Ünlü Ekonomistten Dolara İlişkin Üç Senaryo: 50 TL Olabilir

Yeniçağ yazarlarından Ekonomist Esfender Korkmaz, bugünkü ‘Dolar nereye kadar?’ başlıklı yazısında, dolar kuruna ilişkin olası üç senaryodan bahsetti. Korkmaz, yazısında, “Türkiye dış borçlarında temerrüde düşerse, dolar kuru bir gecede 50 lira olur” ifadelerini kullandı.

“TL’nin değer kaybının dolar kurunu tetiklediğini” belirten Korkmaz, “Merkez Bankası TÜFE-2003 yılı bazlı reel kur endeksine göre, dolar/TL kuru 17,3476 iken, TL yüzde 49,5 oranında daha düşük değerdedir. Eğer Endeks denge kuru olan 100’de kalsaydı, dolar kuru yaklaşık 9 lira olacaktı. Dolar/TL reel kur endeksinin 100 olarak kalması için, kısaca doların TL enflasyonu eksi dolar enflasyonu kadar artması gerekir. Türkiye’de 2018 kur şoku ve arkasından gelen kur artışları, enflasyon farkından daha yüksek olduğu için, TL aşırı değer kaybetti” dedi.

“Yabancı yatırımcıda Türkiye’den çıkıyor”

“Fed’in faiz artırımının Türkiye’yi daha fazla etkilediğini” belirten Korkmaz, ” Doğrudan yabancı yatırım sermayesi artık gelmiyor. Türkiye’de olanlar da çıkıyor. Söz gelimi eBay yabancı sermayeli şirket de Gitti-Gidiyor’u kapatarak Türkiye pazarından çıkıyor. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmediği gibi sıcak para da çıkıyor. Borsada yüzde 66,1 olan yabancı payı yüzde 37,91’e geriledi. Portföy yatırımlarında Ocak-Nisan arasında ilk 4 ayda, 5,5 milyar dolar net çıkış olmuştur. Dahası artık yerli yatırımcı da dış borsalara gidiyor” ifadelerine yer verdi.

“İflas risk pirimi 818 baz puana çıktı”

Korkmaz, “Türkiye’nin bir yıl içinde ödemesi gereken dış borç tutarı, 181,4 milyar dolardır. 2022 cari açığını 50 milyar dolar olarak tahmin ediyorum. Bu şartlarda Türkiye’nin bir yılda 231 milyar dolar dış borç çevirmesi gerekir. Ancak Türkiye’nin uluslararası piyasalarda işlem gören beş yıllık tahvillerinin iflas risk primini gösteren CDS oranı 818 baz puana çıktı. Bu durum dış borçlarda temerrüt riskini artırdı” dedi.

“Dolar 50 lira olur”

“Bu şartlarda yıl sonu dolar kuru belirli şartlar altında tahmin edilebilir” diyen Korkmaz, “Siyasi iktidar, istikrar programı hazırlayıp, IMF’ye giderse veya erken seçim kararı alırsa, dolar kuru 15 liranın altına düşer. Siyasi iktidar hiçbir önlem almazsa ve Türkiye dış borçlarında temerrüde düşerse, dolar kuru bir gecede 50 lira olur. Yıl sonuna kadar, kayıt dışı emanet döviz girişi olursa, dolar kuru 25 liranın altında kalır” dedi.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Merkez Bankası’nın Yıl Sonu Enflasyon Beklentisi Yüzde 64,59

Merkez Bankası, TÜFE’de artış beklentisini 12 ay sonrası için yüzde 33,28’ten 37,91’e, 24 ay sonrası için de yüzde 19,54’ten 22,04’e yükseltti. Yıl sonu dolar kuru beklentisi de 18,89 TL oldu.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) yaptığı Piyasa Katılımcıları Anketi’ne göre, yıl sonu Tüketici Fiyat Endeksi’ndeki (TÜFE) artış beklentisi yüzde 64,59 oldu.

Merkez Bankası, reel ve finansal sektör temsilcileri ile profesyonellerden oluşan 50 katılımcıyla gerçekleştirdiği haziran ayına ilişkin “Piyasa Katılımcıları Anketi”ni yayımladı.

Geçen ay yüzde 2,97 olan haziran ayı TÜFE artışı beklentisi, bu anket döneminde yüzde 3,77’ye yükseldi. Cari yıl sonu TÜFE’deki artış beklentisi ise yüzde 57,92’den yüzde 64,59’a çıktı.

TÜFE’de artış beklentileri 12 ay sonrası için yüzde 33,28’ten 37,91’e, 24 ay sonrası için de yüzde 19,54’ten 22,04’e yükseldi.

Yıl sonu dolar kuru 18,89 TL

Katılımcıların yıl sonu dolar/TL beklentisi 18,89 olurken, 12 ay sonrası dolar/TL beklentisi ise 18,47’den 20,70’e çıktı.

Bir önceki anket döneminde 34,4 milyar dolar olan yıl sonu cari işlemler açığı beklentisi, bu dönemde 37 milyar dolara yükselirken, gelecek yıl cari işlemler açığı beklentisi 23,1 milyar dolar oldu.

– Bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı cari ay beklentisi yüzde 14,00

Gayrisafi Yurt içi Hasıla (GSYH) cari yıl büyüme beklentisi yüzde 3,3’ten yüzde 3,5’e yükselirken, gelecek yıl büyüme beklentisi yüzde 4’ten yüzde 3,8’e geriledi.

TCMB’nin bir hafta vadeli repo ihale faiz oranına ilişkin cari ay sonu ve 3 ay sonrasına ilişkin beklentiler ise yüzde 14,00’te sabit kaldı.

Paylaşın

Euro Ve Dolar Bir Ay İçerisinde Eşitlenebilir

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da faiz oranları ile ekonomik büyüme arasındaki farkın büyüdüğü bir dönemde euronun dolara eşitlenmesi bekleniyor. Amerikan finansal hizmetler şirketi Wells Fargo eşitlenmenin bir ay içinde gerçekleşmesini beklediklerini açıkladı.

Son üç gündür düşüşteki euro bugün 1,05 dolardan işlem görüyor. Euro en son 20 yıl önce dolara eşitlenmişti.

Mayıs ayı ortasında son beş yılın en düşük seviyesine gerileyen euro, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) para politikasını sert şekilde sıkılaştırarak faiz oranlarını Avrupa’daki düzeyin bir hayli üstüne yükseltmesi üzerine bu yıl dolar karşısında yüzde 8 değer kaybetti.

Wells Fargo’nun tahmini Fed’in doların son iki yıldır en yüksek seviyesine çıkmasına yardımcı olmak amacıyla gösterge faiz oranını çarşamba günü 75 baz puan kadar arttırabileceği spekülasyonu üzerine geldi.

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) stratejistlerinden Erik Nelson’a göre Fed’in hareketi ECB’nin daha az artış yanlısı bir yaklaşım izlemesi sebebiyle euro üzerinde baskı yaratıyor. ABD’deki ekonomik büyümenin euro bölgesindekine göre daha güçlü olması da altta yatan sebeplerden.

Bloomberg’e konuşan Nelson “ABD Doları’nın gücüne geri dönüşü beklediğimizden daha hızlı oldu” dedi ve paritenin yaşanacağı görüşünde olduklarını, ancak ne zaman yaşanacağına dair soru işareti bulunduğunu dile getirdi.

ECB yüksek enflasyona rağmen piyasa beklentileri doğrultusunda faiz oranlarında değişikliğe gitmezken, temmuz ayında 11 yılın ardından ilk defa faiz artışına gideceğinin sinyalini vermişti.

ECB Yönetim Konseyi eylülde de faiz oranlarında tekrar artış öngördüğüne işaret ederek artış miktarının güncel orta vadeli enflasyonun görünümüne bağlı olacağını vurgulamıştı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

TL’deki Kayıplara Karşı Korunmanın Maliyeti Rekor Kırdı

Türkiye’de yükselen enflasyona karşın para politikasında değişikliğe gidilmeyeceği beklentisi Türk lirasında düşüş yönündeki pozisyonların rekor seviyeye yükselmesine neden oldu.

Bloomberg HT’nin haberine göre; dolar/TL ’de 3 aylık satım opsiyonlarının primi ile alım opsiyonlarının primi arasında, “25 Delta risk reversal” olarak bilinen fark bu ay 16 yüzde puanın üzerine tırmandı ve o zamandan bu yana bu seviyeye yakın seyrediyor.

Bu, Bloomberg’in söz konusu verileri derlemeye başladığı 2005’ten bu yana en yüksek farka işaret ediyor.

Dolar/TL Haziran ayında TL’deki değer kaybı ile sonuçlanan sert yükselişlerin ardından rekor tazelemişti. 20 Aralık günü görülen 18,36 tarihi zirvenin ardından en yüksek seviyeye çıkan kur 10 Haziran günü 17,50 TL’nin üzerini görmüştü. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın duyurusuyla önce 16,70’e gerileyen dolar, ardından tekrar 17,50 üzerine çıkmıştı.

Bakanlıktan gelen duyuruda, spekülasyonlarla serbest piyasa ilkelerinin sorgulanmasının hedeflendiğine dikkat çekilmiş, enflasyon ile döviz kurunun yükselişine Yeni Ekonomi Modeli ile müdahale edileceği açıklanmıştı. Ayrıca, ortak kurumlarla birlikte hızlı adımlar atılacağı belirtilmişti.

Bakan Nebati “20 Aralık’tan bu yana uygulamakta olduğumuz KKM’ye ilaveten GES’in ihraç edileceğini açıkladık. GES’ler bireysel yatırımcılara yönelik. 15 Haziran’dan itibaren talep toplanacak. Yıllık bileşik getiri yüzde 23,04 olacak. GES’lere konu olan KİT’lere aktarılan hasılat performansı beklenenin üzerinde geldiğinde yatırımcılara ilave getiri sağlayacak” dedi.

Paylaşın

Ücretler Geçen Yılın Gerisine Düştü

Dolar kurundaki yükseliş Türkiye’de reel ücretlerin erimesine yol açtı. Asgari ücretli, memur ve emeklinin bu yıl aldığı zamlı maaşlar, dolar üzerinden hesaplandığına geçen yılki maaşların gerisinde kalıyor.

DW Türkçe’den Pelin Ülker’in haberine göre; Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ülkelerde dolardaki yükseliş her vatandaşı yakından ilgilendiriyor. Kur artışları, maliyetler üzerinden enflasyonu tırmandırırken, asgari ücret ve diğer ücretler reel anlamda eriyor.

Türkiye’de çalışanların yarısından fazlasını ilgilendiren asgari ücret görüşmeleri Aralık 2021’de kur ve enflasyon artışlarının gölgesinde yapılmıştı.

Asgari ücret eridi

İlk toplantısını 1 Aralık’ta yapan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, dördüncü toplantı sonrasında 16 Aralık’ta bu yıl için asgari ücreti 4 bin 253 lira 40 kuruş olarak belirlediklerini açıklamıştı. Bu rakam Türk Lirası (TL) bazında yüzde 50’ye yakın bir artış anlamına geliyordu.

Ancak kur artışları bu zammın erimesine yol açtı.

Geçen yıla 7,43 TL’den başlayan dolar kuru, Mart 2021’de 8 TL’yi görmüş, uzun süre bu seviyelerde işlem gördükten sonra ekimde 9 TL geçmişti. Kasım 2021’de 11 TL civarına ulaşan dolar kuru, 20 Aralık’ta 18 TL’yi geçerek tüm zamanların rekorunu kırmıştı.

2021 yılında asgari ücret 2 bin 825 TL 90 kuruş seviyesindeydi. Aynı yıl ortalama dolar kuru ise 8,86 olarak gerçekleşti. Buna göre asgari ücretin karşılığı 319,1 dolar ediyordu.

Dolar kuru 17,20’nin üzerinde

Doların rekor seviyeleri görmesinin ardından 21 Aralık 2021’de Kur Korumalı Mevduat uygulaması devreye alındı. Uygulamayla birlikte dolar, Aralık sonunda 10-11 TL seviyelerine kadar çekilse bunun etkisi uzun sürmedi. Bu yıla 13,4 TL seviyesinden başlayan dolar kuru, yılbaşından bu yana yüzde 28 yükseldi. Mart’ta 14, Mayıs’ta 16 TL’yi geçen kur, dün 17,20 seviyesinin üzerinden işlem gördü.

Son verilere göre bu yıl ortalama dolar kuru 14,51 seviyesinde bulunuyor. Buna göre 4 bin 253 TL’lik asgari ücretin karşılığı 293,1 dolar ediyor. Bu durum, asgari ücretin geçen yıla göre 26 dolar az olduğuna işaret ediyor.

Asgari ücret dolar bazında erirken diğer ücretlerde de durum farklı değil.

Memur zammı havaya uçtu

Ocak ayında emekli ve memura yılın ilk yarısı için enflasyon farkı ödemesi ve yüzde 7,5’lik toplu sözleşme zammı yapılmıştı.

Buna göre yıl başında aile yardımı ödeneği dahil en düşük memur maaşı 4 bin 881 TL’den 6 bin 429 TL’ye, en düşük memur emekli aylığı da 3 bin 276 TL’den 4 bin 289 TL’ye yükseltildi. Ancak yılın ilk yarısı için yapılan zam, kur artışıyla havaya uçtu.

Geçen yılın ikinci yarısında 4 bin 881 TL’lik en düşük memur maaşı 495,8 dolara denk gelirken 6 bin 429 TL’lik zamlı maaş 443 dolar ediyor.

En düşük memur emekli aylığı da zam öncesinde 332,8 dolar ederken, zam sonrası 295,6 dolara denk geliyor.

Buna göre yapılan zamma rağmen, artan kur karşısında en düşük kademedeki memurun maaşı 52,8 dolar, en düşük kademedeki memur emeklisinin aylığı da 37,2 dolar eridi.

SSK ve Bağ-Kur emeklisi için de durum değişmedi. SSK, 2000 öncesi en düşük emekli maaşı 2 bin 624 TL’den 3 bin 292 TL’ye çıktı. Ancak dolar bazında 266,6 dolardan 226,9 dolara geriledi.

2000 sonrası SSK emekli maaşı bin 626 TL’den 2.041 TL’ye çıkarılırken bu maaşı alanlar dolar bazında 24,6 dolar kaybetti.

Bu yılın başında 2 bin 350 TL’den 2 bin 949 TL’den yükseltilen Bağ-Kur esnaf emeklisi maaşı da dolar bazında 238,7 dolardan 203 dolara indi.

Doktor ve polis de zararda

Öte yandan geçen yıl 8 bin 277 TL’lik 1/4 derecesinde avukat maaşıyla 841 dolar alınırken bu yıl zamlı 10 bin 551 TL’lik maaşla 727 dolar alınabiliyor.

Yılbaşında 1/4 derecesinde uzman doktor maaşı 2 bin 773 TL artışla 10 bin 93 TL’den 12 bin 866 TL’ye çıkarken dolar bazında 1025,3 dolardan 866,7 dolara indi. Bu maaşı alan doktorların kur kaybı yaklaşık 159 dolar oldu.

8/1 derecesinde polis memuru maaşı 7 bin 431 TL’den 9 bin 473 TL’ye çıktı, ancak maaştaki 2 bin 42 TL’lik artış, dolar bazında 102 dolar zarara döndü.

1/4 derecesinde öğretmen maaşı ise yılbaşında 6 bin 586 TL’den 8 bin 594 TL’ye çıkarılmıştı. Zam öncesinde öğretmen maaşıyla 669 dolar alınıyorken, zamlı maaşla 592,3 dolar alınabiliyor. Öğretmen maaşının da 76,7 doları kur farkına gitti.

Kur da enflasyon da artacak

Ekonomistler dünyadaki merkez bankalarının faiz arttırımına gittiği bu dönemde dolar/TL’de yükselme eğiliminin artacağına işaret ediyor. Maaşlar bir yandan kur artışıyla erirken diğer yandan yükselen enflasyondan da olumsuz etkileniyor.

Mayıs verilerine göre yıllık enflasyon yüzde 73,5 artarken, aynı dönemde Üretici Fiyat Endeksi’ndeki artış yüzde 132,2 oldu. Üretici fiyatlarındaki yüksek seyrin gelecek aylarda artan maliyetler üzerinden tüketici enflasyonuna yansıması bekleniyor.

Kur artışlarının etkisiyle aralık ayından bu yana gıda, elektrik, doğal gaz ve akaryakıt başta olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları katlandı. Yılbaşında vergi, harç ve cezalar zamlanırken, Temmuz ayında yapılması beklenen ÖTV artışı da erkene çekildi. Böylece kur artışıyla maaşı tırpanlanan ücretliler, daha yüksek maliyetle karşı karşıya kaldı.

Paylaşın

‘Türk Lirası’nın Değer Kaybı Neden Hızlandı?

Aralık ayında dolar/TL kurunun 18’e ulaşması sonrasında devreye sokulan Kur Korumalı Mevduat sistemi ile kısmen sakinleşen ve 12 TL seviyelerine kadar düşen kur, tekrar 17’yi aştı. Peki kur neden şimdi yükseliyor? TL’nin değer kaybını hızlandıran şey ne oldu?

Prof. Selva Demiralp BBC Türkçe için yorumladı. Demiralp’in yazısı şu şekilde;

KKM’ye dair endişelerimi daha ilk yürürlüğe girdiği sırada da paylaşmıştım. O yazıda kötü senaryoyu şu şekilde tanımlamıştım:

“Kötü senaryoda KKM döviz talebindeki artışı durduramaz. Bu durumda kur artışı Hazineyi ve TCMB’yi ciddi bir genişleme zorunda bırakır. Şayet vergilerde bir artış olmazsa (ki seçim öncesi bu olasılık yok denecek kadar az) bütçe açığı artar. Bu durum, sonu hiperenflasyona kadar giden bir süreçle sonuçlanabilir.”

Bugün geldiğimiz nokta kötü senaryoyla oldukça uyumlu.

KKM’nin Hazine’ye yüklediği ek yük 157 milyar TL olarak hesaplanıyor.

Enflasyon resmi rakamlarla yüzde 74 seviyesine ulaştı, ileriye yönelik beklentiler daha da artacağını gösteriyor.

KKM’nin kuru tutmakta giderek zorlandığını görüyoruz.

Peki kurdaki değer kaybı hafta başından beri neden ivmelendi?

Bu soruya cevap ararken, KKM’nin sürdürülebilirliğine dair endişeler, artan cari açık, giderek sıkışan global piyasalar gibi hep konuştuğumuz kırılganlıklara ek olarak hafta başında gelen iki önemli siyasi demecin altını çizmek isterim.

Zira her iki demeç de politika duruşunda geri adım atılmayacağına, mevcut enflasyonist baskıların artarak devam edeceğine, bu durumun da kuru zorlayacağına işaret ediyor.

1: Faiz indirimlerinin devamı geleceği sinyali

Cem Çakmaklı ve Gökhan Şahin Güneş’le beraber yaptığımız araştırma sadece faiz indirimi değil, faiz indiriminin geleceğine dair sinyallerin bile kurda bir zayıflama yarattığını, tahvil faizlerini yükselttiğini gösteriyor.

Çünkü piyasalar faiz indirimi sonrası enflasyonun ve genel risk priminin artmasını bekledikleri için bu olumsuz tablonun TL’yi zayıflatmasını bekliyorlar.

Bu yüzden hükümet kanadından gelen “faizler düşmeli” demeçlerini takiben dolar/TL kuru yükseliyor.

2017 öncesinde faizlerin inmesi gerektiğine dair siyasi demeçleri takiben TL ortalama yüzde 20 değer kaybederken bu rakam ilerleyen yıllarda yüzde 30’a çıkıyor.

Yani siyasi baskıların birikimli etkisi Merkez Bankası kredibilitesinde daha ağır bir erozyon yaratarak olumsuz fiyatlamayı da artırıyor.

6 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faizi düşürmeye devam edeceğiz” demecini bu açıdan değerlendirdiğimizde piyasaların geçmişte verdiği tepki ile tutarlı hareket ettiğini gözlemliyoruz.

2: ‘Enflasyonla beraber büyüme’ tercihi

Geçen günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, “enflasyonla birlikte büyümenin” siyasi bir tercih olduğunu söylerken “Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık” ifadesini kullandı.

Nebati’nin bu sözlerinin olumlu ve olumsuz iki boyutu var.

Olumlu tarafından bakacak olursak bakanın sözleri hükümetin duruşunda oldukça “ortodoks” bir dönüşe işaret ediyor.

Enflasyonu düşürmek için yapılması gerekenin faizleri yükseltmek olduğunu, ancak faiz artışı ekonomiyi yavaşlatacağı için hükümetin bunu tercih etmediğini söylüyor.

2021’in son çeyreğinden itibaren 5 puanlık faiz indirimine gidilirken hükümet kanadı ve Merkez Bankası bu şekilde enflasyonun da düşeceğini iddia eden “heteredoks” bir anlayışı savunmuştu.

Dünya genelinde uygulaması olmayan ve iktisat disiplinine ters düşen bu görüş maalesef enflasyonu düşürmedi.

Ortodoks politikaların öngördüğü şekilde enflasyonda çok ciddi bir artış ile sonuçlandı.

Kısa vadeli ‘kılıf’ geri tepebilir

Geçen günlerde Koç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu olarak düzenlediğimiz etkinlikte politika faizi ve enflasyon arasında pozitif bir ilişki olduğunu iddia eden Neo Fisher yaklaşımının fikir önderlerinden Profesör John Cochrane’i ağırladık.

Prof. Cochrane de söz konusu yaklaşımın orijinal Fisher eşitliğinde olduğu gibi uzun vadeli bir ilişkiye işaret ettiğini ve kısa vadeli politika hamlelerini motive etmek için bir “kılıf” olarak kullanılmasının geri tepebileceğini, teori ile uyuşmadığını not etti.

Bakan Nebati’nin sözlerini bu açıdan değerlendirdiğimde, hükümetin Türkiye’de zaten yanlış yorumlanmakta olan Neo Fisher yaklaşımından vaz geçtiği sinyalini verdiği için olumlu bir gelişme olarak görüyorum.

Ortodoks politika anlayışında buluşmak şüphesiz ki bir ilerleme.

Ancak yine ortodoks iktisat politikası “enflasyon ile beraber” büyümenin son derece riskli olduğuna işaret ediyor.

Türkiye’deki enflasyonun iki nedeni

Ülkemizde tecrübe ettiğimiz enflasyon iki temel sebepten kaynaklanıyor:

Arz yönlü baskılar esasen faizin düşük kalması sonucu TL’nin zayıflaması ile ithal ettiğimiz ara malı fiyatlarındaki artışı yansıtıyor.

Talep yönlü baskılar ise düşük faizin borçlanma ve harcamaları teşvik etmesinin bir sonucu.

Yani her iki sebebin kökünde de düşük faiz tercihi yatıyor.

Enflasyon bir ekonominin “yavaşla” sinyalidir, kendi kendini soğutma çabasıdır.

Ortodoks anlayışta merkez bankaları enflasyonist baskılar arttığında faizleri yukarı çekerek ekonominin bu çabasına destek verirler.

Çünkü ancak o zaman enflasyonu kalıcı hale getirmesi engellenir.

Aksi takdirde talep yavaşlasa da enflasyon kendi kendine düşmeyecektir.

Yangına körükle gitmek

Eğer “enflasyonla beraber büyüme” tercihi yapılırsa bu durum kısa vadede ekonominin kendi kendini soğutma çabalarını baskılamaya çalışır.

Yükselen enflasyon talebi geri çekerken düşük faiz ortamı talebi tekrar canlandırmayı dener.

Yani ortodoks anlayış enflasyon yaşanan ülkeyi soğutmak gerektiğini söylerken “enflasyonla beraber büyüme” çabası yangına körükle gitmek anlamına gelir.

Toparlayacak olursak, yüksek enflasyon ortamında hükümet kanadının faiz indirimleri ile büyümeyi desteklemeye devam edeceği sinyalleri hiperenflasyon endişelerini artırarak piyasalardaki tedirginliği artırıyor.

Sürdürülemez ve sonu belirsiz bir yolda devam edildiği inancının altını çiziyor.

Yoksullaşan halk tüketemez

Son söz olarak bir noktanın tekrar altını çizelim:

Şüphesiz hiçbir ülke ekonomisini gereksiz yere daraltmak, istihdamı azaltmak istemez.

Ancak enflasyon nüfusun yüzde 100’üne yoksullaşma olarak yansırken “enflasyona rağmen büyüme” çabası işsizlik oranında birkaç puanlık bir azalışın ötesinde fayda sağlamaz.

O fayda da giderek azalır, çünkü enflasyonla büyüme sürdürülemez.

Yoksullaşan halk tüketemez, enflasyon ortamı yatırımcıyı ürkütür.

İşte bu nedenlerle ortodoks iktisadi görüş “enflasyonla büyüme” kavramının üzerini çizer.

Önceliği enflasyonu düşürmeye verir.

Çünkü enflasyon düştükten sonra gelecek büyüme sağlıklı ve sürdürülebilir olur.

Kısa vadede bir bedeli olsa da bu tercih sonucunda uzun vadede herkes kazançlı çıkar.

Paylaşın

Dolarizasyon Yüzde 72’ye Ulaştı!

Dolardaki hızlı yükselişin önüne geçmek ve düşük faiz politikası nedeniyle tercih edilmeyen TL mevduatı daha cazip hale getirip döviz talebini azaltmak için devreye alınan kur korumalı TL mevduat hesabı bankacılık sektöründe mevduatta dolarizasyonu arttırdı.

KKM devreye girdiği ilk hafta TL mevduatın KKM hariç toplam mevduat içindeki payı 37,35 seviyesinde iken Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) 27 Mayıs haftası verisinde KKM hariç TL mevduatın payı yüzde 28,15’e geriledi. KKM dövizdeki değişime duyarlı olduğu ve mevduat getirisi kurdaki değişime göre mudilere sunulduğu için dövize endeksli olarak değerlendiriliyor. Döviz mevduatının payı ise KKM devreye girdiği ilk hafta KKM ile birlikte yüzde 62,05 seviyesinde iken 27 Mayıs itibariyle KKM ile birlikte döviz mevduatının toplam mevduat içindeki payı yüzde 71,84’e çıktı. Yani KKM’nin devreye girdiği ilk haftadan bu yana TL mevduatın payı 9.2 puan azalırken dövize endeksli mevduatın payı 9 2 puan artmış oldu.

KKM ile Rusya Ukrayna savaşının başladığı şubat ayı sonuna kadar döviz kurlarında bir stabilizasyon sağlanmış ve dolar/ TL 13.5-14 lira seviyesinde kalmıştı. Özellikle şirketlere sağlanan vergi avantajı ile dövizden KKM’ye dönüş hızlanmıştı. Ancak son dönemde kurlardaki hızlı yükseliş ve şirketlerin maliyetler nedeniyle artan döviz ihtiyacı KKM’ye geçişlerin ivme kaybetmesine neden oldu.

KKM’nin payı yüzde 13,68’e yükseldi

Dünya’dan Şebnem Turhan’ın haberine göre; KKM her ne kadar TL mevduat olarak adlandırılsa da vade sonu getirisi döviz kurlarındaki değişime göre belirlendiği için analistler dövize endeksli mevduat olarak değerlendirilmesini daha uygun görüyor. KKM ilk olarak 20 Aralık’ta devreye alındı ve ilk veriyi 24 Aralık 2021 haftasında karşıladık. İlk haftasında 29 milyon lira giriş sağlanırken 24 Aralık haftasında KKM’nin toplam mevduattaki payı yüzde 0,6, KKM hariç TL mevduatın toplam bankacılık sektörü mevduatındaki payı yüzde 37,35, döviz mevduatının payı yüzde 62,05, KKM ile beraber dövize endeksli mevduatın payı ise yüzde 62,64 seviyesindeydi. KKM’ye katılım arttıkça KKM hariç TL mevduatın toplam mevduattaki payı düşüş eğilimine girdi. 27 Mayıs haftasında KKM’nin payı toplam mevduatta yüzde 13,68’e çıkarken KKM hariç TL mevduatın payı da yüzde 28,15’e indi. KKM ile birlikte döviz mevduatının payı da yüzde 71,84’e yükseldi. Analistler KKM’nin her ne kadar döviz talebini azaltmayı hedefl ese ve liralaşma stratejisinin bir parçası olsa da dövize endeksli olması nedeniyle yine dolarizasyonu artırıcı yönde etki yaptığına dikkat çekti.

KKM’nin Merkez Bankası’na olan yükü veriler açıklanmadığı için bilinmiyor. Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçe sonuçlarında KKM dönüşleri için ne kadar ödediğini açıklıyor. Buna göre mart ve nisan aylarında KKM dönüşleri için 16,3 milyar lira ödendi.

Paylaşın

Reuters: Türkiye’de Tekrar Bir Kur Krizi Yaşanabilir

Türk Lirası bu yıl dolara karşı yüzde 20 değer kaybederken, Nisan ayında yıllık enflasyon yüzde 70 seviyesine dayandı. Merkez Bankası’nın (TCMB) rezervlerinin eksi 55 milyar dolar seviyesine düşmesi yüzünden ekonominin bir sonraki kur şokuna hazır olamayabileceği uyarısı yapılıyor.

Reuters haber ajansı bugün yayımladığı analizde Türkiye ekonomindeki son gelişmeleri değerlendirdi.

BBC Türkçe’nin Reuters’tan aktardığı habere göre, geçen yıl yaşanan kur krizinin ardından Türk Lirası’nın tekrar hızla değer kaybetmesi ihtimali, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar seçilip seçilmemesinde belirleyici olacak.

Türk Lirası bu yıl dolara karşı yüzde 20 değer kaybetti.

Dünya çapında yükselen enerji ve gıda fiyatları halihazırda bir enflasyon sorunu yaşayan Türkiye ekonomisini daha da zora soktu.

Nisan ayında yıllık enflasyon yüzde 70 seviyesine dayandı.

Reuters’a göre Türkiye’de yetkililer ekonomideki patlamayı, Aralık ayında rezerv satarak ve kur korumalı mevduat hesabı uygulamasını devreye sokarak önledi.

Ajansın analizinde buna rağmen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) rezervlerinin eksi 55 milyar dolar seviyesine düşmesi yüzünden ekonominin bir sonraki kur şokuna hazır olamayabileceği uyarısı yapılıyor.

Türkiye’deki kredi büyümesinin yüzde 50 oranına ulaştığı vurgulanırken bu yüzden enflasyonun üç haneli sayılara varabileceği aktarılıyor.

Ancak bu kadar ciddi bir şekilde yükselen enflasyona rağmen TCMB politika faizini yüzde 14 seviyesinde tutmaya devam ediyor.

‘Yatırım bankaları rezervler yüzünden endişeli’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılmasına karşı çıkması yüzünden Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin daha da gerilmesinin gündemde olduğu aktarılan analizde, yatırım bankalarının ise rezervlerdeki düşüşten endişelendiği dile getiriliyor.

ABD merkezli Citi Bankası, enerji ve gıda ithalatının cari açığı milli gelirin yüzde 5’ine çıkarabileceğini aktardı.

Diğer yandan yatırımcılar kur korumalı TL vadeli mevduat hesaplarına bireylerin ve kurumların ilgisinin devam etmesinin önemli olduğunu düşünüyor.

Reuters için hesaplamayı yapan dört ekonomiste göre bu hesaplarda Temmuz’da geri ödemesi gelecek olan 10 milyar dolar, Ağustos’ta geri ödemesi gelecek 20 milyar dolar değerinde mevduatın bulunduğu tahmin ediliyor.

‘Türkiye’deki istikrarsızlık seçim sonuçlarını belirleyebilir’

Reuters’a konuşan JPMorgan analisti Zafar Nazım, negatif reel faiz yüzünden bireylerin bu hesaplara olan ilgisini canlı tutmanın mühim olduğunu belirtiyor.

İsviçre merkezli yatırım bankası Mirabaud’ın gelişmekte olan piyasalar şefi Daniel Moreno’ya göre bu sistemin sürdürülebilmesi mümkün değil.

Mirabaud, elinde kalan Türk tahvillerini geçen yıl yaşanan kur krizi sırasında satmıştı.

Moreno, “İşlerin her geçen gün kötüye gittiği görülüyor. Ancak yine de Türkiye’nin mücadele vermeden düşeceğini sanmıyorum” diyor.

Reuters’ın haberinde atıfta bulunduğu yabancı yatırımcılar, Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi takdirinde ortodoks ekonomi politikalarına dönüş ihtimalinin artması nedeniyle piyasaların yükselebileceğini dile getiriyor.

Gelişmekte olan piyasalar fonu Gramercy’den Petar Atanasov, “Türkiye’deki istikrarsızlık seçim sonuçlarını belirleyebilir” yorumunda bulunuyor.

Atanasov ise “Piyasalar son ana kadar şüpheli yaklaşacaktır. Sonuçları hiç belli olmayan bir seçim olacak, her şey gerçekleşebilir” diyor.

Paylaşın

TL’nin Aylık Kaybı Yüzde 8’i Geçti

İstanbul serbest piyasada dolar 16,18 liradan, euro 17,31 liradan güne başladı. Dün, doların satış fiyatı 16,06 lira, euronun satış fiyatı ise 17,21 lira olmuştu. Dolar iki haftadır TL karşısındaki yükselişini sürdürüyor.

Bankacılar ise kamu kontrollü olarak niteledikleri kurda yeni döviz kaynağı olmadan dengenin nasıl sağlanacağını sorguluyor. TL ay başından beri dolar karşısında yüzde 8’in üzerinde değer kaybı yaşarken, yılbaşından beri kayıp ise yüzde 19’a yaklaştı.

Öncü verilerden bankacıların yaptığı hesaplamaya göre Merkez Bankası’nın mayıs ayında piyasaya rezervlerinden yaptığı döviz arzı yılın ilk 4 ayına göre belirgin bir artış eğiliminde. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın zaten negatifte olan kendi ait döviz rezervleri mevcut kur politikasında her geçen gün daha çok eriyor.

Merkez Bankası’nın toplam rezervi 13 Mayıs itibarıyla 102 milyar doların altına, uluslararası net rezervler ise 11.5 milyar dolara geriledi. Swap hariç rezervler ise aynı dönemde eksi 52 milyar dolara kadar gerileyerek daha önce büyük siyasi ve ekonomik değişimleri beraberinde getiren eksi 60 milyar dolara bir kez daha yaklaştı.

Bankacıların hesaplamalarına göre bu hafta açıklanacak net rezervin 11.5 milyar dolardan 10 milyar dolara veya bir miktar altına gerilemesi bekleniyor.

Reuters’ın haberine göre, Merkez ihracatçı döviz gelirlerinin yüzde 40’ını, hizmet ihracatı döviz gelirlerinin bir kısmını ve kur korumalı mevduat uygulamasının döviz kısmını rezervlerine katsa da bankanın rezervleri aynı oranda artmıyor.

Hatta bu döviz gelirlerine rağmen net rezervler son 4 haftada 7.6 milyar dolar eridi. Aradaki fark, kurda hükümetin tanımıyla “istikrar” için kullanılıyor. TCMB resmi olarak kurdaki müdahalelerini kabul etmezken hareketleri dalgalı kur rejimi olarak nitelendiriyor.

Ekonomist Haluk Bürümcekçi, TCMB’nin döviz satışlarının “Ocak-Nisan döneminde 30 milyar doları aştığını tahmin ediyoruz. Satışların Mayıs ayında daha da yoğunlaştığı günlük analitik bilanço verilerinden hareketle söylenebiliyor… Nitekim, banka swapları ile düzeltilmiş net uluslararası rezerv büyüklüğünün Mayıs ayı ilk 20 günü sonunda 7.7 milyar dolar daha gerilediğini hesaplamaktayız” dedi.

Reuters’ın görüşlerine başvurduğu birçok döviz işlemcisi de benzer şekilde Mayıs ayı başından beri TCMB’nin döviz satışlarına hız verdiğini ve günlük net 0.5 milyar dolar üzerinde rezerv kaybına neden olacak döviz satışı yapıldığını ve bunun da geçtiğimiz aylara göre satışların arttığı anlamına geldiğini belirtiyorlar.

Bir bankanın döviz masası işlemcisi, “Turizm iyi geçecek, kış enerji ithalatı azalacak bunlar pozitif. Ancak KKM girişleri zayıfladı, rezervler ise her gün daha çok zayıflıyor. Eğer kur politikasının sürmesi isteniyorsa bu dengeyi değiştirecek yeni bir gelişmeye, yeni bir döviz kaynağına ihtiyaç var. Burada bireylerin 139 milyar dolarlık birikimleri çekebilecek bir tahvil ihracı ya da Suudi Arabistan vb kaynaklı yeni bir döviz kaynağı sağlanıp sağlanamayacağını takip edeceğiz” dedi.

Bu kapsamda piyasalarda kısa vadeli yüksek getirili bir bono, enflasyona endeksli tahvil gibi adımlarla dövize olan talebin düşürülüp düşürülemeyeceği ve yurtdışından kamuya yeni döviz kaynağı sağlanıp sağlanamayacağı takip ediliyor.

Türkiye’nin beş yıl vadeli borcunu iflasa karşı korumanın maliyetini gösteren CDS’ler (risk primi) dün 730 puan ile Refinitiv verilerine göre 2008 yılındaki küresel finansal krizden bu yana rekor seviyeye çıktı. CDS dün günü 724/734 seviyesinden tamamladı. Bankacılar CDS yükselişinin Hazine’nin dolar borçlanma maliyetlerini çift haneye yaklaştırdığına dikkat çekiyorlar.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

İlk Çeyrekte 24 Milyar Dolar Müdahale Satışı Yapılmış!

Dolar/TL’de bu hafta itibariyle 4.5 aydır aşılamayan duvar 15 lira sınırı geçildi. En son Aralık 2021’de 18.3 lirayı aşan dolar/TL ardından devreye giren kur korumalı TL mevduat başta olmak üzere önlemlerle gerilemiş bu yıl ise 15 liranın altındaki seyrini sürdürmüştü.

Ancak dış etkiler, yüksek enflasyon, artan döviz ihtiyacıyla kur yönünü yeniden yukarıya çevirmiş görünüyor. Yıl boyunca talebin yüksek olduğu günlerde kamu bankaları ve Merkez Bankası’nın döviz satışı ile dengeleme çabasında olduğunu piyasa uzmanları sık sık tekrarlıyor ancak artık ne kadarlık bir satış yapıldığına dair resmi bir açıklama ise yapılmıyor.

Dünya’dan Şebnem Turhan’ın haberine göre, ekonomist Haluk Bürümcekçi tıpkı 2019 Mart ayında başlayan ve 128 milyar dolara kadar ulaşan rezerv erimesini takip ettiği gibi bu yıl yapılan değişimleri de verilerle ortaya koydu. Bürümcekçi’nin yaptığı hesaplamalara göre bu yılın ilk çeyreğinde yaklaşık 24 milyar dolar müdahale amaçlı satış yapıldı.

Bürümcekçi, rakamların son aylardaki döviz akımlarının önemli bir kısmı Merkez Bankası’na yönlendirilmesine rağmen bununla uyumlu bir toplam ve net rezerv birikimi sağlayamadığını yansıttığına işaret ederek rezervlerin sahiplik durumu açısından da bir iyileşme sağlanamadığını vurguladı.

IMF tanımlı net uluslararası rezerv için hesaplama yapan Bürümcekçi, reeskont kredileri, kur korumalı mevduatta döviz dönüşümü ve ihracat gelirinin belli yüzdesinin alınması başta olmak üzere rezervlere döviz girişi sağlandığını belirterek çıkışların ise KİT’lere satış, swaplar, Hazine işlemleri olduğunu belirtti. İhracat bedellerinin 18 Nisan’a kadar yüzde 25’inin Merkez Bankası’na satış zorunluluğu vardı. 18 Nisan’dan itibaren ise hem hizmet ihracatçıları sisteme dahil edildi hem de oran yüzde 40’a yükseltildi.

İhracat geliri hariç 17.1 milyar dolar artmalıydı

Bürümcekçi’nin hesabına göre reeskont kredilerinden ilk çeyrekte 4.9 milyar dolarlık bir katkı sağlandı rezervlere. KKM’de dövizden dönüşten gelen miktar ise yaklaşık 28.6 milyar dolar seviyesinde. KİT’lere 12.8 milyar dolar döviz satılırken swaplardan 2.4 milyar dolar düşüş, Hazine işlemlerinden ise 1.2 milyar dolarlık azalma var. İhracat bedellerinin yüzde 25’i hariç tutulduğunda uluslararası net rezervlerin 17.1 milyar dolar ilk çeyrekte artması gerekiyordu. Ancak resmi verilere göre artış 7.8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Yani 9.3 milyar dolar daha az artış oldu. Buna Bürümcekçi yaklaşık olarak her ay 5 milyar dolar seviyesinde ihracat bedeli eklendiğinde artışın yaklaşık 32.1 milyar dolar olması gerektiğini yani bunun da 24.3 milyar dolarlık fark yarattığını vurguladı.

Hesap bize yaklaşık olarak 24.3 milyar dolarlık rezervin kamu bankaları eliyle veya Merkez Bankası tarafından döviz piyasalarına müdahale için kullanıldığını gösteriyor. Bürümcekçi bir çok verinin şeffaf olarak açıklanmadığı için hesaplamalarda hata payı olabileceğine de işaret etti. Bürümcekçi, talebin fazla olduğu günlerde karşılamak için satışların yapıldığını dile getirerek bu yapılmasaydı dolar/ TL’deki seviyenin çok daha yüksek olacağını vurguladı.

Paylaşın