Dervişoğlu’ndan “Gezi” Hatırlatması: Herkes Cumhuriyet İçin Ordaydı

29 Halen karınlarına giren ağrının sebebi orada hep milletin bir arada olmasıydı, konuşabilmesiydi, haykırabilmesiydi. Dindarı, seküleri, sağcısı, solcusu, işçisi, genci, yaşlısı herkes Cumhuriyet için oradaydı” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Bolu, Kartalkaya’daki otel yangınına değinerek konuşmasına başlayan Dervişoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“İhaleye çıkmak için sorumluluk yarışına giren, oturdukları koltuğu Erdoğan’ın verdiği tımar zanneden, sıra görev sorumluluğuna geldiği zaman sırra kadem basanların düzeninde yaşıyoruz. Bu isimlerin en bilineni Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy! Kendi atadığı bürokratlara kendi işletmelerini denetleten, kendi otellerine istediği kıyı şeridinden arsa tahsis ettiren, Türkiye’yi ucuz turizm cenneti haline getirerek Türkiye’nin kültür ve turizm potansiyelini yok eden zattır kendileri.

Adeta Erdoğan’ın kayyım rejiminin bir özetidir. O da turizmin başındaki kayyımdır. Bu kimseler, tıpkı genel başkanları gibi aldıkları ya da almadıkları kararlarla, hayatlarımız üzerinde sonsuz yetki sahibi, dertlerimize karşı ise mutlak sorumsuzdurlar. Her biri iç işlerinde serbest, dış işlerinde saray kayyımına bağlı şirket patronlarıdır. Ama burada bir püf noktası vardır: Bakanlıkları ve bakanlıklarının görev alanındaki kamu hizmetini basiretli bir tacir gibi bir şirket gibi bile yönetmezler.

Yetkilerini ve görev sahalarını, kendileri için ikballeri için ve saray kayyımının nam ve şahsı için bir şirket sermayesi olarak kullanırlar. O yüzden, Türkiye’de devlet idaresi, kâr peşinde koşan bir şirket bile değildir. Mesele bütün Türkiye’nin kaynaklarıyla, insanlarıyla bu harami düzeninin devamı için bir şirket sermayesi gibi kullanılmasıdır. Kiralanması, rehin edilmesi, ipoteğe konulması, satılması, üzerinde inşaat yapılması, değiş tokuş edilebilmesi bundandır.”

“İktidarın 9 maddelik kaçış planı”

Pamukova ve Kütahya tren kazasına, Ermenek, Siirt, Amasra, Kastamonu, İliç ve Soma’daki maden facialarına, Karadeniz’deki sel felaketlerine, Davutpaşa’dan Ostim’e her gün yaşanan iş cinayetlerine, Muğla, Antalya, Hatay ve İzmir’deki yangınlarına, doğrudan 11 ili dolaylı olarak 70 ili sarsan depremlere ve Balıkesir’deki patlamaya değinerek konuşmasına devam eden Dervişoğlu, iktidarın 9 maddelik bir kaçış planı olduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullandı:

“1-Canlarımız, insanlarımız ihmal, denetimsizlik, kuralsızlık ve umursamazlık sebebiyle hayatlarını kaybederler.

2- Hızlıca yayın yasağı getirilir. Eş zamanlı olarak propaganda başkanlığının emriyle trol orduları milletin adamı mesajları atarlar.

3- Bakanlık yaptığı hizmet alanına tefeci gözlüğüyle bakanların gözü pek sözcüsü vakur bir duruşla şu açıklamayı yapar: ‘Acılar üzerinden siyaset olmaz. Bu olaylar siyasete malzeme yapılmamalıdır.’ Çünkü siyaset, onlara göre hizmet et-hesap ver değil; üzümünü ye, bağcıyı da bir güzel döv işidir.

4- Devamında, muhalefet ve basın mensupları şeytanlaştırılırlar. Yayın yasağına uymayanlara, kısa yoldan yurt dışı yasağı konur.

5- Ayar verilen muhalefetten ve basından sonra kendilerinin ne kadar halk adamı olduklarını hatırlatmak lazım gelir. Devleti yönetenler büyük samimiyetle baş sağlığı mesajları yayınlarlar: Başsağlığı dileğini ise şu sihirli sözcükler takip eder: ‘Kimsenin şüphesi olmasın, sorumlular bulunacak ve mutlaka hesap sorulacaktır’ Cenazelere cenaze yakınlarından daha kalabalık katılırlar, ilk safı kimseye bırakmazlar. Dertleri mevzuatta yapmaları gereken ilk görev değil, fotoğraf çektirmek için kameralar önündeki son görevdir. Uygun olması hâlinde birkaç damla gözyaşı da akıtılır. Hatta ihtiyaç hissedilirse Fatiha’yı da kameralara bakmadan tecvitli ve yanık bir nidayla da okurlar.

6- Elbette sorumlular ya doğrudan kendileridir. Ya da bir takım ayak işlerini görmek için imzalarını kiraya veren alt kademe yöneticilerdir. O yüzden bu yüksek yönetim kademelerinde hiç kimse hiç kimseden hesap soramaz. Kimse de gurur, ahlak ya da vicdan meselesi yapıp istifa etmez, bakanlar zaten istifayı akıllarından dahi geçiremezler.

7- O sırada, bu şirket rejimin baş sözcüsü ve büyük üstadı zat çıkar ve der ki: ‘Kader bunlar, alın yazısı, takdir-i ilahi. Allah rahmet eylesin.’

8- Bu sırada malum kanallarda, her gece her konuda ellerinde hep aynı çubuklarla konuşanlar gerçek sorumluları aklamak için bin takla attıkları programlar yaparlar. Çünkü herkes ekmeğinin peşindedir. Ve o çubuklu arkadaşlardan öğreniriz ki olayda sorumluluğu bulunan 3 çaycı, 2 arşiv memuru ve 4 temizlik personeli tutuklanmış. Tutuklananların da muhakkak bir organizasyonla bir örgütle hemen bağlantısı kurulur.

9- Kısa süre sonra başka bir skandal patlar ve ölenler öldükleriyle kalırlar”

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Bunlar, bir avuç oligark, başlarındaki kayyım, devleti şirket, memleketi de şirketlerine sermaye yapmışlar. Bizim de bunun adına devlet dememizi bekliyorlar! Bizim buna dediğimiz ve diyeceğimiz bellidir: 22 senedir, günahına girdiğiniz yüzbinlerce vatandaşın hesabını mahşere bırakmayacağız! Bu kayyım düzeninizi başınıza yıkacağız. Bu ülkenin tüm çocuklarından çaldığınız sevinçlerin torunlarına mahcup ettiğiniz dedelerin, evlatlarını mezara koymak zorunda kalan anaların, babaların yerde bıraktığınız vebal yükünü de hep birlikte biz omuzlayacağız.”

Son günlerde yaşanan soruşturmalara ve tutuklanmalara ilişkin Müsavat Dervişoğlu; “Sanat yaptığı için sanatçıya, haber yaptığı için gazeteciye, siyaset yaptığı için siyasetçiye reva gördükleri zulmün tek bir izahı var: Gidiyorlar ve bu gerçeği gördüler” diyerek şu şekilde konuştu:

“Kritarşi diye yönetim biçimi vardır. Yunanca krito yani hâkim ve arkhe yani hükûmet kelimelerinden türetilmiş bir yönetim biçimi… Jüristokrasi yani hakimler yönetimi olarak da tanımlanır. Kritarkların yönetiminde, devlet ve yargının ayrı olduğu, yargı kurumlarının yasaların yürütülmesi ve uyuşmazlıkların çözümü yanında, yasama yetkisine sahip oldukları da düşünülür. Demokrasi dışıdır ve oligarşiktir.

Yetki gaspı yaptığı kabul edilir. Adı tarihte kalmıştır ama gelişmemiş demokrasilerde sıklıkla görülür. Kritarşide ülke hâkimlerin yorumlarıyla şekillenen kanunlarla yönetilir. Son dönemlerdeki yargılamaları ve tutuklamaları bu egemenlik zemininde yapanlar, Türkiye’nin cumhuriyet ile yönetildiğini ve herkesin kanun önünde eşit olduğunu akıldan uzak tutmasınlar. Türkiye’de siyasi köle yoktur. Demokratik hak ve hürriyetlere sahip, onurlu insanlar vardır”

Dervişoğlu, yürütmenin ve yargının harabeye dönmüş yapısının içerisinde, hala nefes alan, kıyıda köşede de olsa görevlerine devam eden, ehli namus ve vatan evlatlarını da olduğunu belirterek şöyle seslendi: “Her neredeyseniz, yerinizden çıkınız. Kafalarınızı artık kaldırınız! Bugün vicdanınızın almadığı bu vicdansızlık düzenine, bugün namusunuzun müsaade etmediği bu namussuzluk düzenine, bugün aklınızın kabul etmediği bu akıl dışı yağma düzenine, susarak veya saklanarak daha fazla direnemezsiniz! Kanunsuz emirleri reddedin! Hukuksuz kararları vermeyin! Kendi kardeşinizin kanına girmeyin!

Kul hakkı yiyenlerin hanı yağma sofrasındaki kırıntılara tamah etmeyin! Şeref ve namusunuzu kirletmeyin! Hukukla, adaletle bağdaşmayan bu düzenin sopası olmayı, aracısı olmayı, eli olmayı, hınk deyicisi olmayı reddedin! Kısaca mesleğinizin namusuna sahip çıkıp, sizi yetiştiren bu büyük millete ve cumhuriyete olan borcunuzu ödeyin! Herkese buradan sesleniyorum. Kanunsuz emirleri uygulayanlar bilsinler ki bir gün bunun hesabını bu büyük millete vereceklerdir. Kanunsuz emirlere uymayan, hukuku çiğnemeyin, vatandaşın adalet duygusunu yaralamayın!”

“Herkes Cumhuriyet için oradaydı”

Dervişoğlu, Gezi hatırlatması yaparak konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Bundan 12 sene önce o parka göz diktikleri zaman karşılarında milyonlar dikildi. Halen karınlarına giren ağrının sebebi orada hep milletin bir arada olmasıydı, konuşabilmesiydi, haykırabilmesiydi. Dindarı, seküleri, sağcısı, solcusu, işçisi, genci, yaşlısı herkes Cumhuriyet için oradaydı. Bunların talanlarına, yalanlarına, utanmazlıklarına hep birlikte hayır demek için oradaydı! Bu yüzden onu hiç unutmadılar!

Ne zaman yeni bir telaş içerisine girseler, ne zaman çaldıkları minare, kılıfa sığmasa, ne zaman şapkalarından çıkartacakları barış güvercini teröristbaşı olsa, akıllarına müflis tüccarın ilk yapacağı şey geliyor ve eski defterleri açıyorlar. En büyük korkuları konuşan ve tepki veren millet olduğu için bunun bir tezahürü olan Gezi’yi hiç unutmayanlar, peşini bırakmayanlar Sinan Ateş’in kanının yerde bıraktılar. Azmettiricilerini takipsizlikle ödüllendirdiler. Sıla bebeğimizi, Narin kızımızı mezara koydular. Katledilen yüzlerce kadının katillerini sokaklara bıraktılar.

’Sağcı öldü, solcu öldü sustuk. Zengin öldü, fakir öldü, sustuk. Alevi öldü, sünni öldü, sustuk. Türkmen öldü, Kürt öldü sustuk. Seküleri öldü, Dindarı öldü, sustuk. İşte tam da bu suskunluktan güç aldılar. Ev aldın çöktüler. İş kurdun, batırdılar. Çocuk okuttun mülakatta elediler. Her umudu karartırlar. Her sevinci soldurdular. Her sesi susturdular. Ama susturamadıkları ve susmayacak ses buradadır. İstibdadın zinciri kırılıp hürriyet bu vatana hâkim oluncaya kadar bu kürsüdedir. İYİ Parti, milletin avazı bir yer bulsun diye kendisini feda edenlerin partisidir. Son ocağın sönmeyen ateşi aziz vatanın son kalesidir”

“Mesele şahıslar meselesi değil, Türk Milletinin şahsiyeti meselesidir.” diyerek sözlerine devam eden Dervişoğlu şunları ekledi: ‘’Darbe dönemlerine rahmet okutacak, sıkıyönetim uygulamalarını aratacak örtülü bir istibdat yönetimiyle karşı karşıyayız İnşa edip kutsadıkları bu düzende kimin ne olduğunun önemi yoktur. Bu rejimin meşruiyeti tartışmalıdır. Bu gayrimeşruluğu da en zavallıca ve alçakça yöntemlerle, her gün Nazi propagandalarına taş çıkartırcasına, bizlere yerli ve millî diye sunabilmektedirler. Stalin’in talimatnamelerine taş çıkartırcasına her gün başka bir kararla bir yerlere çökmelerini bizlere Yeni Türkiye diye satabilmektedirler.

Bugün terörisbaşı ile açık ittifak edecek kadar had bilmezlikleri de bundandır. ‘Hudut namustur!’ diyen her kim varsa, Türkiye’yi BOP projesine kurban etmek istemeyen her kim varsa; tek devlet değil Türk Devleti, tek vatan değil Türk vatanı, tek Bayrak değil, Türk Bayrağı, tek millet değil Türk Milleti diyen her kim varsa; ezcümle bu saray istibdadına karşı çıkan kim varsa Cumhuriyet Türkiye’si isteyen, Mustafa Kemal Atatürk’e şükran ve minnet besleyen her kim varsa hedef tahtasına koyulmasının sebebi, tehdit edilmesinin, tevkif edilmesinin sebebi bundandır!’

Emekli kardeşim, memur kardeşim; alamadığın hakkın, maaşın, bil ki bunların cebindedir. İşçi kardeşim, şantiyede, fabrikada, madende alın terinden ürettiklerini İsviçre’deki bankalarda istifleyen, lüks teknelerde şampanya diye patlatan bunlardır. İşsiz kardeşim, senin mülakatlarda elenme sebebin giremediğin işe, diplomasız hem de sınavsız bunların çocukları girsin diyedir. Peki bu örgütlü kötülüğü iktidarda tutmak için daha kaçımız öleceğiz?

Bu tefeci bezirgân düzenin kasalarını doldurmak için daha kaçımız tutuklanacağız? Kaçımız iftiraya uğrayacak, saldırıya uğrayacak, tehdit edilecek? Kaçımız işsiz kalacak? Kaçımız mülakatta elenecek, işinden olacak, bebeğini çocuğunu kaybedecektir? Buna daha ne kadar susacağız? Milletimizin bu acılarından beslenip semirmelerine, kendi talihlerini bize kader diye yutturmalarına, kendi iktidarlarını bize devlet diye satmalarına razı mı olacağız? Hayır, olmayacağız! Yeter, susmayacağız! Bu düzene asla teslim olmayacağız!

’Bugün iktidarın, iktidarda kalmak için göze alabildiklerini Atatürkçü, Milliyetçi, Cumhuriyetçi, Vatansever, Vatanperver herkes bu dünyanın imtihanını, insanca yaşayabilmek için şeref ve gurunu çiğnetmemek için kısaca vatan ve namus için göze almak zorundadır. Hak ettiğimiz hayatı yaşayabilmenin Cumhuriyet nizamını, demokrasiyi hukuk devletini yeniden tesis edebilmenin yolu da bellidir. Dilde bir olacağız, fikirde bir olacağız, işte bir olacağız. Dilimiz bellidir: Dilimiz Adalettir. Fikrimiz bellidir: Fikrimiz Hürriyettir. İşimiz bellidir: İşimiz Cumhuriyettir. Bu kalkışmaya son vereceğiz. Bu karanlığı dağıtacağız. Bu saltanatı yıkacağız!”

Paylaşın

Dervişoğlu, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Aylardır ekonominin E’sini ağızlarına alamıyorlar. Sadece zam var ağızlarında. O da maaş zammı değil, vergi zammı, yol, köprü zammı. Sahte zafer nutuklarını bu yüzden atıp duruyorlar. Kader deyip geç, şükredip yaşa diyorlar! Hakikatse ortada durmaktadır. Bu hepimizin hakikatidir. Senin hakikatindir!” dedi ve ekledi:

“Pazarda başın eğik, çocuğuna karşı başın eğik, ev sahibine mahçup, vergi memuruna öfkelisin. Çünkü 7 yıldır süren değil, sürdürülen bir ekonomik cenderenin içindesin. O eski beğenmedikleri Türkiye; 1979 krizini bir senede atlattı. 1994 krizi ise 8 ay sürdü. Arka arkaya 2 büyük deprem ve 2 büyük ekonomik krizle geçen 1999-2001 yılları bile İki yıl içerisinde atlatıldı.”

Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Bunlar, 22 yıldır iktidardalar ve son 7 yılın kesintisiz ekonomik krizle geçmiştir. Her zamda fakirleştin, her zamda daha da mahcup oldun. Mahçup oldukça, muhtaç olmanı istediler. Sadaka çarklarını senin üzerinden döndürmek istediler. Sanma ki sadece beceriksizlikler. Bu 7 yıllık cenderenin amacı seni köleleştirmek” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Bunlar miting meydanlarında milli ve manevi değerlerimizi sömürmekten kaçınmayanlardır. Dini siyasi malzeme yapmaktan bile çekinmeyenlerdir. Şehit tabutunu kürsü yaparak, cenazede propaganda yapan yine bunlardır. Katil terörist başını meclise getirme cüretini, milletten esirgedikleri umudu o katile bir hak olarak vermeyi düşünen ve bunu da devlet aklı kaplamasıyla dolaşıma sokan, elbette yine bu iktidar ve ortaklarıdır. Vatanı, yasayı, örfü, töreyi, kutsal olan ne varsa tek adamlık uğruna paspas edip çiğneyenlerin banisi her zaman bunlardır.

Okullara sabun koymaktan aciz bakanının, ne idüğü belirsiz vakıfları okullara sokması itiraz edenlere de laiklik, sivil toplum ve tarih dersi vermeye kalkışması da, bu yüksek imanlılar için niçin bir ahlak sorunu olsun ki? Terörle mücadeleyi, terörle mücadele eden askeri, polisi kaale bile almadan ‘barış’ diye bir laf dolaştırıyorlar. Bu kelimeyi onlara sarf ettiren suflör bile hallerine gülüyordur. ‘Kim kiminle savaşmıştır da şimdi barış yapılmaktadır’ diye kimse anlamıyor sanıyorlar. Ama ben anlıyorum, Türk Milleti de anlamaktadır!

40 yılda, 50 bin kişinin kanlısı, katili olan PKK’nın ve elebaşı bebek katilinin adının meclis kürsülerinde, devlet dairelerinde kolayca zikredilebilmesini, bununla da kalmayarak, ona “beyefendi” diyebilen milletvekilleri türer hale geldiğini nasılsa kimse dert etmez diyorlar. Ama ben dert ediyorum, Türk Milleti de dert edinmektedir!

Dahası da var, kimse bu katilin silah bırakma çağrısını yaptığında, bunun bir af süreci gerektirdiğinin farkına varmaz diyorlar. Kimsenin Apo’ya ya da içerideki 5000 kişilik katil sürüsüne çıkartılacak affın bir genel affa evrileceğine, bu genel afla birlikte, hasbelkader, bu başıbozuk adalet sistemine takılan ne kadar cani, sapık ve katil varsa çıkacağını sorgulayacağına inanmıyorlar. Tam böyle bir zihni ve vicdani kaos sürecinde Bu çıkacaklara millet ve devlet düşmanı FETÖ üyelerinin de ekleneceğinin hesabını kimse bizden sormaz diyorlar! Ama ben soruyorum, Türk de Milleti soracaktır!

İlk 7 yıllarına sözde derin demokrasi ve sözde AB masallarıyla başladılar. Bunlar, kurbağa yerine koydukları Türk Milletini, kazana ve suya alıştırdıkları ilk yıllardı. İkinci 7 yıllarına ise ‘açılım tiyatrosu’ ile başladılar. Kumpaslarla ordumuzu by-pass etmeye giriştiler. Ortakları Fetö ile giriştikleri kayıkçı kavgasının bedelini millete ödettiler, Fetönün tüm ajandasını ise satır satır hayata geçirdiler. Devleti, onu ele geçirmek için çökerttiler, tüm kurumları acze düşürdüler. Bu yolla da saray rejiminin temellerini attılar!

Nice cambazlar nice iplerde oynarken, olağanüstü hal yasalarını bize hal diye yutturdular, Türkiye nüfusunu yok etme planlarında adım adım ilerlediler. Üçüncü 7 yılları ise Cumhuriyeti her şeyiyle yok etmek aşamasıdır. Ulus devleti ve üniter yapısıyla, anayasasını, kuruluş ilke ve amaçlarını yok etmek aşamasıdır. Teröristbaşı ise bu yoldaki yeni ortaklarıdır. Düşük çözünürlüklü fotoğraf ayan beyan görülmektedir.

Aylardır ekonominin E’sini ağızlarına alamıyorlar. Sadece zam var ağızlarında. O da maaş zammı değil, vergi zammı, yol, köprü zammı. Sahte zafer nutuklarını bu yüzden atıp duruyorlar. Kader deyip geç, şükredip yaşa diyorlar! Hakikatse ortada durmaktadır. Bu hepimizin hakikatidir. Senin hakikatindir! Pazarda başın eğik, çocuğuna karşı başın eğik, ev sahibine mahçup, vergi memuruna öfkelisin. Çünkü 7 yıldır süren değil, sürdürülen bir ekonomik cenderenin içindesin.

O eski beğenmedikleri Türkiye; 1979 krizini bir senede atlattı. 1994 krizi ise 8 ay sürdü. Arka arkaya 2 büyük deprem ve 2 büyük ekonomik krizle geçen 1999-2001 yılları bile İki yıl içerisinde atlatıldı. Bunlar, 22 yıldır iktidardalar ve son 7 yılın kesintisiz ekonomik krizle geçmiştir. Her zamda fakirleştin, her zamda daha da mahcup oldun. Mahçup oldukça, muhtaç olmanı istediler. Sadaka çarklarını senin üzerinden döndürmek istediler. Sanma ki sadece beceriksizlikler. Bu 7 yıllık cenderenin amacı seni köleleştirmek.

Aylarca Muğla kıyılarında gezen Yunan hücumbotlarına gık çıkartamayanlar, Trakya’da kapatılan Türk okullarını ağızlarına bile alamayanlar, Kıbrıs’ta aylardır olan bitene gözleri kapalı olanlar, Kıbrıs’ı kumar ve kara para dışında bir mesele olarak görmeyenler, işlerine geldiğinde ‘mavi vatan’, gelmediğinde ‘yok mu arttıran demeyi’ diplomasi zannedenlerle ortaklık yapanlar, şimdi de 12 adadan bahsediyorlar. O kadar uçuklar ve o kadar şirazeden çıkmışlar ki artık Lozan düşmanlarıyla da aynı hizaya geldiklerinin idrakına varamıyorlar.

“Bizi bu hallere düşürenler utansın!”

İsimsiz ve cisimsiz bir kişi, o daha kundaktayken başkanlığını yaptığım Ülkü Ocakları adına beni ve bu ihanet planına itiraz eden tüm milliyetçileri, fütursuzca tehdit ediyor. Bu da yetmiyor, iki kare fotoğrafla siyasetçi kisvesine büründürülen mafya bozuntuları, sosyal medya üzerinden ahkam keserek ve tertemiz pınar suyuna, lağım gibi karışarak, muhataplık oluşturmaya çalışıyor. Ne günlere kaldık yarabbim! Bizi bu hallere düşürenler utansın!”

Paylaşın

MHP’li Yalçın’dan Müsavat Dervişoğlu’na Yanıt: Ateşle Oynama

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu’nun açıklamalarına yanıt veren MHP’li Semih Yalçın, “Müsavat Dervişoğlu bilmelidir ki Sinan Ateş üzerinden ateşle oynamaktadır” dedi.

Haber Merkezi / Semih Yalçın, MHP camiası olarak, vaktiyle saflarında yer alıp çeşitli nedenlerle aralarından ayrılarak farklı partilerde siyasete soyunan “tatlı su milliyetçilerinin perişanlık ve derbederliklerini dehşet ve ibretle izlediklerini” ifade etti.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde yaptığı açıklamalara yanıt verdi.

Semih Yalçın, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “MHP camiası olarak; vaktiyle saflarımızda yer alıp doku uyuşmazlığı, aidiyet hissi yokluğu, mensubiyet şuuru mahrumiyeti, ahlak düşkünlüğü ve muhtelif çıkar hesapları gibi saiklerle aramızdan ayrılarak farklı partilerde siyasete soyunan tatlı su milliyetçilerinin perişanlık ve derbederliklerini dehşet ve ibretle izlemekteyiz.

Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin başlattığı terörsüz Türkiye hamlesi millet ve devlet nezdinde karşılık bulmaya başlayalı beri, bundan rahatsız olan malum politika atıkları; ter ter tepinmekte, gürültü çıkarmakta, bir tiyatro sahnesindeymişçesine bol bol rabarba yapmaktadır. Bunlar o kadar şaşkın, kızgın ve hırslılardır ki nefislerini yenemeyerek saldırgan ve küfürbaz bir üsluba başvurmaktadırlar. MHP’nin siyasi itibarına dönük içlerinde yükselen öfkeyi küfür, istiskal ve istihkârla teskin etmeye çalışmaktadırlar.

Seviyesizlikleri, kalitesizlikleri, zavallılıkları büsbütün dışa vurmuş; sefaletleri paçalarından akmaya başlamıştır. Siyasi ihtirasları boylarını aştığı için, boğulmak üzeredirler. Çırpındıkça batmakta, debelendikçe tükenmektedirler.

Son günlerde MHP aleyhtarlığı ve hazımsızlığı kervanının başını, Ümitsiz Vaka Özdağ ile Müsait Dervişoğlu çekmektedir. Bu ikisinin çıkardıkları avaza, yaydıkları kuru gürültüye bakmayınız. Bunların çığlıkları, aslında nefessiz kalmış iki kara vicdanın boğaz hırıltılarından ibarettir. ‘Kör bıçak ele yavuz, ehliyetsiz ve liyakatsiz siyasetçi dile yavuz.’ misali, tahammülsüzlükleri ve hazımsızlıkları üsluplarına vurmuştur.

Adama sorarlar: Taş mısın ki baş yarasın? Özdağ da Dervişoğlu da, ateş olsalar cürümleri kadar yer yakarlar. Onların sözleri bizim için birer kıvılcım, birer küçük çıngı bile değildir. Hele partisi sele giderken namert köprüsünde balık avlamaya çalışan Dervişoğlu; değil balık, solucan bile yakalayamaz. Partisindeki çözülmeyi durdurmak için sağa sola efelenmesinin hiç faydası yoktur. Müsait Dervişoğlu; ne kendisini, ne de dağılma sürecine giren partisini kurtarabilecektir.

Dervişoğlu; anut, haşin ve uyumsuz biridir. Tabiatı ve seciyesi, siyaset yapmaya pek müsait değildir. Müsait Dervişoğlu, MHP ile yetinmeyip hızını alamayarak Ülkü Ocakları’nın ismetine dadanmaya, Ocaklı Ülkücülere tasalluta cüret etmektedir. Kendisine birinci sorumuz şöyledir:

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde basın toplantısı düzenlemeye yeltenen Dervişoğlu, cinayet mahallini ‘iyi’ bildiğine göre, saldırının ayrıntıları hakkında da malumat sahibi midir? Müsait Dervişoğlu, bilmelidir ki Sinan Ateş üzerinden ateşle oynamaktadır. Sahte kahramanlığa soyunan Dervişoğlu’na, bu provokasyon girişiminin milletin ilgisini değil, nefretini çekeceğini hatırlatırız. Ayrıca, bu çirkin ve alçakça provokasyon hamlesinin doğuracağı sonuçlardan sorumlu olacağının da şimdiden altını çizmek isteriz. Kendisine tavsiyemiz, binlerce şehidimizin hanesi ve okulu olan bu güzide kuruluşumuzu denî siyasetine alet etmemesi, Ülkü Ocakları’ndan uzak durması, pis ellerini üzerinden çekmesidir.

İkinci sorumuz şudur: Müsait Dervişoğlu; MHP ve Ülkü Ocakları aleyhtarlığını, CHP’ye iltihak ve sığınma için mi, yoksa yeni bir kirli ittifak için mi bahane olarak kullanmak istemektedir? Gelelim Ümitsiz Vaka Özdağ’a… Bu kaçık şahıs; lakabının tam manasıyla Ümitsiz Vaka, klinik vakadır.  Davranışları ve sözleri, psikosomatik rahatsızlığını ele vermektedir. Tedaviye muhtaçtır. Ümitsiz Vaka Özdağ’ın klinik bir fenomen olduğu artık kamuoyunda da genel kabul gören bir realitedir. Ne davranışları normaldir, ne de üslubu ve söylemleri… Partimize saldırırken ‘dişi karakterli’ ifadesini kullanması göstermektedir ki; Ümitsiz Vaka, çarpık siyaset anlayışını yeni bir cinsiyet türü üzerinden şekillendirmiştir. Buna göre; kendisi, LGBTİ benzeri bir eda içinde, siyasette üçüncü cinsi temsil etmektedir.

Politikayı iki bacağın arasına indiren bu ahlak düşkünü âdem, yeni mevkiini, âdeta pavyon pavyon gezer gibi, masa masa, parti parti dolaşarak konsomasyon yapmasına borçludur. En küçük erdemi, ahlakı, şerefi, haysiyeti olan bir adam; vaktiyle birlikte çalıştığı bir partinin genel başkanına, hem de Başbuğ Alparslan Türkeş’in makamında oturan bir insana galiz ifadelerle saldırmaz. Saldırdığı takdirde hakkını avucuna veririz.

Anladığı dilden konuşur, kendisini de layık olduğu üslupla tarif ve tasnif ederiz. Esasen Ümitsiz Vaka’nın partimize karşı sergilediği tutum; politik sinizminin olduğu kadar, ahlaki çürümüşlüğün de ifadesidir. Elbette siyasetin tabiatında kavga, mücadele, atışma, çatışma, eleştiri vardır; ama siyasetin temeli de ahlak, edep, uyum ve diyalog üzerine kuruludur. Siyasetçi; kavga adamından çok, etrafına ‘usulet ve suhulet’le muamele eden, ahlaklı ve iyi insan olmalıdır. Sorumluluk sahibi olmalıdır.

Aynı camiadan yetiştiği insanlarla bile diyalog kuramayan, empati yapmayan, karşısındakini anlamaya çalışmayan, sürekli başkalarına hakaret eden Dervişoğlu ve Özdağ’ın; bırakınız ülkeyi veya partilerini yönetmeyi, iki keçiyi bile güdemeyecekleri açıktır. Müsait Dervişoğlu ve Ümitsiz Vaka Özdağ gibi Devlet Bahçeli aleyhtarlığından ve MHP düşmanlığından beslenenlere, onun adı üzerinden makam tartışması çıkaranlara  hatırlatırız.

Devlet Bahçeli, Genel Başkanlık makamına gökten zembille inmemiştir. Kendisini bulunduğu makama, mevkie getiren Milliyetçi-Ülkücü iradedir. Devlet Bahçeli’ye karşı çıkmak, Milliyetçi-Ülkücü iradeye karşı çıkmaktır. Hem Ülkücülük taslamak, hem de Ülkücülerin yıllardır defalarca sergilediği iradeye başkaldırmak; kötü niyet, samimiyetsizlik, cahillik ve fesat işaretidir. Aslında bunların MHP hakkındaki sızlanmalarının, yakınmalarının, sancılanıp kıvranmalarının nedeni bellidir: Sayın Genel Başkanımızın ‘terörsüz Türkiye’ için gösterdiği gayretler, millet ve devlet nezdinde karşılık bulmuştur. Kamuoyunda çok büyük destek görmüştür.

Alkışlanmıştır. Demek ki taş gediğine konulmuştur. MHP’nin milletin gönlündeki mümtaz yer daha bir perçinlenmiş ve partimizin saygınlığı yükselmiştir. MHP’nin isabetli ve tutarlı politikalarının sonuç vermeye başlaması adı geçenleri kudurtmuştur. Huşunetleri, küfürbazlıkları, düzenbazlıkları bundandır. Bunlar; rol çalamadıkları, etkin olamadıkları için hırçındır. MHP’nin gölgesinde ve gündemin gerisinde kalıp nal topladıkları için öfkelidir.

Oysa atalarımız, ‘Öfkeyle kalkan zararla oturur.’ demiştir. Bunlar, sergiledikleri hazımsızlık, huşunet yüzünden sürekli ayak altında kalmaya, masa altına süpürülmeye mahkûmdur. Eski MHP atıkları, şimdi altılı masa artığı olmuştur. Zaten parçalanmış olan siyasi prestijleri, büsbütün yırtılmıştır. Yırtık dikiş tutmayacaktır. Bahsettiğimiz isimler ve partileri, birbirleriyle de kavgalıdır. Ancak şimdi MHP aleyhtarlığında ittifak etmektedirler.

Siyasi rant uğruna birbirini yiyen, birbirinin izine kurşun sıkan bu fikir, inanç ve bağlılık yoksunları, MHP’ye karşı birleşmiştir. Teşbihte hata olmaz, kurt düze inince mahallenin küskün itleri kardeş olurmuş. Siyasi çıkar uğruna Türk milliyetçiliği davasına zarar verenleri tarih de, millet de affetmez. Türk milliyetçiliği davasının bütün siyaset gemilerinin dümeni MHP’dedir. Dümeni dinlemeyen gemi şapa oturur. Lakin siyasi ihtirastan gözleri kör olanlara gerçeği göstermek, okyanusta devasa dalgalarla boğuşmaktan zordur. Bunların gözleri görmediği gibi; kalpleri körelmiş, vicdanları da kararmıştır.

Kararan vicdanları, körelen yürekleri arıtmanın çaresi; pişmanlıktır, nedamettir, tövbedir. Lakin bunların tövbesi de dikiş tutmayacaktır. Çünkü aynı hatayı işlemekte, aynı yanlışlar ummanında boğulmakta, aynı kirli günahın batağında debelenmekte ısrarcıdırlar. Her vicdan sahibi Türk bilir ki Türk milliyetçiliği ile kirli siyaset aynı kefeye konmaz. Kirli siyaset, milliyetçiliğe sığmaz. Milliyetçi çamura yatmaz. Milletini seven, millet sevdalılarına çamur atmaz. Eğer varsa; davasına inanan, siyasi rant ve menfaat uğruna milletin mukadderatını satmaz. Türk milliyetçiliği davasının alemdarı, bayraktarı olan MHP’nin samimiyetini, ciddiyetini ise hiç kimse sorgulayamaz.

MHP, sadece millete hesap verir. MHP olarak muhatabımız, derdimiz millettir. MHP; milletin hayrına, milletin menfaatine olmayacak hiçbir adımı atmaz. MHP’nin gayesi; daima milletimizin bekası, devletimizin güvenliği, insanımızın refah ve saadeti, huzur ve sükûnu için çalışmak olmuştur. Bu gerçek, hiçbir zaman değişmeyecektir.

Millet, terör belasından kırk yıldır çok çekmiştir. Şehitlere, şehitler kervanı eklenmiştir. Buna bir son verilmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Sayın Genel Başkanımızın, terörün bitmesi ve anaların ağlamaması için ortaya koyduğu tavır; bu açıdan çok ama çok kıymetlidir. Bu tavır; müzakere, pazarlık gibi kavramlarla iğdiş edilemez.

Bu tutum; haksız isnat, suçlama, aşağılama ve çamur atmalarla değersizleştirilemez. MHP aleyhtarlığını köpürtmek için olanca marifetlerini kullanmaya çalışanlar; başarısız olmakla kalmayacaklar, çırpındıkça  batacaklardır. Sık sık müracaat ettikleri problemli dil, MHP muarızlarının sonunu getirecektir. Uyum gözetmeyen, diyalog üretmeyen, halkı tatmin etmeyen ve sürekli kavga atmosferini körükleyen ahlaksız siyasi telakki, yolda kalacaktır. MHP’nin tekerleğiyse asla tümsekte kalmayacaktır.”

Tartışma nasıl başladı?

Tartışma, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 7 Ocak Salı günü düzenlenen grup toplantısı sırasında, isim vermeden İYİ Partililere atıfta bulunmasıyla başladı. Bahçeli, “Kurt, kurdu tanır ancak biz bunları tanımıyoruz ve hiç de takmıyoruz. Bizim dava ve vatan sevdamızı tartıya çıkaracak, bununla da kalmayıp tartışmaya açacak, ülke ve ülkü heyecanımızı kurcalayıp aşındıracak bir siyasi fırıldağı henüz hiçbir kundak sarmamıştır” dedi.

İYİ Parti, 25 Ekim 2017’de, eski MHP’li Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ, Nuri Okutan gibi isimler tarafından kuruldu.

Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli’nin açıklamalarına cevap olarak 8 Ocak Çarşamba günü düzenlenen İYİ Parti Grup Toplantısı sırasında Bahçeli’ye seslendi: “Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum. Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz. Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz.”

Bunun üzerine Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, aynı günün akşamı sosyal medyadan bir video yayınladı. Bu videoda Yıldırım’ın, “Bizim değerlerimize, bizim davamıza, bizim liderimize laf söyleyene biz haddini bildiririz. Kimse bizim sınırlarımızı ihlal etmeye kalkışmasın” dediği görülüyor.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a yanıt amacıyla Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde açıklama yaptı. Dervişoğlu, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Biz hep konuşan Türkiye ve demokrasi çağrısı yaptık. İktidara payanda olmakla yetindiği için MHP bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir.

Ülkü Ocakları, Türk milliyetçiliğini, Türk kültürünü ve tarihini savunan, Türk gençliğini idealist ve milli değerlerle yetiştirmeyi amaçlayan, MHP’nin ideolojik temellerine yakın bir çizgide faaliyet gösteren bir kuruluş.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan MHP’ye Sert Sözler: Rakibimiz Ve Muhatabımız Değil

Ankara Çukurambar’da konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Biz hep konuşan Türkiye ve demokrasi çağrısı yaptık. İktidara payanda olmakla yetindiği için MHP bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir” dedi ve ekledi:

“Kendilerini bugün karşı karşıya bulundukları panik halinden uyanmaya davet ediyorum. Şahsımın tehdit edilmesi umurumda değildir. Üniter devlet yapımıza halel getirecek her adıma karşı çıkacağıma söz veriyorum.”

Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Bu cüret nereden kaynaklanıyor? Nereden beslenmektedirler? Bu ucube rejim, tek adamlık anlayışı tetikçileri içeri yollayıp azmettiricileri dışarıda gezdiriyorsa yazıklar olsun bu memleketin adalet nizamına. Bizi yıldırmak, korkutmak istiyorlar. Biz ilk kez tehdit ve saldırıyla karşılaşmadık. Türkiye’de istibdada asla geçit vermeyeceğiz ve yolcuğumuzu adalet, eşitlik ve hürriyet için sürdürmeye devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a yanıt amacıyla Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde açıklama yaptı. Dervişoğlu, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Ben bu ahlaksızlığa cevap verirsem onlara paye vermiş olurum. Siyasi muhataplarım bellidir. Sorumluluğu olanları sorumluluklarını hatırlatmak için buradayım. Bir tehditle karşı karşıya bırakıldım. Adresimi bilemeyebilirler, onların en iyi bildiği yer basın toplantısını düzenliyorum. Tehdidin üzerinden 16 saat geçti.

Üzerinden 16 saat geçmiş olmasına rağmen Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı tarafından atılmış bir adım yoktur. Bir tweet’ten, dil sürçmesinden, köşe yazısından insanları sabaha karşı evinden alıp savcılığa götüren sorumlular bugün neden vaziyet almıyorlar bunun cevaplanmasını istiyor ve kendilerini görevlerini doğru biçimde yapmaya davet ediyorum.

Korkuyorlar mı? Öyleyse kimden? Bu katillerin, tehditkarların hamilerinden mi çekiliyorlar? Biz anayasal hakkımızı kullanarak siyaset yapıyoruz. Bu suçlar sıradan suçlar değil. Bazı insanların suç işleme veya suça azmettirme imtiyazları ve özgürlükleri mi var? Can ve mal güvenliğimiz TBMM’deki sıfatlarımızdan değil vatandaşlık haklarımızdan kaynaklanıyor.

Şahsıma yöneltilen saldırılar ne zaman başladı? Her şeyin miladı 22 Ekim’dir. Abdullah Öcalan’a TBMM’de kürsüde söz hakkı verilmesine talep edildiği noktada ona karşı duruşumdan dolayı bir tehdidin muhatabı oldum. Abdullah Öcalan TBMM’ye gelip konuşacak ona umut hakkı vaat edilecek ama Müsavat Dervişoğlu Ankara’nın sokaklarında gezemeyecek öyle mi? Havanızı alırsınız.

Biz hep konuşan Türkiye ve demokrasi çağrısı yaptık. İktidara payanda olmakla yetindiği için MHP bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir. Kendilerini bugün karşı karşıya bulundukları panik halinden uyanmaya davet ediyorum. Şahsımın tehdit edilmesi umurumda değildir. Üniter devlet yapımıza halel getirecek her adıma karşı çıkacağıma söz veriyorum.

Bu cüret nereden kaynaklanıyor? Nereden beslenmektedirler? Bu ucube rejim, tek adamlık anlayışı tetikçileri içeri yollayıp azmettiricileri dışarıda gezdiriyorsa yazıklar olsun bu memleketin adalet nizamına. Bizi yıldırmak, korkutmak istiyorlar. Biz ilk kez tehdit ve saldırıyla karşılaşmadık. Türkiye’de istibdada asla geçit vermeyeceğiz ve yolcuğumuzu adalet, eşitlik ve hürriyet için sürdürmeye devam edeceğiz.”

Tartışma nasıl başladı?

Tartışma, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 7 Ocak Salı günü düzenlenen grup toplantısı sırasında, isim vermeden İYİ Partililere atıfta bulunmasıyla başladı. Bahçeli, “Kurt, kurdu tanır ancak biz bunları tanımıyoruz ve hiç de takmıyoruz. Bizim dava ve vatan sevdamızı tartıya çıkaracak, bununla da kalmayıp tartışmaya açacak, ülke ve ülkü heyecanımızı kurcalayıp aşındıracak bir siyasi fırıldağı henüz hiçbir kundak sarmamıştır” dedi.

İYİ Parti, 25 Ekim 2017’de, eski MHP’li Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ, Nuri Okutan gibi isimler tarafından kuruldu.

Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli’nin açıklamalarına cevap olarak 8 Ocak Çarşamba günü düzenlenen İYİ Parti Grup Toplantısı sırasında Bahçeli’ye seslendi: “Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum. Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz. Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz.”

Bunun üzerine Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, aynı günün akşamı sosyal medyadan bir video yayınladı. Bu videoda Yıldırım’ın, “Bizim değerlerimize, bizim davamıza, bizim liderimize laf söyleyene biz haddini bildiririz. Kimse bizim sınırlarımızı ihlal etmeye kalkışmasın” dediği görülüyor.

Ülkü Ocakları, Türk milliyetçiliğini, Türk kültürünü ve tarihini savunan, Türk gençliğini idealist ve milli değerlerle yetiştirmeyi amaçlayan, MHP’nin ideolojik temellerine yakın bir çizgide faaliyet gösteren bir kuruluş.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Dervişoğlu, DEM Parti’ye Kapıları Kapattı

DEM Parti ile görüşmeye kapıyı kapatan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “İYİ Parti olarak bizim, ‘Cumhuriyet düşmanlarıyla’ müzakere edecek hiçbir şeyimiz olamaz” dedi ve ekledi:

“İYİ Parti, affedilmek istenen terör örgütünü ve sözde liderini, onları meşrulaştırmak isteyen sözcülerini, ortaklarını ve siyasi sorumluluğu olmayan heyetlerini hiçbir surette muhatap almayacaktır!”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Müsavat Dervişoğlu, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) PKK Lideri Abdullah Öcalan önerisi sonrası Meclis’teki siyasi partilerle başlattığı görüşmelere dair görüşlerini açıkladı. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Dervişoğlu, şunları söyledi:

“10 yıl önce ilk denemesi yapılan bugün ise yeni paradigma adı altında tekrar tedavüle sokulan ihanet planı, tek adam ve iktidarının devamı için Beştepe, Balgat ve İmralı’nın ortaklaştığı bir kalkışma olarak karşımızdadır.

Geldiğimiz noktaya bir fikir ve eylem takibiyle varmışlardır. Önce Milli Mücadele’nin karargahı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devreden çıkarmışlar, sonra Cumhuriyet devletini saraya peşkeş çekmişler, şimdi ise son hamle olarak, üniter idari yapımızı, etnik ve bölgesel parçalara ayırmak kararında ortaklaşmışlardır.

Bahçeli ve Erdoğan’ın güç verdiği, terörist başının da katkı vereceğini vadettiği ‘yeni paradigma’ tam olarak budur.

İktidarın kendisini devlete izafe etmesi, kendisini devletin bütünü zannetmesi, bu ihaneti bir devlet projesi diye dayatması, bu ithal senaryonun ‘nesebi gayrı sahihliğini’ ortadan kaldırmaz. Unutulmamalıdır ki Türklük; dün olduğu gibi bugün de kendini devlet zannedenlerden büyüktür.

Bu yeni paradigmanın ortadan kaldırmak istediği, AK Parti ve DEM’in 100 yıllık parantez olarak addettikleri Cumhuriyetimizdir.  MHP Genel Başkanı’nın da iştahla alkışladığı proje budur. Kurdukları ittifakın hedefi, Atatürk’ün Türkiyesi’dir. Hedefi Türk’ün devletidir. Mesele bu kadar basit ve nettir.

Arsızlıkları öyle bir hale gelmiştir ki, eli kanlı bebek katili terör örgütü elebaşı büyük Türk milletinin önüne
barış güvercini diye çıkartılmaktadır. İYİ Parti olarak bizim, ‘Cumhuriyet düşmanlarıyla’ müzakere edecek hiçbir şeyimiz olamaz. İYİ Parti, affedilmek istenen terör örgütünü ve sözde liderini, onları meşrulaştırmak isteyen sözcülerini, ortaklarını ve siyasi sorumluluğu olmayan heyetlerini hiçbir surette muhatap almayacaktır!

İYİ Parti, Türk milletinin ve Türk devletinin beklentisinin hilafına atılacak hiçbir adımın içinde olmaz, olanlarla da yol yürümez. Sorunlarımızı konuşmaya değil; sorunlarımızı, sorunun kaynağıyla müzakere etmeye karşıyız.

‘Terörsüz bir Türkiye’ye değil, terör örgütlerinin ve terörist başının meşrulaştırılmasına karşıyız. ‘Terörsüz Türkiye’ ambalajıyla sunulan, ‘onursuz siyasetin’ karşısında dimdik duracak ve milletimizin bir kere daha kandırılmasına izin vermeyeceğiz.

Herkes emin olsun ki, İYİ Parti tarihin doğru yerinde konumlanmaya devam edecektir. Sorumluluğumuzun farkındayız. Süreci vakarla izleyen milletimizin duygularına tercüman olmaya devam edeceğiz. İYİ Parti, Türklüğün son ocağının ateşini söndürtmemek için vardır. İYİ parti, Türk milletinin aklını da, hakkını da, hukukunu da ne pahasına olursa olsun sonuna kadar savunacaktır!

Bu mücadele neyi gerektiriyorsa fikren, zihnen, bedenen; kimlerle verilecekse gençlerle, kadınlarla, yaşlılarla; nerede verilecekse Meclis’te, meydanlarda, sokaklarda, İYİ Parti bunun çatısıdır, yoludur ve cephesidir! Türk milletinin sinesinde, yine milletimizle el ele ve omuz omuza başlattığımız bu kutlu mücadele, sonsuza kadar kararlılıkla sürdürülecektir.

Sevdası Türkiye, kaygısı Türk milletinin geleceği olan herkesi İYİ Parti’nin çatısı altında buluşmaya ve milli mücadeleye katkı sağlamaya davet ediyorum.

Operasyon aparatları milletin vicdanında her geçen gün çığ gibi büyüyen İYİ Parti’yi zaafa uğratmaya uğraşsa da yolumuzdan dönmeyeceğiz. Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz! Cumhuriyeti yıktırmayacağız! Türk milletini ve Türk devletini bu karanlık tünelden çıkartacak ve aydınlık ufuklarla buluşturacağız! Neferi olduğumuz Türk milletine saygıyla arz ederim.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Asgari Ücret” Tepkisi: Sadaka Bile Değil

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Açlık sınırının 21 bin lira, yoksulluk sınırının ise 72 bin lira olduğu bir ülkede işçiye reva görülen 22.104 lira asgari ücret sadaka bile değildir” dedi ve ekledi:

“İlan edilen artış oranı hiçbir yaraya merhem olmayacaktır. Ocak ayı itibari ile gelecek zamlarla birlikte daha ilk ayında yine kuşa dönecektir. Asgari ücreti sanki bir derde çare olacakmış gibi sosyal medya hesabından millete duyuran Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Sarayın penceresinden, halkın sofrası gözükmez!”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Cumhuriyet’in aktardığına göre; Dervişoğlu’nun konuşmalarından satır başları şöyle:

“Türkiye, iktidarın sürekli ateş taşıdığı bir asgari ücret cehennemidir. Günü, saati, dakikası belli olan, İhtiyacın ve kaynakların ne olduğu, hesaplama modüllerinin nasıl olduğu bilinen asgari ücret tespitinde; yapacakları üç kuruş zammı görüşüp durdular. Sonuçta yine dağ fare doğurdu. Devlet kendi vergisine, harcına, kağıdına, mührüne neredeyse %50 zam yapmışken, çarşıda etiketler halen %100 artarken, İktidarın gözü, ‘Emekçinin avcundaki kırıntılardadır’.

Geçen yıl ocak ayında belirlenen 17 bin lira, bugün alım gücü bakımından en iyi ihtimalle o günün 12 bin lirasına düşmüştür. Enflasyon vatandaşın alın terini, emeğini alıp götürmüştür. Mazot, 44 lira, Simit 15 lira en ucuz et 400 Lira. Yeni ev tutacak olana en düşük kira 20 bin lira. Dün akşam saatlerinde yine oldu bittiye getirip, asgari ücreti ilan ettiler.

Açlık sınırının 21 bin lira, yoksulluk sınırının ise 72 bin lira olduğu bir ülkede işçiye reva görülen 22.104 lira asgari ücret sadaka bile değildir. İlan edilen artış oranı hiçbir yaraya merhem olmayacaktır. Ocak ayı itibari ile gelecek zamlarla birlikte daha ilk ayında yine kuşa dönecektir. Asgari ücreti sanki bir derde çare olacakmış gibi sosyal medya hesabından millete duyuran Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Sarayın penceresinden, halkın sofrası gözükmez!

Bakınız, Mehmet Şimşek, göreve başladığı günden itibaren Milletimiz iki kelime ile yatmakta ve uyanmaktadır: zam ve vergi! Elbette ki; zam, maaşlara değildir, vergiler de iktidarın zengin ettiklerine değildir. Gelir-gider dengesi tutmuyor ve çözüm yeni vergilerde aranıyorsa; bunun adı ‘ekonomik kriz’ değil ‘Yönetim ve iktidar krizidir.’

Bir diktatör’ün devrilmesi, Suriye halkı için bir sevinç ve gurur vesilesidir. Bir dönemin meşhur bir sloganı vardı hatırlarsanız “Yetmez ama Evet”… Yetmez ama evet diyoruz. Lakin unutulmamalı ve hatırlanmalıdır ki; asıl mesele tüm diktatörlüklerin devrilmesidir.

60 yıldır iktidarda olan BAAS rejimi ortadan kalkmıştır, bir aile tasallutu sona ermiştir. Türkiye, Suriye iç savaşı ve o savaşın açık tarafı olarak davranan iktidar yüzünden insanıyla, kurumlarıyla, değerleriyle neredeyse Suriye kadar zarar görmüştür. Türk milletinin iyi niyetinden, haddinden fazla maraz doğmuştur. Bu kısır döngüden artık derhal çıkılmalıdır.

Sınırlarımızın ve nüfusumuzun güvenliğini güvence altına alacak karar, tedbir ve gerekirse operasyonların zaman kaybetmeksizin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda; ülkemizdeki Suriyelilerin ivedilikle geri dönüşlerinin temin ve tesisi gerekmektedir. Yani Esad gitmiştir, misafirlik de bitmiştir.

Bölgedeki savaş ve çatışmaların önümüzde dağ gibi duran iklim krizinin dikkate alınarak, bir daha Türkiye’nin böyle bir göç dalgasına maruz kalmaması için gerekli önlemlerin zaman geçirilmeksiniz alınması temin edilmelidir. Rejimin değiştiği Suriye’de, ülkemizin güvenliği açısından bir terör devletinin kurulması ihtimalinin bile taviz verilmeksizin engellenmesi gerekmektedir.

Devletimizin Suriye’nin yeniden inşası sürecinde oluşması muhtemel etnik, dini veya mezhepsel bölüşüm planlarının aracısı, aparatı ya da tarafı olmaktan kaçınması stratejik ve devlet aklının gereğidir. Bu dört mesele dışında hiçbir şey, Türk kimliği ve varlığı ile Türk devletinin çıkarlarına hizmet etmeyecektir. Aksine bir düşünce varsa, Türkiye, dışarıda yapılmış planlara ve çizilmiş haritalara kurban edilmek isteniyor demektir.

İYİ Parti olarak endişelerimiz azalmamış, bizzat artmıştır! MİT Başkanı Kalın’ın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın pervasızlıkları bizi düşündürmektedir. Bir tanesi en gizli yapılması gereken işleri, henüz resmiyetini ve meşruluğu sağlamamış bir aktörle kameralar önünde araba gezintisi yapmakta bir beis görmemektedir. Diğeri ise, Türkiye Cumhuriyeti Devletince 2018 yılından beri terör örgütü olarak tanınan HTŞ ile yıllardır iş birliği içindeyiz diye beyanat vermektedir. Hamaset, tedrisata galip geldiğinde akıl bu şekilde tatile çıkmaktadır.

Dolayısıyla Suriye meselesine bakarken, etnik ve dini meselelere odaklanarak çözüm aramak, bu ayrışma ve çatışmaların tarafı olarak, Suriye’yi; Lübnanlaştırmak ve Iraklaştırmak açık emperyalist planlardır. Bunlar, hem Suriye vatandaşlarının hem de Türk vatandaşlarının gelecekte maruz kalacağı, yeni ve daha büyük belalara aracı olmak anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin satılacak ve pazarlık konusu yapılacak hiçbir değeri yoktur. Irak Türkmenlerinin başına gelen Suriye Türkmenlerinin de başına gelecek midir? Yoksa Barzani ile yaptığınız anlaşma gibi Türkmeneli’nin batısına da tamamen aynı muameleyi mi yapacaksınız? Yani oradaki Türkmen varlığını da görmezden mi geleceksiniz? Kimse kusura bakmasın biz her insan için üzülüyoruz ancak bizim açımızdan aslolan kendi milletimiz yani büyük Türk milletidir, bizim öncelik sıralamamız budur.

İktidarın tercihlerine karşı olmamızın en büyük sebebi de budur. Suriye Suriyelilerindir derken, Türkiye Türklerindir diyememekteler. MİT başkanı Kalın’ın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın pervasızlıkları bizi düşündürmektedir. Bir tanesi en gizli yapılması gereken işleri, henüz resmiyetini ve meşruluğu sağlamamış bir aktörle kameralar önünde araba gezintisi yapmakta bir beis görmemektedir.

Diğeri ise, Türkiye Cumhuriyeti Devletince 2018 yılından beri terör örgütü olarak tanınan HTŞ ile Yıllardır iş birliği içindeyiz diye beyanat vermektedir. Hamaset, tedrisata galip geldiğinde akıl bu şekilde tatile çıkmaktadır. Dolayısıyla Suriye meselesine bakarken, etnik ve dini meselelere odaklanarak çözüm aramak, bu ayrışma ve çatışmaların tarafı olarak, Suriye’yi; Lübnanlaştırmak ve Iraklaştırmak açık emperyalist planlardır.

Bunlar, hem Suriye vatandaşlarının hem de Türk vatandaşlarının gelecekte maruz kalacağı Yeni ve daha büyük belalara aracı olmak anlamına gelmektedir. Şam 12 günde teslim alınmıştır. Bundan 15 sene önce 2009 yılında atılan iki manşet hala hafızalarımızdadır.

Birinci manşet şöyle atılmıştı: ‘İki devlet, tek kabine’ Bugün, Colani ile verilen fotoğrafların benzerleri, Dün, Esad ve kabinesi ile verilmişti. Onlarca ikili anlaşma imzalamış, Neredeyse birleşik devlet ilan ediliyordu. Bu büyük aşk, sadece iki sene sürdü. Türkiye’ye bedeli milyonlarca sığınmacı, Suriye’ye bedeli acı gözyaşı ve yıkım oldu.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan İktidara “Suriye” Uyarısı

Partisinin grup toplantısında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Halep kalesinde Türk bayrağı görmek güzel. Ama yarın, nereye kimin bayrağını asacaklarını, onlara kim para verirse o söyleyecek. Onların yularını kim tutuyorsa onlar söyleyecek. O yüzden, iktidarı bir kez daha uyarıyorum; Suriye’deki gelişmelerin, milli güvenliğimizi ilgilendiren taraflarıyla meşgul olun” dedi ve ekledi:

“Bu süreç, Misak-ı Milli gibi bir kutsalımız üzerinden sömürebileceğiniz bir süreç değildir. Hatırlatmak isterim; 2011 yılından bu yana Suriye’de kurdurulan örgüt sayısı 450’nin üzerindedir. Bu örgütlerin hemen hepsi birbiriyle bir şekilde kavgalıdır. Ve maalesef her birinin ülkemizde sempatizanları, taraftarları ve aktif mensupları bulunmaktadır. Belli ki, bugün Suriye’yi karıştıran el, yarın Türkiye’ye uzanacaktır. Bunu önlemenin yolu, gerçekçi olmaktır, maceradan uzak durmaktır. Unutmayın ki; yandaş televizyon kanalına dizi senaryosu yazmıyorsunuz, Türk devletini yönetiyorsunuz, kendinize gelin.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Müsavat Dervişoğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

Bugün, iktidarın başını protesto eden, soluğu cezaevinde alıyor. Bu kadar kötüledikleri geçmiş, bugünden daha olgundu, daha demokratikti. Açık ve net ifade edeyim; Bu bir samimiyet testidir. O gençler, yıllardır meydanlarda Filistin davasının avukatlığını yapıyor-muş gibi davranan Recep Tayyip Erdoğan’ın maskesini düşürmüştür. Ve o evlatlarımızın yeri demir parmaklıkların ardı değil, vicdanlarımızın en müstesna köşesidir. Derhal serbest bırakılmalı ve özgürlüklerine kavuşmalıdır.”

Karşımızda, Türk vatanını ve Türk nüfusunu, “kellebaşı” 500 euro’ya satan bir gözü dönmüşlük var. Bize Müslümanlık satanlar, Filistin’i varil başı 80 cent’e, vize millilik satanlar sığınmacı belgesini 500 euro’ya, Türk vatandaşlığını da yarım dönüm tarlaya satıyor. Bize vicdan satanlar, hastanelerinde bebeklerimizin hayatını satıyor. Bize erlik, yiğitlik satanlar, sokaklarda kadınlarımızı koruyamıyor. Hepinizin huzurunda milletimize söz veriyorum: bedelini şehitlerin ödediği bu vatanın sefasını, artık bu bezirganlar süremeyeceklerdir.

Aziz Milletim; haftalardır oynanan oyunları, devlet aklına ve ahlakına riayet ederek tarif ediyor, Muhataplarını ikaz ediyorum. Bugün de bu sorumsuzları size şikayet ediyorum. Asla yerli ve milli olamayan akıllarıyla, yerli ve milli masallarıyla, diplomasiyi işportaya çevirdiler. Şimdi de Misak-ı Milli’yi ekran koruyucu yaparak, büyüyeceğiz diye milleti kandırıyorlar. Bu yolun sonunda Türkiye’yi küçülme tehlikesinin beklediğini görmüyorlar. Planlı olmadığını umarak, görmüyorlar diyorum. Aksinin bedeli çok ağır olur. Artık açıkça görüyoruz ki, bu planın hazırlıkları çoktan yapılmış, beş hafta önce de düğmeye basılmıştır. Bu acı gerçeği ne kadar erken idrak edersek, milletimize ne kadar iyi anlatırsak, Bu bataklıktan o kadar çabuk kurtulacağız.

“İktidarı bir kez daha uyarıyorum”

Halep kalesinde Türk bayrağı görmek güzel. Ama yarın, nereye kimin bayrağını asacaklarını, onlara kim para verirse o söyleyecek. Onların yularını kim tutuyorsa onlar söyleyecek. O yüzden, iktidarı bir kez daha uyarıyorum; Suriye’deki gelişmelerin, milli güvenliğimizi ilgilendiren taraflarıyla meşgul olun. Bu süreç, Misak-ı Milli gibi bir kutsalımız üzerinden sömürebileceğiniz bir süreç değildir. Hatırlatmak isterim; 2011 yılından bu yana Suriye’de kurdurulan örgüt sayısı 450’nin üzerindedir. Bu örgütlerin hemen hepsi birbiriyle bir şekilde kavgalıdır. Ve maalesef her birinin ülkemizde sempatizanları, taraftarları ve aktif mensupları bulunmaktadır. Belli ki, bugün Suriye’yi karıştıran el, yarın Türkiye’ye uzanacaktır. Bunu önlemenin yolu, gerçekçi olmaktır, maceradan uzak durmaktır. Unutmayın ki; yandaş televizyon kanalına dizi senaryosu yazmıyorsunuz, Türk devletini yönetiyorsunuz, kendinize gelin.

DEM partililerin, “Öcalan serbest bırakılsın” çağrıları suç sayılırken, ki suçtur, “Bugün yarın serbest bırakılacak” diyenlere gıkları çıkmıyor. Bu ne demek? Bu, mutfakta biri var ve bir şeyler hazırlıyor demek. Haftasonu İstanbul’dan Recep Tayyip Erdoğan’a seslendim ve dedim ki; niyetiniz o caniyi serbest bırakmaksa, Cumhurbaşkanı olarak yetkiniz var. Çok istiyorsanız kullanın ve affedin. Tarihe, milletimize bu acıları yaşatan bir caniyi affeden kişi olarak geçmek istiyorsanız, Elinizi tutan yok. Siyasi, ahlaki ve vicdani sorumluluğu alın ve imzayı atın. Hala ses yok! O sorumluluğu almaya cesaret edemiyor. Onun yerine, ortağına, Türk Milliyetçilerinin başını öne eğdirecek laflar ettirmeyi tercih ediyor. Benim sözlerimden, “Öcalan’ın affedilmesine razı” sonucunu çıkarabilen şuursuzları hiç muhatap almıyorum. İlk günden beri duruşumuz belli; bizim cesedimizi çiğnemeden, o caniyi Gazi Meclisin kapısından sokamazsınız. Ama burada başka bir hesap var.

“Erdoğan ve partisi fabrika ayarlarına dönüyor”

Ben size söyleyeyim; Sayın Erdoğan ve partisi fabrika ayarlarına dönüyor. O ayarlarda, teröristle masaya oturmak var. O ayarlarda, Oslo’daki, Habur’daki rezaleti matah saymak var. O ayarlarda, terörist rahatsız olmasın diye bayrak indirmek var. O ayarlarda, FETÖ’yle kol kola yürümek var. Bugün Öcalan’a af hazırlığı varsa, bilin ki, FETÖcü’lere de göz kırpma var. Bunlar sadece bizim aklımızı kurcalamıyor. Türkiye’nin dört bir yanından mesajlar geliyor. Milliyetçi-mukaddesatçı vatandaşlarımızın aklında da bu deli sorular var. Buradan açıkça ilan ediyorum; Fabrika ayarlarına dönüp, yeniden teröristle masaya oturacak, FETÖ’cüleri sokağa salıp kol kola gireceklerse, Bilsinler ki, bu aziz millet onları da, Buna sebep olanları da sokakta gezdirmez.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Abdullah Öcalan” Çağrısı: Gücün Yetiyorsa Affet

Genel af iddialarına ilişkin değerlendirmede bulunan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenler ve onlarla birlikte hareket edenler Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasından özel bir muratları var ise ve terörün sonlandırılması için Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasının gerekliliğine vurgu yapıyorlarsa o zaman buradan sesleniyorum. Gücün yetiyorsa Recep Tayyip Erdoğan senin yetkin var Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel affa geçit vermeyeceğiz” dedi ve ekledi:

“Çünkü bu affa geçit vermek demek; Türkiye’nin başına büyük belalar ölen Fethullah Gülen Terör Örgütü yüzünden ve o terör örgütüne bağlılıkları yüzünden hapishanelerde olan FETÖ’cüleri de dışarıya çıkaracak, Türkiye’nin başına bela olmuş uyuşturucu kaçakçılarını da dışarı çıkaracak. Türkiye’nin ırzına, namusuna göz dikmiş çetelerin yöneticileri ve üyelerini de dışarıya çıkaracak. Eğer bu af planı şayet kuvveden fiile düşünceden eyleme dönüşecek olur ise; Sinan Ateş’in katilleri de, onların ayaktaşları da serbest bırakılacak. Bu tezgâha düşmeyeceğiz. Bu planın yaşama geçirilmesine asla ve kata müsaade etmeyeceğiz.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin İstanbul 3. Bölge teşkilat mensuplarıyla kahvaltı programında bir araya geldi.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Türkiye’nin zor günler geçirdiğini ve sorumluların da bu zamana kadar yaşananlardan kendi payını almadığını söyleyen Dervişoğlu, “Artık Tayyip Erdoğan’ı izlemekten yoruldum. Doğrusunu isterseniz dinlemekten de sıkıldım. Sabah yine televizyonu açtım diyor ki işin zor tarafını geride bıraktık. Şimdi kolay tarafına geçtik. 22 sene sonra Tayyip Erdoğan zoru kolaylaştıracak hale gelmiş… Çiftçi toprağa düşürdüğü terin karşılığını alamıyor, ürününü tarlasında bırakıyor. Emekli dul yetim tenceresini kaynatamıyor, evlatlarımız hastanelerde öldürülüp katlediliyor, devletin esirgeme kurumlarına emanet ettiğimiz çocuklarımız tecavüze uğruyor ya da katlediliyor gençler geleceklerinden umudunu yitirmiş vize kuyruklarında istikbal arıyor Tayyip Erdoğan çıraklık dönemini bitirmiş ustalık dönemi için anayasaya aykırı olarak milletten yeniden yetki istemeye kalkışıyor. Buna sonuna kadar hayır diyeceğiz ve Türkiye’yi bugün getirdiği bu olumsuz noktadan, bu karanlıktan kurtarmak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bulunduğumuz asla unutulmamalıdır” diye konuştu.

Suriye’de Esed rejimi karşıtı silahlı grupların Halep üzerinden başlattığı çatışmalara ve bu çatışmaların sosyal medyadaki yansımalarına değinen Dervişoğlu, “Dün sosyal medyayı takip eden arkadaşlarımız bana bazı paylaşımları getirdi. Diyorlar ki Halep 82, Lazkiye 83 olacakmış. Halep denen yerde üzülerek ifade ediyorum ki selefi cihatçı örgütler Suriye’nin toprak bütünlüğünü ortadan kaldırabilecek bir hamlede bulundular. Türkiye’nin bu gruplarla bir anılmasını temin edecek her türlü girişimden azami ölçüde uzak durmak mecburiyetindeyiz. HTŞ denen örgüt Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Türkiye tarafından terörist ilan edilmiş bir örgüttür. Şimdi güney sınırımızda Türkiye’yle bir terör örgütünü sınırdaş yapan hükümet bununla övünmek yerine kendinden utanmak mecburiyetindedir” dedi.

Türkiye’nin bunu hak etmediğini ve batı emperyalizminin önümüze koyduğu plan ve projelerin kölesi durumuna düşürülen bazı çevrelerin yön göstermeleri ve yönlendirmeleriyle Türkiye’nin başına çok büyük bir bela açıldığını ifade eden Dervişoğlu; “Şimdi Türkiye’nin içinde yaşandığı iddia edilen terör sorununun çözülebilmesi temin için de farklı farklı adımlar atmaya yönelik birtakım marazi hamleler geliştirilmektedir. Bunlardan bir tanesi Abdullah Öcalan’ın bölge coğrafyasında yaşanan gelişmelerde önemli aktörmüş gibi sunulması ve onun ortaya koyacağı duruşla bölgede barışın, huzurun ve sükunun sağlanacağına yönelik bir iddianın yaşama geçirilmiş olmasıdır” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ı TBMM grup kürsüsüne davetini hatırlatan Dervişoğlu sözlerine şu şekilde devam etti: “Abdullah Öcalan’ın Suriye’de; Suriye Demokratik güçlerini, Suriye’nin kuzeyinde YPG’yi ve PYD’yi istediği gibi sevk ve idare edebileceğini düşünmek akıl dışılıktan öte, bir millî delilik alametidir. Bu ülkeyi yönetenlerin delirmişliğinin ifadesidir. Hatta üstüne üstlük bir de Abdullah Öcalan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne taşınarak, terör örgütüne silah bırakma çağrısı yapmasını temenni etmek; Türk milliyetçiliği davasının mayasıyla günümüze gelmiş siyasi partilere ve o siyasi partileri yönettiği iddiasında bulunanlara zulümdür, utançtır. Biz içinden çıktığımız bu yapının bugün takındığı tavra utanıyor ve üzülüyoruz. Ama bunun arkasında bir gerekçe olsa gerektir diye düşünüyoruz.

Acaba ne yapılmak istenmektedir? Ne planlamak istenmektedir? İmralı’da hükümlü bir cani başının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilerek bir şerefli kürsüden millete ya da partisine hitap ettirilmeye kalkışmasının ardından yatan gerçek acaba ne olacaktır diye düşünmemiz lazımdır. Abdullah Öcalan Ankara’nın herhangi bir semtinde oturmuyor. Abdullah Öcalan İmralı’da tutuklu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelebilmesi için umut hakkından yararlanabilmesi için öncelikle serbest bırakılması icap ediyor. Biz İYİ Parti olarak bütün dava arkadaşlarımızın direnciyle açık ve net olarak ifade ettik. Bizim cesetlerimizi çiğnemeden o cani başı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giremez dedik. Ama gördük anladık ki iş başka yerlere doğru evriliyor”

“Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin”

Bütün bunların arkasında bir genel af planlaması olduğunun altını çizen Dervişoğlu, “bu planı yapanlara sesleniyorum” diyerek şu ifadeleri kullandı: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenler ve onlarla birlikte hareket edenler Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasından özel bir muratları var ise ve terörün sonlandırılması için Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasının gerekliliğine vurgu yapıyorlarsa o zaman buradan sesleniyorum. Gücün yetiyorsa Recep Tayyip Erdoğan senin yetkin var Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel affa geçit vermeyeceğiz.

Çünkü bu affa geçit vermek demek; Türkiye’nin başına büyük belalar ölen Fethullah Gülen Terör Örgütü yüzünden ve o terör örgütüne bağlılıkları yüzünden hapishanelerde olan FETÖ’cüleri de dışarıya çıkaracak, Türkiye’nin başına bela olmuş uyuşturucu kaçakçılarını da dışarı çıkaracak. Türkiye’nin ırzına, namusuna göz dikmiş çetelerin yöneticileri ve üyelerini de dışarıya çıkaracak. Eğer bu af planı şayet kuvveden fiile düşünceden eyleme dönüşecek olur ise; Sinan Ateş’in katilleri de, onların ayaktaşları da serbest bırakılacak. Bu tezgâha düşmeyeceğiz. Bu planın yaşama geçirilmesine asla ve kata müsaade etmeyeceğiz.”

“Ortak irademizi, ortak düşüncemizi, ortak bakışımızı müştereken hep birlikte bir gelecek vizyonuna dönüştürmek mecburiyetindeyiz” diyerek sözlerine devam eden Dervişoğlu şunları söyledi: “Gittiğim her yerde söylüyorum Türkiye’nin bir merkez akla ihtiyacı vardır diyorum. Herkes zannediyor ki ben merkez deyince çemberin ortasındaki bir noktadan bahsediyorum. Pergelin koyulduğu nokta ve o çemberi oluşturan alan dikkat ederseniz bir geniş alandır. Merkez siyasette bir nokta değildir, etrafında buluşulacak bir nokta değildir. Merkez en uzak noktaların birleştirdiği bütün alanları kapsayan yerdir.

Dolayısıyla Türkiye’de merkez siyaseti yok etmek isteyen çemberin ortasında bir nokta bırakmış her türlü düşünceyi kökü, kökeni ve unsuru siyasi görüşü, ideolojiyi de o çemberin çeperine yaydırmıştır. Yani o çemberin çeperinde kim vardır? Milliyetçiler vardır, muhafazakarlar vardır, sosyal demokratlar vardır. Merkez sağ düşüncenin sahipleri vardır. Sevdası Türkiye, kaygısı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceği olanlar vardır. Ama bunlar merkezin dışına itilmişler, merkez tanımlaması da bir nokta gibi ortada küçük bir biçimde kalmıştır. Şimdi o çembere zorlanarak gönderilen bütün siyasi görüşlerin bir alanda toplanan bilmesini temin etmek görevi de bugün İYİ Partililere düşmüştür.

Ben size söylüyorum toplumun en köşesinden, en uzak köşesine çizilen çizginin oluşturduğu bileşkedir merkeziye tarif ettiğim. Bir nokta değil Türkiye’yi kapsayacak büyük bir siyasi alandır. Bu alanda müşterek yolculuğumuzu sürdürmek üzere büyük bir yolculuk başlatmış bulunuyoruz. Her türlü ideolojik taassubu her türlü ayrılığı her türlü aykırılığı bir tarafa bırakarak Türkiye’nin geleceğini yeniden inşa etmek zorunda olduğumuz gerçeğini milletimizle paylaşmak durumundayız.”

Genel Başkanı olduğu günden bugüne baktığında görmüş olduğu değişimi ifade eden Dervişoğlu; “Eskiden hâlimiz ne olacak acaba diye gözlerde bir tereddüt vardı. Ama şimdi gözlerinize bakıyorum. Gözlerinizde umut var, gözlerinizde heyecan var. Gözlerinizde iktidar pırıltısı var değerli dava arkadaşlarım” dedi

Kamuoyu araştırmalarının sonuçlarında İYİ Parti’nin önceden yüzde 2,5-3,5 çıktığını ancak artık en art niyetli olanların bile İYİ Parti’yi yüzde 7,5-yüzde 8 gösterdiğini söyleyen Dervişoğlu şöyle devam etti: “Bu kötü bir durum değildir, bu güzel bir durumdur. İYİ Parti Türk siyasetinin altın hissesi gibi böyle küçük küçük yükseliyor, bulunduğu yerden büyük hedeflere doğru gitme kararlılığı sergiliyor. Bu çok güzel bir şey, bu beni de mutlu ediyor. Ama bu bana yetmiyor değerli dava arkadaşlarım. yüzde 7’ler, yüzde 8’ler, yüzde 10’lar bize yetmiyor. Bazı siyasi partilerin kendi partilerinden uzaklaşmış oylarına bizi talip kılmaya uğraşıyorlar.

Onların da toplamına baksanız onlar da yüzde 7’yi aşmıyor. Tamamını alsak azami 15 yapıyor. Yüzde 15’te bize yetmiyor, o da bir hedeftir ama bize yetmiyor. Neden yetmiyor çünkü ben yüzde 50+ 1 ve sizlerle birlikte bu ülkeyi yönetmeye talibim de onun için yetmiyor. Onun için şimdi daha sıkı çalışmalıyız. Ben bugün İstanbul’un üçüncü bölgesini oldukça diri gördüm. Sadece üçüncü bölgeden de ibaret değil buradaki topluluk bizi de onore edebilmek için İstanbul’un çeşitli yerlerinden dava arkadaşlarımız buraya gelmişler, varlıklarından her zaman olduğu gibi şeref duyuyorum. Cenabı Allah hiçbirinizin eksikliğini göstermesin değerli dava arkadaşlarım”

“Sizlere Türk milletine layık olan iktidarı vaat edecek bir kararlılıktan bahsediyorum” diyen Dervişoğlu, konuşmasına son verirken salondaki teşkilat mensuplarına şu sözlerle seslendi: “Ben size inanıyorum, ben size güveniyorum. Sizler de bana inanın, sizler de bana güvenin. Bu Müsavat Dervişoğlu devletin derinliğiyle satisiyle, iş adamının zenginliğiyle fakiriyle, medyanın tekeliyle, tröstüyle hiç kimseyle pazarlık yapmadan 65 yaşına gelmiş bir dava arkadaşınızdır. Başınız bulutlara kadar diktir, herkesin huzurunda başınızı kaldırabilir, yumruğunuzu da Türkiye’nin meselelerine vurulmak üzere sıkabilirsiniz. Ben sizden razıyım Cenabı Allah’ta razı olsun. Hepimizi en içten duygularımla sevgilerimle saygılarımla ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Allah var etsin. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Öcalan” Çağrısı: Suskunluğunu Ne Zaman Bozacaksın?

MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan çağrısına ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Terörist başının Meclis kürsüsüne gelip konuşmasını istemekle başlayan tartışmalar, imdi bir başka yöne evrilmiş, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, bebek katiliyle görüşmelerinin önü açılmak istenmiştir” dedi ve ekledi:

“Bu öneri iktidar ortağı tarafından yapılınca da DEM eş başkanları durumdan vazife çıkararak Adalet Bakanlığı’na müracaat ederek, bu ziyaretin temini için talepte bulunmuşlardır. Bildiğimiz kadarıyla, geride bıraktığımız hafta içerisinde, bizzat Adalet Bakanlığı tarafından, İmralı canisiyle ilgili avukatları da kapsayan 6 aylık bir görüş yasağı getirilmişti.”

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Böyle bir yasağın olduğunu bile bile konuyu gündeme getirmenin taşıdığı maksada bizim elbette söyleyeceklerimiz vardır ama asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman bozacağıdır” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamasından öne çıkanlar şu şekilde: “7 Aralık’ta Emekli Kurultay’ı düzenleyeceğiz, emekliliklerin sıkıntılarını ele alacağız. Genel olarak şiddeti ülkemiz için en hayati konuların başında görüyoruz. Son 10 yılda 200 bin çocuğumuz cinsel istismara uğradı. Son 10 yılda bilinen 5 bine yakın kadın cinayeti işlenmiştir, vahşetin boyutu bu rakamlardan daha yüksek, etkisi ise daha derindir.

Pazartesi günü 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele günüydü. Valiliğin yolları kapamaları da bunun tezahürüdür. Her sıkıştıklarında dinden, imandan dem vuruyorlar. Bahsedilen iman sizin bahsettiğiniz iman mıdır bilemiyorum.

Haksızdırlar, suçludurlar ve tam da bunun korkusunda içindeler. Korkmayacağız, direnmekten asla geri durmayacağız. Türk kadınının yanında, mücadelesinde omuz omuza, meydanlarda yumruklarımız havada durmaya devam edeceğiz. İlk fırsatta İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe koyacağız.

Yenidoğan çetesinin başı “hastanelerde hasta kavgası var” demiştir. Bu, hak ve ihtiyaç sahibi değil, parası olanın tedavi edildiği bir sistem kurulmuş demektir. Bu olaylar yaşanırken, şu anda Sağlık Bakanı ‘neden istifa edecekmişim ki’ diyor. Elbette siz Türk milletine görev yapamadığınız için neden istifa edesiniz ki sizin göreviniz sarayın çıkarlarına hizmet etmek.

Geçen hafta ettiği boyundan büyük laflarla, saraydan geçici görev onayı alma çabasını sürdüren Milli Tahrifat Bakanı Yusuf, şimdi de Şehircilik Sekreteri Kurum’la belediye kreşlerini kapatmanın yollarını aramaktalar. Din bezirganlığının ve zübüklüğün ortak payda olduğu saray rejimi, şehirleri inşaatla talan ederken, Hastalıklı zihinler eliyle bu rantı üretebilir kılmaktadır. Her sözleriyle ve icraatlarıyla Kadınlara ve Çocuklara dünyayı dar etmektedirler.

AKP’li belediyeler istediğini yaparlar, çünkü arkasında saray ve rant baronları vardır. Ama muhalefet belediyeleri seçilerek geldikleri o görevlerini yapamazlar. Millete hizmet götüremez, ihtiyaçlarını gideremezler. Kendine işletmediğin kanunları eğip bükerek başkasına misliyle işletmek, devlet yönetiminde biz-onlar ayrımı yapmak. İşte bu bölücülüktür.

Bugün bini aşkın işçi Çayırhan’da haklarını savunmaktadır. Sebebi Termik Santralin özelleştirme altında talan edilmesi, emekçilerin ise işsizliğe mahkum edilmesidir. AKP kadrolarının 2002 yılında günümüze 72 milyon doların üzerinde özelleştirme yapılmıştır. Satıyorlar ama üstümüzdeki borç yükü artıyor.

Bugün Çayırhan Termik Santrali’nin özelleştirmesi birilerini memnun ederken, yıllarca emek vermiş işçilerimizi mağdur etmiştir. Emekçi kardeşlerimizi selamlıyor, parti olarak yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Soylu haklı arayışlarında sonuna kadar yanı başlarında olacağım.

Halleri o kadar perişan ki Türk ordusuna açtıkları savaşı görmüyoruz sanıyorlar. Teğmenler ihraç istemiyle disipline veriyorlar. Gencecik teğmenler üzerinden toplumsal infial yaşatacak olaya girilmesinin kime ne faydası vardır? Onlar bizim evladımız, ihraç edilecek değil sahiplenilecek değerlerimizdir.

Milli İstihbarat Teşkilatı’mızda Saray’ın yarattığından fazlasıyla nasibini almaktadır. Partili MİT Başkanlığı görevi başlamıştır. MİT iktidar partisinin yöneticilerine düzenli olarak brifing vermektedir. Saray’ın örnek aldığı şey, bir Cumhuriyet devleti değil maalesef bir muhaberat devletidir. Muhalefete söylüyorum, Türk devletinin MİT başkanı siyasetçi gibi haber taşımaz, kulis bilgi gibi haber taşımaz.

“Erdoğan sessizliğini ne zaman bozacak?”

Terörist başının Meclis kürsüsüne gelip konuşmasını istemekle başlayan tartışmalar, imdi bir başka yöne evrilmiş, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, bebek katiliyle görüşmelerinin önü açılmak istenmiştir.

Bu öneri iktidar ortağı tarafından yapılınca da DEM eş başkanları durumdan vazife çıkararak Adalet Bakanlığı’na müracaat ederek, bu ziyaretin temini için talepte bulunmuşlardır. Bildiğimiz kadarıyla, geride bıraktığımız hafta içerisinde, bizzat Adalet Bakanlığı tarafından, İmralı canisiyle ilgili avukatları da kapsayan 6 aylık bir görüş yasağı getirilmişti.

Böyle bir yasağın olduğunu bile bile konuyu gündeme getirmenin taşıdığı maksada bizim elbette söyleyeceklerimiz vardır ama asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman bozacağıdır. Abdullah Öcalan isimli cani başının Meclis kürsüsünden terör örgütüne seslenmesine, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, çözüm adına kendisiyle görüşmelerine, Sayın Cumhurbaşkanı hangi pencereden bakıyor?

Konuyla ilgili hangi değerlendirmelerde bulunuyor, öğrenmek istiyoruz. Kamuoyuna açıklama yapmasını bekliyor, milletin yüreğine su serpmesini temenni ediyoruz.”

Paylaşın

Dervişoğlu: Saray İktidarı Etliye Sütlüye Karışmayan Muhalefet İstiyor

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, ”Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor. Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Millet adına muhalefet yapmaya ve milletin gerçek gündemini konuşmaya devam edeceğiz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, “Açıktır ki saray kayyımı altındaki Türkiye’de bu iki bakanlığın, iki asli kamu hizmetinin sadece isimleri ‘milli’ kalmıştır. Aksi olsaydı bir başıbozuk Milli Eğitim Bakanı diye atanamazdı. Diğeri ise Atatürk ve laik cumhuriyete bağlılık yemini eden teğmenlerin ihraçlarını akıllarından bile geçiremezdi. Erdoğan sebep, Yusuf Tekin sonuçtur. Okullara sabun koyamayan bir kabiliyetsizin böyle büyük büyük laflar etmesi elbette tesadüf değildir. Kendisi kabinedeki diğer emsalleri gibi kul hakkı yemekten şişmiş, bugün de oturduğu makam üzerinden Atatürk ve cumhuriyetten intikam aldığını zannetmektedir. Bu zat laikliği icat edilmiş bir kavram olarak tanımlıyor. Hezeyanlarına sözde dindarlık kılıfı geçirerek saraydaki sahibine ve el etek öptüğü şeyhlerine katıldığı AK Parti kongrelerinden sadakatini ispat ediyor” dedi.

“Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor” diyen Dervişoğlu, “Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Milletimizin en büyük sorunu hayat pahalılığıdır. Bunun da başında yüksek gıda enflasyonu gelmektedir. Bu sebeple insanımız en ucuz gıdalara yönelmektedir. Bunu fırsat bilen art niyetliler de gıdalarımızla oynamaya başlamıştır. Taklit ve tağşiş artmıştır, ürünlerimiz sınır kapılarından geri dönmektedir. Özellikle et ürünlerinde durum daha da vahimdir. Amaç dışı büyüme amaçlı antibiyotik kullanımındaki denetimsizlik nedeniyle iş çığırından çıkmıştır. Bu durum toplum sağlığımızı olumsuz etkilemektedir. Nesillerimiz tehdit altındadır” ifadelerini kullandı.

Sağlık alanında yaşanan ‘yenidoğan çetesi’ skandalına da değinen Dervişoğlu, “AK Parti’nin elinde artık bebek kanı da vardır. Bunların akıl dışı bir şekilde elleriyle mahvettikleri ekonomik ve sosyal yapı sayesinde suçluların bir fotoğraf çekinerek haklı olabildiği bir düzende her yol mubahtır” dedi. Bebeklerin para için öldürüldüğünü hatırlatan Dervişoğlu, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nu eleştirerek, “Aç bırakılmış, işkence edilmiştir. Maalesef evlatlarımız bebek katilliğiyle ün salmış bir örgüte emanet edilmiştir. Çünkü sağlık sistemi halk için, millet için değil özel hastane sahibi bakanların kurduğu, baronların işlettiği, bebekleri bile SGK ödemesi diye gören bir organizasyondur. Bir bakanın istifa etmesi için acaba daha hangi rezalet yaşanmalıdır. Bu utanç son bulmalı ve Sağlık Bakanı derhal görevinden azledilmelidir” diye konuştu.

“Bu oyunu bozacağız”

Teğmenlerin Kılıçlı yeminini okuyan Dervişoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Atatürk’ten, Cumhuriyetten ala ala bitiremedikleri intikamlarını şimdi de genç teğmenlerimizden almaya kalkışıyorlar. Teğmenlerimizi ve onların şerefli komutanlarını TSK’den atma planlarının asıl sebebini bir kere daha anlamış oluyoruz. Çünkü 22 yıldır yıkamadılar. Dört yandan, dört koldan balyozlarla vurdular ama yine yıkamadılar. Üç genç kadının okul birincisi olduğu bir Türk ordusu gerçeğini yıkamadılar. Teğmenlerimiz yalnız değildir. Bizim itibarımız onlardır. Övünç kaynağımız ve gurur vesikamızdır. Genç teğmenlerin ihracı, Milli Eğitim Bakanı’nın demeçleri, teröristbaşının Meclis kürsüsüne çağırılması, iktidarın kaçakları Türk milletinden üstün tuttuğu yeni bir ‘millet sistemi’ projesidir. Bu oyunu bozacağız. Amaç cumhuriyetin ortadan kaldırılmasıdır.”

Paylaşın