Türeci Ve Şahin, Kanser İlacı İçin Tarih Verdiler: 2026

Prof. Dr. Uğur Şahin, büyük bilgi devrimi yaşıyoruz” diyerek, “Araştırmalarımızı dijital teknolojiler ve yapay zeka tarafından yönlendirerek, her zamankinden daha hızlı ilerleyebiliyoruz. Bugün tıp alanında da her şey eskisinden çok çok daha hızlı gerçekleşiyor” ifadelerini kullandı.

Son yıllarda kanserle mücadele konusunda çığır açan yeni bulgulara ulaşıldığını söyleyen Prof. Dr. Özlem Türeci, “Biontech olarak bir dizi programla büyük bir ilerleme kaydettik” dedi.

Dünyanın ilk Covid-19 aşısını geliştiren Alman biyoteknoloji firması BioNTech’in kurucu ortakları Prof. Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin, uzun süredir çalıştıkları kanser ilacı için tarih verdiler. Haftalık “Focus” dergisine konuşan iki bilim insanı, ilk kanser aşılarının 2026 yılına kadar ruhsat alıp piyasaya çıkacağına inandıklarını açıkladılar.

VOA Türkçe’den Cem Dalaman’ın aktardığına göre; Onlarca yıldır yaptıkları kanser araştırmalarının meyvelerini alma sürecine girdiklerini belirten Prof. Şahin, “Nihayetinde verilere dayanarak ruhsatlandırma konusunda kararı yetkili kurumlar verecek. Şu anda bir akciğer kanseri türüne karşı bir antikorumuz ve metastaz yapmış meme kanserine karşı bir antikor ilaç konjugat adayımız – kısaca ADC – onay için uygun bir duruma gelecek. Ayrıca bu yıl sonuna kadar, faz 2 veya faz 3 denemelerini sonlandırarak, tescil potansiyeli olan on aşı adayına sahip olmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Cilt, bağırsak, rahim, prostat ve akciğer kanseri gibi toplam 30 kanser türüne karşı klinik araştırmasının sürdüğünü, ilk ve ikinci deneylerde büyük bir başarı sağlandığını, artık aşı geliştirme sürecinde olduklarını belirten Şahin, “2030 yılına kadar geniş bir kanser tedavisi portföyüne sahip olmak istiyoruz. Prensip olarak, yakın bir gelecekte birçok kanser türünün daha erken tanınmaması ve daha tedavi edilebilir olmaması için hiçbir neden göremiyorum” dedi.

“Tıbbın uzun vadede kanseri kontrol altına alma ya da iyileştirme yolunda ilerlediğine inanıyorum” diyen Prof. Şahin, büyük bilgi devrimi yaşıyoruz” diyerek, “Araştırmalarımızı dijital teknolojiler ve yapay zeka tarafından yönlendirerek, her zamankinden daha hızlı ilerleyebiliyoruz. Bugün tıp alanında da her şey eskisinden çok çok daha hızlı gerçekleşiyor” ifadelerini kullandı.

“Kemoya ihtiyaç kalmayabilir”

Son yıllarda kanserle mücadele konusunda çığır açan yeni bulgulara ulaşıldığını söyleyen Prof. Özlem Türeci, “Biontech olarak bir dizi programla büyük bir ilerleme kaydettik. Kanserin tedavisine yönelik çalışan diğer şirketlerin nerede durduğunu yargılamak istemiyorum. Genel olarak sektör için söyleyebileceğim, melanom tedavisinde yıllardır önemli ilerlemeler kaydedildi. Diğer birçok endikasyonda da tıbbi açından büyük bir potansiyel görüyoruz” şeklinde konuştu.

Her hastanın kanser hücresinin farklı olduğunu ve bireyselleştirilmiş kanser tedavisine öncelik verdiklerini anlatan Türeci, ilerleyen yıllarda kemoterapiye ihtiyaç kalmayabileceğini belirtti.

“Vücudun kendi savunma sisteminin kanserle savaşabilmesi için çalışıyoruz. Bu sayede tüm vücudu zehirleyen kemoterapiye artık ihtiyaç kalmayacak” diyen bilim insanı, “Kemoterapiler, büyük veya yaygın tümörleri tedavi etmek için kullanılabilen çok güçlü bir yöntem. Ancak bizim üzerinde çalıştığımız, antikorları kanserden etkilenen bölgelere hedeflerken sağlıklı dokuyu mümkün olduğunca koruyarak kullanılabilmek.

Bu gelecekteki hassas tedaviler için çok önemli bir yaklaşım olacak. Antikor ilaç konjugatları, yani ADC’leri Korona tedavisinde de kullandığımız mRNA‘nın tamamlayıcısı olarak görüyoruz. ADC’ler daha büyük tümör kitlelerini parçalayabilecek, aşılar da kalan kanser hücrelerini ortadan kaldırabilecek” ifadesini kullandı.

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden Kanser Uyarısı: Yüzde 77 Artış Olabilir

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), tütün ve alkol kullanımı, obezite, hava kirliliği ve çevresel risk faktörleri nedeniyle, kanser vakalarında 2050 yılına kadar yüzde 77 artış olabileceğini açıkladı.

Bu artışın yol açacağı yükün dünyanın değişik bölge ve ülkelerinde farklı hissedileceğine işaret edilerek, kanser yükünü yönetmek için en az kaynağa sahip olanların, kanserin en ağır yükünü taşıyacağı belirtildi.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) kanser vakalarında büyük artış olabileceği konusunda uyardı. IARC tarafından Perşembe günü Cenevre’de yapılan açıklamaya göre, kanser hastası sayısı 2050 yılına kadar 35 milyonu aşacak. Bu, 2022 yılındaki vaka sayılarına kıyasla yüzde 77 oranında bir artışa tekabül ediyor.

IARC vaka sayılarındaki artışa kaynaklık edecek en önemli nedenleri, “Tütün ve alkol kullanımı, obezite, hava kirliliği ve çevresel risk faktörleri” olarak sıraladı.

Artan ve aynı zamanda da yaşlanan dünya nüfusunun da kanser hastası sayılarındaki artışta etkili olacağı vurgulanan IARC açıklamasında, “Bu artış aynı zamanda insanların risk faktörlerine maruz kalmasına yol açan değişimle de ilgilidir ve bunların büyük bir bölümü sosyo-ekonomik gelişmelerle ilintilidir” ifadelerine yer verdi.

Vaka sayılarında en büyük artışın, gelişmiş ülkelerde görüleceği öngörülüyor. Tahminlere göre 2050 yılında bu ülkelerde 4 milyon 800 bin yeni vaka görülecek. Oransal olarak bakıldığında ise en büyük artış, yüzde 142’yi aşacak bir oranla, Birleşmiş Milletler’in (BM) İnsani Gelişme Endeksi’nin (HDI) alt sınırında yer alan ülkelerde yaşanacak. Ayrıca öngörülere göre kanser nedeniyle ölümler de bu ülkelerde iki kat artacak.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; IARC Kanser İzleme Bölümü Başkanı Freddie Bray, bu artışın yol açacağı yükün dünyanın değişik bölge ve ülkelerinde farklı hissedileceğine işaret ederek, “Kanser yükünü yönetmek için en az kaynağa sahip olanlar, kanserin en ağır yükünü taşıyacak” dedi.

Paylaşın

Kanser Karşıtı Beslenme: Bu Değişiklikler Kanser Riskini Azaltabilir

Birçok kişi kanser riskini azaltmak için yapabilecekleri hiçbir şey olmadığını düşünür, gerçekte ise her gün atabileceği kolay ve pratik adımlar vardır. Bu adımlardan biri de sağlıklı beslenme.

Haber Merkezi / Sağlıklı beslenmenin kanser ve diğer hastalık riskini azaltmada önemli olduğu iyi bilinmektedir. Kanseri tamamen önleyebilecek tek bir beslenme modeli olmamasına rağmen, iyi ve dengeli bir beslenme genel sağlığı iyileştirebilir ve muhtemelen bazı kanserlere yakalanma riskini azaltabilir.

İşte kanseri önleyici bir yaşam tarzını teşvik edebilecek bazı beslenme önerileri:

Omega-3 yağ asitleri veya takviyeleri: Omega-3 yağ asitleri veya takviyelerini yemeklerde tüketmeye başlayın. Somon ve sardalya gibi soğuk su balıklarının yanı sıra ceviz ve keten tohumları da mükemmel omega-3 yağ asitleri kaynaklarıdır.

Bitki bazlı beslenme: Beslenmenizin yeterli miktarda yeşil yapraklı sebze içerdiğinden emin olun. Bunlar çeşitli kanser türlerine karşı korunmaya yardımcı olabilecek vitaminler, mineraller, antioksidanlar ve lif açısından zengindir.

Yoğurt: Yoğurt, kanser riskini azaltmaya yardımcı olabilecek lipitleri metabolize etmenin yanı sıra, bağırsakta kanseri önlediği bilinen metabolitler üreten faydalı bakteriler de içerir.

Et tüketimini azaltın: Ette çok fazla yağ bulunur ve bu yağın çoğu doymuş yağdır. Doymuş yağ bakımından zengin beslenme, artan kanser riskiyle ilişkilendirilmiştir.

Susuz kalmayın: Gün boyu yeterli oranda su içmek yorgunluğu azaltır ve vücut işleyişinin daha iyi iyileşmesini sağlar. Vücut uygun şekilde su aldığında kan akışındaki oksijen miktarı artar.

Alkolü kısıtlayın: Araştırmalar, alkol kullanımı ile özellikle kolorektal, meme, yemek borusu, pankreas ve karaciğer kanseri olmak üzere artan kanser riski arasında açık bir bağlantı olduğunu ortaya koymuştur.

Obezite: Sağlıklı bir kilo aralığında kalmak için porsiyon boyutlarınızı kontrol edin. Obezite birçok kanser türüyle bağlantılı olduğundan sağlıklı kiloyu korumak çok önemlidir.

Sigarayı bırakın: Kanser riskinizi azaltmanın en iyi yöntemlerinden biri sigarayı bırakmaktır. Diğer bazı malignitelerle bağlantılı olmasının yanı sıra, sigara içmek akciğer kanserinin başlıca nedenidir.

Zencefil, sarımsak, soğan, zerdeçal ve kişniş gibi kanserle mücadele eden yiyecekleri deneyin; bu yiyeceklerin hepsi kanserle mücadele etme özelliğine sahiptir.

Son olarak ama bir o kadar da önemli, bazı gıda takviyelerini beslenmenize dahil edin. Örneğin folik asit meme kanseri riskini azaltır; B12 vitamini ile birleştirilen folik asit kolon kanserini önlemeye yardımcı olabilir; D vitamini prostat, kolorektal ve diğer kanser riskini azaltır.

Paylaşın

Kanser Aşısına Ne Kadar Zaman Kaldı?

Biyoteknoloji şirketi Curevac’ın CEO’su Alexander Zehnder, en geç beş yıl içinde mRNA teknolojisiyle geliştirilmiş kanser aşısını piyasaya sürmeyi hedefliyor. Zehnder, 20 yıldır kanser aşıları için araştırmalar yürütüldüğünü, son dönemde kaydedilen ilerlemenin ise “devasa boyutta” olduğunu söyledi.

Alexander Zehnder, pandemi sırasında çok deneyim kazandıklarını, yapay zekanın da artık mRNA’nın programlamasında yaşanan sıkıntıların çözümlenmesini sağlayacak boyutta geliştiğini anlattı.

mRNA teknolojisi, son bir kaç yılda tıpta adeta devrim yarattı. Bu teknoloji, koronavirüs pandemisi sırasında birkaç ay gibi kısa bir süre zarfında SARS-CoV-2’ye karşı aşı geliştirilmesini sağladı. Virüs daha agresif mutasyonlar geliştirse bile mRNA teknolojisi ile yeni varyantlara karşı etkili aşılar güncellendi.

Nobel Tıp Ödülü’ne layık görülen bu teknoloji çok daha fazlasını başarabilir. Zira mRNA, kanser ile mücadele araştırmalarına yeni ivme kazandırdı.

Biyoteknoloji şirketi Curevac’ın CEO’su Alexander Zehnder, en geç beş yıl içinde mRNA teknolojisiyle geliştirilmiş kanser aşısını piyasaya sürmeyi hedefliyor.

Belirli kanser türlerine karşı etkili olacak aşıların geliştirilmesi, insanlık için önemli bir dönüm noktası olabilir.

Bild am Sonntag gazetesine konuşan Zehnder, 20 yıldır kanser aşıları için araştırmalar yürütüldüğünü, son dönemde kaydedilen ilerlemenin ise “devasa boyutta” olduğunu söyledi. Zehnder, pandemi sırasında çok deneyim kazandıklarını, yapay zekanın da artık mRNA’nın programlamasında yaşanan sıkıntıların çözümlenmesini sağlayacak boyutta geliştiğini anlattı.

Kanser aşıları bağışıklık sistemini uyararak vücudun kendi savunma sisteminin özellikle tümör hücreleriyle savaşmasını sağlıyor.

Alexander Zehnder, aşıların etsini “Kanserle ilgili ölümcül olan şey büyümeye devam ediyor olması. Kanser aşısı, kanser çoktan metastaz yapmış olsa bile büyümeyi durdurmayı amaçlamaktadır. Böylece kanser, on yıllarca birlikte yaşamaya devam edebileceğiniz kronik bir hastalık haline gelecektir. Kanser artık bir ölüm cezası olmaktan çıkacak” sözleriyle aktardı.

Curevac gibi bir diğer biyoteknoloji şirketi BioNTech de kansere karşı aşı geliştirmek için zamanla yarışıyor. Ekim 2023’ün başında BioNTech, devam eden bir klinik araştırmanın çok umut verici ara sonuçlarını yayımladı. Bu klinik çalışmada, BioNTech’in mRNA kanser aşısı CARVac’ın deneklerde ne ölçüde etkili olduğu test ediliyor.

BioNTech CEO’su Uğur Şahin, bu sonuçlar ışığında, kanser aşılarının önümüzdeki yıllarda kullanıma sunulacağı konusunda iyimser olduğunu söyledi. Şahin Der Spiegel’e verdiği bir röportajda “2030’dan önce hastalar için büyük ölçekte bu imkanın sağlanabileceğine inanıyoruz” dedi.

Kanser aşılarının uzun vadede geleneksel kanser tedavilerinin yerini alması bekleniyor. Radyasyon ve kemoterapinin kanser hastaları için son derece zor süreçler olduğu dikkate alındığında bu çok önemli bir fark yaratabilir.

Curevac’ın CEO’su Alexander Zehnder, kemoterapi ve radyasyonun sadece tümörü değil aynı zamanda sağlıklı dokuları da hedef aldığını ve bu nedenle yan etkileri olduğunu anlatırken “mRNA’da ise bağışıklık sistemi somut olarak tek başına kanserle savaşmak üzere uyarılıyor” bilgisini aktardı.

Kanser aşıları nasıl çalışıyor?

T hücreleri, hastalıklı hücreleri yok ederek veya diğer bağışıklık hücrelerini saldırıya teşvik ederek vücudun enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcı oluyor. Ancak T hücreleri kanser hücrelerini tanımakta çok güçlük çekiyor. CAR T hücreleri ise bunu yapabiliyor.

Avrupa’da CAR T Hücre tedavisine 2018 yılında onay verildi ve şimdilik sadece Lösemi, yani kan kanseri tedavisinde uygulanabiliyor. Ama bu tedavi yöntemi karşılanamayacak kadar maliyetli. Alman Kanser Araştırmaları Merkezi’ne göre üreticiler bir hasta için bağışıklık hücresi üretimi için 320 bin euroya kadar ücret talep ediyor.

Bu tedavide, hastanın beyaz kan hücrelerinden, yani enfeksiyona karşı vücudu savunmakla görevli lökositlerden, T hücreleri filtrelenerek alınıyor. T hücrelerinin genetiği değiştirilerek yüzeylerinde kimerik antijen reseptörleri (CAR) adı verilen özel yapılar oluşması sağlanıyor, böylelikle kanseri tanıyan ve onlarla savaşan hücrelere dönüştürülüyorlar.

Bu yolla elde edilen CAT T hücreleri hastalara yeniden verildiğinde doğrudan kanserli hücrelere saldırıyorlar. Yani bağışıklık sistemi uyarılıyor, tümör hücreleriyle savaşıyor. Aşılar, CAR T hücreleri tümör hücrelerini bulamadıklarında ya da çok zayıf olduklarında bu süreci destekleyebilir.

Burada sadece kanser olunduğunda söz konusu olan Claudin-6 proteini yardımcı oluyor. mRNA teknolojisinin yardımıyla Claudin-6’nın genetik bilgisi kanser hücresine ekleniyor. Bu, tümör hücresinin yüzeyine kenetlenen bir antijen oluşturuyor. Bu da CAR-T hücrelerinin tümör hücrelerini tanımasını ve savaşmasını kolaylaştırıyor.

Bugüne kadar modifiye edilen T hücreleri sadece kan kanseri türleri ile mücadele ediyordu. Ancak mRNA teknolojisindeki hızlı ilerleme, löseminin yanı sıra diğer kanser türleri için de etkili ve daha korunaklı tedavilerin gelecekte mümkün olabileceği umudunu güçlendiriyor. Bunlar arasında cilt kanseri, akciğer kanseri, meme kanseri ve pankreas kanserine karşı etkili olması umut edilen aşı çalışmaları yer alıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

D Vitamini Eksikliği Kansere Neden Olabilir Mi?

D vitamini eksikliği ile kanser arasında bir bağlantı var mı? Bu soru tıp dünyasında önemli bir ilgi uyandırdı ve ortaya çıkan bulgular, D vitamini seviyeleri ile kanser riski arasında zorlayıcı da olsa bir bağlantı olduğunu ortaya koyuyor.

Haber Merkezi / Doğrudan bir neden olmasa da, bu temel besin maddesinin eksikliği, çeşitli kanser türlerinin gelişimine ve ilerlemesine katkıda bulunan bir faktör gibi görünüyor.

Araştırmalar, D vitamini eksikliği ile ileri kanser aşamaları arasında önemli bir korelasyon olduğunu ve özellikle meme kanseri ile bazı kan, yemek borusu ve mide kanserlerinde daha düşük kanser tedavi oranlarının olduğunu öne sürüyor.

D vitamini, yalnızca kalsiyum seviyelerinin ve hemostazın korunmasında rol oynamakla kalmaz, aynı zamanda hücre çoğalmasını, metastazı ve anjiyogenezi azaltmada da önemli bir etkiye sahiptir.

D vitamini kanseri önleyebilir mi?

Aslında D vitamini, kanser hücrelerinin hızlı bölünmesini engellemede ve dolayısıyla kanser hücrelerinin büyümelerini yavaşlatmada çok önemli bir rol oynamakta. D vitamini ayrıca, metastazı (kanserin yayılması) ve anjiyogenezi (yeni kan damarlarının oluşumu) azaltmakta.

Bu yararlı etkiler, vücudun kanserle mücadele yeteneğini güçlendiren bağışıklık tepkisinin arttırılması da dahil olmak üzere çeşitli yollarla elde edilir. Ayrıca D vitamini hücre ölümü oranını artırır ve kızarıklık, ateş, kilo kaybı ve iştahsızlıkla karakterize iltihaplanma gibi kanserle ilişkili semptomları hafifletir. Bu nedenle yeterli düzeyde D vitamini sağlamak bu koruyucu işlevler için çok önemlidir.

D vitamininin vücuttaki görevleri

D vitamininin çeşitli önemli rolleri vardır. Bunlardan en önemlileri muhtemelen kalsiyum ve fosfor emilimini kontrol eden ve bağışıklık sisteminin sağlıklı çalışmasını destekleyenlerdir. Normal kemik ve diş büyümesi ve gelişmesinin yanı sıra hastalıklara karşı direncin artması için yeterli miktarda D vitamini almak çok önemlidir.

Laboratuvar araştırmalarına göre D vitamini iltihabı azaltabilir, enfeksiyonları düzenleyebilir ve kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatabilir.

Kanser riski azaltılabilir

D vitamini eksikliği ile kanser arasındaki bağlantı karmaşık olmasına ve bu konudaki araştırmaların devam etmesine rağmen, optimal D vitamini seviyelerinin korunmasının, kanser riskinin azaltılmasında ve bu yıkıcı hastalıktan etkilenenler için sonuçların iyileştirilmesinde önemli bir rol oynayabileceğine dair artan kanıtlar bulunmaktadır.

Özellikle kanser riski yüksek olan kişilerde D vitamini seviyelerinin düzenli olarak izlenmesi ve yeterli takviyenin dikkate alınması önemlidir.

D Vitamini kaynakları

Çok az gıda doğal D vitamini içerir, ancak güçlendirilmiş süt, zenginleştirilmiş tahıllar ve somon, uskumru ve sardalye gibi yağlı balıklar yüksek miktarda D vitamini içerir. Ayrıca cildiniz, güneş ışığına maruz kaldığında D vitamininin aktif bir formu olan kalsiferole dönüşen bir molekül içerir.

Paylaşın

Şekerin Acı Tadı: Kanser Riski

Aşırı şeker tüketiminin genel sağlık üzerindeki etkisi inkar edilemez. Yüksek şeker tüketimiyle ilişkili potansiyel riskleri anlama ve bilinçli beslenme seçimleri yapma, sağlıklı bir yaşam tarzını sürdürme ve kanser ve diğer kronik hastalık riskini azaltmada çok önemli.

Haber Merkezi / Şeker tüketimi dengeli beslenmenin bir parçası olsa da, özellikle işleniş gıdalar ve gazlı içecekler, günlük önerilen şeker limitini aşmaya neden olabilir, bu durum metabolik sendrom ve obezite de dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına katkıda bulunabilir.

Mevcut kılavuzlar, uygun sınırlar dahilinde şeker tüketimini güvenli kabul eder. Örneğin Amerikan Kalp Derneği, kadınlarda günlük 25 grama, erkeklerde ise 35 grama kadar şeker alımının güvenli olduğunu önermektedir.

Şeker ve metabolik etkileri

Özellikle gazlı içeceklerden ve işlenmiş gıdalardan alınan aşırı şeker, vücutta yağ birikmesine katkıda bulunabilir. Bu, kanser de dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarıyla ilişkili olan kilo alımına ve obeziteye yol açabilir.

Şeker kaynakları ve sağlık üzerindeki etkisi

Meyveler, sebzeler ve tahıllardan edinilen şeker, işlenmiş yiyecek ve içeceklerde bulunan ilave şekerlerle karşılaştırıldığında daha az endişe vericidir. İşlenmiş yiyecek ve içeceklerden edinilen şeker, hızlı emilimi ve metabolik süreçleri bozma potansiyeli nedeniyle sağlık üzerinde daha olumsuz etkiye sahip olabilir.

Şeker ve kanser arasındaki ilişkiyi araştırmak neden bu kadar önemli?

Kanser, genetik, çevre ve yaşam tarzı dahil olmak üzere birçok faktörün katkıda bulunduğu  karmaşık bir hastalıktır. Kanserin tek bir nedeni olmasa da araştırmalar şeker tüketiminin kanserin gelişmesinde ve ilerlemesinde rol oynayabileceğini göstermiştir.

Şeker ve kanser arasındaki ilişkiyi araştırmanın bu kadar önemli olmasının bir nedeni de şeker tüketiminin dünya çapında sürekli artıyor olması. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, ilave şekerin ortalama küresel alımı 1975’ten bu yana yüzde 10 artmış durumda. Şeker tüketimindeki bu artışın artan kanser yüküne katkıda bulunması muhtemel.

Günlük yaşam tarzı seçimleri kanser riskini nasıl etkiler?

Beslenme, egzersiz ve sigara gibi günlük yaşam tarzı seçimlerinin tümü kanser riskini etkileyebilir. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz yapma ve sigaradan kaçınma kanser riskini azaltmak için önemlidir.

Beslenme, kanserin önlenmesinde özellikle önemli bir yaşam tarzı faktörüdür. Meyve, sebze ve tam tahıllar açısından zengin bir beslenmenin, kolorektal kanser, meme kanseri ve akciğer kanseri dahil olmak üzere birçok kanser türünün riskini azalttığı kanıtlanmıştır. Öte yandan, işlenmiş gıdalar, şekerli içecekler kanser riskini artırmasıyla ilişkilendirilmiştir.

İlave şekerin Metabolik Sendrom (MetS) gelişimi ile ilişkisi nedir?

Metabolik sendrom, yüksek tansiyon, yüksek kan şekeri, yüksek trigliseritler ve düşük HDL kolesterolü içeren bir dizi durumdur. Metabolik sendromlu kişilerde kalp hastalığı, felç ve tip 2 diyabet gelişme riski yüksektir. İlave şeker, metabolik sendromun gelişimine önemli bir katkıda bulunur.

Şekerli yiyecek ve içecekler tüketildiğinde vücut, kan şekeri seviyesini düzenlemeye yardımcı olmak için insülin salgılar. Ancak zamanla yüksek insülin seviyeleri, metabolik sendromun ayırt edici özelliği olan insülin direncine yol açabilir.

Yüksek şekerli yiyecek ve içecekler tüketildiğinde vücutta neler olur?

Yüksek şekerli yiyecek ve içecekler tüketildiğinde kan şekeri seviyelerinde bir artış yaşanır. Pankreas buna yanıt olarak insülin salgılar. İnsülin, glikozun kan dolaşımından enerji için kullanılabileceği hücrelere taşınmasına yardımcı olur.

Vücudun ihtiyaç duyduğundan daha fazla şeker tüketilirse, fazla glikoz yağa dönüştürülür ve karaciğer başta olmak üzere diğer dokularda depolanır. Bu kilo alımına ve obeziteye neden olabilir. Şeker, ayrıca iltihaplanmayı ve oksidatif stresi de tetikleyebilir. İltihaplanma ve oksidatif stres, kanser gelişimiyle bağlantılı iki temel süreçtir.

Metabolik sendrom kansere yakalanma riskinizi nasıl artırır?

Metabolik sendromlu kişilerde karaciğer kanseri, kolorektal kanser, meme kanseri ve pankreas kanseri dahil olmak üzere birçok kanser türüne yakalanma riski daha yüksektir. Metabolik sendromun kanser riskini artırmasının birkaç nedeni vardır.

Birincisi, metabolik sendromlu kişilerde insülin düzeyi ve insülin direnci daha yüksek olma eğilimindedir. İnsülin kanser hücrelerinin büyümesini teşvik edebilir.

İkincisi, metabolik sendromlu kişilerin aşırı kilolu veya obez olma olasılığı daha yüksektir; bu da birçok kanser türü için risk faktörü olabilir.

Üçüncüsü, metabolik sendromlu kişilerin kronik inflamasyona sahip olma olasılığı daha yüksektir ve bu da kanser gelişimini tetikleyebilir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Kanser Vakaları Yüzde 80 Arttı: Zengin Sanayi Ülkeleri Başı Çekiyor

Dünya genelinde kanser vakalarının sayısı yüzde 80’e yakın arttı. Kanser vakalarının en yoğun gözlendiği bölgeler ise Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Okyanusya’daki Avustralasya oldu.

Tüm olası yan faktörlere rağmen kanserde genetik etkenlerin yanı sıra sağlıksız beslenme, alkol ve tütün tüketimi, hareket eksikliği, aşırı kilo ve yüksek kan şekeri değerlerinin rol oynadığına dikkat çekildi.

Kanser, vücudun herhangi organ ya da dokusundaki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ve büyümesi sonucu ortaya çıkan bir hastalık tablosudur. Kanser oluştuğu dokuya göre adlandırılır. 200’den fazla tipi tespit edilmiştir. En sık görülen ve ölüme yol açan kanser türleri akciğer, mide, karaciğer, kolon ve meme kanseridir.

Dünya genelinde kanser vakalarının sayısı son 30 yıllık dönemde yüzde 80’e yakın artış gösterdi. Uluslararası araştırmacılar grubunun 1990-2019 yılları arasındaki verilerden oluşturduğu ve BMJ Oncology dergisinde yayımlanan analize göre 50 yaş altı grupta vakalardaki en güçlü artış, yemek borusu kanseri ve prostat kanseri vakalarında görüldü, karaciğer kanseri vakalarında ise yüzde 3’lük düşüş kaydedildi. 2019’da teşhis edilen kanser türleri arasında ise meme kanseri başı çekti.

Araştırmada 14-49 yaş aralığına odaklanan bilim insanları, 204 ülkede 29 kanser türüne ait verileri analiz etti. Bu yaş grubunda 2019 yılında, 1990’a göre yüzde 79’luk artışla toplam 3 milyon 260 bin kanser vakası kaydedildi. Yine 2019’da kanser nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 1990’a göre yüzde 28 artarak 500 bini geçti. Ölüm vakalarının çoğunluğunu meme, yemek borusu, akciğer, bağırsak ve mide kanseri vakaları oluştururken ölümlerdeki en güçlü artış böbrek ve yumurtalık kanseri vakalarında kaydedildi.

Coğrafi olarak dünya genelinde kanser vakalarının en yoğun gözlendiği bölgeler ise Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Okyanusya’daki Avustralasya oldu. Araştırmacılar, düşük ve orta gelirli ülkelerde de, özellikle kadınlarda kanser vakalarının arttığına işaret etti.

Analizde, ülkeler arasında kanser vakalarının kayda geçirilmesi ve teşhis kalitesi konusunda önemli farklılıklar bulunduğuna, bu nedenle gerçek rakamların daha yüksek olabileceğine de dikkat çekildi. Araştırmacılar, vakalarda kaydedilen artışın, sanayi ülkelerindeki erken tanı imkanlarının iyileşmesiyle de bağlantılı olabileceğini not etti.

Sağlıklı beslenme ve hareketin önemi

Ancak tüm olası yan faktörlere rağmen kanserde genetik etkenlerin yanı sıra sağlıksız beslenme, alkol ve tütün tüketimi, hareket eksikliği, aşırı kilo ve yüksek kan şekeri değerlerinin rol oynadığına da dikkat çekildi.

Yapılan analizler temelinde kanser vakaları ve kansere bağlı ölümlerde artışın devam edeceği öngörüsünde bulunan bilim insanları, 2030 yılına kadar 50 yaş altı grupta kanser teşhisinin yüzde 31 ve ölümlerin yüzde 20 oranında artmasını beklediklerini bildirdi. Araştırmacılar, son otuz yıllık dönemde kanserden en çok etkilenen grubun 40-49 yaş grubu olduğuna işaret ederek gelecekte de 40 yaş üstü grubun en riskli grup olmayı sürdüreceğini kaydetti.

Paylaşın

Kanser Tedavisinde Dönüm Noktası: Aşılar

Hücredeki DNA’nın (Deoksiribo Nükleik Asit) hasar alması sonucu hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi ve çoğalması sonucu oluşan kanserin tedavisinde bir sonraki büyük adımın aşı olabileceği ve bu konudaki araştırmaların dönüm noktasında olduğu belirtiliyor.

Kanserler, türlerine bağlı olarak farklı mikroskobik yapılara ve yayılma hızına sahiptir. Bu yüzden her kanser türünde farklı tedavi yolları izlenir.

Uzmanlar 5 yıl içinde bu konuda birden fazla aşının gün yüzüne çıkabileceğini tahmin ediyorlar. Bu aşılar hastalığı önlemekten çok tümörü küçültme ve yeniden ortaya çıkmasını önleme amaçlı.

Bu deneysel tedaviler özellikle göğüs ve akciğer kanserini hedef alıyor. Bununla birlikte bu yıl ölümcül cilt kanseri melanom ve pankreas kanseri tedavisinde ilerlemeler kaydedildi.

Akciğer tümörünü küçültmek için deney aşamasında olan aşıyı olanlardan biri de Amerika’nın Seattle kentinde yaşayan Todd Pieper.

56 yaşındaki Pieper’ın kanseri beyne sıçramış durumda. Gelecekte hastaların tedavi şeklini radikal değiştirebilecek araştırmaya katılma konusunda oldukça istekli.

Pieper, “Sonuç olarak kaybedecek hiçbir şeyim yok ve benim ya da diğer insanlar için kazanç gelecekte. Araştırma nasıl gidiyor, bu tür deneylerde neler oluyor çok bilgim yok. Ama iyi bir şey olabilir. Bunun bir parçası olduğum için mutluyum” diyor.

Kanserinin yayılmasına rağmen Pieper kızının gelecek yıl hemşirelik okulundan mezun olmasını görecek kadar yaşamayı umuyor. Pieper, “Kızım hemşirelik okulundan gelecek yıl mezun olacak. Bir yıl sonra. Yani çok iyi olacak. Bunu görmek istiyorum” ifadelerini kullanıyor.

Bir aşının amacına ulaşması için vücudun T hücrelerine kanseri tehlikeli olarak algılamasını öğretmesi gerekiyor.

Bir kere öğretildiler mi T hücreleri vücudun her yerine ulaşarak tehlikeyi etkisiz hale getirebiliyor. Seattle’daki Washington Üniverisitesi Kanser Aşı Enstitüsü’ndeki uzmanların görüşü bu yönde.

Washington Üniversitesi’nden Dr. Nora Disis, “Gerçek anlamda yan etkilerle ilişkili değiller. Yani çok iyi tolere ediliyorlar. Kemoterapi değiller ve hastalara çok iyi geliyor. Kısa süreli aşı olabilir ve hayat boyu etkili oluyor” diyor.

Washington Üniversitesi’ndeki aşı çalışmaları sadece bir hasta için değil, birçok hasta için geliştiriliyor. Erken ve ilerlemiş safhadaki göğüs kanseri, rahim kanseri ve akciğer kanseri için testler yapılıyor ve sonuçlar gelecek yıl belli olabilir.

Dr. Disis önümüzdeki 5-8 yıl içinde birden fazla kanser aşısının onay alacağına inanıyor. Disis, “Önümüzdeki 5-8 yıl içinde eminim hastalığın yeniden ortaya çıkmasını engelleyecek birden fazla kanser aşısına onay alacağız” ifadelerini kullanıyor.

Kanseri önlemek için daha fazla aşı da yolda olabilir. Hepatit B aşıları karaciğer kanserini, 2006’da piyasaya sunulan HPV aşıları da rahim kanserini önlüyor.

Kansere dönüşebilen akciğer nodüllerini önleyici aşılar da geliştiriliyor. İlaç firmaları Moderna ve Merck melanom hastaları için ortaklaşa kişiselleştirilmiş mRNA aşısı geliştiriyor.

Bu şekilde kişiselleştirilmiş aşı, bağışıklık sistemini eğiterek kanserin mutasyon izlerini buluyor ve etkisiz hale getiriyor. Ama bu tür aşıların pahalı olması da bekleniyor.

Bilim insanları hiç olmadığı kadar kanserin vücudun bağışıklık sisteminden nasıl gizlendiğini anlamış durumdalar. Kanser aşıları özetle bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücrelerinin bulunmasını ve yok edilmesini sağlıyor.

Bu tür araştırmalarda Todd Pieper gibi gönüllülerin rolü kritik.

Jamie Crase de onlardan biri. 11 yıl önce 34 yaşındayken, çocuğu yokken ilerlemiş rahim kanseri teşhisi konmuş. Öleceğini düşünmüş, ardından aşı olmuş ve şu anda mutlu bir yaşam sürüyor.

Crase, “Hiç çocuğum yoktu. Değerli eşyalarıma ne olacak, kime vereceğim diye düşünüyordum. Kolyemi en yakın arkadaşıma verecektim. 4. sınıftan beri en iyi arkadaşım” sözleriyle ölmeye ne kadar yaklaştığını düşündüğünü anlatıyor. Crase, kanser tedavisi konusunda hala yardımcı olabileceğini de düşünüyor.

Jamie Crase, “Kadınlara kansere yakalanmadan önce verilecek bir şey ortaya çıkarsa neden dahil olmayayım. Teşhisten sonra bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için bir şey vereceklerse neden bunun bir parçası olmayayım. Ben hala buradayım. Çocuklarım olmayacak, belki böyle yardımcı olabilirim” diyor.

Amerika’da kanser kalp hastalıklarının ardından en fazla can kaybına neden olan hastalık. Geçen yıl yaklaşık 610 bin kişi kanser nedeniyle hayatını kaybetti.

Aşı çalışmalarının amacı da kanseri en fazla ölümcül hastalıklar listesinden çıkarmak. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini görmek için birkaç yıl daha gerekiyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Sabah Uyandığınızda Bu Belirtiler Varsa Dikkat!

Kanser, dünya genelinde kalp hastalıklarından sonra ikinci önde gelen ölüm nedenidir. Kanser Türkiye’de de kalp hastalıklarından sonra önde gelen ölüm nedenleri arasında yer almaktadır.

Haber Merkezi / En sık görülen 10 kanser arasında yer alan akciğer kanseri, erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden biridir.

Akciğer kanserinin belirtileri başlangıçta çok belirgin olmadığı için sessiz katil olarak da adlandırılır.

Akciğer kanserinin semptomları tanımak da teşhiste çok önemlidir. Aşağıda sıralanan belirtiler, akciğer kanseri olanların uyandığında yaşadıkları dört semptomdur.

1. Ateş

ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri’nde çalışan uzmanlara göre, akciğer kanseri olan bir hastanın sabah uyandığında vücut ısısı daha yüksektir. Ateş, kanser hücrelerinin neden olduğu enfeksiyondan kaynaklanır.

2. Terli uyanma

Uykuda aşırı terleme ve sabahları terleyerek uyanma akciğer kanserinin belirtileri arasındadır. Uykuda aşırı terleme ve sabahları terleyerek uyanmanın nedeni kanserden kaynaklanan yüksek ateştir.

3. Sürekli kuru öksürük

Arka arkaya üç haftadan fazla kuru öksürük de akciğer kanserine işaret eder. Sabah uyanıldığında balgam çıkarılmayan kuru bir öksürük oluşur.

İstatistikler, akciğer kanseri hastalarının yüzde 65’inin teşhis anından önceki döneminde kalıcı bir öksürük fark ettiğini gösteriyor.

4. Balgamda kan

Kanser ilerledikçe hastanın balgamında kan gibi daha belirgin belirtiler ortaya çıkar. Balgamda kan oluşması da bu belirtiler arasındadır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir.

Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Devrim Niteliğinde Kanser Tedavisi: İmmünoterapi

İmmünoterapi, kanser tedavisinde büyük potansiyele sahip devrim niteliğinde bir kanser tedavi yöntemidir. Kanser hücreleri vücudun bağışıklık sisteminden saklanabilirler. İmmünoterapi, bağışıklık sistemini, kanserli hücreleri bulup yok etmesi için daha iyi çalışır hale getirir.

Haber Merkezi / Farklı tür kanserlerin sürecinde çeşitli immünoterapi türleri kullanılabilir. Mevcut immünoterapi seçenekleri şunlardır:

Bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri: Bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri bağışıklık kontrol noktalarını bloke eden ilaçlara verilen isimdir. Bağışıklık kontrol noktaları, bağışıklık sisteminin normal bir parçasıdır ve bağışıklık tepkilerinin gereğinden daha çok güçlü olmasını ve vücuda zarar vermesini engeller. Bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri bunları bloke ederek bağışıklık hücrelerinin kansere daha güçlü yanıt vermesini sağlar.

Monoklonal antikorlar: Bağışıklık sistemi üzerinde bulunan ve belirli hedeflere bağlanabilen proteinlerdir. Bu antikorlar kanser hücrelerini işaretler ve bağışıklık sistemi tarafından daha kolay bulunmasını sağlar. Bu nedenle hedefe yönelik tedavi olarak bilinir. Monoklonal antikorlar sağlıklı hücreler değil kanser hücrelerinin özel bölümlerini tanırlar. Kanser hücrelerinin yüzeyindeki büyüme bölgelerini bloke ederek kanserin büyümesine engel olurlar. Bazı monoklonal antikorlar radyasyonla kaplanarak vücuda verilir. Böylece hedefe yönelik radyoterapi yapılabilir. Bazı monoklonal antikorlara kanser ilaçları yüklenir böylece doğrudan kanser dokusuna ulaşmaları sağlanır.

T-hücre transfer tedavisi: Aynı zamanda modülatör hücre tedavisi, modülatör immünoterapi veya immün hücre tedavisi olarak da adlandırılan T-hücre transfer tedavisi ise T-Hücrelerinin kanserle doğal savaşma yeteneğini artıran bir tedavi türüdür. Bu tedavi sürecinde bireyin tümöründe bulunan bağışıklık hücreleri alınır. Bireyde bulunan kanser türüne karşı en aktif olanlar, bu kanserli hücrelere karşı daha etkin bir şekilde saldırabilmesi için seçilir veya değiştirilir. Sonra bu bağışıklık sistemi hücreleri çok sayıda çoğaltılır ve bir iğne ile tekrar vücuda geri verilir.

Kanseri tedavi eden aşılar: Bizi enfeksiyonlardan koruyan bakteri ve virüslere karşı geliştirlmiş aşılardan hepimizin az ya da çok bilgisi vardır. Kanser aşıları tamamen farklı özelliktedir. Zayıflatılmış bakteri veya virüs taşımazlar. Bunlar kanserden koruyan aşılardan da farklıdır. Kanserden koruyan aşılara örnek HPV aşısı ve hepatit B aşısıdır. Kanser aşıları tümör yüzeyinde bulunan antijenleri içerir. Vücuda verildiklerinde bağışıklık sisteminin  kanseri tanımasını ve aktif hale gelmesini sağlarlar. Kanser aşıları kendi tümör hücrelerinizden kişiye özel üretilebilir. Şu anda prostat kanseri için uygulanmakta olan bir aşı kanseri tamamen ortadan kaldırmasa da hastaların ömrünü uzatmaktadır.

Bağışıklık sistemi modülatörleri: Bağışıklık sistemi modülatörleri vücudun kansere karşı bağışıklık tepkisini arttırır. Bağışıklık sistemi modülatörlerinin bir bölümü bazıları bağışıklık sisteminin sadece belirli kısımlarını etkilerken diğerleri bağışıklık sistemini daha genel bir şekilde etkileyebilir.

Onkolitik virüsler: Vücuda verildiğinde normal hücrelere dokunmayan ancak kanser hücrelerini parçalayan virüslerdir.

Hangi kanserlerde kullanılabiliyor?

İmmünoterapi, birçok kanser tipinde kullanılıyor. Günümüzde malign melonom; yani ben kanserlerinde etkilidir. Malign melonomda, kemoterapinin hemen hemen hiç etkisi yoktur. Buna karşın immünoterapi çok daha etkilidir. Küçük hücre dışı akciğer kanserinde birinci seçenek kemoterapidir. Ancak sonrasında hastalık ilerlerse ikinci seçenek olarak immünoterapi ilaçları kullanılır. Bir diğer kullanım alanı böbrek kanseridir. Hedefe yönelik ilaçlar başarısız olduğu zaman ikinci seçim immünoterapi olur. Lenf kanserlerinde de (Hodgkin hastalığı) kullanılır. Bağırsak, mesane, mide ve meme kanserinde de kullanılmasına yönelik çalışmalar ise devam ediyor.

Ne tür yan etkiler yapabilir?

İmmünoterapi bağışıklık sistemi ile ilgili yan etkiler yapabilir. Bunlar; deride birtakım belirtiler, ishal gibi durumlardır. Akciğerde iltihap (mikropsuz zatürre), hormon sistemi üzerinde etkileri olabilir. Örneğin; tiroit bezi üstüne etki ederek yavaş ya da hızlı çalışmasına neden olabilir. Böbrek üstü bezi yetersizliği yapabilir. Hipofiz bezinin yetersizliği görülebilir. Halsizlik, iştahsızlık yapabilir.

Yan etkilerin çok iyi bilinmesi, hastaların sıkı takip edilmesi gerekir. Bu yüzden immünoterapi uygulayan medikal onkologların, yan etkiler oluştuğunda ilacın ne zaman kesileceğini, ne zaman devam edileceğini iyi bilmesi ve bu konuda önlemler alması gerekir. Takibi yapan göğüs hastalıkları, endokrinoloji, gastroenteroloji gibi diğer dallardaki hekimlerin de herhangi bir yan etki görüldüğünde nasıl müdahale edilmesi gerektiğini bilmesi gerekir. Örneğin; yan etkiler görüldüğünde kortizon kullanılması gerekebilir. Bu yüzden hekimin kortizonu ne zaman kullanacağını bilmesi gerekir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın