AFAD Açıkladı: Depremlerde Can Kaybı 31 Bin 974’e Yükseldi

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerde ölenlerin sayısının 31 bin 974’e yükseldiğini açıkladı.

Haber Merkezi / AFAD’dan yapılan açıklamada, depremin etkilediği Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerinde depremlerin ardından 3 bin 170 artçı depremin meydana geldiği belirtildi. AFAD’ın verdiği bilgiye göre  195 bin 962 afetzede, bölgeden diğer illere tahliye edildi.

Bölgede 35 bin 249 arama kurtarma personeli görevi yapıyor

Bölgede AFAD, Sahil Güvenlik ve İtfaiye’nin de bulunduğu STK’lar ve uluslararası arama kurtarma personelinden oluşan toplam 35 bin 249 arama kurtarma personelinin görev yaptığını belirten AFAD, diğer ülkelerden gelen arama kurtarma personeli sayısını 9 bin 456 olarak duyurdu.

Ayrıca AFAD, Emniyet, Jandarma, MSB, UMKE, Ambulans Ekipleri, Gönüllüler, Yerel Güvenlik ve Yerel Destek Ekipleri’nden görevlendirilen saha personel sayısı ile birlikte bölgede görev yapan toplam 249 bin 89 personelin görev yaptığı belirtildi.

Deprem bölgesine ne gönderildi?

Depremden yoğun şekilde etkilenen 10 ile AFAD, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kızılay ve uluslararası ülke ve kuruluşlar tarafından 227 bin 762 çadır, 48 bin 271 konteyner ve 2 milyon 607 bin 390 battaniye gönderildiği kaydedildi.

Dört Mobil Sosyal Hizmet Merkezi’nin, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye ve Malatya illerinde görevlendirildiği, deprem bölgesinde 221 bin 651, deprem bölgesi dışında 34 bin 954 olmak üzere toplam 256 bin 605 kişiye psikososyal destek verildiği belirtildi.

Erdoğan, 81 bini aşkın yaralının önemli bir kısmının taburcu edildiğini söyledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Dünya Hükümet Zirvesi’ne gönderdiği video mesajda Kahramanmaraş merkezli depremlerdeki son duruma ilişkin de bilgi verdi:

“Depremlerden yaralı olarak kurtulan 81 bini aşkın vatandaşımızın önemli bir kısmını taburcu ettik. Kalanların tedavilerine ise devam ediyoruz. Arama kurtarma ekiplerimizin, enkaz altından sağ çıkardığı insanımızın sayısı 8 binin üzerindedir.”

Bakan Akar, terhislerin ertelenmeyeceğini veya öne çekilmeyeceğini duyurdu

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından terhislerle ilgili herhangi bir erteleme veya öne çekme yapılmayacağını belirtti.

Anadolu Ajansı muhabirinin konuyla ilgili sorusunu yanıtlayan Akar, “On ilde ikamet eden veya bu illerin nüfusuna kayıtlı 2 Mart ve 6 Nisan 2023 celp dönemlerinde silahaltına alınması planlanan er statüsündeki 13 bin 71 yükümlünün sevki 4 Mayıs 2023 celbine kadar ertelendi. Askere gitmek isteyenlerin ise planlanan celp döneminde sevkleri yapılacak” bilgisini verdi.

“Terhislerin erkene alınacağına” yönelik sosyal medyada yer alan iddialara ilişkin ise Akar, “Terhislerle ilgili herhangi bir erteleme veya erken terhis yoktur. Mehmetçiğimizin terhisleri planlanan zamanda yapılacaktır” diye konuştu. Akar, depremin etkilediği bölgelerde ikamet eden veya ailesi buralarda yaşayan 10 bin 738 askere izin verildiğini açıkladı.

Bakan Yanık: 291 çocuğun henüz kimlik tespiti yapılamadı

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, sosyal hizmetler himayesine alınan 291 çocuğun henüz kimlik tespitinin yapılamadığını söyledi.

Bakan Yanık, “Şu anda bakanlık olarak bizde kayıtlı 1362 çocuğumuz var. Hastanede takip edilen çocuk sayımız 792, bakanlık kuruluşlarına aldığımız çocuk sayısı 201. Bu çocuklarımızdan 1071’nin kimliklerini tespit ettik. Halihazırda 291 çocuğumuzun henüz kimliklerini tespit edemedik ama bunlarla ilgili de çalışmalar devam ediyor” dedi.

Çocukların aileleri bulunmadan veya kimlik tespitleri yapılmadan bir işlem yapılmayacağını söyleyen Derya Yanık, bakım tekliflerini de değerlendirmeyeceklerini söyledi.

Yanık “Bakanlık olarak bütün çocuklarımızın bakımını sağlayacak imkanımız var. Dolayısıyla dönemsel bakım yükümlülüğünü vatandaşlarımıza devretmek gibi bir tercihimiz yok ve olamaz da” ifadelerini kullandı.

Bakan Yanık, bu çocukların kimlik tespitlerinin ardından bakanlık sistemi içinde yer alan koruyucu ailelere verileceğini söyledi:

“Bunları normal koruyucu ailelik sistemi içerisine girmiş, koruyucu aile olabilirliği onaylanmış ailelere gayet tabii koruyucu ailelik noktasında çocuklarımızı buluşturabiliriz ama öncelikle bu çocukların hepsinin aileleri olup olmadığı ve ailelerine geri dönmelerinin mümkün olup olmadığını tespit etmemiz lazım ve tabiatıyla bir süreye ihtiyacımız var. Çocuklarımız emin ellerdeler. Çocuklarımız bu milletin emaneti ve bu emanete gözümüz gibi bakacağız”

Paylaşın

Depremler Seçimleri Nasıl Etkiler, Seçimler Ertelenir Mi?

Sabancı Üniversitesi öğretim görevlilerinden Berk Esen, Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin, “sadece hükümet için değil, muhalefet için de oyunun kurallarını değiştireceği” yorumunu yaptı.

Berlin’deki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde görevli Sinem Adar’a göre, muhalefetin haziran ayına kadar örgütlenmesini sağlaması büyük ölçüde kendi çıkarına. Adar’a göre, bununla birlikte deprem felaketi, muhalefeti aday seçimi ve her bir partinin rolü konusunda daha fazla bölme riski de taşıyor.

Uzmanlara göre seçimler mayıs ayında pek olası görünmüyor. Anayasa’ya göre seçimler için mümkün olan en son tarih haziran ayı. Seçimlerin bu tarihin dışına ertelenmesi teorik olarak mümkün değil.

Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin yaraları sarılmaya çalışılırken, bu felaketin siyaset dünyasını önümüzdeki aylarda nasıl etkileyeceği ve 14 Mayıs’ta düzenlenmesi öngörülen seçimlerin zamanında yapılıp yapılmayacağı merak edilen konuların başında geliyor.

Deprem öncesi millet ittifakının seçimdeki adayını belirlemek üzere bu pazartesi günü toplantı yapması bekleniyordu ancak bu ileri bir tarihe ertelendi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 ili etkileyen depremler sonrası, 14 Mayıs’ta yapılacağı öngörülen seçimlerle ilgili konuşmamayı tercih etti.

Ancak gerek iktidar gerek muhalefet partileri temsilcileri arasında olası bir ertelemeye ilişkin çeşitli varsayımlar şimdiden ortaya atılmaya başlandı.

Sabancı Üniversitesi öğretim görevlilerinden Berk Esen, AFP’ye yaptığı açıklamada, depremin, “sadece hükümet için değil, muhalefet için de oyunun kurallarını değiştireceği” yorumunu yaptı.

Muhalefetin 2003’ten beri iktidarda olan Erdoğan’a meydan okuyabilecek adaylık konusunda bölünmüşlüğüne dikkat çeken Esen, Bununla birlikte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yine de en olası aday olmaya devam ettiğini çünkü şu anda kampanya yürütmenin başka biri için çok zor olacağı görüşünü dile getirdi.

Esen, kendi içinde koordinasyon eksikliğinin ciddi sorun olmakla birlikte depremin üzerinden sadece bir hafta geçtiği ve dengelerin değişebileceği olasılığına da dikkat çekti.

74 yaşındaki Kılıçdaroğlu, özellikle CHP’li başkent Ankara ve İstanbul belediye başkanlarıyla karşılaştırıldığında, Erdoğan’ı yenebilecek en iyi aday olarak anketlerde görünmediğine işaret eden AFP, buna rağmen CHP liderinin adaylığının büyük bir olasılıkla daha fazla ön plana çıktığı yorumunu yaptı.

Siyasi risk analizleri yapan Anthony Skinner ise depremin ardından yardımların çok geç kaldığını düşünen, öfke ve şikayet hisleriyle hareket eden seçmenlere dikkat çekerek, depremin “muhalefete hükümete karşı yeni bir cephane sağladığı” görüşünü dile getirdi.

“Deprem, muhalefeti aday seçimi ve her bir partinin rolü konusunda bölme riski de taşıyor”

Berlin’deki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde görevli Sinem Adar’a göre, muhalefetin haziran ayına kadar örgütlenmesini sağlaması büyük ölçüde kendi çıkarına.

Adar’a göre, bununla birlikte deprem felaketi, muhalefeti aday seçimi ve her bir partinin rolü konusunda daha fazla bölme riski de taşıyor.

İYİ Parti lideri Meral Akşener de son bir açıklamasında haziran ayında seçimini düzenlenmesinden yana olduğunu ifade etmişti.

Depremden önce birçok kişi, büyük ölçüde altı partiyi bir araya getiren millet ittifakının ortak adayını pazartesi günü ilan etmesi olasılığından ciddi bir şekilde şüphe duyuyordu.

Siyasi yorumculara göre CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına İYİ Parti lideri Meral Akşener’in sıcak bakmıyor.

Seçimler ertelenir mi?

Uzmanlara göre seçimler mayıs ayında pek olası görünmüyor. Anayasa’ya göre seçimler için mümkün olan en son tarih haziran ayı. Seçimlerin bu tarihin dışına ertelenmesi teorik olarak mümkün değil.

Ancak savaş durumunda seçimler ertelenebiliyor. Bu seçimleri Anayasa’yı değiştirmeden haziran ayından sonraya ertelemek için ise hükümetin parlamentoda üçte iki çoğunluğa ihtiyacı var, bu da çok sayıda muhalefet milletvekilinin böyle bir seçenek lehine oy kullanması anlamına geliyor.

Paylaşın

Kahramanmaraş Merkezli Depremler: İmar Barışları Nasıl Rol Oynadı?

10 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısı artarken, binalarda bu kadar çok yıkımın ve beraberinde vefat sayısının yüksek olmasında son 20 yılda hız kazanan imar aflarının da büyük rolü bulunuyor.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in açık bilgi kaynaklarından ve TBMM arşivinden derlediği bilgilere göre, Türkiye’de 1948 yılından itibaren 20’den fazla imar affı içerikli yasa çıkarıldı.

Şehirlerin genellikle çevre bölgelerinde yer alan gecekonduların affının gündeme geldiği ilk yasa 1983 yılında çıkarılırken, “imar affı” ya da “imar barışı” kavramının ilk olarak kullanılması Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde 1984 yılında çıkarılan yasayla birlikte oldu.

Mimarlık Dergisi’nde Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Dr. Binali Tercan’ın kaleme aldığı makaleye göre, 1984’teki bu yasa ile birlikte tapuya esas olacak “tapu tahsis belgesi” ilk kez bu yasayla tanımlandı.

1986’da çıkartılan yeni bir yasa ile bu affın kapsamı genişletildi ve daha önce konut olarak kullanılıp, sonra işyerine çevrilen gecekondular da dâhil edildi.

2018’deki imar affının farkı neydi?

İktidarlar tarafından genellikle seçim öncesine denk getirilerek çıkartılan imar aflarının en büyüğü ve kapsamlısı ise 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde TBMM’de kabul edilen torba yasa ile gerçekleştirildi.

24 Haziran 2018’deki genel seçimin hemen öncesinde 6 Haziran’da televizyonlarda yayımlanan reklamlarla “İmar Barışı” adı altında çıkarılan yasa ile imara aykırı, ruhsatsız ya da ruhsat eklerine aykırı olan yapılar kayıt altına alındı.

2018’den sonra kaç binaya yapı kayıt belgesi verildi?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe’nin sosyal medya hesabından paylaştığı verilere göre, 2018’deki imar barışında Türkiye çapında 3 milyon 152 bin yapı kayıt belgesi verildi.

CHP Milletvekili Mahmut Tanal’ın 2022 yılının son aylarında 2018 imar affıyla kaç konut ve işyerinin “Yapı Kayıt Belgesi” aldığını Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a sorması üzerine verilen yanıta göre; imar barışı kapsamında Türkiye genelinde toplam 7 milyon 85 bin 969 adet Yapı Kayıt Belgesi verilirken, bunların 5 milyon 848 bin 927’sini konutlar oluşturuyor.

Deprem bölgesinde kaç binaya imar affı sağlandı?

Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilediği 10 ilde imar affı kapsamında verilen yapı kayıt belgesi sayısı ise 294 bin 166 oldu. Bunlar 10 ile göre şöyle sıralanıyor:

“Adana’da 59 bin 247, Adıyaman’da 10 bin 629, Diyarbakır’da 14 bin 719, Gaziantep’te 40 bin 224, Hatay’da 56 bin 464, Kahramanmaraş’ta 39 bin 58, Kilis’te 4 bin 897, Malatya’da 22 bin 299, Osmaniye’de 21 bin 107, Şanlıurfa’da 25 bin 521 yapı kayıt belgesi.”

2018 imar affı neden tartışma yarattı?

Uzmanlara göre 2018’deki imar barışının en büyük sakıncalarından biri “yapı kayıt belgesi düzenlenen yapıların depreme dayanıklılığı hususunun yapı malikinin sorumluluğuna bırakılmasına” yönelik maddesi oluşturuyor.

İBB Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökçe bu maddeyi “Devlet diyor ki; parasını ver, seni kaçak olmaktan çıkartayım, sisteme kaydedeyim ama depremle ilgili güvenliğin sana ait, ben hiçbir sorumluluk almam” sözleriyle açıklıyor.

AKP döneminde 2002’den 2018 yılına kadar getirilen af yasaları göreceli olarak daha küçük çaplı düzenlemeler olurken, 2018’deki imar barışı bu açıdan bir milat olarak değerlendiriliyor.

Devlet ne kadar gelir sağladı?

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum 2018 yasasının çıkmasının ardından yaptığı açıklamada “İmar barışında hedefe ulaşıldı: Devletin kasasına 25 milyar 592 milyon TL girdi” ifadelerini kullanmıştı.

Kolaylık sağlayan başka hangi düzenlemeler var?

Türkiye’de bazen adına imar affı ya da barışı denmeden ruhsatsız ya da mevzuata aykırı olarak inşa edilen yapılara gerek Türk Ceza Kanunu’na eklenen af niteliğindeki maddeler gerekse farklı yasalarla çeşitli kolaylıklar da sağlandı.

Uzmanlar, bu kolaylıkların isminin imar affı olmamakla birlikte denetimsiz yapılaşmanın önünü açtığını belirterek, eskiden ruhsatsız olduğu için evine elektrik su bağlatamayan binaların bu tür yasa maddeleri ile kolaylıkla bu hizmetleri alır hale geldiğini ve akabinde bu evlerin değerinin arttığını belirtiyor. Evlerin fiyatının artmasının da rant zincirine yeni halkalar eklediğine ve sorunun bir sistem sorunu haline geldiğine işaret ediliyor.

İmar barışlarının toplumda yol açtığı en önemli yozlaşma alanlarından birisi olarak da “getirilen cezasızlık ile yeni usulsüzlüklere yol açması” gösteriliyor.

Dr. Tercan’ın buna dair saptamaları şöyle:

“Türkiye, üst üste çıkarılan imar affı yasalarıyla yaratılan, ‘nasıl olsa imar gelir’ anlayışı ile ilk başlarda gecekondulaşmayı, son yıllarda da imarlı alanlardaki mevzuata aykırı yapılaşmayı toplum gözünde meşrulaştırmıştır. İmar afları, tüm topluma verilen telafisi olanaksız zararları ortadan kaldırmaya yetmediği gibi, yürürlükteki mevzuatı yetersiz ve geçersiz kılarak, yasakları çiğneyenleri ödüllendirmek anlamına gelmiştir.”

Yeni bir imar affı çıkacak mı?

Bu arada eğer Kahramanmaraş depremi olmasaydı TBMM’de önümüzdeki aylarda yeni bir imar barışı yasası tartışmaya açılacaktı.

Yaklaşan seçimler öncesinde hem ekonomik açıdan rahatlamak hem de oy oranını artırmak isteyen Cumhur İttifakı yeni bir yasa teklifi için hazırlıklara başlamıştı.

Cumhur İttifakı ortağı Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin Meclis’e 25 Temmuz 2022’de sunduğu “İmar Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” şu anda ilgili komisyonda.

Destici’nin sunduğu teklif ile “ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla Yapı Kayıt Belgesi başvuruları için daha önce belirlenmiş sürelerin uzatılması ve daha önce bu sürelerden kaynaklı belgeleri iptal edilenler hakkında tesis edilen idari işlemlerin ve para cezalarının iptal edilmesi” isteniyor.

İmar barışı nedir?

İmar barışı; mülkiyet ve imar sorunu olan, ruhsatsız binaların yanı sıra ruhsatlı fakat imar mevzuatına aykırı olarak eklentiler yapılmış yapıların affedilmesi ve sisteme dahil edilmesine anlamına geliyor.

İmar affı ile ruhsat alan binaların bazılarının daha inşaları sırasında yanlış yapılmış olduğunu ya da iki katlı binaya göre inşa edilip, sonradan üstüne kat çıkıldığını belirten uzmanlar, zemin ve beton etütlerinin yanlış olmasına rağmen de bu binalara imar barışı ile ruhsat verildiğini vurguluyor.

Bu açıdan depremlerde imar barışından yararlanan her bina olmasa da gerekli bilimsel ölçütlere göre inşa edilmeyenlerin yıkılması daha yüksek olasılık olarak değerlendiriliyor.

Deprem bölgesinde yer alan Türkiye’de şu anda yaşanan acıların benzerinin bir daha yaşanmaması için uzmanlara göre plan sürecinden inşaat ruhsatına, iskân sürecinden yapı denetimine kadar sistemin tamamının gözden geçirilmesine ihtiyaç bulunuyor.

Paylaşın

The Telegraph: Depremler Erdoğan’ın Sonu Olabilir

İngiltere’nin The Telegraph gazetesinden Mark Almond, “Bu deprem, Erdoğan’ın sonu olabilir” başlıklı makalesinde, “Geçmişte yaşanan bir afet, Türk Cumhurbaşkanı’nın güç kazanması ile sonuçlandı. Bu afet ise onu iktidardan indirebilir ve Ankara’yı Batı’ya yaklaştırabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Yunanistan’ın Ekathimerini gazetesi de bugün yayınladığı “Erdoğan için hesap zamanı geldi” başlıklı haberinde depremler sonrası gelişmeleri ele aldı. Gazete, “Depremler başarısızlıklarının altını çizerken Türk cumhurbaşkanı görev süresinin en zor noktasında bulunuyor” yorumunda bulundu.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerde Türkiye-Suriye sınırının iki yakasında yaşanan binlerce can kaybının yanı sıra bu depremlerin ve yaşanan yıkımın siyaseten ne gibi sonuçlar doğuracağı Avrupa basınında tartışılmaya devam ediyor.

İngiltere’nin The Telegraph gazetesi ve Yunanistan’ın Ekathimerini gazetesi de konuyu ele alan yayın kuruluşlarından ikisi.

Oxford Kriz Araştırma Enstitüsü Direktörü Mark Almond, The Telegraph için kaleme aldığı “Bu deprem, Erdoğan’ın sonu olabilir” başlıklı makalesinde, “Geçmişte yaşanan bir afet, Türk Cumhurbaşkanı’nın güç kazanması ile sonuçlandı. Bu afet ise onu iktidardan indirebilir ve Ankara’yı Batı’ya yaklaştırabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Ekathimerini gazetesi ise 6 Şubat Maraş depremlerine işaret ettiği haberinde, “Erdoğan için hesap zamanının geldiğini” yazdı.

“Siyasi zehir”

Mark Almond’a göre, Türkiye, hem jeopolitik olarak hem de jeolojik olarak kilit öneme sahip fay hatlarının arasında yer alıyor. Maraş depremlerinde bugüne kadar 30 bine yakın yurttaşın hayatını kaybettiğini hatırlatan Almond, depremlerin siyasi sonuçlarının da olacağı görüşünde.

Almond, ülkedeki muhalefet partilerinin ve muhalif siyasetçilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “otokratik tarzını yardım çalışmalarına engel olmakla ve Erdoğan’ı kendisine yakın olduğu iddia edilen firmaların kalitesiz inşaat projelerine izin vermekle suçladığını” hatırlattı.

Bu iddiaların 14 Mayıs 2023’te yapılması beklenen seçimler öncesinde “siyasi bir zehir” olduğunu söyleyen Mark Almond, “Türkiye’deki herkes, 1999’daki son büyük depremin Erdoğan’ın 2002’deki seçim zaferine giden yolu açtığını hatırlıyor” değerlendirmesinde bulundu:

“….2002’deki seçim zaferinde, iktidardaki laikler düşük bina standartları ve yolsuzluk karşısında öfkeye kapılan seçmenlerce dışarıda bırakılmıştı.”

Almond’a göre, Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaştan bu yana “Erdoğan’ın NATO’daki müttefiklerine yönelik çatal dilli yaklaşımı, aşikar bir hâl aldı” ve “Erdoğan, ittifak üyeliğini, bölgede Türk askeri gücünü göstermek için bir kılıf olarak kullandı, Ukrayna’yı işgalinin ardından Batı’nın uyguladığı yaptırımları delmek için Moskova ile işbirliği yaparak Putin’e yaklaştı.”

Yazıya göre, Maraş’ta meydana gelen depremlerden henüz 24 saat önce milliyetçi kartı oynamak Erdoğan’ı bir başka cumhurbaşkanlığı dönemine taşıyacak gibi görünüyordu. Şimdi ise “Ankara’nın ‘terör destekçisi’ olarak lanse etmeye çalıştığı ülkelerden yardım seli geliyor.”

“Putin ise pek bir yardımda bulunmuyor… Bu da hangi ülkelerin gerçek dost olduğunun yeniden düşünülmesine yol açabilir.”

Mark Almond’un yazısına göre, hem bu durum hem yazıda ‘siyasi zehir’ olarak tanımlanan gelişmeler, Türkiye’deki siyasi tavırları ve dolayısıyla da Mayıs’ta yapılması planlanan seçimin sonuçlarını etkileyebilir.

“Dış politikayı yeniden gözden geçirmeli”

Ekathimerini gazetesi de “Erdoğan için hesap zamanı geldi” başlıklı haberinde depremler sonrası gelişmeleri ele aldı.

Gazete, “Depremler başarısızlıklarının altını çizerken Türk cumhurbaşkanı görev süresinin en zor noktasında bulunuyor” yorumunda bulundu:

“Türkiye ve Suriye’deki yıkıcı depremlerin öncelikle insani boyutu bir yana, afetin gözler önüne serdiği devlet aparatının başarısızlıkları, Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halihazırda zor olan siyasi durumunu daha da tahammül edilmez kılıyor.

“Erdoğan şimdi bu başarısızlıklara ve bu devasa boyutlardaki felakete katkıda bulunan çarpık modelin koordinasyonsuzluğuna göğüs germek durumunda.

“Türk cumhurbaşkanı gerçekten de zor bir durumda bulunuyor ve yurtdışından gelen mali yardıma büyük bir ihtiyaç duyuyor; aynı zamanda, 10 ilde 3 aylığına olağanüstü hal ilan etme kararına rağmen durumun kontrolünü kaybetme riski olduğu görülüyor.

“Güçlü bir ülkenin güçlü lideri imajı zarar görüyor ve Erdoğan, sağlık, barınma, işsizlik, pandemi, yeniden inşa gibi yakıcı sorunlar ile ve nihayetinde yurttaşlarının öfkesi ile olmasa da içerlemişliği ile etkili ve hızlı bir şekilde başa çıkmaya davet ediliyor.”

Erdoğan’ın Türkiye’deki “bu olumsuz imajını tersine çevirmek için geçici de olsa dış politikasındaki taktiksel ve stratejik noktaları yeniden gözden geçirmesi gerektiğini” kaydeden Ekathimerini, yaklaşan seçimler ve depremler öncesinde yapılan son kamuoyu yoklamalarının muhalefet partilerinin lehine sonuçları ortaya koyduğunu hatırlattı.

Gazete ayrıca 6’lı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayının açıklanacağı tarihin ve nihayetinde Mayıs 2023’te yapılması planlanan seçimlerin depremlerin ardından ertelenebileceğine de işaret etti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Depremlerde Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 31 Bin 643’e Yükseldi

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremde hayatını kaybedenlerin sayısının 31 bin 643’e yükseldiğini açıkladı.

Haber Merkezi / AFAD tarafından yapılan açıklamada 158 bin 165 afetzedenin deprem bölgesinden diğer illere tahliye edildiği belirtildi. Açıklamada, depremlerin ardından 2 bin 724 artçı deprem meydana geldiği bilgisine de yer verildi.

Bölgede arama ve kurtarma çalışmalarının sürdüğünü belirten AFAD, Türkiye ve dış ülkelerden 35 bin 495 görevlisinin bu çalışmalara katıldığını kaydetti. Yabancı kurtarma personelinin sayısı 9 bin 793 olarak açıklandı.

Deprem paylaşımlarıyla ilgili 56 kişi gözaltına alındı, 14’ü tutuklandı 

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) sosyal medya platformlarında depreme ilişkin provokatif paylaşımlarda bulunduğu gerekçesiyle 56 kişinin gözaltına alındığını, 14’ünün tutuklandığını açıkladı.

Emniyet Genel Müdürlüğü Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Sosyal medya platformlarında depreme ilişkin provokatif paylaşımlarda bulunan 475 hesap yöneticisi tespit edildi. 56 şahıs gözaltına alındı, 14’ü tutuklandı. Yardımsever vatandaşlarımızı suistimal etmek isteyen internet sitelerinin kapatılması sağlandı” ifadesine yer verdi.

“Delillerin toplanması kritik, bununla ilgili tüm tedbirler alınmıştır “

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nda (AFAD) basın toplantısı düzenledi.

Hasar tespiti ile ilgili çalışmaların yoğun bir şekilde devam ettiğini söyleyen Oktay, toplam 230 bin binanın hasar tespit ekiplerince incelendiğinu kaydetti.

Oktay, “Hasarsız olan binalarda, ev sahibi vatandaşlarımızın yerleşebilmeleriyle ilgiliy 108 bin bina, 550 bin dairenin hasarsız olduğu tespit edildi. 58 bin bina, 438 bin bağımsız birimde de az hasar tespit edilmiştir. Enkazlar kaldırılmadan önce savcılıklarca delillerin toplanması son derece kritik. Bununla ilgili de tüm tedbirler alınmıştır” diye konuştu.

TTB’den uzaktan eğitim kararına tepki

Türk Tabipleri Birliği (TTB), 6 Şubat depreminin ardından afetzedelerinin Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarına yerleştirilmesi nedeniyle Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) üniversitelerde uzaktan eğitim kararına tepki gösterdi.

TTB, “Tıp eğitimi başta olma üzere sağlık bilimleri eğitiminin uzaktan yapılması onarılmaz hatalara, eksikliklere ve gelecekte nitelikli bir sağlık hizmeti sunumuna da engel olacaktır. Türk Tabipleri Birliği olarak YÖK’ün bu karardan bir an önce dönmesini ve yüz yüze eğitimden vazgeçilmemesini istiyoruz” açıklamasını yaptı.

TBB ve TMMOB Deprem Koordinasyon Kurulu kurdu

Türkiye Barolar Birliği (TBB) ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Deprem Koordinasyon Kurulu oluşturdu. İki kurumun yaptığı ortak açıklamada, “İnsani yardım çalışmalarının yanı sıra önemli suç duyurularının yapılması ve ilgili bakanlıklarla birlikte hasarlı veya yıkılmış binalardan örnek alınması şeklinde çalışmalar başlamıştır” denildi.

Deprem bölgelerinde güvenlik sorunu

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 6 Şubat’ta meydana gelen iki büyük depremde Kahramanmaraş’ta 10 bin 194 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Arama ve kurtarma çalışmalarının Kahramanmaraş’ta 308 enkazda sürdüğünü belirten bakan Soylu, “Afşin, Çağlayancerit, Ekinözü, Pazarcık, Türkoğlu, Andırın ve Göksun ilçelerinde arama kurtarma çalışmaları bitti. Nurhak ilçesinde 299 binadan sadece birinde arama kurtarma devam ediyor. Elbistan’da 318 enkazdan sadece 9 enkaz kaldı ve burada arama kurtarma çalışmaları da yarın sona erecek. 2 merkez ilçede arama kurtarma çalışmaları devam ediyor” diye konuştu.

AFAD’a yönelik eleştirilere değinen Bakan Soylu, AFAD’ın toplam personel sayısının 7 bin 300 olduğunu ancak tüm kurumları koordine ederek 25 çalışma grubu oluşturduğunu söyledi. Soylu AFAD’ın koordinasyonunda 300 bin civarında kişinin seferberlik halinde olduğunu dile getirdi.

Kahramanmaraş’a bugüne kadar bin 113 yardım TIR’ı geldiğini söyleyen Soylu, “Buradan çağrı yapıyorum, elinizde ne kadar varsa malzeme gönderin. Çünkü milyonlarca insan var ve herkesin aşa ihtiyacı var. Aşevlerine malzeme bulmakta yarın öbür gün zorlanacağız” dedi.

Deprem bölgelerinde herhangi bir güvenlik sorunu yaşanmadığını söyleyen Bakan Soylu şöyle konuştu:

“Güvenlik açısından da yaşadığımız tek güvenlik sorunu yağmacılık değil yalancılıktır. Güvenlikte şu anda bölgede takviye 80 bin personele ek olarak 5 bin bekçi daha çektik. Bu bekçiler sürekli dolaşacaklar 10 ilde ve güvenliği devam ettirecekler. 31 Ocak’tan 5 Şubat’a kadar Türkiye’de mal varlığına karşı meydana gelen 9 önemli suçta toplam sayı 744. Depremden bugüne kadar aynı gün periyodunda meydana gelen olay sayısı ise 510. Yüzde 30-35 azalma var ve burada yağma görmedik.”

Paylaşın

12 Binden Fazla Bina Çöktü; Çürük Yapılardan Kimler Sorumlu?

Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, Kahramanmaraş depremlerinde yıkılan binaların, Adana haricinde yüzde 50 ila 60’nın 2000 sonrası yapıldığına dikkat çekerken, Avukat Murat Kemal Gündüz, büyük projelerde, toplu konutlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ruhsat izni verebildiğini söylüyor.

İstanbul’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Teftiş Başkanı olan Ali Tezel de yapı denetimindeki sorunlara işaret ediyor. 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yapı denetim şirketlerini incelemeye aldıklarını ifade eden Tezel, “Birinci en büyük sorun yapı denetim şirketlerini inşaat şirketlerinin seçmesiydi” ifadelerini kullanıyor.

Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem, Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis ve Malatya’da 12 binden fazla binanın çökmesine yol açtı. Yeni yapılan binaların dahi enkaz haline gelmesi gözleri müteahhitlere çevirdi. Ancak çürük binaların tek sorumlusu müteahhitler değil.

İnşaat faaliyetlerinin, yer seçiminden binalardaki taşıyıcı sistemlerle demir ve beton malzemelerinin kalitesine dek ruhsatlandırma ve denetim süreçlerinde merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin ciddi bir sorumluluğu bulunuyor. Afet bölgelerinde ise bu sorumluluk daha da büyüyor.

Adalet Bakanlığı, depremlerden etkilenen illerdeki savcılıklara Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması için yazı gönderirken, Diyarbakır ve Osmaniye’de soruşturmaların başlatıldığı duyuruldu. Türkiye’nin yakın tarihindeki deprem soruşturmaları ise yıkılan binaların denetim ve izin süreçlerinde kusur ya da ihmali olan kamu görevlilerinin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda soru işaretlerine neden oluyor.

Sorumlu yetkililer yargılanmadı

1999 Marmara depreminde kamusal sorumluluğu olan üst düzey yetkililer yargılanmazken, 23 Ekim 2011’de gerçekleşen 7,2 büyüklüğündeki Van depreminde de durum değişmedi.

Van depreminde 604 insan hayatını kaybetmiş, yetkililerin “eve dönün” çağrısının ardından 9 Kasım 2011’de gerçekleşen ikinci depremde aralarında kente gelen gazeteci, aktivist ve yardım kuruluşu ekiplerinin de yer aldığı 42 kişi yaşamını yitirmişti. 24 kişinin yaşamını yitirdiği Bayram Otel ile ilgili açılan davada, can kayıplarında sorumluluğu olan kamu yetkilileri hakkında soruşturma izni çıkmadı.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan Van Bayram Otel davasında mağdur ailelerin avukatlarından Murat Kemal Gündüz, dava dosyasına giren bilimsel tespitlerin Kahramanmaraş depremleri için de geçerli olduğunu söylüyor. Gündüz, “Hiçbir şey değişmemiş. Bakın 12 yıl geçti. Maalesef sonuç aynı” diyor.

İzin ve denetim yetkisi kimde?

Peki binaların yapım süreçlerinde hangi kamu kurumunun ne gibi sorumlulukları var?

Avukat Gündüz, deprem felaketinde birçok kamu kurumunun sorumluluğu olduğunu belirterek binaların depreme dayanıklılığı ve inşaatların kalitesi açısından öncelikli sorumlu kurumları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) ve ilgili yerel idareler (belediyeler ve valilikler) diye sıralıyor.

Yıkılan ve hasar gören hastaneler ve sağlık kuruluşlarıyla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın, karayolları ve köprülerle ilgili Ulaştırma Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu dile getiren Gündüz, afetten dolayı AFAD’ın da deprem riski bilinen yerlerde yapması gereken çalışmalar olduğunu belirterek bu konuda İçişleri Bakanlığı’nın da açık bir sorumluluğu bulunduğuna dikkat çekiyor.

“Temel sorumluluk Bakanlık düzeyinde”

“Burası önceden afet bölgesi ilan edilmiş. Deprem riskinin bilindiği yerler” diyen Gündüz’e göre deprem riskini en aza indirmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da AFAD’ın da binaları denetlemesi gerekiyordu.

Deprem sonrası bunun yapılmadığının açık bir şekilde görüldüğünü ifade eden Gündüz, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hem ruhsatları, imar planlarını, bölgesel yerleşmeyi takip etmesi hem de bunları denetlemesi lazımdı, ki buralar riskli olan yerler. Daha evvel meydana gelen depremlerde yapılan sorumluluk atıflarında Çevre Bakanlığı’na sorumluluk verilmesinin sebebi de bu tespitlere dayalıydı. Keza AFAD için de aynısı geçerli” diyor.

Bölgede tarım arazilerinin üzerine çok sayıda bina yapıldığına işaret eden Gündüz, “Yerel idarelerin kusuru olmakla birlikte ben, temel sorumluluk yine de Bakanlık düzeyinde diye düşünüyorum. Çünkü müdahale, düzeltme, uyarma ve denetleme yükümlülükleri var. Denetleme makamını yerine getirmek zorunda” ifadelerini kullanıyor.

Yıkılan binaların yüzde 60’ı yeni

ODTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı Yöneticisi Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, Kahramanmaraş depremlerinde yıkılan binaların, Adana haricinde yüzde 50 ila 60’nın 2000 sonrası yapıldığına dikkat çekiyor.

2001’de çıkan Yapı Denetim Yasası, çıktığı yıldan itibaren Hatay, Gaziantep ve Adana’nın da yer aldığı 19 pilot ilde, 2011’den itibaren de tüm Türkiye’de uygulanmaya başlanmıştı. Buna göre Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yetkilendirdiği ve denetiminden sorumlu olduğu yapı denetim kuruluşu, yapı sahibi adına inşaat faaliyetlerini ve Müteahhiti denetliyor.

Bu kuruluşların verdiği rapor üzerine de belediye yapıya ruhsat tahsis ediyor. Belediye tahsis etmezse merkezi idarenin ruhsat verme yetkisi de var. Avukat Murat Kemal Gündüz, büyük projelerde, toplu konutlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ruhsat izni verebildiğini söylüyor. Gündüz, ayrıca mevzuata göre Bakanlığın temel sorumluluğunun verilen tüm ruhsatları denetlemek olduğunu vurguluyor.

Yasaya göre denetim şirketlerini yapı sahibi belirlese de uygulamada bu kuruluşları müteahhitlerin belirlediği, ücreti de müteahittin ödediği görülüyor. İnşaat şirketlerinin yapı denetim firmaları da açtığının altını çizen Haluk Sucuoğlu, müteahhitlerin özellikle küçük yerlerde belediyelerle politik ilişkilerine dikkat çekiyor.

“Ölmüş mühendisleri çalışıyor gösterdiler”

Daha önce İstanbul’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Teftiş Başkanı olan Ali Tezel de yapı denetimindeki sorunlara işaret ediyor. 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yapı denetim şirketlerini incelemeye aldıklarını ifade eden Tezel, “Birinci en büyük sorun yapı denetim şirketlerini inşaat şirketlerinin seçmesiydi. Yani hangi yapı denetim şirketiyle çalışacaklarını o şirketler seçiyordu. İkincisi, yapı denetim şirketleri belli bir metrekare için belli bir sayıda mühendis çalıştırmak zorundaydı. Ölmüş olan mühendisleri diplomaları var diye sanki orada inşaatı denetlemiş gibi sosyal güvenlik kurumuna bildirge ediyorlardı” ifadelerini kullanıyor.

Avukat Gündüz’e göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bu açıdan kısmen sorumlu.

Van Bayram Otel davasında Anayasa Mahkemesi yaşam hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Van Valisi, yerel ve merkezi AFAD yetkililerinin yargılanmasına karar vermiş, ancak İçişleri Bakanlığı Vali’nin soruşturulmasını reddetmişti. AFAD yetkilileri hakkında ise Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun görevlendirdiği müfettişler yargılamaya izin verilmemesi kararı vermişti. Anayasa Mahkemesi’ne ikinci kez yapılan başvuru reddedilirken karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı.

“Mahkemeler devletin yanında”

Haluk Sucuoğlu ise daha önce yaşanan Erzincan, Dinar, Ceyhan ve Marmara depremlerinde de kamu görevlilerinin etkin bir şekilde yargılanmadığını anlatıyor.

“Kimse devleti mahkemeye vermedi. Yani sen bana ruhsat verdin, bu binanın güvenli olduğunu belgeledin. Sonra bu binayı yıkıldı. Sen bundan sorumlusun diye vermedi. Çok azdır örnekleri” diye konuşan Sucuoğlu, sivil toplum kuruluşları üzerinden bazı davalar açılsa da mahkemelerin devletin yanında olduğunu söylüyor.

Sucuoğlu şöyle devam ediyor: “Bu konuda da kabak gider ilgili belediyenin, imar müdürünün başına patlar. İşte birkaç tane imar müdürü bu şekilde yargılandı. Meslekten ihraç edildiler. Hatta benim de bilirkişi olduğum bir mahkeme idi galiba bu. Bir imar müdürü bir yerde önümüzü kesip bir tek benim canıma okudunuz dedi bütün süreçle ilgili. Bu da bir gerçek. İşte burada sistemin aslında işlemediğini gösteriyor”

“Hukukçuların görevi bunu zorlamak”

Uzmanlara göre Kahramanmaraş depremleri sonrası ortaya çıkan tabloda da kamu yönetiminde en aşağıdan en yukarıya kadar bir sorumluluk dalgası silsilesi var.

Avukat Kemal Gündüz, “Hukukçuların görevi bunu zorlamak. Tüm kamusal sorumluların yargı önüne çıkarılmasını sağlamak. Bunun mutlaka bir müeyyidesi, bir bedeli olması gerekiyor. Aksi halde hiçbir şey değişmez” diyor. Türkiye’de yerleşmiş bir cezasızlık uygulaması olduğunu vurgulayan Gündüz, hukukçuların ve deprem mağdurlarının ısrarlı çabası ve mücadelesine bağlı olarak bunun değişebileceğine dair umudun korunduğunu sözlerine ekliyor.

Paylaşın

Kahramanmaraş Merkezli Depremler: Yıkımın Sorumluları Cezalandırılacak Mı?

Altınbaş Üniversitesi Ceza Hukuku öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Sınar, “Deprem suçlarına ilişkin olarak cumhuriyet başsavcılıkları nezdinde bir büronun kurulması, bu alanda yapılan çalışmaların hem koordine edilmesini hem de sağlıklı bir biçimde sonuçlandırılmasını sağlayacaktır. Fevkalade önemli ve değerli ama şimdi bu yol haritasını çizdiniz, bunun altını doldurmanız lazım” dedi ve ekledi:

“Orada genel ifadeler kullanılmış, örneğin ‘yeteri kadar cumhuriyet savcısı görevlendirilecektir’ deniyor ama Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıyayız. 10 binlerce bina yıkılmış durumda ve zamana karşı bir yarışımız var. Oradaki cenazeler ne yazık ki zaman içerisinde bozulacağı için ivedilikle orada enkaz kaldırma faaliyetinin de kamu sağlığının korunması, salgın hastalıkların önlenmesi için hızla yapılması gerekiyor. Dolayısıyla enkaz kaldırma faaliyetine başlamadan önce mutlaka yıkılan veya hasar gören tüm binalardan örnek alınmış olmalı.”

Eski Cumhuriyet Savcısı Özgündüz yıkılan binalarla ilgili olarak müteahhitlerin yanı sıra başka sorumlular bulunduğuna da dikkat çekerek, “Denetim görevini gereği gibi yapmayan denetim firması yetkilileri, betonla ilgili eğer sorun varsa bu betonun evsafa uygun olduğuna ilişkin rapor düzenleyen laboratuvar yetkilileri, denetim görevini yapmayan belediye, yerel yönetim yetkilileri, bütün bunlar zincirleme olarak müştereken sorumludur” dedi.

Adalet Bakanlığı, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerdeki savcılıklara Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması için yazı gönderdi. 148 ağır ceza mahkemesi başsavcılığına gönderilen yazıda, depremler nedeniyle yıkılan binalardan kaynaklı ölümler ve yaralanmalar kapsamında yürütülecek soruşturmaların selameti bakımından binalarla ilgili delil toplama işlemleri ve şüphelilerle ilgili koruma tedbirlerinin süratle yerine getirilmesi gerektiği vurgulandı.

Hukukçular da enkazlar kaldırılmadan önce yıkılan binalardan numune alınması için zamana karşı yarışıldığına dikkat çekiyor. Depremin merkez üssü olan Kahramanmaraş Pazarcık ilçesi yanı sıra Kilis ve Şanlıurfa’da da arama kurtarma çalışmaları tamamlanmış durumda. Bu çalışmaların sonlandırıldığı illerde enkazın kaldırılmasına geçiliyor.

VOA Türkçe’den Soner Kızılkaya’nın sorularını yanıtlayan Altınbaş Üniversitesi Ceza Hukuku öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Sınar, “Deprem suçlarına ilişkin olarak cumhuriyet başsavcılıkları nezdinde bir büronun kurulması, bu alanda yapılan çalışmaların hem koordine edilmesini hem de sağlıklı bir biçimde sonuçlandırılmasını sağlayacaktır. Fevkalade önemli ve değerli ama şimdi bu yol haritasını çizdiniz, bunun altını doldurmanız lazım. Orada genel ifadeler kullanılmış, örneğin ‘yeteri kadar cumhuriyet savcısı görevlendirilecektir’ deniyor ama Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıyayız. 10 binlerce bina yıkılmış durumda ve zamana karşı bir yarışımız var. Oradaki cenazeler ne yazık ki zaman içerisinde bozulacağı için ivedilikle orada enkaz kaldırma faaliyetinin de kamu sağlığının korunması, salgın hastalıkların önlenmesi için hızla yapılması gerekiyor. Dolayısıyla enkaz kaldırma faaliyetine başlamadan önce mutlaka yıkılan veya hasar gören tüm binalardan örnek alınmış olmalı” dedi.

“Gerekirse İstanbul, Ankara, İzmirdeki bütün cumhuriyet savcılarımızı oraya gönderelim”

Her bir enkaz için bunun zaman alıcı olduğuna dikkat çeken Sınar, “Ben bu konuda Adalet Bakanlığı’nın da Hakim ve Savcılar Kurulu’nun da gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum. Öyle umut ediyorum ki gerekirse İstanbul, Ankara, İzmir’deki cumhuriyet savcılarının buradaki işleri için bir idari izin oluşturup bütün savcılarımızı oraya gönderelim. Şu önümüzdeki birkaç gün çok kritik. Hasarlı ya da yıkılmış binalardan, içinden örnek alınmamış tek bir binanın dahi enkazının kaldırılmasına izin vermeyelim. Bir kez bu örnekleri, delilleri toplayalım, delil araştırma faaliyetini tamamlayalım; sonrasında artık işimiz daha kolay olacak. Ama şu aşamada gömleğin düğmesini doğru ilikleyemezsek sonuç hiçbir şekilde doğru olmayacak” diye konuştu.

Sınar, 17 Ağustos 1999’de yaşanan Marmara Depremi’nde enkazlardan numuneler toplanmadığını hatırlatarak, “Biz bunu 99 depreminde gördük. Açılan binlerce davadan sonra mahkumiyet sayılarına baktığınızda bir elin parmakları kadardı. Benzer bir olumsuzluğu bugün yaşamak istemiyorsak ne yapıp edip bu delil araştırma faaliyetini en doğru bir biçimde yapmak zorundayız. Onun için de çok kısıtlı zamanımız var” diye uyarıda bulundu.

“Eğer delilleri yeterince toplamazsanız sanıkların birçoğu ileride delil yetersizliğinden beraat edebilir”

17 Ağustos depreminde yıkılan binaların sorumluları hakkında soruşturmalar yürüten eski Cumhuriyet Savcısı ve 24’üncü dönem CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz de enkazlardan delillerin toplanmamasından doğabilecek sonuçları şöyle anlattı: “İleride açılacak davalarda bu deliller davanın esasını, temelini oluşturacaktır. Eğer siz şu aşamada delilleri yeterince toplamazsanız sanıkların birçoğu ileride delil yetersizliğinden beraat edebilir. Dolayısıyla da suçlular cezasız kalmış olur. Bu da kamu vicdanının kabul edeceği bir şey olmaz.”

Türkiyede 17 Ağustos depreminden sonra cezasızlık kültürü oluştuğunu da vurgulayan Özgündüz, “İstanbul’da o zaman bine yakın kişi hayatını kaybetmişti. Fakat sadece bir kişi, Veli Göçer isimli bir müteahhit kamuoyunda çok konuşuldu, bir nevi günah keçisi olarak kamuoyunun önüne atıldı. O kişi yakalandı, cezalandırıldı. Yaklaşık iki binin üzerinde diğer davalar ve beş bin civarında şüpheli sanık hakkında da dava açılmıştı ama bunların yüzde 80’inden çoğu daha sonra çıkan Rahşan Affı ile affedildiler, yani davaları ve cezaları düşürüldü, dolayısıyla ceza almadılar. Ya da birçok dava 7,5 yıllık zaman aşımı süresi nedeniyle düşürüldü. Hakkında dava açılan kişilerin yüzde 10’u bir ceza aldı. Dolayısıyla geçmişteki tecrübelere dayanarak söylüyorum ki bu tür suçlarda bir cezasızlık durumu oluştu. Şimdi bu olayda da bunun olmaması için özellikle kamuoyunun bu yönde siyasiler üzerinde baskı kurması lazım. Bu işin sorumluların cezalandırılması ve bundan sonra da bu tür eylemlerin olmaması için, ibreti alem için, cezaların da alt sınırdan değil üst sınırdan verilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda asıl önemli olan, infaz düzenlemesi adı altında ya da af kanunu düzenlemesi adı altında bu tür suçların affedilmemesi lazım” dedi.

“Yıkımlardan yalnızca müteahhitler sorumlu değil”

Felaketin ardından yıkılan binalara ilişkin başlatılan soruşturmalar kapsamında birçok müteahhit de yurtdışına kaçmaya kalkışırken yakalandı. Hatay’da çöken 250 dairelik Rönesans Rezidans’ın müteahhidi Mehmet Yaşar Coşkun yurt dışına çıkmak için gittiği İstanbul Havalimanı’nda yakalanmasının ardından çıkarıldığı hakimlikçe tutuklandı. Adıyaman’da depremde yıkılan çok sayıda binanın müteahhidi olduğu belirlenen Yavuz Karakuş da eşi Sevilay Karakuş ile Gürcistan’a kaçmaya çalışırken İstanbul Havalimanı’nda yakalandı. Gaziantep’te Bahar Apartmanı müteahhidi İbrahim Mustafa Uncuoğlu da gözaltına alındı. Diyarbakırda yıkılan binalarla ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında hakkında gözaltı kararı verilen kişi sayısı ise 33e yükseldi.

Eski Cumhuriyet Savcısı Özgündüz yıkılan binalarla ilgili olarak müteahhitlerin yanı sıra başka sorumlular bulunduğuna da dikkat çekerek, “Denetim görevini gereği gibi yapmayan denetim firması yetkilileri, betonla ilgili eğer sorun varsa bu betonun evsafa uygun olduğuna ilişkin rapor düzenleyen laboratuvar yetkilileri, denetim görevini yapmayan belediye, yerel yönetim yetkilileri, bütün bunlar zincirleme olarak müştereken sorumludur” dedi.

Sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini kaydeden Özgündüz, “Burada bilinçli taksirle öldürme suçu var. Yani siz bu neticeyi istemiyorsunuz ama öngörüyorsunuz. İmara aykırı, ruhsata aykırı, bilime aykırı, fenne aykırı bina yapıyorsunuz, bunun yıkılmasını istemiyorsunuz ama yıkılabileceğini de öngörüyorsunuz. Bunun sonucunda ölümler meydana gelmişse siz bundan dolayı sorumlu olacaksınız. Büyük ihtimalle bence bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Basit taksir olduğu zaman normal koşullarda birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek 2 ila 15 yıl arasında cezayı gerektirirken, bilinçli taksirde bu ceza 1/2 oranına kadar arttırılabiliyor. Yani 3 yılla 22 yıl arasında bir ceza verilebilir. Burada kusurun ve ortaya çıkan zararın ağırlığına göre hakim bu aralıkta cezayı tayin edecektir. Bu cezaların tümü yatılıyor mu? Şu andaki infaz kanunumuza göre ancak üçte ikisi infaz edilebilecektir. Dolayısıyla belki de yasalarda bir değişiklik yapılarak özellikle bu suçlardan kusurlu olan kişilerin daha ağır cezalandırma yöntemine tabi tutulması gerekmektedir” diye konuştu.

“Davalar olası kastla öldürme ve olası kastla yaralama suçlarından açılmalı”

Ceza hukuku doçenti Sınar ise sorumluların kasten öldürme suçundan ceza alması gerektiği görüşünde. Sınar, “Elbette ki mala zarar verme gibi başka suçlar da var ama şu an bizim için en önemlisi, hayatını kaybeden insanlar için ceza kanununun kasten öldürme ve yaralanan insanlar için de kasten yaralama suçları. Elbette ki neticenin gerçekleşmesini isteyerek bunu yapmıyorlar ama benim katıldığım düşünce, tüm sorumluların fay hattı üzerinde olan bu şehirlerde olası bir büyük depremde o binanın yerle bir olacağını, içindeki insanların öleceğini öngördükleri ve öngörmelerine rağmen bu neticenin gerçekleşeceğine kayıtsız kalarak bu fiili işlediği. Dolayısıyla benim bu konudaki şahsi kanaatim davaların olası kastla öldürme ve olası kastla yaralama suçlarından dolayı açılması gerektiği. Bundan dolayı hayatını kaybeden ya da yaralanan her bir yurttaşlarımız için ayrı ayrı cezaların ortaya çıkması gerekiyor ki bu da çok ağır cezalar demektir” ifadelerini kullandı.

Sorumluların kaçma ihtimaline karşı sıkı tedbirler alınması gerektiğine de değinen Sınar, “Çok ağır cezalarla karşı karşıya kalacaklarını bilerek toplumun öfkesini de hissettikleri için başta yurt dışına kaçmak olmak üzere çok çeşitli sıvışma yöntemlerine başvuracaklardır. Bunlar için tutuklama tedbiri ve adli kontrol yükümlülükleri dahil olmak üzere o yargılamalarda hazır bulunmalarını sağlayacak tedbirlerin mutlaka alınması gerekiyor” dedi.

Paylaşın

TÜRKONFED’den Dikkat Çeken Rapor: Can Kaybı 72 Bin 663 Olabilir

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlere ilişkin dikkat çeken bir rapor yayınlayan TÜRKONFED, raporunda depremlerin 72 bin 663 can kaybı ve 84,1 milyar dolar mali hasara neden olacağını öngördü.

Raporda, öngörülen mali hasarın 70,75 milyar dolarının konut zararı, 10,4 milyar dolarının milli gelir kaybı ve 2,91 milyar dolarının işgünü kaybı olacağı tahmin edildi.

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Kahramanmaraş depremlerinin ardından ‘2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Durum Raporu’ hazırladı.

Bloomberg HT’nin haberine göre raporda, 1999’daki Marmara depremi verilerinin kullanıldığı metodolojiyle Kahramanmaraş depremlerinin olası hasarı hesaplanmaya çalışıldı.

Raporda, depremin 72 bin 663 can kaybı ve 84,1 milyar dolar mali hasara neden olacağı öngörüldü.

Öngörülen bu mali hasarın 70,75 milyar dolarının konut zararı, 10,4 milyar dolarının milli gelir kaybı ve 2,91 milyar dolarının işgünü kaybı olacağı tahmin edildi.

Raporda, illerin milli gelire katkılarındaki azalmaya paralel olarak afete maruz kalan 10 ilin ihracatının, ihracatı göğüsleyen liman altyapısının bozulmasının da etkisiyle, 15 milyar dolar düzeyinin altına düşebileceği tahmin edildi.

Altyapı hasarları neler?

TÜRKONFED raporunda altyapı hasarlarını 7 ana başlıkta topladı. Bu 7 ana başlık şöyle sıralandı:

Ulaşım

Karayolları Genel Müdürlüğü’nün 8 Şubat tarihli açıklamasına göre trafiğe kapalı güzergâh bulunmadığını açıklasa da Hatay Havalimanı ve Hatay-Reyhanlı yolunda sorunlar devam ediyor.

Sahadan gelen bilgi ve görüntülere göre birçok ilçe ve köyün yollarının ulaşıma açık olmadığı anlaşılmaktadır. Başta Gaziantep, Hatay, Gaziantep-Osmaniye, Adıyaman-Çelikhan yolları olmak üzere yollarda birçok çökme meydana geldi.

Onarım çalışmaları devam etmekle beraber, bazı noktalarda yol altyapılarının yeniden inşası gerekmektedir.

Elektrik

Depremden etkilenen illerin önemli kısmında trafo noktaları yıkıldı, kimi bölgelerde elektrik dağıtım şebekesi yok olma düzeyinde zarar gördü.

Trafo ve şebeke tesislerinin yeniden devreye alınmasının uzun zamanda gerçekleşebileceği düşünülüyor.

Ana enerji iletim tesis ve hatlarında sorunlar giderilmiş olsa da şehir içi dağıtım kısımlarında bazı ilçelerde ve il merkezlerinde sorunlar devam etmektedir.

Doğalgaz

Deprem ile doğalgaz boru hatlarında patlamalar meydana geldi ve BOTAŞ Gaziantep, Hatay ve Kahramanmaraş’a hızla akışı kesti.

BOTAŞ’ın ana iletim hatlarında arıza ve kopmalar meydana geldiği ve onarım yapılan yerlerde artçı sarsıntılarla hasarın yeniden oluştuğu bakanlık tarafından açıklandı.

Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş il merkezlerine kontrollü ve kısmi doğalgaz akışları başladı.

10 Şubat Cuma günü Hatay il merkezi ve Kırıkhan ilçesi şehir giriş istasyonlarına doğalgaz verilmiştir.

Petrol hatları

BOTAŞ, Pazartesi günkü ilk depremin ardından tesisi denetlemek için terminale petrol akışını durdurdu, ancak herhangi bir sızıntı veya hasara rastlanmadığını açıkladı.

BOTAŞ, Akdeniz kıyısındaki Ceyhan ihracat terminaline ham petrol akışını 7 Şubat Salı günü geç
saatlerde yeniden başlattı. IKBY yönetimi de petrol akışının devam ettiğini teyit etti.

İletişim

11,5 milyon mobil abone bulunun afet bölgesinde il ve ilçelerde telekomünikasyon hizmetleri tamamen durmasa da ciddi aksaklıklar yaşanmaktadır.

Turkcell, Türk Telekom ve Vodafone’un üyesi olduğu Mobil Telekomünikasyon Operatörleri Derneği’nin açıklamasına göre 2.451 baz istasyonu devre dışı kaldı, 190 mobil istasyon yollandı ve enerji ihtiyacının karşılanması için operatörler tarafından bölgeye acilen 3 bin 485 adet jeneratör sevk edildi.

Aksaklıklar çoğunlukla köy ve ilçelerde devam ediyor.

Hastaneler

2012’de deprem dayanıklılık raporu olumsuz gelen İskenderun Devlet Hastanesi’nin A Bloğu yoğun bakım hizmeti için kullanılıyordu ve depremle beraber yıkıldı.

Hatay İl’inde iki devlet hastanesi yıkılırken birçok özel hastane de yıkılmış veya kalıcı zarar görmüştür.

Yıkılan hastane sayısı resmi makamlarca henüz paylaşılmamakla beraber sahada sahra
hastanelerine ve sağlık çalışanlarına olan ihtiyaç belirtilmektedir.

Okullar

Eğitim Bakanlığı 81 ilde tüm okulların sömestr tatili sonrası açılış tarihini erteledi.

Bakanlık okulların 20 Şubat 2023 Pazartesi günü açılacağını açıkladı.

Depremden etkilenen 10 ilde eğitim gören öğrencilerin istedikleri illere nakil yaptırabilecekleri duyuruldu. Yıkılan okul sayısına dair resmi bir bilgi henüz açıklanmadı.

Raporda öneriler de sıralandı

TÜRKONFED raporunda afet sonrası ekonomik toparlanma için önerilerini de sıraladı.

Raporda şu önerilere dikkat çekildi:

“Örnekleri bulunan7,8 depremin ekonomik etkilerinin makroekonomik ve sosyo-ekonomik analiz boyutuyla ilgili ayrıntılı incelemeler yapılmalıdır. Etki analizleri doğru politikaların kurgulanmasında yardımcı olacaktır.

Depremle ilgili yasal düzenleme ve kurumsal yönetim konuları gündeme alınıp “Depreme dayanıklı daha iyi bir şehir planlamasına doğru” örgütlenmelere fırsat verilmelidir.

Deprem sonrası yeniden inşa ve ekonomik rehabilitasyon süreçlerinde piyasa ekonomisini de esas alan bir ekonomik gelişme yaklaşımı çerçevesinde konu ele alınmalıdır.

İleriye yönelik yapılması gereken deprem riski ve ekonomik hazırlık çalışmalarında bilimsel yaklaşım ön plana çıkarılmalıdır. Örneğin iki Türk deprembilimci-sismolog, Alaska Üniversitesi’nden Ezgi Karasözen ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Didem Cambaz’ın da ortak yazarı olduğu 30 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanan bir bilimsel makalede, 24 Ocak 2020 tarihli 6.8 büyüklüğündeki Elâzığ depreminin Doğu Anadolu fay hattında büyük bir kırılmayı haber verdiğine işaret edilmiştir.”

Paylaşın

Erdoğan 14 Mayıs’ı İşaret Etmişti: Depremler Nedeniyle Seçimler Ertelenebilir Mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler öncesi cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri için 14 Mayıs’ı işaret etmişti.

On binlerle ifade edilen can kaybına neden olan depremler normalde 18 Haziran’da yapılması gereken fakat 14 Mayıs’a çekilmesi düşünülen seçimlerin ertelenme olasılığını gündeme taşıdı.

Peki seçimin ertelenmesi olasılığı var mı? Başta Anayasa olmak üzere kanunlar bu konuda ne tür maddelere sahip? YSK ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar tarihin ileriye atılmasında nasıl bir rol oynayabilir?

Anayasa’nın 78. maddesine bağlı olarak 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nun 5. Maddesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sadece savaş hali nedeniyle ve ancak bu nedenden kaynaklanan TBMM kararı ile 1 yıl ertelenebileceğini net bir şekilde belirtiyor.

5. Madde’nin ‘Seçimin geriye bırakılması’ başlıklı bendinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmediğine dair karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi bir yıl geriye bırakılır” ibaresi mevcut.

Bu da depremin bir savaş olmadığını ileri süren ve bu sebeple de seçimlerin ertelenemeyeceğini belirten birçok hukukçunun temel dayanağını oluşturuyor.

YSK seçim erteleme kararı alabilir mi?

Yüksek Seçim Kurulunun temel görev ve yetkileri, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 79’uncu maddesi ile 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 14’üncü maddesinde ve 7062 sayılı Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesinde düzenlenmiş durumda.

Bu maddelerdeki görev ve yetkiler dışında 298 sayılı Kanun’un diğer maddeleri, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun, 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu ve diğer kanunlarda da Yüksek Seçim Kuruluna verilmiş olan görevler bulunuyor.

YSK’nın Anayasa’daki görev tanımı çerçevesinde kararlarına itiraz için başka bir yargı merciine başvurulamaması seçimin ertelenmesi yönünde bir karar alması durumunda ne tür bir tablo ortaya çıkacağı sorusunu gündeme taşıyor.

Fakat normalde Anayasa’nın seçimleri erteleme kararını TBMM ve Cumhurbaşkanı’na vermesi ve bu kararın alınmasını da “sadece savaş durumuna” bağlaması YSK’nın bu tür bir karar alma olasılığını düşürüyor.

Anayasa Mahkemesi nasıl bir rol oynayabilir?

Fatih Altaylı 10 Şubat’ta kaleme aldığı bir köşe yazısında Anayasa Mahkemesi’nin de seçimi erteleme kararı alabileceğini işaret ediyor.

Yüksek Mahkeme’nin 2012/30 sayılı esas ve 96 sayılı karar metni “Savaş ve benzeri zaruret sebepleriyle seçimlerin yapılmasının fiilen imkansız kalması” halinde ertelenmesinin önünü açıyor.

Her ne kadar Anayasa’da sadece “savaşın” seçimlerin ertelenmesine neden olarak gösterilebileceği belirtilse de, Anayasa Mahkemesi’nin kararındaki “benzeri zaruret” tanımı, deprem gibi durumların da bu kullanımın içine alınabileceği ihtimalini kuvvetlendiriyor.

Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen TBMM’nin yine de seçimleri erteleme kararı almasını muhalefetin itiraz ederek Yüksek Mahkeme’ye taşıması durumunda 2012’deki karar metninden dolayı Anayasa Mahkemesi’nin itirazı reddederek seçimlerin ertelenmesine “yeşil ışık” yakma ihtimali söz konusu.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Kahramanmaraş Merkezli Depremler: Suriye’de Can Kaybı 3 Bin 581’e Yükseldi

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin ardından Suriye’de de can kayıpları artmaya devam ediyor. Son açıklamalara göre, Suriye’de can kaybı 3 bin 581’e yükseldi.

North Press Agency Syria’nın aktardığına göre, Suriye Sağlık Bakanlığı, Şam yönetiminin kontrolündeki bölgelerde ölü sayısının bin 408’e yükseldiğini, 2 bin 341 kişinin ise yaralı olduğunu duyurdu.

Suriye’nin kuzeybatısında yaşanan can kaybı ve yaralanmalar ile ilgili bilgi paylaşan İdlib’deki Sivil Savunma kurumu ise bölgede 2 bin 167 kişinin depremlerde hayatını kaybettiğini, 2 bin 950 kişinin yaralandığını, İdlib ve Halep’teki arama-kurtarma çalışmalarının sürdüğünü açıkladı.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne bağlı Sağlık Birimi ise depremlerde altı kişinin yaşamını yitirdiğini, 57 kişinin yaralandığını duyurdu.

Şam yönetimi, Maraş merkezli depremlerden en fazla etkilenen Lazkiye, Hama, Halep ve İdlib’i ‘afet bölgesi’ ilan etmiş, bu illerde yeniden inşa çalışmaları için fon oluşturulacağı bilgisi paylaşılmıştı.

DSÖ Genel Direktörü’nden Halep’e ziyaret

Öte yandan, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus da dün (11 Şubat) Maraş merkezli depremlerden etkilenen Suriye’nin Halep ilinde incelemelerde bulundu.

Ghebreyesus, ziyarete ilişkin yaptığı paylaşımda, “Ülke genelindeki insanlara yardım etmek amacıyla Halep’e, Suriye’ye ulaştım. Hayatta kalanların karşı karşıya olduğu dondurucu hava, barınak, yiyecek, su, ısı ve tıbbi bakım sorunu gibi koşulları görmek beni üzüyor” dedi.

BM’den can kaybı sayısı iki katına çıkabilir tahmini

Birleşmiş Milletler (BM), Türkiye ve Suriye’yi vuran depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısının şu ana kadar açıklanan rakamın iki katına kadar çıkabileceğini kaydetti.

Cumartesi günü depremin merkezi olan Kahramanmaraş’a gelen İnsani İşlerden Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Martin Griffiths, Sky News’e yaptığı açıklamada, “Enkazın altına girilmesi gerektiği için henüz tam bir tahmin yapmanın zor olduğunu düşünüyorum ancak (sayının) iki katına ya da üzerine çıkacağından eminim” diye konuştu.

Griffiths, can kayıplarının henüz gerçek anlamda saymaya başlanmadığını sözlerine ekledi.

Paylaşın