Dervişoğlu’ndan Mehmet Şimşek’e Sert Sözler: Milleti Ahmak Mı Sanıyorsun?

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Mehmet Şimşek’ tepki göstererek, “Habire vergi topluyorsun. Fakirden fukaradan topladığın vergileri götürüp finans baronlarına, dolar faizi diye ödüyorsun, sonra da ekonomi iyileşiyor diyorsun. Sen milleti ahmak mı sanıyorsun?” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümleri şöyle:

“Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece, bereketin ve bolluğun habercisi Hıdırellezdi. Türk’ün huzuru, mutluluğu, egemenliği ve bağımsızlığının müjdesini 3 Mayıs günü verdik. O müjdeyi, her bir parlayan gözde gördük. Geride bıraktığımız bir yıl için de gelecek yıllar için de bu güveni tazeledik. Hatırlayın bu kürsüde ‘avazımız havada kalmaz’ demiştim. Şükür ki kalmadı. Şimdi daha büyük bir inançla daha güçlü bir azimle bu yolda ısrar edeceğiz, bu sesi büyüteceğiz.

Kıymetli yol arkadaşlarım, bundan bir yıl önce, Genel Başkan sıfatıyla bu kürsüye çıktığım ilk grup toplantısında, yaptığım o konuşmanın üç ana başlığı, üç çağrısı vardı. Hatırlamak ve hatırlatmak isterim. Çünkü unutmamak, yaşadıklarımızı normalleştirmemenin en önemli ve belki de tek yoludur. İşte, o çağrıların ilki adaletti. O talebi ve belki de çığlığı, rahmetli Sinan Ateş’in katlemesinin ve adaletin tecelli etmeye niyet etmeyişinin, kalplerde ve vicdanlarda açtığı yaranın sızısıyla dile getirdim. O günlerde tamamlanan soruşturmanın, adeta bir hatır senedine dönüştüğünü ifade ederek ‘ya adalet ya kıyamet’ dedim. Geçtiğimiz bir yılda, adalet namına neredeyse her gün, bir kıyamet daha koptu. Bizler kimini duyduk, kimini ise duyamadık. Çaresiz bir kadının, tek başına bir çocuğun, kimsesiz bir yaşlının sessizliğidir bunlar. Duyduğumuz çığlıklar ve isyanlarsa halen çınlamaktadır.

Artık yoksulluğu, aylık enflasyonu dahi açıklandığında hatırlıyoruz. Türkiye, yoksulluğunu dahi konuşamaz hale gelmiştir. Bu oranları dert edinip araştıranlar ve sorgulayanlar, ‘O rakamlar öyle değil; böyledir’ diyenler dahi soruşturuluyor, hapse atılıyor. Aylık enflasyon yüzde 3; yıllık ise yüzde 37 diyorlar. Ev fiyatları ise bir yılda yüzde, 70 artmış. Sen neden bahsediyorsun? Bir ayda 57 milyar dolar yaktılar ‘Tutuklamanın etkisi de birkaç günde geçti’ diye masal anlatıyorlar. Sen kime ne anlatıyorsun? Hazine ve Maliye Bakanı tahsildar Mehmet bey. Habire vergi topluyorsun. Fakirden fukaradan topladığın vergileri götürüp finans baronlarına, dolar faizi diye ödüyorsun, sonra da ekonomi iyileşiyor diyorsun. Sen milleti ahmak mı sanıyorsun?

Bugün saray iktidarının hepimizi uğraştırdığı, oyaladığı gündemler, gece gündüz televizyonlarda tartışılan meseleler, hangi yaraya merhem, hangi derdimize dermandır? Bize zehir olan, onlara ilaçtır! Millete zerk ettiği ‘sözde Yeni anayasaydı’. ‘Hukuksuz, adaletsiz, üstelik ekmeksiz bir millete ‘Yeni anayasa’ demek ancak abesle iştigaldir. Tekraren söylüyorum, ‘Ekmek bulamıyorsanız anayasa yiyin’ demektir. Bizi, yine, Yeni Anayasa zokasıyla getirdiler. Sonra ne mi yaptılar? Kayyım siyasetine başladılar. Bizlere Demokrasi dersleri verirken, o gün canları hangi belediyeyi istiyorsa, gözlerine hangi ili, ilçeyi kestirdilerse oraya kayyım atadılar. Bunu yaparken terörü bahane ettiler, sonunda teröristbaşına el uzattılar. Demokrasi dediler, hatta iki gün önce de ‘Terörsüz Türkiye ile demokrasimiz üzerindeki siyasi tansiyon kalkacak’ diye buyurdular.

“Cumhuriyete kastedilen yerde, önce demokrasi ölmüştür”

Ben size işin doğrusunu söyleyeyim: Demokrasimiz üzerinde bir tansiyon problemi yoktur. Çünkü demokrasimizin nabzı yoktur. Hasta kaybedilmiştir. Neden biliyor musunuz? Ben söyleyeyim, çünkü, Cumhuriyete kastedilen yerde, önce demokrasi ölmüştür. Çünkü, Cübbelere düğme dikilen yerde, önce adalet ölmüştür. Türkiye’yi 23 yıldır yönetenler, sadece demokrasimizi yıkmadılar, hudutlarımızı yıkmadılar. Anayasamızı yıkmadılar. Vicdan duvarlarını da yıktılar. Sadece ormanları kesmediler, fikir ve irfan damarlarımızı da kestiler, sadece dereleri, tarlaları kurutmadılar, ahlakı da kuruttular. Yerleştikleri bataklığı böyle yarattılar. Evet, bu kuruyan yerde ise bugün bataklık vardır: Bugün bir şehit cenazesi alt yazıyla geçiştiriliyorsa. Ve aynı anda başka bir cenazede Terörist başının çağrısı okunuyorsa. O çürümüşlüğü tedavi edecek şey bellidir: Bir tercihte bulunmak!

Altını çizmek isterim, biz herkesin yüzüne, herkese açıktan konuşanlarız. Kamera önünde ve arkasında başka pozumuz yoktur. Ve bunları söylerken, kimse benden, bizden, ölünün arkasından ileri geri konuşmak da beklemesin. Ben neysem oyum, neyi temsil ediyorsam, onu dile getirmekle mükellefim. Bize tanımadığımız bir cenazenin geçişinde bile saygıyla durmayı öğrettiler. Peygamber efendimizin “ölülerinizi hayırla yad ediniz” tembihi de, bu mükellefiyetin ve örfümüzün gereğidir. Ancak hayırla yad etmek demek, hayırla anılamayacak eylemleri de bir ölünün arkasına saklanarak, geçer akçe sayacağız, demek değildir. İnsana nezaket ve saygı, öncelikli tavrımızdır. İkinci sırada, vatandaş olmak gelir. Hak ve hukuk bakımından eşitiz sayarım. Üçüncüsü ise fikirler düzlemidir ki, bizim mücadele alanımız budur. Arzu ettiğimiz siyaset, demokrasi ve Türkiye özlemi budur.

Geçtiğimiz haftalarda bu kürsüden, Trump, Netanyahu ve Erdoğan’ın aynı fotoğraf karesinde işbirliği pozları vermesi yakındır demiştim. Bunlar bölgede barışın değil, Türkiye’nin yalnızlığının göstergeleridir. Türkiye’nin dostlarının değil, Erdoğan’ın dostlarının isimleridir. Soruları hazırdır, ABD başkanıyla Dünya liderimiz görüşüyor, görüşmesin mi? Görüşsünler tabi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri, iki ‘eşit egemen’ devlet olarak görüşsünler. Sorun, ‘Rahip Bronson’u derhal gönder dedim, o da gönderdi’ diyen, ‘Yap’ denilince yapan; ‘Sus’ denilince susan bir tabiyettedir.

Üzülerek ve acıyarak görüyorum ki, iktidar pozunu verenler, bu ferasetin yakınından bile geçmemektedirler. Bir evlat, babasının mezarını ziyaret edemeyecek öyle mi? Ankara’nın ortasında, merkezinde, herkesin gözü önünde, Bir Türk Milliyetçisi, Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş’in kabrini ziyaret edemeyecek öyle mi? Bu girişim Alparslan Türkeş ile Türk Milliyetçileri’ni ayırma hamlesidir.

Yahut Ana muhalefet partisi genel başkanı, fiziki bir saldırının hedefi olacak; Üstelik yüzlerce kişinin, onlarca gazetecinin önünde bu gerçekleşebilecek öyle mi? Biz bu aşamaya mı geldik? Sizin maksadınız nedir? Bir cani, hem de bir evlat katili, infaz yasasından faydalanmış aramızda dolaşıyor. Canlı yayında, kameraların önünde, ne hikmetse, bir parti genel başkanına denk geliyor ve saldırıyor. Anayasa’nın her yurttaşa tanıdığı siyaset yapma hakkına yönelen hiçbir saldırı basit bir adli vaka değildir. Bu sıradan bir cebri fiil değildir.

Bu, doğrudan doğruya anayasal düzene, demokratik hayatımıza ve Cumhuriyet’in temel ilkelerine yönelik bir tehdittir. Bir milletvekiline, bir il başkanına, bir siyasi parti liderine yönelen saldırı; Sadece bir kişiye değil, bir hakka, bir kuruma, bir rejime yönelmiş demektir! ‘Sana siyaset yaptırmayacağım’ demektir! Alparslan Türkeş’in kabrinde yaşanan hadisede; Valilik ve emniyet 200 kişiyi oradan uzaklaştıramıyor, bir milletvekilini, bir kadını, bir evladı, merhumun aziz hatırasını korumak yerine, Cumhur koalisyonunu korumayı tercih ediyorsa, bunlar devlet olma vasfını yitirmişlerdir.”

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” Vurgusu

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Demokrasiye özlem, kimlik ayırt etmiyor. İstanbul’a da kayyum var, Hakkâri’ye de kayyum var. Çünkü Türkiye’de bir kayyum rejimi var” dedi ve ekledi:

“Esaret kimlik ayırt etmiyor Hürriyet diyen, adalet diyen, eşitlik diyen her şehrin çocuğu tutukludur çünkü Türkiye tutukludur. İktidar sahiplerine sesleniyorum: Yoklukta eşitlediniz. Yoksullukta, adaletsizlikte eşitlediniz. Beyler siz, bizi aslında bir yıkımda eşitlediniz. İşte bu yüzden cumhuriyet diyorum. Güçlendirilmiş parlamenter sistem diyorum.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Independent Türkçe’nin aktardığına göre; Dervişoğlu, konuşmasında şunları kaydetti:

“Türkiye’nin dört bir yanında üreticilerimizi perişan eden zirai don ile ilgili olarak, TBMM’de grubu bulunan partiler ortak bir önerge vermek istediler. Bu önergeye, iktidar partisi de katılmak istedi. Grubumuz ise, iktidar partisinin bedelsiz siyaset yapma alışkanlığına itiraz ederek, iktidardan iklim yasasını geri çekmesi karşılığında ortak öneriye razı olacağını belirtmiştir. Bunun üzerine dün itibariyle iklim yasa taslağı geri çekilmiştir.

İYİ Parti olarak, mevcut haliyle iklim yasasına karşıydık. Sebebi çevreye karşı duyarsızlığımız değil, Türk milletine karşı sorumluluğumuzdu. Milletimizin sorumlusu olmadığı iklim krizinin sonuçlarını milletimize ödetecek olan yasa tasarısına müsaade edemezdik. Siyaset millet menfaati için yapılır. Siyasi stratejinin hedefi millet menfaatini korumaktır. Bu vesileyle, iklim yasasını geri çektirerek, milletimizi hazır olmadığı bir yükten kurtaran İYİ Parti grubunu tebrik ediyorum.

Bugün 16 Nisan, Türkiye’yi dibi görünmeyen bataklığa sürükleyen o kara bulutların toplandığı referandumun yıl dönümü. Yoksulluğu yöneten ekonominin, itibarsız diplomasinin, gelmeyen adaletin, geçindirmeyen maaşların yıl dönümü. Bacaları sönen fabrikaların, terk edilen tarlaların, gençlerin yiten umutları, emeklilerin perişanlıklarının yıl dönümü. İşte tüm bunlar o referandumun üzerinden geçen 8 yılın özetidir. Bezirgan saltanatı ve saray sultasının istibdadıyla, cumhuriyet tarihi boyunca alınan uygar mesafe eriyip gitmiştir.

Kalkınmış ülkelerle yarışan hedeflerimiz, muz cumhuriyetlerinin karnesine eşitlenmiştir. Daha o zamanlarda, bugünleri öngörüp, ‘Türk milliyetçileri hayır diyor’ diyerek il il, ilçe ilçe, kapı kapı gezdik. Memleketin başına neler geleceğini tek tek anlattık. Tehlikeyi gören Türk milleti ile kavli karar ettik. Hesap edemediğimiz ise; ettikleri yeminleri hiçe sayarak mühürsüz zarfları geçerli sayanların, devlete ve millete değil, iktidara hizmeti görev addetmiş olmalarıdır. Referandumun kirletilip, milli iradenin gaspına cüret edilmesidir. Geldiğimiz noktada ise; Türkiye, son 8 yıldır bu tuzağın bedelini ödemektedir.

Bu bedel, açlık sınırı altındaki emekli maaşlarıdır. Bu bedel, her geçen gün eriyen asgari ücret sarmalıdır. Bu bedel, bağına, tarlasına ve bahçesine bakamayan çiftçi, vize kuyruklarında gelecek arayan gençler, korkan kadınlar, kaynamayan tencere, tedirgin iş dünyası, yer ve yetki güvencesinden mahrum bürokrasidir. Bu bedel, Türk milleti adına değil, tek adamın lehine karara zorlanan yargı, ‘Mış’ gibi yapan milli Meclis, kaçan yatırımlar, itibarsız dış politika, İsraf dolu saray saltanatıdır. Bu bedel, yitip giden yıllarımız ve borçlandırılan geleceğimizdir. Bu bedel, yaralanmış cumhuriyetimizin ta kendisidir.

Bugün Erdoğan ve iktidarı, ‘Saray kadıları’ eliyle başlattıkları soruşturmalarla, sarayın keyfi ile işlettirilen ceza mekanizmalarıyla, sarayın yargı ve bürokrasi içinde öbeklenmiş aparatlarıyla, işgal yönetimleri ve manda valileri gibi hareket edebiliyorsa sebebi işte bu OHAL bağımlılıkları ve istibdat hevesleri ile yaşama geçirilmiş, adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ‘tek adam’ rejimidir. Krizle gelen, kaosla yerleşen, sürekli olarak yeni kriz ve kaoslarla vatandaşı kutuplaştıran bu iktidar, varlığını ve devamlılığını buna borçludur. Devletin bekasını, milletin refahını bunun için kurban etmiştir. Muhtaç kılmak için yoksulluğu yaratıp sürdürürken, tabi kılmak için korkuyu yaratıp sürdürür.

8 yıl önce, 15 Temmuz şartlarına sığındılar. OHAL’i kendilerine hem kılıç hem kalkan yaptılar. Teşebbüs aşamasında kalmış bir darbeyi düşünceden eyleme geçirmeyi başardılar. Mühürsüz zarfları, geçerli kabul ettirip buna utanmadan ‘milli irade’ dediler. 8 yıldır, devleti kurumlarıyla birlikte çürüttüler, 8 yıldır yandaşlarını kayırıp semirttiler, Türk milletini zayıflatıp ezdiler. 8 yıldır Türk milletinin anasından emdiği helal sütü burunlarından getirdiler, en çok da gençlerimizi. Gençlerimiz, umutsuzluk ve kaygı içerisinde, bıçak kemiğe dayanmış halde hayata tutunmaya çalışıyorlar. Vatanlarında kalmaya, vatana faydalı olmaya uğraşıyorlar.

Dimdik duruyorlar, itiraz ediyorlar,  korkunun üzerine üzerine yürüyor, susmuyorlar. Onlar, umutlarını yeniden fethetmeye çabalıyorlar. Ellerinde Türk bayraklarıyla, akıllarında Mustafa Kemal, geleceklerinin kurtuluş mücadelesini veriyorlar. Cumhuriyeti emanet bildikleri, adaletsizliğe karşı dilsiz şeytanlar olmadıkları için, anayasal haklarını kullanıp haklı itirazlarını haykırdıkları için haksız ve hukuksuz şekilde tutuklanan gençlerimizi tekrar selamlıyorum. Ailelerine, okullarına, arkadaşlarına bir an önce kavuşmaları için onlardan aldığımız ilhamla mücadelemize devam ediyoruz.

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi yeniden imar ve inşa edeceğiz”

Anayasa’yı heybesine atıp sarayın mahzenlerinde saklayanlar için elbette böyle bir hak mevzu bahis değildir. Böyle bir rejimde demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Yasamanın işlevsizleştirildiği, Seçim Kanunu’nun iktidar ve ortaklarına hizmet ettiği bir sistemde, demokrasi çoktan bu toprakları terk etmiştir. Bunun tek panzehiri ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ tezimizdir. Parlamenter sistem, kuvvetlerin birbirinden ayrıldığı, milli iradenin güçlendiği, devletin ve kamu idaresinin keyfiyetten arındırılıp kurallara bağlandığı bir sistemdir.

Ve bu sistemin tek kriteri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup olmadığınızdır. Doğulunun batılının, kuzeylinin güneylinin, kadının erkeğin, yaşlının gencin, hiç kimsenin vatandaş olmak, yurttaş olmak dışında başka bir kimliğe ihtiyaç duymadığı sistemdir. Hukukun, adaletin ve özgürlüğün hakim olduğu, her bir vatandaşın bu devlette hak ve pay sahibi olduğu, kamuda yer ve yetki teminatının mevcut ve değiştirilemez olduğu bir sistemdir.

Türkiye’nin her geçen şahsileşen, şahsileşirken de şahsiyetsizleştiren tek adam rejiminden kurtarılması şarttır. 23 Nisan’da kuruluşunun 105’inci yılını kutlayacağımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tek ve gerçek gündemi bu olmalıdır. Mevcut sistemin kanıksanmasına vesile olmaktan başka hiçbir işe yaramayan arayışlarla zaman kaybetmenin anlamı yoktur.

İhtiyaç duyduğumuz şey; ilkede, tavırda, ve amaçta ortak hareket edecek bütünleşik muhalefet anlayışıdır. Dilde, fikirde, işte birlik gerekmektedir. Dilimiz adalet, fikrimiz hürriyet, işimiz ise cumhuriyettir. Türk milletine giydirilen bu deli gömleğini hep birlikte yırtıp atacağız. Bu şerefli, şahsiyetli ve yüksek seciyeli millet için, milletimizin hak ettiği yönetim biçimini, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi yeniden imar ve inşa edeceğiz.

Bugün adaletsizlik, kimlik ayırt etmiyor. Ekrem İmamoğlu da tutuklu, Ümit Özdağ da tutuklu. Can Atalay da tutuklu, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala da. Hak aramaktan daha çok, haksızlığa karşı çıktıkları için yollara düşen gençlerimiz de tutuklu. Adaletsizliğe karşı çıkmak için kapımıza dayanmasını bekleyemeyiz. Hakkın ve hukukun her zaman savunucusu olmak zorundayız. Bakın, eşitsizlik de kimlik ayırt etmiyor. Diyarbakır okulları da sabunsuz, Ankara okulları da. Edirne hastanelerinde de kuyruk var, Siirt hastanelerinde de. Yozgat esnafı da batık, Ağrı esnafı da batık. Türkiye batık haldedir. Yoksulluk da kimlik ayırt etmiyor, Kürt de yoksul, Türkmen de yoksuldur. Alevi köyünde de hasat yoktur, Sünni köyünde de yoktur. Türkiye, bereketini kaybetmiştir.

Demokrasiye özlem, kimlik ayırt etmiyor. İstanbul’a da kayyum var, Hakkâri’ye de kayyum var. Çünkü Türkiye’de bir kayyum rejimi var. Esaret kimlik ayırt etmiyor Hürriyet diyen, adalet diyen, eşitlik diyen her şehrin çocuğu tutukludur çünkü Türkiye tutukludur. İktidar sahiplerine sesleniyorum: Yoklukta eşitlediniz. Yoksullukta, adaletsizlikte eşitlediniz. Beyler siz, bizi aslında bir yıkımda eşitlediniz. İşte bu yüzden cumhuriyet diyorum. Güçlendirilmiş parlamenter sistem diyorum. Kimse saraylara yamanmak zorunda kalmasın diye. Kimse 90 yaşındaki ninesini iktidar partisine üye yapmak zorunda kalmasın diye.

Kimse, hastane köşelerinde ölümle pençeleşen hastası için iktidar partisi milletvekiline yalvarmasın diye bu tek adam sistemini yıkacağız diyorum. İşte bu yüzden adalet diyorum. Adalet deyince, kimsenin aklına mahkeme binaları, hapishane köşeleri gelmesin istiyorum. Adalet deyince akla mülakatlarda hak yedirmeyen bir devlet, hak yiyemeyen iktidarlar gelsin istiyorum. İşte bu yüzden hürriyet diyorum. Konuşan Türkiye istiyorum. Türkiye konuştukça zincirlerini kıracak, bu gençler dünyaya imrenerek değil, dünya gençlerimize gıptayla bakacak, biliyorum. İşte bu yüzden eşitlik diyorum. Kimsenin kimseye üstünlüğü, kimsenin kanundan üstünlüğü, kanunların da kimseye istisnası olmasın istiyorum.

Milletiyle harp edenler barış getirecek, biat edin diyorlar. Eli kanlı katiller, demokrasiyi inşa edecek, alkışlayın diyorlar. Vatanı bölenler, Türkiye’yi büyütecek, onaylayın diyorlar. Deveye sormuşlar, boynun neden eğri? Nerem doğru ki? Şu işe bakar mısınız? Memleketin düşmanına düşman olduğunu söylemek bile halkı kin ve düşmanlığa sevk olmuş. Dostu düşman, düşmanı dost biliyorlar. En çok teröristlerle, lobilerle, diktatörlerle kol kolalar; en çok kendi milletine düşman, en çok Türk gençlerine düşmanlar.

Soruyorlar; ‘Erdoğan’a neden tek adam diyorsunuz?’ Biz demiyoruz, kendisi diyor. Ekonomistim diyor, sadakaya muhtaç ediyor, savcıyım diyor, dilediğine suç uyduruyor, başkomutanım diyor, muhalefeti tehdit ediyor, il tarım müdüründen Bakana, Valiye kadar herkesin atamasını kendisi yapıyor. Ama hiçbir işten sorumlu olmuyor, bedel ödemiyor, millete hesap vermiyor. Adımları o atıyor, sonuçlarına biz katlanıyoruz. Sonuç, ekonomi, bir yıkıntıdır. Artık ekonomi diye cümleye başladığınızda milletimiz, ‘Yine ne oldu, ne olacak’ diye bakmaktadır.

Millet açtır çünkü tarım bir yıkıntıdır. Bugün bir zirai don felaketi yaşayan Anadolu’nun bereketli tarlaları, bahçeleri, ovaları, seraları 23 yıldır gün yüzü görmemiş, felaketten kurtulmamıştır. Çiftçi kredilerini yandaşlara avanta dağıtan sistem, tarım destekleme fonlarını iç eden sistem, traktör mazotuyla, lüks ciplerin mazotunu aynı vergiyle satan sistem, iş desteğe gelince görmez, duymaz, bilmez. Çünkü bürokrasi bir  yıkıntıdır.

Kurullar, bakanlıklar, danışmanlar, ajanslar; bir yanda devlet, kurumlarıyla etkisiz ve yetkisizleştirilirken diğer yanda saraydaki danışmanlar kendini devlet zannetmektedir. Daire başkanları, genel müdürlük, genel müdürler, bakan yardımcılığı için bakan yardımcılıları ise Bakan olmak için her türlü kumpasın içindedir. Dertleri millete hizmet değil, tayin eden makama biattır. Çünkü ‘Devlet aklı’ dedikleri şey bir yıkıntıdır.

Bu yıkıntının Cumhurbaşkanlığı kurullarındaki sebep ve sonuçlarına bakalım. Üyeler arasında öyle isimler vardır ki ibretliktir. ‘Dolar 3 lirayı geçerse yüzüme tükürün’ diyen zat, dolar 38 TL olduğu gün Erdoğan imzası ile yeniden kurul üyesi atanmıştır. Hatay depremi sebebiyle yapılan yardımlara ilişkin ödül töreninde ‘En çok yardımı ben yaptım’ diye böbürlenen zat, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’nden politika üyeliğine terfi ettirilmiştir.

Bakanlık yaptığı dönemde bir vakıfta ortaya çıkan çocuk istismarını ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diye savuşturmaya çalışan zat, yine Erdoğan imzası ile Sağlık Politikaları Kurulu üyesi yapılmıştır. Kebabı dört haneli rakamlarla satan bir arkadaş var, Tarım Politikaları Kurulu üyesidir. Dört haneli rakamlarla kebap satan adamı, medya fenomenini Tarım ve Gıda Politikaları Kurulu üyesi yaptılar. 7 yılda personel sayısı en az ikiye katlanmış, maaşları 10’a katlanmış.

Saray bütçesi ise belki 100’e katlanmış. Emekliye bayram ikramiyesi farkı olan 10 bin TL’yi  bayramdan 5 gün sonra zorla ödeyen iktidar, konu saray ve yandaşları olunca ne tasarruf düşünmekte ne israf aklına gelmektedir. Konu emekliye, çalışana, işçiye, memura gelince israfı- tasarruf tedbirlerini ağzından düşürmeyen İngiliz Mehmet, bu politika kurullarına lafın var mıdır? Senin yoktur ama ben söyleyeyim; Hazine yıkıntıdır, 23 yıldır yağmalana yağmalana kurutulmuştur.

Eğitim bir yıkıntıdır, belki yıkıntıların en büyüğüdür, en acısıdır. 23 yılda 9; son 8 yılda 4 bakan değişmiştir. Hepsi kendi hesaplarınca bir şeyleri değiştirmeye, kendilerine yakın gruplara kıyak yapmaya uğraşmıştır. Devletin anayasal görevi olan, eşit ve parasız eğitim imkanı ortadan kalkmıştır. Milli eğitim, gayrı milli meczup zihinlerin deneme tahtasına çevrilmiştir.

Öğrencileri öğretmenlerinden, öğretmenleri öğrencilerinden, okullarından kopartıyorsunuz. Güya norm kadro diye öğretmenleri sürgün ediyorsunuz. Okulları temizlemekten acizsiniz. Tüm beceriksizliklerin yetmiyor, bir de bunu dönemin ortasında yapıyorsun. Kendi işinin dışında her işe burnunu ve dilini sokmaya mahir bakan Yusuf Tekin, sana diyorum. Yıllarca Milli Eğitim Bakanlığı’nda müsteşarlık yaptın. Öğretmenlerin ve memurların senden nefret etmesiyle meşhursun.

Müsteşarlığın bittiğinde tüm Milli Eğitim camiası ‘oh’ demişti. Reisin seni yine Milli Eğitim’in başına bela etti. Ajandanı biliyoruz, ‘Biz onlara STK  diyoruz’ dediklerini de biliyoruz. Ne kadar dinden bihaber din bezirganı varsa okulları paylaştırıyor, kadrolar dağıtıyorsun. Ama sana liseliler cevap veriyor. Cumhuriyetin pırlanta gibi ayakta kalan güzide liseleri cevap veriyor. Taş Mektepliler, Trabzon Liseliler, İzmir Atatürk Liseliler, Maarifliler cevap veriyor. Kaybedeceksiniz, kaybedeceksiniz, kaybedeceksiniz!

Her alanda yıkıntı. Bu beyler de doğumlarla uğraşıyor. Bırakın kimin kaç çocuk doğracağına aileler karar versin. Anneler, nasıl doğrucaklarına kendileri karar versin. Bir tıbbi zorunluluk var ise doktorlar karar versin. Adliyede iş oluyor, turpun büyüğünden bahsediyorsunuz; hastanede iş oluyor başka bir gerekçe yaratıyorsunuz, bir de kadınlarımızın nasıl doğuracaklarına bakıyorsunuz.

Üniversiteyi dört duvar, bir tahta, bir hocadan ibaret zanneden iktidar için şu kadar yılda şu kadar üniversite açtık demekten daha önemli bir şey yoktur. Çünkü onlar için üniversite, en başta yapılacak yeni inşaat ihaleleridir, kantin ihaleleridir, ofis ve sarf malzemesi ihaleleridir. Sonra da dört yıl daha işsizlik istatistiklerine girmeyecek gençlerimizdir. Bugün sokaklarda umutsuzluk çemberini kırmaya çalışan gençlerimiz, en başta buna itiraz etmektedirler.

“İmralı’da pişeni, sarayda servis edip, tüm mutfak ekibiyle fotoğraflar veriyorsun”

23 yıl önce ‘Vicdansızlık değil, vicdan kazandı’ dediniz. ‘Ahlak kazandı, iman kazandı, millet kazandı’ dediniz. Çeyrek asırlık eseriniz bu mudur? Siz o insanlar bunu sormuyor mu zannediyorsunuz? Bunu görmüyor mu zannediyorsunuz? Yaşananlardan mutlular mı zannediyorsunuz? 28 Şubat’tan daha vesayetçi, 12 Eylül’den daha vicdansız, tek partiden daha tekçi olmak mıydı davanız?

Erdoğan sana diyorum çünkü sen maaşlı sosyal medya trollerini, avantalı TV gediklilerini, etrafında ihale kovalayan şakşakçılarını milli irade zanneden bir şaşkınlıktan  muzdaripsin. Koltuğundan asla kalkmamayı davası ile ikame etmiş, korkutarak saygı, lütfederek sevgi, sindirerek vefa elde edeceğini zannedecek  kadar pusulasını yitirmiş bir haldesin. Ve o şaşmış pusula ile sürekli gemi zannettiğin Türkiye’yi bilinmez sularda savurup duruyorsun. Süslü forumlar düzenleyerek pazarlamacılık yapıyorsun.

Yaptığın yanlış işlerle, attığın şuursuz adımlarla, Türkiye düşmanlarının asırlık oyunlarına alet  oluyorsun. Biz ‘Irak Türkmenleri’ dedikçe, Barzan ağalarını müttefik alıyorsun. Biz ‘Suriye Türkmenleri’ dedikçe, kravat taktığın teröristlerle Kürdistan pazarlığı yapıyorsun. Günler geçiyor ve fotoğraf albümü genişliyor, artık bu pazarlığı da sarayına taşıyorsun. Ortada ulaklar, kenarlarda kulaklar; İmralı’da pişeni, sarayda servis edip, tüm mutfak ekibiyle fotoğraflar veriyorsun.

Büyük Türk Milleti bu fotoğrafı iyi tanısın. Bu fotoğraf, sözde silah bırakma masalının hakikatidir. Bu hakikat, gedikli teröristleri PKK’dan emekli edip, Suriye’deki teröristanın ebeliğini yaptırmaktır. Türkmeneli düşmanları, yörük sırtından kurban kesmek isteyenler, size sesleniyorum.

Kimin vatanını kime kurban veriyorsunuz? Bu kandan elinizi yıkayıp kurtulamazsınız. Elinizdeki kan, cumhuriyetin kanıdır. O kan, namus, şeref ve irfan kanıdır. Türk yurduna Moğollar geldi, biz geri aldık. Haçlılar geldi, biz geri aldık. Rus geldi, Yunan geldi, Fransız, İtalyan işgal etti. Biz geri aldık. İngiliz gasp etti, biz geri aldık. Ey büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanları, size söylüyorum: ‘Ecdâdımızın heybeti ma’rûf-i cihândır. Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır.’ Sizden de alacağız.”

Paylaşın

Dervişoğlu: Silivri, Tek Adamlığın Ve Otoriterliğin Sembolü

Silivri’de bulunan Marmara Cezaevi’nde Ekrem İmamoğlu ve Ümit Özdağ’ı ziyaret eden İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Nasıl Bastille Hapishanesi monarşinin sembolüyse, bugün de Silivri tek adamlığın ve otoriterliğin sembolü haline gelmiştir” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu Silivri’de yer alaan Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan CHP Cumhurbaşkanı Adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı ziyaret etti.

Dervişoğlu, ziyaret sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. BirGün’ün aktardığına göre; Dervişoğlu, şunları söyledi: “Ekrem beyi ziyaret ettim. Cumhurbaşkanı adayı olmasaydı ne Silivri’de tutuklu olurdu ne de diplomasının iptal edilmesi aymazlığı yaşanırdı. Keza Ümit Özdağ. O da vermiş olduğu siyasi mücadele sebebiyle Silivri’de rehin alınmıştır.

Bastille Hapishanesi, mutlak monarşinin en önemli sembolüdür. Bastille Hapishanesi Baskını’nda 7 hükümlü kurtarılmıştır ama Bastille Baskını tarihe monarşinin yıkılması olarak geçmiştir. Dolayısıyla bugün Silivri’de inşa edilmiş düzeni Bastille Hapishanesi’ne benzetiyorum. Nasıl Bastille Hapishanesi monarşinin sembolüyse, bugün de Silivri tek adamlığın ve otoriterliğin sembolü haline gelmiştir.

Her otokrasinin mutlaka bir sonu olacaktır. Bugünlerin de bir sonu olacaktır. İnsanların itirazları salt haksız, hukuksuz uygulamalara yönelik değildir. Haksızlığın, hukuksuzluğun toplumun her kesimince protesto edildiği aşikar. Hukukun ve anayasanın tanıdığı her türlü şekilde mücadelemizi sürdüreceğiz.

“Bir günlük haksız tutukluluk bin yıla bedeldir”

Alışveriş yapmak ya da yapmamak anayasal bir haktır. Hükumet buradan kendisine buradan bir mesaj çıkarıyorsa, vatandaşın vermiş olduğu mesajı almış oldukları fikri bizde hakimdir.

Oyuncu Aybüke Pusat’ın boykota destek veren paylaşımları gerekçe gösterilerek TRT’de yayınlanan Teşkilat dizisinden çıkarılması ve oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu’nun gözaltına alınmasına ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Dervişoğlu, “Bunlar tek adamlığın sonucu gibi insanlara yutturulmaya çalışılıyor. Bu tür hak gaspları tarihte karar leke olarak anılacaktır. Bir günlük haksız tutukluluk bin yıla bedeldir” diye konuştu.

İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu, “Oyuncular da elbette ki böyle bir haksızlık karşısında bir mesleki dayanışma içerisinde üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmişler ama bu mesleki dayanışma sınırında kalmamalı. Çünkü bir kişi bir anayasal hakkın kullanımını için sosyal medya paylaşımında bulunmuş. Burada oyuncu arkadaşlara nasıl bir mesleki dayanışmayla ona destek oluyorlar? Söz söyleme makamında bulunan bizler de onun durumunda olanların yanındayız” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Heybede Turp” Tepkisi: Bu Şantajdır

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Erdoğan’ın CHP’yi eleştirirken, “Büyük turplar ortaya saçıldığında bırakın milleti, kendi yakınlarının suratlarına bakacak yüzleri dahi kalmayacak” sözlerine tepki göstererek, “Bu şantajdır” dedi.

Müsavat Dervişoğlu ayrıca, Erdoğan’ı siyasetçilerle ilgili bildiklerini açıklamaya çağırarak, “Bu size şimdi 2011’deki kaset kumpaslarını hatırlatmıyor mu?” sorusunu yöneltti.

İYİ Parti Lideri Dervişoğlu, zamanı henüz netleşmemekle birlikte İBB Başkanı Erkem İmamoğlu’nu cezaevinde ziyaret edeceğini söyledi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, gazetecilerle iftarda buluştu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlar ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında yaşananlara dikkat çeken Dervişoğlu, ekonominin, sosyal barışın zedelendiğini, bunun aşılması için siyasetçilerin el birliği yapması gerektiğini belirtti.

Dervişoğlu, İstanbul’da yaşananları “hukuk garabeti” olarak nitelendirdi. İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra milyonların meydanları doldurduğuna işaret eden Dervişoğlu, “Orada işlenmiş bir suç söz konusu olsa o kadar insan, birini korumak için meydanları doldurmaz” dedi.

Yaşananların temel nedeninin “sistem sorunu” olduğunu savunan Dervişoğlu, “Demokrasimiz bunca tecrübeye rağmen, bu sistem değişikliği yüzünden elde etmiş olduğu olgunluğu kaybetti” yorumunu yaptı.

İYİ Parti Genel Başkanı, bundan sonraki süreçte sistemin eksiklerini daha sık dile getireceklerini ve “parlamenter demokrasi” talebinde ısrarcı olacaklarını vurguladı: “Aksi takdirde bu yönetim anlayışının türevi yönetim anlayışlarıyla karşı karşıya kalırız ve Türkiye de ona gebe bir görüntü sergiliyor.

Herkes konuşuyor, ‘Cumhurbaşkanı rakiplerini kendi belirliyor’ diyor. Yani bu Whatsapp’ta herkesin aklından geçenin konuşulmaması mümkün değil. CHP içindeki gelişmeler ona göre değerlendiriliyor.

Siyaset kurumlardan azade şahıslarla bir yolculuk tanımına dahil olursa akıbetinde bu olacağı aşikardır. Siyaseti de kişiselleştirirseniz siyasetin mühendisleri ona uygun stratejiler geliştirirler. Türkiye’de yaşanan budur. Türkiye’de sistem mekanizmayı kıyma makinesine çevirmiş, partileri eler hale gelmiştir.”

“Böyle adalet olur mu? Bu şantajdır”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çarşamba günkü grup toplantısında, CHP’yi eleştirirken, “Büyük turplar ortaya saçıldığında bırakın milleti, kendi yakınlarının suratlarına bakacak yüzleri dahi kalmayacak” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı makamındaki kişinin böyle sözler söylerken çok iyi düşünmesi gerektiğini belirten Dervişoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Heybede turp biriktirmek var, orta yerde suç var, işlensin ‘ben de bu işlenmiş suçu saklayayım’ böyle adalet olur mu? Bu şantajdır.

Şu turpun büyüğünü de küçüğünü de bizle ilgili neyi varsa falan bir çıkarsın da insan da kendinden şüpheleniyor ya. Benim kendimden bir şeyim yok da geride bıraktığımız dönemde birçok insanı yaktılar. Sonra bakın benle ilgili o kabil bir şey çıkarmaları mümkün değil. Yani bunu Cumhurbaşkanı söylerse 30 sene ölmüş adamı yapay zekayla konuşturuyorlar ya. Afedersiniz bu, eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmektir.”

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nın iptaline yönelik tartışmaları da değerlendiren Dervişoğlu, kurultayın üzerinden yaklaşık 1,5 yıl geçtiğine dikkat çekti. Dervişoğlu,”Demek heybete biriktirdiği turplardan biri oydu” ifadelerini kullandı.

MHP’de siyaset yaptığı dönemde Haziran 2016’daki MHP olağanüstü kurultayının iptali ile şu anda CHP üzerinden yürüyen kurultay tartışmalarıyla benzerliği olmadığını belirten Dervişoğlu, “Bizim kongre talebimiz onlar için (MHP-AKP) nişan merasimi gibi oldu” dedi.

Dervişoğlu, o iptal kararından sonra Türkiye’de darbe girişimi olduğuna, arkasından sistem değişikliği yaşandığına dikkat çekti. Dervişoğlu, “Onları da tarih yazacak. O konularla ilgili de çok önemli şeyler söyleyeceğim zamanı gelince. Şimdilik bekliyorum. Kimin ne olmak için, neyi yaptığını anlatacağım” diye konuştu.

Partisinin yol haritasının sorulması üzerine de Dervişoğlu, hukuku ve demokrasiyi savunmak için “parlamenter demokrasi” vurgusunun dozunu artıracağını ve bütün muhalefetin de bu konuda bir arada durması gerektiğini ifade etti.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan İktidara: Siyasi Hesaplaşma İçin Yargı Kullanılamaz

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik operasyonlara ilişkin, “Yolsuzluk soruşturması yargının konusudur. Suç varsa ortaya çıkar, ama siyasi hesaplaşma için yargı kullanılamaz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin konuştu. Konuşmasının büyük bir bölümünü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik operasyonlar ve sonrasında başlayan protestolara ayıran Dervişoğlu, şunları söyledi:

“Büyük Türk milletinin, fikri hür, vicdanı hür fertlerini; Ay yıldızlı al bayrağın şerefi, haysiyeti ve varlığı için kederlenen evlatlarını; saygı ve sevgiyle selamlarım. Grup toplantımıza hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Aziz Milletim, tarihte; kahramanların hain, hainlerin kahraman olduğu zamanlar olmuştur. Ancak; millet ve devlet düşmanlarının, iktidara ortak edilmesi daha önce görülmemiştir. Terörü bahane ederek milletten oy isteyip, teröristi iktidarına ortak etmek; saltanat düşkünlüğü ve çürümüşlüğün, en alçak ve kepaze tarafıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, İstanbul’un orta yerinde, hükümlü teröristin videoları oynatılıyor, mesajları yayınlanıyor.

Terör örgütüne, örgüt başına ve bunları övenlere barış havarisi muamelesi yapılırken, Mustafa Kemal’in askerleri ihraç edilip, hain yaftası yapıştırılıyor. Katil sürülerine ise umut hakkı vaat edilerek iktidardan hisse veriliyor. Meydanlarda şanlı Türk Bayrağına nazire yapılırcasına paçavralar sallanıyor.

Aklı, vicdanı, adaleti, demokrasiyi özleyenler, makulü ve makbulü isteyenler için; zor zamanlardan geçiyoruz. Bizler için zor ama; Türk vatanını kupon arazi, Türk milletini köle, Türk Devletini işyeri, Türk bürokrasisini de kendi personeli gören, vatandaşlarını; bölerek, parçalayarak, ötekileştirerek kutuplaştıran, iktidarlarını bu ihanetin üzerine kuranların en sevdikleri zamanlardır.

“Krizle geldiler, OHAL’le yerleştiler, Kaosla kalmak istiyorlar”

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşları, bir şeye itiraz ediyorlar. Bu ne ola ki diye kendine soruyor musun? Hep söyledim, söylemeye de devam edeceğim. Krizle geldiler, OHAL’le yerleştiler, Kaosla kalmak istiyorlar.

Emniyet güçlerimize sesleniyorum; gençliğinizin heyecanı, rozetlerinizin gücü ve devlet görevinin verdiği özgüvenle ileride pişmanlık duyacağınız şeylerden uzak durun. Mukaddes görevinizi, üniformanızı kendilerini devlet zannedenlerin kibrine ve hırsına lekeletmeyin.

Hatırlayın, çok uzun zaman geçmedi, o karanlık günler hafızalarımızda. ‘Silivri soğuktur’ sözü bizlere o günlerden yadigar. Kumpasla, pusuyla, kaosla abad olduklarını zannedenleri hatırlayın. Onlar da kendilerini güçlü, güçlü oldukları için de haklı zannediyorlardı. Kanunlar yaptılar, mevcudu kendilerine yonttular, yargıyı sopa ettiler. Pis ellerini, hayasız niyetlerini şerefli Türk ordumuza kadar uzattılar.

Ekrem İmamoğlu gözaltındayken yaptığı açıklamaların, aynılarını Ergenekon-Balyoz kumpaslarında da yapıyordu. Hatta ben bu davanın savcısıyım diyordu. Devletin tapusu hiç kimsede değildir. Gizli tanıklar, farazi ifadeler… Ne kadar tanıdık değil mi?

Diyorlar ki yarın yolsuzluk çıkarsa ne diyeceksin? Bu soruyu yolsuzlukla iktidarda kalanlar soruyor. Ben de onlara soruyorum, Onlarca müfettiş gitmiş, 1300 tane teftiş yapılmış, bu teftişlerden hiçbir şey çıkmamış, dahası, ellerinde teknik dinleme, fiziki takip, kayyım, yargı kolluk ne ararsan tüm yetkiler var.

Ama gel gör ki bir hesap kesmek için gizli tanıklardan medet umuluyor. Ben de söylüyorum; şuradan, buradan, şöyle böyle yolsuzluk yapıldığı, teftişin, soruşturmanın konusudur. Birileri suç işledi mi işlemedi mi? Yargının konusudur. Suç varsa ortaya çıkar, ama siyasi hesaplaşma için yargı kullanılamaz.

Bu inanç ve düşüncelerle Mübarek Kadir Gecemizi tebrik ediyor, bayram tadında bayramlar diliyor, hepinizi en içten dileklerimle, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye ”Kurucu Önder” Tepkisi

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan için kullandığı ‘kurucu önder’ ifadesine tepki göstererek, “Türkiye böyle bir delirmişlikle ilk defa imtihan edilmektedir” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun açıklamasından öne çıkan kısımlar şöyle:

“Tüm milletvekillerimizin imzasıyla bir kanun teklifi hazırlayıp, adına da Refah Paketi diyerek TBMM Başkanlığına sunduk. Bu, iktidar için de bir imtihandır, turnusol kağıdıdır. Türk milleti iktidara rağmen rahat bir nefes alsın istiyoruz.

İYİ Parti olarak asli görevimiz sadece durumu tespit etmek değil aynı zamanda çözüm üretmek. Bu cendereden çıkabilmenin yollarını söylemek ve göstermek vazifemiz. Emeklilere müjde diye açıkladıkları bayram ikramiyesi 4 bin lira. Ne kadar dolu duruyor değil mi tam 4 bin lira. 2018 yılındaki ikramiyenin altına göre bugün 17 bin lira olması gerekiyordu.  Bakalım iktidar önüne sunduğumuz teklife ne diyecek.

Milletin sorunları için adım mı atacak yoksa tüm herşeye göz mü yumacak. En düşük emekli maaşı asgari ücretle eşitlensin istiyoruz. Kanun teklifimizde bütün emekli aylıklarına yüzde 5 artık istiyoruz. Bizim teklifimiz gayet nettir. İki bayram ikramiyesinin toplamı bir asgari ücrete eşit olsun istiyoruz.

Bahçeli’ye ”kurucu önder” tepkisi 

Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan için kullandığı ‘kurucu önder’ ifadesiyle ilgili şunları söyledi: “Eli kanlı müebbetlik bebek katilinin ‘kurucu önder’ diye bahsedilebildiği bir aşamaya gelmiştir. Türkiye böyle bir delirmişlikle ilk defa imtihan edilmektedir. Ve bu aşama içerisinde bir terör devleti doğurtulmaktadır”

Dervişoğlu, Suriye’de Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile SDG komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan mutabakata ilişkin ise şu ifadeleri kullandı:

“İktidardakiler ortaklarıyla ebelik yarışındadırlar. Bir zamanlar Erdoğan’ın bize tezhip edin dediği terörist Mazlum yine bir zamanların teröristi şimdi devlet başkanı muamelesi gören kod adı Colani, yeni ismiyle Eş Şara ikisi beraber iyi hal indirimi almak için kravatlarını takıp anlaşma imzalıyorlar. Anlaşmadan hemen önce ise ne hikmetse bu APO mahkûmu ABD’li komutan ile oturuyor.

Anlaşmayı imzalamaya da ABD’ye ait bir helikopterle götürülüyor. Fakat saray ve onun iç cephesindeki bütün ihanet ortakları büyük bir sevinç içerisindeler. Bu sevince de artık şaşırmıyoruz. Çünkü cumhur koalisyonu yani ihanetin iç cephesi sevinç ve tasada Türk milletiyle değil teröristlerle birlikteler, kalp kalbeler ve maalesef göz gözeler.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Barış Süreci” Tepkisi: Cumhuriyet İle Barışamadın

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Sayın Erdoğan kanımıza sebep olan teröristle barıştın ama demokrasi ve adaletle barışamadın. Bugün o makamlarda oturmanı sağlayan Cumhuriyet ile barışamadın” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Müsavat Dervişoğlu konuşma yapacağı salona, hayatını kaybeden şarkıcı Edip Akbayram’ın “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” şarkısıyla girdi.

İYİ Parti Lideri Dervişoğlu, “Vatandaşlarımız, dünya nimetleriyle olan imtihanını iktidarın doymak bilmeyen hırsı yüzünden yaşam mücadelesi şeklinde sürdürmektedir. Ne yıllardır tutulmayan vaatler, ne de bitmeyen laf kalabalıkları vatandaşın aç karnını doyurabilmekte veya ruhunu zenginleştirebilmektedir” dedi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın örgüte yaptığı “silah bırakma ve kendini feshetme” çağrısına ilişkin konuşan Dervişoğlu, “Türk kimliğinin devleti ile olan bağı kopartılmak üzeredir. Bugün hem iktidar ortakları, hem onların açılım ortakları, hem de terörist başı aynı dili kullanıyor” ifadelerini kullandı.

“Cambazları güya PKK’yı feshederken, aslında olan biten Cumhuriyet devletinin feshidir” ifadelerini kullanan Dervişoğlu, “Sahnelenen oyun bellidir. Sahada biten teröre, siyasette can suyu verilmektedir” dedi.

İYİ Parti Lideri Dervişoğlu, yasal-anayasal değişiklikler yapılması gerektiğine yönelik açıklamalara da işaret etti. CHP’yi de hedef alan Dervişoğlu, “Bu mesele Meclis’te halledilecekmiş. Hatta Numan Kurtulmuş da devreye girmeliymiş. Ağız birliğine bakar mısınız? Muhalefetin görevi, iktidarın değirmenine değil, hakikatin değirmenine su taşımaktır. Kralın beklediği sözleri etmek değil, kral çıplak diyebilmektir” şeklinde konuştu.

Müsavat Dervişoğlu’nun açıklamasından öne çıkanlar şu şekilde: “Güzel günleri özleyen milletimiz, ekonomik krizin etkisi altında ‘Aldırma gönül aldırma’ diyerek tam 7 yıl geçirdi. İktidarın bilinçli yoksullaştırma politikalarıyla başladığımız yeni bir Ramazan ayının ilk haftasındayız. Allah hepimize hayırlı Ramazanlar nasip etsin inşallah. Ne var ki, saray iktidarının milletimize biçtiği yaşam, bereket ve paylaşım ruhunu taşıması gereken bu mübarek ayın bile anlamını yitirmesine neden oluyor. Vatandaşlarımız, dünya nimetleriyle olan imtihanını iktidarın doymak bilmeyen hırsı yüzünden yaşam mücadelesi şeklinde sürdürmektedir.

Ne yıllardır tutulmayan vaatler, ne de bitmeyen laf kalabalıkları vatandaşın aç karnını doyurabilmekte veya ruhunu zenginleştirebilmektedir. Üstelik devlet kurumları da bu yalan dolu düzene alet olmuşken, vatandaş ile TÜİK arasında mahkemelik durumlar yaşanmaktadır ve bu durum iktidarı ilgilendirmemektedir.

Hükümetin milletin huzurunu sağlama ve mutluluğunu artırma sorumluluğu varken, devlete olan güven kaybolmuştur. Bu güven kaybı, milletleri içeriden yıkan bir hastalıktır. Bu nedenle verileri ve sayıları bu bağlamda değerlendirmek önemlidir. Ekonomik güven endeksi 0-200 arasında ölçülür ve 100 puanın altı, ekonomiye olan güvensizliği ve vatandaşın kötümserliğini gösterir. Sarayın isteklerini yansıtan ve güven kaybının baş aktörlerinden olan TÜİK’in Ocak/2025 güven endeksi 99,2 olarak açıklanmıştır—bu, 200 üzerinden değerlendirilmelidir. Merkez Bankası’nın Şubat ayı ‘Sektörel Enflasyon Beklentileri Anketi’ sonuçları da ekonomi aktörleri ile hükümet arasındaki görüş ayrılıklarını ortaya koymaktadır.

Her yıl, asgari ücret komisyonu adı altında oynanan bir oyun devam etmektedir. Asgari ücretin istisnası artık standart hale gelmiş, sesini çıkarabilen sivil toplum kuruluşları kalmamıştır. Suskun bir Türkiye böylece inşa edilmiştir. Kenan Evren şimdi kalksa mezarından, yetiştirdiği bu en büyük eseriyle gurur duyardı. Recep Tayyip Erdoğan. Tam onun arzu ettiği gibi bir dikta rejimi kurdu. Üstelik bunu apoletle de değil, kravatla gerçekleştirdi.’

Saray iktidarını sona erdirmenin en etkili yolu, konuşan ve üreten bir Türkiye’yi yeniden inşa etmektir. Korkmayacağız, teslim olmayacağız; millet olarak konuşacağız ve birlikte başaracağız… Bebek Katili, İmralı’da olmasına rağmen etnik ve bölücü terör sona ermedi, 1999 yılında paketlenip Türkiye’ye teslim edilmesinin üzerinden geçen 25 yılın 23’ünde iktidarda Erdoğan ve Ak Parti vardı.

Sanılmasın ki “terörist başı” ve “dalkavuk postacıları”yla verilen iğrenç fotoğrafla iş bitecek, bu ittifakın birleşenleri şimdi romantik cümleler kuruyorlar. En çok da ‘Barış’ diyorlar, ‘bir arada yaşayan halklar’ diyorlar. Güzellik yarışmalarında mikrofon tutulan modeller gibi konuşuyorlar. İmralı güzeli, Beştepe güzeli, Balgat güzeli hepsi aynı tonda konuşuyor.

“Erdoğan, demokrasi ve adaletle barışamadın”

Sayın Erdoğan kanımıza sebep olan teröristle barıştın ama fitreye muhtaç haline getirdiğin emeklilerimizle bir türlü barışamadın. Borç içinde yüzen işçilerimizle bir türlü barışamadın. Demokrasi ve adaletle barışamadın. Bugün o makamlarda oturmanı sağlayan Cumhuriyet ile barışamadın.

Putin ile barıştın, Sisi ile barıştın, Netenyahu ile barıştın ve Trump ile barıştın, bir Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le barışamadın. Atatük’ün düşünceleri ile barışamadın. Sen Recep Tayyip Erdoğan, yedi düvel ile barıştın ama Türk Milleti ile barışamadın.

Türk kimliğinin devleti ile olan bağı kopartılmak üzeredir. Bugün hem iktidar ortakları, hem onların açılım ortakları, hem de terörist başı aynı dili kullanıyor. Sözüm ona terörsüz Türkiye dedikleri şey, terör örgütünün ekmeğine yağ sürmek, onların hedeflerini kabul edip gereğini yapmaktan başka bir şey değildir. Bugüne kadar silahlarıyla, bombalarıyla, cinayetleriyle, katliamlarıyla yapamadıklarını, ‘Terörsüz Türkiye’ ambalajıyla gerçekleştirmektir. Buna izin vermeyeceğiz. Gerekirse varlığımızı Türk varlığına armağan edecek ve milletimizle beraber bu oyunu bozacağız.”

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Dervişoğlu: Saray, Saatte 120 Asgari Ücret Yiyor

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Vergimatik Mehmet tasarruf dedi ama, gözünü, emekçinin, memurun, işçinin imkanlarına dikti. Öğretmenlerimizin kullandığı su ısıtıcılarından başladı. Sonra memurların servislerine kadar, her şeye göz dikti. Ama sarayın savurganlığına hiç dokunmadı” dedi ve ekledi:

“Yahu bu saray; saatte 120 asgari ücret yiyor, günde 2880 asgari ücret yiyor, ayda 86 bin 400 asgari ücret yiyor, yılda 1 milyon 36 bin asgari ücret yiyor demedi. Bu saray, 3 liralık işi, bir avuç yağmacıya 10 liraya yaptırıyor demedi. Yollara, köprülere, tünellere, havalimanlarına, hastanelere garantiler veren haramiliğe hiç dokunmadı. Çalışanın servisini kaldırdı ama, parti devletinin makam aracı saltanatının yanına yaklaşmadı. Gücü hep millete yetti.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor. Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“7 yılda kaç Bakan değişti, hiçbiri işe yaramadı. Çünkü sorunun kaynağı yerinde duruyor. Asıl mesele Saray’dakini değiştirmektir. Bu milletten özür dileyip istifa edeceklerine hala sabır ve fedakarlık istiyorlar. Erdoğan ve avaneleri ekonominin birkaç ay içinde düzeleceğini söylüyordu. Gücü hep bu milete yetti. Milletin boğazından nasıl keseriz diye planlar yaptılar. Çünkü uygulanan ekonomi planının bir ayağı eksiktir. Vatandaştan tasarruf bekleyen iktidar önce kendisinden tasarruf etmelidir. Bunların yağması ile gelen ekonomik kriz 7 yıldır sürüyor. Bu iktidar artık Türkiye’yi yönetemiyor.

Gelen her bakan gibi, vergimatik Mehmet de tasarruf dedi ama, gözünü, emekçinin, memurun, işçinin imkanlarına dikti. Öğretmenlerimizin kullandığı su ısıtıcılarından başladı. Sonra memurların servislerine kadar, her şeye göz dikti. Ama sarayın savurganlığına hiç dokunmadı. Yahu bu saray; saatte 120 asgari ücret yiyor, günde 2880 asgari ücret yiyor, ayda 86 bin 400 asgari ücret yiyor, yılda 1 milyon 36 bin asgari ücret yiyor demedi. Bu saray, 3 liralık işi, bir avuç yağmacıya 10 liraya yaptırıyor demedi. Yollara, köprülere, tünellere, havalimanlarına, hastanelere garantiler veren haramiliğe hiç dokunmadı. Çalışanın servisini kaldırdı ama, parti devletinin makam aracı saltanatının yanına yaklaşmadı. Gücü hep millete yetti.

“Konuşan kim varsa, polis nezaretinde adliyeye sevk ediliyor”

Asgari ücret zammı eridi. Emeklisi, asgari ücretlisi, kamu görevlisi, Diyanet fetvasına göre, fitre verilebilecekler arasına girdi. Diyanet bu iktidarın yanlışlarını meşrulaştırmakla meşgul ve asıl meseleyi ıskalamaya devam ediyor. Aile yılı ilan ettikleri 2025’in daha ilk ayında boşanma sayısı 187 bini geçmiş. Ekonomik çöküntüyle sosyal çöküntü kol kola girmiş Türkiye’yi kemiriyor. Sosyal medyada, televizyonlarda gördüklerimiz, işittiklerimiz ahlak namına hiçbir şey kalmadığını gösteriyor.

Rahmetli Cumhurbaşkanı Demirel ne diyordu; enflasyon önce ahlakı bozar. Ahlakı bozuk ve beceriksiz bir iktidarın, ülkemizi getirdiği nokta budur. Aktif ve sağlıklı yaşlanmada, yaş almışlar sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Gelecekleri şimdiden ipotek altına alınmış çocuklarımız yatağa aç girip okula aç gidiyor. Sığınmacılar memleketine dönmüyor. Kafasını kuma gömmeyip konuşan sanayici, gazeteci, aydın, sanatçı, astrolog, çiftçi, kim varsa, polis nezaretinde adliyeye sevk ediliyor.

Bu iktidar, keyfi uygulamalarla, adaleti çiğneyen yargı sopasıyla, cübbelerine ilik açtırmış kontenjan savcıları ve hakimleriyle, kantarın topuzunu kaçırdı. Şaka-maka, istibdatla ömür boyu iktidarda kalacaklarına inanıyorlar. Ama buradan acı gerçeği hatırlatayım; 2017’deki mühürsüz zarflardan beri, parti devletine dönüştürdükleri bu mekanizma, önce onların başına yıkılacaktır. Tarih bunu söyler, milletimizin feraseti de bunu işaret eder.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Özel’e Ziyaret: Erken Seçime Taraf Değilim

CHP Lideri Özgür Özel’i ziyaret eden İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, ziyaret sonrası yaptığı açıklamada, “Erken seçime bakışımızı daha önce de dile getirmiştim. Erken seçim tartışmasının yaşanmasından yana taraf değilim” dedi ve ekledi:

“Siyasette Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin yol açacak seçeneklerin tartışılmaması gerektiğini düşünüyorum. CHP’nin geçmişe dönük açıklamaları var. 2027’de yapılacak seçim erken seçim değildir. İYİ Parti olarak buna onay vermeyeceğimizi ifade etmek istiyorum. Erdoğan’ın adaylığının önü açılmamalıdır.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’i ziyaret etti. CHP Genel Merkezi’ndeki görüşmede İYİ Parti Genel Sekreteri ve Antalya Milletvekili Uğur Poyraz, İYİ Parti TBMM Grup Başkanvekili ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ve İYİ Parti İstanbul Milletvekili Cihan Paçacı da yer aldı.

Bir buçuk saat süren görüşmenin ardından konuşan Müsavat Dervişoğlu, “Çok verimli bir görüşme olduğunu ifade edebilirim. Önümüzdeki hamleleri konuştuk” dedi. Dervişoğlu, şunları söyledi:

“Erken seçime bakışımızı daha önce de dile getirmiştim. Erken seçim tartışmasının yaşanmasından yana taraf değilim. Siyasette Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin yol açacak seçeneklerin tartışılmaması gerektiğini düşünüyorum. CHP’nin geçmişe dönük açıklamaları var. 2027’de yapılacak seçim erken seçim değildir. İYİ Parti olarak buna onay vermeyeceğimizi ifade etmek istiyorum. Erdoğan’ın adaylığının önü açılmamalıdır.”

AKP’ye MKYK’sinde yer alan eski İYİ Partililere ilişkin soruyu da yanıtlayan Dervişoğlu, “Bazı ayrılıkların bizim açımızdan bakıldığında özgürleşme olarak değerlendirildi. Demokrasilerde vatandaşların verdiği oy namustur. Bana göre tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuştur” diye konuştu.

“Diploma soruşturması bir acziyet itirafıdır”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise “Biz Türkiye’yi içinde bulunduğu sıkıntılarda kurtarma konusundaki düşüncelerimizi paylaştık. İYİ Parti’deki tüm iyi insanlara teşekkür ederim” ifadesini kullandı.

Özgür Özel şöyle konuştu: “Diploma soruşturması bir acziyet itirafıdır. Sayın İmamoğlu’nun bu konuda hukuki herhangi bir sıkıntısı yok. Bu iş döner dolaşır Recep Tayyip Erdoğan’ı bir daha vurur. Bu iş döner dolaşır, Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomasının konuşturur.

Erken seçim konusunda İYİ Parti ile CHP arasında nüans farkı var. CHP’nin erken seçimi istemesini, Erdoğan’ın yeniden adaylığına onay vermek şeklinde okumamak gerekir. Biz Erdoğan’ı adaylaştırmak için yapılacak erken seçime var olmadığımızı defalarca ifade ettik.

Hayali anketlerle olmuyor. Benim son aldığım ankette 4.2 puan, geçen ay Ak Parti’yi az bir farkla önde gösteren bir anket şirketi de CHP’yi bu ay bir puan farkla birinci parti olarak göstermiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin genel başkanı özeleştiri yapacaklarını ifade ediyordu. CHP, 2023’teki seçimlerden sonra özeleştiri nasıl yapılırın iyi bir örneğiydi. Ancak Adalet Partisi’nin kongresinde yeni ne gördük? Başkasının eskisinden yeni olmaz. Bunun adı yenilenme değil, transfer bedelidir.”

Paylaşın

Müsavat Dervişoğlu: Konuşan Türkiye İstiyoruz

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Türkiye’nin 23 yıllık AK Parti iktidarı döneminde hukuksuzluğun hakim olduğu bir ülkeye dönüştüğünü belirterek, “Türkiye’deki yönetimin bu duruma bakılarak doğru bir iş yapmadığına şahitlik ediyoruz” dedi ve ekledi:

“Türkiye’de madem kötü işler yapılıyor ve kötü işlerden kaynaklı olumsuzluklar yaşanıyor, o zaman durumdan vazife çıkarıp vaziyet almak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Onun için dolaşıyoruz, onun için mücadele cehdimizin yüksek olmasını temin etmeye çalışıyoruz, onun için vatandaşlara gidip ‘Korkma konuş. İstiklal Marşı korkma diyerek başlıyor’ diyoruz. Biz konuşan Türkiye istiyoruz.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin “İzmir Genişletilmiş İl Divan Toplantısı”nda konuştu.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Türkiye’nin 23 yıllık AK Parti iktidarı döneminde hukuksuzluğun hakim olduğu bir ülkeye dönüştüğünü söyleyen Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye’deki yönetimin bu duruma bakılarak doğru bir iş yapmadığına şahitlik ediyoruz. Türkiye’de madem kötü işler yapılıyor ve kötü işlerden kaynaklı olumsuzluklar yaşanıyor, o zaman durumdan vazife çıkarıp vaziyet almak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Onun için dolaşıyoruz, onun için mücadele cehdimizin yüksek olmasını temin etmeye çalışıyoruz, onun için vatandaşlara gidip ‘Korkma konuş. İstiklal Marşı korkma diyerek başlıyor’ diyoruz. Biz konuşan Türkiye istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, “Herkes konuşsun ki; kim doğru konuşuyor, kim yanlış konuşuyor bu millet görsün. Türkiye’de konuşanlara bakın, konuşanlar çıkıp, ‘Abdullah Öcalan denilen kişi TBMM kürsüsüne gelsin, DEM Parti grubundan seslensin, terör örgütünü lağvetsin’ diyor. AK Parti’den birileri çıkıyor ‘Yeni bir devlet kuruyoruz’ diyor. Diğer taraftan Cumhurbaşkanı konuşuyor ve ‘Yeni Türkiye kuruyoruz’ diyor. Değerli dava arkadaşlarım, bırakın konuşsunlar. Kim doğru kim yanlış konuşuyor ortaya çıksın. Yenisinin kurulması için eskisinin yıkılması lazım. Cumhuriyet’i yıktırtmayacağız diye haykırmamızın sebebi budur” diye konuştu.

“Bunlar bu ülkeyi yıkmak, sindirmek ve susturmak adına uzunca bir zamandır çalışıyorlar” diyen Dervişoğlu, “Bunlar bu milletten ve evlatlarından Sevr’in, Mondros’un intikamını almaya çalışıyorlar. Bunlar bu milletin verdiği Kurtuluş Savaşı ile o savaşın sonunda kurulan büyük Cumhuriyet ile hesaplaşmak istiyorlar. Bunu bu millete anlatmak mecburiyetimiz var. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu TBMM’de Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret ettirmeyeceğiz. Bundan herkesin emin olması lazım” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin eleştiren Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye’de ilk kurtulunması icap eden şey Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye tarif edilen ve bu ceberrut iktidarın iş başında kalmasına dayanak teşkil eden sistemdir. Biliyorsunuz 2023 seçimlerinden önce ittifak yaptığımız partilerle parlamenter demokratik sisteme geçişin yol taşlarını dizmek üzere kararlılık sergilemiştik. Hepimiz imza atmıştık. Şimdi parlamenter demokratik sisteme geçiş için çaba sarf eden sizden başka kimse kalmadı. Geçiş için sizin kalbinizin sesi olma görevi de Dervişoğlu’na düştü” dedi.

Kendisine yönelik tehditler olduğu söyleyen Dervişoğlu, “Hayatım boyunca kimseyi şikayet etmedim ama ben TBMM’de grubu olan siyasi bir partinin genel başkanıyım. Türkiye’de bu pozisyondaki birisi bir tehdidin muhatabı ise öncelikle Cumhurbaşkanı’nın bir vazife çıkarması lazım. TBMM Başkanı’nın bu durumdan vazife çıkarması lazım. Adalet Bakanı’nın vaziyet alması lazım. Ayrıca bu ülkenin İçişleri Bakanı’nın bir parti genel başkanının tehdit edilmesi karşısında vaziyet alması lazım. Hiçbirinin kılı kıpırdamadı. İzmir’den sesleniyorum; haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı Atatürk gibi Hasan Tahsin gibi başkaldırıyorum” şeklinde konuştu.

“Bu millet Erdoğan vesayetinden de kurtulacaktır”

İktidarın “eski Türkiye” çıkışlarına tepki gösteren Müsavat Dervişoğlu, “İktidar 23 yıldır iş başında. Cumhuriyet’in çeyrek asrını Erdoğan yönetmiş ama bunun önüne bir şey geldiği zaman ‘eski Türkiye’ diye feryat ediyor. Mesela askeri vesayetten bahsediyor. Elbette ki askeri vesayet vardı, Allah’a şükür ki kaldırıldı. Peki askeri vesayetten sonra ne geldi Türkiye’nin başına bela oldu? Askeri vesayet gitti, FETÖ denen bir belanın muhatabı kılındı Türkiye. FETÖ belasından kurtulabilmek için de yargı vesayetinin girdabında savrulmak zorunda bırakıldı. Türkiye’de şimdi kurtulunması icap eden bir tek vesayet kalmıştır. Eskiyen sensin Erdoğan, yeni olan da biziz. Açıkça ilan ediyor ve buradan söylüyorum; Allah’ın izniyle bu millet günü gelecek Tayyip Erdoğan vesayetinden de kurtulacaktır” dedi.

Türkiye’nin yapay gündemlerle karşı karşıya bırakıldığını belirten Dervişoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan “sahte diploma” soruşturmasına değindi.

Müsavat Dervişoğlu, “Cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışmaları, CHP’nin içindeki ön seçim tartışmaları, CHP içindeki kongre tartışmaları, aday belirleme tartışmaları, CHPiçinde diploma tartışmaları… Diploması var, diploması yok. Tayyip Erdoğan da zaman zaman siyasi aklını yitiriyor mu diye endişe etmiyor değilim. Diploma deyince akla zaten Tayyip Erdoğan geliyordu. Şimdi de başkalarının diplomaları üzerinden Türkiye’de bir tartışma yaşansın, tuzak kurulsun, siyaset bir oyun kursun, herkeste iktidarın kurduğu oyunun peşinden gitsin isteniyor. Biz İYİ Parti’yi oyun kuranların oyununu bozmak için kurduk. Tek adamın söylediği kanundur diye meseleye bakarak onların kurduğu tuzakların peşinde koşmayacağız” ifadelerini kullandı.

“Bazen muhalefete bazen milliyetçilere birleşin diyorlar. Peki milliyetçilerin tek başına birleşmesinin kime ne faydası var? Muhalefetin ilkesiz ve ölçüsüz bir biçimde birleşmesinin kime ne faydası var?” diyen Dervişoğlu, şöyle devam etti:

“Bizim derdimiz bu sistemden kurtulmaktır. Elbette bu ülkenin birliğe ihtiyacı var, elbette ki biz bu ülkeyi birleştirmek için yola çıktık ama kendi aramızda birleşmemizin hiç kimseye faydası yoktur. Bu ülkenin sağcıyla solcuyu birleştirecek insanlara ihtiyacı vardır. Bu ülkenin Aleviyle Sünni’yi, Türkmen ile Kürt’ü birleştirecek insanlara ihtiyacı vardır. Bu ülkenin ez cümle merkez siyasete ihtiyacı vardır. İYİ Parti Türkiye’yi birleştirmek üzere kurulmuş bir siyasi yapıdır. O sebeple bizler; sağcıyı solcuyla, Alevi’yi Sünni’yle, Kürt’ü Türkmen’le birleştirmek vazifesini üstlenmek üzere yola çıkmış insanlarız.”

Paylaşın