Batman: Erdemli, Şeyhan Camii

Şeyhan Camii; Batman’ın Sason İlçesi, Erdemli (Şeyhan) Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Sason İlçesi, Batman İl Merkezinin 67 km kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Cami dikdörtgen planlı olup, üst örtüsü içten tonozlu olarak yapılmıştır.

Caminin tonozunu oluşturan mimari öğe unsuru olan taşlar dikey olarak birbirine yaslanarak yapılmıştır. Yapım malzemesi olarak kırma taş ve çamur harç kullanılmıştır.

Camiye giriş olasılıkla batı duvarında bulunan ve günümüzde kapatılmış olan açıklıktan yapılmaktadır. Caminin doğu duvarında 2 adet dolap nişi, kuzey duvarında ise biri sivri kemerli olmak üzere 2 adet dolap nişi ve güney duvarında mihrap nişi bulunmaktadır.

Caminin harim mekanının içi dolgu toprak ile dolduğundan nişler kısmen görülmektedir. Bu cami yöre halkı tarafından Şeyh Mahmut Camisi olarak bilinmektedir. Cami günümüzde yıkık ve metruk durumdadır. Alanda yapılan çalışmalarda geç dönem seramik parçaları gözlenmiştir.

Paylaşın

Mersin: Koca Porsuk

Akdeniz Bölgesi’nin önemli merkezlerinden Mersin, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Koca Porsuk; Mersin’in Erdemli İlçesi sınırları içerisindedir. 

Erdemli-Küçükfındık arasında yolun batı kısmında tarlaların içerisindeki porsuk ağacı, bu bölgede doğal olarak yetişmeyen bir tür. Burada nasıl yetiştiği bilinmemektedir. Porsuk ağacının gövdesinin kalınlığı, köklerinin bir kısmının dışarıda olması ben artık bu bölgenin sahibiyim der gibi kendini sergilemesi, yerini sağlamlaştırdığını gösteriyor.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Mersin: Sedirli Meşe Ağacı

Akdeniz Bölgesi’nin önemli merkezlerinden Mersin, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Sedirli Meşe Ağacı; Mersin’in Erdemli İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Erdemli – Muratsofu ormanlarındaki yolun alt kısmında bulunan meşe ağacını ve hemen arkasında gibi duran sedir ağacını görülür. Fakat yanına gidince sedir ağacını meşenin arkasında değil de meşe ağacının içinden çıktığını görülür.

Meşe ağacının içine tohumun hangi yolla geldiği bilinmemekle beraber meşe içinde sedir ağacının heybetinin görülmeye değer olduğu bir gerçektir. Tek gövde olmuşçasına uyumlu bir şekilde yaşamlarını devam ettirmektedirler.

Sedirli meşenin bulunduğu mevkide sedir, meşe, ardıç, kızılçam, karaçam, göknarın oluşturduğu ender olarak karşılaştığımız karışık orman manzarasıyla karşılaşılır. Yeşilin her tonunu bu ağaçlarda görmek mümkündür.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Mersin: Küçük Sorgun Yaylası

Akdeniz Bölgesi’nin önemli merkezlerinden Mersin, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Küçük Sorgun Yaylası; Mersin’in Erdemli İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Erdemli ilçesinin 49 km. kuzeyinde bulunan Sorgun köyü yolunun 41. km. sinden sola (kuzey batıya) dönülerek 8 km. stabilize yolla ulaşılır.

Alt yapısı tamamlanmış bulunan yaylada yörenin yayla mimarisine uygun evleri meyve ve sebze bahçeleri ile çevrilidir. Yaylada kır kahvesi, et yemekleri sunan lokantalar, bakkallar bulunmaktadır. Yaylanın 2 km. doğusunda bulunan ve yerden kaynayan birçok su kaynağının bulunduğu mevkide kamp yapılabilir.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Mersin: Kanlıdivane

Kanlıdivane; Mersin’in Erdemli İlçesi, Karaahmetli Mahallesi yolu Kumkuyu Mevkii’ndedir. Antik Dönem’de Dağlık Kilikia sınırları içinde kalan Kanytella, bugünkü adıyla Kanlıdivane, Eliaussa Sebaste’den (Ayaş) 3 kilometre sonra dağ tarafında içeri kısımda yer alır.

60 metre derinliğinde, kayalara oyulmuş basamaklarla inilen bir obruğun (yaklaşık 170 X 200 metre ebatlarında) kenarını kaplayan yerleşim yeri, yazıtların belgelediği gibi MÖ 2’nci yüzyılda Olba Hanedanlığı’na bağlıydı, hatta Olba’nın denize açılan yolu yani limanı görevini üstlenmişti.

Hellenistik Kule: Korykon Antron (Cennet-Cehennem) ile olan coğrafik benzerlikten yola çıkarak obruğun içinde Hellenistik Dönem’e ait bir kutsal alan söz konusudur. Obruğun güney kenarına polygonal bloklardan inşa edilmiş kule İÖ 2’nci yüzyıl başlarında Tarkyaris’in oğlu Rahip Prens Tuekros tarafından yaptırılmış ve Zeus Olbios’a adanmıştır.

Dikdörtgen temel planlı kule, üç odaya ayrılmıştır ve içeriye sonradan imparatorluk döneminde duvar payandaları eklenmiştir. Bu payandalar, kemer taşıyıcı olarak bu yapının diğer benzer kuleler gibi erken Bizans Dönemi’ne kadar kullanıldığını göstermektedir. Katlar arasında tavan için kirişler yerleştirilmiştir. Yüzeyi düzleştirilmiş bloklar üzerinde güneybatı köşesinde yapının Olba Rahipleri ile ilişkili olduğunu kanıtlayan iki yazıt yer almaktadır.

Obruk ve Armaronxas Aile Kabartmaları: Obruğun içerisinde güney duvarında Armaronxas Ailesi’nin kabartmaları bulunmaktadır. 4×2 metre boyutlarındaki bir niş içinde yer alan kabartma, biraz kaba bir işçiliğe sahiptir.

Kabartmanın sağ tarafında beş satırlık bir yazıt bulunmakta ve burada ailenin isimleri yer almaktadır. Aile altı kişiden oluşmaktadır, baba ve anne dört çocuğunun yanında oturmaktadır. Bunların biri erkek, üçü kız çocuğudur.

Kiliseler ve Ev Kalıntıları: Yaklaşık 60 ile 80 adet arası büyük miktarda tahrip görmüş evler obruğun çevresine düzensiz şekilde saçılmış bir görüntü sergilemektedir. En eski ev yapıları Geç Hellenistik Dönem’e kadar geriye uzanmaktadır. Bazı evlerin ise Geç İmparatorluk ve Erken Bizans Dönemi’ne kadar bir kaç defa onarıma uğrayarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır.

Özellikle çukurun kuzey kenarında yer alan büyük üç nefli bir Bizans Kilisesi (MS 6ncı yüzyıl) dikkati çekmektedir. Aynı zamanda batı kenarda da iyi korunmuş başka bir bazilika görülebilir. Obruğun kuzeybatısını büyük bir nekropol alanı (mezarlık alanı) kaplamaktadır. Lahitler, tapınak mezarlar ve üç sütunlu bir prostylosmezar MS 2-3’ncü yüzyıla tarihlenmektedir.

Çanakçı Nekropolü: En eski mezar örnekleri obruğun batısında, birkaç kilometre uzakta bulunan Çanakçı Kaya mezarlarıdır. Burada birkaç lahit mezarın yanı sıra dokuz adet de kayaya oyulmuş mezar vardır.

Bunların üzerlerinde bulunan kayaya oyulmuş figürler arasında elinde mızrak ve kılıç tutan asker, başları örtülü kadın figürleri gibi figürler bulunmaktadır. Mezarların birinin üzerindeki yazıtta ise mezarın sahibi olan Appas, mezarını soymaya kalkanların Zeus, Helios ve Athena tapınaklarına ceza ödemeleri gerektiğini belirtir.

Aba’nın Mezarı: Obruğun kuzeyinde, nekropol içerisinde yukarıda yer alan tapınak mezar ise MS 2’nci yüzyıla ait olup üzerindeki yazıtta kentin ismi olan Canytellis adının geçmesi nedeniyle önem taşımaktadır. Mezar kentin soylularından olan Aba adına yapılmıştır.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Mersin: Ayaş Ve Kızkalesi Su Sistemleri

Elaiussa-Sebaste (Ayaş) Ve Korykos (Kızkalesi) Su İletim Sistemleri; Mersin’in Erdemli İlçesi, Ayaş Beldesi, Merdivenlikuyu Mevkii’ndedir. Bu sutaşıma sisteminin içerisinde ana kayaya oyulmuş galeriler, ana kaya oyularak veya harçlı duvar tekniğinde yapılmış üstü açık kanallar ve su kemerleri bulunmaktadır.

Lamas Vadisi’nden başlayan ana kayaya oyulmuş galeri tipi kanallar topoğrafik eğim üzerinde, suyun debisini yükseltmeyecek şekilde ayarlanmışlardır. Akan suyun seviyesini sabit tutmak için, kanalın tüm yol boyunca değişmeyen bir eğim üzerinde bulunması gerekmektedir.

Yamaçta bulunan bu galerilerde vadi yamacının çok dik olması, arıza, bakım gibi durumlarda dışarıdan müdahaleyi olanaksızlaştırdığı için belirli aralıklarla pencere tipi gözler açılmıştır. Bu gözler aynı zamanda bu tünel kazıları sırasında ortaya çıkan atıkların dışarı boşaltılmasında kullanıldığı gibi, havasızlık ve nemden yosun tutmasını engellemek amacıyla da yapılmış olmalıdırlar.

Bu galeri tipi kanallardan sonra sistemin su kemerleri ile devam ettiği görülmektedir. Su kemerleri arasındaki bağlantılarda ise ana kayaya oyularak ya da harçlı duvar tekniğinde yapılan kanallar kullanılmıştır. Su kemerleri dere yatağının genişliğine ve yamaçların yüksekliğine göre tek katlı veya iki katlı olarak yapılmışlardır. Kemer açıklıkları da buna göre değişmektedir. İçleri de sıvalı olan kanalların yükseklikleri yaklaşık 1.10 cm., genişlikleri ise 1.70 cm. kadardır.

Yine kanalların üzerleri plaka taşlarla veya harçlı örtü ile kapatılmıştır. Helenistik Dönemde suyun temiz kalmasını sağlamak için yapılan su kanallarının üzerini örtmüşler ve mümkün olduğu kadar da yerin altından geçirmişlerdir. Bu sayede su temiz kalmıştır ancak meydana gelen bir arızanın giderilememesi bu sistemin dez avantajı olmuştur. Romalılar ise açık suyolunu tercih etmişler ancak bu sistemde de kirlilik sorunu ortaya çıkmıştır.

Suyolunun veya kanallarının düzenli olarak temizliği ve bakımının yapılmamasından oluşan kireç tabakası, zamanla biriken kumlar veya diğer atıklar suyun akış hızını ve miktarını azaltarak zarar vermesi nedeniyle, Roma Dönemi’nde bakım ekipleri ve bunları da denetleyen başka kontrol ekipleri oluşturulmuştur. Roma Dönemi’nde en çok kullanılan yöntemlerden birisi de yer altı tünelleridir.

Bir insanın rahatça geçebileceği yükseklikte olan tünellerin içinden yüzeye dikey bacalar açılmıştır. Tünel tamamlandığında açılmış olan hava bacaları, tünelin herhangi bir bölümünü denetlemeye ya da bakım için kolayca ulaşma imkanı sağlamaktadır. Suyun yer altından taşınmasının bir nedeni de suyolunun düşman saldırılarından korunması olmalıdır.

Çeşitli şekillerde kente kadar ulaştırılan ve havuzlara, çeşmelere aktarılan suyun şehre dağıtımı pişmiş toprak veya kurşun künk sistemleriyle yapılmıştır. Bu sistem diğer sistemlerle birlikte Olba ve Diokaesareia’da da kullanılmıştır ve İ.S. 2. yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir. İlk kez Roma Dönemi’nde yapılan su kemerleri öncelikle Elaiussa Sebaste’ye kadar suyu götürüyordu. Çünkü bu dönemde Korykos, Elaiussa Sebaste’ye bağlı bir yerleşimdi.

4. yüzyıldan sonra Seleukeia’nın Isauria Eyaleti’nin merkezi olması, bu kente yakın olan Korykos’u da etkilemiş ve limanı sayesinde önem kazanmasını sağlamıştır. Elaiussa Sebaste ise bu tarihten sonra limanının kumullar yüzünden kapanmasıyla önemini kaybetmiştir. Bu nedenle 5. ve 6.yüzyıllarda bu su kemerleri Korykos’a su taşımak için tamir edilmiştir.

Elaiussa Sebaste’ye su ileten sistemin muhtemelen Roma Dönemi’nde İ.S. 1. ve 2. yüzyıllarda inşa edildiği, çok kereler onarım gördüğü ve daha sonraları da Korykos’a su iletecek şekilde uzatıldığı tespit edilmiştir. Bu uzatma işleminin ise 5. ve 6. yüzyıllarda yapıldığı ikinci su kemerinin üstündeki yazıttan anlaşılmaktadır.

Burada Bizans komutanı Ilios’un adı geçmektedir ve onun döneminde tamir edildiği anlatılmaktadır. Günümüzde de Lamas Nehri’nden alınan sular, demir borularla zaman zaman aynı hattın paralelinde tarımsal üretim yapan çiftçiler tarafından kullanılmaktadır.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Mersin: Paşa Türbesi

Akdeniz Bölgesi’nin önemli merkezlerinden Mersin, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Paşa Türbesi; Mersin’in Erdemli İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Ayaş – Korykos yolu üzerindedir.

Bir Selçuklu eseri olan türbe 1220 yılında Aktaşoğlu Sinan Bey tarafından yaptırılmıştır. Düzgün bir planı olmayan türbenin giriş kapısı kesme taştan dikdörtgen silme içerisine alınmıştır. Bunun içerisinde yayvan kemerli mermer söveli giriş kapısı yerleştirilmiştir.

Türbenin dışarıya açık penceresi bulunmamaktadır. Üzeri yine düzgün olmayan taştan bir külahla örtülüdür.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın