Muğla: Bodrum, Deniz Müzesi

Deniz Müzesi; Muğla’nın Bodrum İlçesi, Çarşı Mahallesi, Nazım Hikmet Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

İlk kez 2010 yılı ekim ayında Bodrum Yat Festivali kapsamında Bodrum kalesi önünde kurulan 144 m² çadır içinde Bodrum’un değerlerini özetle anlatan bir kurgu, özenle yapılmış 18 adet “Bodrum tipi” tekne modelinin sunulduğu bir sergileme ile başlamıştır.

Bodrum Ticaret Odası’nın proje liderliği ve Bodrum Belediyesi’nin önemli katkılarıyla ilerleyen proje Müze Projesi Tanıtım Sergileri olarak yer almış, Bodrum merkezinde bulunan eski bedesten binasının müze olarak tahsis edilmesiyle 15 Ekim 2011 tarihinde halkın hizmetine açılmıştır.

Bodrum’da bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatında önemli bir yere sahip olan değerleri “Bodrum tipi” teknelerin orijinallerine sadık modellerinin Bodrumlu büyük usta Ali Kemal Denizaslanı tarafından yapılmasıyla başlayan projede şu anda 48 adet model tekne sergilenmektedir.

Müzenin üst katında ayrılan özel bölümde, 23 Aralık 2011 tarihi itibariyle ziyarete açılan, Hasan Güleşçi’nin yaklaşık 40 yıllık bir zaman diliminde dünyanın çeşitli bölgelerinden toplanarak oluşturduğu çok değerli ve zengin (168 aileye ait 6.000’e yakın deniz kabuğu) “Hasan Güleşçi Deniz Kabukları Koleksiyonu” sunulmaktadır.

“Cevat Şakir Kabaağaçlı Koleksiyonu” kısmında, Kabaağaçlı’nın aile ağacı ile başlayan bilgilendirme ile bebekliği, aile albümünden seçilmiş özel fotoğraflarıyla yaşamından kareler, tarihi belgeler ile kendi kaleminden yazdığı yazıları, çizdiği resimleri ve kişisel eşyaları sergilenmektedir.

Paylaşın

İstanbul: Deniz Müzesi

Dünyanın en önemli kültür, turizm, sanat, finans ve ticaret merkezlerinden biri olan İstanbul, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Deniz Müzesi; İstanbul’un Beşiktaş İlçesi, Sinan Paşa Mahallesi, Beşiktaş Caddesi üzerinde yer alır.

Deniz Müzesi, 31 Ağustos 1897 tarihinde Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa`nın emirleri ve Tersane Komutanı Amiral Arif Hikmet Paşa`nın destekleri ile Binbaşı Süleyman Nutki tarafından Tersane-i Amire bünyesindeki Mayın Müfreze Komutanlığı`na ait binada dünyanın nadir örneklerinden biri olarak “Müze ve Kütüphane İdaresi” adıyla kurulmuştur.

Önceleri tasnifi yapılmamış, müze deposu olarak sergiye açılmıştır. 1914 yılında Bahriye Naziri olan Cemal Paşa, denizciliğin tüm kollarında olduğu gibi müzede de reform yapmış ve müdürlüğe Deniz Yüzbaşı Ressam Ali Sami Boyar`ı getirerek, bilimsel anlamda müzenin yeniden düzenlenmesine olanak sağlamıştır.

Ali Sami Boyar 1917 yılında müzenin ilk kataloğunu yayınlamış, Türk gemilerinin tam ve yarım modellerinin yapılması için “gemi model atölyesi” ve mankenlerin yapıldığı “mulaj (döküm)-manken atölyesi”ni kurarak, müzenin geliştirilmesine ve bugünkü halini almasına temel oluşturmuştur. 1933 yılında Kasımpaşa`daki Nakkaşhane binasına taşınan müze, bu kez “Bahriye Müzesi Müdürlüğü” adıyla açılmış, II. Dünya Savaşı`nda ise olası tahribattan korumak üzere Ankara, İzmit ve Niğde`ye aktarılmıştır.

1946 yılında müzenin tekrar İstanbul`da kurulmasına karar verilerek önce bugünkü Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binasına depolanmış, sonra da Dolmabahçe Camii Hünkar Mahfeli`ne taşınmıştır. Yeni müze müdürü Haluk Şehsuvaroğlu idaresinde, 1948 sonbaharında Preveze Deniz Zaferi`nin 410. yıldönümü sırasında “Deniz Müzesi ve Arşivi Müdürlüğü” adı ile ziyarete açılmıştır. 1956 yılında Dolmabahçe yolunun genişletilmesi sırasında müzenin müştemilatından olan garaj ve kayıkhane binası istimlak edilmiş, burada bulunan arşiv ve belgeler Dolmabahçe Sarayı`nın kuzey kısmında bulunan (bugünkü Deniz Tarih Arşivi binası) Arabacılar Dairesi`ne taşınmıştır.

Son olarak 27 Eylül 1961 yılında, Beşiktaş semtinin İskele Meydanı`nda Türk Amirali Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa`nın anıtı ve türbesi yanında, bugünkü bulunduğu yere taşınmıştır.4 Ekim 2013 de yeni Binasında hizmete açılmıştır. Türkiye`nin denizcilik alanında en büyük ve içerdiği koleksiyon çeşitliliği açısından dünyanın sayılı müzelerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın