Şam Valiliği, Ekrem İmamoğlu’nun Ziyaretini İptal Etti

Oyun Geliştirme Merkezi (OGEM) buluşması sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ekrem İmamoğlu, “Şam Valiliği TBB heyeti ile görüşme, ‘Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ziyareti sonrasına ertelendi’ diye iptal etti. Bu vahim bir durumdur” dedi.

Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesi sonrası ilk ziyaret Milli İstihbarat Başkanı (MİT) İbrahim Kalın tarafından gerçekleştirilmişti. Daha sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Şam’a giderek geçici yönetimin lideri Ahmed Hüseyin eş-Şara ile görüşmüştü.

Türkiye Belediyeler Birliği (TTB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Oyun Geliştirme Merkezi (OGEM) buluşması sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı. İmamoğlu 27 Aralık’ta İmamoğlu, TBB heyetinin Suriye’yi ziyaret edeceğini duyurmuştu. Ziyarete ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtlayan İmamoğlu şunları söyledi:

“Şam Valiliği yazılı olarak TBB heyetiyle görüşme, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinin sonrasına ertelendi diyerek randevuyu iptal etti. Bu çok vahim bir durumdur. Bu iptali doğru bulmuyorum. Cumhurbaşkanı ziyaretinden önce bu görüşmenin yapılmasının nesi doğru değil? Bu tür kurum ve kuruluşların gitmesini de ben olumlu bulurum.

Teyitli bir randevunun altı saat sonra iptali için kimler devreye girdi, kimler müdahale etti? Bu soruları soruyorum ama cevabını bildiğim bir soruyu sorduğumu da düşünüyorum. Aynı zamanda toplumunda özellikle bu işle ilgilenen herkesin bunun cevabını bildiğini ve devreye girenlerin kim olduğunu herkesin bildiğini biliyorum.”

Ne olmuştu?

Suriye’de 13 yıldır devam eden iç savaş, HTŞ ve diğer muhalif grupların son 12 günlük operasyonunun ardından Esad ailesinin 54, Baas Partisi’nin 61 yıllık iktidarının bitişiyle sonuçlandı.

Ülkenin kuzeybatısında, İdlib’de konumlanmış ve yaklaşık 4 milyonluk bir nüfusu idare ettiği belirtilen HTŞ tarafı, 27 Kasım Çarşamba günü sabahı Türkiye’nin de desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) yardımıyla, Şam’daki Suriye hükümetine ve ordusuna karşı “Saldırganlığı Caydırma – Rad’ul Udvan” operasyonunu başlattı.

Hızla ilerleyen muhalifler 28 Kasım’da Halep’i Şam’a bağlayan otoyolu kesti, aynı gün 46. Alay Üssü’nü ve en az 8 köyü ele geçirdi. 29-30 Kasım tarihlerinde ülkenin en büyük ikinci kenti Halep, muhaliflerin elindeydi. Bu gelişme sonrası Rus ve Suriyeli savaş uçakları, 2016’dan bu yana ilk kez, 2024’te muhaliflerin ele geçirdiği düşünülen mevzileri bombaladı.

HTŞ’nin kontrolündeki muhalif gruplar 4 Aralık’ta Hama, 7 Aralık’ta Humus ve 8 Aralık’ta Esad’ın ülkeyi yönettiği Şam’ı ele geçirdi. Bu gelişmelerden sonra Esad, Rusya’nın “insani gerekçelerle” tanıdığı sığınma hakkı kapsamında ailesiyle beraber Moskova’ya uçtu.

HTŞ lideri Colani veya gerçek adıyla Ahmed Hüseyin el-Şara ise aynı gün Suriye devlet televizyonunda Esad’ı devirdiklerini açıkladı. ABD, Kanada, İngiltere ve Türkiye, HTŞ’yi “terör örgütü” olarak tanıyor. Ancak ülkeler bir bir HTŞ ile ilişki kurmaya başladı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de HTŞ’nin artık ‘fiilen’ terör örgütü olmadığını söyledi.

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu’nun ‘Siyasi Yasak’ Davası 11 Nisan’a Ertelendi

Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde ‘ihaleye fesat karıştırdığı’ iddiasıyla yargılandığı ve yargılama kapsamında siyasi yasak ve hapis cezası talep edilen dava 11 Nisan 2025 tarihine ertelendi.

Davaya ilişkin hazırlanan iddianamede, Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 7 kişinin ‘ihaleye fesat karıştırma’ iddiasıyla 3’er yıldan 7’şer yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edilmişti. Ayrıca 7 kişi hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi gereğince siyasi yasak uygulanması da istenmişti.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde ‘ihaleye fesat karıştırdığı’ iddiasıyla yargılandığı davanın sekizinci duruşması bugün Büyükçekmece 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Saat 15:00’da başlayan duruşmada savcı, mütalaa vermek için ek süre istedi. Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Kemal Polat ise savcının dosya birleştirme talebine itiraz ederek duruşmaya ara verilmesini ve mütalaanın açıklanmasını istedi. Kararını açıklayan mahkeme, davayı 11 Nisan saat 15.00’a erteledi.

Siyasi yasak davası nedir?

Ekrem İmamoğlu, ilk kez İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına seçildiği 2019 yılının kasım ayında Fransa’nın Strazburg kentinde düzenlenen Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’ne davetli olarak katılmış ve bir konuşma yapmıştı.

O dönem Türkiye İçişleri Bakanı olarak görev yapan AK Parti İstanbul Milletvekili Süleyman Soylu, İmamoğlu için “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek” demişti.

İmamoğlu ise Soylu’ya “31 Mart’ta seçimi iptal edenler ve dünyada, Avrupa’da, onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, o olan şeylere, biten şeylere baktığımızda, tam da işte 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Önce ona bir odaklansın” cevabını vermişti.

Bunun üzerine Türkiye’deki seçimleri organize eden Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) üyeleri hakarete uğradıklarını ve mağdur olduklarını belirterek İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı suç duyurusunda bulunmuştu.

Başsavcılığın hazırladığı iddianamede “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen hakaret” suçundan İmamoğlu’nun 1 yıl 3 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar hapis cezasına çarptırılması istenmişti.

İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk ayağında Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve siyasi yasak cezası verilmişti.

Dava, son iki yıldır Türkiye’de “Temyiz Mahkemesi” olarak da kabul edilen Yargıtay’ın bir alt basamağı İstinaf Mahkemesi’nde görülmeye devam ediyor.

Paylaşın

İmamoğlu’ndan Erdoğan’ın “Tıpış Tıpış Ödeyecekler” Sözlerine Yanıt

İBB Başkanı İmamoğlu, Erdoğan’ın, “Tıpış tıpış ödeyecekler. İş başka mevzulara gelince şahin kesiliyorlar, ama borç ödemeye gelince de güvercin kesiliyorlar. Milletin hakkını, yetimin hakkını size konserlerde, şarap turlarında yedirmeyiz” sözlerine verdiği yanıtta şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Cumhurbaşkanı’nın ruh halinde ya da zihninde, bir sert cümle söyleyecekse, aklından hemen İstanbul’un geçmesi ve oradan, ‘İstanbul’a buradan da nasıl bir gönderme yaparım’ diye düşünmesi çok manidar. Bunu yaşıyoruz 6 senedir. Tabii söylediği iftira ifadelerinin hiçbirisi, bizim üzerimize yapışmaz.”

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, TBB Encümeni toplantısının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

BirGün’ün aktardığına göre; 31 Mart 2024 yerel seçimleriyle birlikte, yerel yönetimlerde bir değişimin yaşandığına vurgu yapan İmamoğlu, “Ama ne yazık ki, 31 Mart 2024 yerel seçim sonuçlarının ardından, özellikle muhalefet partilerine ait belediyelerin hükümet tarafından hedef yapıldığını görüyoruz. Farklı konularda, farklı mevzularda bir kısım ayrımcılığın devam ettiğini görüyoruz. Kimi zaman siyasi operasyonlar, kimi zaman ekonomik operasyon girişimleri yaşandı bu kısa 8 aylık dönemde. Kimi zaman yıllardır belediyelerin hizmet verdiği alanlar ya da bir şekilde gelir elde ettiği alanların, hemen bu seçimden sonra geri alınması ya da müdahale edilmesi gibi uygulamalar… Bunları yaşadığımız bir 2024 yılına da seçimi yaşadığımız gibi veda ediyor ortamdayız. Maalesef, yine ülke demokrasimize gölge düşüren kayyum atamalarıyla 2024 yılını noktalıyoruz. Ve ne yazık ki, SGK başta olmak üzere, birtakım belediyelerin borçları bahane edilerek, belediyelerin elini kollarını bağlama çabalarına tanık oluyoruz” diye konuştu.

Merkezi iktidarın yerelde muhalefet pozisyonuna geçtiğinin altını çizen İmamoğlu, “Bu, milletin iradesidir. Buna saygı duymak, demokrasinin temel kuralıdır. Bir nevi ana muhalefet görevini sindirememesi meselesi, demokrasiye gölge düşürmektedir. Ve bu yönüyle de belediyelere yönelik, tam anlamıyla fütursuzca saldırıları harekete geçirmeleri, hepimizi üzmektedir, canımızı sıkmaktadır” dedi.

İmamoğlu, şöyle devam etti: “Halbuki şöyle bakılması gerekir: Milletimiz, 2023 yılında sizi iktidar yaptı. 2024 seçimlerinde de başka bir partiyi iktidar yaptı. Demokrasiyi sindirmek zorundasınız. Çünkü burası, 27 Aralık’ta Mustafa Kemal Atatürk’ün geldiği, başkenti Ankara olan Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Ve temel dayanağı, laik bir hukuk devleti olmak ve aynı zamanda demokrasiyi güçlendirmektir. Bu manada yapılan bu uygulamalar, bu prensiplerin hiçbirine uymamaktadır. Siyasi olarak kayyumlar, ekonomik olarak da SGK prim borçlarının bu saldırıda araç olarak kullanılmasını ve kullanılmaya devam edildiğini görüyorum. Ve gerçekten memleketimizin işte tam da böylesi bir demokrasi ülkesi, hukuk ülkesi olması prensibine ters düştüğünü, gölge düşürdüğünü de ifade etmek isterim.”

Türkiye’deki tüm belediyelerin SGK prim borçlarının, SGK’nın gelir kalemlerinin yüzde 2,7’sine denk düştüğü bilgisini paylaşan İmamoğlu, şunları söyledi: “Hükümet, neredeyse bütün işleriyle ilgili sıkıntılarını, belediyelerin SGK borçlarına bağlar duruma geldi. Yani neredeyse, asgari ücreti niye düşük açıkladı diye yarın sorsalar, yani bunu bile belediyelerin SGK borçlarına bağlayacak kadar gündem ve mevzu ediyorlar. Ve bunun dillerinden düşürmemeleri de çok can sıkıcı.

Farklı üsluplarla, işte ‘belediyeleri silkeleme’ kavramı, efendime söyleyeyim hesapsız, kitapsız bir üslupla, belediyelere her ay gelen bütçe ödemelerinin kesintiye uğratılması, belediyelerin mallarına haciz koyulması ve bu anlamda ciddi bir adaletsizlik uygulamaları silsilesi. Hedefe konan ve kesinti haczi yağmuruna tutulan bazı belediyelerle ilgili birtakım farklı uygulamaları sizlerle paylaşmak isterim. Mesela, adaletsizliğe bir örnek: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir önceki ay ödeneğinden, habersizce 1,1 milyar lira para kesildi. Ve buna benzer kesintiler, başka belediyelerimizde de söz konusu. Ya da bir başka İstanbul’daki ilçe belediyesine, CHP’li bir belediyeye -ki aralarında tarihi eserler de var- gayrimenkullerine hızlıca haciz konuldu.”

“İzmir’de bir belediyeye bu süreçte pozitif ayrımcılık uygulandı” diyen İmamoğlu, şunları anlattı: “Yine muhalefet belediyelerine, başta CHP’li belediyeler olmak üzere, aman vermeyen hükümet, İzmir’de bir belediyeye hazineye olan borçlarını kapatmak için ilginç bir metot uyguladı. Metot hayli ilginç. Maliye Hazinesi, kendisine ait çok büyük bir araziyi Menemen Belediyesi’ne hibe olarak verdi. Sonra da bu borçlarına karşılık Hazine’nin hibe ettiği araziyi satarak, borçlarını ödeme olarak geriye verme konusunda bir girişimi başlattı.

Açıkçası merkezi idarenin, hükümetin bir ilçe belediyesine borçlarını ödemesi konusunda bu anlamlı jestten rahatsız değiliz. Rahatsız olduğumuz, bu jestin benzerlerinin bu kadarını da beklemiyoruz yani. Çok daha düşük bir anlayışla bile diğer belediyelere de yaklaşsalar, bu sorunların tamamını şu anda istese, el ele verse, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Şehircilik Bakanlığı el ele verse, Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığı inanın bizimle oturup konuşsa, bu sorunların tamamını çözeriz ve hiç kimse böylesi bir çözümden de zarar görmez. Biz, TBB olarak, bu jestlerin partizanlıktan uzak bir şekilde yapılmasını arzu ediyoruz. Tüm belediyelere eşit bir şekilde uygulanmasını arzu ediyoruz.”

Kayyum atamalarına tepki gösteren İmamoğlu, ” Kayyum uygulamalarını kesinlikle reddeder ve kınarken, özellikle CHP’li Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Profesör Doktor Ahmet Özer’in, seçilmiş bir belediye başkanı olarak, yeni yıla ailesinden, Esenyurtlular’dan uzak bir şekilde haksızca cezaevine girmesinden ötürü duyduğum üzüntüyü de özellikle belirtmek isterim” dedi.

Suriye’de gelişmelere ilişkin açıklama yapan İmamoğlu, “Biz de TBB olarak, bu süreçte hem ülkemizin güvenliği hem ülkemizde yaşayan sığınmacıların evlerine geri dönüşü için sorumluluktan kaçmayacağımızı ve mutlaka sorumluluk alacağımızı ortak kararla belirttik, beyan ediyoruz. Suriye’de şehirlerin acil ihtiyaçlarının karşılanması, ekonomik ve sosyal altyapının yeniden inşası ve yerel yönetimlerin kapasite geliştirme süreçlerinin desteklenmesi, öncelikli konularımızdan birisidir” dedi.

İmamoğlu, TBB heyetinin Suriye’yi ziyaret edeceğini de açıkladı: “Bu çerçevede, TBB olarak, başta Şam olmak üzere, Suriye’deki şehirlerin ihtiyaçlarını yerinde tespit etmek, iki ülke belediyeleri arasındaki iş birliğini yeniden tesis etmek ve sürdürülebilir bir zemine oturtmak, birliğimiz belediyelerin desteğini koordine etmek amacıyla da bir TBB heyetinin, en kısa zamanda Suriye’yi ziyaret etmesini hep birlikte kararlaştırdık. İlk aşamada Şam’a gerçekleştirilmesi öngörülen ziyaret sırasında, Türkiye’deki geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin gönüllü ve onurlu şekilde geriye dönüş ihtiyaçlarının karşılanması için, yerel yönetimler arasında iş birliği mekanizmalarının geliştirilmesi ve bu doğrultuda somut adımların planlanması da hedeflenmektedir.”

Erdoğan’a “Tıpış tıpış ödeyecekler” yanıtı

İmamoğlu, değerlendirme konuşmasının ardından, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtladı. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Tıpış tıpış ödeyecekler. İş başka mevzulara gelince şahin kesiliyorlar, ama borç ödemeye gelince de güvercin kesiliyorlar. Milletin hakkını, yetimin hakkını size konserlerde, şarap turlarında yedirmeyiz” sözleri sorulan İmamoğlu, şunları ifade etti:

“Sayın Cumhurbaşkanı’nın ruh halinde ya da zihninde, bir sert cümle söyleyecekse, aklından hemen İstanbul’un geçmesi ve oradan, ‘İstanbul’a buradan da nasıl bir gönderme yaparım’ diye düşünmesi çok manidar. Bunu yaşıyoruz 6 senedir. Tabii söylediği iftira ifadelerinin hiçbirisi, bizim üzerimize yapışmaz.

Biz, olimpiyatlara yol yürüyen bir şehiriz. Çok güçlü çalışmalar yapıyoruz. 2036’da ev sahibi olmak istiyoruz. 2027 Avrupa Oyunları’nın diplomasisini yürütüyoruz. Bu kapsamda yapılan, daha önce yapılmayacak, yapılmamış olduğu kadar, güçlü ve önemli diplomatik girişimlerin daha güçlüsünü yaparak, geçirdiğimiz o ortamları, bu şekilde ifade etmesi çok can sıkıcı, üzücü. Ama alıştık. Halbuki biz, daha dün, ülkemizin Spor Bakanı’yla, o yaptığımız diplomatik görüşmelerin sonucunda elde ettiğimiz Avrupa Oyunları’nın ya da 2036’ya birlikte çalışabilmenin yol ve yöntemlerini konuştuk. Bence doğru olan bu. Doğru olmayanı da Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadeleri. Devlet, devleti silkelemez yani. Devlet, kendi kurumunu silkelemez. Devlet, kendi kurumunun bir konusunda üzerine çökmez. Yardımcı olur, el verir, birlikte oturur, konuşur, çözüm bulurlar. Kaldı ki zaten güvercin de bizim, şahin de bizim yani.”

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu’ndan “Suriyeliler” Açıklaması: Dönmek İsteyenlere Desteğe Hazırız

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Bugün 2 milyona yakın Suriye vatandaşına ev sahipliği yapan İstanbul, savaştan çıkan kentlerin sosyal ve ekonomik gelişmesinde Suriye’ye en üst düzeyde destek olmaya kararlıdır” dedi ve ekledi:

“Sevdiklerini, evlerini ve tüm mal varlıklarını bırakacak çevre ülkelere giden Suriyeliler yeni bir bedel ödememeli. Bu yüzden geri dönerek ülkelerini yeniden inşa etmek isteyenlere elimizden gelen her türlü desteğe hazırız.”

Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin belediye başkanları ve temsilcileri “barış ve işbirliği” başlığıyla İstanbul’da bir araya geldi. Etkinliğe ev sahipliği yapan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Suriye’de yaşanan gelişmelere değindi.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Ekrem İmamoğlu, ODKA açılış konuşmasında şunları söyledi: “Sizleri bugün, İstanbul’da, tarihin mirası ile günümüzün dinamizmini bir araya getiren Feshane’de bulunuyoruz. 19. yüzyılın ilk yarısında fes imâl eden bu sanayi tesisi, bugün kütüphanesi ve sergi alanlarıyla bir kültür merkezi. Feshane de İstanbul gibi, bölgemizin kültürel zenginliğini, direncini ve kendini yenileyebilme gücünü simgeliyor. Bugün, Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin temsilcileri olarak, barış ve iş birliği vizyonuyla bir araya geldik.

Çünkü yoksulluk, adaletsizlik, savaş ve göç gibi sınır aşan pek çok sorunun birlikte yaşandığı bu dönemde, biz yerel yöneticilere tarihi bir sorumluluk düşüyor. Ukrayna’da, Gazze’de, Lübnan’da ve Suriye’de yaşananlar, bize önemli bir gerçeği bir kez daha hatırlatıyor: Komşumuzda istikrarsızlık ve çatışma varken, biz ne refah ne de güven içinde olabiliriz. Bu nedenle birlikte hareket etmeliyiz. Yalnızca krizleri yönetmekle kalmamalı, şehirlerimizde yaşayanların refahını arttıracak bir gelecek vizyonu ortaya koymalıyız.”

“Bugün karşılaştığımız zorluklar ne olursa olsun, unutmayalım ki, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın tarihsel mirasında barış, refah ve bilimin önemli bir yeri vardır.  Hep var olmuştur. Bu miras, bize, bölgemizin en parlak dönemlerinin yalnızca güçlü liderlere değil, şehirleri, toplumları ve kültürleri birbirine bağlayan ilişkilere dayandığını hatırlatır. Örneğin; İskenderiye’nin ünlü kütüphanesi, farklı medeniyetlerin bilgisine ev sahipliği yaptı. Aynı dönemde, Bergama’da da rakip bir kütüphane kuruldu.

Tarih, bu dönemlerde şehirlerin, orduları ile değil, kütüphaneleriyle yarıştıklarına tanık oldu. Abbasi Halifeliği’nin Bağdat’ı, bilginin ve bilimin merkeziydi. Beyt-ül Hikme’de üretilen bilgi, yalnızca İslam dünyasını değil, Avrupa Rönesansını da besledi. Osmanlı İmparatorluğu ise, merkezi İstanbul olmakla birlikte, gücünü Halep, Şam, Bağdat, Kahire, Tunus gibi çok kültürlü şehirlerin oluşturduğu ağlardan aldı. Bu şehirler, Doğu Akdeniz’den Balkanlar’a, Karadeniz’den Hint Okyanusu’na halkları ve ekonomileri birbirine bağlayan köprüler oldu.”

“Suriye çok ağır bir bedel ödedi”

“Bugün burada, bu iş birliği ve ilişki ağlarını yeniden nasıl canlandırabileceğimizi birlikte konuşacağız. Elbette barışı korumanın kolay olduğunu kimse iddia edemez; özellikle de günümüzde. Güney komşumuz Suriye’de, 61 yıllık Baas rejiminin 10 gün içinde yıkılışını izledik. 13 yıllık iç savaş sürecinde, Suriye çok ağır bir bedel ödedi. 600 bine yakın Suriyeli, ne yazık ki iç savaşta hayatını kaybetti.

Nüfusun yarısından fazlası yerlerinden edildi; ya ülke içinde ya da Türkiye, Lübnan, Ürdün başta olmak üzere, komşu ülkelerde farklı şehirlere sığındılar. Altyapı, yollar, hastaneler, okullar tahrip edildi; ekonomi, eğitim ve sağlık sistemi çöktü. Suriye halkı, bir savaş travması ve belirsizlik içerisinde.”

“Suriye’deki yıkımın sorumlusu, yalnızca halkına baskı yapan ve yıllarca sıkıntı çektiren, halkını yok sayan bir otokratik rejim değildir. Suriye’nin bugünkü durumu, aynı zamanda ülkenin etnik ve dini farklılıklarını çıkarları için kullanan, bir taraftan Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsedip, diğer taraftan ülkeyi parçalamaya uğraşanların eseridir. Büyük bir direnç gösteren, kendi kaderine sahip çıkan Suriye halkı, şimdi ülkelerini ve demokratik kurumlarını yeniden inşa etmek için çalışacak.

Yapmak, yıkmaktan çok daha zordur. Önümüzde çok çetin bir süreç var. Temennimiz ve arzumuz, Türkiye için neyse Suriye için de odur: Özgür, bağımsız, kapsayıcı ve demokratik bir Suriye. Bu noktada, terör örgütlerinin istikrarsızlıktan ya da yoksunluktan faydalanarak Suriye halkını istismar etmelerinin engellenmesi hayati önem taşıyor. Bu konuda biz yerel yöneticilere de çok önemli sorumluluklar düşüyor.”

“Bugün 2 milyona yakın Suriye vatandaşına ev sahipliği yapan İstanbul, savaştan çıkan kentlerin sosyal ve ekonomik gelişmesinde, Suriye’ye en üst seviyede destek olmaya kararlıdır. Sevdiklerini, evlerini ve tüm mal varlıklarını bırakarak, Türkiye ve civar ülkelere giden Suriyeliler, yurtlarına geri döndüklerinde yeni bir bedel ödememeli. Bu yüzden, geri dönerek ülkelerini yeniden inşa etmek isteyenlere, elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazırız.

Gönüllü olarak geri dönmek isteyenlere, İBB Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları İSMEK’lerde, belediyecilikten zanaatkarlığa pek çok alanda eğitim verebiliriz. Kardeş şehrimiz Şam’la çatışma sonrası kentlere yönelik bir eylem planını onlarla birlikte hazırlayabiliriz. Bu çerçevede; kapsayıcılık, kalkınma ve refah ilkeleri üzerine oturan ‘İstanbul Modeli’nin birikiminin ve geliştirdiğimiz pek çok ‘dayanışma belediyeciliği’ uygulamasının, bölgedeki büyük şehirlere ilham kaynağı olabileceğini biliyorum ve düşünüyorum. İBB olarak, afet ve acil durum sonrası müdahaleler konusundaki tecrübemizi dahil olmak üzere, her türlü bilgi birikimimizi paylaşmaya hazırız.”

“Suriye’de yeni bir dönem başlarken, Gazze’de savaş ve yıkım ne yazık ki sürüyor. Son 13 ayda hayatını kaybedenlerin sayısı, 45,000’e yaklaştı. Bunlardan yüzde 70’i kadın ve çocuk. Filistin halkı, topraklarına geri dönüş ve bağımsızlık için onlarca yıldır mücadele ediyor. Ancak durumları her geçen gün daha da zorlaşıyor. 5 milyondan fazla Filistinli mülteci, vatansızlık ve en temel haklarından mahrum kalmakla karşı karşıya. Filistin davasının adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi, yalnızca bölgesel istikrar için değil, küresel adalet ve barış için de kritik öneme sahiptir.

Oysa uluslararası toplumun önemli bir kısmı, Filistinlerin yaşamakta olduğu trajediye de İsrail’in bölgedeki fütursuz saldırılarına ve yayılma politikalarına karşı da dilsiz ve sağır. Barış için silahların susması yetmez, insanların güvenlik ve huzur bulması gerekir. Silahların sustuğu durumlarda bile, savaşların ve politik istikrarsızlığın mirası olan göç, yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik devam ediyor.

Yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı, 190 milyonu aştı. Gençlerimizin yaklaşık yüzde 30’u işsiz. Bu oran, dünya ortalamasının iki katı. İklim değişikliği ve su kıtlığı, şehirleri doğrudan etkiliyor. Burada bulunan arkadaşlarımın bölgesindeki iklim değişikliği ve su kıtlığı, şehirleri doğrudan etkiliyor. Hepiniz bunu yaşıyorsunuz. Orta Doğu ve Kuzey Afrika, kişi başına düşen su miktarı açısından dünyanın en fakir bölgesi.

Ekonomik zorluklar ve iklim değişikliğinden kaynaklanan göçler, bölgemizin toplumsal yapısını derinden sarsıyor. Gelir eşitsizliği derinleşirken, halkların yönetimlere olan güveni azalıyor, siyasal istikrarsızlık artıyor. Güvensizlik ve istikrarsızlık, insanları önce köktenci arayışlara sürüklüyor, sonra da iç çatışmalar ve savaşlara itiyor.

Savaş, göç ve yoksulluk, hepimizin ortak insanlık değerlerine meydan okuyor. Bu sorunlarla mücadele, sınırların ötesine uzanan bir dayanışmayı ve çabayı zorunlu kılıyor. Ancak bugün, siyasi engeller ve gerilimler, şehirlerimizi birbirinden koparmış, hatta düşmanlaştırmış durumda. Bu gidişatı hep birlikte değiştirmek zorundayız. Başlattığımız bu girişim, Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin uluslararası ilişkilerde artan rollerini ön plana daha güçlü bir şekilde çıkarmayı hedefliyor.

Orta Doğu gibi, çatışmaların yoğun yaşandığı bölgelerde, şehirler gerilimleri azaltarak, uzlaşmanın merkezleri haline, güçlü ve güzel yaşamın merkezleri haline, her birimizin çabasıyla gelebilir. Vatandaşlara en yakın, her gün dokunan, onlarla birlikte yaşayan idari yapılar olan kentler, katılımcı politikalarla, büyük çatışmaların temelinde yatan eşitsizliklerin giderilmesine önemli katkılarda bulunabilir.

Bu tarihi toplantıyı açarken, şehirlerin barış, istikrar ve kalkınmayı teşvik etme rolünü güçlendirmek adına bir yol haritası sunuyorum. Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirleri arasında bir barış ve refah ağı kurarak, sürekli diyalog ve bilgi paylaşımı içerisinde ortak projeler geliştirelim. Ortak coğrafyamızın yaşadığı sarsıcı dönüşümler karşısında, özellikle çatışma sonrası toplumlarda kentsel kalkınmayı hızlandıracak kurumsal bir bilgi birikimini oluşturmamız ve bunu birlikte geliştirmemiz gerekiyor. Gelin hep birlikte, savaştan çıkan kentlere, insan ayırımı yapmaksızın bölgesel destek mekanizmaları kuralım.

En başarılı projelerimizi birbirimizle paylaşalım. Sınır ötesi girişimleri teşvik ederek, ortak sanat etkinliklerinden ticaret fuarlarına ve kentsel planlama projelerine kadar, kültürel ve ekonomik değişimleri, güçlü şehirlerimiz öncülüğünde geliştirelim. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası aktörlerle çalışarak, şehirlerin barış inşasında kilit aktörler olarak tanınmasını ve desteklenmesini sağlayan girişimleri hep birlikte başlatalım. Uluslararası toplumun, bölgemizdeki çatışmalardan zarar görmüş kentler için bir yeniden güçlü imar fonu oluşturmasına sözcülük ve liderlik yapalım.

Bu fon sayesinde, sadece kentlerin yeniden inşa edilmelerini değil, başka topraklara sığınmak zorunda kalan milyonlarca insanın evlerine onurlu biçimde dönmelerini hep birlikte mümkün kılalım. Bugün, İstanbul’dan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin, yeniliğin ve dayanıklılığın sağlam kaleleri olduğu bir gelecek hayal ettiğimizi bütün dünyaya en güçlü şekilde duyuralım. İstanbullular olarak, bu ilk toplantımıza ev sahipliği yapmaktan büyük onur duymaktayım. Dilerim ki; bugün tohumlarını attığımız bu birliktelik ve dayanışma da tıpkı üç yıl önce aynı hayallerle kurduğumuz B40 Balkan Şehirleri Ağı gibi büyüsün ve güçlensin, birbirimizi birlikte olmaya doğru güzel bir geleceğe kavuştursun.

Bu tarihi toplantıyı, oluşan barış ve iş birliğine yönelik güçlü irademizi, yarın aramıza katılacak yeni belediye başkanlarımızın da okuduğunda ilham alacağı ve davete icabet etmekte kendisini hararetli kılacağı, tüm dünyaya duyuracağımız ortak beyanımızı sizlerle oluşturacak şekiliyle sabırsızlıkla beklediğimi ifade ediyorum. Bu anlamlı buluşmaya katıldığınız ve böylesi bir iradenin kurucusu olma iradesini ortaya koyma duygunuzu kabul ettiğiniz ve buraya geldiğiniz için her birinize teşekkür ediyorum.”

Toplantı, İmamoğlu’nun açılış konuşmasının ardından, gün boyu oturumlarla devam etti. “Barış İnşasında Şehirlerin Rolü: Fırsatlar ve Zorluklar” başlıklı oturumun konuşmacıları; Bağdat Belediye Başkanı Ammar Mousa Kadhim, Ramallah Belediye Başkanı Issa Kassis, İsfahan Belediye Başkan Yardımcısı Kamal Heidari, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat oldu.

“Demokrasi, çoğunluğun yönettiği bir duyguyu kapsar”

Oturumu yöneten İmamoğlu, yaptığı değerlendirme konuşmasında özetle şu ifadeleri kullandı: “İstanbul, bugün özellikle sığınmacı misafirleriyle birlikte, neredeyse aktif bir biçimde 20 milyona yakın insana hizmet ediyor. Yani aslında baktığımızda, bu masada bulunan halkların kendi yaşadığı bölgedeki en güçlü izleri, İstanbul’da şu an yaşayabilirler. Ve bu, bugüne dair değil. Tereddütsüz ifade ediyorum ki; kuzeyden güneye, en doğudan en batıya burada bulunan dostlarımız, kendi şehirlerinden izleri İstanbul’da bulabilirler. İçinde etnik kökenleri içinde mezhepleri, içinde farklı inançları güçlü bir şekilde hissedebilecekleri bir şehirdeyiz.

Demokrasi, çoğunluğun yönettiği bir duyguyu kapsar. Ama aynı zamanda bütün haklarını savunmak ve onu en güçlü şekilde eşit birey haline getirme duygusunu da korur. Bu kapsamda biz, özellikle tarih boyunca coğrafi merkez olan İstanbul’da, bu duyguyu en üst seviyede tutan, bireysel hak ve özgürlükleri, inançlarıyla ilgili ortamlarını kolaylaştırıcı çalışmaları yapmayı, kendi adımıza, bize binlerce yıllık tarihi sorumluluğun bugünkü sorumluları, muhafızları olarak görüyoruz.

Bu kapsamda böylesi kapsayıcı bir duyguyu, bu kadim kentte ortaya koyma bakış açısıyla olduğunda, inanınız ki Müslümanları, Hristiyanları, Musevileri ya da Türkleri, Kürtleri, Arapları ya da farklı mezhepleri kendi içinde barındıran bütün duygularla, her bireyi mutlu etme ve kendi özel yaşamında kendini güvende hissettiği bir şehir var etme duygusunu, tereddütsüz başımızın tacı ve önümüzdeki en birinci unsur olarak görüyoruz. Bu yönüyle hareket ettiğimizde, biz inanıyoruz ki, İstanbul’umuz, şehrimiz huzurlu olur. İnsanlarımız kendini güvende hisseder.

Ve biz inanıyoruz ki, bu duygu buradan başka şehirlere de dağılır. Sadece ülkemizde değil ve inanıyoruz ki sizin gibi çok yakınımızdaki komşularımıza geçer ve dayanışma içerisinde onlardan bize, bizlerden onlara pozitif duyguyu en güçlü şekilde birbirimize hissettiririz. Ve şu inançla ifade etmek isterim ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, her komşumuzun kendi içindeki bütün hak ve hukukun korunduğu, adaletin önde olduğu, huzurlu bir ülke olabilmesi, güvende bir olabilmesi, bizim için de bir güvencedir. Bizim de huzur içinde olmamız ve güvende olmamız, onlar için de bir güvencedir. İşte bu dayanışmayı, şehirlerden başlayan, ülkelerimize, sonra ülkeler arası diyaloğa taşıyan, iyi örneklerle birbirimize iyi olmayı hissettiren bir süreci var etmek…

O bakımdan gerçekten değerli bir başlığı, ‘Barış İnşasında Şehirlerin Rolü’ başlığını, çok güçlü kavramlarla tartıştık ve paylaştık. Özellikle güçlü bir biçimde İsfahan Belediye Başkan Yardımcımız Kamal Bey’in, bu buluşmanın bir kurumsallığa dönüşmesi noktasında önerisini de çok değerli bulduğumu ifade etmek isterim.

Umarım bu buluşma, bir sonraki buluşmayı, daha sonra da bunu kurumsal buluşmalara dönüştürerek, farklı şehirlerde de ev sahibi olmalarını sağlayıp, dayanışmayı daha üst seviyeye taşıyarak, yine farklı dünya ölçeğindeki kuruluşlara da altlık oluşturan, onlara daha farklı seviyedeki şehirlerin buluşmalarında oluşan duyguyu aktaran ve dünyayı temsil ettiğini düşünen kurumlarda da eşitsizliklerin ya da güven duygusunu ortadan kaldıracak duyguların var olmasını sağlayacak bir zemini oluşturan bir masaya dönüşebilir, diye de ifade etmek isterim. Ben, barışa dair güçlü ifadelerden ötürü bütün başkanları, bütün katılımcıları tebrik ediyorum.”

Paylaşın

İmamoğlu, Erdoğan’ın Sözlerine Verdiği Yanıtta Ekonomik Krize Dikkat Çekti

Erdoğan’ın “Milleti sunacak hiçbir şeyleri yok. Ne gam ne tasa” sözlerine yanıt veren Ekrem İmamoğlu, derin ekonomik krize dikkati çekerek, “Haktan uzak kalınca böyle oluyor” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığındaki belediye başkanları toplantısına katılmak için geldiği CHP Genel Merkezi’nde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Ekrem İmamoğlu, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Milleti sunacak hiçbir şeyleri yok. Ne gam ne tasa” sözlerine ilişkin değerlendirmede bulundu.

Türkiye’deki derin ekonomik krize dikkati çeken İmamoğlu, CHP’li belediyelerin sosyal belediyecilik uygulamalarının önemine dikkati çekti. İmamoğlu, CHP’li belediye başkanlarının ekonomik krizle mücadele eden yurttaşların yaralarını sardığını vurgulayarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine tepki gösterdi.

CHP’li tüm belediye başkanlarının ekonomik depresyonla mücadele eden yurttaşları sağlıklı tutmaya gayret ettiğini belirten İmamoğlu, “Cumhurbaşkanının bir emekliye, bir öğrenciye ya da çocuğunu kreşe, okula yollayamayan anneyle tartışmasını öneririm” diye konuştu.

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’li belediyelere yönelik eleştirel sözleriyle ilgili, “Haktan uzak kalınca böyle oluyor” değerlendirmesini de yaptı.

Paylaşın

ABB Ve İBB’ye “Etkinlik Ve Konser” İncelemesi

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin (ABB) ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne de (İBB) “etkinlik ve konser” incelemesi başlatıldı. İncelemelerin ilçe belediyelerini de kapsayacağı bildirildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne (ABB) inceleme başlatılmasının ardından yeni bir gelişme daha yaşandı.

Sözcü Gazetesi’nin haberine göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) hakkında 2021’den itibaren yapılan etkinlik ve konserler için inceleme başlatıldı.

Konuya ilişkin Sözcü TV’de konuşan gazeteci Altan Sancar, şu an bir inceleme yapıldığını doğruladı. Sancar, şu ifadeleri kullandı: “İnceleme yapılıyor. Yani burada usulsüzlük olup olmadığı inceleniyor, ancak bu bir soruşturma değil. Müfettişler şu anda herhangi bir usulsüzlük olup olmadığını belirlemek için inceleme yapıyorlar.

İBB’ye gelen müfettişlerle ilgili olarak İBB kaynaklarıyla görüştüm ve dikkat çekecek bir ifade kullandılar: ‘Siz gazetecisiniz, sizi anlıyorum. Elbette bunun bir haber değeri var ama İBB için bu olağan bir durum. Bu tür incelemeler sıradan. Müfettişler burada, odaları ve masaları var. İstedikleri dosyaları inceleyebilmeleri için İBB personeli de kendilerine destek oluyor’ dediler. Yani bu konuda sıradışı bir durum yok.”

Sosyal medya hesabından açıklama yapan ABB Başkanı Mansur Yavaş, 11 Kasım’da bakanlıktan gelen 2 müfettişin incelemelere başladığını aktardı.

Yavaş, “11 Kasım tarihinde konuyla ilgili basına açıklama yaptığım gün İçişleri Bakanlığı tarafından 2 mülkiye müfettişi konuyu incelemek üzere gönderilmiştir. Bu inceleme halen devam etmektedir. Yeni bir durum söz konusu değildir. Hesap verebilirlikte bizim üstümüze kimse yoktur. Sözümüzün arkasındayız suçu olan varsa cezasını çekecektir. Aynı davranışı tüm kamu ve belediyelerden de bekliyoruz” dedi.

Ne olmuştu?

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’ndaki Ebru Gündeş konserine için 69 milyon lira, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’ndaki konser için Mor ve Ötesi grubuna 71 milyon lira ve Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamasındaki Candan Erçetin konserine 80 milyon lira ödendiği iddia edildi. İddialar üzerine belediye inceleme başlatdı.

İncelemenin ardından 11 Kasım Pazartesi günü açıklama yapan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Ebru Gündeş konseriyle ilgili olarak “2 ana konser için ses, sahne, ışık, LED ekran, ana sahne imalatı ve dekor 31 milyon 681 bin lira. Konser ve diğer hizmet kalemleri, Ebru Gündeş ve ekibine ödenen dahil, 13 milyon 257 bin lira. Ebru Gündeş’in kaşe bedeli, ekibiyle beraber ödenen para 4 milyon 750 bin lira. Kalkıp da bir sanatçıya şu kadar ödendi demek tamamen algı operasyonudur. Kurulumda çalışan personel tam 90 kişi. Ayrıca teknik, ses, ışık ve led ekranda çalışan 56 kişi. Bunların yemesi, içmesi, konaklaması dahildir. 12 tır şehir dışından, 8 tır da Ankara’dan olmak üzere toplam 20 TIR malzemeyle kurulum yapılmıştır. Bunların da sevk irsaliyelerini bizzat kendim inceledim. Toplam kurulum ve sökümde günlük çalışan 146 kişi” dedi.

Candan Erçetin’e 80 milyon lira ödendiği iddiasının da gerçek olmadığını söyleyen Yavaş, “Candan Erçetin’in aldığı para yine kaşe bedeli. Bunun yanında Athena, Güneş, Zeynep Bastık, Selçuk Balcı, Hadise, Bege, Candaş Erçetin ve Murda olarak 8 tane konser var. Tek bir sefer sahne kuruluyor ve 8’i birden hizmet alıyor. Toplam 94 milyon TL. Bunu sekize böleceksiniz” ifadelerini kullandı.

Mor ve Ötesi’ne 71 milyon lira ödendiği iddiasına da yanıt veren Mansur Yavaş, “17-18-19 Mayıs’ta üç adet konser. (Gülşen, Murat Boz ile Mor ve Ötesi) Teknik kurulum 48 milyon lira, sanatçılara ve ekiplerine de ödenen para 30 milyon lira. 78 milyon 500 bin lira. Üçe böldüğünüzde ne kadar aldıklarını göreceksiniz” diye konuştu.

Erdoğan: Herkes harcamasını hesap verebilirlik üzerinden yapsın

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan dönüşü uçakta gazetecilerin sorusuna verdiği yanıtta belediyenin düzenlediği konserleri hedef almıştı.

“Türkiye’de konser belediyeciliği kavramsallaştı. Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinin astronomik rakamlarla verdiği konserler tartışılıyor. Bu konuda görüşünüz nedir? Buna bir tedbir alınabilir mi?” sorusuna Erdoğan şu yanıtı vermişti:

“Ben belediye başkanlığı da yaptım. Ama konser belediyeciliği yapmadım. Yapmanız gereken nedir? İstanbul’un dört bir yanını bir defa elinizdeki imkanlar neyse bunlarla her tarafı donatmak. Altyapıyı donatmak, üst yapıyı donatmak. Dikkat edin, benim belediye başkanlığımda çöp, çukur, çamur İstanbul’da yok edildi. Şimdi durum felaket. İstanbul öyle, Ankara öyle, İzmir öyle, hepsi öyle. Biz çağrımızı vatandaşımıza yapıyoruz.

Diyoruz ki aynı oyuna gelmeyelim ve emin adımlarla geleceğe yürüyelim. Millet bu belediye başkanlarına şehirlerine hizmet versin diye oy verdi ancak hizmetten anladıkları eğlence düzenlemekten öteye geçmiyor. O eğlenceleri de millet için düzenlemedikleri, birilerine maddi kazanç için yaptıkları da yeni yeni ortaya çıkıyor. Biz nereden seçilirse seçilsin yerel yönetimlerin milletin ihtiyaçlarını karşılamasını isteriz ve bunu amaç edinenleri destekleriz. Fakat şehirlerin hali ortada.

Millet hizmetsizlikten ne yapacağını şaşırmış halde. Bir de üzerine konser adı altında birilerine ödenen milyonlar çıkınca olan vatandaşa oluyor. Kamu kaynaklarının teröre, terör örgütlerine aktarılmasına nasıl karşı çıktıysak, bu kaynakların yandaşlara aktarılmasına da elbette karşı çıkarız. Herkes harcamasını hesap verebilirlik üzerinden yapsın. Kamunun hakkını hoyratça kullananlardan, yandaşlarına sermaye edenlerden hesabını hukuk önünde sorarız.”

Paylaşın

Esenyurt’ta Kayyım Protestosu: Darbe Vurgusu

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, CHP’den Esenyurt Belediye Başkanı seçilen Ahmet Özer’in tutuklanıp yerine kayyım atanmasına ilişkin Esenyurt Meydanı’nda miting düzenlendi.

Haber Merkezi / Siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda yurttaşın katıldığı mitingde, “Direne direne kazanacağız”, “Hak, hukuk, adalet”, “Kayyım gidecek, biz kalacağız”, “Her yer Esenyurt, her yer direniş”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Bijî biratîya gelan” sloganları atıldı.

Mitingde, “Biz buradayız bir aradayız, Ahmet başkanımızın yanındayız” pankartı açılırken, “Her yer direniş, her yer Esenyurt”, dövizleri taşındı.

Mitingde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu konuşma yaptı. Konuşmalarında ‘darbe’ vurgusu yapan Hatimoğulları, Özel ve İmamoğlu, kayyım uygulamasına direneceklerini kaydetti.

Mitingde ilk olarak DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları konuştu: “Dün bir darbe yapıldı. Bu darbeyi yapan otoriter rejimi kınıyoruz ve asla kabul etmiyoruz. Esenyurt, Türkiye’nin en büyük ilçesi, burası herkesin tüm farklılıklarla bir arada yaşadığı bir yer. Tam da farklılıklarınız bir arada olduğunuz için kent uzlaşısıyla kazanılan bu darbeyi asla kabul etmiyoruz ve kınıyoruz.

Onlar iç barıştan bahsediyor. Evet, Türkiye’nin iç barışa ihtiyacı var. O zaman kent uzlaşısını sağlamış, iç barışı sağlamış bir ilçenin başkanını neden şafak operasyonu yaptınız? Bugün Esenyurt halkının iç barışına darbe yapıldı. Asla kabul etmiyoruz. Kayyım demek halkın seçme ve seçilme hakkını almaktır, kayyım demek sizlerin iradesine darbedir, kayyım demek seçilmişler belediyeyi yönetemez benim atayacağım memur yönetecek demektir. Bu da otoriter rejim demektir.

Biz kayyım rejimini Van’da Hakkari’den biliyoruz. Bu rejimin ne kadar tehlikeli olduğunu deneyimledik. Buradan bütün demokrasi güçlerine sesleniyoruz, kayyım rejimine izin vermeyelim. Hukuku demokrasiyi ayaklar altına alan kayyım rejimine direnecek miyiz demokratik bir cumhuriyet için hep birlikte direneceğiz. Cumhuriyetin 100 yılında demokratik cumhuriyeti inşa etmek için demokratik paydada buluşacağız ve kazanacağız. Mücadelemiz mübarek olsun.”

“Seçimlerde bükemediğiniz bu bileği yasaklarla ve kayyumlarla bir milim bile bükemeyeceksiniz”

Hatimoğullar’ından sonra İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, konuştu: “Sevgili dostlarım, sevgili hemşehrilerim, benim güzel komşularım, yıllardır, 30 yılı aşkındır birlikte yaşadığım sevgili Esenyurtlu hemşehrilerim, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Bu meydanlar böyle dolmamalı. Bugün bu meydanların dolma biçimi, bir araya gelme biçimimiz gerçekten üzüntü vericidir. Ama bir hak arama mücadelesidir.

Bugün burada Esenyurt’un güzel insanları var, memleketimizin karması var. Doğusundan batısından, güneyinden, kuzeyinden, Karadeniz’den, Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu’dan yerden. Türkü, Kürdü, Alevi’si, Sünni’si burada. Esenyurt sadece 1 milyonun yaşadığı ilçe değil; aynı zamanda koca bir yürek.”

Ne yazık ki her gün bir başka şaibeli sürecin içerisindeyiz. Bir başka karanlık hamlenin peşinde koşan bir iktidarla karşı karşıyayız. Şimdi de Esenyurt’un üzerine kirli bir oyun kurguluyorlar. Uzun yıllardır tanıdığım bilim insanını, bu memleketin yetiştirdiği bir profesörü, bütün Esenyurt’un katılımı ve büyük desteğiyle seçtiği Ahmet Özer başkanımızı uyduruk sebeplerle terörist ilan edip, tutuklayıp, Esenyurt’u kayyuma emanet ettiler.

Bakın az önce söyledim. 2019 yılından bu yana seçildiğimiz 31 Mart gününden bu güne hep aynı uygulamaları, hep sandıkta kaybettiklerini yargı aracıyla geri almak istemediler mi? İşte bugün de yaptıkları aynı şey. Milletin onlara vermediği yetkiye siyasi güdümlü mahkemeler aracılığıyla ulaşmak istiyorlar. Önümüzdeki seçimi bugünden kazanmak ve tahakküm altına almak için şimdiden milleti baskı altına almak istiyorlar. Ama yapamayacaksınız.

Hukuk görüntüsü altında yaptıkları bu utanç verici uygulamaların altında kalacaklar. Bakın bunlar yalanı, iftirayı, uydurmayı yemek gibi yiyorlar. Bakın Ahmet Özer başkanımıza atılan iftiraları, tutuklama gerekçelerini size bir kısım anlatayım. Neymiş mantıken uzaktan yakından yanına yaklaşılmaz. Neymiş Ahmet Özer başkanımız ile terör örgütü arasında varmış gibi gösterilmek istenen ilişkinin kanıtı olarak ortaya konan inanın okursanız gülersiniz, iddialara baktım hemen elime uzandı 7 sayfalık iddiayı akşam 10 dakikada okudum.

Ben hukukçularımızdan özür diliyorum, o iddianameyi yazanın derhal psikiyatriste gitmesi lazım. Anlaşılmaz, akıldan ve gerçeklikten uzaktır. Örneğin bakın savcılık diyor ki; neymiş efendim terör örgütü ile bağını gösterir en önemli telefon görüşmesi diye tanımladığı madde var. Mehmet Kaya adlı vatandaşa annesinin cenazesinden dolayı taziyede bulunuyor. Vatandaşın acısını hafifletmek amacıyla söylenilmiş sözü bağlamından koparmak ve buradan terör örgütü bağlantısı kurmak nasıl bir akıl ürünüdür? Bunu bir insan nasıl düşünür anlayamıyorum.

Bunun için böyle bir hamleyi yapmak için insanlıktan, hukuktan, gelenek, göreneklerimizden, izandan hiç nasip almamış olmak gerekir. Bakın siz buradan iktidara sesleniyorum, burası önemli. Siz bakan yaptığınız, vekil yaptığınız, devletin önemli kademelerine getirdiğiniz arkadaşlarınız bir yakınını kaybedince onun kardeşi terör örgütü üyesiymiş diyerek taziyede bulunmuyor musunuz?

Aklını, vicdanını, başkasına kiraya vermemiş hiç kimse, bu işin bir siyasi operasyon olduğunu bilir. Biz asla dilsiz şeytan olmadık, olmayacağız. Hak kimin ise o hakkı savunmak Ekrem İmamoğlu’nun boynunun borcudur. İktidar hukukun akışını tersine çevirmiştir. İktidar ne yazık ki, herkese yaftalamaktadır.

Bu kardeşiniz neredeyse 6 yıldır bunların yalanlarıyla, iftiralarıyla uğraşmıyor mu? Uydurma teftiş, müdahalelerle uğraşmıyor mu? Allah aşkına ahmak davası nedir? Böyle bir dava olur mu? Bunların işi yargı eliyle Ahmet Özer başkanımıza terörist yaftası yapıştırılıyor, tutuklanıyor, ondan sonra ‘hadi kendini akla’ deniyor. Bu ne vicdansızlık? Sergilemekte olduğunuz bu oyunun önce hukuk olduğunu kanıtlayın. Böyle hukuk olmaz.

Siz önce milletin sandıktan çıkan iradesine saygılı, demokratik meşruiyete sahip bir iktidar olduğunuzu kanıtlayın. Bakın daha da önemlisi; hep diyorum ki 86 milyon insan, 86 milyon yurttaş, 86 milyon eşit hissedar, 86 milyon benim canım insanım diyorum her yerde. Bunu niye söylüyorum? Bu iktidar önce bu millete olan sevgi ve saygısını kanıtlasın. Ama kanıtlayamaz. İlk günden bugüne bunlar oy verenler vermeyenler diye ayırdı mı? Oy verenlere iyi vermeyenlere terörist dedi mi?

Bunlar kötü insanlar. Bu lafları diyenler kötü insanlar. Biz kardeşliğin sevgisinin tüm kötülüğü bertaraf etmek için buradayız. Bir insanı sevmesi için tek şeker yeter. Biz hepimizi çok seviyoruz yaradandan ötürü demiyor muyuz? Bunlar bütün bu ahlaklı, erdemli, o güçlü mirası yok sayıyorlar. Bu anlamda biz bu toplumun özellikle ifade edeyim ki, eninde sonunda biz bu sorunu aşacağız. Hep birlikte bu kötülükten kurtulacağız.

Asla vazgeçmeyelim. Bunlar çatışma isteyecek, kutuplaşma isteyecek, kavga, kaos isteyecekler. Bunlar ülkenin huzurunu, vatandaşın refahını düşünmeyecekler. Bunlar tek bir güne bile huzurla, güler yüzle günaydın bile kalkınmasını istemeyecekler. Ama biz buna teslim olmayacağız. Ben sizinle uğraşacağım buradan söylüyorum. Bu kadar net.

Bu kötülükle mücadeleyi büyüteceğiz. Cumhuriyete ve demokrasinin çürütülmesine asla seyirci kalmayacağız. Atamızın, milletimizin ize emaneti olan bu Cumhuriyeti yüzyıllar yaşatacağız. Asla bu Cumhuriyeti geldiği yere, o oligarşik, monarşik anlayışa, otoriter anlayışa asla teslim etmeyeceğiz. Cumhuriyetimizi ve ülkemizi yoran bu zigzaglarla zorlu dönemi bitirip dün ne başardıysak yarın da birlikte başaracağız. Bunları hep birlikte evine göndereceğiz.

Bizi ne yasaklar ne mahkemeler ne tehditler ne de kumpaslar durduramaz. Milletin sözünün başladığı yerde muktedir olduğunu düşünenlerin zulmü biter, bunu unutmayın. Zalimin zulmünü yok edecek olan demokrasilerde milletin sözüdür. Yeter söz milletin dendiği yıllar da vardır. En güzeli egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

Bakın şu bileği görüyor musunuz? Seçimlerde bükemediğiniz bileği yasaklar, tutuklamalar, kayyımlarla 1 milim bile eğemeyeceksiniz. Çünkü kendi iradesini milletin iradesinin üstünde görenler artık bu ülkede muktedir kalamayacaklar. Buna hep birlikte son vereceğiz. Bu ömrü bu yola adayacak milletin sesi ve iradesine vurulmak istenen darbeyi alaşağı edecek milyonlarca vatandaşımız var.

Biz meselelerimizin çözümünü gizli, saklı hesaplardan, çıkar hesaplarında aramıyoruz. Ortak değerlerimizde arıyoruz. Kimsenin hakkını yememekle, herkesin hakkını ona teslim etmekte arıyoruz. Her bir vatandaşımızın özgürce söylediği sözde, toplumsal uzlaşı ve mutabakatlarda arıyoruz. Esenyurt’ta iki elimizi de sıkmadan, saklamadan açtık.

Gönlümüzü açtık kardeşlerimize. Sadece Kürt kardeşlerimizle değil, Kürt vatandaşlarımızla değil bütün kardeşlerimizle, vatandaşlarımızla elimize gizli bir sözleşmeyi, diğerinde isen tehdidin şantajın sopasını hiç saklamadık, her şeyimiz açık olduk. Çünkü biz gönlümüzü açtığımız insanlarımızın canım vatandaşlarımızın olduğunu biliyoruz. Şartsız, samimiyet ve güvenle açtık.

Benim tek şartım var, o benim vatandaşım, onun kızı benim kızım, onun oğlu benim oğlum, hanımefendiler başımın tacı, beyefendiler başımın tacı. Burada biz hep birlikte oturduk, konuştuk. Anlaştık. Medeni rekabetle her daim vatandaşımıza baktık. Hep beraber kazanmanın tadına varma yolunu seçti.

Ahmet Özer’i seçmedi mi Esenyurt? Esenyurt’ta kucaklaşanlar barışı, huzuru, kardeşliği istedi. Esenyurt’ta geçmiş yıllarda yapılan talanı bertaraf edip buradan uzaklaştırdık diye dua ediyor. Esenyurt’u o akıl bir daha yönetemeyecek. Esenyurt’ta kapalı kapılar ardından kimsenin kariyer hesapları yapılmadı. Esenyurt’ta herkesin kendini özgürce ifade ettiği, toplumsal mutabakat sağlama gayreti gösterildi.

Siz ne yaptınız? Kucaklaştınız. Peki bugün yargının sopasıyla sizin inşa ettiğiniz o barış ve huzur ortamı bertaraf edilmek istenmiyor mu? Ayıp değil mi? Milletin iradesini yok saymak Cumhuriyetimize, demokrasimize yakışıyor mu? Buradan onlara sesleniyorum, ellerinizi gizlemeyin, ellerinizi açın gösterin, arkanızda sakladığınız öbür elinizi de açın.

Baltanızı, balyozunuzu, sopanızı, tehdidi, şantajı bir kenara bırakın. Milletle sözleşme mi yapmak istiyorsunuz? Sözleşmeler verilen sözlerle yapılır. Önce milletin tercihlerine saygı sözü verin. Seçme özgürlüğünü sağlayın, milletin seçtiklerine değer verin. Milleti sizi seçmediği için cezalandırmayacağını garanti edin. Milletin egemenliğine, iradesine halel getirmeyeceğinizi garanti edin.”

“Bu darbeye karşı dimdik ayaktayız, biriz birlikteyiz, hep beraberiz”

İmamoğlu’nun ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel söz aldı. Özel konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Ahmet Başkan her sabah sekiz buçukta gittiği belediyeye davet edilse gidebilecekken sabah 5’te kırarak evinin kapısına dayandılar. Eşi telaşla kapıyı açtı, izah etmek yerine ittirip geçtiler. Özer’in yatak odasına gidip kendisini bizzat uyandırdılar. bunu bilerek yaptılar. oradaki kötü, ahlaksız, kanunsuz muamele eninde sonunda bir kez daha bu milletin vicdanından dönecektir. Eş zamanlı belediyeye gidip devletin belediyesinin kapısını balyozla kırdılar.

belediye Meclis üyesi avukatlar yetişip aramaya tanıklık etmek istedi, içeri alınmadı. Ne evde ne de belediyede avukat vardı. Ahmet Başkan’ın ilk kez gördüğü bir kitap taslağını bile tutuklanırken gerekçe diye gösterdiler. Onunla görüşmüş, bununla görüşmüş… 10 yıldır dinliyorduk diyor. 10 yıl geriye kimin teröristle konuştuğuna gidersek; AKP’de FETÖ mensubu olmayan bir kişi kalmaz.

Diyor ki 2015 yılında, Remzi Kartal’la belli sayıda telefon görüşmesi yapıyorsun diyor. Bir bakıyorsunuz yıllar sonra AKP’li milletvekilleri oturmuşlar Remzi Kartal’la aynı masada yemek yemişler. Bu meydanda konser verilmiş, şarkıcı gelmiş. Bu şarkıcıyı getirmek terör örgütüyle ilişkiliymiş. Terörse eğer onu dinleyen Esenyurt Kaymakamını ne yapacağız?

Yapılan iş, önce Esenyurt’un sonra İstanbul’un son olarak da Türkiye’nin iradesine ipotek koymaktır. FETÖ’dan kalma kumpaslardan medet umarak Ahmet Özer’i görevinden uzaklaştırıyorlar. Bir de diyorlar ki terör sorununu biz çözeceğiz ama Türkiye’de Kürt sorunu yoktur diyorlar.

Bir ülkede bir sorun varsa sorunun sahibine sorulur. Eğer o ülkede bir sorunun olup olmadığına yaşayanlar değil yönetenler karar veriyorsa o ülkede diktatörlük vardır. Bugün Kürt sorunu yok diyenler, kayyım politikalarıyla Kürt sorununun var olduğunu sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya ilan etmişlerdir. Sen Recep Tayyip Erdoğan’ın Zekeriya Öz’üsün Akın Gürlek. Bu vicdansız bu millete hesap verecektir.

Özgür Özel, Ahmet Özer’in mesajını okudu. mesajda şunlar yer aldı: “İlk sözümüz personel ve arkadaşlarımın işlerine dört elle sarılmasıdır. Vatandaş asla mağdur olmamalıdır! Daha güçlü çıkacağım ve hizmetlerime kaldığım yerden devam edeceğim.”

Özel şöyle devam etti: “Recep Tayyip Erdoğan, ahmak davasıyla mı kumpas davasıyla mı onlan mı bunlan mı diye düşünme. Aklından geçeni piyonlarına, cellatlarına yaptırmaya çalışma. Cesaretin varsa, zaten bıçak kemikte, kaçma çık karşıma.

Çık karşıma, biz seçime hazırız, el mi yaman bey mi yaman. Varsa cesaretin, sayın Erdoğan, bir ses duyuyorum. Sen duyuyor musun? Sen dün sözünü dündün, maşanla silahşörünle talimatınla sözünü söyledin. Çirkin kayyumunu, Beyoğlu’nda partili kaymakam olan kişiyi dün vali yardımcısı yapıp Esenyurt’un başına yolladın.

Bak Esenyurt’un meydanı sözüne karşı ne diyor duyuyor musun? Hükümet istifa diyorlar. Bir daha söylüyorum Erdoğan, Esenyurt meydan tek yürek tek ses sana sesleniyor. Hükümet istifa diyorlar. Senin seçim kaybetme korkun, Esenyurt’tan başlayıp İstanbul’u, İstanbul’dan sonra Türkiye’yi kuşatma planının farkındayız. İstiyorsun ki kutuplaşma olsun, gerilim olsun vatandaş derdini konuşamasın. İşsizlik var, yoksulluk var, hayat pahalılığı var, enflasyon yüksek.

Belli ki ortada bir koltuk hesabı var. Belli ki bir al ver hesabı var ama emin ol ki Esenyurt da sana göstermiştir ki milletin hesabı, halkın hesabı koltuk hesabını bozacak. Türkiye’nin daha fazla geriye götürülmesine hiç kimsenin tahammülü yok. Artık geriye dönüş yoktur. Herkesi sesini yükseltmeye davet ediyorum.

İktidarda kalmak için illa da illa bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var. Önce Numan Kurtulmuş’u yolladılar. Dedim ki ne konuşuyoruz? Anayasa’ya uymayan biriyle Anayasa olur mu? Gezi tutsakları, Can Atalay içerideyken, AYM kararlarına uyulmazken, AİHM kararları tanınmazken, Kürtlerin seçtiği neredeyse bütün siyasiler tutukluyken ne anayasası?

Devlet Bahçeli eliyle Kürt sorununu görmeyen bir açılım yaptılar. Bir kişi konuşacak, bir kişi istediğini alacak bu al ver ile herkes istediğini alacak. Buna karşı toplumsal mütabakat çağrısı yaptım, yapmaya devam ediyoruz. Anaların gözyaşlarını durmasına, terörün bitmesi ve şehitlerin gelmemesi için her şeye varız; gizli pazarlıklara anayasa değiştirmeye yokuz.

Bazı sosyal medya hesaplarından DEM Parti, CHP, muhalefetten çekilsin, sine-i millete çekilsin, erken seçim yapılsın çağrıları yapılıyor. Sen çekilmişsin, AKP-MHP giriyor. Mevcut vekil sayısını arttırıp, ne sana ne bana başka kimseye ihtiyacı olmadan Anayasa’yı değiştiriyor; canı ne istiyorsa onu yapıyor. Buradan bütün muhalifleri uyarıyorum. Sine-i millet demek erken seçim demek değildir. 90 gün sonra ara seçim demektir. Bu tuzağa kimse düşmesin.

Ama biz erken seçim için ne gerekiyorsa onu yaptırmaya sesimizi yükseltmeye hep beraber mecburuz. BEN CHP’nin genel başkanı olarak sizlere söz veriyorum ki tüm kurumlarımızın gücüyle örneğin yarın, sabahleyin yarın grup toplantımızı Ahmet Özer’i ziyaretimizin hemen sonrasında Silivri Cezaevi’nin hemen önünde yapıyorum.”

Paylaşın

İstanbul’da Yoksulluk Oranı Yüzde 18,3’e Çıktı

Yaşanan derin ekonomik kriz, başta dar gelirliler olmak üzere toplumun büyük bir bölümünü yoksulluğa itiyor. İstanbul’da yoksulluk oranı 2023 yılında yüzde 18,3 seviyesine yükseldi.

Haber Merkezi / İstanbulluların yüzde 62,5’inin evlerini istedikleri sıcaklığa getiremedikleri, yüzde 61,7’sinin giyim ihtiyacını rahatça karşılayamadığı, yüzde 34’ünün ise taze sebze/meyveye günlük olarak erişemediği ortaya çıktı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı (İPA), Yoksulluk İstatistikleri Raporu’nu yayımlandı. Rapora göre 2022 yılında yüzde 18.1 olan yoksulluk oranında artış yaşanarak, 2023 yılında yüzde 18.3 olduğu belirtilirken, Eylül 2024 için açıklanan yoksulluk sınırının ise 64 bin TL’yi geçtiği ifade edildi.

Raporda, İstanbulluların yüzde 62,5’inin evlerini istedikleri sıcaklığa getiremedikleri, yüzde 61,7’sinin bir kıyafet ihtiyacı olduğunda yenisini alamadığı, yüzde 34’ünün taze sebze/meyveye günlük olarak erişemediği, yüzde 58’1’inin ise iki günde bir et, tavuk ya da balıktan oluşan yemek yiyemediği açıklandı.

İBB’nin yoksullukla mücadele kapsamında ürettiği hizmetlerin artarak çeşitlendiğinin belirtildiği raporda Halk Süt, Gıda Kolisi, Okul Beslenme gibi hizmetlerle yüz binlerce kişiye destek sağlandığı, Askıda Aile Sosyal Destek Paketi gibi dayanışma kampanyalarıyla ihtiyaç sahiplerine destek olunmaya devam edildiği ifade edildi.

Paylaşın

Türkiye, Yolsuzlukla Mücadelede Sınıfta Kaldı

Son on yılda yolsuzlukla mücadelede 180 ülke içinde 115. sıraya gerileyen Türkiye, hukukun üstünlüğünde ise tüm ülkelerin yüzde 65’inden daha olumsuz bir hatta kaymış durumda.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı (İPA) tarafından “Şeffaf Toplum İçin Şeffaf Yönetim: Türkiye’nin Şeffaflık Karnesi” başlıklı yeni rapor yayımlandı. Raporda, Türkiye’nin şeffaflık ve hesap verebilirlik karnesini detaylı bir şekilde değerlendirildi.

İPA Başkanı Dr. Buğra Gökce raporun sonuçlarına dikkat çekerek “Türkiye yolsuzlukla mücadelede 180 ülke içinde 115. sırada.  Hukukun üstünlüğü açısından Türkiye tüm ülkelerin yüzde 65’inden daha olumsuz bir noktada. Demokrasinin güçlenmesi ve adil kamu yönetimi için hesap verebilirlik, şeffaflık ve hukukun üstünlüğünün çok daha yüksek bir seviyede uygulanması gerekiyor” dedi.

Raporda, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksi ve Dünya Bankası’nın Yönetişim Endeksi verilerine göre Türkiye’nin ciddi bir şeffaflık kaybı yaşadığına vurgu yapıldı.

“Sürekli değiştirilen Kamu İhale Sistemi kamu alımlarında rekabetçi-şeffaf eğilimi yüzde 50’nin de altına düşürmüş durumda. Türkiye son on yılda yolsuzlukla mücadelede 180 ülke içinde 115. sıraya geriledi” denildi.

İfade özgürlüğü alanında ülkenin 2008 yılında başlayan gerileyişin sürdüğü belirtilerek şu veriler paylaşıldı: “Hukukun üstünlüğü söz konusu olduğunda Türkiye 2022 itibariyle tüm ülkelerin yüzde 65’inden daha olumsuz bir hatta kaymış durumda.

Türkiye’de 2018 yılından bu yana vergi harcama raporları yayınlanmıyor. Kamu bankalarının reklam harcamalarındaki devasa artışlar medya finansındaki şeffaflık konusunda soru işaretleri doğuruyor.”

Paylaşın

Mahkemeden Dikkat Çeken Karar: Kanal İstanbul’un İmar Planı İptal Edildi

Mahkeme, İBB’nin tarım topraklarına, orman alanlarına ve su havzalarına geri dönülemez zararlar vereceği gerekçesiyle Kanal İstanbul’a yönelik açtığı davada, bakanlığın imar planı değişikliğinin hukuka uygun olmadığına hükmetti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Kanal İstanbul Projesi’ne yönelik diğer davaları ise yargıda devam ediyor. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna ilişkin dava, Danıştay’da görülüyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 15 Temmuz 2021 tarihinde İstanbul İli, Yenişehir Rezerv Yapı Alanı (Kanal İstanbul Projesi) 1. Etabına ilişkin 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliği’ni onayladı. Plan, 16 Temmuz 2021’den itibaren bir ay süreyle askıya çıkarıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), bu plan değişikliğine itiraz ederek konuyu yargıya taşıdı.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; İBB, başvurusunda plan değişikliklerinin kamu yararına aykırı olduğunu ve İstanbul’un geleceği için hayati önem taşıyan tarım topraklarına, orman alanlarına ve su havzalarına geri dönülemez zararlar vereceğini savundu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise İBB’nin itirazını zımnen reddetti.

İstanbul 11. İdare Mahkemesi, İBB’nin itirazını haklı bularak imar planını iptal etti. 2023/3120 numaralı kararda, “15/07/2021 onay tarihli, İstanbul İli, Yenişehir Rezerv Yapı Alanı (Kanal İstanbul Projesi) 1. Etabına ilişkin 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliği ile bu plan değişikliklerine yapılan 16/08/2021 tarih ve BK No:4274, İBB No:138918 sayılı itirazın zımnen reddine ilişkin işlemde şehircilik ilke ve esaslarına, planlama tekniklerine ve hukuka uyarlık bulunmadığı” belirtildi.

Mahkeme kararında, dava konusu revizyon imar planı değişikliklerinde nüfusun nasıl tespit edildiğinin bilinmediği ve bu durumun belirsizlik yarattığı vurgulandı. Bilirkişi raporuna göre, nüfus hesaplarının eksik olduğu ve yatırımcı kurum ve kuruluşlarının görüşlerine dair bilginin bulunmadığı belirtildi. Ayrıca, mezarlık alanlarının ağaçlandırılacak alan olarak gösterilmesinin mevzuata uygun olmadığı kaydedildi.

İBB’nin Kanal İstanbul Projesi’ne yönelik diğer davaları ise yargıda devam ediyor. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna ilişkin dava, Danıştay’da görülüyor.

Paylaşın