Araştırma: Çok Fazla Tavuk Yemek Kanserden Ölüm Riskini Artırabilir

Yeni yayınlanan bir araştırma, haftada 300 gramdan fazla tavuk eti tüketmenin ölüm riskini artırdığını ortaya koydu. Bu miktar (300 gram) haftada yaklaşık üç porsiyon tavuğa denk geliyor.

Haber Merkezi / Araştırma, National Institute of Gastroenterology’deki bir ekip tarafından yürütüldü ve araştırmanın sonuçları Nutrients dergisinde yayınlandı.

Araştırmada yer alan bilim insanları, 20 yıl boyunca yaklaşık 5 bin İtalyan yetişkinin sağlık ve beslenme alışkanlıklarını takip ederek, beslenmelerinin uzun vadede sağlıklarını nasıl etkileyebileceğini inceledi.

Araştırma, haftada 300 gramdan fazla kümes hayvanı yiyen bireylerin (yaklaşık iki normal tavuk göğsü) sindirim sistemi kanseri geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Araştırma, ayrıca bu bireylerin, haftada 100 gram veya daha az kümes hayvanı yiyen bireylere kıyasla, bu kanserlerden erken ölme risklerinin yüzde 27 daha yüksek olduğunu buldu.

Araştırmada yer alan bilim insanları, bulgularının kümes hayvanlarının kendisinin kansere neden olduğunu kanıtlamadığını açıkça belirtiyorlar. Bilim insanları, bağlantının arkasında başka nedenler de olabileceğini ifade ediyorlar.

Tavuk ve diğer kümes hayvanları kırmızı ete göre daha sağlıklı bir alternatif olarak önerilmektedir. Kırmızı et sıklıkla kalp hastalığı ve bazı kanserlerle ilişkilendirilmiştir, bu nedenle tavuk daha iyi beslenmek isteyenler için popüler bir tercih haline gelmiştir.

Sindirim sistemi, mide, bağırsaklar, karaciğer ve pankreas gibi yiyecekleri parçalamak ve besinleri emmek için hayati önem taşıyan organları içerir. Bu bölgelerdeki kanserlerin erken teşhisi genellikle zordur ve ölümcül olabilir. Bu nedenle, bu hastalıkların riskini neyin artırabileceğini anlamak önemlidir.

Paylaşın

Kanserin Şaşırtıcı Bir Nedeni Daha Keşfedildi

Kanser gibi hastalıkların nasıl başladığını hiç merak ettiniz mi? Avustralyalı bilim insanları, bu soruyu daha iyi anlamamıza yarımcı olabilecek büyüleyici bir keşfe imza attılar.

Haber Merkezi / Bilim insanları, kanser oluşumunda rol oynayabilecek dairesel RNA adı verilen küçük moleküllere odaklandılar.

Dairesel RNA’lar genetik materyalin küçük halkalarıdır. Hücrelerdeki, vücut için bir talimat kılavuzu gibi davranan DNA’nın aksine, dairesel RNA’ların bu talimatların nasıl yürütüleceğini etkilediği düşünülmektedir.

Flinders Üniversitesi’ndeki bilim insanları, bu küçük halkaların bazen DNA’ya müdahale ederek kanser gibi hastalıklara yol açabilecek hatalara neden olabileceğine dair kanıtlar buldular.

Araştırmada, bebeklerden alınan kan örnekleri incelendi. Bu bebeklerden bazılarında daha sonra bir kan kanseri türü olan lösemi gelişirken, bazılarında ise gelişmedi.

Araştırmayı yürüten bilim insanları, lösemi geliştiren bebeklerin kanında dairesel RNA’nın daha yüksek miktarda bulunduğunu fark ettiler. Bu durum, dairesel RNA’nın DNA’da değişikliklere yol açarak kanserin gelişimine zemin hazırlayabileceğini gösteriyor.

Keşif neden bu kadar önemli?

En sevdiğiniz hikaye kitabını düşünün, birisi cümleler ekler veya çıkarırsa, hikaye artık mantıklı olmayabilir. Benzer şekilde, DNA’da vücut için ayrıntılı bir talimatlar dizisi gibi çalışır.

Dairesel RNA’lar buna müdahale ettiğinde, hücrelerin nasıl büyüdüğü ve işlev gördüğüne dair “hikaye” değişebilir ve kanser gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Araştırmada yer alan Dr. Vanessa Conn, bu değişikliklerin nasıl olabileceğini açıkladı. Vanessa Conn’a göre, dairesel RNA’lar tek başlarına çalışmıyor; DNA’da birçok değişikliğe neden olmak için aynı anda bir araya geliyorlar.

Dairesel RNA’lar, sağlıklı bir hücreyi anormal davranan ve lösemi gibi hastalıklara yol açan bir hücreye hızla dönüştürebilirler. Araştırma ekibi, dairesel RNA’ların ayrıca başka hastalıklarda da rol oynayabileceğine inanıyor.

Paylaşın

DSÖ: Cep Telefonları İle Beyin Kanserleri Arasında Bağlantı Yok

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yaptırdığı yeni bir inceleme, cep telefonu kullanımı ile beyin kanseri riskinin artması arasında bir bağlantı olmadığını ortaya koydu.

Haber Merkezi / İnceleme, cep telefonu kullanımındaki büyük artışa rağmen beyin kanseri vakalarında buna karşılık gelen bir artışın olmadığı belirlendi.

İncelemenin baş yazarı yardımcı doçent Ken Karipidis, incelemenin 1994 ile 2022 yılları arasında yayımlanan 63 gözlemsel çalışmayı içerdiğini ve bunun “bugüne kadarki en kapsamlı inceleme” olduğunu söyledi ve ekledi:

“Cep telefonları ile beyin kanseri veya boyun kanserleri arasında bir bağlantı olduğunu gösteren kanıtların olmadığı sonucuna vardık.”

Sonuçlardan oldukça emin olduklarını belirten Karipidis, cep telefonu kullanımında büyük bir artış olsa da beyin kanseri oranlarının sabit kaldığını söyledi.

İncelemede, merkezi sinir sistemi kanserleri (beyin, meninksler, hipofiz bezi ve kulak dahil), tükürük bezi tümörleri ve beyin tümörleri ele alındı.

Avustralya Radyasyon Koruması ve Nükleer Güvenlik Ajansı (Arpansa) öncülüğünde gerçekleştirilen incelemede, 5 binden fazla çalışma incelendi ve bunların arasından bilimsel açıdan en iyi olanlar tercih edildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2011 yılında radyo frekanslı elektromanyetik alanları olası kanserojen alanlar olarak sınıflandırmıştı.

Karipidis, söz konusu sınıflandırmadan bu yana çok sayıda araştırmanın yayınlandığını ve 2019 yılında DSÖ’nün radyo dalgalarının sağlık üzerindeki etkilerini incelemek için bir dizi sistematik çalışma yaptırdığını ifade etti.

Kanser ile cep telefonları arasındaki bağlantıya dair endişelerin ortadan kaldırılması gerektiğini söyleyen Karipidis, ancak teknolojinin gelişmeye devam etmesi nedeniyle araştırmaların sürdürülmesinin önemli olduğunu vurguladı.

Paylaşın

Erkeklerin Kanser Riskini Azaltmak İçin Yapması Gereken Beş Şey

Kanser riski yaşla birlikte artar, ancak erken yaşta sağlıklı alışkanlıklar edinmek, hayatın ilerleyen dönemlerinde kanser olma olasılığını önemli ölçüde azaltabilir.

Haber Merkezi / İşte 20’li, 30’lu ve 40’lı yaşlardaki erkekler için kanser risklerini azaltmalarına ve sağlıklı bir gelecek için güçlü bir temel oluşturmalarına yardımcı olacak 5 şey:

20’li yaşlarda:

Sağlıklı beslenme: Meyve, sebze, tam tahıllar ve yağsız proteinler açısından zengin dengeli bir beslenme kanser riskini düşürmeye yardımcı olabilir.

Düzenli egzersiz: Her hafta en az 150 dakika orta yoğunlukta fiziksel aktivite, sağlıklı bir kiloyu korumaya ve çeşitli kanser riskini azaltmaya yardımcı olabilir.

Tütün ürünlerinden kaçınma: Sigara ve tütün kullanımı kanserin önde gelen nedenleri arasındadır. Sigara gibi tütün ürünlerinden kaçınılmalı.

Cilt sağlığı: Cilt kanseri riskini azaltmak için yüksek SPF’li güneş koruyucu kullanılmalı, koruyucu kıyafetler giyinilmeli ve solaryumdan kaçınılmalı.

Aşılar: HPV aşısı gibi aşılar belirli kanser türlerine karşı koruma sağlayabilir.

30’lu yaşlarda:

Düzenli kontroller: Sağlık taramaları ve kontroller olası sorunları erken öğrenmeye yardımcı olabilir. Aile geçmişi ve kişisel risk faktörlerine göre uygun taramalar hakkında doktor ile görüşülebilir.

Stresi yönetimi: Kronik stres genel sağlığı etkileyebilir. Duygusal sağlığı korumak için farkındalık, egzersiz veya hobiler gibi stres yönetimi teknikleri uygulanabilir.

Kilo kontrolü: Sağlıklı bir kiloyu korumak çok önemlidir. Kiloyu kontrol altında tutmak için dengeli bir beslenmeye ve düzenli egzersize odaklanılmalı.

Alkol tüketiminin sınırlanması: Aşırı alkol kullanımı ağız, boğaz, yemek borusu ve karaciğer gibi kanser türleri riskinin artmasıyla ilişkilidir.

Aile geçmişi: Aile geçmişini anlamak, kalıtsal kanser riski faktörünü değerlendirmeye ve ek taramaların gerekli olup olmadığına karar vermeye yardımcı olabilir.

40’lı yaşlarda:

Rutin taramalar: 40’lı yaşlarınızda, risk faktörlerine ve aile geçmişine bağlı olarak kolorektal kanser gibi kanserler için düzenli taramalara başlanmalı. Erken teşhis daha iyi sonuçlara yol açabilir.

Kalp sağlığı: Sağlıklı bir kalbe sahip olmak, daha düşük kanser riskiyle bağlantılıdır. Genel sağlığı desteklemek için kalp sağlığına uygun bir beslenme ve düzenli egzersiz programı uygulanmalı.

Yaşam tarzı: Yaşlandıkça, sağlık hedeflerine bağlı olarak beslenme ve egzersiz de dahil olmak üzere yaşam tarzı seçimleri yeniden değerlendirilmeli.

20’li, 30’lu ve 40’lı yaşlarda proaktif adımlar atmak kanser riskini önemli ölçüde azaltabilir.

Paylaşın

Türeci Ve Şahin, Kanser İlacı İçin Tarih Verdiler: 2026

Prof. Dr. Uğur Şahin, büyük bilgi devrimi yaşıyoruz” diyerek, “Araştırmalarımızı dijital teknolojiler ve yapay zeka tarafından yönlendirerek, her zamankinden daha hızlı ilerleyebiliyoruz. Bugün tıp alanında da her şey eskisinden çok çok daha hızlı gerçekleşiyor” ifadelerini kullandı.

Son yıllarda kanserle mücadele konusunda çığır açan yeni bulgulara ulaşıldığını söyleyen Prof. Dr. Özlem Türeci, “Biontech olarak bir dizi programla büyük bir ilerleme kaydettik” dedi.

Dünyanın ilk Covid-19 aşısını geliştiren Alman biyoteknoloji firması BioNTech’in kurucu ortakları Prof. Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin, uzun süredir çalıştıkları kanser ilacı için tarih verdiler. Haftalık “Focus” dergisine konuşan iki bilim insanı, ilk kanser aşılarının 2026 yılına kadar ruhsat alıp piyasaya çıkacağına inandıklarını açıkladılar.

VOA Türkçe’den Cem Dalaman’ın aktardığına göre; Onlarca yıldır yaptıkları kanser araştırmalarının meyvelerini alma sürecine girdiklerini belirten Prof. Şahin, “Nihayetinde verilere dayanarak ruhsatlandırma konusunda kararı yetkili kurumlar verecek. Şu anda bir akciğer kanseri türüne karşı bir antikorumuz ve metastaz yapmış meme kanserine karşı bir antikor ilaç konjugat adayımız – kısaca ADC – onay için uygun bir duruma gelecek. Ayrıca bu yıl sonuna kadar, faz 2 veya faz 3 denemelerini sonlandırarak, tescil potansiyeli olan on aşı adayına sahip olmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Cilt, bağırsak, rahim, prostat ve akciğer kanseri gibi toplam 30 kanser türüne karşı klinik araştırmasının sürdüğünü, ilk ve ikinci deneylerde büyük bir başarı sağlandığını, artık aşı geliştirme sürecinde olduklarını belirten Şahin, “2030 yılına kadar geniş bir kanser tedavisi portföyüne sahip olmak istiyoruz. Prensip olarak, yakın bir gelecekte birçok kanser türünün daha erken tanınmaması ve daha tedavi edilebilir olmaması için hiçbir neden göremiyorum” dedi.

“Tıbbın uzun vadede kanseri kontrol altına alma ya da iyileştirme yolunda ilerlediğine inanıyorum” diyen Prof. Şahin, büyük bilgi devrimi yaşıyoruz” diyerek, “Araştırmalarımızı dijital teknolojiler ve yapay zeka tarafından yönlendirerek, her zamankinden daha hızlı ilerleyebiliyoruz. Bugün tıp alanında da her şey eskisinden çok çok daha hızlı gerçekleşiyor” ifadelerini kullandı.

“Kemoya ihtiyaç kalmayabilir”

Son yıllarda kanserle mücadele konusunda çığır açan yeni bulgulara ulaşıldığını söyleyen Prof. Özlem Türeci, “Biontech olarak bir dizi programla büyük bir ilerleme kaydettik. Kanserin tedavisine yönelik çalışan diğer şirketlerin nerede durduğunu yargılamak istemiyorum. Genel olarak sektör için söyleyebileceğim, melanom tedavisinde yıllardır önemli ilerlemeler kaydedildi. Diğer birçok endikasyonda da tıbbi açından büyük bir potansiyel görüyoruz” şeklinde konuştu.

Her hastanın kanser hücresinin farklı olduğunu ve bireyselleştirilmiş kanser tedavisine öncelik verdiklerini anlatan Türeci, ilerleyen yıllarda kemoterapiye ihtiyaç kalmayabileceğini belirtti.

“Vücudun kendi savunma sisteminin kanserle savaşabilmesi için çalışıyoruz. Bu sayede tüm vücudu zehirleyen kemoterapiye artık ihtiyaç kalmayacak” diyen bilim insanı, “Kemoterapiler, büyük veya yaygın tümörleri tedavi etmek için kullanılabilen çok güçlü bir yöntem. Ancak bizim üzerinde çalıştığımız, antikorları kanserden etkilenen bölgelere hedeflerken sağlıklı dokuyu mümkün olduğunca koruyarak kullanılabilmek.

Bu gelecekteki hassas tedaviler için çok önemli bir yaklaşım olacak. Antikor ilaç konjugatları, yani ADC’leri Korona tedavisinde de kullandığımız mRNA‘nın tamamlayıcısı olarak görüyoruz. ADC’ler daha büyük tümör kitlelerini parçalayabilecek, aşılar da kalan kanser hücrelerini ortadan kaldırabilecek” ifadesini kullandı.

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden Kanser Uyarısı: Yüzde 77 Artış Olabilir

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), tütün ve alkol kullanımı, obezite, hava kirliliği ve çevresel risk faktörleri nedeniyle, kanser vakalarında 2050 yılına kadar yüzde 77 artış olabileceğini açıkladı.

Bu artışın yol açacağı yükün dünyanın değişik bölge ve ülkelerinde farklı hissedileceğine işaret edilerek, kanser yükünü yönetmek için en az kaynağa sahip olanların, kanserin en ağır yükünü taşıyacağı belirtildi.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) kanser vakalarında büyük artış olabileceği konusunda uyardı. IARC tarafından Perşembe günü Cenevre’de yapılan açıklamaya göre, kanser hastası sayısı 2050 yılına kadar 35 milyonu aşacak. Bu, 2022 yılındaki vaka sayılarına kıyasla yüzde 77 oranında bir artışa tekabül ediyor.

IARC vaka sayılarındaki artışa kaynaklık edecek en önemli nedenleri, “Tütün ve alkol kullanımı, obezite, hava kirliliği ve çevresel risk faktörleri” olarak sıraladı.

Artan ve aynı zamanda da yaşlanan dünya nüfusunun da kanser hastası sayılarındaki artışta etkili olacağı vurgulanan IARC açıklamasında, “Bu artış aynı zamanda insanların risk faktörlerine maruz kalmasına yol açan değişimle de ilgilidir ve bunların büyük bir bölümü sosyo-ekonomik gelişmelerle ilintilidir” ifadelerine yer verdi.

Vaka sayılarında en büyük artışın, gelişmiş ülkelerde görüleceği öngörülüyor. Tahminlere göre 2050 yılında bu ülkelerde 4 milyon 800 bin yeni vaka görülecek. Oransal olarak bakıldığında ise en büyük artış, yüzde 142’yi aşacak bir oranla, Birleşmiş Milletler’in (BM) İnsani Gelişme Endeksi’nin (HDI) alt sınırında yer alan ülkelerde yaşanacak. Ayrıca öngörülere göre kanser nedeniyle ölümler de bu ülkelerde iki kat artacak.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; IARC Kanser İzleme Bölümü Başkanı Freddie Bray, bu artışın yol açacağı yükün dünyanın değişik bölge ve ülkelerinde farklı hissedileceğine işaret ederek, “Kanser yükünü yönetmek için en az kaynağa sahip olanlar, kanserin en ağır yükünü taşıyacak” dedi.

Paylaşın

Kanser Karşıtı Beslenme: Bu Değişiklikler Kanser Riskini Azaltabilir

Birçok kişi kanser riskini azaltmak için yapabilecekleri hiçbir şey olmadığını düşünür, gerçekte ise her gün atabileceği kolay ve pratik adımlar vardır. Bu adımlardan biri de sağlıklı beslenme.

Haber Merkezi / Sağlıklı beslenmenin kanser ve diğer hastalık riskini azaltmada önemli olduğu iyi bilinmektedir. Kanseri tamamen önleyebilecek tek bir beslenme modeli olmamasına rağmen, iyi ve dengeli bir beslenme genel sağlığı iyileştirebilir ve muhtemelen bazı kanserlere yakalanma riskini azaltabilir.

İşte kanseri önleyici bir yaşam tarzını teşvik edebilecek bazı beslenme önerileri:

Omega-3 yağ asitleri veya takviyeleri: Omega-3 yağ asitleri veya takviyelerini yemeklerde tüketmeye başlayın. Somon ve sardalya gibi soğuk su balıklarının yanı sıra ceviz ve keten tohumları da mükemmel omega-3 yağ asitleri kaynaklarıdır.

Bitki bazlı beslenme: Beslenmenizin yeterli miktarda yeşil yapraklı sebze içerdiğinden emin olun. Bunlar çeşitli kanser türlerine karşı korunmaya yardımcı olabilecek vitaminler, mineraller, antioksidanlar ve lif açısından zengindir.

Yoğurt: Yoğurt, kanser riskini azaltmaya yardımcı olabilecek lipitleri metabolize etmenin yanı sıra, bağırsakta kanseri önlediği bilinen metabolitler üreten faydalı bakteriler de içerir.

Et tüketimini azaltın: Ette çok fazla yağ bulunur ve bu yağın çoğu doymuş yağdır. Doymuş yağ bakımından zengin beslenme, artan kanser riskiyle ilişkilendirilmiştir.

Susuz kalmayın: Gün boyu yeterli oranda su içmek yorgunluğu azaltır ve vücut işleyişinin daha iyi iyileşmesini sağlar. Vücut uygun şekilde su aldığında kan akışındaki oksijen miktarı artar.

Alkolü kısıtlayın: Araştırmalar, alkol kullanımı ile özellikle kolorektal, meme, yemek borusu, pankreas ve karaciğer kanseri olmak üzere artan kanser riski arasında açık bir bağlantı olduğunu ortaya koymuştur.

Obezite: Sağlıklı bir kilo aralığında kalmak için porsiyon boyutlarınızı kontrol edin. Obezite birçok kanser türüyle bağlantılı olduğundan sağlıklı kiloyu korumak çok önemlidir.

Sigarayı bırakın: Kanser riskinizi azaltmanın en iyi yöntemlerinden biri sigarayı bırakmaktır. Diğer bazı malignitelerle bağlantılı olmasının yanı sıra, sigara içmek akciğer kanserinin başlıca nedenidir.

Zencefil, sarımsak, soğan, zerdeçal ve kişniş gibi kanserle mücadele eden yiyecekleri deneyin; bu yiyeceklerin hepsi kanserle mücadele etme özelliğine sahiptir.

Son olarak ama bir o kadar da önemli, bazı gıda takviyelerini beslenmenize dahil edin. Örneğin folik asit meme kanseri riskini azaltır; B12 vitamini ile birleştirilen folik asit kolon kanserini önlemeye yardımcı olabilir; D vitamini prostat, kolorektal ve diğer kanser riskini azaltır.

Paylaşın

Kanser Aşısına Ne Kadar Zaman Kaldı?

Biyoteknoloji şirketi Curevac’ın CEO’su Alexander Zehnder, en geç beş yıl içinde mRNA teknolojisiyle geliştirilmiş kanser aşısını piyasaya sürmeyi hedefliyor. Zehnder, 20 yıldır kanser aşıları için araştırmalar yürütüldüğünü, son dönemde kaydedilen ilerlemenin ise “devasa boyutta” olduğunu söyledi.

Alexander Zehnder, pandemi sırasında çok deneyim kazandıklarını, yapay zekanın da artık mRNA’nın programlamasında yaşanan sıkıntıların çözümlenmesini sağlayacak boyutta geliştiğini anlattı.

mRNA teknolojisi, son bir kaç yılda tıpta adeta devrim yarattı. Bu teknoloji, koronavirüs pandemisi sırasında birkaç ay gibi kısa bir süre zarfında SARS-CoV-2’ye karşı aşı geliştirilmesini sağladı. Virüs daha agresif mutasyonlar geliştirse bile mRNA teknolojisi ile yeni varyantlara karşı etkili aşılar güncellendi.

Nobel Tıp Ödülü’ne layık görülen bu teknoloji çok daha fazlasını başarabilir. Zira mRNA, kanser ile mücadele araştırmalarına yeni ivme kazandırdı.

Biyoteknoloji şirketi Curevac’ın CEO’su Alexander Zehnder, en geç beş yıl içinde mRNA teknolojisiyle geliştirilmiş kanser aşısını piyasaya sürmeyi hedefliyor.

Belirli kanser türlerine karşı etkili olacak aşıların geliştirilmesi, insanlık için önemli bir dönüm noktası olabilir.

Bild am Sonntag gazetesine konuşan Zehnder, 20 yıldır kanser aşıları için araştırmalar yürütüldüğünü, son dönemde kaydedilen ilerlemenin ise “devasa boyutta” olduğunu söyledi. Zehnder, pandemi sırasında çok deneyim kazandıklarını, yapay zekanın da artık mRNA’nın programlamasında yaşanan sıkıntıların çözümlenmesini sağlayacak boyutta geliştiğini anlattı.

Kanser aşıları bağışıklık sistemini uyararak vücudun kendi savunma sisteminin özellikle tümör hücreleriyle savaşmasını sağlıyor.

Alexander Zehnder, aşıların etsini “Kanserle ilgili ölümcül olan şey büyümeye devam ediyor olması. Kanser aşısı, kanser çoktan metastaz yapmış olsa bile büyümeyi durdurmayı amaçlamaktadır. Böylece kanser, on yıllarca birlikte yaşamaya devam edebileceğiniz kronik bir hastalık haline gelecektir. Kanser artık bir ölüm cezası olmaktan çıkacak” sözleriyle aktardı.

Curevac gibi bir diğer biyoteknoloji şirketi BioNTech de kansere karşı aşı geliştirmek için zamanla yarışıyor. Ekim 2023’ün başında BioNTech, devam eden bir klinik araştırmanın çok umut verici ara sonuçlarını yayımladı. Bu klinik çalışmada, BioNTech’in mRNA kanser aşısı CARVac’ın deneklerde ne ölçüde etkili olduğu test ediliyor.

BioNTech CEO’su Uğur Şahin, bu sonuçlar ışığında, kanser aşılarının önümüzdeki yıllarda kullanıma sunulacağı konusunda iyimser olduğunu söyledi. Şahin Der Spiegel’e verdiği bir röportajda “2030’dan önce hastalar için büyük ölçekte bu imkanın sağlanabileceğine inanıyoruz” dedi.

Kanser aşılarının uzun vadede geleneksel kanser tedavilerinin yerini alması bekleniyor. Radyasyon ve kemoterapinin kanser hastaları için son derece zor süreçler olduğu dikkate alındığında bu çok önemli bir fark yaratabilir.

Curevac’ın CEO’su Alexander Zehnder, kemoterapi ve radyasyonun sadece tümörü değil aynı zamanda sağlıklı dokuları da hedef aldığını ve bu nedenle yan etkileri olduğunu anlatırken “mRNA’da ise bağışıklık sistemi somut olarak tek başına kanserle savaşmak üzere uyarılıyor” bilgisini aktardı.

Kanser aşıları nasıl çalışıyor?

T hücreleri, hastalıklı hücreleri yok ederek veya diğer bağışıklık hücrelerini saldırıya teşvik ederek vücudun enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcı oluyor. Ancak T hücreleri kanser hücrelerini tanımakta çok güçlük çekiyor. CAR T hücreleri ise bunu yapabiliyor.

Avrupa’da CAR T Hücre tedavisine 2018 yılında onay verildi ve şimdilik sadece Lösemi, yani kan kanseri tedavisinde uygulanabiliyor. Ama bu tedavi yöntemi karşılanamayacak kadar maliyetli. Alman Kanser Araştırmaları Merkezi’ne göre üreticiler bir hasta için bağışıklık hücresi üretimi için 320 bin euroya kadar ücret talep ediyor.

Bu tedavide, hastanın beyaz kan hücrelerinden, yani enfeksiyona karşı vücudu savunmakla görevli lökositlerden, T hücreleri filtrelenerek alınıyor. T hücrelerinin genetiği değiştirilerek yüzeylerinde kimerik antijen reseptörleri (CAR) adı verilen özel yapılar oluşması sağlanıyor, böylelikle kanseri tanıyan ve onlarla savaşan hücrelere dönüştürülüyorlar.

Bu yolla elde edilen CAT T hücreleri hastalara yeniden verildiğinde doğrudan kanserli hücrelere saldırıyorlar. Yani bağışıklık sistemi uyarılıyor, tümör hücreleriyle savaşıyor. Aşılar, CAR T hücreleri tümör hücrelerini bulamadıklarında ya da çok zayıf olduklarında bu süreci destekleyebilir.

Burada sadece kanser olunduğunda söz konusu olan Claudin-6 proteini yardımcı oluyor. mRNA teknolojisinin yardımıyla Claudin-6’nın genetik bilgisi kanser hücresine ekleniyor. Bu, tümör hücresinin yüzeyine kenetlenen bir antijen oluşturuyor. Bu da CAR-T hücrelerinin tümör hücrelerini tanımasını ve savaşmasını kolaylaştırıyor.

Bugüne kadar modifiye edilen T hücreleri sadece kan kanseri türleri ile mücadele ediyordu. Ancak mRNA teknolojisindeki hızlı ilerleme, löseminin yanı sıra diğer kanser türleri için de etkili ve daha korunaklı tedavilerin gelecekte mümkün olabileceği umudunu güçlendiriyor. Bunlar arasında cilt kanseri, akciğer kanseri, meme kanseri ve pankreas kanserine karşı etkili olması umut edilen aşı çalışmaları yer alıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

D Vitamini Eksikliği Kansere Neden Olabilir Mi?

D vitamini eksikliği ile kanser arasında bir bağlantı var mı? Bu soru tıp dünyasında önemli bir ilgi uyandırdı ve ortaya çıkan bulgular, D vitamini seviyeleri ile kanser riski arasında zorlayıcı da olsa bir bağlantı olduğunu ortaya koyuyor.

Haber Merkezi / Doğrudan bir neden olmasa da, bu temel besin maddesinin eksikliği, çeşitli kanser türlerinin gelişimine ve ilerlemesine katkıda bulunan bir faktör gibi görünüyor.

Araştırmalar, D vitamini eksikliği ile ileri kanser aşamaları arasında önemli bir korelasyon olduğunu ve özellikle meme kanseri ile bazı kan, yemek borusu ve mide kanserlerinde daha düşük kanser tedavi oranlarının olduğunu öne sürüyor.

D vitamini, yalnızca kalsiyum seviyelerinin ve hemostazın korunmasında rol oynamakla kalmaz, aynı zamanda hücre çoğalmasını, metastazı ve anjiyogenezi azaltmada da önemli bir etkiye sahiptir.

D vitamini kanseri önleyebilir mi?

Aslında D vitamini, kanser hücrelerinin hızlı bölünmesini engellemede ve dolayısıyla kanser hücrelerinin büyümelerini yavaşlatmada çok önemli bir rol oynamakta. D vitamini ayrıca, metastazı (kanserin yayılması) ve anjiyogenezi (yeni kan damarlarının oluşumu) azaltmakta.

Bu yararlı etkiler, vücudun kanserle mücadele yeteneğini güçlendiren bağışıklık tepkisinin arttırılması da dahil olmak üzere çeşitli yollarla elde edilir. Ayrıca D vitamini hücre ölümü oranını artırır ve kızarıklık, ateş, kilo kaybı ve iştahsızlıkla karakterize iltihaplanma gibi kanserle ilişkili semptomları hafifletir. Bu nedenle yeterli düzeyde D vitamini sağlamak bu koruyucu işlevler için çok önemlidir.

D vitamininin vücuttaki görevleri

D vitamininin çeşitli önemli rolleri vardır. Bunlardan en önemlileri muhtemelen kalsiyum ve fosfor emilimini kontrol eden ve bağışıklık sisteminin sağlıklı çalışmasını destekleyenlerdir. Normal kemik ve diş büyümesi ve gelişmesinin yanı sıra hastalıklara karşı direncin artması için yeterli miktarda D vitamini almak çok önemlidir.

Laboratuvar araştırmalarına göre D vitamini iltihabı azaltabilir, enfeksiyonları düzenleyebilir ve kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatabilir.

Kanser riski azaltılabilir

D vitamini eksikliği ile kanser arasındaki bağlantı karmaşık olmasına ve bu konudaki araştırmaların devam etmesine rağmen, optimal D vitamini seviyelerinin korunmasının, kanser riskinin azaltılmasında ve bu yıkıcı hastalıktan etkilenenler için sonuçların iyileştirilmesinde önemli bir rol oynayabileceğine dair artan kanıtlar bulunmaktadır.

Özellikle kanser riski yüksek olan kişilerde D vitamini seviyelerinin düzenli olarak izlenmesi ve yeterli takviyenin dikkate alınması önemlidir.

D Vitamini kaynakları

Çok az gıda doğal D vitamini içerir, ancak güçlendirilmiş süt, zenginleştirilmiş tahıllar ve somon, uskumru ve sardalye gibi yağlı balıklar yüksek miktarda D vitamini içerir. Ayrıca cildiniz, güneş ışığına maruz kaldığında D vitamininin aktif bir formu olan kalsiferole dönüşen bir molekül içerir.

Paylaşın

Şekerin Acı Tadı: Kanser Riski

Aşırı şeker tüketiminin genel sağlık üzerindeki etkisi inkar edilemez. Yüksek şeker tüketimiyle ilişkili potansiyel riskleri anlama ve bilinçli beslenme seçimleri yapma, sağlıklı bir yaşam tarzını sürdürme ve kanser ve diğer kronik hastalık riskini azaltmada çok önemli.

Haber Merkezi / Şeker tüketimi dengeli beslenmenin bir parçası olsa da, özellikle işleniş gıdalar ve gazlı içecekler, günlük önerilen şeker limitini aşmaya neden olabilir, bu durum metabolik sendrom ve obezite de dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına katkıda bulunabilir.

Mevcut kılavuzlar, uygun sınırlar dahilinde şeker tüketimini güvenli kabul eder. Örneğin Amerikan Kalp Derneği, kadınlarda günlük 25 grama, erkeklerde ise 35 grama kadar şeker alımının güvenli olduğunu önermektedir.

Şeker ve metabolik etkileri

Özellikle gazlı içeceklerden ve işlenmiş gıdalardan alınan aşırı şeker, vücutta yağ birikmesine katkıda bulunabilir. Bu, kanser de dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarıyla ilişkili olan kilo alımına ve obeziteye yol açabilir.

Şeker kaynakları ve sağlık üzerindeki etkisi

Meyveler, sebzeler ve tahıllardan edinilen şeker, işlenmiş yiyecek ve içeceklerde bulunan ilave şekerlerle karşılaştırıldığında daha az endişe vericidir. İşlenmiş yiyecek ve içeceklerden edinilen şeker, hızlı emilimi ve metabolik süreçleri bozma potansiyeli nedeniyle sağlık üzerinde daha olumsuz etkiye sahip olabilir.

Şeker ve kanser arasındaki ilişkiyi araştırmak neden bu kadar önemli?

Kanser, genetik, çevre ve yaşam tarzı dahil olmak üzere birçok faktörün katkıda bulunduğu  karmaşık bir hastalıktır. Kanserin tek bir nedeni olmasa da araştırmalar şeker tüketiminin kanserin gelişmesinde ve ilerlemesinde rol oynayabileceğini göstermiştir.

Şeker ve kanser arasındaki ilişkiyi araştırmanın bu kadar önemli olmasının bir nedeni de şeker tüketiminin dünya çapında sürekli artıyor olması. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, ilave şekerin ortalama küresel alımı 1975’ten bu yana yüzde 10 artmış durumda. Şeker tüketimindeki bu artışın artan kanser yüküne katkıda bulunması muhtemel.

Günlük yaşam tarzı seçimleri kanser riskini nasıl etkiler?

Beslenme, egzersiz ve sigara gibi günlük yaşam tarzı seçimlerinin tümü kanser riskini etkileyebilir. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz yapma ve sigaradan kaçınma kanser riskini azaltmak için önemlidir.

Beslenme, kanserin önlenmesinde özellikle önemli bir yaşam tarzı faktörüdür. Meyve, sebze ve tam tahıllar açısından zengin bir beslenmenin, kolorektal kanser, meme kanseri ve akciğer kanseri dahil olmak üzere birçok kanser türünün riskini azalttığı kanıtlanmıştır. Öte yandan, işlenmiş gıdalar, şekerli içecekler kanser riskini artırmasıyla ilişkilendirilmiştir.

İlave şekerin Metabolik Sendrom (MetS) gelişimi ile ilişkisi nedir?

Metabolik sendrom, yüksek tansiyon, yüksek kan şekeri, yüksek trigliseritler ve düşük HDL kolesterolü içeren bir dizi durumdur. Metabolik sendromlu kişilerde kalp hastalığı, felç ve tip 2 diyabet gelişme riski yüksektir. İlave şeker, metabolik sendromun gelişimine önemli bir katkıda bulunur.

Şekerli yiyecek ve içecekler tüketildiğinde vücut, kan şekeri seviyesini düzenlemeye yardımcı olmak için insülin salgılar. Ancak zamanla yüksek insülin seviyeleri, metabolik sendromun ayırt edici özelliği olan insülin direncine yol açabilir.

Yüksek şekerli yiyecek ve içecekler tüketildiğinde vücutta neler olur?

Yüksek şekerli yiyecek ve içecekler tüketildiğinde kan şekeri seviyelerinde bir artış yaşanır. Pankreas buna yanıt olarak insülin salgılar. İnsülin, glikozun kan dolaşımından enerji için kullanılabileceği hücrelere taşınmasına yardımcı olur.

Vücudun ihtiyaç duyduğundan daha fazla şeker tüketilirse, fazla glikoz yağa dönüştürülür ve karaciğer başta olmak üzere diğer dokularda depolanır. Bu kilo alımına ve obeziteye neden olabilir. Şeker, ayrıca iltihaplanmayı ve oksidatif stresi de tetikleyebilir. İltihaplanma ve oksidatif stres, kanser gelişimiyle bağlantılı iki temel süreçtir.

Metabolik sendrom kansere yakalanma riskinizi nasıl artırır?

Metabolik sendromlu kişilerde karaciğer kanseri, kolorektal kanser, meme kanseri ve pankreas kanseri dahil olmak üzere birçok kanser türüne yakalanma riski daha yüksektir. Metabolik sendromun kanser riskini artırmasının birkaç nedeni vardır.

Birincisi, metabolik sendromlu kişilerde insülin düzeyi ve insülin direnci daha yüksek olma eğilimindedir. İnsülin kanser hücrelerinin büyümesini teşvik edebilir.

İkincisi, metabolik sendromlu kişilerin aşırı kilolu veya obez olma olasılığı daha yüksektir; bu da birçok kanser türü için risk faktörü olabilir.

Üçüncüsü, metabolik sendromlu kişilerin kronik inflamasyona sahip olma olasılığı daha yüksektir ve bu da kanser gelişimini tetikleyebilir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın