Dikkat Çeken Araştırma: Yalan Haber Tekrarlandıkça Daha Çok İnanılıyor

Günümüzün en ciddi meseleleri arasında, yalan haber, dezenformasyon veya manipülasyon yer alıyor. Sosyal medyayla birlikte yalan haber, dezenformasyon ve manipülasyon farklı bir boyut kazandı.

Araştırmalara göre tekrarlanan yalan haberlere insanlar daha çok inanıyor. Ancak bununla kalmıyor. İnsanlar artık inandıkları konuda daha umursamaz hale geliyor; yanlış uygulamaları zamanla kanıksıyor.

“Bir yalanı yeterince tekrar et, o artık gerçeğe dönüşür” ve “Yalan ne kadar büyük olursa inananlar o kadar çok olur” sözleri Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’e atfedilir. Goebbels ise bunu İngiliz taktiği olarak eleştiriyor ve dönemin İngiltere Başbakanı Winston Churchill’i bunu yapmakla suçluyor.

Başta Avrupa Birliği olmak üzere gelişmiş ülkeler bununla mücadele etmenin yollarını arıyor. Yalan haber devletler arası propagandanın önemli araçlarından biri.

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre de yalan haber tekrarlandıkça insanlar daha çok inanıyor. Ancak insanlar aynı zamanda daha umursamaz hale geliyor ve yanlış uygulamaları zamanla kanıksıyor.

Euronews Türkçe‘nin aktardığına göre; Amerikan Vanderbilt Üniversitesi’nden Raunak M Pillai ile Lisa K Fazio ve Londra İşletme Okulu’ndan Daniel A Effron’un yaptıkları araştırma, Psychological Science (Psikoloji Bilimi) dergisinde yayımlandı. Üç akademisyen ABD’den 607 kişinin katıldığı bir araştırma yaptı.

Bu kişilere 15 gün boyunca kozmetik şirketlerinin hayvanlara zarar verdiğine dair 8 yalan haber başlığı gönderildi. 16’ncı gün ise katılımcılardan bu 8 haber başlığını ve o gün alakasız başka bir konuda gönderilen 8 yeni haber başlığıyla ilgili değerlendirmeleri soruldu.

Katılımcılar 8 yalan haberden ikisini 2 kez, ikisini 4 kez, ikisini 8 kez ve diğer ikisini ise 16 kez gördü. Dolayısıyla yanlış haberlerden ikisi katılımcılara her gün gönderildi ve bu kişiler bu iki haberi 16 kez görmüş oldular. 16’ıncı gün gönderilen 8 yeni haber başlığını ise herkes bir defa gördü. Gönderilen haberler toplam 26 haber arasından seçildi. Bunların 10 tanesi doğru; 16’sı ise yalan haberdi.

Araştırmada katılımcılara gönderilen yanlış haberlerden bazıları şunlardı:

– Bir elektronik şirketi, bir adamın kulağında patlayan kulaklıklar üretti.
– Bir uçuş görevlisi, uçuş sırasında ağladığı için 7 aylık bir bebeğin yüzüne tokat attı.
– Bir mesajlaşma uygulaması, FBI ve CIA için yüz tanıma veri tabanı oluşturmak üzere fotoğraf filtreleme teknolojisini kullandı.

Akademisyenler katılımcılardan aldıkları cevapları bilimsel istatistik yollarıyla analiz etti. Vardıkları ana sonuç şu oldu:

– Tekrarlanan yalan haberler ahlaki yargıları etkileyebiliyor. Tekrar sayısının artması genellikle ahlaki yargıları daha yumuşak hale getiriyor.
– Yanlış uygulamaya veya kabahatlere dair tekrarlanan yalan haberleri doğruymuş gibi gösteriyor. İnsanlar yanlış/yalan haberi ne kadar çok okurlarsa inanma dereceleri de artıyor.
– Tekrar edilen haberler yeni duyulan haberlere göre ahlaki anlamda daha az sorunlu görünüyor.
– Bir kabahati ne kadar çok duyarsak, ona o kadar çok inanabiliriz. Ancak bir o kadar da az umursayabiliriz. Çünkü o haberi insanlar kanıksamaya başlıyor.

Paylaşın

İktidar Medyayı Nasıl Yönetiyor? Reuters Örnek Örnek Açıkladı

Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, Türkiye’de iktidarın medya üzerinde nasıl baskı kurduğuna dair dikkat çekici bir dosya haber yayımladı. Haberde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı olan eski ekonomi bakanı Berat Albayrak’ın görevi bırakması, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanması ve yazar Orhan Pamuk’un siyasi açıklamaları nedeniyle bazı kesimlerden tepki çektiği bir dönemde Nobel Edebiyat Ödülü alması gibi olaylarda, ana akım medya üzerinde nasıl baskı kurulduğu örnekleriyle anlatıldı.

Ana akım kuruluşlarda çalışan bazı gazeteciler, ajansla isim vermeden yaptıkları söyleşilerde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un ve çalışanlarının verdiği talimatları aktardı.

“Özel dosya- İçerden bilgi aktaranlar Erdoğan’ın nasıl Türkiye’deki yazı işlerini etkilediğini ortaya çıkardı” başlığının kullanıldığı haber Jonathan Spicer imzasıyla yayınlandı. Makalenin girişinde, Berat Albayrak’ın 2020 sonunda görevini bırakması sonrasında medyada bir belirsizlik ve sessizlik olduğu hatırlatıldı.

Sözcü’nün aktardığına göre haberde, “24 saatten uzun bir süre boyunca hükümet yanlısı televizyon kanalları ve gazeteler sessizliğe büründü. Bu durum Türk ana akım medyasının durumunu açıkça ortaya koyuyor. Bu durum bir dönem fikirlerin hararetle tartışıldığı Türk ana akım medyasında artık hükümet onaylı başlıklar, 1. sayfalar ve televizyon tartışmaları olduğunu gösteriyor” denildi.

‘Altun’un çalışanları mesaj atıyor’

Haberde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yazı işlerine talimatlar geldiği belirtilirken, sektörde çalışan onlarca kişiden bu yönde ifadeler geldiğine de dikkat çekildi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nı Erdoğan’ın oluşturduğu ve Ankara’da 1500 kişi çalıştığı hatırlatılırken, “Reuters’ın gördüğü mesajlarda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un çalışanları telefonda arayarak ya da WhatsApp mesajlarıyla yazı işleri müdürleriyle iletişime geçiyor” yorumu yapıldı.

‘Kararları Altun ve yardımcıları alıyor’

Reuters’a konuşan hükümetten bir yetkili, “Altun’un gündemi belirleme gibi bir durumu yok. Altun, kısaca editör ve gazetecilere brifing veriyor ki bu da işinin gereği. Bu brifingler de basın özgürlüğünü ihlal edecek şeyler değil” dedi.

Reuters haber ajansı Fahrettin Altun ve kurmaylarının medya mensuplarıyla sık sık iletişim içinde olduğunu yazdı.

Haberde, İletişim Başkanlığı’nın yıllık bütçesinin 680 milyon liraya yakın olduğu belirtilirken ismini açıklamayan bir yetkili, “Buranın çok büyük bir yapısı var. Burada kararlar Altun ve yardımcıları tarafından alınıyor” yorumunu yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da hükümeti için negatif anlam doğurabilecek ekonomik ya da askeri haberin gelmesiyle birlikte Altun’un yayın yönetmenleri ya da kıdemli muhabirlerle, bu haberlerin nasıl verilmesi gerektiğine dair iletişime geçtiğini de Reuters’a konuşan bu yetkili anlattı.

‘Erdoğan istifayı kabul edene kadar sessiz kalın’

Reuters’taki haberde, “Albayrak’ın sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ekonomi bakanlığından ayrılmasından sonra dört kaynak, Altun’un medyaya Erdoğan istifayı kabul edene kadar sessiz kalması konusunda uyarıda bulunduğunu belirtti. Erdoğan’ın istifayı kabul etmesinden sonra büyük Türk TV kanalları ve gazeteleri haberi verdi” ifadesi de kullanıldı.

TRT editörü: 30 saat bekledik

TRT’de çalışan kıdemli bir editör de, “30 saat bekledikten sonra bu haberin yayınlanması için yeşil ışık yakıldı” dedi.

Reuters muhabiri, bazı ekran görüntüleri gördüğünü söylerken, “Altun’un yönetiminde çalışan yetkililer düzenli olarak ana akım medyadaki yazı işlerine WhatsApp mesajları atarak kabinede ya da parti üyelerinden gelen açıklamaların hangisinin öne çıkarılacağını ya da hangilerinin görmezden gelineceğinin talimatını veriyor” yorumunu yaptı. Fakat Reuters muhabiri bu ekran görüntülerini kamuoyu ile paylaşmadı. Altun ve ekibinin haricinde AKP’li siyasetçilerin de sık sık medya kuruluşlarıyla iletişime geçtiği ve haberlerde düzeltmeler istedikleri öne sürüldü.

‘Erdoğan’ın Orhan Pamuk’u tebrik etmesi beklendi’

TRT’de çalışan bir editör de 2006’da Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü kazanması sonrasında benzer bir durum yaşandığına dikkat çekti. İsmini açıklamayan yetkili, devlet televizyonunun dönemin başbakanı Erdoğan’ın Pamuk’u tebrik etmesinden sonra haberin verildiğine dikkat çekti. İsmini açıklamayan TRT çalışanı, “O gün büyük bir rahatlama oldu. Çünkü eğer tebrik olmasaydı, o haberi yapamazdık” dedi.

Yerel seçimlerde ne yaşandı?

2019’daki yerel seçimler sonrasında gazetelerin yazı işlerinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan bir açıklama bekledikleri öne sürülürken, bir televizyon editörü, yöneticilerin “bir sorun veya sıradışı bir durum yokmuş gibi davranma” talimatı verdiğini söyledi.

Dört farklı anaakım medya kuruluşunun yazı işlerinde çalışanların anlatımına göre, o gece her iki tarafın da seçimi kazandığını ilan etmesi sonrası müdürlerin İletişim Başkanlığı’ndan veya diğer yetkililerden talimat beklemesi nedeniyle kafa karışıklığı ve felç hali vardı. Bir gazeteci, çalıştığı gazetede yazı işleri editörlerinin toplantı masasında seçim haberini hükümeti rahatsız etmeyecek şekilde hangi başlıklarla vereceklerini konuştuğunu anlattı. Kıdemli bir muhabir olduğu belirtilen gazeteci, “Başlık bulmaya çalışırken resmen acı çekiyorlardı” dedi. Haberde, ana akım TV kanallarında seçim sonrasında Erdoğan ve AKP’nin açıklamalarına yer verilirken İmamoğlu’nun açıklamalarına ise yer verilmediği belirtildi.

Paylaşın

Türkiye, Basın Örgürlüğünde 153’üncü sırada

Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) 2021 yılı raporuna göre, 180 ülkeye yer verdiği 2021 basın özgürlüğü listesinde Türkiye 153’üncü sırada yer aldı. Raporda, Türkiye’nin artık en fazla gazetecinin hapsedildiği ülke olmasa bile hapsedilme riski, adli kontrole tabi tutulma veya pasaportun elinden alınması korkusunun her zaman bulunduğu vurgulanıyor. Raporda Türkiye’de medyanın yaklaşık yüzde 90’ının hükümet kontrolünde olduğuna da işaret ediliyor.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün dünyadaki basın özgürlüğü bilançosunu yansıttığı yıllık raporuna göre, dünya genelinde 488 gazeteci 2021 yılını hapiste geçirdi ve 46 medya mensubu da meslekleri nedeniyle öldürüldü.

Tutuklu gazetecilerin yaklaşık yarısının Çin, Myanmar ve Belarus’ta olduğuna dikkat çeken RSF sözcüsü Katja Gloger, “Bu üç ülkede keyfi şekilde tutuklanan gazetecilerin sayısının aşırı derecede yüksek olması, diktatörlük rejimlerinin işidir” şeklinde konuştu. Gloger, rakamların otoriter yöneticilerin acımasızlığını yansıttığına dikkat çekti.

Çin’de özel idari bölge statüsü bulunan Hong Kong’a dayattığı ve uzun süredir demokratik özgürlükleri baltalayan ulusal güvenlik yasası nedeniyle tutuklu gazetecilerin sayısının 127 olduğu aktarıldı. RSF’in raporuna göre Myanmar’da 53, Vietnam’da 43, Belarus’ta 32 ve Suudi Arabistan’da ise 31 gazeteci cezaevinde.

Örgütün açıklamasında Myanmar, Belarus ve Hong Kong’da medyaya yönelik baskılar nedeniyle sayının geçen yıla göre yüzde 20 artış gösterdiğine dikkat çekildi.

Gazeteciler için en tehlikeli ülkeler ise Meksika ve Afganistan. Raporda, bu yıl Meksika’da 7, Afganistan’da ise 6 gazetecinin öldürüldüğü kaydedildi. RSF, dünya genelinde öldürülen gazetecilerin yüzde 65’inin doğrudan hedef alınarak cinayete kurban gittiklerine de işaret etti.

Türkiye’de medyanın yüzde 90’ı hükümetin kontrolünde

Türkiye ise RSF’in 180 ülkeye yer verdiği 2021 basın özgürlüğü listesinde 153’üncü sırada bulunuyor. Raporda, Türkiye’nin artık en fazla gazetecinin hapsedildiği ülke olmasa bile hapsedilme riski, adli kontrole tabi tutulma veya pasaportun elinden alınması korkusunun her zaman bulunduğu vurgulanıyor.

Raporda Türkiye’de medyanın yaklaşık yüzde 90’ının hükümet kontrolünde olduğuna da işaret ediliyor.

En fazla tutuklu kadın gazeteci

Açıklamada, 2021 yılında basın özgürlüğü verilerinin tutulmaya başlandığı 1995’ten bu yana en yüksek tutuklu gazeteci sayısının kaydedildiği de vurgulandı. Öte yandan açıklamada tutuklu olanların 103’ünün profesyonel gazeteci olmadığı, sosyal medya ağlarında aktif ya da aktivist oldukları ifade ediliyor. Tutuklu profesyonel gazeteci sayısının 363 olduğu belirtildi.

RSF, daha önce hiç bu kadar çok sayıda kadın medya çalışanının da hapsedilmediğini, bu yıl 2020’ye göre cezaevinde olan kadın medya çalışanı sayısının üçte bir oranında artarak 60’a yükseldiğini kaydetti.

Paylaşın