Küresel Isınma: Ocak 2025, Kayıtlara Geçen En Sıcak Ay Oldu

Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), Ocak 2025’in kayıtlara geçen en sıcak ay olduğunu, ortalama yüzey sıcaklığının 1991 – 2000 Ocak ortalamasının 0,79 santigrat derece üzerinde olduğunu bildirdi.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), geçen ay, 2024’ün, küresel ortalama sıcaklığın Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen kritik bir eşik olan sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üzerine çıktığı ilk takvim yılı olduğunu doğrulamıştı.

2015 yılında imzalanan Paris Anlaşması’nın amacı, küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere göre 2 santigrat derecenin çok altında sınırlamak ve yüzyılın sonuna kadar 1,5 santigrat dereceyle sınırlamaktır.

Avrupa Meteoroloji Ajansı’nın iklim stratejik sorumlusu Samantha Burgess, rekor sıcaklığın açık ara en büyük nedeninin kömür, petrol ve doğal gazın yakılmasından kaynaklanan sera gazı birikimi olduğunu, ancak sıcaklık değişimine doğal katkıların beklendiği gibi hareket etmediğini söyledi.

Küresel sıcaklıklardaki en büyük doğal faktör genellikle ekvatoral Pasifik Okyanusu sularındaki doğal değişim döngüsüdür. Orta Pasifik özellikle sıcak olduğunda, bu bir El Nino’dur ve küresel sıcaklıklar yükselme eğilimindedir. Geçen yıl önemli bir El Nino yaşandı, ancak geçtiğimiz haziran ayında sona erdi ve 2024 yılı başlangıçta beklenenden daha sıcak ve kayıtlardaki en sıcak yıl oldu.

El Nino’nun daha soğuk olan diğer yüzü La Nina ise küresel ısınmanın etkilerini azaltma eğilimindedir ve rekor sıcaklıkların yaşanma olasılığını çok daha düşük hale getirir. Bir La Nina Ocak ayında başladı. Daha geçen ay, iklim bilimciler 2025’in 2024 ya da 2023 kadar sıcak olmayacağını tahmin ediyorlardı ve bunun başlıca nedeni La Nina’ydı.

Burgess, “Ekvatoral Pasifik küresel iklimimiz için ısınan koşullar yaratmasa da, hala rekor sıcaklıklar görüyoruz” dedi ve bunun büyük bir kısmının dünyanın geri kalan okyanuslarındaki rekor sıcaklıktan kaynaklandığını ekledi.

Ocak 2025 ne kadar sıcaktı?

Copernicus’un hesaplamalarına göre, Ocak 2025 küresel olarak bir önceki en sıcak Ocak olan Ocak 2024’ten 0,09 santigrat derece daha sıcaktı ve endüstriyel dönem öncesine göre 1,75 santigrat derece daha sıcaktı. Bu, dünyanın sanayi öncesi dönemin 1,5 C üzerindeki uluslararası kabul görmüş ısınma sınırına ulaştığı ya da bu sınırı geçtiği son 19 ayın 18’incisi oldu. Bilim adamları, küresel sıcaklıklar 20 yıl boyunca bu sınırın üzerinde kalmadıkça sınırın aşıldığını kabul etmeyecekler.

Copernicus kayıtları 1940’a kadar uzanıyor, ancak diğer ABD ve İngiltere kayıtları 1850’ye kadar gidiyor ve ağaç halkaları gibi verileri kullanan bilim insanları bu dönemin yaklaşık 120.000 yıldır ya da insan uygarlığının başlangıcından bu yana en sıcak dönem olduğunu söylüyor.

Paylaşın

Küresel Isınma: Dünya Gezegensel İflasla Karşı Karşıya

IFoA’nın küresel ısınmaya ilişkin yayınlandığı raporda, dünyanın gezegensel iflasla karşı karşıya olduğu, gezegendeki sistemlerin artık insanlık için kritik gereksinimleri sağlayamayacak kadar bozulduğu belirtildi.

Raporun yazarlarından Sandy Trust, “Doğa bizim temelimizdir; gıda, su ve oksijenin yanı sıra ekonomimize güç veren hammadde ve enerjiyi sağlar. Bu temelin istikrarına yönelik tehditler, gelecekteki insan refahına yönelik risklerdir ve bunlardan kaçınmak için harekete geçmeliyiz” dedi.

Yıllık küresel sıcaklık 2024’te ilk kez uluslararası düzeyde kabul edilen 1.5 derecelik hedefin üzerine çıkarken, İngiltere’de yapılan yeni bir çalışmada, iklimdeki bozulmanın sebep olacağı yıkıcı etkiler gözler önüne serildi.

Son yıllarda yangın, sel, kuraklık, sıcaklık artışları gibi aşırı hava olayları ve afetler artarken, Institute and Faculty of Actuaries’in (IFoA) raporunda, iklim kriziyle mücadele için siyasi liderlere daha hızlı hareket etme çağrısında bulunuldu.

IFoA raporuna göre, karbonsuzlaşmayı hızlandırmak ve doğayı onarmak için acilen harekete geçilmezse, 2090 yılına kadar küresel ekonomik büyüme yüzde 50 düşecek.

2050 yılına kadar 3 derece veya daha fazla ısınma halinde ise, 4 milyardan fazla ölüm, dünya çapında önemli sosyo-politik parçalanma, devletlerin yıkılması ve bunun sonucunda hızlı ve kalıcı sermaye kaybı meydana gelebilir.

Raporun yazarlarından Sandy Trust, bu senaryodan kaçınmak için gerçekçi bir plan olmadığını ifade ederek küresel sıcaklıkta 3 derecelik bir artışın sonuçlarının yanlış tahmin edildiğini ve bunların siyasi liderleri politikalarının riskleri konusunda körleştirdiğini söyledi.

Karar Gazetesi’nin The Guardian’dan habere göre, raporda ayrıca, küresel ısınmanın ekonomik etkilerini değerlendirmek için finans kuruluşları, politikacılar ve kamu görevlileri tarafından kullanılan iklim riski değerlendirmelerinin yanlış olduğu, çünkü küresel ısınmanın bir sonucu olarak iklim değişikliğinin devrilme noktaları, deniz sıcaklığı artışları, göç ve çatışma gibi beklenen ciddi etkilerini göz ardı ettikleri belirtildi.

Raporda, bu riskler dikkate alındığında dünyanın gezegensel iflasla karşı karşıya olduğu, Dünya’daki sistemlerin artık insanlık için şart olan kritik gereksinimleri sağlayamayacak kadar bozulduğu eklendi.

Trust, “Doğa bizim temelimizdir; gıda, su ve oksijenin yanı sıra ekonomimize güç veren hammadde ve enerjiyi sağlar. Bu temelin istikrarına yönelik tehditler, gelecekteki insan refahına yönelik risklerdir ve bunlardan kaçınmak için harekete geçmeliyiz” dedi.

Paylaşın

2024, 1,5 Derece Isınma Sınırını Aşan İlk Yıl Oldu

Avrupa Kopernik Gözlemevi’nin (Copernicus) İklim Değişikliği Servisi (C3S), 2024’ün küresel ısınmanın Paris İklim Anlaşması ile belirlenen uzun vadeli sınır olan 1,5 derecelik ısınmanın ötesindeki “ilk yıl” olduğunu açıkladı.

Birleşmiş Milletler (BM) Paris İklim Anlaşması’nın en iddialı sınır olan küresel ısınma sınırını, geri dönülmez eşik olarak tanımlanan 2°C’nin çok altında tutmayı ve “Sanayi öncesi döneme kıyasla 1,5°C’yi aşmama” hedefini içeriyordu.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktörü Carlo Buontempo da “Gelecek bizim elimizde. Hızlı ve kararlı bir eylem gelecekteki iklimimizin gidişatını değiştirebilir” dedi. Copernicus C3S Yardımcı Direktörü Samantha Burgess de “Son on yıl her yıl kayıtlara geçen en sıcak on yıl arasında yer aldı” tespitinde bulundu.

İnsan kaynaklı küresel ısınma, kıtaların ve okyanusların yüzeyinde gözlenen aşırı sıcaklıkların başlıca nedeni olmaya devam ediyor. Olağanüstü doğal afetlerle geçen 2024 yılında, küresel ısınma ilk kez +1,5°C eşiğini aştı. Okyanuslarda sıcaklık rekoru kırıldı, atmosfer daha çok nemle yüklendi ve doğal afetler sonunda olağanüstü maliyetler kaydedildi.

2024 yılı öngörüleri doğrulayarak sıcaklık kayıtlarının tutulmaya başlandığı 1850 yılından bu yana kaydedilen, en sıcak yıl oldu. Haziran ayında Mekke’de hac sırasında aşırı sıcaklar nedeniyle yaşanan bin 300 ölüm, İspanya’nın Valencia bölgesi başta olmak üzere Batı ve Orta Avrupa’daki tarihi seller, ABD ve Karayipler’deki şiddetli kasırgalar ve Los Angeles’da devam eden yangınlar, tarihe geçti.

Avrupa Kopernik Gözlemevi’nin (Copernicus) İklim Değişikliği Servisi (C3S) bu sabah yayımladığı raporunda, felaketler ve rekorlarla dolu 2024’ün, son rekoru elinde tutan 2023’ten bile daha sıcak bir yıl olduğunu açıkladı. Copernicus, küresel ısınmanın Paris İklim Anlaşması ile belirlenen uzun vadeli sınır olan 1,5°C’lik ısınmanın ötesindeki “ilk yıl” olduğunu açıkladı.

Copernicus açıklamasında, dünyanın sadece 2024 yılında değil, aynı zamanda 2023-2024 yıllarının ortalamasında da sanayi öncesi döneme kıyasla 1,5°C’lik bir ısınma yaşadığını açıkladı. Avrupa Gözlemevi, bu rakamların “modern tarihte sıcaklıklarda sürekli ve benzeri görülmemiş bir artışın işareti olduğunu” duyurdu.

BM Paris İklim Anlaşması’nın en iddialı sınır olan küresel ısınma sınırını, geri dönülmez eşik olarak tanımlanan 2°C’nin çok altında tutmayı ve “Sanayi öncesi döneme kıyasla 1,5°C’yi aşmama” hedefini içeriyordu.

ERA5 atmosferik yeniden analiz sistemine dayanan Copernicus’a göre, geçen yıl 15,1°C olan küresel ortalama sıcaklık, sanayi öncesi seviye olarak adlandırılan 1850-1900 yılları arasındaki sıcaklık tahmininden 1,6°C daha yüksek.

Ancak uzun vadeli eğilimlere atıfta bulunan Paris Anlaşması’na göre, “sınırın aşıldığını kabul etmek için” ortalama 1,5°C’lik ısınmanın en az 20 yıl boyunca gözlemlenmesi gerekiyor.

Copernicus, bu 20 yılın ilk adımının 2024’te atıldığını kaydediyor. Copernicus’un açıkladığı verilere göre, Ocak-Haziran 2024 arasındaki her ay, bir önceki yılın kayıtlara geçen aynı döneminden daha sıcak oldu. Ayrıca günlük ortalama sıcaklığın 17,16°C olduğu 22 Temmuz 2024’te yeni bir rekora imza atıldı.

Copernicus’a göre bu durum, küresel sıcaklıklar, modern insanların deneyimlediği seviyenin ötesine geçiyor. Bilim insanlarına göre iklimin şu anki ısınması en az 120 bin yıldır görülmemiş düzeyde.

Kopernik’in İklim Değişikliği Servisi’ne (C3S) göre, aylardır tahmin edilen ve 31 Aralık’a kadar olan tüm sıcaklıklarla teyit edilen 2024 yılı, kayıtların 1850’de tutulmaya başlanmasından bu yana kaydedilen en sıcak yıl oldu.

Okyanuslarda rekor sıcaklık

Okyanuslar da aşırı ısınmaya devam ediyor. Antarktika’da üst üste ikinci yıldır rekor veya rekora yakın düşük değerlere ulaşıldı.

Kutup bölgeleri hariç, yıllık ortalama deniz yüzeyi sıcaklığı da 1991-2020 ortalamasına göre 0,51 derece artarak 20,87 derece ile rekor kırdı. Raporda ayrıca, küresel iklim ‘istikrarının’ önemli bir göstergesi olan Arktika ve Antarktika çevresindeki deniz buzu kapsamının, “geçen yılki buzlu deniz suyu kapsamının ortalamasının önemli ölçüde altında olduğunu” belirtiyor.

Deniz ısı dalgalarının mercanlar ve balıklar üzerindeki ani etkilerine ek olarak, okyanusların bu kalıcı aşırı ısınması, Dünya ikliminin başlıca düzenleyicisi olup, deniz ve atmosfer akıntılarını etkiliyor. Daha sıcak denizler atmosfere daha fazla su buharı salarak tayfunlar, kasırgalar ve fırtınalar için ek enerji sağlıyor.

Rapora göre ayrıca, 2024 yılında, küresel ısınmaya neden olan iki ana sera gazı olan “karbondioksit ve metan gazının” atmosferdeki yoğunlukları da artmaya devam etti. Bunlar sırasıyla milyonda 422 parça (ppm) ve milyarda 1897 parça (ppb) olmak üzere rekor yıllık seviyelere ulaştı.

Küresel ısınma atmosferin su alma kapasitesini de artırıyor: Clausius-Clapeyron formülüne göre, her ilave derece atmosferin maksimum su içeriğini yüzde 7 artırıyor. C3S’ye göre, geçen yıl atmosferdeki toplam su buharı miktarı rekor seviyeye ulaşarak 1991-2020 ortalamasından yaklaşık yüzde 5 daha arttı.

Avrupa İklim Kurumu, “Bu nem fazlalığı, aşırı yağış potansiyelini artırdı. Ayrıca yüksek deniz yüzeyi sıcaklıklarıyla birleşince tropikal siklonlar da dahil olmak üzere büyük fırtınaların oluşumuna katkıda bulunmuştur” diye değerlendiriyor.

Mayotte’deki fırtına ve California’daki yangınların da ortaya çıkardığı bir başka gerçek ise iklim değişikliğiyle birleşen doğal afetlerin, geçen yıl olağanüstü yüksek ekonomik kayıplara yol açması. Sigorta şirketlerinin rakamlarına göre, 140 milyar dolara ulaşan sigortalı kayıplarla, 2024 yılı 1980’den bu yana en maliyetli üçüncü yıl oldu.

AFP’ye açıklama yapan Bavyera sigorta şirketi Munich Re grubunun hesaplamalarına göre, toplam ekonomik kayıplar 2023’teki 268 milyar dolara kıyasla yüzde 19 artışla 320 milyar dolara ulaştı. Grubun baş iklim uzmanı Tobias Grimm, “Gezegenimizin iklim makinesi yüksek vitese geçiyor” uyarısında bulundu.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktörü Carlo Buontempo da “Gelecek bizim elimizde. Hızlı ve kararlı bir eylem gelecekteki iklimimizin gidişatını değiştirebilir” dedi. Copernicus C3S Yardımcı Direktörü Samantha Burgess de “Son on yıl her yıl kayıtlara geçen en sıcak on yıl arasında yer aldı” tespitinde bulundu.

(Kaynak: VOA Türkçe / Arzu Çakır)

Paylaşın

Türkiye, Ekolojik Tahribatın En Üst Seviyeye Çıktığı Ülkelerden Biri

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Technology Review Insights tarafından hazırlanan ve 76 ülkeyi kapsayan “Yeşil Gelecek Endeksi 2023” raporunda, Türkiye 63’üncü sırada yer aldı. Raporda hava, su ve toprak kirliliğine dikkat çekildi.

Doğaya ve yaşam alanlarına yönelik saldırılar 2024 yılı boyunca dur durak bilmedi. Doğaya dönük rant odaklı yaklaşım nedeniyle dünyanın çeşitli yerlerinde kuraklık, sel felaketleri, yangınlar, erozyon ve toprak kaybı, biyolojik çeşitliliğin azalması, ormansızlaşma gibi ekolojik sorunlar yıl boyunca büyüyerek devam etti. Söz konusu saldırılar, iklim değişikliğini beraberinde getiriyor. Bu durum dünyanın ısınması, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, şiddetli hava olayları yaşanması gibi pek çok olumsuz gelişmeye neden oluyor.

Yapılan araştırmalar da bu durumu doğruluyor. Küresel Karbon Projesi bilim ekibine göre, fosil yakıtlardan kaynaklanan küresel karbon emisyonları 2024 yılında rekor seviyeye ulaşacak. 2024 Küresel Karbon Bütçesi raporuna göre, fosil karbondioksit (CO2) emisyonlarının 2023 yılına göre yüzde 0,8 artışla 37,4 milyar tona ulaşacağı öngörülüyor.

Earth System Science Data‘da yayınlanacak olan ön baskı, emisyonların bu hızla devam etmesi halinde, ısınmayı yüzde 50 olasılıkla 1,5 santigrat derece ile sınırlamak için kalan karbon bütçesinin altı yıl içinde aşılabileceğini ortaya koyuyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) verilerine göre küresel karbon emisyonunun en az yüzde 5,5’i askeri yatırım ve operasyonlar nedeniyle oluşuyor.

Gezegenin ısınmasıyla birlikte buzullardaki erime arttı. Bilim insanları, Kuzey Kutbunda Arktik bölgesinde binlerce yıldır donmuş halde bulunan toprağın çözülmesiyle tonlarca civanın açığa çıktığını belirledi. Panama’nın kuzey kıyısında yer alan küçük mercan adası Gardi Sugdub’da yaşayan 300 aile, deniz seviyesinin yükselmesinden kaynaklı başka bir yere nakledildi. Yine biyolojik çeşitliliğinin azaldığı da raporlara yansırken. Dünya Doğayı Koruma Vakfı Kenya, yıl içinde yayımladığı “Yaşayan Gezegen Raporu”nda yaban hayatı popülasyonunun son 50 yılda yüzde 76 azaldığını ortaya koydu.

İklim değişikliğine paralel olarak yaşanan aşırı doğa olayları, tüm dünyada büyük bir yıkıma neden oldu. Tıp dergisi Lancet’in 2024 Geri Sayım Raporu’na göre, sıcağa bağlı ölümler 2023’te yüzde 167 oranında arttı. 2024’te ise sadece İspanya’da yaşanan selde 205, Katmandu ve Nepal’deki selde 217 kişi yaşamını yitirdi. Nijerya, Endonezya ve Kazakistan’da yüzbinleri etkileyen seller yaşandı. Yıl içinde yaşanan Helene kasırgasında ABD’de en az 227, Vietnam ve Çin’de etkili olan Yagi Tayfunu’nda 155, Boris Fırtınası’nın vurduğu Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya ve Slovakya’da 24, Shanshan Tayfunu nedeniyle Japonya’da 6 kişi hayatını kaybetti. Milyonlarca insan ise bulundukları bölgelerden tahliye edildi.

Ekolojik tahribatın en üst seviyeye çıktığı ülkelerden birisi Türkiye oldu. Türkiye’de iktidar ve sermaye grupları, ekolojik talana aralıksız bir şekilde sürdürdü. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Technology Review Insights tarafından hazırlanan ve 76 ülkeyi kapsayan Yeşil Gelecek Endeksi 2023 raporunda, Türkiye 63’üncü sırada yer aldı. Raporda hava, su ve toprak kirliliğine dikkat çekildi.

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) Kara Rapor 2024 raporuna göre Türkiye’de nüfusun yüzde 92’sinden fazlası Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre kirli hava soluyor. Raporda, hava kalitesi en kirli il ise Hakkari oldu.

Yıl boyunca Giresun ve Ordu’da fındık bahçelerine; Diyarbakır ve Tunceli’de tarihi ve kültürel alanlara; İzmir, Muğla ve Çanakkale’de orman ve tarım arazilerine maden işletme ruhsatları verildi. Birçok ruhsat için “ÇED gerekli değil” kararları verildi. Hakkari’deki 4 bin 135 rakımlı Cilo-Sat Dağları’nda buzullar erimeye başladı. Bilim insanları, yıllar önce 100-200 metrelik dikey tabakanın 50 metreye kadar düştüğünü duyurdu.

Binlerce “ÇED gerekli değil” kararı

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sitesinden, 1 Ocak-12 Aralık tarihleri arasında 12 bin 57 tane ÇED duyurusu yapıldı. Bunların 3 bin 623’ü “ÇED gerekli değil”, 621’i “ÇED olumlu” olurken, 405’i “iptal/iade”, 11’i ise “ÇED olumsuz” kararı oldu. 3 bin 902 enerji sektörüne dair ÇED duyurusu yapılırken, bunların 624’ü “ÇED gerekli değil” kararları oluşturdu. Bu kararlardan birisi de Kahramanmaraş’ta bulunan Afşin Termik Santraline 2 ünite daha eklenmesine ilişkin oldu. Madencilik faaliyetlerine ilişkin ise, toplam 3 bin 683 ÇED duyurusu yapıldı. Bunların bin 233’ü “ÇED gerekli değil” duyurularından oluştu.

Açılan yeni maden ocakları ve rant odaklı projeler nedeniyle geniş bir ormanlık alan yok edildi. Cengiz Holding’in Kazdağları’nda hayata geçirmek istediği Halilağa Bakır Madeni projesine karşı mücadele eden yaşam savunucuları, bölgede 600-700 bine yakın ağacın kesildiğini duyurdu.

Şırnak’ın Cudi, Gabar, Besta, Komate dağları bölgesinde orman kıyımı bu yılda da aralıksız devam etti. Diyarbakır’ın Lice ilçesinin kırsal mahallelerin de kapsayan geniş bir bölgede açılmak istenen bakır madeni için ise binlerce ağaç kesilmeye başlandı.

Balıkesir’in İvrindi ve Altıeylül ilçelerini kapsayan alanda açılmak istenen altın madenine karşı yöre halkının açtığı dava sürerken, şirket bölgede yüzlerce ağaç kesti.

İklim değişikliğine bağlı olarak kuraklık bu yıl kendisini daha fazla hissettirdi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), 2024 Temmuz ayının son 53 yılın en sıcak Temmuz’u olduğunu, Haziran ayının yağışlarında normaline göre yüzde 65 azaldığını açıkladı. Yine Nisan ayındaki yağışların geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 6, uzun yıllar ortalamasına göre ise yüzde 50 oranında düşüş gösterdiği belirtildi. Bu durumun en bariz örneği Muğla Bodrum’da yaşandı. İçme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan Mumcular Barajı’nda su miktarının ölü hacme ulaşması nedeniyle Devlet Su İşleri tarafından Bodrum’a iletilen su kesildi.

Isparta’da bulunan Eğirdir Gölü’nün en dar kısmı olan Kemer Boğazı’ndaki su genişliği, 1,8 kilometreden 1,2 kilometreye geriledi, Tunca Nehri’nde, kuraklık ve aşırı sıcaklara bağlı buharlaşmayla birlikte bazı bölümlerinde su akışı durdu. Balıkesir’in Bandırma ilçesine içme ve kullanma suyunu sağlayan Gönen Barajı’nda su seviyesi yüzde 13 seviyelerine geriledi. Mersin’in içme suyunu karşılayan Berdan Barajı’nın su seviyesi, geçen yıla oranla yüzde 30 azaldı.

Muğla ile Aydın sınırında bulunan Bafa Gölü’nde 30, Burdur Salda Gölü’nde 20 metre, Sakarya Sapanca Gölü’nde 17, Van Gölü’nde ise 12-13 metre çekilme yaşandı.

Sivas’ta başta angut ve turnaların üreme yeri olarak bilinen Bingöl Gölü, Konya’da “flamingo cenneti” olarak bilinen Küçük Göl ile Kırklareli’ndeki Teke Deresi ise tamamen kurudu. Aydın’ın Söke ilçesindeki antik Myus kentinin yanı başında ve Latmos (Beşparmak) Dağları’nın kuzey batısında yer alan Azap Gölü’nde geçmiş yıllarda yaklaşık 5-6 metreye bulan su derinliği 130 santimetrelere kadar düştü.

Edirne’de son 70 yılın en kurak kışı yaşandı. Yaz aylarında ayçiçeği tarlalarında çekirge istilası yaşandı. Karadeniz’in değişen iklimi ise, özellikle Ordu ve Samsun bölgesinde yaşanan kahverengi kokarca nedeniyle fındık üreticileri büyük zarara uğradı.

Aşırı hava olaylarından seller, 20 Temmuz’da Van’ın Erciş ilçesini, 15 Temmuz’da Erzurum’un Hasankale, 9 Temmuz’da Erzurum Tekman ile Ağrı’nın Eleşkirt ilçelerinde etkili oldu. Yıl içinde Karadeniz bölgesinin sahil hattında irili ufaklı birçok sel ve heyelan meydana geldi. Bu nedenle Karadeniz Sahil Yolu defalarca ulaşıma kapandı. 7 Temmuz’da ise Muş’un Malazgirt ilçesi ile Ordu’nun Çaybaşı ilçesinde yaşanan sellerde 1’er yurttaş hayatını kaybetti.

Sellerin yanı sıra birçok kentte orman yangınları yaşandı. Haziran ayında Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre yangınlar geçen yıla göre 5 kat arttı. 1-21 Haziran 2023’te 84 orman yangını çıkarken, bu yıl aynı dönemde 399 yangın kayıtlara geçti. 20 Haziran’da Diyarbakır’ın Çınar ile Mardin’in Mazıdağı ilçesinde çıkan yangınlarda 15 kişi yaşamını yitirdi, 72 kişi yaralandı. Yangında 924 hayvan öldü, 14 bin 900 dekarlık alan yandı.

İzmir Karşıyaka ilçesi Yamanlar Dağı’nda 15 Ağustos’ta başlayan ve rüzgarın etkisiyle geniş bir alana yayılan yangında 17 ev yandı, 105 ev boşaltıldı, 44 iş yeri tahliye edildi. 3 mahallenin boşaltılmasına neden olan yangın, yaklaşık 1600 hektarlık alanda etkili oldu. Balıkesir, Manisa, Denizli, Tokat, Muğla, Aydın, Mardin, Uşak ve Çanakkale gibi kentlerde çıkan yangınlarda yüzbinlerce hektarlık alan yandı.

Maden ve enerji şirketlerinin doğaya saldırıları sürerken, ekolojistler ve yaşam alanlarını korumak isteyen yurttaşların direnişi ise hiç son bulmadı. 3 Eylül’de Artvin’in Borçka ilçesinde Reşit Kibar bu mücadele sırasında katledildi. Köyüne mesire alanı adı altında açılmak istenen taş ocağına karşı direnen Kibar, şirket çalışanları tarafından yapılan silahlı saldırıda katledildi.

Adıyman’ın Koru köyündeki taş ocağına, Hakkari’nin Kavaklı köyünde maden faaliyetlerine karşı çadır kuruldu. Diyarbakır, Trabzon, Artvin, Ordu, Eskişehir, Trabzon’da ekolojik tahribatlara karşı büyük protesto eylemleri düzenlendi.

(Tolga Güney / MA)

Paylaşın

Kurak Alanlar, 30 Yılda Avustralya Kıtasının Yarısı Kadar Genişledi

Bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırmaya göre, kurak alanlar 2020’ye kadar geçen 30 yılda yaklaşık 4,3 milyon kilometrekare, yani Avustralya kıtasının yarısı kadar genişledi.

Haber Merkezi / Başka bir ifadeyle, Antarktika hariç, Dünya’nın kara alanlarının yüzde 40,6’sının artık kurak alanlardan oluştuğu anlamına geliyor.

Araştırmada, iklim değişikliği nedeniyle kurak alanlarda yaşayan insan sayısının ise 2100 yılında 5 milyarı aşabileceği ifade ediliyor.

Kuraklık, bir bölgede yaşamı destekleyen nemin çok az olduğu iklimsel ve kalıcı durum olarak tanımlanmaktadır.

Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Bilim-Politika Arayüzü (UNCCD-SPI) araştırması, kurak alanlar, 2020’ye kadar geçen 30 yılda yaklaşık 4,3 milyon kilometrekare, yani Avustralya kıtasının yarısı kadar genişledi.

Bu, Antarktika hariç, Dünya’nın kara alanlarının yüzde 40,6’sının kurak alanlardan oluştuğu anlamına geliyor.

Bilim insanları, kurak alanlar veya yağış miktarının yüzde 65’ten az olduğu alanların genişlemesinin yakın zamanda gerçekleştiğini, kurak alanların 1990’lı yıllarda önemli ölçüde artmaya başladığını söylüyor.

Son yıllarda kuraklaşan alanlar, ABD’nin batısında, Meksika’nın Yucatan Yarımadası’nda, Brezilya’nın kuzeydoğusunda, Arjantin’in kuzeybatısında, Akdeniz bölgesinde, Karadeniz’in kuzeyinde, Sahel’de, Rift Vadisi’nde, Güney Afrika’nın kuzeydoğusunda, Rusya ile Kazakistan arasındaki sınırda, kuzeydoğu Sibirya’da, Moğolistan’ın büyük bir bölümünde, Çin’in kuzeydoğusunda ve Avustralya’nın güneydoğusunda yer almaktadır.

Kuraklığın, tarımsal üretimi de etkilediği vurgulanan araştırmada, “Kuraklık, Dünya’nın ekilebilir arazilerinin yüzde 40’ını (yaklaşık 5,7 milyon kilometrekare) etkiliyor” denildi.

Araştırmada ayrıca, kuraklığın, insan sağlığını olumsuz etkilediği de ifade edildi: Kalitesiz veya kirli su, ağır metaller ve diğer toksik elementleri içerebilir, kanser, kardiyovasküler hastalıklar ve diğer hastalıkların riskini artırabilir.

Bilim insanları, sınırlı su kaynakları ve çevre koşullarının getirdiği zorluklarla başa çıkmak için hem doğal hem de insani sistemlerde uygulanabilir stratejilere ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Paylaşın

İklim Krizi Derinleşiyor; 2024’ün Kayıtlardaki En Sıcak Yıl Olması “Kesin”

Veriler, 2024 yılının kayıtlardaki en sıcak yıl olma ihtimalinin neredeyse kesin olduğunu gösteriyor. 2024 yılı ayrıca, sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerinde ortalama sıcaklığa sahip olacak ilk yıl olacak.

2024 yılının 11 ayına ait verileri değerlendiren bilim insanları, yılın ortalamasının 1,60 derece olmasının beklendiğini ve 2023 yılında kırılan 1,48 derece rekorunu aştığını söyledi.

AB’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nden (C3S) Samantha Burgess, “Yılın sondan bir önceki ayına ait Copernicus verileriyle, 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl ve 1,5 derecenin üzerindeki ilk takvim yılı olacağını artık kesin olarak teyit edebiliriz” dedi.

Geçtiğimiz kasım ayı kayıtlara geçen en sıcak ikinci kasım olurken, 2024’ün kayıtların tutulmaya başlamasından bu yana en sıcak yıl olacağı beklentileri de doğrulandı.

Avrupa Birliği’ne bağlı İklim Değişikliği Gözlemleme Ajansı’na (Copernicus) göre, küresel sıcaklıklar kasım ayı için 1991-2020 ortalamasının ortalama 14,10 derece – 0,73 derece üzerindeydi.

Genel olarak, Kasım 2024 sanayi öncesi seviyelerin 1,62 derece üzerindeydi. Bu, küresel ortalama sıcaklıkların sanayi öncesi dönemlerin 1,5 derece üzerine çıktığı son 17 ayın 16’ncısı olarak kayıtlara geçti.

Copernicus Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, “Yılın sondan bir önceki ayına ait Copernicus verileriyle, 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl ve 1,5 derecenin üzerindeki ilk takvim yılı olacağını artık kesin olarak teyit edebiliriz,” dedi.

Burgess, “Bu Paris [İklim] Anlaşması’nın ihlal edildiği anlamına gelmiyor, ancak iddialı iklim eylemlerinin her zamankinden daha acil olduğu anlamına geliyor,” diye ekledi.

2024 yılının Ocak ayından Kasım ayına kadar küresel ortalama sıcaklıklar 1991-2020 ortalamasının 0.72 derece daha üzerinde seyretti. Bu derece, bu dönem için kaydedilen en yüksek sıcaklık olurken, 2023’ün aynı dönemine göre de 0,14 derece daha sıcak oldu.

Bu noktada Copernicus, aralık ayındaki sıcaklıklar olmasa bile 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl olacağına kesin gözüyle bakıyor. Veriler, sanayi öncesi seviyelerden de neredeyse kesinlikle 1.5 dereceden daha yüksek olacağını gösteriyor.

Ekim ayında C3S, 2024’ün en sıcak yıl olmaması için küresel ortalama sıcaklıkların yılın son iki ayında neredeyse sıfır santigrat dereceye düşmesi gerektiğine işaret ettiğinde rekor neredeyse doğrulanmış oldu.

Geçtiğimiz ay Azerbeycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen COP29 zirvesinde, Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) bilim adamlarının hazırladığı bir raporda, dünyanın tehlikeli bir şekilde aşırı ısındığı uyarısında bulunuldu. Küresel sıcaklıkların sanayi öncesi ortalamaya kıyasla şimdiden 1.3 derece arttığı da belirtildi.

Dünya son yıllarda artış gösteren eşi benzeri görülmemiş deniz yüzeyi sıcaklıkları, buzulların erimesi, kuraklıklar, ölümcül fırtınalar ve şiddetli seller ile karşılaşıyor.

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo BM iklim konferansında, “Bu bir sürpriz değil. Bilim insanlarının bunu uzun yıllardır – aslında 30 yıldan fazla bir süredir – işaretlediğini ve sürpriz olanın tepki vermekteki yavaşlık olduğunu kabul etmeliyiz,” dedi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Antonio Guterres: Dünya İklim Çöküşü Risklerini Hafife Alıyor

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, The Guardian’a verdiği röportajda, dünyanın hala felaket boyutunda iklim bozulması ve ekosistem çöküşü riskini hafife aldığını söyledi.

Guterres, hükümetlerin küresel ısınmayı güvenli seviyelerde sınırlamak için gereken sera gazı emisyonlarını derinlemesine azaltmaması nedeniyle insanlığın Amazon yağmur ormanları ve Grönland buz örtüsünün çökmesi gibi geri döndürülemez dönüm noktalarına yaklaştığını söyledi.

Antonio Guterres, Donald Trump’ın yeni başkanlığı döneminde ABD’nin Paris iklim anlaşmasından ikinci kez çekilmesinin süreci sekteye uğratabileceğini ancak anlaşmanın ayakta kalacağına inandığını söyledi.

Öte yandan küresel ısınmayla mücadele etmekle görevli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) yakın tarihli bir raporuna göre, Dünya şu anda karbon emisyonlarında yalnızca yüzde 2,6’lık bir azalmaya ulaşma yolunda.

UNFCCC, 2015 anlaşmasına dahil olan yaklaşık 200 ülke tarafından sunulan karbon kesme planlarını analiz etti. Karbon azaltma planlarını önemli ölçüde hızlandırmazlarsa, Dünya’nın toplam ısınmasını sanayi öncesi seviyelerden 1,5º C daha sıcak tutmak imkansız olacak.

UNFCCC Yürütme Sekreteri Simon Stiell BBC’ye, “Raporun bulguları çarpıcı ama şaşırtıcı değil” dedi ve ekledi: “Mevcut iklim planları, küresel ısınmanın her ekonomiyi felç etmesini ve her ülkede milyarlarca hayatı ve geçim kaynağını mahvetmesini durdurmak için gerekenin çok gerisinde kalıyor.”

Bazı bilim insanları küresel ısınmayı sanayi öncesi eşiğin altında tutma olasılığını çoktan gözden çıkardı. Nature Climate Change dergisinde ağustos ayında yayınlanan bir araştırmanın yazarları, sanayi öncesi seviyelerin 1,6º C üzerinde bir sıcaklığın insanlığın bu noktada gerçekçi bir şekilde elde edebileceği en iyi sıcaklık olduğunu belirledi.

Yazarlar, karbon nötr enerji teknolojilerine nihai geçişe atıfta bulunarak, “Hızlandırılmış enerji talebi dönüşümü, 2º C’nin altında kalma maliyetlerini azaltabilir, ancak ısınmayı 1,6° C ile sınırlama olasılığını daha da artırmada yalnızca sınırlı bir etkiye sahip olabilir” diye yazdı.

Carnegie Bilim Enstitüsü Küresel Ekoloji Bölümü’nde atmosfer bilimcisi olan Dr. Ken Caldeira, “1,5 C’nin üzerinde bir yıl insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durum” demiş ve eklemişti: “Yine de, her karbondioksit emisyonunun küresel ısınmada bir artışa neden olduğunu hatırlamak önemlidir.”

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change / UNFCCC), Birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanan küresel ısınmaya yönelik hükûmetlerarası ilk çevre sözleşmesidir.

Sözleşme; insan kaynaklı çevresel kirliliklerin iklim üzerinde tehlikeli etkileri olduğunu kabul ederek atmosferdeki sera gazı oranlarını düşürmeyi ve bu gazların olumsuz etkilerini en aza indirerek belli bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda genel ilkeler, eylem stratejileri ve ülkelerin yükümlülüklerini düzenlemektedir

Sözleşme; hükûmetlerarası düzeyde iklim değişikliğine yönelik ilk çevre mutabakatı olmasıyla önemli olsa da yaptırım gücü zayıftır, taraf ülkeler iyi niyet düzeyinde sözleşmeyi desteklemişlerdir. Bu sözleşme kapsamında 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü daha somut hedefler içermektedir.

Sözleşme (kısaca İDÇS), 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen “Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda imzaya açılmış ve ülkelerin onaylamasıyla 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Konferansta ayrıca “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” ve “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” kabul edilmiştir.

Paylaşın

İklim Hedefleri “Kilometrelerce” Uzakta

Dünyanın 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşması için, Paris İklim Anlaşması’nı imzalayan 200 ülkenin 2030 yılına kadar yüzde 43’lük bir azalma hedefine ulaşması gerekiyor.

Haber Merkezi / Ancak küresel ısınmayla mücadele etmekle görevli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) yakın tarihli bir raporuna göre, Dünya şu anda karbon emisyonlarında yalnızca yüzde 2,6’lık bir azalmaya ulaşma yolunda.

UNFCCC, 2015 anlaşmasına dahil olan yaklaşık 200 ülke tarafından sunulan karbon kesme planlarını analiz etti. Karbon azaltma planlarını önemli ölçüde hızlandırmazlarsa, Dünya’nın toplam ısınmasını sanayi öncesi seviyelerden 1,5º C daha sıcak tutmak imkansız olacak.

UNFCCC Yürütme Sekreteri Simon Stiell BBC’ye, “Raporun bulguları çarpıcı ama şaşırtıcı değil” dedi ve ekledi: “Mevcut iklim planları, küresel ısınmanın her ekonomiyi felç etmesini ve her ülkede milyarlarca hayatı ve geçim kaynağını mahvetmesini durdurmak için gerekenin çok gerisinde kalıyor.”

Bazı bilim insanları küresel ısınmayı sanayi öncesi eşiğin altında tutma olasılığını çoktan gözden çıkardı. Nature Climate Change dergisinde ağustos ayında yayınlanan bir araştırmanın yazarları, sanayi öncesi seviyelerin 1,6º C üzerinde bir sıcaklığın insanlığın bu noktada gerçekçi bir şekilde elde edebileceği en iyi sıcaklık olduğunu belirledi.

Yazarlar, karbon nötr enerji teknolojilerine nihai geçişe atıfta bulunarak, “Hızlandırılmış enerji talebi dönüşümü, 2º C’nin altında kalma maliyetlerini azaltabilir, ancak ısınmayı 1,6° C ile sınırlama olasılığını daha da artırmada yalnızca sınırlı bir etkiye sahip olabilir” diye yazdı.

Carnegie Bilim Enstitüsü Küresel Ekoloji Bölümü’nde atmosfer bilimcisi olan Dr. Ken Caldeira, “1,5 C’nin üzerinde bir yıl insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durum” demiş ve eklemişti: “Yine de, her karbondioksit emisyonunun küresel ısınmada bir artışa neden olduğunu hatırlamak önemlidir.”

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change / UNFCCC), Birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanan küresel ısınmaya yönelik hükûmetlerarası ilk çevre sözleşmesidir.

Sözleşme; insan kaynaklı çevresel kirliliklerin iklim üzerinde tehlikeli etkileri olduğunu kabul ederek atmosferdeki sera gazı oranlarını düşürmeyi ve bu gazların olumsuz etkilerini en aza indirerek belli bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda genel ilkeler, eylem stratejileri ve ülkelerin yükümlülüklerini düzenlemektedir

Sözleşme; hükûmetlerarası düzeyde iklim değişikliğine yönelik ilk çevre mutabakatı olmasıyla önemli olsa da yaptırım gücü zayıftır, taraf ülkeler iyi niyet düzeyinde sözleşmeyi desteklemişlerdir. Bu sözleşme kapsamında 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü daha somut hedefler içermektedir.

Sözleşme (kısaca İDÇS), 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen “Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda imzaya açılmış ve ülkelerin onaylamasıyla 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Konferansta ayrıca “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” ve “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” kabul edilmiştir.

Paylaşın

Dünya Meteoroloji Örgütü’nden “Sıcaklık Artışı Hızlanacak” Uyarısı

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun bir kez daha rekor seviyeleri ulaştığını hatırlatarak, “Bu, karar vericiler arasında alarm zillerinin çalmasına neden olmalı” dedi ve ekledi:

“Küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin çok altında sınırlama ve sıcaklık artışını sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,5 santigrat derece sınırlama yönündeki Paris Anlaşması hedefine ulaşmaktan açıkça uzaklaşıyoruz. Bunlar sadece istatistiklerden ibaret değil.”

Dünya küresel ısınmanın etkilerini yaşarken bir kötü haber de Birleşmiş Milletler’e (BM) Dünya Meteoroloji Örgütü’nden (WMO) geldi.

WMO tarafından hazırlanan raporda, dünya genelinde sera gazının rekor seviyeye ulaştığı belirtilirken gelecek yıllarda sıcaklıkların daha da artacağı vurgusu yapıldı. Uzmanlar ‘alarm zillerinin’ çalması gerektiğini söylerken, insanlar için endişe verici gelişmeler olduğunu belirtti.

Sputnik’in aktardığı raporda, karbondioksit oranının, hiç olmadığı kadar hızlı şekilde atmosferde biriktiği kaydedilen raporda, “Karbondioksit konsantrasyonları sadece 20 yılda yüzde 11,4 arttı” ifadesi kullanıldı.

Raporda, 2023’te atmosferdeki karbondioksit artışının 2022’dekinden daha yüksek olduğu da vurgulandı. Karbondioksit emisyonlarının önemli kısmının atmosferde kaldığı belirtilen raporda, bunun dörtte birinden fazlasının okyanus ve yaklaşık yüzde 30’unun ise kara ekosistemleri tarafından emildiği ancak bu oranların doğa olaylarına bağlı olarak her yıl değiştiği kaydedildi.

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun bir kez daha rekor seviyeleri ulaştığını hatırlatarak, “Bu, karar vericiler arasında alarm zillerinin çalmasına neden olmalı. Küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin çok altında sınırlama ve sıcaklık artışını sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,5 santigrat derece sınırlama yönündeki Paris Anlaşması hedefine ulaşmaktan açıkça uzaklaşıyoruz. Bunlar sadece istatistiklerden ibaret değil.” ifadelerini kullandı.

Saulo, her bir derecelik sıcaklık artışının insan hayatı ve gezegene olumsuz etkisi olduğunun altını çizdi.

WMO Genel Sekreter Yardımcısı Ko Barrett ise rapordaki verilerin, potansiyel bir kısır döngüyle karşı karşıya olunduğu konusunda uyarıda bulunduğunu kaydederek şunları söyledi:

“Doğal iklim değişkenliği karbon döngüsünde büyük rol oynuyor. Ancak yakın gelecekte iklim değişikliğinin kendisi, ekosistemlerin daha büyük sera gazı kaynakları haline gelmesine neden olabilir. Orman yangınları atmosfere daha fazla karbon emisyonu salabilirken, daha sıcak okyanus daha az karbondioksit emebilir. Bu nedenle atmosferde küresel ısınmayı hızlandıracak daha fazla karbondioksit kalabilir. Bu iklim geri bildirimleri, insanlar için kritik endişelerden biri.”

Paylaşın

İklim Krizi: Dünya, Kayıtlara Geçen En Sıcak Yazını Yaşadı

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin (C3S) yayımladığı verilere göre, 2024 yazı küresel sıcaklık rekorları kırdı. Haziran’dan Ağustos’a kadar sıcaklıklar 1991 – 2020 ortalamasının 0,69°C üzerine çıkarak 2023’te kırılan 0,66°C’lik önceki rekoru geride bıraktı.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nden Samantha Burgess, “Bu yaz gördüğümüz aşırı sıcaklıkla ilgili olaylar daha da yoğunlaşacak, sera gazı emisyonlarını azaltmak için acil önlem almazsak hem insanlar hem de gezegen için daha yıkıcı sonuçlara yol açacak” uyarısında bulundu.

Avrupa Birliği’ne bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi, bu yıl Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarının dünya genelindeki en sıcak yaz olarak kayıtlara geçtiğini açıkladı.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin açıklamasına göre, 1991-2020 yılları arasındaki referans ortalamasına kıyasla son üç ayda dünya genelindeki ortalama hava sıcaklığı 0,69 derece daha yüksek oldu.

Dünya genelinde Ağustos ayındaki ortalama sıcaklık 16,83 derece olarak kaydedilirken, Haziran ile Ağustos ayları arasında küresel sıcaklık, sanayileşme öncesindeki döneme kıyasla ortalama 1,5 dereceden fazla oldu. Bu iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini sınırlandırmak için önemli bir eşik sayılıyor. Dünya genelinde son 13 ayın 12’sinde ortalama 1,5 derece eşiği aşılmış oldu.

Avrupa’da da kayıtlara geçen en sıcak yaz yaşandı. 1991-2020 yılı arasındaki döneme kıyasla ortalama sıcaklık 1,54 derece daha yüksek oldu. Ağustos ayı ise 2022 Ağustos’undan sonra kaydedilen en sıcak ikinci yaz oldu. Bu dönemde sıcaklık 1991-2020 ortalamasına kıyasla 1,57 derece yüksek kaydedildi.

Ağustos ayında Güney ve Doğu Avrupa’da sıcaklık ortalamanın üzerinde seyrederken İrlanda’nın kuzeybatı kesimleri ile Birleşik Krallık, İzlanda, Portekiz’in batı kıyıları ve Norveç’in güneyinde sıcaklık ortalamanın altında kaldı.

Copernicus hesaplamalarında uydu, gemi, uçak ve meteoroloji istasyonlarında yapılan milyarca ölçümü değerlendiriyor.

İklim Değişikliği Servisi Müdür Yardımcısı Samantha Burgess, Cuma günü açıklanan aylık bültende “2024’ün son üç ayında dünya en sıcak Haziran ve Ağustos aylarını, kayıtlara geçen en sıcak günü ve kuzey yazını yaşadı” ifadelerini kullandı. Burgess, kayıtlara geçen bu rekor sıcaklıkların 2024’ün bugüne kadar kayıtlara geçen en sıcak yıl olma olasılığını artırdığını belirtti.

Küresel ısınma konusunda uyarıda bulunan Burgess, sera gazı emisyonlarının azaltılması için acil önlem alınmazsa bu yıl gözlemlendiği gibi “sıcaklıklarla bağlantılı aşırı olayların” fazlalaşacağını ve “insanlar ve gezegen açısından yıkıcı sonuçları olacağını” söyledi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın