirmek” üzerine kuran ve Türkiye’nin batısındaki illerde aday çıkarmayan parti, bu yılki cumhurbaşkanlığı seçiminde de Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermişti.

Parti yönetiminin yerel seçim çalışmalarına kongre sonrasında ağırlık vermesi ve stratejisini buna göre şekillendirmesi bekleniyor.

Parti tabanından, Doğu ve Güneydoğu’da kayyum atanan belediyelerin yeniden kazanılması, tüm seçim çevrelerinde partinin kendi adaylarıyla yarışması, eğer ittifak yapılacaksa da açık şeffaf bir ittifak yapılması taleplerinin dile getirildiği belirtiliyor.

Mehmet Rüştü Tiryaki, 2019’da stratejinin AKP-MHP ittifakının seçimleri kaybettirilmesi üzerine kurulduğunu, bu nedenle de muhalefetin üzerinde anlaştığı adayları desteklediklerini hatırlattı, henüz yeni seçim stratejisinin netleşmediğini söyledi.

Tüm Türkiye genelinde aday çıkarma ya da bazı yerlerde ittifak yapma seçeneklerinin gündemde olup olmadığına ilişkin soru üzerine ise Tiryaki, kongre sonrasını işaret etti:

“Biz, iddialı olduğumuz, güçlü olduğumuz, örgütümüz olan her yerde seçime girecek gibi çalışmalarımızı sürdürüyoruz; bunun dışında bir karar almış değiliz. Aslında şu anda hiçbir siyasi partide de alınmış bir karar yok. Millet İttifakı’nın da Cumhur İttifakı’nın da açıkladığı bir karar yok. Bir karar aldığımızda da, her zaman olduğu gibi bunu kamuoyuyla paylaşırız.”

Paylaşın

HDP Ve YSP’nin “Yerel Seçimler” Stratejisi Netleşmeye Başladı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve seçimlere çatısı altında girdiği Yeşil Sol Parti (YSP) yaklaşan yerel seçimler için teknik çalışmalarına başlamış olsa da seçime ilişkin siyasi tartışmaların kongre sonrasında başlayacağı ifade ediliyor. Ancak parti yöneticileri halk buluşmalarında yerel seçimlere ilişkin aldıkları iki net mesaj olduğunu ifade ediyor.

Bunlardan ilki kayyım atanan belediyelerin yeniden kazanılması, tekrar kayyım atanması riskine rağmen bir saatliğine bile olsa yerellerde seçimin kazanılması ve gerekli siyasi mesajın verilmesi. İkincisi ise 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi şeffaf olmayan, koşulsuz bir ittifakın kurulmaması. HDP yöneticileri halk buluşmalarında aldıkları bu mesajların hayata geçeceği bir yerel seçim stratejisi örüleceğini ifade ediyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Yeşil Sol Parti (YSP), şu günlerde yaklaşan kongrelere yoğunlaşmış durumda. HDP 27 Ağustos’ta olağanüstü kongresini gerçekleştirerek çalışmalarını Yeşil Sol Parti’ye devredecek. Kapatma riskine karşı atılacak bu adım sonrasında HDP’nin kurumsal kimliği korunacak ancak çalışmaları askıya alınacak. Yeşil Sol Parti ise eylül ayında gerçekleşecek kongre ile HDP’den çalışmaları devralacak, ismi, tüzüğü ve eş genel başkanları değişecek.

Yeşil Sol Parti’nin kongresinden önce kongrede onaylanacak kararların alınacağı konferanslar gerçekleşecek. Kadın konferansı 7-8 Eylül, karma konferans 9-10 Eylül tarihlerinde Ankara’da yapılacak. Yaz boyunca gerçekleşen halk buluşmaları ve çalıştaylarda gelen eleştiri ve öneriler doğrultusunda hazırlanan raporlar bu konferanslarda tartışılarak karar önerilerine dönüştürülecek. Partinin isim değişikliğini de kapsayan tüzük değişiklikleri bu karar önerileri aracılığıyla kongreye taşınacak ve kongrede onaylanacak.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın haberine göre; Partinin ismi konusundaki müzakereler de sürüyor. Yaz boyunca yapılan toplantılarda alınan isim önerileri arasından seçilen isim alternatifleri kurulacak teknik tüzük ve isim komisyonunca değerlendirilerek konferansta tartışmaya açılacak. Alınacak karar önerisi kongrenin onayına sunulacak. Örgütlerden ve seçmenden HDP ve öncülü siyasi partilerin isimlerini çağrıştıran, Türkiye sol ve sosyalist hareketlerine de uzak olmayan isimlerin tercih edilmesi önerisi geldiği belirtilirken Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, Halkların Eşitlik Partisi, Demokratik Halklar Partisi gibi isimlerin tartışıldığı öğrenildi.

Kongrede bu kararların onaylanmasının yanı sıra parti meclisi ve eş genel başkan seçimi de yapılacak. Blok liste ile gidilmesine kesin gözüyle bakılan kongrede çok adaylı bir eş genel başkanlık yarışının olması beklenmiyor. Partinin siyasi teamüllerine göre eş genel başkan adayları il, ilçe örgütlerinden, parti kurullarından ve seçmenlerden gelen öneriler arasından seçilecek. Aday olarak önerilen isimler kurulacak geniş bir komisyon tarafından yapılacak değerlendirme sonucu tam mutabakatla belirlenecek. Tek bir kişinin bile şerhi olan isimler aday olamayacak.

“Kongreye tüm konu başlıklarında tam mutabakatla gidilecek”

Blok listede yer alacak parti meclisi üyeleri de il ve ilçe örgütlerinden gelen öneriler ve geniş bir mutabakatla belirlenecek. Parti yönetiminde yüzde 80’e varan değişiklik gerçekleşmesi beklenirken tüzük değişikliği, parti meclisi üyeleri, eş genel başkanlar gibi konulardaki tüm tartışmalar kongre öncesinde düzenlenen toplantı ve konferanslarla tüketilecek ve kongreye tüm konu başlıklarında tam mutabakatla gidilecek.

Partinin seçim komisyonu yaklaşan yerel seçim için teknik çalışmalarına başlamış olsa da seçime ilişkin siyasi tartışmaların kongre sonrasında başlayacağı ifade ediliyor. Ancak parti yöneticileri halk buluşmalarında yerel seçimlere ilişkin aldıkları iki net mesaj olduğunu ifade ediyor. Bunlardan ilki kayyım atanan belediyelerin yeniden kazanılması, tekrar kayyım atanması riskine rağmen bir saatliğine bile olsa yerellerde seçimin kazanılması ve gerekli siyasi mesajın verilmesi. İkincisi ise 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi şeffaf olmayan, koşulsuz bir ittifakın kurulmaması. HDP yöneticileri halk buluşmalarında aldıkları bu mesajların hayata geçeceği bir yerel seçim stratejisi örüleceğini ifade ediyor.

Paylaşın

YSP’li Önder: Yerel Seçimlerde Herkesi Kapsayacak Bir Hareket, İttifak Olmalı

Yerel seçimlere dair değerlendirmede bulunan YSP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Muhtemelen partimiz ve ittifakımız belli tartışma süreçlerini bir an önce bitirip bir yerel yönetim çalıştayı düzenleyecekler ve bunu alışıldık kadroları aşan bir genişlikle yapacaklar diye düşünüyorum. Buna bir arama çalışmaları da diyebiliriz, konferansları da diyebiliriz” dedi ve ekledi:

“Buradan ortaya çok verimli sonuçlar çıkacağını düşünüyorum. İnsanların değil programların ve yaklaşımların tartışıldığı ve belli manifestoların oluşturduğu bir şey olmalı ya da olacak gibi duruyor o zaman falanca müteahhit, filanca lobinin adamı falan filanca grubun temsilcisi aralığından çıkaracağız bir program ortaya çıkacak, bakalım süreç ne gösterecek.”

Önder, CHP’deki “değişim” tartışmalarına ve Kılıçdaroğlu’na ilişkin ise, “Bugüne gelirsek Kemal Bey’in bir yaklaşımını çok kıymetli buldum, halen de kıymetli buluyorum sürece olan yaklaşımını. Tartışmaları biliyorum, bu gizli protokol vesaire falan bütün bunları bilerek söylüyorum. Kemal Bey, ilk defa CHP kadroları içerisinde bugüne kadar statükonun, hani gece aklına gelse şeytan vesvese soktu diyebileceği, birçok alana bugüne kadar hiçbir CHP kadrosunda görmediğimiz cesur ve kararlı bir yaklaşım sergiledi, en azından teşebbüs etti” dedi.

TBMM Başkanvekili ve Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Kısa Dalga’da Azmi Karaveli’nin konuğu oldu. Önder’in programda, yerel seçimler ve CHP’deki “değişim” tartışmalarına ve Kemal Kılıçdaroğlu’na ilişkin yaptığı değerlendirmelerden öne çıkan bölümler şöyle:

“Kemal Bey’in bir yaklaşımını çok kıymetli buldum, halen de kıymetli buluyorum sürece olan yaklaşımını. Tartışmaları biliyorum, bu gizli protokol vesaire falan bütün bunları bilerek söylüyorum. Kemal Bey, ilk defa CHP kadroları içerisinde bugüne kadar statükonun, hani gece aklına gelse şeytan vesvese soktu diyebileceği, birçok alana bugüne kadar hiçbir CHP kadrosunda görmediğimiz cesur ve kararlı bir yaklaşım sergiledi, en azından teşebbüs etti.

Bir yenilgi üzerinden sadece skor üzerinden bir siyaseti mahkûm etmeyi doğru bulmuyorum. Dolayısıyla Eğer CHP yüzünü sola dönecekse bir sağ muhalefetle savcılık yapmaya çalışarak yol alınamayacağını yeterince deneyimlediğimizi düşünüyorum. Ama sağ tabandaki yoksulları sol politikalarla cezbedebiliriz, ikna edebiliriz, bizi görmelerini sağlayabiliriz.

Olabilecek piyasada sağcı kalmadı. Kemal Bey’in çabalarını mahkûm eden bir yerden konuşmuyorum, olumluyorum tersine ama artık bu deneyimi yaşadık. Bence kendi içindeki sağcılardan da bu süreci arındırarak, sol bir anlayışla, halkçı bir anlayışla ve adaylarla ve süreçlerle yaklaşırlarsa tabii ki her şey yeniden değerlendirir.

Âmâ ben bunu bir kişisel görüş olarak söylüyorum yani partimizin resmi görüşünü söylemeye mezun değilim daha bu süreç bitmedi de… Tartışıyoruz, tartışacağız.

Anlatmaya çalıştığım şu: Davutoğlu’nu ya da Temel Bey’i ya da Ümit Özdağ’ı bunları bir araya toplayarak oy toplayamazsınız. Taleplerinizle programınızla oy toplarsınız. Bunlar süreç bittikten sonra ortaya çıktı ki birçoğu riyakâr yaklaşıyor. Dolayısıyla bunu yaşadık, gördük… Artık ikinci kez aynı havuzda çimmeye gerek yok. Yeni bir enerji ile, yeni bir gayretle hareket etmek gerek. Eğer bu örülebilirse bence büyük sonuç alınır ama bu yapılabilir mi? Yaşayacağız, göreceğiz.

Olmalı. Yani muhtemelen partimiz ve ittifakımız belli tartışma süreçlerini bir an önce bitirip bir yerel yönetim çalıştayı düzenleyecekler ve bunu alışıldık kadroları aşan bir genişlikle yapacaklar diye düşünüyorum. Buna bir arama çalışmaları da diyebiliriz, konferansları da diyebiliriz.

Buradan ortaya çok verimli sonuçlar çıkacağını düşünüyorum. İnsanların değil programların ve yaklaşımların tartışıldığı ve belli manifestoların oluşturduğu bir şey olmalı ya da olacak gibi duruyor o zaman falanca müteahhit, filanca lobinin adamı falan filanca grubun temsilcisi aralığından çıkaracağız bir program ortaya çıkacak, bakalım süreç ne gösterecek.”

Paylaşın

YSP’li Aslan’dan ‘Bireysel Silahlanma’nın Araştırılması Talebi

Yılın ilk yedi ayında bin 938 silahlı şiddet olayı yaşandığını ve olaylarda bin 200 kişi hayatını kaybettiği, bin 960 kişi de yaralandığını ifade eden Yeşil Sol Parti Milletvekili George Aslan, bireysel silahlanmanın araştırılmasını için Meclis araştırma önergesi verdi.

YSP’li Aslan, araştırma önergesinde, “Toplumun can güvenliğinin sağlanması için bir an önce silah kullanımını ortadan kaldıracak ya da en aza indirecek tedbirler alınmalı, bireysel silahsızlanma için eğitim programları ve stratejiler geliştirilmeli ve ruhsatlı ya da ruhsatsız silah edinmeyi zorlaştıracak düzenlemeler getirilmelidir” ifadelerine yer verdi.

Yeşil Sol Parti Mardin Milletvekili George Aslan, Türkiye’de bireysel silahlanmaya bağlı olarak artan şiddet olaylarının engellenmesi ve bireysel silahlanmaya karşı önleyici tedbirler alınması için Meclis araştırma önergesi verdi.

Bianet’in aktardığına göre, bireysel silahlanmanın toplumun güvenliğini her geçen gün daha da tehdit eder hale geldiğini söyleyen Aslan, erkek şiddeti sonucu yaşamını yitiren kadınları hatırlattı ve ekledi:

“Kadın cinayetlerinin çoğunun ateşli silahlarla işlendiği göz önüne alındığında bireysel silahlanma özellikle de kadınların can güvenliğini tehlikeye atmakta ve kadına yönelik erkek şiddetini derinleştirmektedir.

Geçtiğimiz hafta İstanbul’un Esenyurt ilçesinde bir tekel bayisinde yaşanan silahlı saldırı sonucu iki yurttaşın yaşamını yitirmesi ve Gaziosmanpaşa ilçesinde bir taksi şoförünün yolcularına açılan ateş esnasında hayatını kaybetmesi artan bireysel silahlanmanın yeniden kamuoyunun gündemine oturmasına neden olmuştur.”

Aslan, önergede Umut Vakfı’nın 2023 verilerini ve Jandarma Genel Komutanlığının atıf yaptı ve  yılın ilk yedi ayında bin 938 silahlı şiddet olayı yaşandığını söyledi. Olaylarda bin 200 kişi hayatını kaybettiği , bin 960 kişi de yaralandığını ifade etti:

Söz konusu silahlı şiddet olaylarında 1653 silah kullanılmıştır. Bunların 397’sinde uzun namlulu silah dahil tüfek, 1187’sinde tabanca, 60’ında beylik silahları, 285’inde ise çoğunluğu bıçak olmak üzere kesici aletlerle gerçekleştirilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı’nın verilerine göre 2018-2021 yılları arasında silah bulundurma ruhsatı yüzde 100’ün üzerinde artmıştır. 2018’de 7 bin 630 olan silah bulundurma ruhsatı alan kişi sayısı, 2021 yılında 16 bin 569 olmuştur. 2018’de 3 bin 41 kişi taşıma ruhsatı alırken bu sayı 2021’de 9 bin 870’e çıkmıştır.”

“Silah edinmeyi zorlaştıracak düzenlemeler getirilmeli”

Çocukların silaha erişiminde de artış olduğunu vurgulayan Aslan, devamında şöyle dedi:

“Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre ise çocukların silaha erişiminde de artış yaşanmaktadır. Bakanlığın açıkladığı ceza mahkemelerinde açılan dosyaların yaşa ve cinsiyete göre dağılımına göre 2022’de ‘Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’ kapsamında 3 bin 352 çocuk yargılanmıştır.

Silah ya da bıçak kullandığı, bulundurduğu ya da ticaretini yaptığı gerekçesiyle hakkında dosya açılan 3 bin 352 çocuktan 455’i 12-14, 2 bin 897’si de 15-17 yaş grubundadır.

Toplumun can güvenliğinin sağlanması için bir an önce silah kullanımını ortadan kaldıracak ya da en aza indirecek tedbirler alınmalı, bireysel silahsızlanma için eğitim programları ve stratejiler geliştirilmeli ve ruhsatlı ya da ruhsatsız silah edinmeyi zorlaştıracak düzenlemeler getirilmelidir.

Bu nedenle artan bireysel silahlanmaya bağlı olarak yaşanan silahlı şiddet olaylarının önlenmesi ve bireysel silahlanmaya karşı önleyici tedbirler alınması amacıyla bir araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederim.”

Paylaşın