Uşak: Ulu Camii

Ulu Camii; Uşak’ın Merkez İlçesi, Özdemir Mahallesi, Mimar Sinan Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak külliye bünyesindeki bir çeşmeye aitken yapının giriş kapısı üzerine sonradan yerleştirildiği kabul edilen Şâban 822 (Ağustos-Eylül 1419) tarihli sülüs hatlı Arapça kitâbe caminin tarihlendirilmesine ışık tutmuştur.

Bu kitâbeye göre yapının Germiyanoğlu II. Yâkub Bey’in ikinci saltanatı esnasında (1402-1429) Kavşid (Koşud?) oğlu Hasan oğlu Mehmed Bey tarafından inşa edildiği kabul edilmektedir. XIX. yüzyılda gerçekleştirilen onarımlarda
camiye bir son cemaat yeri eklenmiş ve minaresi yeniden yapılmıştır. Cami 1970’te Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarımdan geçirilmiştir.

Cami kesme taştan yapılmış bir yapıdır. İbadet mekanı ve önünde bulunan son cemaat yeri ile bakıldığından bir kütle halinde görünür. Günümüzde taş döşeli olan avlusu yapılan çalışmalar sonucunda yol seviyesinde birkaç metre daha aşağıda kalmaktadır. Caminin sonradan yapılan minaresi doğu avlusuna bitişik konumdadır.

Minare bakıldığından ayrıca kütle görünümüne sahiptir. Camide bulunan son cemaat yeri dışarıdan sekiz köşe kasnaklı olan beş kubbe ile örtülü, pandantifli ve üç kapılıdır. Cephesi geniş sivri kemerlerden oluşmuş olan taş sütunlar ile kaplıdır. Son dönemlerde yapılan çalışmalar ile taş sütunlar camekanlar ile kapatılmış durumdadır.

İbadet bölümüne son cemaat yerinde bulunan ampir üslubu ile hazırlanmış kapıdan giriş yapılmaktadır. 18.50×22.00 m ölçülerinde hazırlanmış olan ibadet mekanı dikdörtgen şeklindedir. Ayrıca dört kütlevi payeyle üç sahna bölünmüş şekildedir.

Bu bölümlerden biri giriş holü olarak kullanılıyor. Arkasında ise 10 m büyüklüğünde kubbe ile örtülü olan ibadet mekanı yer alıyor. İbadet bölümündeki kubbe geniş kemerler sayesinde payeler ile çevre duvarlarına oturtulmuş. Kubbenin dışında kalan bölümler ile iki yana doğru üçer tane küçük kubbeyle örtülü durumdadır.

Caminin mihrabı taş oymadan yapılmıştır. Sonraki dönemlerde yapılan onarımlar nedeniyle orijinalliğini kaybetmiştir. Bezemelerde ise ampir üslubu ile düzenleme yapılmıştır. Minber düzenlemeler sonucunda orijinal görüntüsünden tamamen uzaklaşmıştır. İlk yapıldığı döneme ait olan bazı eski parçalar ise düzenlemeler sonrasında minber üzerine eklenmiştir.

Paylaşın

Şanlıurfa: Harran, Ulu Camii

Ulu Camii; Şanlıurfa’nın Harran İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Harran höyüğünün kuzey doğu eteğinde yer alan Ulu Cami, Anadolu’nun ilk anıtsal camii, ilk revaklı avlulu ve şadırvanlı camii, en zengin taş süslemeli camii olma gibi daha birçok önemli özelliklere sahiptir. Çeşitli kaynaklarda “Cami el-Firdevs (Cennet Camii) veya “Cuma Camii” adlarıyla geçen Harran Ulu Camii ile ilgili en eski bilgileri, İbni Cübeyr bizlere şu cümlelerle aktarmaktadır. “Cami ağaç direklerle ve kemerlerle tavanlanmıştır. Direklerin uzunluğu 15 adım tutar ve mermer döşemenin üstünde boydan boya uzanır. Bu camiden daha geniş kemerli olan cami görmedim. Camiye giriş sahnının duvarlarının her tarafından kapılar açılmıştır. Bunlardan dokuzu ana kapının sağında, dokuzu solundadır. Ondokuzuncu kapı olan ana kapı ortada olup büyük kemerlidir. Bu kapı sanki şehir kapıları gibi heybetli ve güzeldir. Bu caminin kapılarının hepsi ağaçtan olup son derece süslü ve ustaca yapılmış kilitleri vardır. Bu caminin yapısında ve ona bitişen çarşıların planlanmasında şehirde nadir görülen bir güzellik ve intizam gördük”.

İbni Şeddad, caminin esasının Sabiilerin büyük Ay Mabedi (Sin Tapınağı) olduğunu, Hz. Ömer zamanında İslâm orduları komutanlarından İyaz b. Ganem 640 yılında şehri alınca bu mabedi camiye çevirdiğini, Sabiilere kendi mabedlerini yapmaları için başka bir yer verdiğini söylemektedir. Rice tarafından caminin üç avlu kapısının girişinde bulunan ve Babil Kralı Nabonid dönemine tarihlenen (M.Ö. V. yüzyıl) biri Ay Tanrısı Sin, diğeri Güneş Tanrısı Şamaş’ı temsil eden (üçüncünün mahiyeti bilinmiyor) üç stele dayanarak İbni Şeddad’ın bu görüşüne itibar etmek mümkündür. İbni Şeddad ayrıca, caminin Nureddin Mahmud b. Zengi tarafından XII. asrın ortalarında restore edilip genişletildiğini ve süslendiğini bildirmektedir. Bu tamirle ilgili olarak, caminin doğu cephesinde yer alan kitabe, İbni Şeddad’ı doğrular mahiyettedir.

H. 114 (m. 732) yılında Halife olan Hişam b. Abdülmelik; el-Cezire, Doğu Anadolu ve Azerbaycan bölgesine vali olarak II. Mervan’ı tayin edince Harran Mervan’ın vilayet merkezi oldu. Mervan daha sonra halife olduğunda (744-750) Harran’ı Emevi Devleti’nin başkenti yaptı ve İbni Şeddad’ın İyaz b. Ganem zamanında inşa edildiğini belirttiği caminin yerine, daha büyük ölçüde bugün kalıntıları mevcut olan Ulu Cami’yi inşa ettirdi. Başta Rice ve Dr. Nurettin Yardımcı olmak üzere birçok araştırmacı Harran Ulu Cami’nin II. Mervan tarafından inşa edildiğini kabul etmektedir.

Başta da belirttiğimiz üzere Anadolu’da inşa edilen ilk anıtsal cami, en büyük cami, ilk revaklı avlulu cami ve en zengin taş süslemeli cami olma ve daha birçok mimari özelliğe sahip olan Harran Ulu Camii’nin Anadolu cami mimarisi içerisinde çok önemli bir yeri vardır. Tüm bu önemli özelliklere rağmen Türkçe sanat tarihi kitaplarında yer verilmeyen bu camiden K.A.C.Creswell (1932), Seton Lloyd-W.C.Brice (1951), Vakıflar Genel Müdürlüğü (1976’da küçük bir sondaj) ve Dr. Nurettin Yardımcı (1983’de başlamış, halen devam ediyor) dışında ilgilenen olmamıştır.

Harran Ulu Camii ile ilgili ilk ciddi araştırma, Creswell tarafından yapılmış ve bu araştırma onun “Early Muslim Architecture” adlı eserinde geniş biçimde yayınlanmıştır. Cami, Rice’nin yaptığı ölçümlere göre 103×103 m., Dr. Nurettin Yardımcı’nın ölçümlerine göre 104×107 m. boyutlarındadır. Her iki ölçümde de cami harimi ve avlusu birlikte ele alınmıştır. Caminin harim kısmı 104×40 m., avlu kısmı ise 100×65 m. boyutundadır.

Creswell tarafından 1930’larda ilk defa çizilen plan, Dr. Nurettin Yardımcı’nın son yıllarda yaptığı kazılar neticesinde daha da netlik kazanmış ve caminin mihrap duvarı boyunca uzanan dört sahınlı bir plana sahip olduğu anlaşılmıştır. Mihrap önünden başlamak üzere, birinci ve ikinci sahınlar paye ve sütun sıralarıyla üslûp bütünlüğü göstermektedir. Üçüncü sahın sadece payelerle, giriş cephesindeki dördüncü sahın, dikdörtgen payeler önüne konulmuş sütunların oluşturduğu paye-sütun sıralarıyla ayrılmış, böylece caminin ön cephesinde oluşan 19 kemer aralığının her birine, İbni Şeddad’ın sözünü ettiği kapı fonksiyonu verilmiştir. Bu kapılardan sadece en geniş olan orta kapının kemeri, günümüze kadar gelebilmiştir.

Sahınları ayıran paye ve sütunların mihrap önündeki ilk iki sahında üslûp bütünlüğü, diğer iki sahnın her birinde farklılıklar göstermesi, 1950’li yıllarda burada kazılar yapan Rice’nin kafasında bazı sorular doğurmuş ve bu araştırmacı caminin ilk şeklinin iki sahınlı olduğunu, diğer iki sahnın daha geç devirlerde eklendiği fikrini edinmiştir.

Creswell’in caminin doğu cephesini gösteren 1930 tarihli rölövesi dikkatle incelendiğinde, gerçekten de caminin üç aşamada inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu rölevedeki duvar örgü izleri incelendiğinde caminin önce II. Mervan zamanında mihrap duvarına paralel iki sahınlı olarak inşa edildiği daha sonraki bir dönemde buna üçüncü sahnın, daha geç bir dönemde ise dördüncü sahnın ilave edildiği anlaşılmaktadır. Yine Creswell’in rölövesine bakıldığında, ilk iki sahnın çatılarının yüksek tutulduğu görülmektedir. Birinci ve ikinci sahnı ayıran bölümde, Emevi süsleme sanatının özelliklerini yansıtan asma dalı ve üzüm salkımlarıyla süslü sütunlara rastlanılmış olması, bu sahınların Emevi devrinde inşa edilmiş olabileceği fikrini güçlendirmektedir. Asma dalı süslemeli bu sütunlar Urfa Müzesi’nde teşhir edilmektedir.

Dördüncü sahın, doğu cephedeki kitabede geçen ve İbni Şeddad’ın da sözünü ettiği h. 570 (m. 1174) tarihinde Nureddin Mahmut b. Zengi tarafından ilave edilmiş olmalıdır. Bu sahnın yıkıntıları arasında yer alan insitu durumundaki kemerler ve sütun başlıklarındaki zengin süslemelerin XII. yüzyıl Türk süsleme sanatı özelliklerini yansıtması, bu görüşü doğrulamaktadır. Camide gerek Emevi devrinden kalma ve gerekse XII. yüzyıldan kalma taş süslemeler Türk-İslâm taş süsleme sanatının şaheser örnekleri arasındadır.

Caminin mihrabı orta eksenden batıya kaymış durumdadır. Harran Ulu Camii’nde en ilgi çeken hususlardan biri, kıble duvarı arkasındaki sokaktan mihraba inen merdivenli yol ve bu yol ile bağlantılı içiçe geçen iki küçük odadır. Creswell, Lloyd ve Brice’ın görmediği, Dr. Nurettin Yardımcı’nın kazılarında ortaya çıkartılan bu merdiven ve odalar, Anadolu camilerinde tek örnek olması açısından önem taşımaktadır. İmamın bu kısa yoldan mihraba inerek namaz kıldırdığı ve mihrap üzerindeki iki küçük odayı elbise değiştirme amacıyla kullandığı tahmin edilmektedir. Sokaktan gelen bu kısa yolun cami planına dahil edilmesinin diğer önemli bir nedeni de, Sultanı’ın kısa ve emniyetli bir yoldan camiye inmesini sağlamak olmalıdır. Ayrıca mihrap üzerindeki küçük odanın mimber olarak kullanılma ihtimalini de gözardı etmemek gerekir.

Cami harimine giriş, İbni Şeddad’ın belirttiği avlu cephesindeki 19 kapıdan, güneydeki sokaktan mihraba inen merdivenli kapıdan, doğu duvardaki küçük kapıdan ve yine Dr. Nurettin Yardımcı’nın kazılarda ortaya çıkardığı güney batı köşedeki “görkemli kapı”dan olmaktadır. Bu kapıdan harime giriş, kuzeye doğru inen ve camiye yarım dönüş yapan 15 basamaklı merdivenle olmaktadır. Bu merdivenin yapımında, sütun kaideleri ve antik bazalt taşlar devşirme olarak kullanılmıştır.

Harran Ulu Camiinin örtü sisteminin nasıl olduğu sorusuna İbni Şeddad: “Cami, 15 adım uzunluğunda ağaç direklerle ve kemerlerle tavanlanmıştır” cümlesiyle açıklık getirmektedir. Dr. Nurettin Yardımcı’nın kazılarında, kubbe ya da tonoz örtüsünde kullanılan taş-tuğla malzemeye rastlanılmayışına karşılık, yanmış vaziyette süslemeli ağaç elemanlara rastlanılmış olması İbni Şeddad’ı doğrulamaktadır.

Yaklaşık 100×65 m. boyutlarındaki revaklı avlunun ortasında kesme taşlardan içe doğru basamaklı olarak yapılmış, fıskiyesi zarif işçilikli bir havuz (şadırvan) yer almaktadır. Şadırvana su getiren kanallar ile tahliye kanalları günümüze kadar gelmiştir. Avlunun kuzey batı tarafında, geniş ve derin bir kuyu bulunmaktadır.

Avluya giriş; doğu, batı ve kuzey cephelerindeki kapılardan olmaktadır. Bu kapılardan at nalı kemerli ve Nureddin Mahmud’un h. 570 (m. 1174) tarihli onarımı ile ilgili kitabeli doğu kapısı sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. Diğer iki kapının sadece basamakları günümüze ulaşmıştır. Avlunun doğu ve kuzey duvarı dışında yeralan ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün 1976 yılı kazılarında; ortaya çıkartılan tuğla duvarlı küçük hücrelerin, medresenin öğrenci odaları olduğu tahmin edilmektedir.

Avlunun kuzey duvarının doğu kesiminde minare yer almaktadır. Dr. Nurettin Yardımcı’nın ölçümlerine göre 5.20×5.20 m. boyutundaki kare gövdeli minarenin yüksekliği 33.30 m.dir. Bunun 22 m.’lik kısmı düzgün kesme taşlardan, geri kalan kısmı tuğladan inşa edilmiştir. Tuğlalı kısmın h. 508 (m. 1114) ve h. 522 (m. 1128) depremlerinden sonra inşa edilmiş olabileceği tahmin edilmektedir. Minarenin ahşap merdivenleri günümüze ulaşmamıştır. Merdivenler; Dr. Yardımcı’nın restorasyon çalışmaları sırasında, orijinaline uygun bir biçimde ve çok güzel bir şekilde yeniden yapılmıştır. Üst kısmı yıkılmış olan minarenin şerefesinin ne şekil olduğu konusunda bilgi bulunmamaktadır.

Paylaşın

Şanlıurfa: Ulu Camii

Ulu Camii; Şanlıurfa’nın Merkez İlçesi, Camikebir Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Cami, şehir merkezinde Divanyolu Caddesi’nde yer alır. Yapım tarihi belirlenemeyen, “Kızıl Kilise” olarak adlandırılan eski bir kilisenin yerine inşa edilmiştir. Eski yapıya ait avlu duvarları, sütunlar, sütun başlıkları ve çan kulesi halen mevcuttur. Caminin inşa kitabesi bulunmamaktadır. Bu yüzden kim tarafından ve ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir.

1170-1175 yıllarında Zengiler tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kitabelere göre Ulu Camii; 1684, 1779, 1780 ve 1870 yıllarında onarım görmüştür. İslam fetihlerinden sonra, sütunlarda kullanılan kırmızı mermerler ve kilise ile ilişkisinden dolayı “Mescid ül- Hamra (Kırmızı Mescit)” olarak isimlendirilmiştir. Payeler üzerine oturan ve her biri çapraz tonozlarla örülü on dört sivri kemerle avluya açılan son cemaat yeri Anadolu’da ilk kez Urfa Ulu Camii’nde bulunmaktadır.

Caminin harim kısmında bir kuyu yer alır. Halk arasındaki bir inanışa göre Hz. İsa’nın, Kral Abgar’a, Havarisi Thomas’la gönderdiği mendil bu kuyuya bırakılmıştır. Bu nedenle camiinin içindeki kuyunun suyu, şifalı olarak kabul edilir. Minareye, Cumhuriyet döneminde bir saat eklenerek saat kulesine dönüştürülmüştür. Minare, aynı zamanda şehrin ilk ve tek saat kulesi görevini de görmektedir.

Kızıl Kilise’ye ait kalın duvarlarla çevrili camii avlusunun kuzeybatı kesimi mezarlıktır. Bu mezarlıktaki türbede, 1823 yılında vefat eden, Halidi Tarikatı’nın kurucusu Mevlana Halid Ziyâeddin Hazretleri’nin küçük oğlu Şehabeddin Ahmet’in mezarı bulunmaktadır. Türbe, Şanlıurfa ili Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV) tarafından restore edilmiştir. Cami, 2010-2011 yılında, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.

Paylaşın

Tokat: Ulu Camii

Ulu Camii; Tokat’ın Merkez İlçesi, Camii Kebir Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

İlk olarak Danişmendliler Döneminde XIII. yüzyılda yapılmış, 1679 yılında Avcı Mehmed zamanında tamamen yenilenmiştir. Dikdörtgen planlı olarak inşa edilmiştir. Doğu ve batı yönünde iki adet son cemaat yeri bulunmaktadır.

Bu özelliği ile Anadolu’da tektir. Her iki tarafta da devşirme sütun ve sütun başlıkları kullanılmıştır. Güneydoğu köşesindeki taşa oyulmuş, kuş evi Anadolu’da nadir olarak görülür. Caminin harimi ahşap tavan ile örtülmüştür.

Tavana kırmızı ve yeşil renklerin hakim olduğu fonlar arasında yalancı kündekari tekniğiyle yapılmış kare tavan göbeğinin üzeri altın yaldız ve kalem işi bitkisel bezemelerle süslenmiştir. Ahşap tavanı taşıyan ayak ve kemerlerin üzeri dönemin süsleme özelliklerine uygun olarak Rumi motifli kalem işleriyle süslenmiştir.

Paylaşın

Tokat: Niksar, Ulu Camii

Ulu Camii; Tokat’ın Niksar İlçesi, Camii Kebir Mahallesi, Fatih Sultan Mehmet Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Cami, Danişmendliler döneminde, Cenebnizade Hasan Bey tarafından 1165 yılında yaptırılmıştır. Anadolu’daki Ulu Camilerin en eski örneklerinden biridir.

Cami kesme taştan kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Kuzey cephesinde girişi bulunmaktadır. Portal tüm cephe boyunca yüksek olup, iki enli bordür ile üç yandan çepeçevre kuşatılmıştır. Bu bordürler ortada daralan sekiz kenarlı zencerekler, ikinci bordürde gamalı haçlar, üçüncü bordürde de altıgen geçmeler halindedir. Giriş kemeri basık yuvarlak olup, üzerindeki kitabe yeri boştur. Bazı kaynaklarda burada olduğu söylenen II. Abdülhamit’in tuğrası günümüze gelememiştir.

İbadet mekânı kare kesitli, 24 ayak ile mihraba dik beş sahna ayrılmıştır. Bu sahınlardan ortadaki diğerlerine göre biraz daha yüksek ve geniştir. Mihrabın önü ve orta sahnın kuzeyden itibaren üçüncüsü kubbe ile diğerleri de çapraz tonozla örtülmüştür. İbadet mekanının doğu cephesi, kuzey köşesi batıya doğru hafif bir kırılma yaparak kuzeydeki duvar ile birleşmiştir. Ayrıca dış cephesi altı büyük payanda ile desteklenmiştir.

İbadet mekanı altı küçük pencere ile aydınlatılmıştır. Pencereler ikili düzen halinde olup, üsttekiler küçük ve dikdörtgen, alttakiler yine dikdörtgen sövelidir. Güney cephesinde mihrabın bulunduğu kısım beden duvarları yüksekliğinde, dışarıya doğru dikdörtgen bir çıkıntı yapmaktadır. Bu çıkıntının iki yanında da yine birer büyük payanda bulunmaktadır.

Bu payandalardan kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Pandantifler ve kubbe göbeğinde XIX. Yüzyılın karakteristik bitki motifli kalem işleri görülmektedir. Mihrap önü kubbesi dıştan onikigen kasnaklı olup, üzeri külah ile örtülmüştür. Mihrap üç enli bordür ile kuşatılmıştır. Bu bordürlerde on iki köşeli yıldızlar, altıgen geçmeler bulunmaktadır.

Mihrap nişi beş kenarlı olup on iki köşeli yılzı geçmeleri ile doldurulmuştur. Üzeri mukarnaslı olarak sona ermektedir. Caminin portal dışındaki bütün cephesi sıvalıdır. İbadet mekanının batı cephesinin ortasında çokgen planlı minare kaidesi, bunun üzerinde de kesme taştan silindirik gövdeli tuğla minare bulunmaktadır. Bu minare 1967–1970 yıllarında onarılmıştır.

Paylaşın

Sivas: Ulu Camii

Ulu Camii; Sivas’ın Merkez İlçesi, Uluanak Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Camii şehrin ileri gelenlerinden Şeyh İhramcı-zade İsmail Hakkı Toprak’ın önderliğinde ve halkın yardımlarıyla 1955 yılında onarılmıştır. Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2005 yılında onarılarak çevre düzenlemesi yapılmış, son cemaat yeri yenilenmiş ve çatı örtüsü değiştirilmiştir.

“Anadolu’nun en eski camilerindendir. Camilerin mekân fikrinin gelişmesinde önemli bir basamağı teşkil etmektedir. Avlusuna üç yönden girişli ve düz damlı, dikdörtgen planlı, Kufe tipli camii sınıfına giren ender örneklerdendir. Kubbe fikrinin henüz gelişmediği bir dönemde yapılmıştır. Bazı bilim adamlarına göre Danişmendli dönemi eseri olarak da kabul edilmektedir.

Danişmendliler 1085–1178 yıları arasında Sivas, Kayseri ve Malatya’ya yerleşmişlerdir… Danişmendliler 1178’de Selçuklulara bağlanmasına rağmen adlarına yapılan yapılar yüzyılın sonuna kadar uzanmaktadır. Sivas Ulu Camii’ni de Danişmendli döneminin önemli eserlerinden saymak mümkündür.

1955 yılında yapılan büyük onarım sırasında camiinin inşa ve onarım kitabeleri bulunmuş, yapım tarihi ve yaptıranı ilim alemine tanıtılmıştır. Yapım kitabesi Sivas Müze Müdürlüğü’ndedir. 1120 envanter no’lu, kalkerli taştan, 0. 89 x 0. 49 x 0.17 mboyutlarında, üç satırlık kitabesi şöyledir:

Bu Mescidin yapılmasını din ve dünyanın kıymeti olan adaletli İzzeddin’in oğlu (aziz oldu ve Allah ona yardım etti) Melikşah’ın saltanatları zamanında Allah’ın rahmetine dönecek olan İbrahim oğlu Kızılarslan tarafından Kul Ahi’ye 593 (1196–1197) yılında emretti.

Onarım kitabesi de, Sivas Müze Müdürlüğü’nde 1121 envanter no’da kayıtlıdır. 0.52 x0.35 mboyutlarında, kalkerli taştan, dört satırlık kitabenin ilk satırı okunamamaktadır. Kitabenin okunuşu şöyledir:

Bir gücü ve topluluğu yenen, din ve dünyanın şerefi, fetihlerin sahibi, Allah’ın zayıf kulu, müminlerin emiri Keyhüsrev oğlu Keykavus Yusuf’un oğlu… 609 (1212) yılında Allah’ın rahmetine kavuştu. Yapım kitabesinden de anlaşılacağı üzere camii,1196-1197’de II. Kılıç Arslan’ın oğlu Kutbettin Melik Şah’ın saltanatları zamanında Kul Ahi’ye yaptırılmıştır.

İkinci kitabeden de caminin I. İzzettin Keykavus döneminde, 1212 yılında onarıldığı anlaşılmaktadır. Camiinin asıl ibadet alanı ahşap tavan üst örtülü sistemi 1955 yılı onarımında tamamen değiştirilerek ahşap taklidi betonarme haline getirilmiş, akıntıyı önlemek amacıyla üzeri bakır kaplı kırma çatı ile örtülmüştür.

Anadolu Camii mimarisinde Urfa Ulu Camii’nden sonra en erken tarihli son cemaat yerine sahip olan ve üç yönden girişi bulunan avlulu ilk camilerdendir. Güney duvarına dikey olarak düzenlenmiş 11 sahında, 50 yığma ayak birbirine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Ulu Cami, 54.70 x33.70 miç ölçülerindedir.

Doğu-Batı doğrultusunda dikdörtgen planlı avluya kuzey, doğu ve batı yönlerinden girilmektedir. Avlu, yaklaşık 25 x55 mölçülerindedir. Kuzey duvarı eksenindeki giriş kapısının iki yanında Daire kesitli mihrabiyeler yer almaktadır. Asıl ibadet alanına, kuzey duvarının tam ortasında asıl ve köşelere yakın yerlerden birer olmak üzere üç ayrı kapı ile girilmektedir.

Asıl ibadet alanının kuzey- güney doğrultusundaki on bir sahnı oluşturan kesme taş örgülü yığma elli adet ayak, sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Mihrap eksenine uzanan orta sahın diğerlerinden biraz daha geniş tutulmuştur.

Ulu Camii, dıştan ve içten tamamen kesme taş malzeme ile yapılmış, beden duvarları kalın bir tabaka halinde kireçle sıvanmıştır. Cami orijinalde ahşap tavanlı, düz toprak damlı olarak yapıldığı halde günümüze bu şekliyle gelememiş; 1955 yılında geçirdiği onarımlar sırasında ahşap yerine daha dayanaklı malzeme olan beton kullanılarak tavanı yenilenmiş; ahşap görüntüsü verilmiştir.

Portal : Sivas Ulu Camii’nin asıl giriş kapısı ile diğer kapıları süslemesiz ve sade görünümlüdür.

Mihrap : Sivas Ulu Camii’nde 1955 yılında yapılan onarımlar sırasında çıkarılan orijinal mihrabın üzerinde, birbirini kesen sekizgenlerden geometrik örgü motifli iç içe iki sekizgenin kenarlarından çıkan kollarla kesilmesi ile kareler oluşturan süsleme elemanları bulunuyormuş. Onarımda mihrabın süslemeleri taş malzemeyle sade bir şekilde düzenlenmiştir. Üstünde yukarıya doğru gittikçe daralan yedi sıra mukarnaslı kavsaradan başka süsleme elmanı görülmez.

Minber : Ulu Camii’nin orijinal olmayan minberi taş malzemeyle, son derece sade bir şekilde yapılmıştır.

Minare : XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen minaresi, camii’nin güneydoğu köşesine yaklaşık3 muzaklıktadır. Minare kaidesi tuğla örtülü, sekizgen kaidelidir. Sağır kemerli nişler üzerinde firuze renkli sırlı tuğlalarla “el-azametü ve’l-ikbal…el-mülkü lillah’lvahidi’l-kahhar” yazılıdır. Tuğla örgülü silindirik gövde, şerefeye doğru düzgün bir biçimde incelerek yükselir.

Tuğla gövde kilit örgülü yazı şeritlerinde firuze renkli sırlı tuğladandır. Kilit tuğla örgü gövdeyi aralıksız kaplar. Biri korniş altında diğeri gövdenin ortasında iki yazı kuşağı bulunmaktadır. Şerefe altı mukarnaslı olup ilk sırası orijinal, üst sıralar ve şerefe geç dönemlerde onarılarak yenilenmiştir. Şerefe mukarnaslarının başlangıcı tuğla, çini, mozaik malzemelidir. Küçük nişler içinde geometrik kompozisyonlar işlenmiştir.

Prof. Dr. Refet Yinanç, ‘Sivas Abideleri ve Vakıfları adlı’ adlı makalesinde (Vakıflar Dergisi, Sayı: XXII) camii ile ilgili önemli bilgiler vermektedir: ‘Ulu Cami, Timur istilasında tahribata uğradığı gibi 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Sivas’a hakim olan Mezid Bey ile onu itaat altına almak isteyen Çelebi Mehmed’in ümerasından Beyazıt Paşa arasında meydana gelen çarpışma esnasında da kısmen yıkılmıştır.

Çelebi Mehmed kuvvetleri tarafından sıkıştırılan Mezid Bey, Ulu Cami’ye sığınınca Beyazıt Paşa cami’nin yıkılmasını emretmiş, Mezid Bey de minareye çıkarak mücadeleye devam etmek istemişse de minare ateşe verildiğinden teslim olmak zorunda kalmış. Cami daha sonra hayır sahipleri tarafından tamir ettirilmiştir. 1525’te yeniden onarılan cami 1597’de Sivas Valisi Mahmut Paşa zamanında tekrar tamir görmüştür. Son olarak Şeyh İhramcı Zade İsmail Hakkı Toprak’ın himmeti ve halkın yardımı ile 1955’de restore ve tamir ettirilerek ibadete açılmıştır.

Vakıflar : Vakfiyesi Timur istilası sırasında kaybolan caminin eski vakıfları daha sonra padişah beratları ile görevlilerin tasarrufunda bulunan yerlere göre tespit ve tescil edilmiştir. Vakıflarını 1578’de tanzim edilmiş evkaf ve tahrir defterlerinden tespit etmiş bulunuyoruz. Camiye altı köy, yedi mezra, dört zemin (arazi) vakfedilmiştir. Ayrıca daha sonra bazı hayır sahibi kişilerin tahsis ettikleri gelirle caminin vakıf gelirinin artığı görülmektedir. Tahrir defterinde yapılan tashihlerden ve pusula kayıtlarından caminin vakıflarının bu yüzyılın başlarına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.’

Asıl ibadet alanı kuzey duvarında yer alan ve son cemaat yerine açılan pencerelerin iç lentoları dikkat çekmektedir. Bugüne kadar hiçbir kaynakta rastlamadığımız iri taşlar üzerinde büyük Arap harfli yazılar bulunmaktadır. Bu kitabeler pencere lentosu olarak kullanıldığı için sağlıklı okunamamaktadır. Kanaatimizce bu büyük boyutlu kitabe taşları başka bir binadan getirilerek 1955 yılı onarımında bu pencerelerde kullanılmış olmalıdır.

Ulu Camii Hakkındaki Rivayet; Vehbi Cem Aşkun, Ulu Cami hakkında şu rivayetlere yer vermektedir: “Vaktiyle camii istasyon civarındaki ‘Gazhane’ denilen mevkie yapılacakmış; fakat bir türlü muvaffak olmamışlar. Caminin yapılması için icap eden malzeme gündüz akşama kadar gazhaneye taşınmış sabahleyin kalktıklarında aynı malzemenin caminin bu günkü yerinde olduğunu görmüşler ve aynı hal 40 gün devam etmiş.

Nihayet ihtiyar bir zat peyda oluyor. Caminin gazhaneye değil hali hazır yerine yapılmasını söylüyor ve nasıl yapılacağını da izah ediyor. Sonra gözden kayboluyor. Bunun üzerine derhal ihtiyarın dilediğini yerine getiriyorlar ve o zatın da Hızır olduğuna kani olarak caminin ilk direğini onun görüldüğü yere dikiyorlar. Adına ‘Hızır Direği’ diyorlar.

İkinci efsanede bu direk hakkındadır ki: “Caminin içerisi çok geniştir. Üç kapısı vardır. En kalabalık bayram günlerinde bile kolay kolay dolmaz. Dünün mimari tarzına göre caminin içinde birçok direkler vardır. Bunların arasında Hızır direği ayrı bir önem taşır. Herkes bunun dibinde oturur. Hatta daha ileri vararak buraya nur yağdığını bizzat gördüklerini söyleyenlerde çoktur. Bilhassa bayanların inanı fazladır.

Hızır, insanların dar günlerinde imdadına ulaşan nur yüzlü, uzun beyaz sakallı meçhul bir şahsiyettir. İşte Cami-i Kebir’de yatan zat da böyle bir Hızır’dır. Yaşlıların rivayetine göre, bir gün bu Hızır Direği’nin dibine gayri meçhul bir çocuk bırakılmış. Bunun üzerine direğin dibinden büyük bir su çıkmış ve ne yapmışlarsa suyu kesememişler. Sonuçta 40 yapağı yün tıkamak suretiyle durdurmaya muvaffak olmuşlar.”

Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı avluya kuzey, doğu ve batı yönlerinden girilmektedir. Avlu yaklaşık 25 x55 m. ölçülerindedir. Kuzey duvarı eksenindeki giriş kapısının iki yanında daire kesitli mihrabiyeler yer almaktadır.

Camiinin minaresi10 m²lik bir alanda ve 35 m. yüksekliktedir. Ustalıklı bir işçilikle yapılmıştır. Zemin kesme sekizgendir. Üzerinde tuğladan yukarıya doğru hafifçe incelen silindirik bir gövde halinde minare yükselir. Üzeri sepet örgüsü motifi ile süslenmiştir. Tuğlalar arasında çiniler görülür. Özellikle şerefe altındaki çanaklarda görülen minarede iki kitabe kuşağı vardır. Minare bir yıldırım tehlikesi geçirmiştir.

 

Paylaşın

Sivas: Divriği, Ulu Camii

Ulu Camii; Sivas’ın Divriği İlçesi, Eskikale Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Divriği ve civarında en erken yerleşim Hititler Dönemi’ne kadar inmektedir. Cami yöre Mengücekoğulları’nın yönetimi altında olduğu dönemde Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından camisi ile birlikte 1228-1229 yıllarında yaptırılmıştır.

İslam mimarisinin bu başyapıtı iki kubbeli türbeye sahip bir cami ve ona bitişik bir hastaneden oluşmaktadır. Yapılar, mimari özelliklerinin yanı sıra, sergilediği zengin Anadolu geleneksel taş işçiliği örnekleriyle UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası Türkiye’nin bu listeye giren ilk mimari yapısıdır.

Mimarı Ahlatlı Hürremşah’ın elinde 1228 yılında şekil alan Divriği Ulu Cami, plan tipi ve süsleme özellikleri bakımından benzeri olmayan bir eserdir. Camiye bitişik olarak inşa edilen iki katlı, avlulu ve eyvanlı bir yapı olan Darüşşifa, hastaların su sesi ile sağlıklarına kavuştuğu bir hastane olarak benzersiz özelliklere sahiptir.

Ulu Cami ve Darüşşifa, dıştan yalın bir mimari görünüme sahiptir. Ancak Darüşşifa Taç Kapısı, Cami Kuzey Taç Kapısı, Cami Batı Taç Kapısı ve Şah Mahfili Taç Kapısı’nın her biri birbirinden farklı eşsiz bezemeleri ile göz kamaştıran birer mimarlık ve mühendislik harikası niteliğindedir.

Yapının tüm taç kapılarındaki üç boyutlu, asimetrik, bitkisel ve geometrik figürler özgün bir betimleme anlayışıyla heykele yakın yüksek kabartma tekniğinde coşkun bir biçimde işlenmiştir. Taşın adeta bir dantel gibi işlendiği Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’ndaki bu barok mimari üslubun Türk ve İslam Sanatı’nda bir başka benzeri yoktur. Taç kapılarda olduğu gibi cami içindeki her sütun, sütun kaidesi ve sütun başlığı ile kubbe içi tavan süslemeleri de ayrı üslup ve bezeme örneklerini sergilemektedir.

Paylaşın

Siirt: Ulu Camii

Ulu Camii; Siirt’in Merkez İlçesi, Ulus Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Caminin inşa tarihi tam olarak bilinmemektedir. Büyük Selçuklu döneminin emirlerinden Muguziddin Mahmud tarafından H. 523, M.1129 tarihinde inşa edildiği bilinmektedir. Cami daha sonraları 1260 yılında Cizre kadısı Selçuklu Atabeylerinden El-Mücahit İshak tarafından onarım görmüştür. Bu onarım sırasında yapıya bazı bölümler ilave edilmiştir.

Caminin minaresi kare bir kaide üzerinde silindirik gövdeli olarak yükselmektedir. Minareye ilişkin olarak yapının içinde yer alan kitabede yapım tarihi ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Minare tuğla malzemeden yapılmıştır. Minarenin süslemesinde cas adı verilen alçı taşından yapılan kalıp süslemeleri ve sırlı tuğla ile yapılmış farklı geometrik örgülerden oluşan süslemeler görülmektedir.

Minare Iran ve Türkistan’da yoğun olarak kullanılan bir teknikte yapılmıştır. Kare bir kaide üzerinde silindirik gövdeli olarak yukarı doğru daralarak yükselmektedir. Minare, inşa tekniği bakımından Musul Ulu Cami’sinin minaresine benzemektedir. Bu benzerlikler, kare kübik kaideden, silindirik gövdeye geçilmesi yüzeylerin sırlı tuğla ve çini ile bezenmesidir.

Yapının inşasında farklı dönemlerin eklemeleri sonucunda homojenlik görülmez. Dış cephe duvarlarında farklı dönemlerin eklemeleri göze çarpmaktadır. Caminin doğu cephesinde bitişik olarak bazı mekanlar bulunuyordu. Bunlar Osmanlı döneminde ilave edilmiş medrese odaları olduğu ileri sürülmektedir. Yapının harim kısmına kuzey cephenin ortasında bulunan bir kapıdan geçildikten sonra girilmektedir.

Harimin kuzey ve güney kısmı bir birinden farklı bölümlerden oluşmaktadır. Kuzeydeki bölüm, girişten sonra beşik tonozla örtülü bir bölüm ve bunun her iki yanındaki kısım ortada kemerli bir destek sırasıyla ikiye bölünmüş, ikişer sahından oluşmaktadır. Sahınların üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Yapının güney bölümünde yan yana üç tane kubbeli bölüm bulunmaktadır.

Kubbelerden ortadaki diğerlerinden daha büyük ve yüksek olarak yapılmıştır. Kubbeli bu mekanlar kemerli geçişlerle irtibatlandırılmıştır. Her bir kubbeli mekanın kıble yönünde birer mihrabı yer almaktadır. Bu mekanlardan ortadaki diğerlerinden duvar tekniği bakımından da ayrışmaktadır. Yapılan araştırmalarda caminin ilk inşa edilen bölümünün bu ortadaki kubbeli bölüm olduğu sonrasında yapının diğer bölümlerinin ilave edilmiş olabileceği ileri sürülmektedir.

Paylaşın

Muş: Ulu Camii

Ulu Camii; Muş’un Merkez İlçesi, Kale Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım mümkündür.

Camii Muş Kalesinin eteğinde ve meyilli bir araziye yapılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre Hicri 979 (Miladi 1571) tarihi yazılıdır. Herkes tarafından Cami’nin Şeyh Muhammed Mağribi tarafından yaptırmış olduğu kabul edilir. Çünkü Cami avlusunda yatan Şeyh Muhammed Mağribi’nin kendisidir.

Camii, enine dikdörtgen planlı olup iki sahından oluşmaktadır. Caminin harım mekanına sivri kemerli basit bir kapıyla girilmektedir. Caminin ortasında büyük bir kubbe ile örtülü olup, altı destekli camiler içine girmektedir. Kubbenin yanları ise beşik tonozla kapatılmıştır.

Kubbenin iç kısımlarında küçük ebatta nişler bırakılmıştır. Camii mihrabı kapının hemen karşısında yer almakta olup, sivri kemerli bir şekilde yapılmıştır. Mihrap kısmının üst kısmına iki sıra halinde mukarnas kavsara yapılmıştır.

Camiye sonradan eklenmiş olduğu tahmin edilen, batı yönündeki ana mekana iki kemerle açılan ve üzeri beşik tonozla kapatılmıştır. Bu bölümde sade yuvarlak kemerli bir mihrap nişi de bulunmaktadır. Yapıda düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır.

Caminin iç duvarları yerden 1,50 cm. yüksekliğinde beyaz fayanslarla çevrelenmiştir. Caminin üç gözlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Caminin orijinal minaresi günümüze ulaşamamıştır. Ancak orijinaline sadık kalındığı söylenilen minareyi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1968 yılında yaptırılmıştır.

Minare son cemaat yerinden göğe yükselmektedir. Minare dikdörtgen bir kaide üzerine silindirik gövdeli ve tek şerefeli bir şekilde yapılmıştır. Minarenin silindirik gövdesi üzerinde zigzak motifleriyle hareketlendirilmiştir. Depremden zarar gören minareyi 1972 yılında bir kez daha onarılmıştır.

Paylaşın

Muğla: Menteşe, Ulu Camii

Ulu Camii; Muğla’nın Menteşe İlçesi, Tabakhane Semti sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Ulu Camii, Selçuklu dönemine ait tarihi bir yapıdır. Şehrinin en eski yapısı ve camidir. Ayrıca Türkiye’deki önemli Selçuklu eserlerinden biridir. Menteşe Sultanlarından İbrahim Bey tarafından 1334 yılında yaptırılmıştır. İlk yapı kitabesinde:

Bismillâhirrahmanirrahim Enel emir’ul kebir’ül ecellü İbrahim Bey İbn Orhan kemâ kalen nebüyyü Aleyhisselâm. Men benâ mesciden Lillâhi ben Allahû lehu beyten fil cenneti. Senet’i hamsin ve erbâun ve seb’a mie. 

(Besmele, Ben Orhan oğlu büyük ve ölümlü Emir İbrahim Bey, Peygamber’den beri. Bana cennette bir köşk ihsan etmesi için Allah rızası için bir mescit inşa ettim. Elli ve kırk ve altmış senet ile) yazılıdır.

1938 yılında tadilattan geçirilirken genişletilmesi amacıyla cemaat yeri ve abdestlik eklenmiştir. Minaresi kesme taştan ve tek şerefeli olup çatısı ahşaptan inşa edilmiştir. Ulu Cami ilk yapısı bozulmadan, mimarisi muhafaza edilerek 1938 yılında Muğlalı Abdizade Bey tarafından yeniden onarılmıştır.

Paylaşın