Spor ve beslenme, öneriler

Sağlıklı bir yaşam için beslenmenin ve sporun önemi çok eskiden beri bilinen bir gerçektir. Beslenme ve spor ilişkisi sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmazlarıdır. İster yürüyüş yapın, ister pilates yapın, ister fitnes yapın, isterseniz  maraton koşun…

Hangi sporu yaparsanız yapın, spor yapanların sağlığın korunması, dayanıklılığın artması, konsantrasyon ve dikkat yeteneğinin iyi olması ve spordan maksimum faydayı sağlamak için sağlıklı beslenmelisiniz.

Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi, büyüme ve gelişmesi, sağlıklarını koruyabilmesi ve yeniden kazanabilmesi, gerekli hareket ve işleri yapabilmesi için besinlerin yeterli ve dengeli olarak kullanılmasına beslenme diyebiliriz.

Yeterli beslenme; Genellikle vücudun yaşam ve çalışmasının sürdürülebilmesi için gerekli enerjinin sağlanmasıdır. (Enerji veren besin öğeleri: karbonhidrat, yağ, protein)

Dengeli beslenme; Vücut için gerekli enerjinin yanı sıra, tüm besin öğelerinin gereksinim kadar alınmasıdır.

Besin; sağlığın ve vücut fonksiyonlarının korunması veya diğer bir deyişle yaşamın ve büyümenin sürdürülmesi için tüketilen bir maddedir.

Besinlerimiz, 3 temel besin maddesi olan yağlar, karbonhidratlar ve proteinler, bunların yanı sıra mineral maddeler, iz elementleri (demir, çinko, iyot vb. gibi), vitaminler, aroma maddeleri ve sudan olan karışımlarıdır.

Yeterli ve dengeli beslenerek sağlıklı bir yaşam sürdürmek için;

  • Uzun süren açlıklardan kaçınılmalı, azar azar sık sık beslenme alışkanlığı sağlanmalıdır
  • Fizik aktivite düzeyi artırılmalıdır
  • Total yağ tüketimi günlük enerji gereksiniminin %30’u civarında olmalıdır
  • Günlük saf şeker tüketimi azaltılmalıdır
  • Tuz ve tuzlu yiyecek tüketimi azaltılmalıdır
  • Daha çok posalı yiyecekler tercih edilmelidir
  • Yenilen besinlerin temizliğine özen gösterilmelidir
  • Kalori alınımı obeziteyi önleyecek düzeyde azaltılmalı, arzu edilen vücut ağırlığı sağlanmalıdır
  • Alkollü içki tüketilmemeli veya tüketimi sınırlandırılmalıdır
  • Sigara içilmemelidir
  • Stresten mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır

Sporcu beslenmesinin önemi;

Beslenme kavramı spor olgusu içerisinde, kimine göre sihirli bir değnek, kimine göre ise zorunlu bir eğitim ve uygulama sürecini ifade eder. Organizmanın günlük 50 çeşidin üzerinde besin öğesine gereksinimi bulunduğunu düşünürsek, besin öğelerinin belirli bir süre yetersiz tüketimi veya birkaçının tüketilmemesi halinde, sağlık ve performansın olumsuz yönde etkileneceği sonucuna ulaşırız.

Beslenme bütündür ve sporcunun performansını en üst düzeye çıkaracak sihirli yiyecek ve içecekler yoktur. Önemli olan sporcunun, sporcu beslenmesi kuralları içerisinde, yeterli ve dengeli beslenmesinin sağlanmasıdır. Dengeli bir beslenme ile gelişme gösteren sporcu performansının, yapılan araştırmalar yetersiz beslenme ile düşeceği sonucuna varmışlardır.

Alınan temel besin öğelerinde önemli ölçüde bir yetersizlik olmadığı sürece, beslenme durumu sihirli bir şekilde kısa sürede performansı etkilemeyerek, örneğin 100m koşu süresini yarıya indirmeyecektir. Fakat yıllık sezon süresince optimal beslenme ile performansta farklılık yaratabilmektedir. Sağlıklı kalmak, kendini iyi hissetmek için yoğun antrenman yaparak, kondüsyonu artırmak mümkün olabilmektedir. Bu şartların sağlanması ise kazanma ve kaybetme arasındaki farkı belirlemektedir.

Bir sporcunun beslenmesinde gözetilmesi gereken 5 temel hedef;

  • Antrenman taleplerini karşılamak için yeterli enerji alımı
  • Kas ve karaciğer glikojen depolarının yenilenmesi için yeterli karbonhidrat alımı
  • Dokuların (özellikle kas dokusu) büyümesi ve onarımı için yeterli protein alımı
  • Sağlıklı bir bağışıklık sistemini sürdürmek için yeterli ve dengeli bir diyet (örneğin, proteinler, antioksidan vitaminler)
  • Yeterli sıvı alımı (hidrasyon)

Bir sporcu vücut ağırlığını ve sağlığını korumak ve egzersiz etkilerini en üst düzeye çıkarmak için yeterli enerji tüketmelidir. Negatif enerji dengesi yani alınan enerjinin harcanan enerjiden az olması kas kütlesi kaybına, adet düzensizliğine, kemik dokusu kaybı veya yoğunluğunun azalmasına ve yorgunluk hissinin, yaralanma ve hastalık riskinin ve toparlanma sürecinin artmasına neden olur. Bu nedenle bir sporcunun cinsiyeti, yaptığı spor branşı, antrenman süresi ve sıklığı gözetilerek yeterli enerji alımının sağlaması gerekmektedir.

Sporcuların karbonhidrat alımı öncelikle dinlenme veya hafif antrenman günleri için planlanırken ağır antrenman günlerinde, performansı desteklemek ve toparlanmayı kolaylaştırmak için egzersiz öncesi, sırasında veya sonrasında ilave karbonhidrat eklenebilmektedir. Örneğin düşük yoğunluklu hafif antrenman günlerinde sporcunun karbonhidrat ihtiyacı vücut ağırlığı başına 3-5 gram/gün iken, yüksek yoğunluklu antrenman günlerinde 10-12 g/kg/gün kadardır.

Sporcuların protein ihtiyaçları sporcu olmayanlardan daha fazla olsa da, toplumda algılandıkları kadar yüksek değildir. Beslenme ve Diyetetik Akademisi ve Amerikan Spor Hekimliği Koleji (ACSM), antrenmana bağlı olarak sporcular için günlük vücut ağırlığı başına 1.2 – 2.0 gram protein önermektedir.

Diyet yağının enerjiye katkısı ise % 20-35’i arasında olmalıdır. Yağ ve esansiyel yağ asitleri hem bir enerji kaynağı olarak hem de yağda çözünen vitaminlerin kullanılması açısından sporcuların diyetlerinde önemli bir yer kaplamaktadır.

ACSM, sporcuların çeşitli besinlerden yeterli miktarda enerji aldığı takdirde, ek vitamin ve mineral takviyesine ihtiyaç duymayacağını önermektedir. Uluslar Arası Spor Beslenmesi Topluluğu (ISSN), çeşitli besin gruplarını içeren zengin bir diyetin çoğu durumda yeterli miktarda mikro besin sağlayacağını bildirmiştir. Ancak bazı sporcuların ter ve idrardaki orantısız kayıplar nedeniyle daha büyük gereksinimleri olabilmektedir. Bu sporcular için takviyenin bireysel olarak dikkate alınması gerekebilmektedir.

Yeterli sıvı alımı bir sporcu için çok önemlidir. Yetersiz sıvı alımında her kalp atışında pompalanan kan miktarı azalır, egzersiz kasları yeterli oksijen alamaz, yorgunluk artar, performans düşer ve egzersizin yan ürünleri olması gerektiği gibi vücuttan atılmaz. Bu nedenle bir sporcu günlük enerji ihtiyacına göre ve antrenmanda kaybettiği ter miktarını karşılayacak şekilde sıvı tüketmelidir.

İyi düzenlenmiş bir beslenme planı, optimum performans için vücudunuzu en etkili şekilde beslemek için yeterli enerji ve besin öğelerini güvenli bir şekilde sağlayacaktır. İlave beslenme ve hidrasyon gerektiğinde, sporcu takviyelerinin kullanımı ve kişiselleştirilmiş bir beslenme planı oluşturmak için bir spor diyetisyeniyle birlikte çalışılması gerekmektedir.

Paylaşın

İmmün (bağışıklık) sistemi ve beslenme

İmmün sistem diğer adıyla bağışıklık sistemi, vücudun doğal savunma sistemidir. Hücreler, dokular ve organlardan oluşan karmaşık bir yapıdır. Vücudu bakteriler, virüsler, parazitler, funguslar gibi saldırganlara karşı korur. İmmün sistem vücudu öncelikle deri, mide asiti, mukus, öksürük refleksi, gözyaşındaki enzimler ve ter gibi bariyerlerle korur.

Bariyerlerde herhangi bir şekilde hata olursa, immün sistem vücuda girmek isteyen yabancılara saldıran, onları tahrip eden beyaz kan hücrelerini, kan proteinlerini ve antikorları, interferon gibi bazı kimyasalları üretir. İmmün sistem vücudun kendi yapısına yabancı olan maddeleri (antijenleri) tanıyabilme ve onlarla baş edebilme özelliğine sahiptir. Uygun çalıştığında nezleden kansere kadar değişen tüm sağlık sorunlarını önler.

Beslenme ile immün sistem ve enfeksiyonlar arasında doğru bir ilişki bulunmaktadır. Sağlıklı beslenme, immün cevabın geliştirilmesi ve enfeksiyonlardan korunma için esastır. Sağlıklı bir beslenme alışkanlığı, immün cevabı optimize etmekte, viral enfeksiyonları önlemektedir. Buna karşın yetersiz beslenme, immün sistemi bozmakta, fonksiyonlarını baskılamakta ve enfeksiyon riskini artırmaktadır.

Yetersiz beslenmenin immün cevap ve vücut savunmasına etkisi, yetersizliğin süresine ve derecesine bağlıdır.  Organizmanın karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminlar, mineraller ve su olarak gruplandırılan 50’ye yakın türde besin ögesine gereksinimi vardır. Farklı görevleri nedeniyle organizmanın işleyişi için vazgeçilmez olan bu besin ögelerinin, immün sistem üzerine etkileri de doğal olarak farklıdır.

Bazı besin ögeleri, immün sistem hücrelerinin yapımı için gerekli ön maddeler iken; bazı besin ögelerinin immun sistem hücrelerinin yapımını uyardığı ya da inflamatuar yanıtta görev aldığı, antioksidan özellikleri olan diğer bazı besin öğelerinin ise immün sistem fonksiyonlarını olumlu etkilediği bilinmektedir.

Güçlü bir bağışıklık için nasıl beslenmeliyiz?

Su: Toksinlerin dışarı atılması ve metabolizmanın hızlanması için günde 2-2,5 lt su tüketilmelidir.

Meyve ve Sebze: Günde 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmelidir. Portakal, kivi, greyfurt, kuşburnu, yeşil biber, domates gibi C vitamininden zengin,   havuç, ıspanak, brokoli, pırasa, domates gibi A vitamininden zengin sebzeler ve meyveler tercih edilmelidir.

Çinko: Bağışıklık sisteminin temel taşıdır. Serbest radikallerin vücuda hasar vermesini engeller.  Özellikle kabak çekirdeği, kuru baklagiller, susam, fındık, badem, ceviz, fıstık, deniz ürünleri çinko bakımından zengindir.

D vitamini: D vitamini eksikliğinde bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu hastalıklara davetiye çıkarmış oluruz. En iyi kaynağı güneş olan D vitaminini somon, yumurta ve sütten de alabiliriz.

Omega3: Bağışıklık sistemini düzenleyici ve destekleyici özelliğe sahiptir. Özellikle yağlı balıklar zengin kaynağıdır.  Keten tohumu, avokado, semiz otu da omega 3 kaynakları arasındadır. Haftada 2-3 defa balık tüketimine özen gösterilmelidir.

Beta Glukan: Bağışıklık için çok önemli bir besindir. Virüs, bakteri, mantar ve parazitlere karşı vücut direncini arttırır. Ekmek mayasından elde edilen bir polisakkarittir. Bağışıklık için 1,3/1,6  bağ yapısı olanlar kullanılmalıdır. Yetişkinler 20 mg/gün, 1 yaş üzeri çocuklar 10 mg/gün kullanabilir. Yulaf en iyi kaynağıdır. Tam tahıllı besinler, enginar, patates beta glukan içeren kaynaklar arasındadır.

Sarımsak: İçerisindeki Allicin sayesinde güçlü bir antioksidandır.

Zencefil: B6, kalsiyum, demir, C vitamini, magnezyum, potasyum gibi vitamin ve minerallerden zengindir. Salatalar da suyumuzu tatlandırmak için, zencefil çayı  olarak tüketilebilir.

Yeşil Çay: İçerisindeki kateşin nedeniyle iyi bir antioksidan kaynağıdır. Günde 2-3 fincan tüketilebilir.

Prebiyotikler: Bağırsak florasını zenginleştirerek bağışıklılığı arttırır. En iyi kaynakları ev yapımı turşu, yoğurt, kefir, elma sirkesi, peynirdir.

Şeker Tüketimi: Şekerli yiyecekler bağırsak florasını bozarak bağışıklığı baskılar. Şeker ve şekerli yiyecekler az veya hiç tüketilmemelidir.

Düzenli ve Yeterli Uyku: Düzensiz uykunun bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkileri vardır. Günde 5 saatten az uyku olumsuz etki yaratabilir. 7-8 saat uyku bağışıklık için gereklidir.

Paylaşın

Enfeksiyon hastalıkları ve beslenme

Yaşamın her döneminde olduğu gibi hastalıklarda da yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Enfeksiyon hastalıkları virüsler, bakteriler, mantarlar ve parazitlere bağlı olarak gelişebilmektedir.

Bağışıklık sisteminin çalışabilmesi, yani vücudun enfeksiyonlara karşı direnç göstermesi çok sayıda faktöre bağlıdır. Beslenme bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen en önemli faktördür.

Beslenme-bağışıklık sistemini ilişkisi oldukça hassastır. Vitamin ve mineral gibi bazı besin öğelerinin sınırda yetersizlikleri durumunda bile, bağışıklık sistemi işlevleri baskılanır ve enfeksiyon riski artar. Beslenme bağışıklık sistemini doğrudan etkiler ve bu ilişki oldukça hassastır.

Bazı besin öğelerinin sınırda yetersizlikleri durumunda bile, bağışıklık sistemi işlevleri baskılanır ve enfeksiyon riski artar. Enfeksiyonlar sırasında gelişen metabolik hız artışı, besinlerin dağılımındaki değişiklik, enflamatuar (iltihabi) ve immün (bağışık) cevabın uyarılması besin öğesi gereksinimlerini arttırır.

Yeterli ve dengeli beslenme için aşağıdaki beş besin grubunda bulunan çeşitli besinler yeterli miktarlarda alınmalıdır.

  • Süt ve ürünleri
  • Et-Tavuk-Balık-Yumurta-Baklagiller (nohut, fasulye, mercimek)-Yağlı Tohumlar -Sert Kabuklu Yemişler (ceviz, badem, fındık)
  • Tam tahıllı Ekmek ve tahıllar (pirinç, makarna, bulgur)
  • Sebzeler
  • Meyveler

Beş besin grubunun içerdiği besin ögelerinden yeterli ve dengeli miktarda alınmalıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği olan A ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerden zengin, havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, maydanoz gibi sebzelerin yanı sıra kış aylarında bolca bulunan portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tüketimi önemlidir.

Paylaşın

Diş sağlığımız için nasıl beslenmeliyiz?

Yapılan çalışmalar diş sağlığını etkileyen birçok etmenin olmasına rağmen beslenme bu konuda önemini her zaman koruyor. Sağlıklı beslenme ve kilo kontrolü önerileri diş sağlığı önerileri ile örtüşüyor bu da bize diş sağlığında doğru beslenmenin önemini gösteriyor.

Bu sebeple de beslenme düzenini gözden geçirmek; diş ve diş eti hastalıklarının önüne geçilmesini sağlamaktadır. Diş sağlığı açısından zararlı olabilecek besinlerin başında; şekerli gıdalar, asitli gıdalar, dişlere yapışma özelliği olan besinler, sigara tüketimi gibi faktörler diş ve diş eti sağlığını olumsuz etkilemektedir.

Diş çürüğü eskiye oranla daha fazla mı görülüyor?

Evet. Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde diş çürüğüne eskiye oranla daha sık rastlanıyor. Bunun nedeni beslenme alışkanlıklarının değişmesidir. Eski insanlar sert gıdalarla beslendikleri için doğal yollarla dişlerde bir temizlik sağlanırdı. Günümüzde hazır gıda endüstrisinin gelişmesiyle birlikte bu tür gıdaların tüketimide arttı. Bisküvi, şeker, çukulata, kola gibi her an elimizin altında olan bu gıda maddeleri dişlerin üzerine yapışıp kalan ve asit oluşturan maddeler oldukları için günümüzde diş çürüğü artışının başlıca sorumluluları olarak kabul ediliyorlar.

Diş sağlığı için önerilen beslenme şekli;

  • Şekerli, yapışkan ya da asitli gıdalar üç ana öğün içinde tüketilmelidir
  • Öğün aralarında elma, havuç gibi sert dişleri temizleyip dişetine masaj yapacak gıdalar yenmelidir
  • Şekerli, yapışkan gıda yendikten sonra dişlerin fırçalanması mümküm değilse ağız su ile çalkalanmalı ya da bir bardak su içilmelidir
  • Yine şekerli gıda yendikten sonra ağıza atılacak bir parça peynir şekerin çürük önleyici etkisini gidermek açısından son derece önemlidir

Diş dostu olarak kabul edebileceğimiz gıda maddeleri hangileridir?

Meyve ve sebzelerde bulunan vitaminler diş ve diş etleri için çok önemli olduğundan, renkli meyve ve sebzelerin tüketimini arttırarak, dişlerin doğal yoldan güçlenmesi ve temizlenmesi sağlanabilir.

  • Çilek: İhtiva ettiği asit, mekanik temizleme sağlamaktadır. Bu durum plak oluşumunu minimuma indirir.
  • Elma: Diş ve diş etleri için doğal bir temizleyicidir. Dişin beyazlamasına katkıda bulunur.
  • Portakal: İçindeki doğal lifler sayesinde dişler daha parlak görünür. Dişlerin güçlenmesine yardım eder. Kabuğundaki minareller doğal diş macunu özelliğindedir.
  • Brokoli: Öğünlerinizde bulunduracağınız çiğ brokoli lifleri sayesinde diş temizliğinizi sağlar. İçindeki minareller diş beyazlatmada yardımcı olur.
  • Ispanak: Tüm yeşil yaprakları sebzeler gibi ıspanak da iyi bir magnezyum deposudur. Diş sağlığı için gerekli olan magnezyum için sık sık ıspanak tüketilebilir.
  • Kırmızı biber: Diş ağrılarının en büyük yardımcısı olarak bilinen kırmızı biber, ağrıyı azaltarak rahatlamanızı sağlar.
  • Ananas: Diş minesini korumanın yanı sıra, tükürük salgısı üzerinde olumlu yönde etkiye sahiptir.
  • Ayva: Diş etlerine masaj yapıp kan dolaşımını artırarak diş sağlığına katkıda bulunur
Paylaşın

Sağlıklı yaşamın sırrı ‘Beslenme ve Egzersiz’

Zaman denilen kavramın insan bedeninde bıraktığı tahribatı en aza indirmenin en önemli noktası ‘Sağlıklı Yaşam’dır.

Sağlıklı yaşamın vazgeçilmezleri ise ‘Beslenme ve Egzersiz’dir. Başka bir deyişle, Sağlıklı Yaşam, ancak Beslenme ve Egzersizle mümkündür.

Egzersiz, en azından günlük yaşam aktivitelerini kimseye muhtaç olmadan ömrünün sonuna kadar sürdürebilmek için gerekli vücut hareketliliğini sağlarken, beslenme ise vücudun gereksinim duyduğu besin öğelerini dışarıdan vücudumuza almak, sindirmek ve metabolize etmektir.

Her ikisi de yeterli ve dengeli yapılmadığı sürece sağlıklı olmamız veya sağlıklı kalmamız mümkün değildir.

Egzersiz;

Düzenli egzersiz fiziksel, mental ve emosyonel sağlık için büyük önem taşır. Egzersiz enerji harcamasını arttırır, böylelikle ağırlığın korunmasında veya zayıflatmada yararlı etki gösterir.

Düzenli egzersiz serum kolesterol ve glikozunun normal düzeyde tutulmasını sağlar, yüksek dansiteli lipoprotein kolesterolünü arttırır.

Egzersiz sırasında doğal yatıştırıcılar olan endorfinler salgılanır. Düzenli egzersiz kardiyovasküler sistemi ve iskeleti sağlıklı tutar, böylece yaşlanmayı geciktirir.

Beslenme;

Beslenmede ise, enerji tüketimi fazla enerji harcaması yetersiz ise obezite ve komplikasyonları yaşayacak olmamız kaçınılmazdır. Eğer günlük olarak yağ tüketimimiz fazla ise hormona bağlı kanserler ve kalp damar hastalıklarıyla karşılaşma riskimiz yüksektir.

Günlük beslenmemizde posa tüketimimiz yetersiz ise bağırsak hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, kolesterol yüksekliği sorunları bizi bekliyor olacaktır.

Eğer şeker ve karbonhidrat tüketimimiz yüksek ise; şeker hastalığı abdominal yağlanma, insülin direnci kapımızı kesin çalacaktır. Yüksek alkol tüketimimiz var ise karaciğer hastalıkları, nörolojik rahatsızlıklar, hiper tansiyon ve pankreas hastalıkları ciddi bir tehdit olacaktır.

Sonuç olarak; herbirimiz birey olarak sağlık ilkesinden yola çıkarak yaşam şeklimizi düzenlemeye karar vermeli ve yeterli ve dengeli beslenme ile egzersizi iç içe düşünmeliyiz.

 

 

 

Paylaşın

Beslenme ve Vejeteryanlık

Son yıllarda kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker, kanser vb. kronik hastalıklardan korunma amacı ile de vejetaryen beslenme biçimi seçilmektedir.

Vejetaryen beslenme, bitkisel kaynaklı besinlerin ağırlıklı olarak tüketilmesini içeren bir beslenme tarzıdır.

Vejeteryan beslenme dikkatli düzenlendiği takdirde besin ögeleri yönünden yeterlidir. Özellikle vejeteryan beslenme düzeni az da olsa bazı hayvansal besinleri içeriyorsa tüm besin ögelerini bu diyetle karşılamak mümkündür.

Süt, peynir ve veya yumurta yiyen vejeteryanlarda hiç hayvansal besin yemeyenlere oranla besin ögesi yetersizliklerine çok az rastlanır.

Ancak veganlar, fruvitaryanlar ve Zen makrobiyotik diyet uygulayanlar protein, riboflavin, B12 vitamini, demir, kalsiyum ve çinkoyu yeterince alamayabilirler. Bu durumda çeşitli besin ögesi eklemlerine (suplemantasyona) gerek duyulabilir.

Vejetaryen beslenmenin 7 türü vardır:

  • Vegan Diyeti: Hiçbir hayvansal kaynaklı besin tüketilmez. Diyet tahıllar, sebze ve meyve ile kuru baklagillerden oluşur. Tüm dünyada vegan diyeti uygulayanların sayıları oldukça azdır. Veganların alt grupları da bulunmaktadır.
  • Lakto Vejeteryan Diyeti: Bitkisel besinlerle birlikte hayvansal kaynaklı besinlerden süt ve süt ürünleri tüketilir.
  • Ova Vejeteryan Diyeti: Diyette bitkisel besinlerle birlikte yumurta da yer alır. Bunun yanında et ve süt tüketilmez.
  • Lakto-ova Vejeteryan Diyeti: Günümüzde en sık uygulanan vejetaryen beslenme şeklidir. Tahıl, sebze, meyve, baklagiller, tohumlar, yemişler, sut ürünleri ve yumurtaya dayanır.
  • Polo Vejeteryan Diyeti: Bu diyette kırmızı et tüketilmez. Bitkisel besinler yanında hayvansal olarak yalnızca tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarını tüketilir.
  • Pesko Vejeteryan Diyeti: Bu diyette de kırmızı et tüketilmez. Bitkisel besinler yanında hayvansal olarak yalnızca balık çeşitleri, midye su ürünlerini tüketilir.
  • Semi-vejeteryan Diyeti: Bu diyette de kırmızı et tüketilmez. Sınırlı miktarda tavuk ve balık tüketilir. Semi-vejetaryenler yumurta, süt ve türevlerini istedikleri kadar tüketirler.
Paylaşın

Beslenme ve Sinir Sistemi

Sağlıklı bir yaşam için organizmanın gereksinimlerinin tümü sağlıklı ve dengeli bir beslenme ile alınmalıdır. 

Yetersiz ve düzensiz beslenme sinir sisteminde bozukluklarına neden olmaktadır. Yeterli ve dengeli beslenme sinir hücrelerinin bütünlüğü ve normal fonksiyon görmesi için gereklidir.

Aç kalan kişilerde görülen irritabilite ve uykusuzluk hali bunun en açık örneğidir. Sinir sisteminin sağlığında hemen tüm besin ögeleri rol oynar. Karbonhidratlardan glikoz, beyinin ana enerji kaynağıdır. Protein enzim sistemleri için elzemdir.

B kompleks vitaminleri bu enzimlerin kofaktörü olarak işlev görür. Bazı vitaminlerin yeterszilikleri sinir sisteminde önemli değişikliklere neden olur.

Örneğin; tiamin yetersizliğinde sinir ve kaslar arası koordinasyon bozukluğu (nistagmus, ataksi, kramplar, tendon reflekslerinde kayıp gibi) beyin lezyonları, sinir lifleri ve miyelin kılıfta dejenerasyon görülür.

Riboflavin yetersizliğinde erken dönemde fotokobi gözlenir. İleri derecede niasin yetersizliğinde huzursuzluk, uyku düzensizlikleri yanında deliryum (hezeyan ) ve demans (bunama) görülür. B6 yetersizliğinde de nörit ve konvülsiyonlar gözlenir.

 

Paylaşın

Mental Sağlığız İçin ‘Sağlıklı Beslenme’

Araştırmalar, beslenmenin beden sağlığımız üzerinde olduğu gibi mental sağlığımız üzerinde de etkili olduğunu gösteriyor. Araştırmalar, mental sağlığınızı lehinize çevirmek istiyorsanız, taze, doğal ve çiğ besinleri tercih etmeniz gerektiğini gösteriyor.

İyi beslenme, mental etkinliği, konsantre olma ve çevreye uyum sağlama yeteneğini arttıran önemli faktördür. Besin ögesi yetersizlikleri beyinde kalıcı değişiklikler oluşturarak mental kapasiteyi etkiler.

Fenilketonüri, galaktozemi gibi doğuştan metabolizma hastalıklarında mental gelişme geriliği görülür. Pellegra, kuvaşiorkor, marasmus ve beriberide besin ögesi yetersizliklerine bağlı olarak sinir sisteminde lezyonlar ortaya çıkar.

Beslenme ile alınan zararlı gıdalar, beyni ve de bedeni olumsuz etkiler, buna bağlı olarak da, olumsuz duygular içinde daha fazla zararlı gıdalar tüketilir. Her besin maddesinin kendine özgü, kendi kalitesine uygun bir biyolojik enerjisi vardır.

Yanlış beslenme tarzında ise kısır bir döngü oluşur. Yanlış beslenme olumsuz düşünceyi ve yaşam tarzını, olumsuz düşünce de yanlış beslenmeyi getirir. Beslenme tarzımız da düşüncelerimizi etkiler. Hepimiz düşüncelerimize yaşarız, düşüncelerimiz de davranışlarımızı yönlendirir.

Araştırmalar ilaç tedavisinin değil, doğru beslenmenin mental sağlığımızı korumada ön planda tutulması gerektiğini göstermiştir.

Paylaşın

Sorunsuz Gözler İçin ‘Sağlıklı Beslenme’

Gözlerin sağlıklı ve güçlü olması için bazı besinlerin düzenli olarak tüketilmesi gerekiyor. Göz kasları, sinirleri, müköz membranları ve görme olayı kişinin beslenme durumundan etkilenmektedir.

Yaşla birlikte görüşün zayıflaması, gözlere iyi geldiği bilinen bazı yiyeceklerle yavaşlatılabilir. Kişinin gözünün karanlık ortama adaptasyonu, A vitaminini yeterli alması ile yakın ilişkilidir. A vitamini yetersizliğinde keratomalasi, kseroz, Bitot lekesi ve kseroftalmi oluşur.

Riboflavin yetersizliği korneada damarlanma, konjonktivit, fotofobi, gözlerde yanma ve kaşınmaya neden olur. Pridoksin yetersizliğinde angular blefarit ve konjonktivit oluşur. Elzem amino asitler, C vitamini ve niasin, göz lenslerinin sağlığını ve bütünlüğünü korurlar.

Son yıllarda n-3 yağ asitlerinden dokozahegzaenoik (DHA) asidinde retinada önemli miktarlarda bulunduğu tesbit edilmiştir. Bu durum, göz sağlığı ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Yaşlılarda diyete antioksidan vitaminlerin (vitamin E, C ve beta karoten) ilave edilmesi yaşlılığa bağlı katarakt riskini azalttığı bildirilmektedir.

Ancak sizin sağlık koşullarınıza uygun besin önerileri için bir uzmana danışmanızı tavsiye ederiz.

Aşağıdaki listede yer alan gıdalar genel olarak göze iyi geldiği bilinen beta-karoten, C ve E vitaminleri bakımından zengin gıdalardır.

Beta Karoten Kaynakları: Havuç ve havuç suyu, tatlı patates, kabak, portakal ve portakal suyu, kavun, mango, kayısı, lahana, ıspanak, kırmızı dolmalık biber, Brüksel lahanası ve balık yağı.

C Vitamini Kaynakları: Turunçgiller ve suları, papaya, kiraz, ahududu, çilek, yaban mersini, kivi, brokoli, yeşil ve kırmızı biber, karnabahar ve lahana.

E Vitamini Kaynakları: Buğday tohumu, badem ve badem ezmesi, fıstık ve fıstık ezmesi, ayçekirdeği, keten tohumu, avokado ve yumurta.

Lutein ve Zeaksantin Kaynakları: Koyu yeşil yapraklı sebzeler lutein ve zeaksantin için en iyi kaynaklarıdır. Kale, ıspanak, pazı, su teresi ve şalgam bu besinlerin arasında ilk sıralarda gelmektedir. Diğer iyi kaynaklar ise; yeşil bezelye, mısır, marul, brokoli, kabak, havuç, Brüksel lahanasıdır. Çinko ve Selenyum Kaynakları: Çinko, vücudun A vitaminini absorbe etmesine yardımcı olarak gözleri güçlendirir. Fıstık, kabak çekirdeği, leblebi, mayalı gıdalar, istiridye ve diğer deniz ürünleri çinko bakımından en iyi gıdalar arasında yer almaktadır.

Dokosaheksaenoik Asit Kaynakları: Retina ve gözün dış segmentlerinde bulunan önemli bir yağ asidi olan dokosaheksaenoik asit göz sağlığını korumak açısından düzenli olarak alınmalıdır. Daha çok somon, orkinos, uskumru, sardalye, ringa gibi yağlı, soğuk su balıklarında bulunan dokosaheksaenoik asit için kabuklu deniz hayvanları da iyi birer kaynaktır. Bazı balıklarda cıva seviyesi yüksek olduğu için aşırı balık tüketiminin bazı yan etkileri olabilir. Doktorunuz bu durumda balık yerine cıva testi yapılmış balık yağı tüketmenizi önerebilir.

Göz Sağlığı İçin Havuç: Çocukluğumuzdan beri, havucun göz sağlığı için en iyi sebze olduğu söylenir ve bu öneri neredeyse her türlü göz rahatsızlığı için geleneksel olarak kullanılmaktadır. Bazı geleneksel/bitkisel tedavi yöntemlerinin geçerli olmadığı yıllar içinde yapılmış çalışmalarla kanıtlanmış olsa da “havuç ve göz” için bunu söyleyemeyiz.

Çünkü göze iyi gelen beta-karoten için en iyi kaynaklardan biri olan havuç, aynı zamanda göz sağlığını korumak için uzmanların önerdiği C ve E vitaminlerini de içermektedir. 1 adet orta boy havuç, günlük A vitamini ihtiyacının neredeyse 2.5 katı A vitamini sağlar. A vitamininin formları olan retinol ve retinal, gözün bazı temel fonksiyonları için önem taşımaktadır.

Hafif dereceli A vitamini eksikliği durumunda gece görüşü belirgin oranda azalır. İleri derecelerdeki A vitamini eksikliği ise kalıcı göz hasarına ve görüşün tamamen kaybolmasına yol açabilmektedir. 1 adet orta boy havuç günlük C vitamini ihtiyacının %7’sini karşılar. Antioksidan vitamin olan C vitamini kemikler, tendonlar ve kan damarı duvarlarının bir parçası olan kolajenin sentezlenmesinde gereklidir.

C vitamini eksikliği diş eti kanaması, saç dökülmesi, eklem ağrısı gibi rahatsızlıklara yol açar. Ayrıca, uzun dönemli C vitamini eksikliğinin katarakt riskini yükselttiği bilinmektedir. 1 adet orta boy havuç günlük E vitamini ihtiyacının yaklaşık %2’sini karşılar. Yağda çözülen bir vitamin olan E vitamini kalp sağlığı korumak başta olmak üzere damar tıkanıklığı ve katarakt riskini azaltır.

Paylaşın

Afrodizyak Nedir, Hangi Yiyeceklerde Vardır?

Afrodizyak veya Aşk İlacı, kelimesinin kökeni, Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası olan Afrodit’ten gelir. Yunanca aphrodisiakon “afrodite ait” manasındadır.

Afrodizyak veya Aşk İlacı, cinsel performansı, cinsel isteği arttıracak parfüm, ilaç veya maddelere verilen genel isimdir.

Afrodizyak etkisi yarattığı düşünülen yiyecekler;

Midye-istiridye gibi kabuklu deniz canlıları, Karides, Fındık, Kahve, Çikolata, Alkol, Sarımsak, Kekik, Badem, Kuşkonmaz, Avokado, Brokoli, Şili Biberi, Çikolata, Karanfil tohumu, Böğürtlen, Yumurta, Zencefil, Maka Turpu, Yulaf ezmesi

Peki, neden bazı insanlar bazı yiyeceklerin afrodizyak etkisi gösterdiğine gönülden inanıyor?

Bunun nedeni, bu yiyeceklerin cinsel arzuyu artıracağı yönündeki inançtan kaynaklı olabilir. Ayrıca cinsel arzuyu etkileyen fiziksel, psikolojik ve ilişkiye dayalı birçok faktör var. Bir yiyeceğin cinsel arzuyu artırdığına inanıyorsanız bu inancın yarattığı psikolojik plasebo etkisi ile kişinin cinsel arzusu artabilir.

Afrodizyak fikrinin bu kadar uzun süre kabul görmesi insanların gençlik, uzun ömür ve doğurganlık arayışından kaynaklıdır.

Paylaşın