AİHM, Türkiye’den Cizre İçin Savunma İstedi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Şırnak’ın Cizre ilçesinde 137 kişinin üç binanın bodrum katında öldürülmesi ve yaşanan ihlallere dair Türkiye’den savunma istedi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağının devam ettiği 7 Şubat 2016’da 137 kişi mahsur kaldıkları 3 binanın bodrum katında öldürülmüştü.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 22 Mayıs’ta yaptığı bildirimde; Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2015-2016 yılları arasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları döneminde 137 kişinin mahsur kaldıkları 3 binanın bodrum katında öldürülmesi ve yaşanan ihlallere dair Türkiye’den savunma istedi.

AİHM, “askeri operasyonları sırsında başvurucuların yaşam haklarının ihlal edilip edilmediği, sivillerin yaşamına dair gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı, yaralı kişilere tıbbi yardımın ulaştırılıp ulaştırılmadığı, ilgili soruşturmaların yapılıp yapılmadığını” sordu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aynı dava üzerinden 13 Kasım 2019 tarihinde, iç hukuk yollarının tüketilmediğine işaret etmiş, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararının beklenmesine karar vermiş ve davayı “kabul edilemez” bulmuştu.

Avukatlar, bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. AYM’nin ret kararı üzerine AİHM’e yeni bir başvuru yapıldı. AİHM, 22 Mayıs’ta yaptığı bildirimle Türkiye’den savunma istedi.

Dosya avukatlarından Ramazan Demir, AİHM’in “ciddi ve ayrıntılı bir savunma” istediğini söyledi. Demir, 2019’da AİHM’de görülen duruşmaya işaret ederek, “Biz o gün AYM’nin nasıl bir karar vereceğini, savcılıklar ve diğer adli makamların olaya yaklaşımını belgeleriyle ortaya koymuştuk. Ancak AİHM bunlara rağmen AYM’nin konu ile ilgili ne diyeceğini görmek istediğini söyleyerek, başvuruları AYM’nin vicdanına terk etmişti. Geldiğimiz noktada biz haklı çıktık. AYM devletin beyanını esas aldı, bütün başvurulara reddetti. Olan ailelere ve mağdurlara oldu, 7 yıl boşuna kaybedildi” dedi.

Demir, “AİHM’den beklentimiz; bağımsız insan hakları kuruluşlarının raporlarını da dikkate alarak, ölümlerle bağlantılı olarak işlenen insanlık suçlarını tespit eden hızlı ve hakkaniyetli bir yargılama” diye konuştu.

AİHM, Türkiye’den şu sorulara yanıt istedi:

Başvurucuların yakınlarının yaşam hakkı; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında, Cizre’de uygulanan sokağa çıkma yasakları sürecinde yürütülen askeri operasyonlar sırasında devlet güçlerinin güç kullanımı nedeniyle ihlal edilmiş midir?

Güvenlik operasyonlarını planlayan ve yürüten yetkililer, sivillerin yaşamını korumak için gerekli özeni göstermiş midir? Özellikle, sivillerin yoğun şekilde bulunduğu bölgelerde operasyonların başlatılması ve sürdürülmesi sırasında sivil can kayıplarının önlenmesi adına gerekli tedbirler alınmış mıdır?

Devlet, başvurucuların yakınlarının yaşamlarını koruma yükümlülüğü kapsamında, yaralı kişilere tıbbi yardımın ulaştırılmasını sağlamayarak -özellikle bodrum katlarında mahsur kalan yaralılara ambulans gönderilmesini engelleyerek- Sözleşme’nin 2. maddesini ihlal etmiş midir?

Devletin yetkili organlarının, yardım çağrısında bulunan ve hayatta olan kişilerin bulundukları yerlerde uzun süre yaralı şekilde bekletildikten sonra yaşamlarını yitirmesine ve bazı vakalarda bu kişilerin bedenlerinin yakılarak öldürülmesine yol açacak şekilde hareket etmesi, yaşam hakkı bakımından devletin doğrudan sorumluluğunu doğurmakta mıdır?

Yaşam hakkının usule ilişkin korunması bağlamında, Cizre’de gerçekleşen ölümlerle ilgili olarak yürütülen iç hukuk soruşturmaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında gerekli etkinlik, tarafsızlık ve şeffaflık ölçütlerini karşılamış mıdır?

Türk adli makamlarının, başvurucuların yakınlarının ölümlerine yönelik tutumu, olaylarda devlet yetkililerinin sorumluluğunu ortaya koymuş mudur? Devletin bu olaylara dair iç hukuktaki yaşam hakkını güvence altına alan düzenlemeleri etkili şekilde uyguladığı söylenebilir mi?

İlgili soruşturma ve yargı süreçleri -hem olayların ilk inceleme aşamasında hem de Anayasa Mahkemesi aşamasında- gerekli hızda, ciddiyetle ve tarafsızlıkla yürütülmüş müdür?

Soruşturmayı yürüten savcılık makamları, olayın koşullarını aydınlatmak ve tüm delilleri nesnel biçimde değerlendirerek sorumluları belirlemek adına elindeki tüm olanakları yeterince kullanmış mıdır?

Yürütülen soruşturmalar, başvurucuların olaylara dair meşru menfaatlerini koruyacak ölçüde erişilebilir olmuş mudur?”

Ne olmuştu?

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağının devam ettiği 7 Şubat 2016’da 137 kişi mahsur kaldıkları 3 binanın bodrum katında öldürülmüştü. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, yaşananlar için “Kıyamet benzeri bir tablo” tanımlaması yapmıştı.

Kamuoyunda büyük tepkiye neden olan ve birçok kişinin sırf tedavi edilmediklerinden kaynaklı hayatını kaybettiği bodrumların birincisinde 31, ikincisinde 62 ve üçüncüsünde 44 kişi can verdi. Söz konusu bodrumlarda hayatını kaybedenler arasında, Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel, gazeteci Rohat Aktaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) PM üyeleri, MKM sanatçıları, KJA üyeleri ve çok sayıda öğrencinin yanı sıra çocuklar da bulunuyordu.

Bodrumlarda hayatını kaybedenlerin bazılarının cenazelerine halen ulaşılmış değil. Olayın yaşanmasının ardından binalar yıkılarak, molozlarla doldurulan alanda Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yeni konutlar inşa edildi.

Tüm girişimlere rağmen öldürülen kişilerin ölümlerine ilişkin başlatılan soruşturmaların birçoğu hakkında “takipsizlik” kararı verildi. “Örgüt üyesi” iddiasıyla verilen kararların birçoğunda, ölümler “hukuka uygun” kabul edildi.

(MA)

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir