FT: Erdoğan Riskli Bir Oyun Oynuyor, Jeopolitik Pokerinde Dikkatli Olmalı

İngiliz Financial Times (FT) gazetesi bugün başyazısını Türkiye-Rusya ilişkilerine ayırdı. Gazete Erdoğan’ın kazanmak istediği seçimler öncesi Rus sermayesini Türkiye’ye çekmek istediğini ancak Ankara’nın Moskova’yla yakın işbirliğinin, ABD’nin misillemesini tetikleyebileceği yorumunda bulundu.

Financial Times’ın başyazısı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için bir fırsat yarattığı, Erdoğan’ın önemli bir devlet adamı olarak taraflar arasında arabuluculuk yapabilmesine imkan sağladığı tespitiyle başlıyor. Gazete, Ukrayna ve Rusya arasında varılan tahıl koridoru anlaşmasındaki rolü nedeniyle Erdoğan’ın övgüyü hak ettiğini belirtiyor.

Başyazı şöyle devam ediyor:

“Ancak Erdoğan, Moskova’yla önemli ekonomik bağları korumaya dikkat ediyor. Cuma günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yaptığı 4 saat süren ve samimi görünen görüşme, Batı başkentlerini kaygılandırıyor. Zira Erdoğan, Moskova’yla bağlarını derinleştiriyor. Üstelik NATO müttefikleri tam aksine yaparken ve Kremlin, Batı’nın yaptırımlarını bypass etmenin yollarını ararken.

Financial Times, Türkiye’nin, ABD ve AB’nin, Ukrayna’yı işgali sonrası Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılmadığını, Rusya’dan petrol ve gaz almaya devam ettiğini, hava sahasını da ticari Rus uçaklarına açık tuttuğunu hatırlatıyor.

“Erdoğan ve Putin’in Soçi’de tam olarak hangi konularda anlaşmaya vardıkları belli değil” diyen gazete, görüşmesi sonrası yapılan iki açıklamayı hatırlatıyor.

Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak, Türkiye ile Rusya arasındaki doğal gaz ticareti ödemelerinde kısmen rubleye geçilmesi konusunda anlaşma sağlandığını açıklamıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da doğal gaz ödemelerinde ruble üzerinde mutabık kalındığını doğrulamış; Rus turistlerin Türkiye’de ödeme yapmasını kolaylaştıran kart sistemi Mir hakkında, “Şu anda bizim beş bankamız bunun üzerinden çalışmalarını sürdürüyor” demişti.

Financial Times’a göre Visa ve Mastercard’ın Rusya’daki operasyonlarını askıya aldığı bir dönemde Batılı ülkeler, Mir bağlantısının, yaptırımların etkisiz kılınması için kullanılmasından endişeli.

“Gerçi henüz bununla ilgili bir kanıt yok” diyen gazete, Erdoğan’ın Ukrayna istihbaratının sızdırdığı Rusya’nın bankacılık ve enerji alanlarında daha derin işbirliği yapılmasına yönelik önerilerini ise kabul ettiğini yazıyor. Bunun, Moskova’ya, Batı’nın yaptırımlarını aşmaya yardımcı olabileceğini ekleyerek…

‘Erdoğan elindeki kartlara gereğinden fazla güveniyor olabilir’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de önümüzdeki yıl yapılacak seçimleri kazanmak istediğini, Türkiye’nin borç ve kur krizinin büyümesinin ise onun ekonomiyi kötü yönetmesinden kaynaklandığını belirten Financial Times’ın başyazısı şu satırlarla noktalanıyor:

“NATO üyesi olmasına karşın, Türkiye’nin yasal olarak, ABD ve AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılma zorunluluğu yok. Yine de Moskova’yla ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesi, muhtemelen Batı’yla sürtüşmeye neden olacak. Özellikle de, Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda ayak direrken…

Üst düzey bir yetkili, Erdoğan’ın Cuma günü sinyalini verdiği şeyleri yapması halinde, Batılı ülkelerin şirketlere ve bankalara Türkiye’den çekilme çağrısı yapabileceklerini söyledi. Ancak Türkiye gerek jeopolitik olarak gerekse de Batılı işletmeler için çok önemli bir ülke.

Avrupa, Ankara’nın, Suriye ve diğer ülkelerden gelen, ağırladığı 3,7 milyon mülteciyi kıtaya sürebileceğinin farkında. Bu ihtimal Avrupa’yı endişelendiriyor.

ABD daha önce Türkiye’ye yönelik cezalandırıcı önlemler almıştı. Örneğin Rus hava savunma sistemini satın aldığında…Ancak Türkiye’ye yönelik yeni Amerikan yaptırımları risk teşkil ediyor.

Böylesi bir yola başvurulması halinde, yaptırımlar öyle bir şekilde ayarlanmalı ki, Erdoğan gelişmeleri ülkesinde kamuoyunda istismar etmemeli. Ancak yine de bu yaptırımlar Türkiye’ye, Moskova’yla işbirliğinin faydalarını etkisiz kılacak zararlar verebilir.

Erdoğan, jeopolitik pokerinde dikkatli olmalı zira elindeki kartlara gereğinden fazla güveniyor olabilir.”

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Türkiye İle Rusya’nın Yakınlaşmasının Olası Sonuçları Ne Olur?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Soçi buluşmasında iki ülkenin siyasi, ekonomik ve ticari alanlardaki işbirliklerinin masaya yatırılması ve ruble üzerinde varılan mutabakat iki ülkenin daha da yakınlaştığına dair yorumlara neden oldu.

Yakın zamanda Financial Times gazetesinde yer alan haberde Batılı başkentlerin iki ülke yakınlaşmasından endişe duymaya başladığını ve Rusya’nın yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olması halinde Türkiye’nin cezalandırıcı önlemlerle karşı karşıya kalabileceği belirtildi.

Putin’le rubleyle ödemede mutabık kaldıklarını belirten Erdoğan, Moskova’nın Batı yaptırımları sonrası kullanımını artırdığı Rus ödeme sistemi ‘Mir’ ile ilgili “Şu anda bizim beş bankamız bunun üzerinden çalışmalarını sürdürüyor” demişti.

ABD ve Avrupa ise ‘diz çöktürmeye’ çalıştığı Rusya’ya yönelik yaptırımların bir başka ülke tarafından delinmesini istemiyor.

Kadir Has Üniversitesi İdari Bilimler Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, Ankara ve Moskova arasındaki bu yakınlaşmanın politik iktisat uzantıları olacağı görüşünde.

Ve bir endişeye dikkat çekiyor; “İstanbul’da finans sermayesi adı altında bir kayıp para aklama cennetinin adımlarının atıldığını düşünüyorum” diyor:

”Politik iktisat uzantıların, kayıt içi yani formal ilişkiler dahilinde değil, kayıtdışı ve bölgedeki her türlü kaçakçılık, kaynağı belirsiz servetler ve de bunların yer değiştirmesinin İstanbul’dan kontrol edilmesine yönelik bir adım olacağını düşünüyorum. Ve bundan da endişeliyim. Yani İstanbul’da finans sermayesi adı altında bir kayıp para aklama cennetinin adımlarının atıldığını düşünüyorum. Bu sadece Ukrayna sonrası konjonktüre bağlı değil, uzun yıllardan beri AKP’nin ekonomi yönetimi altında bölgede bir hap olma özelliği taşıyor. Bunun birçok ipucunu gördük; Kolombiya ile olan ticari ilişkiler, bölgedeki göçmen ticaretinde Türkiye’nin rol oynamaya sürüklenmesi…”

Halihazırda Türkiye’nin Rusya ile ticaret hacminin yaklaşık 50 milyar Dolar olduğunu ve bunun son derece formal bir ilişki olduğunu dile getiren Prof. Dr. Erinç Yeldan, Batı’nın bu yakınlaşmadan dolayı doğan kaygısının yersiz olduğunu savunuyor.

“Rusya ile ticaret hacmimiz 50 milyar dolar, karşılıklı anlaşma veya ticari değerlendirmelere gerek duymayacak kadar son derece açık ve net. Onlardan enerji ithal ediyoruz, onlara da gıda ve tüketim malı ihraç ediyoruz. Şimdi bu ticaret biçiminin derinleşmesinde Batı’yı kaygılandıracak herhangi bir neden göremiyorum. Son derece formal bir ticaret ilişkisi. Sonuçta Batılı ülkeler de Rusya’dan doğalgaz ithal edebilmenin yollarını arıyor.”

Fakat son dönemde Erdoğan ve Putin arasında yapılan anlaşmaların kapalı kapılar arkasında olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Erinç Yeldan; ”Rusya bize hangi bedeller karşılığında enerji, doğalgaz ihraç ediyor olacak?, Türkiye ne taahhüt ediyor,?” sorularını soruyor:

“Bu ticaretin hangi mallarla alakalı olmasından ziyade, biçimi beni kaygılandırıyor. Çünkü kapalı kapılar ardında resmi dökümanlara hiç geçmeyen ve siyasi olarak her iki liderin de şiddetle kendi ülkelerinde desteğe ihtiyacı olduğu bir dönemde oluyor. O nedenle Türkiye ne taahhüt ediyor, bu bilinmiyor. Yani Erdoğan’ın buradan elde edeceği siyasi başarının bedeli ne olacak? Bu yakınlaşmada Rusya bize hangi bedeller karşılığında enerji, doğalgaz ihraç ediyor olacak? Burada bir dizi içinde Suriye sorununun da olduğu kapalı kapılar ardında enformal, kayıtdışı gelişmelerin yaşanmakta olduğunu ve yaşanabileceğini düşünüyorum. Rusya-Çin-Türkiye yakınlaşmasında en büyük kaygı budur. Türkiye’nin ihraç edebileceği şeyler ötesinde, bölgede askeri üsler, kayıt altına girmeyecek ikili ilişkiler, kaçakçılık gibi kayıtdışının merkezi olmaya sürüklenmesinin endişelerini yaşıyorum.”

AB ülkeleri yaptırım uygular mı?

Kadir Has Üniversitesi İdari Bilimler Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, AB ülkeleri arasında bu yakınlaşmaya karşı yaptırım uygulayabilecek ülkelerin olabileceğini fakat Avrupa’nın bir bütün olarak etkili bir yaptırım süreci içine girmeyeceğini düşünüyor.

Prof. Dr. Yeldan, şimdiye kadar Avrupa ülkeleri ciddi yaptırımlarla Rusya’yı köşeye sıkıştırmış gibi görünse de bu iktisadi yaptırımlarla bir ülkenin hizaya getirilemeyeceği ve de cezalandırılamayacağı görüşünde.

Aksi durumda da her ülkenin kendi başının çaresine bakabileceğini söylüyor.

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter Turan ise, Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik işbirliğine dair bazı AB ülkelerinin yaptırımları olabileceğini fakat bu kısıtlamaların kararı veren ülkelere de zarar getireceğini ifade ediyor.

“AB üyesi ülkelerin bazı yaptırımları olabilir. Ama bu bir ihtimal. Şunu hatırlamak lazım; Rusya’ya karşı uygulanan ambargo ve kısıtlamalar aslında bu ülkelere de zarar vermektedir. Ve bazı ülkelerde bu yaklaşımın değiştirilmesi için kuvvetli çabalar ortaya çıkmaktadır. Yakında yapılacak seçimlerde en azından İtalya’da sonuç vermesi söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla Türkiye birleşik bir AB tavrı konusunda tereddüte sahip olduğu için AB’nin tepkilerine göre davranışını belirleyemese de Almanya’nın etkisi önemlidir. O da henüz karışık duygularla hareket eden bir ülke. Eski başbakanı Ruslarla barış yapmanın önemini hatırlatan faaliyetleriyle mevcut hükümeti sıkıştırmaktadır. Şuanda Türkiye’ye hangi ülkeler ne ölçüde yaptırım uygulayabilir sorusu için erken. AB ülkeleri de mevcutta izlenen politikaların devamı konusunda tereddütler sergilemektedir.”

Türkiye yönünü Rusya’ya mı çevirdi?

Uzun vadede iki ülke arasındaki bu yakınlaşmanın artı ve eksilerini söylemenin güç olduğunu belirten Prof. Dr. Erinç Yeldan, tarihe bakıldığında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin konjonktürel olduğunu dile getiriyor.

Bunun üzerine Avrupa ile olan ticaret hacmi ve NATO içindeki birlikleri de eklenince Türkiye’nin yönünün kalıcı olarak Rusya’ya dönmesinin zor olduğunun notunu düşüyor.

Bu yakınlaşmanın iki ülkenin dönemsel ihtiyaçlarıyla doğrudan ilintili olduğunu belirten Yeldan, şöyle detaylandırıyor:

“Bu kısa dönemde Erdoğan’ın çok şiddetli döviz ihtiyacı olduğunu ve bu dövizin de en azından ucuz, sürdürülebilir enerji yoluyla sağlanmasının kasım, aralık, ocak aylarında Batı’da olası bi enerji krizi yaşanırken Türkiye’nin güvence altında olmasının önemli bir seçim yatırımı olduğunu düşünüyorum. Ruble ile karşılıklı ticaret yapalım, doları kullanmayalım bakışının kısa dönemde iç siyaset malzemesidir, ekonomik olarak karşılığı yok. Türkiye ruble elde etmek için dövizini kullanacak, yine döviz piyasalarında işlem yapacak keza Rusya da öyle.”

Prof. Dr. Hüseyin Bağcı: ”Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak”

ODTÜ Öğretim Üyesi/Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ise Türkiye ve Rusya yakınlaşmasını önemli buluyor ve hatta bu durumun Türkiye için bulunmaz bir fırsat olduğu kanısında.

İki ülke arasındaki işbirliklerine dair, ”Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak” diyor:

“Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret hacmi artmaya başladı ve öyle görünüyor ki daha da artacak. Çünkü başta yüz büyük firmanın ana merkezlerini İstanbul’a taşıması oldukça önemli bu büyük bir operasyon. Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak. Ve Türkiye için de bulunmaz bir fırsat.”

Diyalog kanallarının her zaman açık tutulması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Türkiye’nin güvenlik tüketen değil, güvenlik üreten bir ülke olduğuna vurgu yapıyor.

“AB ülkeleri içinden de herhangi bir yaptırım olmaz. Biz, Rusya ve Ukrayna arasında arabulucuyuz ve ticari ilişkilerimiz var. Türkiye’ye yaptırım için bir gerekçe bulunmalı aksi durumda iki ülkenin yakınlaşması bir gerekçe olamaz. Türkiye kiminle ilişki içinde olduğunu onlara mı soracak? O zaman AB’ye alırlar, sorun olmaz. Türkiye güvenlik tüketen değil, güvenlik üreten bir ülke. Birilerinin Rusya ile konuşması lazım ve Türkiye bunu yapıyor. NATO içerisinde Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç konusundaki duruşunu da biliyoruz. Yani iki ülke arasındaki ilişkilerin endişe vermesinin siyasi gerekçesi yok ve yanlış. Duyulan endişe askeri mi ekonomik mi? İki ülke yakınlaşması gayet yerinde, diyalog kanalları her zaman açık tutulmalı.”

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter Turan da, Türkiye’nin bir yandan müttefikleriyle hareket etme gayreti gösterirken diğer yandan da Rusya ile olan ilişkilerini bozmamak istemesinin anlaşılabilir bir siyasi tercih olduğu görüşünde.

Bununla birlikte Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerini Suriye’de yürüyen ilişkiler üzerinden değerlendirmenin önemli olduğunu söylüyor:

“Çok boyutlu düşünmek lazım. Türkiye son yıllarda AB ve ABD ile problemli ilişkiler yaşamaktadır. Buna bir de Rusya ile problemli bir ilişkinin eklenmesini istememektedir. Rusya ile yaşadığı problemli bir ilişkinin Batı ile ilişkilerini düzelteceğine dair bir emare de yok. Türkiye’nin üzerinde hassasiyetle durduğu bir Möntro Sözleşmesi var. Türkiye, Möntro Sözleşmesi’nin bilhassa Karadeniz’deki ülkeleri rahatsız edecek şekilde yorumlanmasını arzulamıyor. Buna karşılık ABD’nin başını çektiği müttefiklerimiz Rusya’yı Karadeniz’de kuşatmak için Türkiye’nin boğazları daha kendi isteklerine göre yönetmesini beklemektedirler. Bu Türkiye’ye açacağı tehlikeler açısından önemlidir. Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkileri Suriye’de de yürüyen ilişkilerdir. Dolayısıyla Türkiye, Rusya ile ilişkisini düzenlerken, özellikle Suriye’deki durumu kendi aleyhine çevirmeyi arzulamamaktadır.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’nin Rusya İle Derinleşen Bağları Nedeniyle Batıda Endişe Artıyor

İngiliz Financial Times gazetesi, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in görüşmesine ilişkin yayınladığı haberde, batılı yetkililerin, Türkiye ile Rusya arasındaki derinleşen ekonomik işbirliği konusunda giderek daha fazla endişe duyduğuna yer verdi.

Financial Times’a demeç veren 6 batılı yetkili, Türk ve Rus liderlerin, dün Soçi’de dört saatlik bir toplantının ardından ticaret ve enerji alanındaki işbirliğini genişletme anlaşmasından endişe duyduklarını söyledi.

Bir AB yetkilisi, Türk-Rus işbirliğinin “giderek daha yakından” izlediğini söyleyerek, Türkiye’nin “giderek daha fazla” Rusya ile ticaret için bir platform haline geldiğine dair endişelerini dile getirdi. Bir diğer yetkili ise, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik davranışını “çok fırsatçı” olarak nitelendirerek, “Türklerin endişelerimize dikkat etmesini sağlamaya çalışıyoruz” ifadesini kullandı.

ABD’nin yaptırım uyarısı hatırlatıldı

Haberde, Washington’ın Rusya’nın yaptırımlardan kaçmasına yardımcı olan ülkeleri, ABD’nin yasal yargı yetkisinin ötesindeki ihlalleri hedef alan “ikincil yaptırımlarla” vuracağı konusunda defalarca uyardığı hatırlatılarak, AB’nin bu konuda daha zor ve ketum davrandığını aktardı.

ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo, Haziran ayında Türk yetkililer ve İstanbullu bankacılarla bir araya gelerek onları yasa dışı Rus parasının kanalı haline gelmemeleri konusunda uyarmıştı.

“Rusya’ya verilen taahhütler yerine getirilirse şirketler Türkiye’den çekilebilir”

Üst düzey bir batılı yetkili, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’ya verdiği taahhütleri yerine getirmesi halinde ülkelerin şirketlerini ve bankalarını Türkiye’den çekilmeye çağırabileceklerini öne sürdü.

Yetkili, Rusya’ya yaptırım uygulayan ülkelerin, “Türkiye’nin faaliyetlerini genişletmesinin yaratacağı risk ışığında, Batılı firmaları ya Türkiye’deki ilişkilerinden çekilmeye ya da Türkiye ile ilişkilerini küçültmeye çağırarak Ankara’ya karşı harekete geçebileceklerini” söyledi. Ancak bu ifadeler, yasal açıdan durumlarını inceleyen ve iyi bir fikir olup olmadığını sorgulayan diğer bazı batılı yetkililer tarafından reddedildi.

Avrupalı ​​bir yetkili ise, “Bu tür olumsuz eylemlere karşı muhtemelen sert bir şekilde mücadele edecek çok önemli ekonomik çıkarlar var. Türkiye Rusya’ya çok yakınlaşırsa, herhangi bir olumsuz eylemi dışlamayacağız” dedi.

“Üye devletler Türkiye’ye yönelik harekete geçebilir”

FT’nin haberinde, Türkiye’ye yönelik olası yaptırımların AB içinde bölünmelere neden olacağı ifade edilirken, bazı üye devletlerin de harekete geçebileceği öne sürüldü ve “Örneğin ticaretin finansmanına kısıtlama getirilmesini isteyebilirler veya büyük finans şirketlerinden Türk şirketlerine olan finansmanı azaltmalarını isteyebilirler” ifadesi kullanıldı.

Üç Avrupalı ​​yetkili, Brüksel’de Türkiye konusunda henüz resmi bir görüşme yapılmadığını söyledi ve Soçi’deki tartışmaların tüm detaylarının ve yansımalarının henüz net olmadığı konusunda uyardı.

Batılı yetkililerin uyarıları, Rusya’nın Şubat ayındaki Ukrayna’yı kapsamlı bir şekilde işgal etmesinden bu yana Kiev ve Moskova’ya “dengeli” bir yaklaşım benimseyen Putin ve Erdoğan’ın 4 saatlik bir baş başa görüşmesinden bir gün sonra geldi.

(Kaynak: t24 )

Paylaşın

Financial Times: Türkiye’nin NATO’dan Atılması Stratejik Bir Felaket Olur

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri etrafında yaşanan tartışmalara ve Türkiye’nin itirazlarına ilişkin Financial Times gazetesinde yayımlanan bir yazıda her ne kadar “sinir bozucu bir müttefik” olsa da Türkiye’nin NATO için “vazgeçilemez” bir üye olduğu belirtildi.

Erdoğan’ın duruşunun NATO için rahatsız edici sorulara neden olduğu belirten yazıda şöyle denildi, “İttifak, demokrasi ve insan hakları üzerine kurulu olduğunu savunuyor. Ancak siyasi muhalifleri uydurma suçlamalarla hapse atmak Vladimir Putin’in yaptığı türden bir şey. Rus ve Türk liderler uzun zamandır yakın bir ilişki içinde.”

“Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya kabul edilmesi Putin için büyük bir darbe olacaktır.” denilen Gideon Rachman imzalı yazıda şu ifadelere yer verildi:

Bu, NATO’nun Rusya dışında Baltık Denizi’ne kıyısı olan tüm ülkeleri içine aldığı anlamına gelecektir. Türkiye’nin engelleme taktikleri, varoluşsal bir tehditle karşı karşıya olan NATO üyesi Baltık ülkelerine yönelik alaycı bir umursamazlığı yansıtıyor.”

Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç üzerinden NATO’ya şantaj yapma isteği de Türkiye’nin gelecekteki krizlerde nasıl davranabileceği konusunda şüphe yaratıyor. İttifakın kalbinde yer alan ve bir Rus saldırısıyla tetiklenecek karşılıklı savunma garantisi olan Beşinci Madde oybirliğine bağlı.”

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine yönelik izlediği politikayı eleştiren Rachman, tüm tartışmalara rağmen Türkiye’nin kaybının göze alınamayacağını yazdı:

Peki NATO Türkiye’siz daha iyi olmaz mı? Kesinlikle hayır. Türkiye’nin atılması, yasal olarak mümkün olsa bile, stratejik bir felaket olacaktır. Karadeniz hem Ukrayna hem de Rusya için Akdeniz’e ve daha geniş bir dünyaya açılan kilit rota.

Eğer Ukrayna’nın tahılı ülkenin limanlarından dünya pazarlarına ulaşacaksa Karadeniz’den geçecektir ve Türkiye bu denizin girişini kontrol ediyor. Türkiye’nin Ukrayna’dan çalıntı tahıl taşıdığı iddia edilen bir Rus gemisini alıkoyması bu kritik rolü gösteriyor.

Eğer Türkiye NATO’dan atılır ve Rusya’nın fiili müttefiki haline gelirse, Ukrayna fiilen denize çıkışı olmayan bir ülke haline gelecek ve Rusya Akdeniz’in kapısına dayanır.”

Paylaşın

FT: Türkiye NATO’nun Üçlü Toplantı Davetini Reddetti

Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliği görüşmeleri devam ediyor. Türkiye, NATO’nun Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerine itirazına bir çözüm bulmak için üçlü görüşme davetini reddetti.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için Türkiye’ye gönderdikleri belgelerin beklentileri karşılamaktan çok uzak olduğunu kendilerine ve NATO’ya ilettiklerini söyledi.

Financial Times’in haberine göre de Ankara iki İskandinav ülkesi ile müzakerelere başlamadan önce Helsinki ve Stokholm’den terörizmle ilgili endişeleri konusunda somut adımlar atmasını istedi. Bu şart nedeniyle NATO yetkililerinin devreye girerek ikili müzakereler yürütmek zorunda kaldığı belirtildi.

Konuyla ilgili isimsiz 3 kaynağa dayandırılan haberde, daha önce üç ülkeden yetkililer arasında bir NATO yetkilisi moderatörlüğünde çarşamba günü yapılması planlanan toplantı yapılmadığı vurgulandı.

Bir NATO yetkilisi de, Türkiye’nin isteksizliği ve iki ülkeden taleplerinin belirsizliğine atıfta bulunarak üçlü toplantının “nihai amaç” olduğunu “fakat henüz o noktada olmadıklarını” vurguladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da çarşamba günü NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’le yaptığı telefon görüşmesinde iki ülkeden de Türkiye’nin  beklentilerinin karşılandığı somut adımlar görmeden, terörizmle mücadele ve savunma sanayi iş birliği konusunda paradigma değişikliğine gidileceğine dair yazılı taahhütler verilmeden süreçte ilerleme sağlanamayacağını vurguladı.

Stoltenberg ise daha önce kendisine üçlü toplantı ile ilgili yöneltilen bir soruya devam eden bir süreç olduğunu ve farklı formatlarda toplantılar gerçekleştirildiğini söylemişti.

Paylaşın

Seçim Sistemi Değişikliği Erdoğan’ın Elini Güçlendirebilir

İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Financial Times, dün AK Parti ve MHP’nin gündeme getirdiği “Milletvekili Seçimi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” ile ilgili kapsamlı bir haber yayınladı.

Yapılan teklifin seçim sistemini değiştireceği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini güçlendirebileceğini yazan gazete, “Türkiye’de iktidardaki ittifak, seçim yasasını değiştirmek için bir plan yaparak muhalefetin parlamentoda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinden kontrolü almasını engellemeyi amaçlıyor” yorumunu yaptı.

Gazete, “2002’de iktidara gelen Erdoğan’a oy oranı son yılalrda ekonomik krizlerle birlikte azalıyor. 2018’de ülkedeki sistemi değiştirerek daha çok gücü elinde tutan Erdoğan’ın yine de hükümetin yıllık bütçesi gibi birçok kararı parlamentodan geçirmesi gerekiyor” ifadesine yer verdi.

“Erdoğan, avantajlı konuma geçebilir”

Gazeteye konuşan uzmanlar, seçimin yakın sonuçlarda tamamlanması durumunda değişiklik sebebiyle Erdoğan’ın avantajlı konuma geçebileceğini aktarırken, Financial Times, “İktidar bloğu parlamentoda çoğunluğa sahip olduğu için bu yasanın geçmesi olası” yorumunu yaptı.

Financial Times’taki haberde, “Yıllarca Erdoğan’a desteği azaltmaya çalışan muhalefet partileri ilk olarak 2019’da birlik olarak yerel seçimlerde AK Parti’yi yendi ve İstanbul, Ankara ve diğer büyük şehirleri elde etti. Seçim sistemindeki bu beklenmedik değişiklik gücü elinde tutmak için birçok aleti olan Erdoğan’ın karşısındaki muhalefetin karşısına çıkan zorluklardan en yenisi” ifadesi kullanıldı.

Paylaşın

Financial Times, Erdoğan’ın Son Planını Yazdı

İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Financial Times yazarı David Gardner, son dönemde Orta Doğu’da esen barış rüzgarlarını mercek altına aldı. Gardner, Suriye’deki iç savaşın, Yemen’deki krizin ve Irak ile Libya’daki ayrışmanın devam ettiğini fakat buna karşılık bölgedeki bazı aktörlerin yakınlaşmaya başladığını aktardı.

Son 10 yıl içinde bölgedeki birçok ülkenin birbiriyle rekabet içinde olduğunu aktaran Gardner, “İran’ın 2019 yılının Eylül ayında Suudi Aramco’nun petrol yatağını drone ve füze ile vurmasına dönemin ABD Başkanı Trump yanıtsız kaldı. Trump, ABD’nin değil Suudilerin saldırıya uğradığını söyledi. Bu durum modern Orta Doğu tarihinde bir dönüm noktası oldu. Washington Suudi Arabistan, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve aynı zamanda NATO müttefiki olan bölgedeki geleneksel müttefiklerinde şok etkisi yarattı. Bu hamle zaman içinde ülkelerin yumuşamasına sebep oldu” yorumunu yaptı.

“Pragmatik hareket devam ediyor”

Gardner makalesine, “Pragmatik hareket devam ediyor. Mısır ve Körfez ülkelerine karşı masanın İslamcı tarafında oturan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hafta Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti ve yakında Suudi Arabistan’a da gidecek.

Erdoğan ayrıca Mısır ve İsrail ile de ilişkileri iyileştirmeye çalışıyor. Kısa bir süre önce BAE’ye tarihi bir ziyaret gerçekleştiren İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Türkiye’ye de gidecek.” sözleriyle devam etti.

Gardner bölgedeki ülkelerin Rusya ve Çin’e karşı dikkatli olduğuna dikkat çekerken kendi aralarında ise ticaret, yatırım ve diplomasi konularında pragmatik davrandığının altını çizdi. Deneyimli yazar, “Garip bir şekilde bölgedeki ilişkiler Biden’ın eski patronu Barack Obama’nın 2015’te olmasını istediği gibi oldu. Obama o dönemde, ‘Dostlarımıza ve İranlılara bölgeyi etkili bir şekilde paylaşma ve bir soğuk barış ortamı yaratmaya ihtiyacımız olduğunu söylüyorum’ demişti” yorumunu yaptı.

Paylaşın

FT’den Erdoğan ve Türkiye Analizi: İmamoğlu Ve Yavaş Detayı

İngiltere merkezli uluslararası ekonomi gazetesi Financial Times’ın deneyimli isimlerinden David Gardner, son dönemde Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve siyaset ile ilgili dikkat çekici bir makale kaleme aldı.

Makalede, “Tarih, sonunda Erdoğan’ın kapısını çalabilir” başlığı kullanılırken, “Erdoğan, daha önce hiç olmadığı kadar gücünün hiç sınırı yokmuş gibi davranıyor fakat aynı zamanda son 20 yıldır olmadığı kadar da kırılgan gözüküyor. Yıllık enflasyon yüzde 50’ye yakın arttığında ki bu Erdoğan döneminin en yüksek seviyesi, TÜİK başkanını kovdu. Artan gıda ve enerji fiyatları, anketlerde AKP’ye desteği düşürüyor” yorumu yapıldı.

Parlamenter sistem yerine Rusya’dakine benzer bir başkanlık sistemi getiren Erdoğan hakkında Gardner, “Tek adam rejimi onun hatalar yapmasına sebep oldu. AKP’nin bütün kurucu ortaklarıyla arası bozuldu ve ciddi ekonomi uzmanlarını uzaklaştırdı” dedi. Ekim ayında aralarında ABD’nin de olduğu 10 batılı diplomatı istenmeyen adam ilan etmekle tehdit eden Erdoğan’ın bu tehdidini geri çektiğini yazan Financial Times yazarı, “Fakat yıkıntı halindeki ekonomi politikasından vazgeçmedi. Merkez Bankası’nı faiz indirimine zorladı ve TL’nin dolar karşısında geçen yıl yüzde 44 değer kaybetmesine ve enflasyona sebebiyet verdi” yorumunu yaptı.

Makalede, “Erdoğan’ın refah, eğitim ve sağlık alanlarında yaptıklarını sağlayan ekonomik büyüme ucuz kredi, tüketim ve dizginsiz inşaatta bağlıydı. Bu durum pandemiden çok önce yok oldu. Bu kriz, muhalefetin kalbinde sonunda Erdoğan’ı yenme ve parlamenter demokrasiyi getirme umudunu artırıyor” yorumu yer aldı.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş

AKP için modern zamanların en başarılı iktidar partisi yorumu yapılırken, “Erdoğan, AKP yönetimini içini boşalttı. Temel ilkeleri terk edildi” denildi. Makalede, “Burada sorulması gereken soru, muhalefetin uygun bir adayın arkasında birleşebilecek olması ve Erdoğan’ın itiraz edemeyeceği bir seçim dalgası yaratması olacak” yorumu yapıldı.

Makale, “2019 yılında AKP yerel seçimlerde Türkiye’deki büyük şehirleri kaybetti. Erdoğan, seçimi yeniden yaptı. CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu iki seçimde de kazandı. Mansur Yavaş da Ankara’yı kazandı. Şimdi ikisi de anketlerde Erdoğan’ın önünde” yorumuyla devam etti.

Financial Times’ta yayınlanan analizde, “Muhalefetin Erdoğan’ı yenme konusundaki güveni artıyor. Yakında bunu nasıl yapacaklarını anlatacaklar” denildi.

Paylaşın

FT’den Dikkat Çeken Erdoğan’ın Ukrayna Ziyareti Analizi

Batı ve Rusya arasında Ukrayna üzerinden gerilim sürerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün (3 Şubat 2022) Kiev’e gidiyor. Financial Times’da yer alan analiz, Ankara’nın Kiev’e desteğini gösteren bu ziyaretin Rusya’yla ilişkilerde olası etkisini değerlendirdi.

Erdoğan’ın ziyaretinin, Türkiye-Rusya ilişkileri için bir test olacağı belirtildi. Financial Times gazetesinde yer alan Laura Pitel imzalı, “Erdoğan’ın Ukrayna’ya ziyareti, Putin’le karmaşık bağları test ediyor” başlıklı analiz, Ukrayna-Rusya gerilimi gölgesinde Moskova-Türkiye ilişkilerini inceledi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bugün (3 Şubat 2022) Ukrayna’ya ziyaretinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le karışık ilişkisini ve Moskova’nın Ankara üzerindeki ağırlığını maskeleyen bir destek göstergesi olduğu aktarılan analizde, şu ifadeler yer aldı:

Türkiye için büyük riskler teşkil ediyor

“Analistlere göre, Türkiye’nin Ukrayna’ya desteği Ankara’nın NATO müttefiklerini memnun etti ancak ülkenin Rusya’ya ekonomik bağlılığı ve Putin’in doğalgaz, turizm, ticaret ve Suriye’deki durumu Erdoğan’a karşı siyasi silah olarak kullanma ihtimali düşünüldüğünde, Türkiye için büyük riskler teşkil ediyor.”

Değerlendirmede bulunan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi kıdemli üyesi gazeteci Aslı Aydıntaşbaş “Türkiye ince bir çizgi üzerinde yürümeye çalışacak ve Ukrayna’ya destek olurken Rusya’yı aleyhine çevirmemeye çalışacak.” dedi.

Analizde, Erdoğan’ın ikili ilişkilerin 30’uncu yılında Ukrayna’ya yapacağı ziyaretin Kiev tarafından olumlu karşılandığı belirtilirken Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasly Bodnar “Türkiye, Ukrayna’ya destek olarak görüneceğini bildiği kararı aldı. Buna oldukça değer veriyoruz” dedi.

Türkiye’nin 2014 yılında Moskova’nın Kırım’ı ilhak etmesine karşı duruşu hatırlatılan analizde, Erdoğan-Putin ilişkisinin ise bu tarihten itibaren giderek daha yakınlaştığı aktarıldı. Türkiye’nin NATO’dan uzaklaşarak, ABD’nin F-35 programından çıkarılma pahasına Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın aldığı hatırlatıldı.

Analizde, Erdoğan ve Putin arasındaki yakın ilişkiye rağmen, iki liderin dış politika alanında çok sayıda noktada zıt noktalarda durduğu belirtildi. Türk yetkililerin sık sık Suriye, Libya ve Kafkasya’da Rusya’nın karşısındaki grupların desteklendiğini vurguladığı belirtildi.

Türkiye ve Ukrayna arasındaki savunma işbirliği

Analizde, Moskova’nın Türkiye ve Ukrayna arasındaki büyüyen savunma işbirliğinden rahatsız olduğu aktarıldı. Bu hafta Türkiye’yle serbest ticaret anlaşması imzalaması beklenen Ukrayna’nın Türkiye’den çeşitli savunma araçları satın aldığı hatırlatıldı.

Bir ABD’li yetkili “Türkiye’nin Ukrayna’ya malzeme desteği önemli oldu. Washington, Ankara bunu daha fazla yapmaya devam ederse memnun olur.” dedi.

Analiz şöyle devam etti: “Almanya gibi Ankara da, Putin’in kırmızı çizginin aşıldığını fark ettiği durumda yapacağı baskı noktalarının farkında”

Ekonomik ilişkiler ve Suriye

Analizde, Rusya’nın Türkiye’ye doğalgaz, turizm, tarım, ticaret gibi alanlarda baskı yapabileceğini geçmiş örneklerle aktarılırken Ankara’yı en fazla endişelendiren noktanın Suriye’de İdlib olduğu belirtildi. Analiz şöyle devam etti:

“Erdoğan, 3.6 milyon Suriyeli sığınmacının bulunduğu ülke içinde zaten siyasi baskı altında. Ankara, Rus jetlerinin bölgedeki sivilleri hedef alan hava saldırılarının bir Türkiye’ye ve Avrupa’ya bir uyarı olduğunu düşünüyor.”

Batılı yetkililerin, bu baskı unsurları nedeniyle Ukrayna’nın işgali durumunda Rusya’ya yeni yaptırımları Türkiye’nin imzalamayacağını düşündüğü belirtildi.

Analizde Ankara için gerçek zorluğun, NATO’nın Türkiye’ye daha fazla askeri destek için talepte bulunması olacağı belirtildi. Bir Batı ülkesinden savunma yetkilisi “NATO, Türkiye askeri tesislerinin deniz ya da hava yollarına destek sağlamasını istere ne olur? Bu, onları oldukça zor bir duruma sokar” dedi.

(Kaynak: T24 )

Paylaşın

Erdoğan’ın Faizi İndirerek Enflasyonu Düşürme Politikası Neden İşe Yaramıyor?

İngiltere merkezli uluslararası ekonomi gazetesi Financial Times, bugünkü sayısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın düşük faiz politikası ile ilgili bir haber ve yorum yer alıyor.

Chris Giles imzalı haberde, “Daha bu hafta sonu, Türkiye Cumhurbaşkanı, daha düşük faiz oranlarının ‘yeni bir ekonomik model’ oluşturacağı teorisini yineledi. Recep Tayyip Erdoğan, faizleri indirmenin enflasyonu düşüreceğini ve yatırım, istihdam ve ihracatı artırarak Türkiye’nin bağımsızlığını artıracağını söyledi” sözleriyle başlıyor ve şöyle devam ediyor:

“Ne var ki enflasyon karşısında faiz oranlarını düşürme deneyi, çöken bir para birimi, yükselen fiyatlar ve girdi maliyetleri, özellikle de en yoksullar için ağır sonuçlu bir kriz yarattı.

“Bu, Erdoğan’ın yaklaşımının, bir para biriminin değerini korumak için sermaye çıkışlarını caydıracak, iç tüketimi düşürecek daha yüksek faiz oranlarına ve ve enflasyonist sarmalı önleme kararlılığı gösterilmesine ihtiyaç olduğunu öngören yerleşik standart ekonomi teorisinin de işaret ettiği gibi, derinden kusurlu olduğunu gösteriyor.

“Erdoğan’ın ‘daha fazla değer kaybı olursa, bankalarda Türk lirası mevduatı olanların zararlarını tazmin edecek önlemler’ açıklamasından sonra, pazartesi günü geç saatlerde TL yeniden değerlendi. Ancak Türk lirasının ABD doları karşısında bu sonbaharda değerinin yarısından fazlasını yitirmesiyle birlikte enflasyon yüzde 30’lara çıkmış durumda.”

Financial Times yazarına göre Türkiye, ithalatı düzenli olarak ihracatından büyük olduğu için sürekli cari açık veren bir ülke ve bir türlü düşürülemeyen yüksek enflasyon sorunu var.

“Son beş yılın hemen tamamında yıllık enflasyon oranı yüzde 10’un üzerinde oldu. Bu da, sorunun altında sistemsel bir fiyat artışı probleminin yattığına ve izlenen politikaların bunu ortadan kaldırmakta pek etkili olmadığına işaret ediyor.”

“Yıllarca sıcak para akışı teşvik edildi”

FT’nin yazısında görüşlerine yer verilen ABD’deki Harvard Kennedy Fakültesi’nden Profesör Dani Rodrik, aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllarca ekonomiyi biraz yüksek bir faiz oranı sayesinde Türkiye’ye sıcak para girişiyle yürüttüğünü söylüyor.

“Finansal küreselleşmeyle ilgili efsanelerden biri, bunun makro ekonomik disiplini güçlendirdiğidir” diyen Rodrik, böylece ülkelerin yabancı parayı çekmek için sürdürülebilir ve makul politikalar izleyeceğinin varsayıldığını söylüyor ve şöyle devam ediyor:

“Türkiye’de bu tam tersi oldu. Türkiye’nin ekonomik deneyi, daha esnek finans kaynakları sayesinde olması gerekenden çok daha uzun sürdü. Bunun sonucu olarak ekonomiye maliyeti daha büyük olacak.”

FT’ye göre Rodrik ve IMF, yüksek faiz limitlerinin sıcak para çekmeye katkısı olsa da harcamaları artırdığını ve iç piyasada enflasyonu yükselttiğini savunuyor ve Türkiye’nin son haftalarda yaşadığı güven krizine girmesini önleyecek doğru politikanın, daha yavaş bir büyüme karşılığında uzun vadeli istikrarı sağlayacak daha kontrollü bir çizgi izlenmesi olduğunu söylüyor.

‘Bedeli ağır oldu’

Financial Times “Erdoğan özel olarak seçtiği Merkez Bankası Başkanı ile birlikte bunun tam tersini yaptı. Eylül ayında yüzde 19 olan kısa vadeli politika faizini, para arzını genişletici bir dizi hareketle 16 Aralık itibariyle yüzde 14’e kadar düşürdü” diyerek sözü yine son aylarda yaşanan ekonomik gelişmelere getiriyor.

“Amaç liranın değerini yavaş yavaş düşürerek ihracatı teşvik etmek ve küçük imalatçıları rekabette güçlendirmek, aynı zamanda ithal hizmet ve mallar yerine yerli üretim ve hizmetlere yapılan harcamaları artırmaktı. Cari açık Ağustos’tan bu yana artıya geçse de bunun, Ankara’nın ekonomi politikalarının itibarı ve Türkiye halkının geçim koşulları bakımından bedeli çok ağır oldu.

“Resmi enflasyon oranı, fiyatların sadece o ay içinde yüzde 3,5 arttığı Kasım’da yüzde 20’yi buldu. Birçok gözlemci bunun gerçek rakamın altında olduğunu düşünüyor. Ama öyle bile olsa ithal ürünlerin fiyatlarında meydana gelen artışların etkisinin görüleceği Aralık ayında yine sıçraması bekleniyor.”

“Daha kötüsü; liranın değerindeki düşüş, dövizle borçlarını artıran özel şirketler ve devletin borçlarının kabarmasına sebep oldu. Türkiye’nin, finans dışı özel sektör borçları pandemi döneminin başından bu yana gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 20’si düzeyinde arttı. Bu OECD’nin tahminlerine göre gelişmekte olan ekonomiler içinde en yüksek oran.

“Faiz indirimleri artık şirketleri mali olarak rahatlatmaya yaramıyor çünkü piyasalar risk için artık daha büyük bir bedel talep ediyor. Yatırımcılar liraya güveni kaybettikçe ve güçlü paraların güvenine sığınmaya başladıkça devlet tahvillerinin getirisi yükseliyor.”

İthal ürünlerinin fiyatlarının arttığı, iç talepte bir çöküş tehdidi olduğu belirtilen makalede, Yatırım danışmanlık şirketi BlueBay Asset Management’tan Tim Ash’in görüşlerine de yer veriyor. Buna göre, asgari ücrete yapılan yüzde 50’lik zam, “liranın ucuzlamasının yarattığı avantajları silip süpürecek.”

Financial Times’ın görüşünü aktardığı Ash, “Eğer (Erdoğan) Türk lirasını dolar karşısında 10 lira düzeyinde tutabilseydi bir şansları olabilirdi. Ama şimdi enflasyon bir kere çantadan çıktı ve rekabette kazanılan avantaj da camdan uçup gitti. Şimdi bir devalüasyon – enflasyon sarmalındayız” diyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın