AİHM’in Selahattin Demirtaş Hakkındaki Hak İhlali Kararı Kesinleşti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Adalet Bakanlığı’nın mahkemenin eski HDP Lideri Selahattin Demirtaş hakkında verdiği ihlal ve tahliye kararına itirazı reddetti. 

Adalet Bakanlığının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutukluğu hakkında verdiği ikinci ihlal ve tahliye kararına yaptığı itiraz reddedildi.

Bakanlığın itirazında, Demirtaş hakkındaki AİHM kararının AİHM Büyük Daire’de yeniden ele alınması talep edilmişti. AİHM Büyük Dairesi, Adalet Bakanlığı’nın geçen ay yaptığı itirazı reddetti.

Bu ret kararıyla birlikte AİHM’in Demirtaş hakkında verdiği ihlal ve tahliye kararı kesinleşmiş oldu.

AİHM kararı uygulanmazsa ne olur?

Yedi yargıçlı bir daire tarafından 1’e karşı 6 oyla verilen karar, üç ay içinde itiraz edilmemesi halinde kesinleşmiş olacaktı. Kararın kesinleşmesi halinde Ankara Selahattin Demirtaş’a 3 bin 245 euro maddi tazminat, 32 bin 500 euro manevi tazminat ve 20 bin euro mahkeme masrafı ödeyecekti. Kesinleşen kararın uygulanma süreci Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından denetleniyor.

AİHM tarafından 22 Aralık 2020 tarihinde açıklanan ve Kobani olayları ve milletvekilliği dokunulmazlığını da konu alan Selahattin Demirtaş (2) kararının uygulanışına ilişkin denetim süreci hâlihazırda Bakanlar Komitesi önünde devam ediyor.

Türkiye, son AİHM kararına rağmen Demirtaş’ı tahliye etmeyebilir ve Osman Kavala dosyasında olduğu gibi süreci uzatabilir. Türkiye, yaklaşık 7 yıldır cezaevindeki iş insan ve aktivist Osman Kavala’yı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin denetim sürecine girme pahasına tahliye etmemişti.

AİHM kararlarını uygulamayan Konsey üyelerine yaptırım kararları alabilen Bakanlar Komitesi’nin çağrılarına Ankara şimdiye dek olumlu yanıt vermiş değil.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’yi Bir Kez Daha Mahkum Etti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi Aysel Tuğluk’un iki yıl süren tutukluluğunun hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle 16 bin euro manevi tazminata mahkûm edildi.

Bir dönem Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eş Başkanlığı, ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde de bulunan eski Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Türk yargısı tarafından PKK ile ilişki içinde olduğu öne sürülen Demokratik Toplum Kongresi (DTK) kapsamındaki konuşma ve faaliyetleri nedeniyle 2016 yılının Aralık ayında tutuklanmış ve 2018’de terör örgütüne üye olmak suçundan on yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Tuğluk 2022 senesinde ise sağlık sorunları nedeniyle cezaevinden tahliye edildi.

AİHM’in ilgili karar metninde, Tuğluk’un tutukluluğunun hukuki olmadığı ve tutuklanmasına neden olan hakkındaki suçlamaları ispat edecek delillerin ortaya konamadığı dile getirildi. Mahkeme ayrıca, Aysel Tuğluk’un tutuklanmasının “siyasi muhalefeti bastırmak ve demokratik çoğulculuğu sınırlamak” amacı taşıdığını ve OHAL (olağanüstü hal) dönemindeki durumun bu ihlalleri haklı çıkaramayacağını bildirdi.

Kararın ardından X hesabından bir mesaj yayınlayan DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, “Aysel Tuğluk kararı, sadece bir kişi için değil; düşüncesi, kimliği ve sözü nedeniyle cezalandırılan herkes için verilmiş bir ‘adalet kararıdır.’ Ancak öte yandan bu karar, Aysel Tuğluk’un yaşamından çalınan yılları, yitirdiği sağlığını ve daha nicesini hatırlatmıştır! Geç gelen adaletin bir insanın nasıl büyük zararlara maruz kaldığını ortaya koymuştur! Adaletin tecelli etmesi için daha kaç ihlal gerekiyor! Ya da daha kaç insanın hayatının yok edilmesi bekleniyor!” ifadelerini kullandı:

Türkiye AİHM’de açılan davalarda son yıllarda birçok kez insan hakları ihlalleri sebebiyle mahkûm olmuştu. AİHM, 47 ülkenin altında imzası bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılıkları takip etmekle yükümlü bir mahkeme. Ankara söz konusu sözleşmeyi 1954 yılında imzalamıştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

AİHM’den Dikkat Çeken Karar: Selahattin Demirtaş Siyasi Saiklerle Tutuklandı

AİHM, Türkiye’nin beş ayrı temel hakkı ihlal ettiğine karar vererek, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 2019’da yeniden tutuklanmasının hukuki değil, siyasi nedenlerle yapıldığına hükmetti.

AİHM, 2020 yılında da Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiğine hükmetmiş, ancak karar Türkiye tarafından uygulanmamıştı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Edirne Cezaevi’nde 2016 yılından bu yana tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la ilgili kritik bir karara imza attı.

8 Temmuz 2025 tarihli kararında mahkeme, Demirtaş’ın 2019’daki yeniden tutuklanmasının “hukuki değil, siyasi” nedenlerle yapıldığını belirterek Türkiye’yi mahkûm etti.

AİHM, kararında Demirtaş’ın tutukluluğunun asıl amacının kamuoyunu susturmak ve demokratik tartışmayı bastırmak olduğuna dikkat çekti. Mahkeme, bu tespitle birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin beş temel maddesinin ihlal edildiğine hükmetti.

Madde 5/1 – Kişi özgürlüğü ve güvenliği: Demirtaş’a yöneltilen suçlamalar makul şüpheye dayanmıyor. Tutuklama hukuki değil, keyfi olarak değerlendiriliyor.

Madde 5/3 – Tutukluluğun gerekçelendirilmesi: Dört yılı aşkın süreyle devam eden tutukluluğa dair yeterli ve ilgili gerekçeler sunulmadı.

Madde 5/4 – Tutukluluğa itiraz hakkı: Anayasa Mahkemesi’nin 4 yılı aşkın süre karar vermemesi ve avukatların dosyaya erişiminin engellenmesi, etkili başvuru hakkını ortadan kaldırdı.

Madde 18 + Madde 5/1 – Hakların kötüye kullanılamaması: AİHM, tutuklamanın esas amacının ifade özgürlüğünü ve siyasal faaliyeti bastırmak olduğunu vurgulayarak bunun açıkça siyasi bir karar olduğunu tespit etti.

AİHM, 2020 yılında da Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiğine hükmetmiş, ancak karar Türkiye tarafından uygulanmamıştı. Son kararla birlikte AİHM, Demirtaş’ın tutukluluğunun siyasi gerekçelere dayandığı yönündeki kanaatini bir kez daha açıkça ortaya koymuş oldu.

(Kaynak: Karar Gazetesi)

Paylaşın

AİHM, Türkiye’den Cizre İçin Savunma İstedi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Şırnak’ın Cizre ilçesinde 137 kişinin üç binanın bodrum katında öldürülmesi ve yaşanan ihlallere dair Türkiye’den savunma istedi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağının devam ettiği 7 Şubat 2016’da 137 kişi mahsur kaldıkları 3 binanın bodrum katında öldürülmüştü.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 22 Mayıs’ta yaptığı bildirimde; Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2015-2016 yılları arasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları döneminde 137 kişinin mahsur kaldıkları 3 binanın bodrum katında öldürülmesi ve yaşanan ihlallere dair Türkiye’den savunma istedi.

AİHM, “askeri operasyonları sırsında başvurucuların yaşam haklarının ihlal edilip edilmediği, sivillerin yaşamına dair gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı, yaralı kişilere tıbbi yardımın ulaştırılıp ulaştırılmadığı, ilgili soruşturmaların yapılıp yapılmadığını” sordu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aynı dava üzerinden 13 Kasım 2019 tarihinde, iç hukuk yollarının tüketilmediğine işaret etmiş, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararının beklenmesine karar vermiş ve davayı “kabul edilemez” bulmuştu.

Avukatlar, bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. AYM’nin ret kararı üzerine AİHM’e yeni bir başvuru yapıldı. AİHM, 22 Mayıs’ta yaptığı bildirimle Türkiye’den savunma istedi.

Dosya avukatlarından Ramazan Demir, AİHM’in “ciddi ve ayrıntılı bir savunma” istediğini söyledi. Demir, 2019’da AİHM’de görülen duruşmaya işaret ederek, “Biz o gün AYM’nin nasıl bir karar vereceğini, savcılıklar ve diğer adli makamların olaya yaklaşımını belgeleriyle ortaya koymuştuk. Ancak AİHM bunlara rağmen AYM’nin konu ile ilgili ne diyeceğini görmek istediğini söyleyerek, başvuruları AYM’nin vicdanına terk etmişti. Geldiğimiz noktada biz haklı çıktık. AYM devletin beyanını esas aldı, bütün başvurulara reddetti. Olan ailelere ve mağdurlara oldu, 7 yıl boşuna kaybedildi” dedi.

Demir, “AİHM’den beklentimiz; bağımsız insan hakları kuruluşlarının raporlarını da dikkate alarak, ölümlerle bağlantılı olarak işlenen insanlık suçlarını tespit eden hızlı ve hakkaniyetli bir yargılama” diye konuştu.

AİHM, Türkiye’den şu sorulara yanıt istedi:

Başvurucuların yakınlarının yaşam hakkı; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında, Cizre’de uygulanan sokağa çıkma yasakları sürecinde yürütülen askeri operasyonlar sırasında devlet güçlerinin güç kullanımı nedeniyle ihlal edilmiş midir?

Güvenlik operasyonlarını planlayan ve yürüten yetkililer, sivillerin yaşamını korumak için gerekli özeni göstermiş midir? Özellikle, sivillerin yoğun şekilde bulunduğu bölgelerde operasyonların başlatılması ve sürdürülmesi sırasında sivil can kayıplarının önlenmesi adına gerekli tedbirler alınmış mıdır?

Devlet, başvurucuların yakınlarının yaşamlarını koruma yükümlülüğü kapsamında, yaralı kişilere tıbbi yardımın ulaştırılmasını sağlamayarak -özellikle bodrum katlarında mahsur kalan yaralılara ambulans gönderilmesini engelleyerek- Sözleşme’nin 2. maddesini ihlal etmiş midir?

Devletin yetkili organlarının, yardım çağrısında bulunan ve hayatta olan kişilerin bulundukları yerlerde uzun süre yaralı şekilde bekletildikten sonra yaşamlarını yitirmesine ve bazı vakalarda bu kişilerin bedenlerinin yakılarak öldürülmesine yol açacak şekilde hareket etmesi, yaşam hakkı bakımından devletin doğrudan sorumluluğunu doğurmakta mıdır?

Yaşam hakkının usule ilişkin korunması bağlamında, Cizre’de gerçekleşen ölümlerle ilgili olarak yürütülen iç hukuk soruşturmaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında gerekli etkinlik, tarafsızlık ve şeffaflık ölçütlerini karşılamış mıdır?

Türk adli makamlarının, başvurucuların yakınlarının ölümlerine yönelik tutumu, olaylarda devlet yetkililerinin sorumluluğunu ortaya koymuş mudur? Devletin bu olaylara dair iç hukuktaki yaşam hakkını güvence altına alan düzenlemeleri etkili şekilde uyguladığı söylenebilir mi?

İlgili soruşturma ve yargı süreçleri -hem olayların ilk inceleme aşamasında hem de Anayasa Mahkemesi aşamasında- gerekli hızda, ciddiyetle ve tarafsızlıkla yürütülmüş müdür?

Soruşturmayı yürüten savcılık makamları, olayın koşullarını aydınlatmak ve tüm delilleri nesnel biçimde değerlendirerek sorumluları belirlemek adına elindeki tüm olanakları yeterince kullanmış mıdır?

Yürütülen soruşturmalar, başvurucuların olaylara dair meşru menfaatlerini koruyacak ölçüde erişilebilir olmuş mudur?”

Ne olmuştu?

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağının devam ettiği 7 Şubat 2016’da 137 kişi mahsur kaldıkları 3 binanın bodrum katında öldürülmüştü. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, yaşananlar için “Kıyamet benzeri bir tablo” tanımlaması yapmıştı.

Kamuoyunda büyük tepkiye neden olan ve birçok kişinin sırf tedavi edilmediklerinden kaynaklı hayatını kaybettiği bodrumların birincisinde 31, ikincisinde 62 ve üçüncüsünde 44 kişi can verdi. Söz konusu bodrumlarda hayatını kaybedenler arasında, Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel, gazeteci Rohat Aktaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) PM üyeleri, MKM sanatçıları, KJA üyeleri ve çok sayıda öğrencinin yanı sıra çocuklar da bulunuyordu.

Bodrumlarda hayatını kaybedenlerin bazılarının cenazelerine halen ulaşılmış değil. Olayın yaşanmasının ardından binalar yıkılarak, molozlarla doldurulan alanda Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yeni konutlar inşa edildi.

Tüm girişimlere rağmen öldürülen kişilerin ölümlerine ilişkin başlatılan soruşturmaların birçoğu hakkında “takipsizlik” kararı verildi. “Örgüt üyesi” iddiasıyla verilen kararların birçoğunda, ölümler “hukuka uygun” kabul edildi.

(MA)

Paylaşın

2024 Yılında, AİHM Türkiye’ye Yönelik 67 İhlal Kararı Verdi

2024 yılında, Türkiye’den yapılan toplam 6 bin 190 başvuruyu sonuçlandıran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’ye yönelik toplam 67 ihlal kararı verdi.

Türkiye, karar verilmeyen ve derdest durumda olan başvurular açısından 21 bin 600 başvuru ile ilk sırada yer aldı. Türkiye’nin ardından 8 bin 150 derdest başvuru ile Rusya ikinci, 7 bin 700 derdest başvuruyla da Ukrayna üçüncü sırada geldi.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) 2024 yılında Türkiye adına yapılan toplam 6 bin 190 başvuru sonuçlandırıldı.

Başvurulardan 67 ihlal kararı çıktı. Türkiye, henüz çözülemeyen ve derdest durumda olan başvurular açısından 21 bin 600 başvuru ile ilk sırada yer aldı. Türkiye’nin ardından 8 bin 150 derdest başvuru ile Rusya ikinci, 7 bin 700 derdest başvuruyla da Ukrayna üçüncü sırada geldi.

Türkiye’ye yönelik AİHM’e 2024 yılında yapılan yeni başvuru sayısının 4 bin 450 olduğu bildirildi. Türkiye’nin, 2024 yılındaki yeni başvurusu sayısının nüfusa göre oranında 46 ülke arasında 24’üncü sırada yer aldığı belirtildi. San Marino, Monako, Slovenya ve Ermenistan, nüfusuna oranla en fazla AİHM başvurusu bulunan ülkeler olarak sıralandı.

AİHM’de, 2024 yılında Türkiye’ye yönelik alınan 67 ihlal kararının ayrıntıları da paylaşıldı. En fazla ihlal kararları alınan konular, 13’er ihlal kararı ile adil yargılama hakkı ve ayrımcılık yasağı olarak kaydedildi. AİHM’in Türkiye’ye yönelik ihlal kararları aldığı başlıklar ve karar sayıları, verilere şöyle yansıdı:

İşkence yasağı: 1
Adil yargılama hakkı: 13
Özel ve aile hayatına saygı: 9
Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü: 6
Ayrımcılık yasağı: 13
Mülkiyet hakkı: 4
Eğitim hakkı: 1

Türkiye aleyhinde AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının yıllara göre dağılımı da dikkati çekti. AİHM’in, Türkiye’ye yönelik verdiği ihlal kararları, 2018-2024 döneminde yıllara göre şöyle dağıldı:

2018: 140
2019: 96
2020: 85
2021: 76
2022: 73
2023: 72
2024: 67

Paylaşın

2024 yılında AİHM’e En Çok Başvuru Türkiye’den Yapıldı

31 Aralık 2024 itibarıyla, AİHM’e 60 bin 350 dava başvurusu bulunuyor. Bu başvuruların 21 bin 600’ü Türkiye kaynaklı hak ihlali iddialarından oluşuyor. Türkiye bu rakamla halihazırda AİHM iş yükünün yüzde 35,8’ini oluşturuyor.

Türkiye’yi bu alanda sırasıyla Rusya Federasyonu (8 bin 150), Ukrayna (7 bin 700), Romanya (3 bin 850), Yunanistan (2 bin 600), İtalya (2 bin 150), Polonya (2 bin 50), Azerbaycan (bin 950), Moldova (bin 150), Slovenya (bin) ve diğer 37 devlet (8 bin 150) izliyor.

AİHM gündeminde 2023 sonunda toplam 68 bin 450 dava başvurusu bulunuyordu. Türkiye 2023 yılını 23 bin 397, 2022 yılını 20 bin 115, 2021’i ise 15 bin 251 dava başvurusuyla kapatmıştı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2024 yılı bilançosunu içeren raporunu yayınladı. Rapora göre, AİHM’de 2024 yılında 28 bin 800 başvuru kayda alındı. Bu rakam, 2023 yılındaki 34 bin 650 başvuruya göre yüzde 17’lik genel düşüşü temsil ediyor. Raporda bu durumun, “Türkiye, Macaristan, Belçika, Slovenya ve Sırbistan’a yönelik başvuru sayısındaki azalmadan kaynaklandığı” belirtiliyor.

AİHM’in gündeminde toplam 60 bin 350 dava başvurusu bulunuyor. Türkiye, 21 bin 600 dava başvurusuyla, mahkemenin iş yükünün yüzde 35,8’ini temsil ediyor. Bu başvuruların 18 bine yakınının “FETÖ/PDY başvurularıyla ilgili” olduğu belirtiliyor.

Türkiye’yi bu alanda sırasıyla Rusya Federasyonu (8 bin 150), Ukrayna (7 bin 700), Romanya (3 bin 850), Yunanistan (2 bin 600), İtalya (2 bin 150), Polonya (2 bin 50), Azerbaycan (bin 950), Moldova (bin 150), Slovenya (bin) ve diğer 37 devlet (8 bin 150) izliyor.

AİHM gündeminde 2023 sonunda toplam 68 bin 450 dava başvurusu bulunuyordu. Türkiye 2023 yılını 23 bin 397, 2022 yılını 20 bin 115, 2021’i ise 15 bin 251 dava başvurusuyla kapatmıştı.

Geçen yıl Türkiye hakkında 73 davada karar açıklayan AİHM, bunlardan 67’sinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) en az bir maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. Bunlardan 15’i AİHS’in “ifade özgürlüğünü” düzenleyen 10’uncu maddesi, 19’u “özgürlük ve güvenlik hakkını” düzenleyen 5’inci maddesi, 13’ü de “adil yargılama hakkını” düzenleyen 6’ıncı maddesiyle ilgili verildi.

Paylaşın

AİHM’den “Cumhurbaşkanına Hakaret” Kararı: İfade Özgürlüğünün İhlali

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), TRT kameramanı Binali Erdoğan’a “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla 10 ay hapis cezası verilmesinin “ifade özgürlüğünün ihlali” olduğuna hükmetti.

AİHM, 8 Ekim 2024 tarihli kararında, Binali Erdoğan’a tazminat ödenmesine kararı da verdi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), TRT’de başkameraman olarak görev yaparken sanal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek “Cumhurbaşkanına hakaretten” hapis cezası verilen görevinden ihraç edilen Binali Erdoğan’ı düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.

Haber-Sen İzmir Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olan Binali Erdoğan 2017 yılında sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla kamu görevinden çıkarıldı.

Ardından “Cumhurbaşkanına hakaretten” hakkında soruşturma başlatılan Binali Erdoğan, ifade vermek için çağrıldığı emniyetteki ifadesinin ardından sevk edildiği mahkemece “delilleri karartma ve kaçma şüphesi” iddiasıyla tutuklandı.

Bir ay cezaevinde kalan Binali Erdoğan’a yargılama sonucunda “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasından 10 ay hapis cezası verildi. Ceza, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve 5 yıllık denetim süresi uygulanması şeklinde karara bağlandı. Binali Erdoğan’ın cezaya yaptığı itiraz reddedildi.

Binali Erdoğan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10’uncu maddesinde düzenlenen düşünce ve ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne (AYM), bireysel başvuruda bulundu. Ancak Anayasa Mahkemesi, başvuruyu “dayanaktan yoksun” bularak reddetti.

Binali Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin ret kararının ardından 13 Kasım 2019’da AİHM’e başvurdu. Başvuruyu karara bağlayan AİHM, 8 Ekim 2024 tarihli kararında Erdoğan’ın “düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine” hükmetti ve Binali Erdoğan’a tazminat ödenmesine karar verdi.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Türkiye’ye Osman Kavala İçin “Dostane Çözüm” Çağrısı

Avrupa Konseyi, Osman Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” yönündeki AİHM hükmünün uygulanması ve Osman Kavala’nın Anayasa Mahkemesine (AYM) yaptığı bireysel başvuruların ivedilikle incelenip karara bağlanması çağrılarını bir kez daha yineledi.

Gezi Parkı Davası kapsamında tutuklu yargılanan iş insanı Osman Kavala 25 Nisan 2022 yılında “Türkiye Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmişti. Kavala’nın cezası 28 Eylül 2023’te Yargıtay 3. Ceza Dairesi, tarafından onanmıştı.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre; Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından açıklanan hak ihlali kararının uygulanma süreci bu hafta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından Strasbourg’da bir kez daha ele alındı. Komite, Osman Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” yönündeki AİHM hükmünün uygulanması ve Kavala’nın Anayasa Mahkemesine (AYM) yaptığı bireysel başvuruların ivedilikle incelenip karara bağlanması çağrılarını bir kez daha yineledi.

Bakanlar Komitesi, bugün açıkladığı kararında, Osman Kavala dosyasıyla ilgili olarak Avrupa Konseyi ile Türk hükümeti arasında son aylarda yürütülen üst düzey teknik diyaloğun “memnuniyet verici” olduğunu, son görüşmenin Ankara’da 24 Ekim 2024 tarihinde gerçekleştiğini ve bu görüşmeye katılan Avrupa Konseyi heyetinin Kavala’yı cezaevinde ziyaret ettiğini bildirdi. Komite Ankara’ya “yapıcı” olarak tanımladığı bu yaklaşımı ve Avrupa Konseyi sekretaryası ile “üst düzey teknik diyaloğu” sürdürmesi çağrısında bulundu.

Kararda, Avrupa Konseyi’nin, Ankara ile yürüttüğü teknik diyalog sürecinde, Kavala’nın AİHM kararları temelinde Türkiye’de yeniden yargılanıp beraat etmesini ve yeniden yargı sürecinde geçici serbest bırakılmasını usulen sağlayacak üç temel yöntem tespit ettiği kaydedildi.

İlk yöntem olarak, Kavala tarafından AYM’ye yapılan iki bireysel başvurudan birinde ihlal kararı verilip dosyanın Ağır Ceza Mahkemesine geri gönderilmesi ve Ağır Ceza’nın Kavala’nın tutuksuz yargılanmasına karar vermesi gösteriliyor. Ancak AYM’nin iş yükü nedeniyle Osman Kavala’nın başvurularını ne zaman karara bağlayacağı bilinmiyor.

İkinci yöntem, AİHM gündemine bu yıl 18 Ocak’ta taşınmış ikinci Osman Kavala davasıyla bağlantılı. AİHM’nin bu davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6’ncı maddesinin ihlaline hükmetmesi halinde, Türkiye’de Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesini düzenleyen 311’inci maddenin işletilebileceği ve yeniden yargı sürecinde Ağır Ceza Mahkemesi’nin Kavala’nın tutuksuz yargılanmasına karar verebileceği belirtiliyor.

Söz konusu maddenin “f” şıkkı, “Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, AİHM’nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine AİHM’ye yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir” ifadelerini içeriyor.

Üçüncü yöntem ise şu an AİHM tarafından görülmekte olan ikinci Kavala davasında Ankara ile Kavala’nın “Dostane Çözüm” adı verilen formülde uzlaşması. Kavala dosyasında bu formülü en hızlı yol olarak gören Avrupa Konseyi Sekretaryası, bugün açıkladığı kararında, Türk hükümetine AİHM gündemindeki ikinci Kavala kararında “dostane çözüm” formülünü “bütünüyle değerlendirme” önerisinde bulundu.

Ankara, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 39’uncu maddesinde yer alan dostane çözüm formülüne geçtiğimiz yıllarda birçok davada başvurmuştu. Bu uzlaşı formülü, bir yandan devlet hakkında AİHM’den ihlal kararı çıkmasını önlüyor, diğer yandan ve kimi durumlarda iç hukukta AİHM içtihatlarının uygulanmasını sağlayabiliyor. AİHM’de dostane çözüm formülüne ek olarak “Tek Taraflı Deklarasyon” uygulaması da bulunuyor. Bir devlet, sunduğu dostane çözüm önerisinin şartlarının davacı tarafından reddedilmesi halinde AİHM’ye başvurup başvurunun kayıttan düşürülmesini talep edebiliyor.

Osman Kavala’nın avukatları “Ortak Prosedür” istiyor

Osman Kavala’nın avukatları tarafından Avrupa Konseyi’ne iletilen tutum belgelerinde ise AİHM kararının hâlâ uygulanmıyor olmasının, Türkiye’deki insan hakları ve sivil toplum aktivistleri arasında “AİHM’ye başvuru, insan haklarının korunması için etken olmaktan çıkıyor” şeklinde giderek artan bir algı yaratmaya başladığına dikkat çekildi. Avukatlar, Bakanlar Komitesine gönderdikleri mesajda, AİHM kararı gereği Osman Kavala’nın ne zaman serbest bırakılacağı ve beraat ettirileceği konusunda Avrupa Konseyi’nin Ankara’dan net bir takvim talebinde bulunmasını istedi.

Avukatlar, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) tarafından 2023 yılında alınan bir karar temelinde, “ortak prosedür” adı verilen sürecin tetiklenmesi talebinde de bulundu. Bakanlar Komitesi, AKPM ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri olmak üzere üç aktörlü bu süreç, AİHM kararlarını uygulamayan bir devletle diyalog kurulması ve diyalog yoluyla Avrupa Konseyi ilkelerine uymasının sağlanmasını hedefliyor. Üçlü prosedür her üç aktör tarafından başlatılabiliyor. Bunun için Bakanlar Komitesinin üçte iki çoğunlukla, AKPM’nin oy verenlerin üçte iki, toplam üyelerinin ise üçte bir çoğunluğu ile karar vermesi gerekiyor. Genel Sekreter ise tek başına prosedürü tetikleyebiliyor.

AKPM bünyesinde bir grup parlamenter bu sürecin başlatılması için girişim başlattı. Konu hakkında AKPM’nin Ocak 2025’teki genel kurul toplantılarında bir karar alınabileceği belirtiliyor.

Paylaşın

Türkiye’nin “Osman Kavala” Savunması: Siyasi Etki Yok

Türkiye, Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması çağrısı yapan Avrupa Konseyi’ne gönderdiği savunma metninde, Erdoğan dahil hükümet yetkililerinin Osman Kavala hakkındaki açıklamalarının “yargılamaya etkisi olmadığı” ileri sürüldü.

Metinde, beraatine hükmedilmesine rağmen eski bir dosyanın açılmasıyla ceza verilen Osman Kavala’nın, “iç hukuk yollarını tüketmeden AİHM’e başvurduğunu, bu nedenle söz konusu AİHM kararının geçersiz olduğu” da savunuldu.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “bağlayıcı kararlarına uymaya” ve Osman Kavala’yı derhal serbest bırakmaya” çağırmıştı.

Gezi Davası’nda ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hak ihlali kararını uygulamayan iktidarın, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne gönderdiği savunma metni ortaya çıktı.

Savunmada, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil hükümet yetkililerinin Kavala hakkındaki açıklamalarının “yargılamaya etkisi olmadığı” ileri sürüldü. İktidar, beraatine hükmedilmesine rağmen eski bir dosyanın açılmasıyla ceza verilen Kavala’nın, “iç hukuk yollarını tüketmeden AİHM’e başvurduğunu, bu nedenle söz konusu AİHM kararının geçersiz olduğunu” da savundu.

Gezi Davası’nda yargılanan Kavala’nın beraat ve tahliyesine hükmedilmiş ancak cezaevinden çıkmadan, daha önce savcılığın tahliye ettiği eski bir dosya “casusluk” başlığıyla yeniden açılarak, yeniden tutuklama kararı verilmişti. Bunun ardından beraat ettiği Gezi Davası’nı istinaf mahkemesi bozmuş, ilk kararı veren heyet de dağıtılmıştı.

Yeni bir mahkemede yargılanan Kavala, Gezi Davası’nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş, cezası onanmıştı. Tüm bu süreçte, Kavala’nın tutuklandığı aşamada hak ihlali kararı veren, tahliyesine ve dosyanın kapatılmasına hükmeden AİHM’nin kararı uygulanmamıştı.

Bu nedenle de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye için “yaptırım” kararı almıştı. 17-19 Eylül’de Türkiye için uygulanacak yaptırım konusunda toplanan Bakanlar Komitesi, yeni bir gelişme olmaması nedeniyle 24 Ekim’de yapılacak toplantıya kadar Türkiye’den somut bir adım atmasını istemişti.

T24’ün Ankara haber müdürü Gökçer Tahincioğlu‘nun haberine göre, iktidarın Bakanlar Komitesi’ne gönderdiği savunmadaysa, AİHM kararının uygulanmamasının gerekçesi olarak Kavala’nın, “uydurma” eleştirilerine yol açan ‘casusluk’ suçlaması nedeniyle tutuklandığı iddia edildi.

AİHM’nin yetkisizlik nedeniyle başvuru için “kabul edilmezlik kararı vermesi gerektiği ama Türkiye için yaptırım kararı alındığı” savunuldu. Türkiye, daha önce yöneltilen 12 soruya da yanıt verdi.

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla gönderilen yanıtlarda şu görüşler savunuldu:

“Kavala, iç hukuk yollarını tüketmeden AİHM’ye başvurmuştur. Başvurucunun tutuklu olduğu dosyaya ilişkin yeni AYM başvurusu yapılmış, bu başvuru sonuçlanmamıştır. Başvurucunun AYM önündeki başvuru sonuçlanmadan AİHM’ye gelmesi “başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemezlik sebebidir.” AYM’nin önündeki başvuru yeni bir başvurudur. AYM’nin iş yükü göz önünde bulundurulmalıdır. Kavala’nın dosyasının AYM önünde hala sonuçlanmamış olması makul süreyi aşmaz, öngörülebilir ve kabul edilebilirdir.”

Ankara, AİHM kararının bugüne kadar uygulanmamasının sorumlusunun da yine AİHM olduğunu ileri sürdü. Savunmada, AİHM’nin ilk ihlal kararının Kavala’nın tutuklanmasına ilişkin olduğunu, bu ceza dosyasının sonuçlandığını belirtildi. Ceza davası sonuçlanmadan önce Kavala’nın belirtilen dosyadan tahliye edilip farklı bir dosyadan tutuklandığını, casusluk suçuyla verilen bu tutuklamaya ilişkin yargılamanın daha sonra sürdüğünü vurguladı.

Yanıtta, “Başvurucunun tutukluluğunun sebebi, AİHM kararındaki dosya değil, yeni bir dosya olan TCK md. 328’deki casusluk suçlamasıdır. Bu yüzden de AİHM’nin öncelikle başvuru yollarının tüketilmemesinden kabul edilemezlik vermesi, daha sonra da 2019 tarihli önceki kararındaki bulgularla şimdiki dosyayı karıştırmaması gerekir” denildi.

“AKP üyesi hakim” sorusu

Türkiye, daha önce beraat kararı veren mahkemenin bazı üyeleri hakkında disiplin soruşturması açılması, mahkumiyet kararı veren heyette geçmişte AKP üyesi olan bir hakimin yer alması konularına da şu yanıtı verdi:

“Beraat kararı veren hakimlere farklı nedenlerle açılan disiplin soruşturması, ceza yargılaması üzerinde negatif bir etki yaratmamıştır. Disiplin soruşturması açılması, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkını engellemez. Siyaseten angaje olduğu iddia edilen 13. Ceza Mahkemesi’ndeki yargıcın tarafsızlığını/ bağımsızlığını kaybettiğine dair hiçbir somut delil yoktur.”

Türkiye, iktidarın ve Cumhurbaşkanı’nın Kavala hakkındaki açıklamalarının yargılamaya etkisi olup olmadığı konusunda da “Başvurucuya dair hükümet görevlilerinin beyanlarının zamanlama, içerik ve bağlamı dikkate alındığında masumiyet karinesini zedeleyen bir husus yoktur çünkü başvuranın suçluluğuna dair bir değerlendirme içermemektedir” savunmasını yaptı.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Türkiye’ye “Osman Kavala’yı Serbest Bırakma” Çağrısı

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “bağlayıcı kararlarına uymaya” ve Osman Kavala’yı derhal serbest bırakmaya” çağırdı.

Türkiye taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereği AİHM kararlarına uymakla yükümlü.

Komite üyeleri 17-19 Eylül tarihlerinde gerçekleştirdikleri toplantılarda Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilen iş insanı Osman Kavala hakkında AİHM tarafından 10 Aralık 2019 tarihinde açıklanıp 11 Temmuz 2022 tarihinde onaylanan kararın icra sürecini de görüştü.

Toplantıların ardından 19 Eylül’de Bakanlar Komitesi’nin internet sayfasında yayınlanan metinde Türkiye’ye bir kez daha AİHM kararlarını yerine getirme yükümlülüğü hatırlatıldı. Türk yetkililerden, 24 Ekim’de Türkiye’de yapılacak ikinci üst düzey teknik toplantıya Kavala hakkındaki yargı kararlarının uygulanması yolunda “somut ve sonuç odaklı önerilerle gelmeleri” istendi.

Komite ayrıca, Anayasa Mahkemesinin Kavala’nın bireysel başvuru dosyasını hâlâ incelememiş olmasından duyduğu “üzüntüyü” kaydetti. Yargı dahil Türk makamları Kavala’nın derhal serbest kalmasını sağlayacak adımlar atmaya davet edildi.

Osman Kavala, Bakanlar Komitesinin atıf yaptığı AİHM kararına Türk mahkemelerinin uymayı reddettiği gerekçesiyle 18 Ocak 2024 tarihinde ikinci kez AİHM’ye başvurmuştu.

Bu ikinci davaya Türkiye Barolar Birliği, İfade Özgürlüğü Derneği, İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve Amerikalı aktör George Clooney ve eşi insan hakları avukatı Amal Clooney tarafından kurulan Clooney Vakfı gibi kuruluşlar da müdahil olmak için talepte bulunmuştu.

Diğer başka kurumlarla birlikte Clooney Vakfının başvurusu da AİHM tarafından kabul edildi. Vakfın destekçileri arasinda Bill ve Melinda Gates Vakfı, Microsoft, Versace Vakfı, Smith Aile Fonu, Amerikan Barolar Birliği ve Uluslararası Barolar Birliği de var.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın