Merkez Bankaları Neden Faiz Oranlarını Yükseltiyor?

Merkez bankaları, dünyanın dört bir yanında senkronize bir şekilde aylık rekorlar kırarak yükselen enflasyonu dizginlemek ve kontrol altına almak için temel faiz oranlarını yükseltiyor. 

Her şeyin fiyatı yükseliyor: Elektrik, mazot, sebze, internet, oteller, uçuşlar ve şimdi de faiz oranları.

Ukrayna’daki savaş, Çin’de zaman zaman uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları, süregelen elektrik sıkıntısı ve kesintiye uğrayan üretim zincirleri, mal ve hizmetleri sert bir şekilde vurarak arz ve talep arasındaki hassas dengeyi bozdu ve fiyatları rekor seviyelere taşıdı.

Hatta bankalar, faiz oranlarını yükseltmek için adeta birbiriyle yarışıyor.

Avrupa Merkez Bankası (ECB), para politikasını değiştiren kurumlardan biri oldu ve AB’nin kamu borç krizinin en kötü yıllarına kadar uzanan uzun bir negatif faiz dönemini kapattı.

ECB’nin Birleşik Krallık, İsveç, Norveç, Kanada, Güney Kore ve Avustralya’daki muadilleri de son aylarda göz korkutucu enflasyon rakamlarına tepki göstererek benzer adımlar attı.

Keza ABD Merkez Bankası (FED) da tek bir duyuru ile faiz oranlarını 0,75 puan artırarak 1994’ten bu yana en büyük artışını gerçekleştirdi.

Peki bu hamlenin ardındaki mantık tam olarak ne?

Merkez bankaları benzersiz nitelikte kamu kurumlarıdır. Bir ülkenin veya ECB örneğinde olduğu gibi bir grup ülkenin para birimini yönetmekle görevli bağımsız, ticari olmayan kuruluşlardır.

Banknot ve madeni para basma, yabancı rezervleri kontrol etme, acil durum kreditörleri olarak hareket etme ve mali sistemin sağlıklı olmasını garanti etme konusunda münhasır yetkilere sahiptirler.

Merkez Bankası, bankalara ihtiyaçları olduğunda borç verir veya bankalar nakit fazlalarını Merkez Bankasına yatırabilir.

Merkez Bankası bu işlemler için bir faiz oranı belirler. Bu oranı değiştirerek para politikasını oluşturur. Banka tarafından belirlenen bu faize politika faizi denir.

Bir merkez bankasının asıl görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu, fiyatlar yükseldiğinde enflasyonu, fiyatlar düştüğünde ise deflasyonu kontrol etmeleri gerektiği anlamına gelir.

Deflasyon ekonomiyi baskılar ve işsizliği körükler, bu nedenle her merkez bankası, kademeli, istikrarlı büyümeyi teşvik etmek için ılımlı, pozitif bir enflasyon hedefi (genellikle yüzde 2 civarında) belirler.

Ancak enflasyon hızla yükselmeye başladığında merkez bankasının başı büyük belaya girer.

Aşırı enflasyon, önceki refah yıllarında elde edilen karları hızla yok edebilir, özel tasarrufların değerini aşındırabilir ve özel şirketlerin karlarını tüketebilir.

Faturalar herkes için daha pahalı hale gelir: tüketiciler, işletmeler ve hükümetler ay sonunu getirmek için mücadele etmek zorunda kalır.

ECB Başkanı Christine Lagarde, bu durumu anlatmak için “Yüksek enflasyon hepimiz için büyük bir zorluktur” değerlendirmesinde bulunuyor.

İşte para politikasının devreye girdiği an budur.

Yüksek faizler borçlanmayı daha pahalı hale getirirken, bu tüketici talebi ve şirketlerin işlerini genişletmelerini baskı altına alarak ekonomik büyüme ve istihdamı yavaşlatır.

Bu kombinasyon, çalışanlar için daha zayıf ücret artışı ve şirketler için daha az fiyatlandırma gücüne dönüşerek sonunda enflasyonu aşağı çekebilir.

Merkez bankası ticari bankalara, ticari bankalar da bireylere ve işletmelere borç verir

Bir hesap açtırmak ya da kredi çekmek istediğimizde gittiğimiz ticari bankalar, en acil finansal ihtiyaçlarını karşılamak için doğrudan merkez bankasından borç para alır.

Ticari bankalar, bu parayı geri ödeyeceklerini garanti eden ve teminat olarak bilinen değerli bir varlık sunmak zorundadır. Hükümetler tarafından çıkarılan borç olan kamu tahvilleri, en sık kullanılan teminat biçimleri olarak bilinir.

Başka bir deyişle, bir merkez bankası ticari bankalara borç verirken, ticari bankalar hane halklarına ve işletmelere borç verir.

Merkez Bankası politika faizini artırdığında; bankalar kendi müşterilerine uyguladığı faizlerini artırır. Enflasyon ilemücadele algısı güçlenir. Döviz kurları düşer, ulusal para birimi değerlenir. Ayrıca kredi çekmenin maliyeti yükseldiği için de borçlanma ertelenir.

Ticari bir banka merkez bankasından aldığı ödünç parayı geri verdiğinde bir faiz oranı ödemek zorundadır. Merkez bankası kendi faiz oranlarını belirleme gücüne sahiptir, bu da paranın değerini etkili bir şekilde belirler.

Bunlar, merkez bankalarının şu anda enflasyonu kontrol altına almak için yükselttikleri gösterge faiz oranlarıdır.

Merkez bankası ticari bankalara daha yüksek faiz uygularsa, ticari bankalar da borçlanma ihtiyacı olan hanehalkı ve işletmelere sundukları faiz oranlarını artırır.

Sonuç olarak, kişisel borçlar, araba kredileri, kredi kartları ve ipotekler daha pahalı hale gelir ve vatandaşlar bunu talep etmekte daha isteksiz olur. Yani yatırım yapmak için düzenli olarak kredi talep eden şirketler, adım atmadan önce iki kez düşünmek sorunda kalır.

Daha sıkı finansal koşullar kaçınılmaz olarak çoğu veya tüm ekonomik sektörlerde tüketici harcamalarında düşüşe yol açar. Mal ve hizmetlere olan talep azaldığında, bunların fiyatları da düşme eğilimi gösterir.

Merkez bankalarının halihazırda yapmak istedikleri de tam olarak budur: enflasyonu düşürmek için harcamaları kısmak.

Ancak para politikasının etkilerinin ortaya çıkması iki yıla kadar sürebilir ve bu nedenle en acil sorunlara anında bir çözüm sunması pek mümkün değildir.

Bugün enerjinin enflasyonun arkasındaki ana itici güç olması ve ekonomiyle ilgisi olmayan bir faktör tarafından güçlü bir şekilde yönlendirilmesi işleri daha da karmaşık hale getiriyor: Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi.

Benzin ve elektrik, maliyeti her ne olursa olsun herkesin kullandığı emtialar olduğundan, talebin hızlı bir şekilde düşerek fiyatları soğutması beklenemez.

Bu da Fed gibi merkez bankalarının ekonomiye zarar verecek olsa dahi neden bu kadar radikal adımlar attığını açıklıyor.

Agresif para politikası ip üstünde yürümek gibidir. Parayı daha pahalı hale getirmek büyümeyi yavaşlatabilir, maaşları zayıflatabilir ve işsizliği artırabilir.

Ekonomide bir gerilemenin mümkün olduğunu kabul eden ABD Merkez Bankası Başkanı Jerome Powell, “Resesyon yaratmaya çalışmıyoruz” diyor ve ekliyor “Bu konuda açık olalım.”

Powell’ın resesyona neden olmaya çalışmadıklarını belirtmesine karşın agresif faiz artışı ve tüketici harcamalarının zayıflamaya başladığına dair işaretler piyasalarda resesyon endişelerini körükledi.

Zira enerji ve gıda fiyatlarındaki artışlar dikkate alındığında enflasyonun yükseliş eğilimini koruması Fed’i, faiz oranları aracılığıyla hızla talebi zayıflatmaya zorladı.

Öte yandan finansal koşullardaki sıkılaşmanın arz ile talebin dengelenmesine yardımcı olması gerektiğini savunan Powell, temmuz ayı toplantısında da 50 veya 75 baz puanlık faiz artışının olası göründüğünü de kaydetti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Döviz Kuru Hedefi ‘Kur Korumalı Mevduat’ Sahiplerini Vurabilir

Merkez Bankası Enflasyon Raporu’nda 2022 yıl sonu enflasyon tahmini, neredeyse iki katına çıkarılarak, yüzde 11,8’den yüzde 23,2’ye yükseltildi. Raporda öngörülen hedeflerin, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin açıkladığı rakamlarla büyük fark gösterdiği de dikkat çekti.

Erdal Sağlam’ın DW Türkçe için kaleme aldığı analizine göre; Enflasyon Raporu’nda yer alan hedefleri inceleyen uzmanlar, -açıkça yazılı olmasa bile- 13,5 TL’lik dolar kurunun yılın ilk yarısında devam edeceği varsayımı bulunduğunu belirttiler. Bunun yanında yıllık büyüme konusunda ise yüzde 4’ün hemen altında varsayımlarla hareket edildiği ortaya çıkarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kadar düşük büyümeyi kabul etmesi beklenmiyor. Yavaşlama gördüğünde Erdoğan’ın krediler başta olmak üzere, yeni önlemleri hızla devreye sokacağını tahmin eden bürokratlar; büyüme yüzde 4’ün üzerine çıktığında, cari açık ve enflasyon başta olmak üzere Merkez Bankası hesaplarının bozulmasının kaçınılmaz olacağı görüşünde.

KKM sahiplerini bekleyen tehlike

Öte yandan “örtülü sabit kur” denilebilecek bu uygulamanın getireceği yan sonuçlar da olacak. Bunların başında da kurları düşürmek için devreye sokulan Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesabı geliyor. Bankalara bu konuda “hem havuç hem sopa” gösterilerek, bu hesapların hacmini artırmaya çalışan ekonomi yönetimi, Mart sonunda itibaren KKM tartışmalarıyla karşılaşacak.

Örnek olarak ele alacak olursak; Aralık sonu ya da Ocak ayı başında 1 ay vadeli normal TL mevduat hesabı açan bir tasarruf sahibi -bir ara yüzde 24-25’lere çıktı ama- diyelim ki yüzde 20-21’den parasını yatırdı. Bazı tasarruf sahipleri de aynı tarihlerde kur korumalı TL mevduat hesabına geçti, en kısa süreli 3 aylık KKM hesabı oluşturdu. Mart sonu geldiğinde, örtülü sabit kur hedefi tuttuğu takdirde, KKM hesabı açanlar zararlı çıkacak. Çünkü KKM’deki faiz oranı politika faizi artı 3 puan yani yüzde 17 ile sınırlı tutuldu. 1 ay vadeli normal mevduat sahibi, dolar kuru mart sonunda, hâlâ hedeflendiği gibi 13,5 TL civarında ise birikimli olarak yaklaşık yüzde 9 civarında fazla getiri sağlamış olacak. KKM’nin stopaj muafiyetini göz önünde tutsanız bile, normal TL mevduat daha kârlı hale gelecek. KKM hesabı olanlar ancak 3 ay içinde kurlardaki artışın yüzde 17’nin üzerine çıkması halinde daha kârlı olabilir ama ekonomi yönetimi bunu öngörmüyor.

Kur tutulamazsa neler yaşanabilir?

Mart sonunda itibaren bu tablonun görülmesiyle yaşanacak tartışmalar ve mevduat sahibinin tercihinin değişip değişmeyeceği konusunda görüş ayrılıkları var. Bazı uzmanlar bunu gören mevduat sahiplerinin, vade esnekliğinin de etkisiyle, 1 aylık TL mevduat hesaplarına döneceklerini söylüyorlar. Buna karşılık aradaki farkın küçük olduğunu, “ne olur ne olmaz” diyerek, olası kur artışı ihtimalini de gözönüne alan tasarruf sahiplerinin bir süre daha KKM’ye devam edeceklerini tahmin eden bankacılar da var.

Özetle; ekonomi yönetimi örtülü sabit kur denilebilecek sisteme geçtiği için KKM hesaplarının cazibesinin azalması kaçınılmaz görülüyor. Eğer kurlar bu seviyede tutulamazsa o zaman tüm makro dengeler değişmek zorunda kalacak.

Nebati ile Merkez Bankası’nın hesapları farklı

Bakan Nebati, Ocak ayı sonunda enflasyonun pik yapacağını daha sonra inişe geçeceğini belirtti. Buna karşılık Enflasyon Raporu’nda; enflasyondaki yükselişin Mayıs sonuna kadar devam edeceği, yani pik noktanın Mayıs sonu yaşanacağı görülüyor. Bakan Nebati, enflasyonun yüzde 40’lara kadar çıkıp yıl sonunda yüzde 30’lara ineceğini belirtirken; TCMB’nin raporunda Mayıs sonunda enflasyonun yüzde 50’yi aşacağı, yıl sonunu ise hızlı düşüşle yüzde 23,2’de bitireceği öngörülüyor. Piyasa uzmanları Bakan Nebati’nin yıllık enflasyon rakamını aşırı iyimser, yılsonu enflasyonu için daha uygun bir tahmin olarak görüyor.

Bakan Nureddin Nebati’nin Ocak enflasyonu için belirttiği yüzde 6-8 aralığının aşılacağı ise hemen hemen kesin gibi. Enflasyon raporunda yer alan “Enflasyon ve çıktı açığı tahminleri”ne bakıldığında, Merkez Bankası’nın Ocak ayında yüzde 9,7 civarında bir enflasyon beklediği anlaşılıyor. Piyasa anketlerine bakıldığında yüzde 10’un altında tahmin vardı ama son enerji krizi ve yoğun kar yağışlarının gıda fiyatlarındaki etkisi, bu ayın sonunda yapılacak tahminleri yükseltecek. TÜİK konusunda uzman Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, Ocak ayı enflasyonu için yüzde 13,5 ile 15,5 arasındaki tahminini açıkladı.

Merkez Bankası dahil, Ocak sonunda yıllık enflasyon oranının yüzde 45’i aşacağı tahminleri ağırlıkta. Yüzde 50’nin üzerine çıkma ihtimali de bulunuyor. Buna karşılık Merkez Bankası’nın politika faiz oranı yüzde 14’te kaldığı için, negatif reel faizin boyutu 30 puanı aşacak. Yani enflasyonun üçte biri seviyesinde bir politika faizinden söz ediyoruz.

Hükümetin kur beklentisini bozacak gelişmeler

İşte bu beklenti aynı zamanda, ekonomi yönetiminin tüm planını üzerine kurduğu, örtülü sabit kuru tehlikeye sokacak bir rakam olarak görülüyor. Bunun yanında FED’in 2022 yılında 4-5 kez faiz artırımı yapacağı, Mart’taki ilk artışın 50 baz puana kadar çıkacağı yolunda artan beklentiler, yine ekonomi yönetiminin hesaplarını bozabilir. Aynı şekilde Rusya-Ukrayna krizinin, enerji maliyetlerine getireceği fatura ve büyük umutlarla beklenen yüksek turizm gelirini tehlikeye atma riski nedeniyle son günlerde ekonomi yönetiminde ciddi bir tedirginlik hakim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yüksek büyüme -düşük faiz” politikası devam eder, banka kredileri beklenenden yüksek miktarda artırılırsa, bunun kur üzerinde baskı yaratması da kaçınılmaz olacak.

Risklere rağmen örtülü sabit kurun 6 ay sürdürülebileceğini söyleyen uzmanlar da var ama bunlar da “en geç Ekim ayında erken seçim olması gerektiğini” söylüyorlar. Ekimin ötesine geçildiğinde borçlanmadaki artış ve bütçe açıklarında bozulmalar görünür hale geleceği için, yılsonunda makro dengelerde büyük bozulmalar yaşanmasının kaçınılmaz olacağını ifade ediyorlar.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Merkez Bankası’na Neden Gittiğini Açıkladı

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Merkez Bankası’na neden gittiğine dair yaptığı değerlendirmede, “Gitmekteki amacım şu: TCMB tüm milletimizindir. Saray ve şürekası, akıl dışı emirler vererek ‘Benden sonrası tufan’ demekten derhal vazgeçmelidir” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Gazeteci Candaş Tolga Işık, sosyal medya hesabından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile olan konuşmasını paylaştı. Kılıçdaroğlu’na, Merkez Bankası ziyaretinin nedenini sorduğunu söyleyen Işık şunları paylaştı:

“Az önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile konuştum, Merkez Bankası ziyaretiyle nereden çıktı diye sordum, “Gitmekteki amacım şu: TCMB tüm milletimizindir. Saray ve şürekası, akıl dışı emirler vererek “Benden sonrası tufan” demekten derhal vazgeçmelidir.

“Biz o tufanı önlemek için mücadele ediyoruz. İktidara gelene kadarki sürede, şartlar neyi gerektiriyorsa onu yapacağız. İnsanımızın uçurumlara sürüklenmesini önlemek için şartlar neyi gerektiriyorsa, nerede olmamız gerekiyorsa bizi orada göreceksiniz” dedi.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a ‘Merkez Bankası’ Çağrısı

Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nu ziyaret eden CHP Lideri Kılıçdaroğlu, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının önemine dikkat çekerek, “Buradan Erdoğan’a açık ve net çağrı yapıyorum. Lütfen Merkez Bankası’nın kurumsal kimliğine saygı göster ve Merkez Bankası’nın, ‘faiz yükselir mi, faiz düşer mi’ bu konuda kararı sen değil, kararı liyakatli kişiler versinler” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Açıklamasının devamında, zam yağmuru arka arkaya geliyor. Dövizin kontrol edilememesi, Türk lirasının sürekli değer kaybetmesi bizim açımızdan da, sokaktaki vatandaş açısından da, sanayici açısından da bir sorun olarak önümüzde duruyor. Bu konudaki hassasiyetimizi büyük ölçüde ifade ettiklerini belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini, “Son 45 günde Türk lirası, dolar karşısında yüzde 10 değer kaybetti. Bu rakam ciddi bir rakam. 45 günde Türk lirasının büyük değer kaybetmesi fiyat istikrarının olmadığını gösteriyor. Ve bunun yansımaları sokaktaki insana gelecek. Sokaktaki insan bunun yansımalarından büyük ölçüde etkilenecek. Esnafından tutun taşeron işçisine kadar veya işsizlere kadar mutfağı büyük ölçüde etkileyecek bu” şeklinde sürdürdü.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile bir görüşme gerçekleştirdi. Kılıçdaroğlu’na, görüşme sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

“Sıcak siyasetin Merkez Bankası’na müdahale etmesini asla istemedik ve istemiyoruz da”

“Burası bağımsız bir kurum. Fiyat istikrarından sorumlu olan bir kurum. Kurumun bağımsızlığı sadece bizim için değil, dünya finans piyasaları için de son derece değerli ve önemli. Sıcak siyasetin Merkez Bankası’na müdahale etmesini asla istemedik ve istemiyoruz da. Bu düşüncemizi sayın başkana da ifade ettik” sözleriyle açıklamasına başlayan Kılıçdaroğlu, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı;

“Ayrıca Merkez Bankası’nın yetkilerinin kararnamelerle alınıp, başka bir kuruma verilmesini de doğru olmadığını, özellikle fiyat istikrar komitesine vurgu yaparak da ifade ettik. Merkez Bankası’nın iyi bir kültürü var. Cumhuriyet tarihi boyunca bu kültürü adım adım oluşturmuş vaziyette. Bu kültürün yok olmamasını istedik.

İyi bir kadrosu var. Kadrosunun korunması gerektiğini istedik. Bu konuda da elimizden gelen her türlü yardımı da yapabileceğimizi de ifade ettik, Merkez Bankası’nın kimliğinin, kişiliğinin korunması açısından…

Zam yağmuru arka arkaya geliyor. Dövizin kontrol edilememesi, Türk lirasının sürekli değer kaybetmesi bizim açımızdan da, sokaktaki vatandaş açısından da, sanayici açısından da bir sorun olarak önümüzde duruyor. Bu konudaki hassasiyetimizi büyük ölçüde ifade ettik.

Son 45 günde Türk lirası, dolar karşısında yüzde 10 değer kaybetti. Bu rakam ciddi bir rakam. 45 günde Türk lirasının büyük değer kaybetmesi fiyat istikrarının olmadığını gösteriyor. Ve bunun yansımaları sokaktaki insana gelecek. Sokaktaki insan bunun yansımalarından büyük ölçüde etkilenecek. Esnafından tutun taşeron işçisine kadar veya işsizlere kadar mutfağı büyük ölçüde etkileyecek bu.

Gördüğümüz tablo şudur, bugüne kadar hep vatandaşın ağzında bir lokma vardı, lokmayı almaya çalışıyordu mevcut hükümet, şimdi mutfağındaki tencereyi de almaya çalışıyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreç bir zam yağmuru olarak vatandaşın önüne gelecek. Bu konudaki bütün duyarlılıklarımızı, hassasiyetimizi bir şekliyle ifade ettik. Bunu da ifade etmek zorundaydık zaten.

Dövizin sürekli Türk lirası karşısında yükselmesi ya da Türk lirasının değer kaybetmesinin endişelerini de ifade ettik. Çünkü önümüzdeki kış zam yağmuru gelecek. Elektrikten, akaryakıttan, doğalgazda ‘Kara Kış’ olmayabilir ama fakirin fukaranın hakkını hukukunu korumak açısından, onların pahalı elektrik, pahalı doğalgazla karşılaşmamaları açısından en azından bütçelerine belli zaman dilimleri içerisinde katkıda bulunmak için bir fonun oluşturulması gerektiğini ifade ettim. Bu fon mutlaka olmalı, aksi halde bu kış vatandaşlar için çok kötü olacak.

“Merkez Bankası’nın kurumsal kimliğine saygı göster”

Merkez Bankası’na müdahale eden kişinin Erdoğan olduğunu ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz, Mısır’daki sağır sultan da biliyor. ‘Faiz oranları düşsün’ ya da ‘faiz oranları şu seviyeye insin’ diye ilk bilgiyi veren kişinin veya bu konuda talimat verdiğini söyleyen kişinin Erdoğan olduğunu biliyoruz.

Buradan Erdoğan’a açık ve net çağrı yapıyorum. Lütfen Merkez Bankası’nın kurumsal kimliğine saygı göster ve Merkez Bankası’nın, ‘faiz yükselir mi, faiz düşer mi’ bu konuda kararı sen değil, kararı liyakatli kişiler versin. Eğer onlar bu kararı verebilirlerse o zaman dünyada pek çok finans kuruluşu da doğal olarak Merkez Bankası’na saygı gösterecektir.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu Ve Babacan’dan ‘Merkez Bankası’ Tepkisi

Dün gece Merkez Bankası’nde üst düzey görev değişiklikleri gerçekleşmişti. Bu değişikliklere CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve DEVA Lideri Babacan’dan sert tepki geldi. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan ve Merkez Bankası Başkanı el ele verdi, halkımızı fakirleştiriyorlar” derken Babacan, “Bağımsız olması gereken bir kurum, tek bir kişinin elinde oyuncak oldu” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüşmesi sonrası, bankada dikkat çeken üst düzey görev değişiklikleri gerçekleşmişti.

Merkez Bankası’nda Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevden alındı. Başkan Yardımcılığına Taha Çakmak ve Para Politikası Kurulu üyeliğine Prof Dr. Yusuf Tuna atanmıştı.

Bu değişikliklere CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve DEVA Genel Başkanı Ali Babacan, sert tepki gösterdi.

“Unutmayacağım bunu!”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin açıklamasında, “Erdoğan ve Merkez Bankası Başkanı el ele verdi, halkımızı fakirleştiriyorlar. Bu açıkça millete zulümdür. Şunu da söyleyeyim, Merkez Bankası Başkanı’nın bu ihanette sorumluluğu gitgide artıyor. Unutmayacağım bunu!” ifadelerini kullandı.

“Kurum, tek bir kişinin elinde oyuncak oldu”

DEVA Lideri Babacan ise, “Bağımsız olması gereken bir kurum, tek bir kişinin elinde oyuncak oldu. Önerimi tekrar ediyorum: Sayın Erdoğan, uğraşmayın getir götürle. Varlık Fonu’nda yaptığınız gibi, Merkez Bankası Başkanlığı’na da kendinizi atayın. Gece yarısı kararlarıyla ülkeye zarar vermeye son verin” dedi.

Paylaşın

CHP’li Özel’den ‘Merkez Bankası’ Tepkisi: Bir Kişinin İnadı

Dün gece Merkez Bankası’nde üst düzey görev değişiklikleri gerçekleşmişti. Bu değişiklikleri değerlendiren CHP’li Özel, “Bir kişinin inadı, Merkez Bankası’na yaptığı siyasi baskılar ülkemizi çok büyük bir ekonomik krizle baş başa bıraktı” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüşmesi sonrası, bankada dikkat çeken üst düzey görev değişiklikleri gerçekleşmişti.

Merkez Bankası’nda Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevden alındı. Başkan Yardımcılığına Taha Çakmak ve Para Politikası Kurulu üyeliğine Prof Dr. Yusuf Tuna atanmıştı.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Merkez Bankası yönetiminde yapılan görev değişimlerine, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımla tepki gösterdi.

“Aynı hataları yapıp farklı sonuçlar bekleyen…”

Özel, paylaşımda, “Bir kişinin inadı, ekonomiyi bilmeden ekonomi yönetimine müdahalesi ve Merkez Bankası’na yaptığı siyasi baskılar ülkemizi çok büyük bir ekonomik krizle baş başa bıraktı. Aynı hataları yapıp farklı sonuçlar bekleyen bu yönetim değişmeden vatandaş rahat nefes alamayacak!” ifadelerini kullandı.

 

 

 

Paylaşın

Merkez Bankası’ndan ‘kripto para’ açıklaması

Merkez Bankası, kripto varlıkların herhangi bir düzenleme ve denetim mekanizmasına tabi olmaması nedeniyle geri dönülemez nitelikte olması gibi nedenlerle ilgili taraflar açısından önemli riskler barındırmaktadır açıklamasında bulundu.

Haber Merkezi / Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), kripto varlıkların doğrudan veya dolaylı olarak kullanılmamasına dair açıklamasında bulundu. Merkez Bankası tarafından konuya ilişkin yapılan açıklama şöyle;

“Kripto varlıklar herhangi bir düzenleme ve denetim mekanizmasına tabi olmaması, merkezi bir muhatabın bulunmaması, piyasa değerlerinin aşırı oynaklık göstermesi, anonim yapıları nedeniyle yasadışı faaliyetlerde kullanılabilmesi, cüzdanların çalınabilmesi veya sahiplerinin bilgileri dışında usulsüz olarak kullanılabilmesi ile işlemlerin geri dönülemez nitelikte olması gibi nedenlerle ilgili taraflar açısından önemli riskler barındırmaktadır.

Son dönemde, söz konusu varlıkların ödemeler alanında kulanılmasına ilişkin çeşitli girişimlerin oluşmaya başladığı gözlenmiştir. Bu varlıkların ödemelerde kullanılmasının, yukarıda bahsedilen sebeplerle işlemin tarafları açısından telafisi mümkün olmayan mağduriyetler yaratma ihtimali bulunduğu ve bu alanda mevcutta kullanılan yöntem ve araçlara karşı güven zaafiyeti meydana getirebilecek unsurlar içerdiği değerlendirilmektedir.

Bu kapsamda, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ile 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunda yer alan yetkiler çerçevesinde “Ödemelerde Kripto Varlıkların Kullanılmamasına Dair Yönetmelik” yürürlüğe konulmuştur.”

 

Paylaşın

MB Başkan Yardımcısı Çetinkaya görevden alındı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkan Yardımcısı Murat Çetinkaya görevden alınarak yerine Mustafa Duman atandı. Geçtiğimiz günlerde de Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal görevden alınıp yerine Şahap Kavcıoğlu atanmıştı.

Haber Merkezi / Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkan Yardımcısı Murat Çetinkaya, Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile görevden alınarak yerine Mustafa Duman atandı. Geçtiğimiz günlerde Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alınıp yerine Şahap Kavcıoğlu atanmıştı.

Resmi Gazete’de yayınlanan görevden alma ve atama kararında şu ifadeler yer aldı:

“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcısı (Guvernör) Murat Çetinkaya, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamesinin ek 35’inci maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2’inci maddesi gereğice görevden alınmış ve bu suretle boşalan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcılığına (Guvernör) 1211 sayılı Kanunun 29’uncu maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin2,3 ve 7’inci maddeleri gereğince Mustafa Duman atanmıştır.”

Paylaşın

Öztrak’tan Dolar/TL yorumu: Beceriksizliğin müellifi Erdoğan Şahsım Hükümetidir

Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınması sonrası Dolar/TL kurunda yaşanan dalgalanmaya ilişkin açıklamada bulunan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Bu görülmemiş beceriksizliğin müellifi Erdoğan Şahsım Hükümetidir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınması sonrası Dolar/TL kurunda yaşanan dalgalanmaya ilişkin açıklamada bulundu.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, şu ifadeleri kullandı:

“Faizi yüzde 17’den yüzde 19’a çekip, TL’nin yüzde 10’nun üzerinde değer yitirmesine sebep olmak. Hem daha yüksek faiz, Hem daha değersiz TL ile milleti ezmek. Bu görülmemiş beceriksizliğin müellifi Erdoğan Şahsım Hükümetidir.”

Paylaşın

CHP’li Öztrak, Naci Ağbal’ın görevden alınmasını yorumladı

Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığı’ndan alınarak yerine Şahap Kavcıoğlu’nun atanmasını yorumlayan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Naciyi alıp Şahap’ı getirmek fayda etmez. Önce kaybolan 128 milyar$’ın hesabını vereceksiniz.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Sözcüsü Faik Öztrak, sosyal medya hesabı üzerinden bir paylaşımla Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığı’ndan alınarak yerine Şahap Kavcıoğlu’nun atanmasını değerlendirdi.

Paylaşımında “Naciyi alıp Şahap’ı getirmek fayda etmez. Önce kaybolan 128 milyar$’ın hesabını vereceksiniz.” ifadelerini kullanan CHP’li Öztrak’ın açıklaması şöyle;

“Tek adam vesayet rejiminden önce 17 yılda 5 Merkez Bankası Başkanı değiştiren AK Parti, 2018’de kurulan Erdoğan’ın şahsım hükümeti döneminde 3 yılda 3 Merkez Bankası Başkanı değiştirdi. Naciyi alıp Şahap’ı getirmek fayda etmez. Önce kaybolan 128 milyar$’ın hesabını vereceksiniz.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4.5 ay önce atadığı Naci Ağbal’ı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanlığı görevinden almış, yerine eski milletvekili Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nu atamıştı.

Paylaşın