Yalova: Armutlu, Yeni Hamam

Yeni Hamam; Yalova’nın Armutlu İlçesi, Kaplıca Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım sağlanmaktadır.

Yeni Hamam; Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 10.03.1990 tarih ve 976 sayılı kararı ile tescil edilmiştir.

Moloz taştan yığma olarak yapılmış, dikdörtgen planlı, küçük boyutlu bir hamamdır. Hamam üç bölümlü oluşmaktadır. Soyunmalık bölümü restorasyonla eklenmiştir. Dikdörtgen şeklinde olan bu bölümü üç küçük kubbe örter.

Soğukluğa küçük bir kapı açılır, bu bölümü büyük bir kubbe örtmektedir. Soğukluk kısımı iç duvarında üç adet kapalı sivri kemer ve dört adet de içe açılan tonoz bulunmaktadır.

Hamamın ortasına  sonradan eklenmiş yuvarlak formlu havuz bulunur. Sıcaklık kısımı ikiye ayrılmış olup, kurnalar yerleştirilmiş, üzeri iki kubbeyle örtülmüştür.

Armutlu adının “Armoda veya Armodies” sözcüklerinden geldiği sanılmaktadır. Bu sözcüklerin sözlük anlamlarına bakıldığında donanma veya donanmaya gözcülük eden kimseler anlamına gelmektedir.

Eski bir yerleşim merkezi olan Armutlu bir çok isim değiştirerek, Armutlu adını almıştır. Eski adlarından bazıları ise Enrutluk, Emrudili, Imrudili olarak bilinmektedir.

Bu şirin ilçenin eski bir geçmişe dayanması Evliya Çelebi’nin ünlü Seyahatnamesi’nde 1050 senesine dayanan ve sefer ayının 9. gününe denk gelen satırlarında Mudanya ilçesine vardıklarını, oradan bir gemi ile Bozburun İskelesine geldiklerini ve bir koydan söz eder.

Paylaşın

Karaman: Yeni Hamam

Yeni Hamam; Karaman’ın Merkez İlçesi, Tabucak Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanmaktadır.

Karaman’ın tarihi ve kültürel envanterine bakıldığında kent genelinde hem mimari hem de tarih açısından önemli yapılar olduğu görülmektedir.

Roma ve Bizans döneminde Hıristiyanlığın önemli bir merkezi olan kentte daha sonra Türklerin yerleşmesiyle Türk-İslam yapıları ön plana çıkmış, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinde pek çok yapı inşa edilmiştir.

Bu yapılar arasında hamamlarda önemli bir yer tutmaktadır. Bu hamamlardan biride Yeni Hamamı’dır. Yeni Hamam’ın ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

XVI. yüzyıl eseri olduğu ileri sürülmüşse de hamamın Karamanoğulları döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Hamam günümüze orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmış olarak gelebilmiştir. Kesme taştan yapılan hamamın üzeri bugün çatı ile örtülmüştür.

Büyük olasılıkla da bu hamamın ilk yapımında üzerinin kubbeli olduğu içerideki izlerden anlaşılmaktadır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşan hamamın soyunmalık bölümü kare planlıdır.

Burada orijinal herhangi bir mimari eleman bulunmamaktadır. Kenardaki dar bir kapıdan bir koridora, oradan da ılıklığa geçilir. Ilıklığın üzeri içten küçük bir kubbe ile örtülmüştür.

Sıcaklık dikdörtgen planlı, ortada içten merkezi bir kubbe, dört köşesinde de küçük kubbeli kapalı yıkanma yerleri bulunmaktadır. Ayrıca bu bölümde 12 kurna göbek taşının çevresinde sıralanmıştır.

Paylaşın

Tunceli: Yeni Hamam

Yeni Hamam; Tunceli’nin Çemişgezek İlçesi, Çukur Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Miladi 1701-1702 yılları arasında Hacı Bayramoğlu Hüseyin adında bir kişi tarafından inşa ettirildiği belirtilen bu yapının güney cephede bulunan giriş kapısı alınlığı üzerinde dikdörtgen pano içerisine yerleştirilen iki satırlık kitabe vardır.

Kitabede; “Kad benâ hâzihi-l-hammâmi’l-mübâreketi sâhibu’l-hayrat El Hac Hüseyin bin Bayram tekabbe’lallâhu hayrâtihi sene 1113.” (Bu kutlu hamamı hayır sahibi Hacı Bayram oğlu Hüseyin -Allah hayrını kabul etsin- 1113 senesinde bina etti.), yazmaktadır.

Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plan üzerine inşa edilmiş olup, soğukluk, sıcaklık, ılıklık ve külhan bölümlerinden oluşmaktadır. Yapı düzgün kesme taş ve tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Günümüzde beden duvarlarının büyük bir kısmı toprak altında kalan yapıdan, güneydeki giriş kapısı ve doğu yönde az da olsa soğukluk kısmının cephesi belirgindir.

Paylaşın

Kastamonu: Yeni Hamam

Yeni Hamam; Kastamonu’nun Merkez İlçesi, Topçuoğlu Mahallesi, Vali Fais Paşa Sokak üzerinde yer alır.

Hamam Karamustafa Paşa tarafından miladi 1811 yılında yaptırılmıştır.Binanın soyunma bölümü kesme taş diğer kısımlar moloz taşından yapılmıştır. 10×10 metre ölçüsünde olan soyunma kısmı merkezi kubbe ile örtülüdür. 3,60×12,15 metre ölçüsündeki soğukluk kısmının üzeri 3 adet kubbe örtülmüştür.

Hamamın soyunma kısmını örten merkezi kubbesinden başka soğukluk ve yıkanma odaları üzerinde üç sıra halinde yanyana dizilmiş dokuz adet kubbesi bulunur.Kubbenin üzeri ahşap çatı ve kiremitle örtülüdür.Hamam 2005 yılında restore edilmiştir.

Paylaşın

Adana: Yeni Hamam

Yeni Hamam; Adana’nın Seyhan İlçesi, Sarıyakup Mahallesi, 34. Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım sağlanmaktadır.

Adı geçen hamam soyunmalık,ılıklık,sıcaklık ve tezhin merkezinden oluşmakta olup halen fonksiyonunu devam ettirmektedir.Kemerli giriş mahallinden sonra hamamın soyunmalık mahalline girilmektedir. Soyunmalık mahallinde betonarme tadilat yapılarak soyunma sedirleri ile betonarme kolonlar üzerine oturan asma kat ilave edildiği,bu tadilatlar sonucu mahallin kubbeyi taşıyan köşe kemerinin yıkılarak tahrip edildiği, bunun sonucu ve diğer sebeplerden dolayı soyunmalık mahallini dış cephe duvarının dışa sehin yaptığı görülmektedir.

Soyunmalık mahalli murabba plana göre yapılmıştır. Kubbe köşe kemerler vasıtasıyla yükseltilerek inşa edilen sekizgen kambura oturmaktadır. Soyunmalık mahallinden sonra üzerinde tepe ışıklıkları olan kubbelerle örtülen ,içinde hela ve yıkanma mahalli bulunan ılıklık mahalline geçilmelidir.

Ilıklık mahallinden sonra kalın taş duvarlarla örülmüş sekizgen plandan oluşan sıcaklık mahalline geçilmektedir. Sıcaklık mahallinde orta kubbe sekizgen kasnak üzerine oturmaktadır. Sekizgen kenarlarında kemerli gömme yıkanma nişlerinin oluşturduğu,6 adet olan bu yıkanma nişlerinden birinin giriş bölümü 5 tanesini yıkanma nişi olarak, diğer 2 nişin yanlarına 2 yıkanma mahalli ilave edilerek daha büyük boyutlarda kullanıldığı görülmektedir.

Sıcaklıkta bu 2 nişle birlikte kullanılan mahallerde üzerinde tepe ışıkları bulunan kubbeler yerleştirilmiştir. Sıcaklık mahallinin ortasında mermer kaplamalı sekizgen bir dinlenme kaidesi bulunmaktadır. Ayrıca sıcaklık mahallinin bitişinde su deposu, ve tezhin merkezi yer almaktadır. Hamamın boyutları itibariyle Adana’da mevcut eski hamamların en büyüğü en görkemlisi olduğu gözlenmektedir. 1992 yılında restorayson uygulaması gerçekleştirilen yapı 1998 Adana depreminde ağır hasar görmüştür ve kullanılmamaktadır.

Paylaşın

Hatay: Yeni Hamam

Yeni Hamam; Hatay’ın Antakya İlçesi, Yenicamili Mahallesi, Çankaya Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanmaktadır. Hamama giriş atnalı kemerli bir kapıdan olup üzerinde kitabesi vardır.

“L” şeklinde yuvarlak tonozlu bir koridordan soyunmalık kısmına girilmektedir. Dört büyük sivri kemerle kubbeye geçiş büyük pandantifledir. Kubbe onikigen kasnaklıdır. Doğu-batı kısım büyük eyvan şeklindedir. Havuzu vardır. Ilıklık kısmına üzerinde küçük aydınlık pencereleri bulunan manastır tonozlu koridordan girilmekte olup sivri kemerli ve pandantifli kubbelidir.

Yan kısmında üzeri kubbeli iki odası vardır. Sıcaklık (Cehennemlik): Pandantifli ve üzeri küçük aydınlık pencereli büyük bir kubbe ve dört köşesinde üzerileri küçük kubbeli halvet hücreleri vardır. Hamam muntazam kesme taştan yapılmış olup zemini mermer ve kesme taştandır.

Hatay’ın kısa tarihi

Hatay Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Yöredeki tarihi yaşam bulguları M.Ö. 100.000’lere kadar uzanır. Elde edilen buluntular; bölgenin orta paleolitik, neolotik, kalkolit dönemlerde ve tunç çağında yaygın bir yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir. Amik Ovası´nda; Çatalhöyük, Tel Tainat, Tel Cüdeyde ve Tel Atçana’da ilk Tunç Çağı yerleşmeleri tespit edilmiş ve mimari kalıntılara rastlanmıştır. Kalıntılar; bu yerleşmelerde beylikler biçiminde yaşandığının ipuçlarını vermektedir.

İlk tunç çağından itibaren Amik Ovası’ndaki bu beylikler; sırasıyla Akadların, Yamhad Krallığı´nın, Hititlerin ve Mısırlıların egemenliğine girmiş, Hitit İmparatoru I. Şuppiluliuma döneminde tekrar Hitit egemenliğine girerek, bu durum M.Ö. 13. yüzyıla kadar devam etmiştir.

Hitit İmparatorluğu´nun M.Ö. 1200 yıllarında parçalanmasından sonra Sami-Aramiler tarafından “Hattena” adıyla bir Geç Hitit Krallığı kurulmuştur. Hattena Krallığı M.Ö. 9. yy’da Asurluların daha sonra da Urartuların egemenliğinde kalmıştır.

M.Ö. 6. yüzyılın ortalarından itibaren Hatay yöresi Pers İmparatorluğuna bağlı Kilikya Satraplığı’nın içinde yer almış ve Pers İmparatorluğu’na vergi ödemiştir. M.Ö. 333 yılında Büyük İskender ile Pers İmparatoru III. Dareios’un orduları İssos kenti civarında savaştılar ve Büyük İskender Pers ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Myriandros’un (bugünkü İskenderun) adını değiştirerek Aleksadria adını vermiş ve bölge kısa bir süre Makedon hâkimiyetine girmiştir.

Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra komutanlarından Seleucus I. Nicator iktidar mücadelesini kazanarak Seleukoslar dönemini başlatmış ve M.Ö. 300 yılında Seleucia Pieria, ardından Antiacheia (Antakya) kentleri kurulmuştur. M.Ö. 64 yılında Antakya serbest şehir statüsü ile Roma İmparatorluğuna katıldı ve imparatorluğun Suriye Eyaletinin başkenti oldu.

M.S. 1. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Hristiyanlık, Kudüs dışında ilk defa Antakya’da yayıldı. Hz. İsa’ya inananlara ilk defa Antakya’da “Hristiyan” adı verildi. M.S. II. yüzyılda Antakya; Roma ve İskenderiye’den sonra 200.000–300.000 nüfusu ile imparatorluğun üçüncü büyük metropoliti durumunda idi. Şehrin başlıca gelir ve zenginlik kaynağı ticaret ve ihracat idi. Şehir; saraylara, köşklere, heykellere, suyollarına, hipodroma, hamamlara ve hatta kanalizasyon sistemine sahipti.

395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölündü. Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kalan Antakya 638’de İslam orduları kumandanı Ebu Ubeyde İbn’ül Cerrah tarafından fethedildi. Emeviler döneminde (661-750) Antakya Halep’e bağlandı. Ardından Hatay bölgesi Abbasiler, Tolunoğulları ve İkşitlerin eline geçti.

944 yılında Kuzey Suriye’de Antakya’yı da içine alan Hamdanoğulları Devleti kuruldu. 967-969 yıllarında Hamdanilerle Bizanslılar arasında şiddetli çatışmalar oldu. Sonunda Antakya Bizans kuşatmasına 969 yılına kadar dayanabildi. Antakya Bizans İmparatoru Nikephorus Phokas’ın kumandanlarından Mikhail Burtzes tarafından zaptedildi.

9. ve 10. yüzyıllarda Antakya ve civarına çok sayıda Türk nüfusu gelerek yerleşmeye başladı. Bunda doğudaki Selçuklu varlığının büyük etkisi vardı. Sultan Melikşah döneminde (1072-1092), Kutalmışoğlu Süleyman Bey 1074 yılında önce Halep’i daha sonra Antakya’yı kuşattı. Vali İsaakios Komnenos 20.000 altın karşılığında barış yaparak kuşatmayı kaldırttı. 1084 yılında Antakya Askeri Valisi Philaretes Urfa’ya gidince kötü yönetim ve baskıdan bıkan halk bunu fırsat bilip İznik’te bulunan Süleyman Bey´i kente davet etti. Bunun üzerine Kuzey Suriye’ye bir sefer düzenleyen Kutalmışoğlu Süleyman Bey 12 Aralık 1084’te Antakya’ya girdi.

Süleyman Bey, Filistin Selçuklu hükümdarı Sultan Melikşah’ın kardeşi Dımışk Meliki Sultan Tutuş arasında Halep yakınında yapılan savaşı kaybetti ve öldü. Antakya Selçuklu Meliki Sultan Tutuş’un hâkimiyetine girdi. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah Kuzey Suriye’de çıkan hâkimiyet kavgasını çözmek için 1086 yılında önce Halep, oradan Antakya’ya geldi. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, Tutuş’u sadece Dımışk (Şam) Meliki olarak bırakıp, Antakya’ya Yağısıyan’ı Vali tayin ederek Antakya’yı doğrudan doğruya imparatorluğa bağladı.

1097 yılında Anadolu’dan Çukurova’ya gelerek İskenderun’u alan Haçlı orduları 21 Ekim 1097’de Antakya’yı kuşattı. Uzun süren bir kuşatma sonunda 1098’de Antakya Haçlılar tarafından zapt edildi. 1. ve 2. Haçlı seferleri sırasında Suriye Bizanslıların elinden çıktı, bölgeyi mahalli Müslüman Beyliklerle Latinler paylaştı. Antakya’da Kudüs’e bağlı olan Dükalık (Antakya Prensliği veya Antakya Kontluğu) kuruldu. 1268 yılında yöreye gelen Baybars komutasındaki Memluk ordusu Antakya’yı kuşattı ve 18 Mayıs 1268 günü yapılan hücumla şehre girildi.

Memlukluların 1268’de gelişleri ile 171 yıl süren Antakya Haçlı Prensliği sona erdi. Baybars’ın hükümdarlığı zamanında bölgede Türkmenlerin göç ve yerleşimleri yoğun olarak gerçekleşti. 14. ve 15. yüzyıllarda Halep, Antep ve Antakya bölgesine göç eden Türkmen boylarının başında Avşarlar ve Bayatlar geliyordu. Kuzey Suriye Avşarlarından olan Gündüzoğulları Amik Ovası´nda, Köpekoğulları Antep’te ve Özeroğulları Dörtyol çevresinde yaşamaktaydı.

Osmanlı toprakları genişleyip Memluk sınırlarına ulaşınca iki devlet arasında savaşlarda başladı. Ard arda yapılan savaşlar sonunda Memluk ordusu, Osmanlı ordusunu Çukurova’dan çekmek zorunda bıraktı ve 1490 yılında barış antlaşması yapıldı.

Antakya ve çevresi 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı hâkimiyetine girdi. Osmanlı yönetiminde Antakya Halep eyaletine bağlı bir sancak ve bu sancağın merkezi idi. Sancak beyi tarafından yönetiliyor idi. Zaman içinde yapılan düzenleme ile Antakya kaza statüsüne getirilerek, Şam Beylerbeyliğine bağlı olarak yönetildi.

Kanuni Sultan Süleyman Tebriz seferi dönüşü Aralık 1535’te Antakya-İskenderun üzerinden Adana’ya geçmiş; daha sonraki yıllarda 1548-1549 kışını geçirdiği Halep’te iken yaptığı gezilerin birinde Antakya’ya tekrar uğramıştır. Kanuni Sultan Süleyman´ın buyruğuyla Belen’de cami, han, hamam ve imaret yapıldı. Belen´ e 250 nefer derbentçi yerleştirdi. Daha sonraki yıllarda bölgeye 65 hane daha yerleştirilerek köy haline getirildi. Payas’ta eski kale yeniden yapıldı.

Yine Payas’ta Sokullu Mehmet Paşa tarafından 1568 yılında yapımına başlanan cami, han, hamam, imaret 1574 yılında tamamlandı. Ayrıca yapılan iskele ve tersaneyi korumak için 1577 yılında limanın üst tarafına bir kale (Cin Kulesi) inşa edildi. Derbentçi olarak buraya 541 aile yerleştirildi. 1832’de Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa´nın oğlu İbrahim Paşa Suriye’yi fethederek Osmanlı ordusu ile 28 Temmuz 1832 günü Belen Boğazında (Belen Geçidi) yaptığı savaşı kazanarak, Adana’ya doğru ilerledi. 1839’da Osmanlılar bölgeyi Halep’e kadar geri aldılar.

Tanzimat’ın ilanıyla Antakya ve çevresinde idari yapılanmada yeni düzenlemeler gerçekleştirildi. Antakya Sancağında Kaymakamlık ihdas edilerek çevresiyle birlikte (Şeyhülhadid, Kuseyr, Karamurt, Süveydiye, Altunözü, Cebel-i Akra- namı diğer Ordu) Halep eyaletine, Payas kazası, Uzeyr ve Belen sancakları çevresiyle birlikte (Bakras nahiyesi, İskenderun, Nahiye-i Arsuz) Adana eyaletine bağlandı.

1. Dünya Savaşı´ndan sonra Fransızlar tarafından işgal edilen bölge, 18 yıl Fransızların egemenliğinde kalmıştır. Yayladağı, 1938’de kurulan Hatay Devleti sınırları içine kaldı. Hatay Devleti´nin de 7 Temmuz 1939’da Anavatana katılmasıyla, Türkiye sınırlarına dâhil oldu. Aynı yıl Hatay iline bağlı ilçe konumuna getirilmiştir.

Paylaşın

Isparta: Yeni Hamam (Dalboyunoğlu Hamamı)

Isparta, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Yeni Hamam (Dalboyunoğlu Hamamı); Isparta’nın merkez yerleşim alanı içerisinde yer almaktadır. Isparta’daki hamamların en büyüğü ve en önemlisidir.

Kadın ve Erkek hamamı olmak üzere iki hamam bitişiktir. Bunun külhan ve kazanları bir olduğu halde, biri daima kadınlara mahsusdur. İkisinin de kapıları ayrıdır. Hamamın soyunmalık bölümün çatısı ahşaptır. Ilıklık ve sıcaklık bölümlerinin üzeri yüksek kasnaklı ve kubbelidir. Aydınlatma kubbelerdeki fil gözleri ile sağlanmaktadır. Güneyinde kadınlar hamamı ile bitişiktir.

Plan ve üst örtü olarak kadınlar hamamı ile benzerdir ve külhanları müşterektir.. Soyunmalığın ortasında bir havuz ve fıskiye bulunmaktadır. Sıcaklık bölümünün ortasının üstü mermer kaplıdır. Göbek taşının ortasında Mühr-ü Süleyman denilen altı köşeli yıldız süslemesi olan bir taş yer alır. Sıcaklık dört eyvan biçiminde düzenlenmiş olup arada kalan kısımlarda halvetleri vardır.

Sav Köy’lü Dalboyunoğlu Hacı Ahmet Ağa tarafından yaptırıldığı söylenen hamamın adı Miladi 1693 yılında düzenlenen vakfiyede geçmektedir. Isparta’daki hamamların içerisinde en büyüğü olması ve vakfiyesi olması açısından önem taşımaktadır.

Isparta’nın kısa tarihi

Tarih boyunca sürekli yerleşim gören “Göller Bölgesi” Pisidia olarak adlandırılmıştır. Çeşitli zamanlarda sınırları değişen bu bölgede, kendi dillerini konuşan “Pisidialılar” yaşamış ve yerel bir dil olarak da “Pisidçe” dilini konuşmuşlardır. Bu dilin varlığı Aksu İlçesindeki Timbriada, Sofular Köyü ve Senitli Yaylasında ele geçen mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Bölgeye ilk yerleşimlerin tarihi Üst Paleolitik (MÖ 35.000-10.000) ve Mezolitik (MÖ 10.000-8.000) dönemlere iner. Neolitik Dönemde (MÖ 8.000-5.500) bölge Anadolu’nun en önemli kültür bölgeleri arasındadır. Kalkolitik Çağda da (MÖ 5500-3000) bölge önemini sürdürmüştür.

İl sınırları içinde 12 höyükte Kalkolitik Dönem malzemesi bulunmuştur. Tunç Çağ (MÖ 3000-1200) yerleşiminin bol olduğu Isparta ilinde Neolitik ve Kalkolitik yerleşimlerin de üzerinde olduğu toplam 56 adet höyük tespit edilmiştir. Hitit Döneminde (MÖ 1800-1200), bölgenin adı “Pitaşşa” olarak geçmektedir. Hitit Döneminde, Pisidia toprakları hiçbir zaman tam olarak Hitit egemenliği altına girmemiştir. Tarihi kaynaklarda Pisidia adına ilk kez Perslerin Döneminde, MÖ 5. yüzyıl sonunda rastlanır.

MÖ 334 yılında, Büyük İskender’in egemenliğine geçen bölge, Büyük İskender’in ölümünden sonra MÖ 281 yılında yapılan savaşla Seleukosların eline geçmiştir. Bu dönemde Pisidya bölgesinde Seleukoslar tarafından Seleukeia Sidera (Atabey-Bayat), Apollonia (Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç) kentleri kurulmuştur. Seleukos Kralı Büyük Antiokhos’un Roma ordusuna yenilmesi (MÖ 190-188) sonucunda, Seleukoslar Anadolu’da Toroslara kadar olan tüm topraklarını kaybetmiş ve bu topraklar Romalılarca Bergama ve Rodoslular arasında paylaştırılmıştır. Pisidia bölgesi bu tarihten sonra Bergamalıların egemenliğine geçmiş, Attalos III’ün MÖ 133 yılından ölümüne kadar Bergama Krallığına bağlı kalmıştır.

Kralın vasiyeti üzerine Pisidia bölgesinin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Bölge, MÖ 102 yılında M. Antonius tarafından Kilikia Eyaleti içine alınmış ve MÖ 49 yılına kadar ismen de olsa Kilikia eyaleti içinde kalmıştır. Daha sonra Asia Eyaletine bağlanmıştır. Galat Kralı Amyntas, Antonius tarafından Pisidia ve çevresinde Roma idarecilerinin kuramadığı otoriteyi kurması için MÖ 39 yılında bölgeye kral olarak atanmış ve MÖ 25 yılında öldürülünceye kadar görevini sürdürmüştür. Amyntas’ın ölümüyle krallığın toprakları Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14) tarafından Galatia Eyaleti haline getirilmiştir. Bu eyaletin sınırları zaman içinde değişmiş olsa da Pisidia bölgesi içinde kalmıştır.

Pisidia bölgesinde özellikle İmparator Augustus döneminde Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulmuştur. Bunlar Antiokheia (Yalvaç), Kremna (Çamlık), Komoma (Ürkütlü), Olbasa (Belenli), Parlais (Barla)’dır. Türk Egemenliğinde Isparta Isparta, Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızla Anadolu’ya yayılan Selçuklular, Batı Anadolu’yu eline geçirmek için Bizans ile bir çok savaş yapmıştır. II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) yoğunlaşan Bizans-Selçuklu savaşlarının en önemlisi olan Miryakefalon Savaşı, 1176 yılında Isparta topraklarında olmuştur.

Isparta yöresi bütünüyle, 1204’te III. Kılıç Arslan döneminde ele geçirilmiştir. XIII. yüzyıl başlarında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden kısa bir süre önce, bu yörede Hamidoğulları Beyliği kurulmuştur (1301). Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, önce Uluborlu’yu, daha sonra da Eğirdir’i beyliğin merkezi yapmıştır. Isparta yöresi, ilk olarak 1374’te, daha sonra 1390’da bütünüyle Osmanlı yönetimine girmiştir.

Atatürk Isparta’da Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’de, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlamıştır. Atatürk, İzmir’den yola çıkarak, 6 Mart 1930 sabahı Eğirdir’e ulaşmıştır. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’nden Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. 6 Mart 1930 günü, Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

Paylaşın