Le Monde: Türkler Fakirleşirken, Erdoğan Kuran’a Güveniyor

Fransa’da yayınlanan Le Monde gazetesinde, “Türkler fakirleşirken Erdoğan Kuran’a güveniyor” başlığıyla çıkan makalede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, faiz ve enflasyonla mücadelede “Bir Müslüman olarak Nas ne gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim” şeklindeki konuşmasına geniş yer verildi.

Gazetenin İstanbul muhabiri Marie Jego tarafından kaleme alınan yazıda, Türkiye’de yaşanan son kur krizi, gıda fiyatlarındaki artış ile birlikte alım gücünün büyük ölçüde düşmesine değinildi.

Makalede, “faizleri düşürerek enflasyonu indirmeye çalışan Erdoğan’ın hayali para politikasıyla alım gücünün her geçen gün düştüğü” yorumu yapıldı.

Muhalefet partileri ile TÜSİAD’ın ekonomi biliminin gereklerinin yapılması yolunda yaptığı çağrılara gönderme yapılan makalede, Erdoğan’ın bu çağrıları dinlemeyerek sert tepki gösterdiği ifade edildi.

Le Monde, bu çağrıları karşılıksız bırakan ve tepkisini gizlemeyen Erdoğan’ın bunun yerine söylemleriyle para politikalarını Kuran’ın ilkelerinin belirleyeceği mesajını vererek, “Neymiş efendim faizleri düşürüyormuşuz, benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak Nas’lar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim.” şeklindeki açıklamasına yer verildi.

Gazete, Türk bankaların yeni ekonomik model çerçevesinde yaklaşık 1,5 milyar dolar bozdurduğunu ancak dövizin, toplam mevduatların yarısından fazlasını oluşturduğu ülkede, bunun Türk lirasına güveni sağlamaya yetip yetmeyeceğinin belirsiz olduğu yorumuna yer verildi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

The Economist’ten ‘Türkiye Ekonomisi’ Hakkında Dikkat Çeken Analiz

Birleşik Krallık merkezli The Economist Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ‘kur korumalı TL vadeli mevduat’ sistemine ilişkin dikkat çeken bir yazı yayımladı. Dergiye göre; Türkiye’de enflasyon yüzde 50’yi bulabilir.

Yeni kur korumalı mevduat hesabından bahseden yazıda Türkiye ekonomisinin düzlüğe çıkmaya yakın olmadığı belirtildi. Erdoğan’ın geçici çözümünün şimdilik yatırımcılara “Türkiye Cumhurbaşkanının lirayı kurtarma ihtiyacının farkında olduğuna dair güvence” verdiği aktarıldı.

Economist, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı planın aslında dolara endeksli dolaylı bir faiz artırımı olduğunu iddia etti. Greenwest Consultancy Dubai’nin Genel Müdürü Emre Akçakmak Economist’e verdiği demeçte, “Mevcut mevduat oranını alıyorsunuz ve bunun üzerine diferansiyel alabiliyorsunuz, bu da döviz sahiplerini liraya çevirmeye teşvik ediyor. Bu olduğu sürece hazinenin üzerindeki yük daha da artacaktır.” dedi.

“Kamu maliyesi, şimdi çökme riskiyle karşı karşıya”

Yazıda şimdiye kadar döviz kurundaki vahşi dalgalanma riskini üstlenenlerin Türk mevduat sahipleri olduğu söylenirken bundan sonra bu riski Türk vergi mükelleflerinin yani halkın üstleneceği aktarıldı. Capital Economics’ten Jason Tuvey bu konuda “Son on yılda gücün temel direği olarak kabul edilen kamu maliyesi, şimdi çökme riskiyle karşı karşıya” diye konuştu.

Economist’e konuşan analistler, özellikle bu ayın başlarında açıklanan asgari ücrette yüzde 850’lik bir artışın yürürlüğe girmesinden sonra, enflasyonun 2022’nin ilk yarısında yüzde 50’ye ulaşmasını beklediklerini söyledi. Analistler, Türk Lirasının değerindeki herhangi bir önemli düşüşte, Merkez Bankası’nın lira mevduat sahiplerine paralarını vermek için para basmaktan başka seçeneği kalmayabileceğini vurguladı. Öte yandan, “Erdoğan kendisinin çıkardığı yangına battaniye atmış olabilir fakat battaniye de yakında alev alabilir” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden Türkiye’ye ‘Erkek Şiddetine Karşı Sıfır Tolerans’ Çağrısı

Uluslararası Af Örgütü bugün “Türkiye Sözleri Eyleme Geçir” başlıklı bir rapor yayımlayarak Türkiye’de kadın haklarını mercek altına aldı. Raporda, şiddetin ve cezasızlığın önlenmesine yönelik Türkiye’de bağlayıcı ulusal, bölgesel ve uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarına işaret ediliyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı sonrası mevcut yasal çerçeveleri, yasalardaki boşlukları ve yetkililerin uymakla yükümlü olduğu yasa, sözleşme ve standartları inceleyen örgüt, raporda vaatler ve uygulamalar arasındaki boşluklara işaret etti, acil gerçekleştirilmesi gereken tavsiyelerini paylaştı.

“Siyasi irade yok”

Raporda dikkat çekici şu tespite yer verildi:

“Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı amaçlayan bir siyasi irade yok. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Mart 2021’de paylaştığı, “Kadına yönelik şiddette sıfır tolerans anlayışıyla ihtiyacınız olan her an, yanınızdayız” tweetiyle başlayan rapor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem Planı tanıtım toplantısındaki, “Tek bir kadının dahi şiddet mağduru olmadığı güne kavuşana kadar kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve toplumun tüm kesimlerinin işbirliğiyle bu mücadeleyi sürdüreceğiz” sözlerine değiniyor ve vaatlerden bu yana neler yapıldığını ve yapılmadığını ele alıyor.

Uluslararası Af Örgütü raporun amacının, Türkiye’de kadınlara yönelik şiddetin mevcut durumunu incelemek ve devletin, kadınların şiddete maruz kalmama hakkına saygı gösterme, bu hakkı koruma ve gereğini yerine getirme yükümlülüklerinin bir özetini sunmak olduğunu belirtiyor.

“Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmiyor”

Uluslararası Af Örgütü Kampanyalar Koordinatörü Göksu Özahıshalı, “Kadına yönelik şiddet büyük bir insan hakları ihlalidir. Bu rapor ile amacımız Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından Türkiye’deki mevzuat, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler, BM organları, Avrupa Konseyi ve ilgili diğer uluslararası kuruluşların tavsiyeleri üzerinde yapılan incelemeler ve Türkiye’deki çeşitli kadın hakları örgütleriyle yapılan istişarelerle, Türkiye’nin kadın haklarını korumak konusunda devam eden yükümlülüklerinin genel bir değerlendirmesini yapmak, yetkililere üzerlerine düşen görevleri hatırlatmaktır.” dedi.

Cinsel şiddetle mücadele merkezleri, çocuk yaşta evlilikler, koruma kararları, cinsel sağlık ve üreme sağlığı gibi başlıkların da incelendiği raporun tavsiye listesinde örgüt şu çağrılarda bulundu: Kadınların korunma ve temel hizmetlere erişim hakkını güvence altına alın, kadınların adalete ve onarıma erişim hakkını güvence altına alın, kadınların ve kız çocukların zorla evlendirmeye maruz bırakılmadan yaşama hakkını koruyun, kadınların ve kız çocukların sağlık hakkını güvence altına alın, kadınların ve kadın hakları gruplarının barışçıl toplanma hakkını güvence altına alın.

Eylem Planları rafta mı kaldı?

Kadınlara yönelik şiddet ve eşitsizliklerin verilerine yer verilen raporda, şiddetin ve cezasızlığın önlenmesine yönelik Türkiye’de bağlayıcı ulusal, bölgesel ve uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarına işaret ediliyor. Raporun dördüncü bölümünde bu yasal çerçeveler ışığında, vaatler ile gerçekte olanlar arasında süregelen boşluklar mercek altına alınıyor.

Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasına ilişkin, sonuncusu Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığı gün duyurulan dört ayrı ulusal eylem planı açıklandı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’nda 2021-2025 yılları arasında yapılacakları ilan etti. Eylem planı ve atılan adımları inceleyen Af Örgütü, raporda dördüncü bölüme şu çarpıcı tespitle başlıyor:

“Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı amaçlayan bir siyasi iradenin olmaması, Türkiye’de kadınlara yönelik şiddetin sona erdirilmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Hükümet defalarca kadınları toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten korumak için sözlü vaatlerde bulundu, ancak sonrasında, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek gibi, bu vaatlerle ters düşen adımlar attı. Yine de Türkiye yetkilileri, kadınlara ve kız çocuklara yönelik sorumluluklar üstlendi ve bu sorumlulukları yerine getirmek için yasalar çıkardı. 4. bölüm, bu sorumluluklarla gerçekte olanlar arasındaki boşlukları incelemektedir.”

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Türkiye Komutasındaki NATO Kuvveti Rusya’ya Karşı Harekete Geçiyor

Rus birliklerinin Ukrayna sınırına konuşlanması nedeniyle NATO ve Rusya arasındaki gerginlik tırmanıyor. Alman Welt gazetesine göre NATO, Rusya’ya karşı ilk somut askeri adımını attı ve hızlı müdahale kuvvetini operasyona hazır duruma getirmeye başladı.

Gazetenin haberinde NATO bünyesindeki Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti (VJTF) adlı birimin beş gün içinde kriz bölgesinde konuşlanmaya hazır duruma getirileceği belirtiliyor.

NATO’nun en hızlı birimi olan VJTF’nın komutası ise şu anda Türkiye’de. Haberde, Türk birliklerinin de öncü kuvvet olarak hazırolda beklediği ve iki ila yedi gün içinde operasyona hazır duruma geleceği aktarılıyor. Türkiye’nin geçen yıl Polonya’dan devraldığı VJTF’nin komutası önümüzdeki yılın başında Fransa’ya geçecek. Fransız birliklerinin de 45 gün içinde operasyona hazır durumda olacağı ifade ediliyor.

VJTF, yaklaşık 40 bin askerden oluşan çok uluslu NATO Mukabele Kuvveti’nin (NRF) en hızlı hareket eden birimi. İttifakın savunmasında ve dünya çapındaki krizlerde harekete geçen NRF, son olarak Afganistan’daki tahliye operasyonlarında görev almıştı. Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra caydırıcılık amaçlı kurulan VJTF ise yaklaşık 20 bin askerini kısa süre içinde mobilize edebiliyor ve belirlenen kriz bölgesine konuşlandırabiliyor.

Almanya Dışişleri Bakanı: Endişe büyük

Avrupa Birliği’nde de Rusya ile yaşanan gerginlik endişe yaratıyor. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, bugün Lüksemburglu mevkidaşı Jean Asselborn’la gerçekleştirdiği görüşme sonrası yaptığı açıklamada, endişesinin “büyük” olduğunu belirterek Rusya’nın talepleri ve önerilerinin temelsiz olduğunu söyledi. Baerbock, sözlerini “Bu büyük krizi sadece diyalogla çözebileceğimiz aşikar” şeklinde sürdürdü.

Asselborn da ekonomik yapırımları ve askeri operasyonu kimsenin istemediğini belirterek yapısal diyalog kurulması için çabaların güçlendirilmesi gerektiğini ifade etti.

Rusya geçen hafta sınırdaki gerilimin azaltılması için NATO’nun doğuya doğru genişlemesini resmi olarak durdurmasını ve ABD’nin de eski Sovyet cumhuriyetlerine askeri üsler kurmaktan vazgeçmesini istemişti. Ancak NATO ve Washington, Moskava’nın taleplerini geri çeviriyor. Rusya, bu hamlesiyle Ukrayna’nın NATO üyesi olmasını engellemeye çalışıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

‘Türkiye Mart’ta Baskın Seçim Görebilir’ İddiası

Düşük faiz ve yüksek kura endeksli yeni ekonomik modelde ısrar eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Lirası günden güne dolar karşısında eridiği süreçte ekonomik darboğazdan kurtuluşun tek reçetesi olarak erken seçimi savunan muhalefete “Kur korumalı TL Vadeli Mevduat” açıklamasıyla karşılık verdi.

DW Türkçe’den Hilal Köylü’nün haberine göre; Erdoğan, yeni düzenlemeyi “yeni bir finansal alternatif” olarak niteleyip, Türk lirasını döviz karşısında koruyacaklarını duyurdu. Öyle ki bu ürün, Türk Lirası mevduat hesaplarının getirisinin, döviz getirisi altında kalması durumunda aradaki farkın vatandaşlara ödeneceğini öngörüyor.

Erdoğan’ın açıklamasının ardından Türk Lirası hızla değer kazandı ve 18,36’ya kadar yükselen Dolar /TL kuru 12,30 seviyesinin altını gördü. Dolar/TL kurunun hangi seviyede, ne kadar süreyle kalacağı bilinmezliğini korurken Erdoğan’ın bu çıkışının arkasında bir seçim planı olup olmadığı, Türkiye’nin Haziran 2023’ten önce bir seçime gidip gidemeyeceği tartışması yeniden alevlendi.

Erdoğan’ın yeni paket çıkışını bir çeşit seçim yatırımı olarak gören siyaset bilimciler ve kamuoyu araştırmacıları, Türkiye’nin bir erken seçime gideceği öngörülerini kuvvetlendirdi. MAK Danışmanlık Şirketi sahibi, kamuoyu araştırmacısı Mehmet Ali Kulat bu öngörüyü daha ileri bir noktaya, “baskın seçim”e taşıdı.

Erdoğan’ın çıkışlarının siyasi boyutlarını değerlendiren Kulat, Türk Lirası mevduatlarının döviz kurları karşısında korunmasına dönük yeni ekonomik kararların muhalefetin yüksek döviz kurlarını işaret edip “Türkiye yönetilemiyor” eleştirilerinin yükseldiği bir döneme denk geldiğine dikkat çekiyor.

Kulat, “Uzunca bir süredir tamamen kontrolsüz gelişen döviz fiyatları ve piyasanın sahipsiz görünümü muhalefete ciddi bir alan açmıştı. Muhalefet sahada ciddi bir şekilde ‘Türkiye’de yönetici yok. Yönetim yok. Ekonomi tamamen başıboş’ izlemini oluşturuyordu. Bu algı da ciddi şekilde toplumda karşılık bulmuştu” diyor.

“Ekonomik kurtuluş savaşını kazandığı imajı yaratabilir”

Son dönemde sadece MAK tarafından değil Metropol, KONDA, PİAR başta olmak üzere tüm kamuoyu araştırma şirketlerinin yaptığı anketlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oyları ortalama yüzde 35’e, AKP’nin oy oranı da yüzde 30’lara kadar gerilemiş olarak gösterildi. Araştırma şirketleri bu gerilemenin nedenini de ekonomide yaşanan krize bağladı.

Doların ateşinin bir türlü düşürülemediğini siyasette, ekonomide, sokakta doların 25 lirayı bulacağına dair hesaplar yapıldığını hatırlatan Kulat, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hesaplardan etkilenip de yeni finansal alternatif açıklamak durumunda kaldığını düşünüyor. Kulat, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomiyi doğrudan yönetiyor ve belli ki bu süreçte boş durmamış, Türk Lirası mevduatlarını döviz karşısında nasıl koruruz diye bir sistem geliştirmiş” diyor.

Kulat’a göre Erdoğan’ın dövize çevrili mevduat sistemi açılımını Türkiye’yi bir baskın seçime götürmek için kullanma ihtimali var. Kulat, “Erdoğan, üç-beş ay süren bir istikrar çıkartabilirse buradan, emeklilere ve memurlara enflasyonun üstünde bir maaş zammı verebilirse tıpkı 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunu, 15 Temmuz darbe girişimini savuşturmasını topluma bir başarı olarak lanse ettiği gibi şimdi de ekonomik kurtuluş savaşını kazandığı imajı verebilir. Türkiye; baskından da baskın Mart’ta bir seçim görebilir” öngörüsünde bulunabiliyor.

“Döviz düştü diye toplum mutlu olmuş değil”

Peki Erdoğan’ın dövize çevrili mevduat sistemiyle ekonomide istikrar yakalaması mümkün mü?

Kulat, bunun zamanla anlaşılacağını söylese de, bu kez Türkiye’de bambaşka bir sorun yaşandığına dikkat çekiyor:

“Türk Lirası eriyordu. İnsanlar, tabiri caizse kefen parası olarak biriktirdiği parayı, emekli maaşını, üç-beş kuruş harçlığını dövize yatırdı. Şimdi mağdurlar. Zannedildiği gibi döviz düştü diye toplum mutlu olmuş değil. Toplumu mutlu eden, istikrardır. -Siz paranızı TL’de tutun, paranızı çekmek istediğiniz zaman reel dövizin karşılığı para veririm size- diyen bir sistem var karşımızda. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Türkiye adı konmamış bir seçim ortamına girdi zaten. Bütün kamuoyu anketleri AKP’nin kaybetme ihtimalinden söz ediyordu ki, Erdoğan kritik bir hamle yaptı.”

Paylaşın

AB’den Türkiye’deki Sığınmacılar İçin 560 Milyon Euro

Avrupa Birliği, Türkiye’ye sığınmacılar için harcanmak üzere 560 milyon euroluk kaynağı daha serbest bıraktı. AB Komisyonu’ndan yapılan açıklamada, söz konusu kaynağın özellikle sığınmacıların eğitiminin finansmanında, ayrıca sınır güvenliğinin iyileştirilmesinde kullanılacağı bildirildi.

Komisyon’un Komşuluk ve Genişlemeden sorumlu üyesi Olivér Várhelyi, yeni açıklanan kaynakla mülteci çocuklarının okula devam edebilmesi ve iyi bir eğitim almasının sağlanacağını, ayrıca Türk resmi kurumlarına göçle bağlantılı zorlukların aşılması ve sınır korumanın iyileştirilmesi için kaynak aktarılacağını kaydetti.

AB, Haziran ayındaki liderler zirvesinde Türkiye’ye sığınmacılar için kullanılmak üzere 2021-2024 dönemi için 3 milyar euroluk kaynak taahhüdünde bulunmuştu. Son açıklanan 560 milyon euroluk kaynağın bu pakete dahil olduğu belirtiliyor.

AB, Türkiye ile 18 Mart 2016’da imzalanan mülteci mutabakatı çerçevesinde Türkiye’ye 6 milyar euroluk kaynak taahhüdünde bulunmuş ve ödemeler tamamlanmıştı. Mülteci mutabakatı, Türkiye’den yasa dışı yollardan Yunan adalarına geçen sığınmacıların Türkiye’ye geri gönderilebilmesini, karşılığında AB ülkelerinin Türkiye’den korumaya muhtaç durumdaki Suriyelileri kabul etmesini öngörüyor.

AB Aralık ayı başında da Türkiye’deki sığınmacıların acil ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan banka kartlarına nakledilmek üzere 325 milyon euroluk yardım açıklamıştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’nin Kara Lekesi: Maraş Katliamı

19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta Alevilere yönelik gerçekleşen katliamda resmi rakamlara göre 120 insan öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı. Resmi olmayan, olayın tanıkların aktarımına göre ise katliamda 500’ün üstünde insan yaşamını yitirdi.

MİT”in belgelerine göre Maraş katliamı MHP Maraş il örgütünde ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) ile yapılan toplantıda planlandı ve ‘sağcı-solcu veya Alevi-Sünni meselesinden ziyade Türk-Kürt meselesi görünümü’ verildi.

Katliamla ilgili 804 kişi hakkında dava açıldı; sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet hapisle, 321 kişi de 1-24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar 1991 yılına kadar sürdü. İdam ve müebbet dışında hapse mahkum edilenlere 1/6 oranında indirim uygulanarak cezalar azaltıldı. Sıkı yönetim mahkemesinin idam kararları da Yargıtay tarafından bozuldu.

Nasıl başladı?

12 Eylül darbesine giden sürecin başlangıcı olarak kabul edilen katliam döneminde iktidarda CHP vardı, Baş­bakan Bülent Ecevit’ti.

19 Aralık günü Çiçek Sineması’nda Sovyetler Birliği’ndeki “komünist zulmü” anlatan, Cüneyt Arkın ve Oya Aydoğan’ın baş rollerini oynadıkları, Mehmet Kılıç’ın yönettiği “Güneş Ne Zaman Doğacak?” isimli filmin ara­sında bir ses bombası patladı.

Gece yarısı patla­yan bombanın ardından filmi izlemek için salonda toplanan ülkücüler sokağa dö­küldü. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın!” sloganı­nı atan kişiler Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) il binasına saldırdılar.

Şehirde “Komünistler, Al­lahsız Aleviler şehir suyuna zehir kattılar”, “Sinemayı komünistler bombaladı” söy­lentilerinin yayılmasının ardından ertesi gün Alevilerin oturduğu bir kahvehane bombalandı.

21 Aralık günü Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesi iki öğretmen, Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü. 22 Aralık’ta iki öğretme­nin cenaze törenine on bin kişi katıldı.

Alevilerin evleri işyerleri yakıldı

Ülkücüler, bu kez “Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz!” sloganı eşliğinde cenaze kortejine saldırdı. Maraş çarşısına doğ­ru yürüyüşe geçenler, CHP’li ve Alevi olan yurt­taşlara ait işyerleri yağmalanıp yakıldı. Çatışmalarda üç kişi daha yaşamını yitirdi. Daha önceden belirle­nen evler ve işyerleri Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ya da Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) yazılarıyla, “Üç Hilal” işaretleriyle donatıldı.

23 Aralık’ta Be­lediye hoparlörlerinden ve Ulucami minarelerin­den “Alevi kafirler, Yörükselim”de birçok din kardeşimizi şehit ediyorlar. Al­lah’ını seven Müslümanlar hazır olsunlar!” sözleriyle katliamın çağrısı yapıldı.

Kadınlar, çocuklar, bebekler öldürüldü

Başta Yörükselim olmak üzere Alevilerin yaşadı­ğı Serintepe, Mağarah ve Yenimahalle semtlerinde evlere saldırıldı. Uzun menzilli silahlarla taranan evler, bombalandı ve yakıldı. Çocuk, bebek, kadın, erkek demeden Aleviler öldürüldü. Ellerinde silahlar, taşlar, sopalar, keserler, bal­talarla saldıran kişiler katli­am yaptı.

24 Aralık sabahı şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak sokağa çıkma yasağına sadece Alevi yurttaşlar ve polisler uydu. Olaylar sırasında saldırganlar ara­sında polislerin de bulunması nedeniyle, polis gö­rev dışı bırakıldı.

120 kişi öldürüldü

25 Aralık günü de devam eden olaylar ancak ge­ce yarısında sona erdi. 19 Aralık”ta başlayan olaylarda resmi rakamlara göre 120 kişi yaşamını yitir­miş, binin üzerinde insan yaralanmış, 552 ev ve 289 işyeri tahrip edilip, yakıldı.

Bu katliamın so­rumluları olarak ilk günlerde sadece 75 kişi yakalandı. 16 Nisan 1979’da askeri mahkeme­de başlayan dava ise; 8 Ağustos 1980’de sonuçlandı. Yargıtay’a giden davanın sanıkları, 1991’de çı­karılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle serbest kaldı. Davanın bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger -sonradan soyadını değiştirerek Şendiler oldu – be­raat ederek daha sonra 1991 yılında MHP’den mil­letvekili oldu.

Ökkeş Şendiler yıllar sonra katliama ilişkin “Kahramanmaraş’ta Alevi-Sünni çatışması olmamıştır. Aleviler kimseyle çatışmamış, katledilmişlerdir” dedi.

13 ilde sıkıyönetim kararı

Ecevit ise; Maraş’ta yaşanan katliamı, “Kah­ramanmaraş Toplumsal Olayları” olarak nitelendi­rdi ve “sıkıyönetim” ilan etti. 25 Aralık gecesi toplanan Bakanlar Kurulu, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Kara Kuv­vetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin’in de katıldığı toplantıda “yaygın şiddet eylemlerini” en­gellemek için 13 ilde sıkıyönetim kararı alındı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Washington Post: Türkiye’de Sultan Çıplak Ama Danışmanları Ona Söylemeyecek

The Washington Post gazetesinde, “Eleştirmenler ‘Türkiye’de sultan çıplak’ diyor, ama danışmanları ona söylemeyecek” başlığıyla çıkan bir makalede, kötüye giden ekonomiyle ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarının kendisine doğruları söyleyemediği yorumu yapıldı.

Anthony Failo tarafından kaleme alınan makalede Türk lirasının değer kaybı ve giderek artan yüksek enflasyon oranına dikkat çekilerek, uzmanların görüşlerinin tersine “Erdoğan’ın kur krizinde faizleri düşürerek, adeta ateşin üzerine benzin attığı” değerlendirmesinde bulunuldu.

Erdoğan’ın kendisini ekonomist olarak tanımladığı ve bu konuları iyi bildiği yolundaki görüşlerine de yer verilen yazıda, Erdoğan’ın vatandaşların “sabırlı” olmasını istediğini ve düşük faizin ihracatı ve istihdamı artırıp enflasyonu düşüreceği görüşünde ısrar ettiği aktarıldı.

“Danışmanlar doğruları söyleyemiyor”

Erdoğan’ın iktidarı boyunca hükümet içinde kendisini eleştirenleri görevden aldığı kaydedilen yazıda, eleştirmenlere göre Erdoğan’ın etrafındaki kişilerin kendisine doğruları söylemekte zorlandığı yorumu yapıldı. Yine eleştirmenlere göre, Erdoğan’ın etrafını “evet efendimciler” sardı.

Erdoğan’ın kendisini dinlemeyen üç Merkez Bankası başkanını görevden aldığı hatırlatılan yazıda, etrafında “Sultanın üzerinde elbise yok diyecek kimse kalmadığı” yorumu yapıldı. Makalede, Erdoğan’ın önemli ölçüde oy kaybı yaşadığı ve rakiplerinin oylarını artırdığı belirtilerek, dünyada ekonomik krizle birlikte iktidarını kaybeden otokratik liderlerden örnekler verildi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

BM Genel Sekreteri Guterres: Türkiye’den Gönderilen İnsani Yardımı Sıkı İzliyoruz

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Türkiye’nin Cilvegözü ile Suriye’nin Bab El Hava sınır kapısından BM ve ortakları tarafından yapılan insani yardım teslimatının sıkı bir şekilde izlendiğini, bunun “en kritik insani yardım operasyonu” olarak değerlendirildiğini söyledi.

Amerika’nın Sesi’nde yer alan habere göre; Çoğunluğu Suriye’nin İdlib vilayetindeki muhaliflere ulaşan insani yardımın uzatılması konusunda, geçen Temmuz ayında BM Güvenlik Konseyi’nin veto hakkı bulunan iki daimi üyesi Rusya ve Çin’in itirazları yüzünden konseyde uzun süren tartışmalar yaşanmıştı.

BM Güvenlik Konseyi üyelerinin çoğunluğu, Suriye’ye insani yardımın dört ayrı kapıdan yapılması için ısrarcı olsa da yardımın teröristlere gittiğini iddia eden Rusya, uzun süre Türkiye’nin Cilvegözü sınır kapısından Suriyeli muhaliflere yapılacak insani yardıma karşı çıktı.

Suriye’ye insani yardımın ulaştırılması için Rusya, uygulamayla ilgili konsey kararının süresinin dolmasına kısa süre kala ikna edilmiş ve yardımın süresi şartlı olarak bir yıl daha uzatılmıştı. BM Genel Sekreteri’nin yardım süreciyle ilgili altı ay sonra bir rapor yayınlaması ve otomatik olarak yardım sürecinin bir yılda tamamlanmasına karar verilmişti.

Amerikan haber ajansı AP, Guterres’in Türkiye’den Suriye’ye yapılan insani yardımla ilgili hazırladığı rapora ulaştı. BM’de ilgili kişilere dağıtılan rapordan AP’nin elde ettiği belgelere göre, Genel Sekreter Guterres yaşanan tüm güçlüklere rağmen Suriye geneline ilkeli ve şeffaf bir şekilde insani yardım ulaştırıldığını ve hizmetler sunulduğunu belirtti.

Guterres’in raporunda, sınır kapısından gönderilerin insani yardımın kontrol ve takibinin nasıl yapıldığını detaylandırdığını, bölgedeki insani yardım operasyonunu dünyanın en yakından izlenen operasyonlarından biri olarak nitelendirdiği belirtildi. Genel Sekreter Guterres’in, çatışma bölgesinden ulaştırılan yardımın sevk ve teslimatında açık bir ilerleme kaydedildiğini ifade ettiği ancak BM’nin altı aylık planı tam olarak uygulayabilse bile yapılan insani yardımın ihtiyaçları tamamen karşılamadığını ifade ettiği kaydedildi.

Paylaşın

A Milli Futbol Takımın, UEFA Uluslar Ligi’ndeki Rakipleri Belli Oldu

2022/23 UEFA Uluslar Ligi lig aşaması kura çekimi, UEFA’nın Nyon’daki merkezinde yapıldı. UEFA’ya üye 55 federasyonun tamamının katıldığı ve dört farklı klasmanda mücadele edeceği Uluslar Ligi’nde, Türkiye C Ligi 1. Grup’ta Lüksemburg, Litvanya ve Faroe Adaları ile eşleşti.

Haber Merkezi / Türkiye’nin kendi kategorisinde 1. torbada yer aldığı kura çekiminde takımlar, 2020/21 UEFA Uluslar Ligi’nde elde ettikleri puan ve derecelere göre farklı torbalara ayrılırken, Avrupa çapında COVID-19 vakalarında meydana gelen artış nedeniyle, seremoniye ulusal federasyonlardan davetliler katılmadı.

Maçlar Haziran ayında başlıyor

A Millî Takımımız, UEFA Uluslar Ligi’nde 2-14 Haziran 2022 tarihleri arasında dört, 22-27 Eylül 2022 tarihleri arasında ise iki karşılaşma oynanacak.

A Ligi’nde yer alan dört grup birincisi takım, Haziran 2023’te oynanacak final turnuvasında mücadele edecek.

B, C ve D liglerinde gruplarını birinci tamamlayan takımlar, bir üst lige terfi edecek.

A ve B liglerinde son sırayı alan takımlar bir alt lige düşecek. C Ligi’nde gruplarını son sırada tamamlayan dört ekibin Mart 2024’te kendi aralarında oynayacakları play-out maçları sonrasında, C Ligi’nde kalacak ve D Ligi’ne düşecek iki takım belli olacak.

2024 Avrupa Şampiyonası Elemeleri müsabaka formatı henüz UEFA tarafından ilan edilmediğinden, UEFA Uluslar Ligi’nde alınacak sonuçların EURO 2024’e katılımdaki rolü daha sonra belirlenecek.

Paylaşın