ABD, 2025’te Irak’tan Çekilmeyi Planlıyor

ABD öncülüğündeki askeri koalisyon birliklerinin, Irak’tan eylül ayında çekilmeye başlayacağı ve 2025 yılının eylül ayına kadar askeri birliklerin tamamının ülkeden çekileceği bildirildi.

Haber Merkezi / Hem Irak kaynaklarına hem de ABD’li yetkililere göre, askeri koalisyonun sonlandırılması konusunda henüz resmi bir anlaşma ya da bu karar için bir takvim bulunmuyor.

ABD öncülüğündeki askeri koalisyon, 2014 yılında Irak ve Suriye’de Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele etmek amacıyla kurulmuştu.

Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, Irak’ta bulunan ABD öncülüğündeki askeri koalisyondan birliklerinin, eylül ayında çekilmeye başlayacağı ve koalisyona bağlı birliklerin 2025 yılı eylül ayına kadar ülkeden çekileceğini bildirdi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mathew Miller, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, her iki tarafın temsilcilerinin bu hafta Washington’da bir araya gelerek, IŞİD tehdidi nedeniyle ABD öncülüğündeki koalisyonun misyonunun nasıl değiştirileceğini görüştüğünü söyledi.

Hem Irak kaynaklarına hem de ABD’li yetkililere göre, koalisyonun sonlandırılması konusunda henüz resmi bir anlaşma ya da bu karar için bir takvim bulunmuyor.

Olası bir anlaşma kapsamında çekilecek askerlerin kesin sayısı ise tanımlanmadı. Irak kaynakları, askerlerin çoğunun çekileceğine inanıyor. Ancak ABD’li yetkililer, önemli sayıda askerin yeni bir danışmanlık ve yardım misyonuna destek olmak için ülkede kalabileceğini öne sürüyor.

80’den fazla ülkeden oluşan koalisyonun bir parçası olan ABD’nin, Irak’ta yaklaşık 2 bin 500 askeri bulunuyor. Bu koalisyon, 2014 yılında Irak ve Suriye’de Irak ve Suriye’de Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele etmek amacıyla kurulmuştu.

2023 yılı ekim ayında İsrail – Filistin savaşının başlamasının ardından Suriye ve Irak’ta bulunan ABD güçlerine İran destekli milislerin saldırıların artmasının ardından, Washington ve Bağdat, ocak ayında koalisyonun geleceği hakkında görüşmeler yapmaya başlamıştı.

Paylaşın

ABD’de Demokratların Olası Adayı Kamala Harris: Niyetim Kazanmak

ABD’de başkan adaylığı yarışından çekilen Joe Biden’ın desteğini açıkladığı Kamala Harris, “Başkanın desteğini almaktan onur duyuyorum ve niyetim bu adaylığı hak etmek ve kazanmak” dedi.

Haber Merkezi / Kamala Harris yaptığı açıklamada, “Başkan Biden bu özverili ve vatansever davranışıyla hizmet hayatı boyunca yaptığı şeyi yapıyor: Amerikan halkını ve ülkemizi her şeyin üstünde tutmak” ifadelerini kullandı. Kamala Harris, “Donald Trump’ı ve onun aşırılıkçı Proje 2025 gündemini yenmek için Demokrat Parti’yi ve ulusumuzu birleştirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım” ifadelerini kullandı.

Kamala Harris, Joe Biden’ın Demokrat Parti’nin başkan adayı olarak kendisini desteklemesiyle, büyük bir partinin başkan adayı ilk siyah kadın ve ilk Güney Asya kökenli kişi olma olasılığıyla gündemde. Harris üç yıldan fazla bir süredir ülkenin ikinci ismi olarak görev yapıyordu. Ancak Harris, Biden’ın Pazar günü 2024 başkanlık yarışından çekilmesinin ardından en önemli aday haline geldi.

Başkan yardımcısı olarak önemli görevler üstlenen Harris aynı zamanda politik kazanımlar edinmek ve seçmenlerle bağ kurmak için mücadele etti. Harris, 2020’de başkan yardımcılığını kazanan ilk kadın olmanın yanısıra bu görevi üstlenen ilk siyah kadın ve ilk Asya kökenli kadın olarak tarihe geçti.

Kamala Harris’in adaylığına, çok sayıda üst düzey Demokrat Parti üyesi vali, kongre üyesi ve siyasetçiden destek geldi.

Eski Başkan Bill Clinton ve eski Dışişleri Bakanı ve First Lady Hillary Clinton yaptıkları ortak açıklamada, “Başkan Biden’a Başkan Yardımcısı Harris’e destek verme konusunda katılmaktan onur duyuyoruz ve onu desteklemek için elimizden gelen her şeyi yapacağız” dedi.

Clinton çifti sözlerini “Şimdi onu seçmek için her şeyimizle mücadele etmenin zamanıdır. Amerika’nın geleceği buna bağlıdır” diye sürdürdü.

Demokrat Parti’nin popüler siyasetçilerinden olan Kaliforniya Valisi Gavin Newsom da sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “Sert. Korkusuz. İnatçı. Demokrasimiz ve geleceğimizin tehlikede olduğu günlerde, Donald Trump’ın karanlık vizyonuna karşı davayı savunabilecek ve ülkemizi daha sağlıklı bir yöne yöneltebilecek, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’ten daha iyi bir aday yok” ifadelerini kullandı.

Biden yönetiminde yer alan Ulaştırma Bakanı Pete Buttigieg ise “Şimdi Kamala Harris, meşaleyi devralmak, Donald Trump’ı yenmek ve Joe Biden’ın halefi olmak için doğru kişidir. Onun olağanüstü liderliğini yakından gördüm, kendisiyle 2020 seçim kampanya sürecinde ve bunun ardından tarihi bir verimliliğe sahip Biden-Harris yönetiminde birlikte çalıştım. Amerika’yı müstakbel başkanımız olarak geleceğe taşımasını sağlayacak bu seçimi kazanması için kendisine elimden gelen tüm desteği vereceğim” diye konuştu.

Partinin sol kanadını temsil eden Kongre Üyesi Alexandria Ocasio-Cortez de yaptığı X paylaşımında, “Kamala Harris, ABD’nin bir sonraki başkanı olacak. Kasım’da sandıktan zaferle çıkması için kendisine tam destek vereceğime söz veriyorum. Şimdi Donald Trump ve Amerikan demokrasisine yönelik tehdidi mağlup etmek için partimiz ve ülkemizi hızlıca bir araya getirmek her zamankinden daha fazla hayati önem taşıyor. Haydi işe koyulalım” dedi.

ABD’nin 50 eyaletinin Demokrat Parti teşkilat başkanı da Harris’e destek verdiklerini duyurdu. Pennsylvania Valisi Josh Shapiro ve North Carolina Valisi Roy Cooper’dan da 59 yaşındaki Harris’e destek geldi. Eski Dışişleri Bakanı John Kerry de Harris’e destek vereceğini ilan ederek “İyi bir vicdana sahip vatandaşların hiçbiri kenarda kalmamalıdır” sözleriyle herkesi kendisine destek vermeye çağırdı.

Eski ABD Başkanı Barack Obama ve eşi Michelle Obama ise Biden’ın kararını memnuniyetle karşıladıkları bir mesaj yayınlarken söz konusu mesajda Kamala Harris’in adını anmadı.

Harris kampanyasına yapılan bağışlar, Biden’ın açıklamasını takip eden saatler içerisinde milyonları buldu. Seçim bağışlarının toplanmasından sorumlu olan Actblue’nun açıklamasına göre Harris’e Pazar akşamına kadar toplamı 46,7 milyon doları bulan çok sayıda bağış yapıldı.

Öte yandan Harris’in ekibinin, Biden kararını açıkladıktan sonra yüzlerce telefon görüşmesi yaptıkları bildirildi. Söz konusu görüşmelerde, mümkün olduğunca fazla delegenin desteğinin arandığı belirtildi.

Ayrıca Biden’ın kampanyasını son aylarda yürüten ekip, hâlihazırda Harris’i desteklemeye başladı. Biden’ın seçim ekibi, adını “Harris for President” olarak değiştirmiş durumda. Ayrıca Biden, destekçilerine bir e-posta göndererek Harris kampanyasına bağış yapma çağrısında bulundu.

Süreç nasıl işleyecek?

Kamala Harris seçim yarışına Biden’la beraber girmiş olsa da otomatik olarak pusulada onun yerini alamıyor. Onun da yarışa girmesi halinde her olası aday gibi delegelerin desteğini alması şart. Bu süreçte kendisine bir başkan yardımcısı adayı belirlemesi ve yarışa onunla birlikte girmesi gerekiyor.

Demokrat Parti Ulusal Komitesi başkan ve başkan yardımcısı adaylarını resmi olarak aday göstermek amacıyla Ağustos ayının ilk haftasında yoklama yapma sinyali vermişti. Eğer bu plan iptal edilirse adaylar 19 Ağustos’ta başlayacak kurultayda seçilecek.

Kamala Harris kurultayda destek görürse, ABD’nin 248 yıllık tarihinde ilk Siyah kadın ve Güney Asyalı ana parti başkan adayı olacak. Çok sayıda parti yetkilisi, önümüzdeki Ocak ayında başlayacak yeni başkanlık dönemi yarışında Trump’a karşı partinin standart taşıyıcısı olarak Biden’ın yerine Harris’i desteklediklerini söyledi.

Ancak bazıları da Demokrat Parti’nin gelecek ay Chicago’da yapılacak ulusal kurultayı, diğer başkan adaylarına da açmasını istediklerini söylüyor. Başkanlık adaylığı için en son 1968 yılında açık bir kurultay düzenlenmiş ve Başkan Lyndon Johnson, ABD’nin Vietnam’daki ,savaşı yönetmesine yönelik yaygın muhalefet karşısında yeniden aday olma planlarından vazgeçmişti.

Joe Biden farklı bir muhalefetle karşılaştı. 20’den fazla Demokrat Kongre üyesi, CNN’deki tartışma programının ardından çekilmesi çağrısında bulundu. Son zamanlarda Biden ile birlikte olan bazı kişiler, zihinsel keskinliğinin azaldığına inandıklarını ve zayıf göründüğünü söylerken, en sadık yardımcıları tam aksi konusunda ısrarlıydı. Biden’ın başkan olarak tek dönemi 20 Ocak 2025’te, Ocak 2029’a kadar sürecek bir dönem için yeni bir başkanın yemin etmesiyle sona erecek.

Kamala Harris’in ABD hikayesi

Kamala Harris, 1964 yılında Kaliforniya eyaletinin Oakland kentinde, yüksek eğitimli göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Harris’in annesi Hindistan doğumlu göğüs kanseri araştırmacısı Shyamala Gopalan, babası ise Jamaikalı ekonomi profesörü Donald J. Harris’ti. Göçmen olan Harris’in her iki ebeveyni aynı zamanda 1960’larda sivil haklar için mücadele eden iki aktivist kişilik.

Yedi yaşındayken anne ve babası ayrılan Kamala ile kız kardeşi Maya annesinin yanında büyüdü. Kamala’nın “The Truths We Hold” başlıklı otobiyografisinde bu deneyimin kariyerini de etkilediğine vurgu yapıyor ve annesi Gopalan’ın kendisine ve kız kardeşi Maya’ya şöyle dediğini anlatıyor: “Öylece oturup bir şeylerden şikayet etmeyin. Bir şeyler yapın!”

Bu, hayatı boyunca Kamala Harris’in harfiyen uyduğu bir nasihat oldu.

Annesinin Kanada’da bir iş bulması üzerine Harris’in yolu Oakland’tan Montreal’e de uzanır ve liseye bu ülkede başlar. Daha sonra tekrar ABD’ye dönen Harris, Washington’daki Howard Üniversitesi’nde siyaset bilimleri ve ekonomi okur ardından da San Franciso’da hukuk eğitimi alır. 1990 yılında hukuk fakültesini bitirmesinin ardından savcı olarak çalışmaya başlayan Harris, keskin zekâsı ve mücadeleci ruhu ile kısa sürede mesleki çevresinde üne kavuşur. Harris, otobiyografisinde geçmişte yaşadığı ayrımcılık tecrübelerini nasıl “her konuda en iyi olma azmine” dönüştürdüğünü anlatıyor.

Harris, 2003 yılında San Francisco’nun ilk kadın eyalet savcısı olur; 2010 yılında ise altı rakibini alt ederek 32. Kaliforniya Eyalet Başsavcısı seçilir. ABD’de “Attorney General” olarak adlandırılan bu pozisyon, başsavcı ile adalet bakanı görevlerini birleştiren bir görev. 3 Ocak 2011’de görevine başlayan Harris, sadece bu göreve gelen ilk kadın değil aynı zamanda Hint ve Afrika kökenli ilk kişi de olur.

Ancak Harris savunduğu görüşlerden ötürü hep tartışmalı bir isim olur. Bir yandan ölüm cezasına karşı çıkarken diğer yandan çocukları sürekli olarak okulda kaçan ailelerin bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını öngören yasal düzenlemeye verdiği destekle partisindeki sol görüşlüleri karşısına alır.

Harris, 2015 yılında ise Senato’ya adaylığını koyar. Demokratların çoğunun desteğini alan Harris’in destekçileri arasında dönemin ABD Başkanı Barack Obama ile Başkan Yardımcısı Joe Biden da yer alır. Harris, tarihteki ikinci siyah olarak 2017 yılında Senato’ya seçilir.

Harris, 2014 yılından bu yana Yahudi kökenli bir avukat olan Douglas Emhoff ile evli. Emhoff’un daha önceki evliliğinden iki çocuğu bulunurken Harris’in çocuğu yok.

Adı daha önce de Demokrat Parti’nin başkan adayı olarak geçen Harris, 2019 yılında adaylığını koyduğunda karşısında Joe Biden, Bernie Sanders ve Elizabeth Warren vardı. Harris başlarda favori olarak gösteriliyordu. Ancak yıl içerisinde desteğini yitirdi ve Aralık 2019’da anket sonuçlarında desteğin az olması nedeniyle adaylıktan çekildiğini duyurdu. Sonrasında ise seçim öncesi kampanyalarda Biden ile görüş ayrılıkları gündeme gelmiş olsa da başkan yardımcılığına aday gösterildi.

Biden ve Harris birlikte zorlu ve hırçın bir kampanya yürüterek Donald Trump ve Başkan Yardımcısı Mike Pence’i mağlup etti. İkili, Trump taraftarlarının Kongre baskınından sadece iki hafta sonra 20 Ocak 2021’de yemin etti.

Harris, ABD başkan yardımcısı olarak görev yapan ilk kadın, ilk Siyah ve ilk Hint kökenli kişi oldu.

Harris, Beyaz Saray’da geçirdiği süre boyunca profilini yükseltmeye çalıştı. Biden 2021’de Harris’e Latin Amerika’dan göçmen gelmesinin temel nedenleriyle mücadele görevi verdi. Biden, o dönemde Harris için “Bunu yapmak için daha nitelikli birini düşünemiyorum” dedi. Ancak Harris’in çabalarına ve Latin Amerikalı liderlerle yaptığı görüşmelere rağmen belgesiz sınır geçişlerinin sayısı artmaya devam etti ve geçen yıl rekor seviyelere ulaştı.

Kamala Harris, daha sonra siyasi rakiplerine karşı farklı bir mücadele alanı buldu. ABD Yüksek Mahkemesi, 2022’de ülkenin büyük bir bölümünde kürtaj hakkını fiilen geri alınca Harris, bu hakkın korunması lehine güçlü bir ses haline geldi. Bu yılın başlarında ABD genelinde bir “Üreme Özgürlükleri için Mücadele” girişimi başlattı. Televizyondaki Trump-Biden tartışmasından birkaç gün önce de Harris, Trump’ın yeniden seçilmesi halinde üreme haklarıyla ilgili “her şeyin tehlikede olduğu” uyarısında bulundu.

Demokrat Parti’nin geleceği Harris mi?

Biden’ın kötü münazara performansının ardından Harris, başkan adaylığı için adı geçerken bile Başkan’ın en sesli savunucuları arasında yer aldı. Harris, birçok kişi tarafından 2024 seçimlerinde Demokratlar tarafından desteklenecek doğal bir seçim olarak görülüyor.

Beyaz Saray Basın Sekreteri Karine Jean-Pierre, Biden-Trump münazarasından kısa bir süre sonra yaptığı açıklamada Biden’ın 2020’de onu seçmesinin nedenlerinden birinin “gerçekten de partinin geleceği olması” olduğunu söylemişti.

Paylaşın

Biden, Trump’a Karşı Başkanlık Yarışından Çekildi

ABD’nin mevcut başkanı Joe Biden, seçmenlerin haftalardır süren baskısının ardından Donald Trump’a karşı başkanlık seçimi yarışından çekilme kararı aldığını duyurdu.

Haber Merkezi / Joe Biden, sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı açıklamada, “Yeniden seçilmek niyetinde olsam da, görevimden çekilmemin ve yalnızca dönem başkanlığı görevimi yerine getirmeye odaklanmamın, partimin ve ülkenin yararına olacağına inanıyorum” dedi. Biden, başkanlık kararından çekilme kararı hakkında, önümüzdeki hafta ulusa sesleneceğini kaydetti.

81 yaşındaki Joe Biden, adaylıktan çekilmesinin hemen ardından, Demokrat Parti’nin yeni adayı olarak başkan yardımcısı Kamala Harris’e “tam destek” verdiğini duyurdu.

Biden, geçtiğimiz salı günü verdiği bir röportajda, ilk kez başkanlık yarışından çekilebileceğini söylemişti. Yarıştan çekilmesini sağlık durumuna bağlayan Biden, hangi şartlarda çekilebileceği sorusuna “Ortaya çıkan bir sağlık sorunum olursa, evet” diyerek cevap vermişti.

Biden’ın adaylığı konusundaki tartışmalar, Cumhuriyetçi aday Donald Trump ile çıktığı ilk canlı yayında “etkisiz” olarak değerlendirilen performansı sonrasında artmaya başlamıştı.

5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde ABD’de her eyalette Demokrat Parti’nin önseçim süreci tamamlanmıştı. Önseçimlerde 3 bin 894 delege 19 Ağustos’ta başlayacak Demokrat Parti Ulusal Kurultayı’nda Joe Biden’a destek verme taahhüdünde bulunmuştu. Şimdi bu delegeler 19 Ağustos’ta Chicago’da başlayacak Demokrat Parti Ulusal Kurultayı’nda teorik olarak istedikleri adaya destek verebilirler.

Biden’ın Yardımcısı Kamala Harris’in, Biden’ın çekilmesi halinde onun yerine yarışa girmesine yönelik senaryonun parti içinde giderek daha fazla destek bulduğu öne sürülmüştü.

Kamala Harris seçim yarışına Biden’la beraber girmiş olsa da otomatik olarak pusulada onun yerini alamıyor. Onun da yarışa girmesi halinde her olası aday gibi delegelerin desteğini alması şart. Bu süreçte kendisine bir başkan yardımcısı adayı belirlemesi ve yarışa onunla birlikte girmesi gerekiyor.

Demokrat Parti’yi çekişmeli ve açık bir kurultay bekliyor olabilir. Demokrat Parti Ulusal Komitesi seçimlere az zaman kala parti içindeki görüş ayrılıklarını en aza indirmek amacıyla bir aday üzerinde uzlaşabilir ancak başka adaylar da yarışa dahil olmak isteyebilir.

Demokrat Parti Ulusal Komitesi başkan ve başkan yardımcısı adaylarını resmi olarak aday göstermek amacıyla Ağustos ayının ilk haftasında yoklama yapma sinyali vermişti. Eğer bu plan iptal edilirse adaylar 19 Ağustos’ta başlayacak kurultayda seçilecek.

Kimler olası aday olarak öne çıkıyor?

Başkan Yardımcısı Kamala Harris: Demokrat Parti’de pek çok isim Kamala Harris’i aday olarak kabul edeceklerinin sinyalini verdi. Joe Biden 11 Temmuz’da NATO Zirvesi sırasında düzenlediği basın toplantısında “En başından bu yana başkan olabilecek niteliklere sahip olduğunu düşünmeseydim başkan yardımcısı olarak seçmezdim” demişti

Kamala Harris yaygın olarak Biden’ın yerine geçebilecek en iyi aday olarak görülse de son anketler Harris’in anket verilerinin, Biden’ın Donald Trump’a karşı anket verilerine kıyasla çok az fark olduğunu gösteriyor.

Dört ankette Kamala Harris’in Biden’dan biraz daha iyi, dört ankette Biden’a kıyasla daha kötü ve üçünde ise hiçbir fark olmadığı görülüyor. Beyaz Saray’da başkan yardımcısı olarak dört yıl tecrübesi bulunan Kamala Harris’in kararsızlar ve bağımsız seçmenlerin desteğini alabileceği yorumu yapılıyor.

California Valisi Gavin Newsom: Gavin Newsom, Joe Biden’ın adaylıktan çekilmesine ilişkin tartışma sürecinde Biden’a güçlü destek verdi. Newsom, Biden’ın Trump karşısındaki canlı yayın performansının ardından yaşanan hararetli tartışmada “Baş performansçı değil, başkomutan arıyorum” demişti.

Michigan Valisi Gretchen Whitmer: Biden’a desteğini açıklayan Gretchen Whitmer önemli bir çekişmeli eyalette valilik seçimini yeniden kazanmıştı. Whitmer işçi sendikalarına verdiği destek sebebiyle ABD genelinde Demokratlar arasında popüler.

Illinois Valisi J.B. Pritzker: J.B. Pritzker, bu yıl Ağustos ayında Chicago’daki Demokrat Parti Ulusal Kurultay’ına evsahipliği yapıyor. Pritzker, son dakikada başlatılacak bir seçim kampanyasını kendisi finanse edebilir.

Eski First Lady Michelle Obama: Michelle Obama çok sayıda seçmen arasında popüler olsa da aday olma fikrini şimdiye kadar hep reddetmişti. Geçen ay yapılan Reuters/Ipsos anketine göre Michelle Obama Donald Trump’ın 10 puan önündeydi.

Uzmanlara göre seçim kampanyaları sürecinde para toplama kabiliyeti bakımından kimin yoğun bir çaba içinde olduğu ve kurultayda çoğunluğun desteğini alabilecek türden bir koalisyon oluşturma fırsatına sahip olduğu önem taşıyor.

“Demokrasi için kurşun yedim”

Donald Trump, kendisine yönelik suikast girişiminden sonra ilk seçim mitingini gerçekleştirdi. Michigan’daki mitingde konuşan Trump, otoriter, sağcı bir ajandaya sahip “Project 2025” girişimiyle bağlantılı olduğu yönündeki iddiaları redderek, “Hiçbir şekilde aşırıcı olmadığını” söyledi.

12 bin kişilik bir kalabalığa hitap eden Trump, “Ben demokrasi için kurşun yedim” ifadelerini kullandı. Trump, Demokrat parti içinde Başkan adayına yönelik tartışmaları da alaya alarak, “Adaylarının kim olduğu konusunda hiçbir fikirleri yok… Bu adam gidiyor ve oyları alıyor, şimdi de bunu onun elinden almak istiyorlar. İşte demokrasi” diye konuştu.

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: ABD’den “Karşıyız” Açıklaması

Türkiye ile Suriye arasında süren normalleşme çabalarına ilişkin soruları yanıtlayan ABD Dışişleri Bakanlığı, ülke olarak normalleşme çabalarını desteklemediklerini ifade etti:

“ABD olarak, bu soruna siyasi bir çözüme yönelik ciddi bir ilerleme görmediğimiz müddetçe Esad rejimi ile ilişkileri normalleştirmeyeceğiz. Suriye rejimiyle ilişkisi olan tüm ülkelere, bu ilişkileri Suriyelilerin insani durumunu, insan haklarını ve güvenlik durumunu iyileştirmek ve BM’nin 4456 sayılı kararının hedeflerine ulaşmak için kullanmaları yönünde çağrıda bulunduk.”

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı, Rûdaw haber ajansı Washington Büro Müdürü Diyar Kurda’nın e-posta şeklinde gönderdiği sorularını yanıtladı.

Türkiye ile Suriye arasında süren normalleşme çabalarına ilişkin soruyu yanıtlayan Dışişleri Bakanlığı, normalleşmeyi desteklemediklerini aktardı. Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, “Türkiye ile Suriye arasında normalleşme olacağına dair bilgilendirmeler görüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri bu normalleşme çabalarını desteklemiyor” yanıtı verdi.

Bir diğer yanıtta ise “ABD olarak, bu soruna siyasi bir çözüme yönelik ciddi bir ilerleme görmediğimiz müddetçe Esad rejimi ile ilişkileri normalleştirmeyeceğiz. Suriye rejimiyle ilişkisi olan tüm ülkelere, bu ilişkileri Suriyelilerin insani durumunu, insan haklarını ve güvenlik durumunu iyileştirmek ve BM’nin 4456 sayılı kararının hedeflerine ulaşmak için kullanmaları yönünde çağrıda bulunduk” ifadeleri yer aldı

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

Erdoğan, normalleşme yönünde olumlu mesajlar vermeye devam etti. Erdoğan, son olarak, “Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğuna inanıyoruz” dedi.

Paylaşın

Donald Trump’a Silahlı Saldırı: Saldırgan Öldürüldü

Eski Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı Donald Trump, Pensilvanya eyaletinin Butler şehrinde düzenlenen seçim mitingi esnasında saldırıya uğradı.

Haber Merkezi / Federal Soruşturma Bürosu (FBI) olayın, “suikast girişimi” olarak değerlendirildiğini açıklarken, silahlı saldırganın öldüğü duyuruldu. Ayrıca mitinge katılan bir kişinin öldüğü, iki kişinin de ağır yaralandığı bildirildi.

Olayın ardından açıklama yapan ABD’li üst düzey yetkilileri korumakla görevli Gizli Servis “saldırganın miting alanı dışındaki yüksek bir noktadan sahneye doğru birden çok kez ateş açtığını” belirtti.

Açıklama şöyle; “Eski Başkan Trump’un13 Temmuz akşamı Butler, Pennsylvania’da yaptığı miting sırasında, yaklaşık 18:15 sıralarında, bir zanlı miting alanının dışındaki yüksek bir noktadan sahneye doğru birden çok kez ateş açtı.

ABD Gizli Servis Personeli ateş açan zanlıyı etkisiz hale getirdi ve zanlı öldü. ABD Gizli servisi proaktif önlemlerle derhal mürahale etti ve eski Başkan Trump güvende. Bir seyirci öldü ve iki seyirci ağır yaralandı. Olay şu anda soruşturma altında ve FBI bilgilendirildi.”

FBI saldırganın kimliğini Pensilvanya’dan Thomas Matthew Crooks (20) olarak açıkladı. Amerikan NBC ve CBS televizyonlarından paylaşılan açıklamada “FBI, Pennsylvania Bethel Park’tan 20 yaşındaki Thomas Matthew Crooks’un 13 Temmuz’da Pennsylvania Butler’da eski Başkan Donald Trump’a suikast girişiminde bulunan kişi olduğunu tespit etti” denildi.

Eski Başkan Trump, sosyal medya hesabı Truth Social üzerinden şu açıklamayı yaptı: “Pennsylvania’da yaşanan silahlı saldırıya hızlı bir şekilde müdahale ettikleri için ABD Gizli Servisi’ne ve tüm güvenlik güçlerine teşekkür etmek istiyorum. En önemlisi de mitingde öldürülen kişinin ailesine ve ağır yaralanan bir başka kişinin ailesine başsağlığı (ve geçmiş olsun) dileklerimi iletmek istiyorum.

Ülkemizde böyle bir eylemin gerçekleşmesi inanılmaz. Şu anda ölü olan saldırgan hakkında hiçbir şey bilinmiyor. Sağ kulağımın üst kısmını delen bir kurşunla vuruldum. Bir şeylerin ters gittiğini hemen anladım çünkü bir vızıltı sesi, silah sesi duydum ve kurşunun derimi parçaladığını hissettim. Çok fazla kanama oldu, o zaman ne olduğunu anladım. TANRI AMERİKA’YI KORUSUN!”

“Herkes bunu kınamalı”

Donald Trump’ın açılan ateşle yaralanmasına ilişkin olarak ABD Başkanı Joe Biden da bir açıklama yaptı. Kameraların karşısında kısa bir değerlendirme yapan Biden, Trump sağlık durumunun iyi olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirirken Trump’ın güvenliğini sağlayan Gizli Servis üyelerine teşekkür etti.

Biden, açıklamasında ABD’de siyasi şiddete yer olmadığını ve bu saldırıyı herkesin kınaması gerektiğini söyledi. ABD Başkanı, “Şu anda tüm detayları bilmiyorum ama ilerleyen saatlerde öğreneceğim. Daha sonra bir açıklama da yapacağız. Ama bu olayı herkes kınamalı. ABD’de bu şekilde bir şiddet ve siyasi şiddet olacak şey değildir” dedi.

Olayın bir suikast olup olmadığına ilişkin bir soru üzerine de Joe Biden, “Bu konuda bir fikrim var ama yeterli bilgimiz yok ve tam olarak neler olduğunu bilmiyoruz. Önce neler olduğunu tam olarak öğrenmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Saldırı ayrıca, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Partili politikacılar tarafından kınandı. Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, “Barışçıl bir kampanya mitinginde yaşanan bu korkunç siyasi şiddet eyleminin bu ülkede yeri yok ve herkes tarafından güçlü bir şekilde kınanmalı” dedi.

Trump’ın silahlı saldırı sonrasında güvenli bir yere götürülmesinden birkaç dakika sonra birçok Cumhuriyetçi Partili Kongre üyesi, sosyal medya platformu X’te, Associated Press (AP) haber ajansı tarafından çekilmiş ve eski başkanın gözle görülür şekilde kanlar içinde ama ayakta, yumruğunu havaya kaldırmış, etrafı Gizli Servis tarafından sarılmış bir şekilde çekilmiş fotoğrafını paylaştı.

Trump’ın başkan yardımcısı adayı olarak öne çıkan isimlerden biri olan Cumhuriyetçi Partili Senatör Marco Rubio AP’deki fotoğrafı X’te paylaşarak, “Tanrı Başkan Trump’ı korudu” yazdı.

Cumhuriyetçi Partili Senatör Ted Cruz da fotoğrafı X hesabından paylaştı ve Trump’ın tepkisini “Olağanüstü” olarak niteledi. Cruz, “Tanrı Başkan Trump’ı korusun” ifadesini kullandı.

Senato ve Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat Partili liderler de saldırıyı kınadı.

Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer X’te, “Pennsylvania’daki Trump mitinginde yaşananlar karşısında dehşete düştüm ve eski Başkan Trump’ın güvende olması beni rahatlattı. Siyasi şiddetin ülkemizde yeri yok” dedi.

Temsilciler Meclisi Demokrat Parti Lideri Hakeem Jeffries ise X’e şunları yazdı: “Amerika bir demokrasidir. Hiçbir siyasi şiddet asla kabul edilemez.”

Senato Azınlık Lideri Mitch McConnell ise şu açıklamayı yaptı: “Bu gece tüm Amerikalılar, barışçıl bir mitinge yapılan alçakça saldırının ardından Başkan Trump’ın iyi görünmesine minnettar. Şiddetin siyasetimizde yeri yoktur.”

İkinci bir Trump dönemi için bir dizi muhafazakâr politika önerisi içeren Project 2025’e karşı bir grup kuran Demokrat Partili Temsilciler Meclisi Üyesi Jared Huffman, X üzerinden verdiği mesajında, “Politikamız ne olursa olsun, hepimiz siyasi şiddet belasını kınamalı ve sona erdirmek için çalışmalıyız” dedi.

Pensilvanya’daki miting, 78 yaşındaki Trump’ın partisi tarafından resmi olarak başkan adayı ilan edileceği kongre öncesi son mitingiydi. Cumhuriyetçilerin öne seçimlerini kazanan Trump’ın 5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerinde Demokratların adayı Başkan Joe Biden’ın rakibi olması bekleniyor.

Paylaşın

Rusya’dan “Avrupa’nın Başkentleri Hedef Alınacak” Uyarısı

Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, “Avrupa bizim füzelerimizin hedefi, bizim ülkemiz de Avrupa’daki ABD füzelerinin hedefi. Biz, bu füzeleri durdurabilecek kabiliyete sahibiz ancak bunun potansiyel kurbanları, bu ülkelerin başkentleridir” diye konuştu.

1987’de dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov tarafından imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması, menzili 500 kilometreyi geçen ve karadan ateşlenen füzelerin kullanımını yasaklıyordu. Ancak Donald Trump yönetimindeki ABD, anlaşmadan resmen çekilmişti.

Rusya, Almanya’ya Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD), aralarında Tomahawk füzelerinin de bulunduğu uzun mesafeli silahlarını konuşlandırma kararının, Avrupa başkentlerini Rus füzelerinin hedefi hâline getirebileceği tehdidinde bulundu.

Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, ABD’nin kararının bir “paradoks” oluşturduğunu söyledi. Peskov, “Avrupa bizim füzelerimizin hedefi, bizim ülkemiz de Avrupa’daki ABD füzelerinin hedefi. Biz, bu füzeleri durdurabilecek kabiliyete sahibiz ancak bunun potansiyel kurbanları, bu ülkelerin başkentleridir” diye konuştu.

Washington ile Berlin’in yayınladığı ortak açıklamada, SM-6 ve Tomahawk seyir füzeleri ile Avrupa’daki tüm füzelerden daha uzun menzile sahip hipersonik silahların Almanya’ya konuşlandırılacağı belirtilmişti. İki ülkenin ortak duyurusuna göre silahlar 2026’dan itibaren Almanya’ya getirilecek. Füzelerin “Avrupa’nın güvenliği” için konuşlandırılacağı belirtilirken, Rusya bu adıma “askeri yanıt” vereceğini duyurmuştu.

Söz konusu kararın duyurulmasının ardından ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ve Rus mevkidaşı Andrey Belusov, bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Rus Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Görüşmede, güvenlik tehditlerinin engellenmesi ve gerilimin tırmanması olasılığı riskinin düşürülmesi ifade edilmiştir” denildi.

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un sözcülerinden biri ise, Austin’in Moskova ile “iletişim hatlarının ayakta tutulmasının taşıdığı anlamı” vurguladığını kaydetti.

1987’de dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov tarafından imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması, menzili 500 kilometreyi geçen ve karadan ateşlenen füzelerin kullanımını yasaklıyordu. Ancak Donald Trump yönetimindeki ABD, anlaşmadan resmen çekilmişti.

Söz konusu adımı savunan Almanya Başbakanı Olaf Scholz, kararın “çok iyi bir karar” olduğunu söylemiş ve ABD füzelerinin Almanya’nın savunmasına katkıda bulunacağını kaydetmişti.

Ancak karar, Almanya’da tartışma yaratmış bulunuyor. Sol Parti anlaşmayı “son derece problemli” şeklinde nitelerken, Sol Parti’den kopan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ise kararın “çok tehlikeli” olduğunu söyledi. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ise, Konuşlandırma Almanya’yı hedef haline getiriyor” diye tepki verdi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

NATO Zirvesi: Erdoğan’dan “Terör Tehlikesine Dikkat Çekeceğiz” Açıklaması

NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’ne katılmak üzere gideceği ABD’ye hareketinden önce açıklamalar yapan Erdoğan, Zirveden beklentimiz milli güvenlik hassasiyetleri gözeten ittifakı gözeten neticelerin elde edilmesi” dedi ve ekledi:

“Savunma sanayideki engellerin kaldırılması mühimdir. Görüşmelerde dünyada artan terör tehlikesine dikkat çekeceğiz. NATO’nun gayretlerinin artırılmasının gerektiğinin altını çizeceğiz. Ukrayna’da NATO’nun savaşın tarafı haline getirilmemesi için ilkeli duruşumuzu sürdürüyoruz. Silahların konuştuğu her gün bizim ne kadar isabetli bir yerde durduğumuzu göstermekte.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’ne katılmak üzere “TUR” ile saat 10.00’da Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) başkenti Washington’a hareket etti.

Erdoğan’ı Esenboğa Havalimanı’ndan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı, AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, Ankara Valisi Vasip Şahin ve diğer ilgililer uğurladı.

Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, MİT Başkanı İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan, Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Büyükelçi Akif Çağatay Kılıç, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkan Yardımcısı Çağatay Özdemir ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan da Washington’a gitti.

Erdoğan’ın, zirve kapsamında katılımcı bazı devlet ve hükümet başkanlarıyla ikili görüşmeler gerçekleştirmesi planlanıyor.

Erdoğan, hareketinden önce Esenboğa Havalimanı’nda düzenlenen basın toplantısında soruları yanıtladı. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:

“Zirve’de NATO’nun savunma yapılanmasını tahkim etmek amacıyla istişarelerde bulunacağız. NATO’nun kuruluşunun 75. yıl dönümü nedeniyle Zirvemiz ayrı bir anlam taşıyor.

Zirveden beklentimiz milli güvenlik hassasiyetleri gözeten ittifakı gözeten neticelerin elde edilmesi. Savunma sanayideki engellerin kaldırılması mühimdir. Görüşmelerde dünyada artan terör tehlikesine dikkat çekeceğiz. NATO’nun gayretlerinin artırılmasının gerektiğinin altını çizeceğiz. Ukrayna’da NATO’nun savaşın tarafı haline getirilmemesi için ilkeli duruşumuzu sürdürüyoruz. Silahların konuştuğu her gün bizim ne kadar isabetli bir yerde durduğumuzu göstermekte.

Türkiye NATO’nun misyonlarına ve harekatlarına en fazla katkı sağlayan ilk 5 ülkeden biri. İmkan ve kabiliyetler NATO’nun bel kemiği ülkelerin başında yer alıyoruz. Ortak değerlerimizin samimiyet testinden geçmekte olduğu Gazze’deki katliamları gündeme taşıyacağız. Uluslararası camianın İsrail’i durdurmakta yetersiz kaldığını vurgulayacağız. Bu meseleleri ikili görüşmelerde de ele alacağım.

KKTC, bizim nezdimizde Türk devletlerinin tam üyesi konumunda. Başta Azerbaycan olmak üzere onların yaklaşımı da bizimle aynı konuma geldi. Son Suşa zirvesinde de KKTC orada bulundu. Bundan sonra da bizler KKTC’yi tam üye noktasında nasıl taşırız gayretinde içindeyiz. Hukukumuzun olduğu Türk devletleri ile de bunu geliştiriyoruz.

Şu an itibariyle NATO’nun ilk 5 ülkesinden biriyiz. Bunu mali destek noktasında ve NATO’ya güç katma noktasında söylüyorum. Türkiye’nin durumu, 5 ülke derken laf olsun diye demiyoruz. NATO üye ülkelerinin bakışı da böyledir. NATO’daki konumumuzu güçlendirerek devam ettiriyoruz. Yeni genel sekreterin oraya gelişinde Türkiye’nin rolü üst düzeyde oldu. Kendisi ile Amerika’da ayrıca görüşmemiz olacak.

“Filistin konusunda istediğimizi alamadık”

NATO ile İsrail Filistin konusunda istediğimizi alabilmiş değiliz. Şu anda ABD’deki görüşmelerimizde inşallah bunları tekrar gündeme getirip beklediğimiz neticeyi alırız. Görüşmelerle birlikte kendilerini bu noktada da uyaracağız.

Doha’da ciddi görüşmeler oldu. O gün uçakla dönüş yaparken MOSSAD başkanı da Doha’ya gitmişti. Bazı adımlar atılmıştı. O adımlar noktalanmadı. Sabırla takip ediyoruz.”

Paylaşın

ABD’den Türkiye’ye “Yahudi Karşıtlığı” Uyarısı

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Dini Özgürlükler Raporu’nda İsrail’in Gazze’deki eylemleri sonrası Türkiye’de Yahudi karşıtlığının arttığına yer verildi. Raporda antisemitik söylem ve nefret söyleminin devam ettiği ifade edildi.

Raporda Türkiye’nin azınlıklarla ilgili bazı olumlu adımlarına da yer verildi. Türkiye’nin ülkedeki Uygur Müslümanları’nı korumaya istekli olduğunu gösterdiğini yazan ABD Dışişleri Bakanlığı, 2023 yılı boyunca hiçbir Uygur’un Çin’e sınırdışı edilmediğini kaydetti.

Rapor için üst düzey ABD elçilik ve konsolosluk yetkililerinin yıl boyunca Dışişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü dahil hükümetten yetkililerle din özgürlüğü konularını görüşmek üzere düzenli olarak temaslarda bulunduğu kaydedildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, 2023 yılında 200 kadar ülkede inanç meselelerini incelediği Dini Özgürlükler Raporu’nu yayınladı. VOA Türkçe’den Dilge Timoçin’in aktardığına göre; Raporun Türkiye bölümünde, özellikle Hamas’ın 7 Ekim saldırısı ile İsrail’in Gazze’deki eylemleri sonrası Yahudi karşıtlığının arttığına yer verildi.

“Yahudi vatandaşlar, hükümetin İsrail karşıtı söyleminin açıkça antisemitik halk protestolarına ivme kazandırdığını söyledi” denilen raporda 18 Ekim’de Samsun Atakum Belediye Meclisi Üyesi Süleyman Sezen’in 17 Ekim’de Gazze’deki bir hastanede meydana gelen ve başlangıçta “yanlış bir şekilde” İsrail’in sorumlu tutulduğu patlamayı kınarken Hitler’i Yahudiler’i öldürdüğü için övmesi hatırlatıldı.

AK Partili Meclis Üyesi Sezen, “Hitler’i bir kez daha rahmetle anıyorum. (…) Dünya Yahudiler’den temizlendikten sonra barışa ve huzura kavuşacaktır” demişti.

1 Ocak 2023 ile 31 Aralık 2023 arası dönemi kapsayan rapor antisemitik söylem ve nefret söyleminin sosyal ve yazılı medyada devam ettiğini kayda geçirdi ve “Ekim ayında İsrail-Hamas çatışmasının tırmanmasının ardından, İslami Yeni Akit gazetesinde yer alan bir köşe yazısında hükümete İsrail ordusunda görev yapan Türk Yahudileri’nin vatandaşlıklarının iptal edilmesi çağrısı” örnek verildi.

Şubat ayında İstanbul polisinin IŞİD Horasan (IŞİD-K) ile bağlantılı 15 şüpheliyi şehirdeki sinagog ve kiliseleri hedef almayı planladıkları iddiasıyla tutuklaması da raporda yer aldı.

2023’ün Mart ayında Üsküdar Amerikan Lisesi ile Ulus Musevi lisesi arasındaki futbol maçında öğrencilerin Nazi selamı vermesi de rapora girdi.

Rapora göre hükümetin, özellikle İsrail-Hamas çatışmasına ilişkin Filistin yanlısı protesto dalgaları sırasında ekstra güvenlik taleplerine duyarlı olduğunu söyleyen Yahudi Cemaati üyeleri, hükümetin resmi söyleminin İsrail’in politikalarını ve liderliğini güçlü bir şekilde eleştirdiğini ancak bunun Yahudiler’e karşı nefret söylemi oluşturduğunu düşünmediklerini söyledi.

Ancak Yahudi temsilciler, yasanın “kin ve düşmanlığa tahriki” suç saymasına rağmen hükümetin halk arasında veya sosyal medyada nefret söylemini kovuşturmadığını ve yetkililerin yasayı Müslümanlar nefret söylemine maruz kaldığında uyguladığını da savundu.

“Ceza kanunu dine küfrü yasaklamakta ve dini inançlara karşı alenen saygısızlık göstermek de dahil ‘kin ve düşmanlığa tahrik’ için ceza öngörmekte ve ‘bir din tarafından kutsal sayılan değerlere hakareti’ suç sayıyor” hatırlatması yapılan raporda, başka eleştiriler de sıralandı.

Rapora göre bu eleştirilerin bazıları şu şekilde; “Hükümet, özellikle de yalnızca Ermeni Apostolik Ortodoks Hristiyanlar’ı, Yahudiler’i ve Rum Ortodoks Hristiyanlar’ı kapsayan 1923 Lozan Antlaşması’nın hükümet tarafından yorumlanması kapsamında, gayrimüslim dini azınlık olarak tanınmayanların haklarını sınırlamaya devam etti.

Aleviler, devlet tarafından tanınmayı hak eden bir dini inanç olduklarını ifade etmeye devam ederken, hükümet Alevi ibadetini dini değil kültürel olarak sınıflandırmaya ve Yargıtay’ın 2018’de bu yönde verdiği bir karara rağmen Alevi ibadethanelerini (cemevleri) tanımamaya devam etti. Diyanet İşleri Başkanı 2018’de camilerin hem Aleviler hem de Sünniler için uygun ibadet yerleri olduğunu söyledi.

Heybeliada’daki Rum Ortodoks Heybeliada Ruhban Okulu kapalı kalmaya devam etti.

Hükümet Sünni olmayan dini gruplara cezaevlerinde din görevlisi sağlamadı; ancak bu grupların din görevlileri savcının izniyle mahkumları ziyaret edebildi ve onlara vaaz verebildi.

Hükümet, Sünni Müslüman din adamlarına eğitim vermeye devam ederken, diğer dini grupların ülke içinde din adamı yetiştirmesini kısıtladı. Rum Ortodoks ve Ermeni Ortodoks Patrikhaneleri ülke içinde resmi teoloji eğitimi verememeye devam etti.

2020’de müzeden camiye dönüştürülmesi planlanan beşinci yüzyıldan kalma Kariye Kilisesi, restorasyon süresince yıl sonunda kapalı kalmaya devam etti.

Ocak ayında 17 İranlı Hıristiyan’ı tutuklayan ve İran’a geri gönderilmek üzere geri gönderme merkezlerinde tutan Bolu’daki hükümet yetkilileri, daha sonra evde ibadet etmeyi bırakmayı kabul ettiklerini bildirmeleri üzerine bu kişileri serbest bıraktı.

Altıncı yüzyılda kilise olarak inşa edilen ve hükümet tarafından 2020 yılında camiye dönüştürülen Ayasofya’nın hasar gördüğüne dair haberler gelmeye devam etti.”

ABD Dışişleri Bakanlığı, Yehova’nın Şahitleri’nin 2023 yıllık raporuna da atıfta bulunarak, “Hükümet zorunlu askerlik hizmetine alternatif sivil hizmet sağlamadı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Yehova’nın Şahitleri lehine verdiği kararlara uygun yasal değişiklikler yapmadı.

Raporda ayrıca Yehova Şahitleri’nin imar kısıtlamaları ve bina şartnameleri nedeniyle uygun ibadet yerleri kuramadıkları ve grup üyelerinin kapı kapı dolaşarak ya da halka açık yerlerde vaaz verdikleri için para cezalarına çarptırıldıkları belirtildi” denildi.

Olumlu adımlar

Raporda Türk hükümetinin azınlıklarla ilgili bazı olumlu adımlarına da yer verildi. Hükümetin ülkedeki Uygur Müslümanları’nı korumaya istekli olduğunu gösterdiğini yazan ABD Dışişleri Bakanlığı, 2023 yılı boyunca hiçbir Uygur’un Çin’e sınırdışı edilmediğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Eylül’de Yahudiler’in yeni yılı Roş Aşana için “en içten” dileklerini ilettiği rapora girdi. Aralık ayında da Erdoğan’ın Hanuka Bayramı vesilesiyle ülkenin Yahudi vatandaşlarını tebrik ettiği hatırlatıldı.

Mart ayında Süryani Ortodoks cemaatinin, Türkiye’nin kurulduğu 1923 yılından bu yana yeni inşa edilen ilk kilise olan İstanbul’daki Mor Efrem Kilisesi’nin inşaatını tamamladığı belirtilen raporda, “Mor Efrem, 8 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlar ve üst düzey din adamlarının konuşmalarıyla resmen açıldı ve ardından 15 Ekim’de Süryani Patriği tarafından dini takdis edildi” denildi.

Rapor için üst düzey ABD elçilik ve konsolosluk yetkililerinin yıl boyunca Dışişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü dahil hükümetten yetkililerle din özgürlüğü konularını görüşmek üzere düzenli olarak temaslarda bulunduğu kaydedildi.

Büyükelçilik ve konsolosluk yetkililerinin, Rum Ortodoks, Ermeni Apostolik Ortodoks, Yahudi, Süryani Ortodoks, Protestan, Alevi, Keldani Katolik ve Bahai İnanç dahil çeşitli Müslüman ve dini azınlık liderleri ve cemaat temsilcileriyle biraraya geldiği kaydedilen raporda, “Görüşülen konular arasında azınlık nüfusunun azalmasına yönelik baskılar; patrikhanelerin yasal statülerinin olmaması; Doğu Ortodoks Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılmaya devam edilmesi; İsrail, Yunanistan ve Ermenistan ile jeopolitik sorunlardan kaynaklanan sosyal ayrımcılık; Aleviler’in dini bir inanç olarak tam olarak tanınmaması; zorunlu din eğitimi ve Protestan Hıristiyanların giriş yasakları ve sınırdışı edilmeleri yer aldı” denildi.

Paylaşın

Türkiye Savunma Harcamalarını Artırdı; ABD’den Memnuniyet Açıklaması Geldi

ABD, Türkiye’nin yüzde 2’lik savunma harcaması hedefini ilk kez tutturmasından memnuniyet duyduğunu bildirdi. NATO, üye ülkelerden gayrisafi yurt içi hasılalarının (GSYH) yüzde 2’sinden fazlasını savunmaya ayırmalarını istiyor.

Türkiye’nin, NATO’da GSYH’nin en az yüzde 2’sinin savunmaya ayrılması hedefini ilk kez tutturduğu açıklandı Geçen 10 yılda ortalama yüzde 1,58’de seyreden ve yüzde 1,86’yla hedefe en fazla 2020’de yaklaşan Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda da yüzde 2’nin üzerinde kalması bekleniyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), gelecek ay Washington’da yapılacak NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Zirvesi öncesi Türkiye’nin yüzde 2’lik savunma harcaması hedefini ilk kez tutturmasından memnuniyet duyduğunu bildirdi.

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Büyükelçi Jeff Flake’in şu sözlerine yer verdi: “Türkiye’nin, NATO savunma harcaması hedefini ilk defa gerçekleştirerek başarı kaydettiği bu tarihi ana tanıklık etmek harika. Bu muhteşem ortaklık için Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı’na teşekkürler.”

VOA Türkçe’nin aktardığına göre; Büyükelçilik, paylaşımda ABD’nin Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı James O’Brien’ın görüşlerine de yer verdi.

O’Brien sosyal medya hesabından, “Rekor sayıda müttefikin GSYH’nin yüzde 2’si oranında savunma harcaması taahhüdünü yerine getirmesi veya aşmasıyla NATO gerçekten her zamankinden daha güçlü. Bu yıl Fransa, Karadağ, Norveç ve Türkiye’nin de katılımıyla 23 müttefik bu önemli taahhüdü yerine getirmiş oldu” ifadelerini paylaştı.

NATO, üye ülkelerden gayrisafi yurt içi hasılalarının (GSYH) yüzde 2’sinden fazlasını savunmaya ayırmalarını istiyor. Türkiye’nin geçen hafta, NATO’da GSYH’nin en az yüzde 2’sinin savunmaya ayrılması hedefini ilk kez tutturduğu açıklandı. 32 üyeli ittifakta hedef tutturan ülke sayısı 23’e çıktı.

Geçen 10 yılda ortalama yüzde 1,58’de seyreden ve yüzde 1,86’yla hedefe en fazla 2020’de yaklaşan Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda da yüzde 2’nin üzerinde kalması bekleniyor.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in geçen hafta açıkladığı verilere göre, savunma harcamalarında Polonya (yüzde 4,12), Estonya (yüzde 3,43) ve ABD (yüzde 3,38) ilk üçü oluştururken son üç sırada Lüksemburg ve Slovenya (yüzde 1,29) ile İspanya (yüzde 1,28) yer aldı. Türkiye’nin yüzde 2,09 oranıyla Fransa ve Hollanda’nın hemen önünde yer aldığı tabloda NATO’nun iki yeni üyesi Finlandiya (yüzde 2,41) ve İsveç (yüzde 2,14) de hedefi tutturanlar arasında yer aldı.

NATO Zirvesi 9-11 Temmuz’da Washington’da yapılacak. Zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılması bekleniyor.

Paylaşın

ABD’den Hizbullah’a “İsrail’i Tutamayabiliriz” Mesajı

ABD’nin Hizbullah’a “İsrail’i kontrol altında tutamayabiliriz”, Hizbullah’ın ise Washington yönetimine, “İsrail’e ciddi darbe vurabilecek kapasitede olduğunu ancak savaş istemediği” mesajı gönderdiği bildirildi.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, geçen haftaki açıklamasında topyekun savaş halinde “hiçbir kural ve sınır tanımayacaklarını” söylemişti.

Nasrallah ayrıca savaş durumunda İsrail’e destek vermeleri halinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) vuracaklarını da belirtmişti. Bu tehdidin ardından GKRY Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos, olası savaş halinde İsrail’e destek sağlamayacaklarını duyurmuştu.

Amerikan habercilik kuruluşu Axios, ABD Başkanı Joe Biden’ın Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein’ın mesajı Lübnan’a yaptığı ziyarette ilettiğini aktardı. Hochstein, 18 Haziran’da başkent Beyrurt’ta Lübnan Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’yle bir araya geldi.

Görüşmede Biden’ın danışmanı, Berri’den mesajı Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a iletmesini istedi. Hochstein, mesajında Hizbullah’dan gerginliğin daha fazla tırmanmaması için bir şekilde İsrail’le dolaylı yollardan iletişime geçerek anlaşmaya varmasını talep etti.

Danışman ayrıca ABD’nin İsrail’in karar mekanizması üzerinde yetkisi olmadığını ve savaşa giden süreci durduramayabileceğini savundu. Hochstein, bu konuda Hizbullah’ın ABD’ye güvenerek hareket etmemesi gerektiğini söyledi.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen bir Batılı diplomat, Hizbullah’ın Washington yönetimine gönderdiği yanıtta, “İsrail’e ciddi darbe vurabilecek kapasitede olduğunu ancak savaş istemediğini belirttiğini” söyledi.

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’nın 7 Ekim’de düzenlediği Aksa Tufanı’yla başlayan Gazze savaşında, Hizbullah ve İsrail arasındaki çatışmalar da son dönemde yoğunlaştı. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, geçen haftaki açıklamasında topyekun savaş halinde “hiçbir kural ve sınır tanımayacaklarını” söylemişti.

Nasrallah ayrıca savaş durumunda İsrail’e destek vermeleri halinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) vuracaklarını da belirtmişti. Bu tehdidin ardından GKRY Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos, olası savaş halinde İsrail’e destek sağlamayacaklarını duyurmuştu. İsrail ordusu da Lübnan’da askeri harekat düzenlenmesine yönelik operasyonel planların onaylandığını açıklamıştı.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, dün ABD’li mevkidaşı Antony Blinken’la yaptığı görüşmenin ardından, Lübnan sınırındaki gerilimde Washington’dan tam destek istediklerini belirtmişti. Blinken ise önceliklerinin Hizbullah’la gerginliğin daha fazla tırmanmamasını sağlamak olduğunu söylemişti.

Diğer yandan Amerikan medya kuruluşu CNN, Hizbullah’la geniş çaplı savaş başlaması halinde Washington yönetiminin, özellikle İsrail’in savunma sistemi Demir Kubbe’yi ayakta tutmak için gerekli desteği sağlayacağını aktarmıştı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın