İran’dan Dikkat Çeken Açıklama: Suriye’nin Kuzeyine Askeri Operasyona Karşıyız

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine askeri operasyon hazırlığında olduğu bir dönemde Şam’a resmi ziyarette bulunan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Türkiye’nin olası askeri operasyonuna karşı olduğunu söyledi.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, “Komşumuz Türkiye’nin endişelerini anlıyoruz ancak Suriye’de herhangi bir askeri müdahaleye karşıyız” diyen Abdullahiyan, İran’ın “Türkiye ile Suriye arasındaki yanlış anlaşılmayı diyalog yoluyla” çözmeye çalıştığını sözlerine ekledi.

Kısa bir süre önce Ankara’ya gelerek Türk mevkidaşı Mevlut Çavuşoğlu ile görüşen İran Dışişleri Bakanı, İrna haber ajansına verdiği demeçte, “Suriye’ye ziyaretimin amacı bölgede Suriye ve Türkiye arasında barış ve güvenliğin tesis edilmesidir” dedi.

Abdullahiyan, Ankara ziyaretinde Türkiye’nin Suriye konusunda gündeme getirdiği güvenlik endişelerini çok iyi anladıklarını belirterek “Şuna inanıyoruz ki Türk tarafının, Türk dostlarımızın güvenlik endişeleri bir an önce ve kalıcı şekilde giderilmelidir” demişti.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan mayıs ayının sonundan bu yana birçok kez Suriye’nin kuzeyindeki Tel Rıfat ve Menbiç bölgelerine askeri operasyon düzenleneceğini belirtmiş ve Türkiye’nin terörist olarak nitelendirdiği Kürt güçlerin hedef alınacağını açıklamıştı.

Ülkenin kuzeyindeki kontrolünü 2011’de başlayan iç savaş sırasında kaybeden Şam yönetimi ise bu tür bir askeri müdahaleye karşı olduğunu belirtiyor.

Türkiye’nin operasyon başlatmak istediği iki bölge, Ankara’nın Türkiye-Suriye sınırı boyunca oluşturmak istediği 30 km genişliğindeki “güvenlik bölgesi”nin bir parçası. Şam böyle bir bölgenin kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor.

ABD de askeri operasyonun bölgeyi istikrarsızlaştırabileceği ve IŞİD karşıtı mücadeleyi tehlikeye atabileceğine dair endişelerini Ankara’ya uzun süredir bildiriyor.

Paylaşın

İran, Zülcenah Uydu Fırlatıcısını İkinci Kez Test Etti

Avrupa Birliği ile nükleer anlaşmayı canlandırma pazarlığı yapan İran, Zülcenah uydu fırlatıcısını ikinci kez test etti. İlk deneme geçen yıl şubat ayında gerçekleştirilmişti.

Nükleer anlaşmaya dönmesi için pazarlık yapılan ABD, uydu taşıyıcılarına nükleer başlık takılabileceği gerekçesiyle Tahran’ın bu adımlarından rahatsızlık duyuyor.

Devlet televizyonuna konuşan Savunma Bakanlığı’ndan bir sözcü, “Zülcenah uydu fırlatıcısının üçüncü geliştirme aşaması, bugünkü fırlatma sırasında elde edilen bilgilerin bir kombinasyonuna dayanacak” ifadelerini kullandı.

Bakanlık sözcüsü açıklamasında testin başarılı olup olmadığına dair herhangi bir ifade kullanmadı.

İran haber ajansları ise Savunma Bakanlığı’na dayandırdıkları haberlerinde testin başarılı olduğunu duyurdu.

Yerli üretim, katı yakıtla çalışan motora sahip roketin, 220 kilogram ağırlığındaki uyduyu 500 kilometre yüksekliğe taşıma yeteneği bulunduğu belirtildi.

Uydu fırlatıcısının test edildiği açıklaması İran ile ABD ve AB’nin de arasında bulunduğu büyük güçlerce 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın tekrar canlandırılması için müzakerelerin başlayacağı haberinin ardından geldi.

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Viyana nükleer müzakereleri kapsamında dün başkent Tahran’a gitti.

İran tarafı görüşme sonrası “Borrell’e önümüzdeki günlerde müzakerelere yeniden başlamaya hazır olduğumuzu belirttik. Umuyoruz ki bu sefer Amerikan tarafı, müzakerelere giden yolda ve anlaşmanın son noktasına varılmasında gerçekçi ve adil adımlar atacaktır.” açıklamasında bulundu.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İran’da Kaykay Yaparken Başörtülerini Çıkaran Kızlar Tutuklandı

İran polisi, ülkenin güneyinde tarihi Şiraz kentinde, “kaykay etkinliğinde” başörtülerini çıkaran çok sayıda kızı tutukladı. Polisin, etkinliği düzenleyen organizatörleri de tutukladığı bildirildi.

İran’da 1979 yılında gerçekleşen devrimden bu yana kadınların saçlarını gizlerken, baş ve boyunlarını örtecek şekilde başörtüsü takmaları zorunlu.

Şiraz polis şefi Faraj Shojaee, resmi haber ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamada, “Bazı genç kızlar, spor müsabakasının sonunda dini ve yasal kurallara uymayıp, başörtülerini çıkardı. Dini ve yasal kurallara saygı gösterilmeden her türlü spor veya spor dışı karma toplantı düzenlenmesi yasak. İhlali yapanlar yasalara göre cezalandırılacak. “dedi.

Polis şefi, etkinliği düzenleyenlerin de yasalar uyarınca cezalandırılacaklarını sözlerine ekledi.

Tutuklamalar, kentteki “Go Skateboarding Day” (Kaykay gününe gidin) sloganıyla düzenlenen etkinlikte çekilen görüntülerin sosyal medyada çok fazla izlenmesinin ardından perşembe günü gerçekleşti.

Şiraz Valisi Lütfullah Şeybani, etkinliği düzenleyenleri ve katılanları eleştirerek, “Bu olayların toplumsal, dini ve ulusal kuralları ihlal etmek amacıyla önceden planlandığından şüphe yok.” ifadesini kullandı.

İran medyası, ülkenin kuzeyindeki bir ormanda pazar günü içki içip, kızlı erkekli dans ettiği ve kızların başörtü takmadığı bir partiye düzenlenen baskında 120 kişinin tutuklandığını duyurmuştu.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Türkiye, İsrail-İran Geriliminin Mücadele Alanı Mı Oluyor?

İsrail ile İran arasında son dönemde giderek tırmanan gerginlik Türkiye’ye de yansırken, gözler bu gerginliğin Türkiye-İran ve Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkileyeceğine çevrildi.

İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid dün yaptığı açıklamada Türkiye’de bulunan İsraillilere ülkelerine dönme çağrısı yaparak, İran’ın İsrail vatandaşlarına saldırı hazırlığında olduğunu belirtmişti. Vatandaşlarına “mümkün olan en kısa sürede” Türkiye’den ayrılmalarını söyleyen Lapid, ortada “gerçek ve yakın bir tehlike olduğunu” dile getirmiş, Türk güçlerine de yardımlarından dolayı teşekkür etmişti.

İsrail basınına göre Ankara, İsrail hedeflerine yönelik saldırı hazırlığı içinde olan İranlı bir çeteyi ortaya çıkardı. Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in vatandaşlarına seyahat uyarısının çete haberlerinin İsrail basınına yansımasından bir gün sonra geldiğine dikkat çekiliyor.

İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi aynı nedenle geçen ay sonu da Türkiye’ye seyahat uyarısı yapmıştı.

İsrailli Bakan Lapid’in açıklamasının ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dün gece İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir-Abdullahiyan ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmeye dair bilgi verilmedi.

Mücadele üçüncü ülkelere nasıl sıçradı?

Peki Lapid’in açıklaması ile yeni bir boyut kazanan İsrail-İran mücadelesi neden Türkiye gibi üçüncü ülkelere sıçradı?

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e son gelişmeleri değerlendiren İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Dış Politika Koordinatörü Dr. Bilgehan Alagöz, son bir ayda İran’da İsrail bağlantılı olduğu düşünülen çok sayıda gelişmenin olduğunu hatırlatarak, bunlar arasında en dikkat çekenleri Parçin Askeri Tesisi’ne yönelik patlayıcı yüklü drone saldırısı ve İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun üst düzey komutanlarının şüpheli şekillerde ölümleri olarak gösteriyor.

Alagöz, bu gelişmelerin İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in Savunma Bakanlığı yaptığı dönemde yani 2018’in sonlarında uygulamaya koyduğu “Ahtapot Doktrini” ile ilintili olduğunun düşünüldüğünü belirterek, bu doktrini ve İran’ın buna yanıtını ise şöyle anlatıyor:

“Bu doktrine göre ahtapotun başı İran’ı, ahtapotun kolları İran’ın bölgesel milis grupları ve (Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ) müdahalelerini temsil etmektedir. Dolayısıyla İsrail artık İran’a içeride müdahaleler yapmaya ağırlık vermiştir. Bu durum karşısında İran’ın etkisiz kalışı ister istemez İran’ı İsrail’e dönük olarak üçüncü ülkelerde operasyonlara sevk etmekte.”

Alagöz, son dönemde haberlere yansıyan İran kaynaklı saldırı iddialarının ana gerekçesinin İran’ın kendisine dönük İsrail kaynaklı olduğunu iddia ettiği saldırılara yanıt verme ihtiyacı ile oluştuğunu belirtiyor.

İran ve Ortadoğu Uzmanı Arif Keskin de son gelişmelerin başlangıcının aslında ABD Başkanı olarak Joe Biden’ın seçilmesine kadar uzandığına dikkat çekerek, Biden ile İsrail arasında İran’ın nükleer gücü ile ilgili ciddi bir ihtilaf bulunduğunu hatırlatıyor. İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin), Almanya ve Avrupa Birliği (AB) arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için geçen yılın sonunda müzakerelere yeniden başlanmıştı.

Keskin, bu süreçten rahatsız olan İsrail’in, İran nükleer tesisleri ve bilim insanlarına yönelik çok sayıda operasyon düzenlediğini ve böylelikle İran’ın nükleer güç olmasını engellemeye çalıştığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Ancak artık İsrail bir politika değişikliğine giderek İran’ın içinde de operasyon yapmaya ve hedeflerini sadece nükleer güçle ilgili kişilerle sınırlı tutmamaya başladı. Sadece Tahran değil İran’ın geneline de yayabileceklerini söylüyor. İran da buna yanıt olarak İsrail içinde operasyon yapamadığı için başka ülkelerde yapıyor. Böylelikle üçüncü ülkeler de iki ülke için bir mücadele alanına dönüşüyor.”

Türkiye-İran ilişkileri nasıl etkilenir?

Lapid’in endişesini yansıttığı şekilde Türkiye topraklarında İsrailli vatandaşlara yönelik bir saldırı durumunda bundan zaten hassas olan Türkiye-İran ilişkilerinin de etkilenebileceği belirtiliyor.

Alagöz, İran’ın son dönemde Türkiye aleyhindeki söylemlerini artırdığının görüldüğünü söyleyerek, bunun iki temel sebebini Türkiye’nin Suriye’de Tel Rıfat’a dönük planladığı askeri operasyon ve İsrail ile Türkiye arasındaki son yakınlaşma olarak gösteriyor. Alagöz ilişkilere dair öngörüsünü ise şöyle aktarıyor:

“Ancak bu dönemsel rahatsızlıklar ikili ilişkileri tamamen sabote edecek bir boyutta değil. 8 Haziran’da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde Astana sürecinin canlı tutulmasını özellikle vurgulamıştır. Bu da İran’ın Türkiye ile ilişkilerde gerilimi düşürme ihtiyacını yansıtmakta.”

Keskin ise son olayların Türkiye-İsrail ilişkilerinden daha çok Türkiye-İran ilişkilerini etkileyebileceği görüşünde. “Eğer İran burada bir operasyon yapacaksa bu aslında Türkiye için bir egemenlik sorunu. Türkiye müdahil olmadığı bir sorun içinde buluyor kendini” diyen Keskin, İran Dışişleri Bakanı’nın geçen hafta başında planlanan ziyaretinin iptal edilmesinin nedeninin açıklanmadığına işaret ediyor.

Türkiye-İsrail yakınlaşması sürer mi?

Son gerilim bir taraftan Türkiye-İran ilişkilerini sıkıntıya sokarken, diğer taraftan İsrail ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın nasıl süreceğine dair sorulara da yol açtı.

Arif Keskin, İsrail’in son dönemde sadece Türkiye ile değil diğer Arap ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirdiğini hatırlatarak, aslında bölgede şu anda İran dışında İsrail’e sorun yaratacak bir ülkenin pek kalmadığını belirtiyor.

Alagöz, Türkiye’de ilgili makamların resmi bir açıklaması olmamakla birlikte İsrail basınına sızan bilgilerin Türkiye’nin İsrail vatandaşlarına yönelik bir operasyonu geçen ay önlediği yönünde olduğuna işaret ederek, şunları söylüyor:

“Dolayısıyla Türkiye’nin kendi topraklarında İran ya da İsrail fark etmeksizin hiçbir ülkenin eylemine izin vermeyeceği aşikar. Uzun yıllara yayılan gerilimi her iki ülke de geride bırakma eğiliminde. O sebeple Türkiye ve İsrail arasındaki yakınlaşma trendi devam edecektir.”

Paylaşın

Fahiş Fiyatlar Ve Düşük Maaşlar İran’da Halkı Sokağa Döktü

İran’da 6 Mayıs’ta başlayan ve gittikçe yaygınlaşan protestolar, İran rejiminin temel gıda ürünlerinde sübvansiyon kesintisi yapacağını söylemesiyle patlak verdi. Rejim, enflasyonu kontrol altına alacağını belirtse de un, süt, yağ gibi temel gıdalarda en az yüzde 40 artış oldu. Zam oranları bazı gıda maddelerinde yüzde 300’ü gördü.

Pazar günü gerçekleşen eylemlerde, protestocular başkanlığının başından bu yana yoksulluk, işsizlik ve enflasyonu iyileştirmek adına sözler veren İbrahim Reisi’ye tepki gösterdi. Rejim, tepkilerden sonra bazı kentlerde halka ücretsiz olarak ekmek dağıtmaya başladı. Bu nedenle protestolar İranlı uzmanlar tarafından “Ekmek Protestoları” olarak da değerlendiriliyor.

“Sofralarımız boş”

Protestocular İran’daki Sosyal Güvenlik Kurumu’nun halka hizmet etmediğini söyleyerek şöyle diyor: “Verilen sözler iyiydi ama hiçbiri tutulmadı.”

İktidarın 2021 Mart’ında emekli maaşlarını yükseltmesi ve önceki yıldan kalan emekli maaşları ödemesi de bekleniyordu. Talepler yerine getirilmediği gibi iktidarın yayın organında Sosyal Güvenli Kurumu’nun geçen yıla göre kâr oranının arttığı belirtildi. Halk, kârın kendi emekli aylıklarına yansımadığını belirtirken pazar günkü protestolarda “Boş sözleriniz artık yetti, bizim sofralarımız boş,” dendi.

Silaha ayrılan bütçe

Protestolarda rejimin Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve rejimin dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e atıfta bulunulan “Diktatörlere ölüm” gibi sloganlar atılıyor ve iki liderin fotoğrafları yakılıyor.

Emekliler, öğretmenler ve işçiler gibi pek çok grup temel ihtiyaçlara erişimde zorlanırken rejimin askeri aygıtlarına ve Devrim Muhafızları’na milyarlarca dolar kaynak ayırdığı belirtiliyor.

İran’da Savunma ve Silahlı Kuvvetler Lojistik Bakanlığı’na ayrılan bütçe yılda 1,53 milyar dolar. İranlılar buna istinaden rejimin nükleer silah programı, balistik füze geliştirme gibi çeşitli girişimlerinin kendi ceplerinden çıktığını söylüyor.

Baskı artıyor

Protestolarda farklı yöntemleri de deneyen İranlılar, rejimLE bağlantılı internet sitelerini hack‘liyor ve Devrim Muhafızları’ndan oluşan paramiliter Basij (Besic) güçlerinin merkezlerine baskınlar düzenliyor.

Rejim, Kasım 2019’daki yüzde 300’lük benzin zammından sonraki ayaklanma nedeniyle protestoların büyümesinden endişeleniyor. Tam da bu nedenle maddi güçlük çekenlere nakdi destek sözü veriyor.

Hamaney ve Devrim Muhafızları, başka bir ayaklanmanın önüne geçmek için önlemlerini genişletiyor. Bu kapsamda protestolarda en az 30 kişinin tutuklandığı söyleniyor.

İran genelinde cezaevlerindeki infazlarda da artış var. Yalnızca Sistan ve Belucistan vilayetlerinde 17-18 Mayıs’ta dört mahkûm idam edilirken, sekiz mahkûm da bir hafta içinde idam edildi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

2021 Yılında İran’da En Az 333 Kişi İdam Edildi

İran’da 2021’de en az 333 kişi idam edildi. İran hükümeti, 333 infazın sadece yüzde 16,5’ini kamuoyuna duyurdu. En fazla idam infazı ise, İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinden bir ay sonra gerçekleşti.

Norveç merkezli İran İnsan Hakları (IHR) ve Fransa merkezli İdam Cezasına Karşı Birlikte (ECPM) örgütlerine göre İran’da 2021’de en az 333 kişi idam edildi.

Uyuşturucu bağlantılı suçlardan 126 kişinin idam edildiği belirtiliyor. Bu 2020’deki kıyasla beş katlık bir artışa karşılık geliyor. Bu örgütlerin verileri, resmi açıklamalara ve İran içindeki kaynaklardan toplanan bilgilere dayanıyor.

Birleşmiş Milletler’in İran İnsan Hakları Özel Raportörü Javaid Rehman geçen Ekim’de ülkedeki infazların hemen tümünde insanların yaşam hakkından keyfi olarak ellerinden alındığını belirterek İran’a uluslarası hukuka aykırı idamları durdurma çağrısı yapmıştı.

İran’da yürürlükteki ceza yasalarına göre, uyuşturucu kaçakçılığı gibi “en ciddi suçlar” kapsamında olmayan suçlarda da idam kararı verilebiliyor.

Rehman’a göre “Allah’a karşı düşmanlık” ve “Dünyaya ahlaksızlık tohumları ekmek” gibi muğlak suçlamalar protesto gösterilerine katılanlarla farklı yollardan yönetime muhalefet edenlerin idam edilmesi için kullanılıyor.

Rehman, suçlamalar için yeterli kanıtın olmadığı durumlarda da insanların bu maddelerden hüküm giyebildiğini belirtiyor.

Javaid Rehman idam cezası istenen davalara bakan yargıçların büyük ölçüde işkence ve baskıyla alınmış ifadelere göre karar verdiğini öne sürüyor.

IHR ve ECPM’nin ortak raporuna göre İran hükümeti 333 infazın sadece yüzde 16,5’ini kamuoyuna duyurdu.

İran makamları uyuşturucu bağlantılı suçlardan hiç idam açıklamadı. 2017’de uyuşturucuyla mücadele yasalarının değiştirilmesinden sonra uyuşturucu bağlantılı suçlardan idamlar azalmaya başlamıştı.

Ancak 2021 verileri, bu eğilimin belirgin şekilde değiştiğine işaret ediyor.

Rapora göre en fazla infaz, İbrahim Reisi’nin seçilmesinden bir ay sonra gerçekleşti. Temmuz’da 51 kişi idam edildi. Bunu Eylül ve Aralık ayları izledi.

‘Kalp krizinden ölen idam mahkumunun cansız bedeni asıldı’

İdam edilen kadınların sayısı bir önceki yıla göre sekiz kişi artarak 17’ye çıktı. Bu kadınlar arasında baskıcı kocalarını öldürmekten hüküm giyen Zehra Ismaili ve Meryem Kerimi de bulunuyor.

Rapora göre avukatı, İsmaili’nin kendisininden önce birkaç erkeğin infazını izlerken kalp krizi geçirdiği ve kadının cansız bedeninin asıldığını söyledi.

İdam edilenlerden ikisi de suçu işledikleri dönemde çocuk olan mahkumlar. Arman Abdolali, 2013’te kız arkadaşını öldürmekten suçlu bulunduğunda 17 yaşındaydı. Abdolali cezası infaz edilmeden önce toplam yedi kez idam sehpasına götürüldü.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

İran’dan 1450 Km. Menzilli Yeni Füze!

İran, 1450 kilometre menzilli yeni balistik füzesini kamuoyuna tanıttı. Yarı resmi Tasnim haber ajansı, yeni füzenin üst düzey askeri yetkililerin Devrim Muhafızları füze üssüne gerçekleştirdiği ziyaret sırasında tanıtıldığını bildirdi.

Haberde, füzenin “Devrim Muhafızları tarafından geliştirilen, katı yakıtla çalışan, yüksek manevra kabiliyeti ile füze kalkanlarını delme kabiliyetine sahip üçüncü nesil uzun menzilli bir stratejik silah” olduğu kaydedildi.

Üzerinde yapılan değişikliklerle “Hayberşeken” (Hayber Yıkıcısı) füzelerinin ağırlığının, benzer füzelere göre üçte bir oranında, füzenin fırlatılması için gerekli sürenin de altıda bir oranında azaltıldığı bildirildi.

Füzenin adının, 7’nci yüzyılda Hayber muharebesinde Müslümanların eline geçen Yahudi kalesine gönderme yaptığı düşünülüyor. 1450 kilometre menzilli yeni füzenin bölgedeki ABD üslerini ve İsrail’i vurma kapasitesine sahip olduğu dikkat çekiyor. İsrail’in İran’a en yakın noktası yaklaşık bin kilometre uzaklıkta yer alıyor. İran’ın halihazırda 2 bin kilometre menzilli füzeleri de bulunuyor.

Bakıri: Füze programını geliştirmeye devam edeceğiz

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, İran’ın balistik füze programını geliştirmeye devam edeceği mesajını vererek “Gerek nicelik gerek nitelik açısından füze gücümüzde büyüme, gelişme ve mükemmellik yolunda ilerlemeye devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Füze çıkışı, İran’ın nükleer programıyla ilgili 2015’te imzalanan anlaşmanın geleceğinin masaya yatırıldığı dün Viyana’da başlayan görüşmelerin ardından geldi. İngiltere, Çin, Fransa, Almanya, Rusya ve dolaylı olarak ABD’nin katıldığı görüşmelerde İran, anlaşmanın gereklerini yerine getirmek için kendisine uygulanan yaptırımların kaldırılmasını şart koşuyor.

ABD, Donald Trump’ın başkanlığı döneminde 2018 yılında anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş, İran da kendisine uygulanan yaptırımlara yanıt olarak anlaşmayla üstlendiği yükümlülüklerde gevşemeye gitmişti.

Paylaşın

Doğalgaz Kısıtlaması Neden Kriz Yarattı?

Türkiye’nin enerji tüketiminde dışa bağımlılığı her yıl daha da artıyor. 2000’li yıllarda yüzde 67 olan enerjide dışa bağımlılık 2020 yılında yüzde 74’e çıkmış durumda. Bu nedenle yurtdışında yaşanan bir aksaklık ülkede krize neden oluyor. Türkiye’nin bir depolama sistemi olmaması da acil durumlarda çözümsüzlüğün bir diğer gerekçesi olarak gösteriliyor.

Bianet’te yer alan habere göre; İran’ın geçtiğimiz hafta “teknik arıza” gerekçesiyle Türkiye’ye gelen doğalgazı 10 günlük süreyle keseceğini açıklamasının ardından başlayan enerji krizi giderek büyüyor. TEİAŞ İran kesintisini gerekçe göstererek ilk olarak fabrikaların doğalgaz kullanımını yüzde 40 oranında kısıtladı.

Alınan son kararla da ülkedeki tüm Organize Sanayi Bölgelerinde (OSB) elektrik kısıntısı uygulaması yapılacak. Ülkede sanayi üretimi en az 3 gün süreyle tamamen dururken kısıtlamanın OSB dışındaki tesislerde de uygulanacağı iddialar arasında yer alıyor.

Kesintiye ilişkin detaylar

TEİAŞ açıklamayı OSB’lere yazı göndermeden, telefon aracılığıyla yaptı. Ancak OSB’ler durumu sanayicilere yazı ile duyurdu. Bursa Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Müdürlüğü’nden konuya ilişkin OSB katılımcılarına giden yazıda da bu bilgi doğrulandı. Her türlü kayıp ve hasardan işletmenin sorumlu tutulduğu yazıda şu ifadeler yer aldı:

“Kısıntı/kesinti süreleri içerisinde firmanızın aydınlatma ve güvenlik hizmetlerinin karşılanabilmesi için firmanızın besleyen hatta enerji olacaktır. Ancak elektriğin üretim amaçlı kullanılması durumunda firmanızın bağlı olduğu hattın enerjisi kesilecek olup, aynı hattan enerji alan diğer firmaların mağduriyetine neden olunacak ve kesinti süresi boyunca tekrar elektrik verilmeyecektir. Bu nedenle oluşacak her türlü kayıp ve hasarda kurala uymayan işletmeler mesul olacaktır.”

Telefonla yapılan ilk bilgilendirmede kısıtlamanın Pazartesi, çarşamba, perşembe tam gün olacağı belirtildi. Sanayiciden gelen tepkiler üzerine Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in konuya müdahalesi sonucu kesinti günleri ardışık hale getirildi. Pazartesi, salı çarşamba tam gün olarak değiştirildi.

Alınan kararla tüm OSB’lerde aydınlatma ve ısınma amaçlı kullanılabilecek kadar enerji çekimine izin verildi. Belirlenen günlerde belirlenen rakamın üzerinde enerji çeken bölgelerin enerjisi TEİAŞ tarafından kesilecek ve cezai yaptırım uygulanacak.

Kesinti kimleri etkileyecek?

Elektrik kesintisi başta temel gıda üretimi olmak üzere otomotivden tekstile üretimde sürekliliğin sağlanması gereken demir-çeliğe kadar tüm ağır sanayi sektörlerini etkileyecek. Kesintilerin gıda fiyatlarını artıracağından endişe edilirken, yiyecek üreticileri ise 72 saat sürecek bir elektrik kesintisinin gıda güvenliği ve depolardaki ürünler için tehdit oluşturduğunu bildirdi.

Organik Ürün Üreticileri ve Sanayicileri Derneği (ORGÜDER) ve Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) kesintilerden muafiyet talep etti. Bunun üzerine BOTAŞ dün ilaç, et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri işletmelerine uygulanan doğalgaz kesintisini sona erdirdi.

Gaz tüketimi en üst seviyedeydi

Gaz kesintisi söz konusuyken ülke genelinde gaz tüketimi ise kış koşulları nedeniyle 19 Ocak’ta rekor seviyeye yükseldi ve günlük 290 milyon metreküp düzeyine çıktı. Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi’nin (BOTAŞ) sanayi tesisleri ve elektrik santralleri için gaz kesintisi uygulamaya başlamasıyla günlük tüketim 225-226 milyon metreküpe çekildi ve 60-65 milyon metreküplük bir kısıntı olduğu açıklandı. BOTAŞ heyetinin Tahran’da birebir görüşmelerle İran yönetimini gaz kesintisi kararından vazgeçirmeye çalıştığı da konuşulanlar arasında.

Neden kriz yarattı?

Türkiye’nin doğalgaz ithalatında İran; Rusya ve Azerbaycan’ın ardından üçüncü sırada yer alıyor. 2021 yılının ilk 10 ayında Türkiye’de tüketilen doğalgazın yüzde 16’sı İran’dan karşılanmıştı.

Türkiye’nin birincil enerji tüketiminde dışa bağımlılığı ise her yıl daha da artıyor. 2000’li yıllarda yüzde 67 olan enerjide dışa bağımlılık 2020 yılında yüzde 74’ü çıkmış durumda. Bu nedenle yurtdışında yaşanan bir aksaklık ülkede krize neden oluyor. Türkiye’nin bir depolama sistemi olmaması da acil durumlarda çözümsüzlüğün bir diğer gerekçesi olarak gösteriliyor.

Ayrıca enerji ithalatı için harcanan para da sürekli artıyor. TMMOB’a bağlı Makine Mühendisleri Odası’nın (MMO) “Türkiye’de Enerji’nin Görünümü” raporuna göre Covid-19 salgınında gerek talep artışının yaşanmaması gerekse petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle, enerji ham maddeleri ithalat faturası 2020’de yüzde 30 azalarak 28,8 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmişti.

Ancak 2021’de petrol, doğalgaz ve kömür fiyatlarındaki hızlı artış eğilimi nedeniyle yılın ilk dokuz ayında 31,5 milyar doları aşan enerji ham maddeleri ithalatı faturasının yüksek olacağı ve 40 milyar doları geçeceği tahmin ediliyor.

Öte yandan 2020 yılında elektrik talebinin yüzde 43’ü ithal yüzde 57’si yerli kaynaklardan karşılandı.

Son yıllarda santrallarda büyük atıl kapasite oluştu. Kurulu güçte, 2010 ile 2020 arasında yıllık ortalama yüzde 7,2 artış oldu. En yüksek artış ise yüzde 12,2 ile 2013 yılında gerçekleşti. Bu dönemde toplam kurulu güç 1,94 kat artarken toplam üretim ise 1,45 kat arttı.

MMO’nun raporunda Türkiye’de elektrik enerjisinin kurulu gücü genellikle genç santralların oluşturduğuna vurgu yapılıyor. 2020 yıl sonu itibariyle toplam kurulu gücün yüzde 48,4’ünü 0-10 yaş arasındaki santrallar oluşturuyor. Bu denli genç bir yapıya sahip olan üretim tesislerinin, neden oldukça düşük kapasite oranlarına sahip oldukları açıklanması gereken bir konu olarak dikkat çekiliyor.

Geçmiş yıllarda enerji arzında meydana gelen aksaklık durumlarında kamunun elinde bulunan santrallar alternatif yakıt ile işletilerek üretimin devamlılığı sanılıyordu. Ancak Türkiye’de son yıllarda elektrik üretiminin neredeyse tamamı özel sektör tarafından yapılıyor. Üretiminde kamunun payı 1984 yılında yüzde 87,2’iken 2020’ye gelindiğinde yüzde 18,1’e düşmüş durumda.

Muhalefet ne dedi?

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “İran ile ilgili girişimlerimiz devam ediyor” diyerek “sanayide iki grup halinde en fazla üç gün kesinti olacağını” savundu. Muhalefet cephesi ise, AKP hükümetinin doğalgaz kesintisine kararına sert tepki göstererek, asıl meselenin İran’ın tutumu değil kış ayları için planlama yapılmaması olduğuna dikkat çekti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu iktidar bu ülkeye bunu da yaşattı. Tabii daha önemli işleri var. Gece yarısı sanatçıların evine baskın yaptırmak, gazetecileri atasözü paylaştılar diye hapse attırmak, dil koparmak… Beceriksizler” diyerek tepkisini gösterdi.

Asıl sorunu “kış için doğalgaz depolaması yapılmaması” olarak vurgulayan Kılıçdaroğlu’nun verdiği bilgiye göre; 2021 Ekim ayında Türkiye’nin depolama kapasitesi yüzde 54, bugün yüzde 32 seviyesinde. 2018 Ocak ayında ise depolardaki gaz miktarı yüzde 73 iken, 2019’da yüzde 72 ve 2020’de yüzde 60 idi.

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan ise TBMM’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, “Ülkeyi enerji krizine soktunuz. İstifa etmeyi düşünüyor musunuz? Konutlarda elektrik ve doğalgaz kesintisi yapmayacağınıza nasıl güveneceğiz” dedi.

Deva Partisi Lideri Ali Babacan da “Merkez Bankası depoları boşaltılırken enerji depolarımız da boşaltılıyormuş; bunu görmüş olduk. İran’ın doğal gaz sağlamamasıyla gerçekten doğalgaz depoları varken bu depoların tam kapasiteyle kullanılmamış olması affedilebilir bir hata değil. Şu andaki sistemin yürümediği, bu zihniyetin bu ülkeyi yönetemediğinin bir örneği daha” diye konuştu.

Paylaşın

BM’ye Borcunu Ödemeyen Sekiz Ülke Oy Hakkını Kaybetti

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sektreteri Antonio Guterres; İran, Venezuela, Sudan, Antigua ve Barbuda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Gine, Vanuatu ve Papua Yeni Gine’nin yıllık aidatlarını ödememesi ve ödeme için verilen sürenin dolması nedeniyle BM Genel Kurulu’ndaki oy haklarını geçici olarak kaybettiğini açıkladı.

Antonio Guterres, Genel Kurul’da tekrar söz sahibi olmaları için İran’ın en az 16 milyon 100 bin euro, Venezuela’nın da 34 milyon 800 bin borcunu ödemesi gerektiğine dikkat çekti.

Sudan’ın borcunun ise şu anda yaklaşık 260 bin euro olduğu belirtiliyor. Diğer ülkelerin ise oy hakkını geri alabilmesi için en az 65 bin euro geri ödemesi gerekiyor.

Üç ülkenin daha oy hakkı alınabilir

BM Şartı’na göre üye bir ülke iki yıllık aidatını ödemeyi geciktirirse üyeliği askıya alınıyor. Ancak Genel Kurul, istisnaî durumlarda farklı bir karar alabiliyor. Bu yıl Somali, Kamerun, Sao Tome ve Principe Adaları da oy hakkının askıya alınma tehlikesi altında.

İran’ın geçen yılın Ocak ayında da oy hakkı iptal edilmiş, Haziran ayında asgari bir ödeme yaptıktan sonra oy hakkını geri alabilmişti. Tahran rejimi, ABD’yi ülkesine yönelik yaptırımları sürdürerek yabancı bankalardaki milyarlarca dolara erişimini engellemekle suçlamıştı.

BM’nin bütçesi ne kadar?

BM’nin geçen Aralık ayında onaylanan bütçesi 2 milyar 600 milyon euro hacminde. BM’nin ayrıca geçen Haziran ayında barış misyonları için onaylanan 5 milyar 700 milyon euro civarında ek kaynağı bulunuyor.

Almanya ve diğer bazı ülkeler uzun zamandır BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkında sahip beş daimi üyenin (ABD, Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa) bulunduğu yapının değişmesini istiyor.

Paylaşın

G7’den Rusya Ve İran’a Uyarı

Dünyanın en zengin ülkelerinden olan ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya, İtalya ve Kanada’nın dışişleri bakanlarının Liverpool’daki toplantısından Rusya ve İran’a uyarı çıktı.

İngiltere’nin Liverpool kentinde iki gün süren G7 toplantılarının ardından yayımlanan bildiride, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması hâlinde bunun “ciddi sonuçları” olacağı ifade edildi. G7 ülkeleri ayrıca “Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağlılığını” yinelediğini duyurdu.

Rusya’nın Ukrayna sınırında askeri yığınak yapmasını kınayan G7 ülkelerinin delegeleri, Moskova’ya tansiyonu düşürmesi için çağrıda bulundu. ABD istihbaratı, Rusya’nın önümüzdeki aylarda Ukrayna’ya 175 bin askerin katıldığı çok cepheli bir saldırı düzenleme hazırlığında olabileceği değerlendirmesinde bulunuyor. Kremlin ise Ukrayna’yı işgal etmeye yönelik planları olduğuna dair iddiaları yalanlıyor.

İran’a “son şans” uyarısı

G7 toplantılarına ev sahipliği yapan İngiltere, İran’ı ise Viyana’da yeniden başlayan nükleer görüşmelerle ilgili olarak uyardı. Avusturya’daki görüşmelerin Tahran’ın “ciddi bir çözümle müzakere masasına gelmek için son şansı” olduğunu belirten İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, “İran’ın gelip bu anlaşmayı kabul etmesi için hâlen zaman var” dedi. Truss, İran’ın nükleer bomba yapmasına izin verilmeyeceğini sözlerine ekledi.

Dünyanın önde gelen ülkeleriyle İran arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için yürütülen Viyana görüşmeleri, geçen Perşembe günü tekrar başlamıştı.

Viyana’daki görüşmeler, ABD’nin yeniden anlaşmaya dâhil olmasını ve İran’ın da bu mutabakat doğrultusundaki taahhütlerine bağlılığını yinelemesini amaçlıyor. ABD, Tahran’ın nükleer programında kısıtlamaya gitmesine karşılık İran’a yönelik yaptırımların hafifletilmesini öngören anlaşmadan 2018’de Trump yönetiminin kararıyla tek taraflı olarak çekilmişti.

ABD Başkanı Joe Biden, anlaşmaya geri dönmeye hazır olduklarını duyurmuştu. İranlı yetkililer de bir çözüm sağlanabileceğine dair ciddi inançla görüşmelere yeniden başladıklarını belirtiyor. Ancak Batılı ülkeler, Tahran’ı görüşmelerde sağlanan ilerlemenin kaybedilmesine neden olmakla ve zamana oynamakla suçluyor.

Truss’ın açıklamaları, 2015’teki anlaşmaya taraf ülkelerden birinin nükleer görüşmelerle ilgili verdiği ilk ültimatom olması açısından önem taşıyor. Almanya’nın G7 toplantılarına katılan yeni dışişleri bakanı Annalena Baerbock da İran’ı müzakereleri geciktirmek ve sürece olan güveni kaybettirmekle suçladı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın