Avrupa Birliği’nden İsrail’e İki Devletli Çözüm Çağrısı

Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonu ile başlattığı Filistin – İsrail savaşının 108. günü geride kalırken, Avrupa Birliği’nden (AB) İsrail’e iki devletli çözüm çağrısı geldi.

Haber Merkezi / Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında can kaybı 25 bin 105’e yükselirken, yaralı sayısının ise 62 bin 681’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını eleştirirken iki devletli çözüm çağrısını yineledi.

AB dışişleri bakanlarının Brüksel’de İsrailli ve Filistinli en üst düzey diplomatlarla gerçekleştireceği toplantı öncesi gazetecilere konuşan Borrell, “Yapmak istediğimiz şey, iki devletli bir çözüm inşa etmek. Bu yüzden bu konu hakkında konuşalım” dedi.

Borrell, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’deki savaş sona erdikten sonra bir Filistin devleti kurulmasına yönelik çağrıları reddetmesini “kabul edilemez” olarak tanımlayan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bu tepkisine de destek verdi.

İsrail’e “barış ve istikrarın sadece askeri yollarla inşa edilemeyeceğini” söyleyen Borrell, “Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi?” dedi.

Borrell, “Amacın, Hamas’ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas’ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail’e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” diye konuştu.

İki devletli çözüm neydi?

İki devletli çözüm anlaşmasının taslağı, İsrail ve Yaser Arafat’ın El Fetih örgütü liderliğindeki FKÖ’nün, Norveç’in arka planda aracılık ettiği müzakerelerin ardından 1993 yılında iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanımasını kabul etmesinden sonra oluşturuldu.

Oslo süreci olarak adlandırılan süreçte, hiçbir zamansona gelinemedi ve geride çözülmesi eskisinden çok daha zor olan sorunlar kaldı.

Barış için toprak anlaşmaları, Filistin Yönetimi’nin İsrail’in 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda ele geçirip işgal ettiği topraklarda özyönetim kurmasını sağladı.

Ancak askeri işgal ve Yahudi yerleşim faaliyetleri devam etti ve “kalıcı statü sorunları” adı verilen meseleler daha sonraki müzakerelere bırakıldı.

Bunlar arasında, 1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölünme yönünde oy kullanmasıyla İsrail’in kurulduğu topraklardaki Filistinli mültecilerin durumu da vardı.

İsrail, 1967’de Doğu Kudüs’ü ilhak etmişti ve bu da bir başka muammaydı çünkü kutsal mekanlar her iki taraf için de taviz vermeyi kabul etmeyecek kadar önemliydi.

Yıllar süren diplomatik tartışmalardan sonra, sorunlar nihayet 2000 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliği yaptığı basına kapalı zirvede ele alındı, ancak İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasındaki uçurum kapanmadı.

Başarısızlıkla ilgili herkes birbirini suçladı. İsrailli ve ABD’li yetkililer Arafat’ın o güne kadar elde edebileceği en cömert anlaşmayı geri çevirdiğini söyledi. Filistinlilerse anlaşmayı, Doğu Kudüs’te bir başkent kurulması gibi şartların çok altında kalan bir sahtekarlık olarak nitelendirdi.

İsrail’in ana düşmanını etkisiz hale getirme hedefine çoktan ulaştığını savunan eleştiriler yapıldı. Peki, Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde güvenlik kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilirken, bu kadar çok yatırım yaptığı yerden neden vazgeçiyordu?

Arafat, müzakereleri zayıf bir pozisyonda yürütürken, ABD’li arabulucu İsrail ile tarihteki tüm devletlerden tartışmasız daha yakın bir ilişki içindeydi. İki devletli çözüme giden yolda aşılamaz olduğu ortaya çıkan başka önemli faktörler de vardı.

1987’de Gazze’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), rakibi El Fetih’in barış konusundaki tavizlerine karşı çıktı ve 1994’ten itibaren görüşmeleri intihar saldırılarıyla sabote etmek için çok sayıda fırsat buldu.

Yahudi yerleşimciler aynı zamanda Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için bu ertelemeleri fırsat olarak kullandılar.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nin En Büyük Atık Müşterisi: Türkiye

2022 yılında Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, toplam 32 milyon 100 bin ton atık ihraç etti. Atıkların en büyük alıcısı Türkiye oldu. Alıcılar sıralamasında Türkiye’den sonra Hindistan geldi.

Avrupa Birliği’nin (AB) en büyük atık ihracatçısı 6,4 milyon ton ile Hollanda oldu. Belçika 3,9 milyon tonla ikinci sırada yer aldı. Üçüncü sıradaki Almanya ise 3,3 milyon ton ile AB ihracat ihracatının onda birini gerçekleştirdi.

Merkezi Lüksemburg’da bulunan Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre, 2022 yılında Avrupa Birliği (AB) ülkeleri toplam 32 milyon 100 bin ton atık ihraç etti. AB yoluyla yollanan atıkların yarısından fazlasını 17,8 milyon ton demir ve çelik oluşturdu.

AB’de en büyük atık ihracatçısı 6,4 milyon ton ile Hollanda oldu. Belçika 3,9 milyon tonla ikinci sırada yer aldı. Üçüncü sıradaki Almanya ise 3,3 milyon ton ile AB ihracat ihracatının onda birini gerçekleştirdi. Almanya 2011 yılında 5,8 milyon ton atık ihraç ederek zirvede yer almıştı. Ancak Almanya’daki düşüşteki düşüş nedeniyle birinci sıradaki yerini koruyamadı.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; AB’nin ürettiği atıkların en büyük alıcısı ise Türkiye oldu. AB’ye komşu olanlar Türkiye, madeni olmayan geri dönüştürülebilir eşyalarla birlikte Avrupa’dan toplam 12,4 milyon ton atık satın aldı. Bu rakam AB’nin toplam atık ihracının yüzde 39’unu oluşturuyor.

Alıcılar sıralamasında Türkiye’den sonra 3,5 milyon ton atıkla Hindistan geldi. Hindistan’da tek başına Avrupa’daki atık kâğıtların yüzde 30’unu satın alarak dönüştürüyor. İngiltere Avrupa’dan 2 milyon ton, İsviçre, Norveç ve Mısır ise 1,6’şar milyon ton atık satın aldı.

Buna karşılık AB’nin diğer seçeneklerinden 18,7 milyon ton atık ithal etti. 2021 yılı karşılaştırması AB’nin ithal ettiği atıklarda yüzde 5’lik bir düşüş oldu. AB ithalatının üçte biri İngiltere’den (6,3 milyon ton) gelirken, Norveç’ten 3,4 milyon ton, İsviçre’den 2,4 milyon ton ve ABD’den 1,8 milyon ton atık satın alındı.

Paylaşın

2023 Yılında Avrupa Birliği’ne İlticalarda Rekor Artış

2023 yılının ilk on ayında Avrupa Birliği’ne (AB) yapılan sığınma başvuru sayısı 937 bin oldu. Bu da önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 22 artış anlamına geliyor.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; 2023 yılında Avrupa Birliği’ne (AB) yapılan sığınma başvurularında büyük oranda artış kaydedildi.

Avrupa Birliği (AB) İltica Ajansı Direktörü Nina Gregori, Alman yayınevi grubu Funke Medya’ya yaptığı açıklamada 2023’teki iltica sayılarının toplamda bir milyonun üstünde olduğunu söyledi. Gregori, sadece Ekim ayında 123 bin yeni sığınma basvurusu sağladığını, bu sayının da, son yedi yılda, bir ayda kaydedilebildiğini ve yüksek rakam olduğunu belirtti.

Avrupa Birliği’ne (AB) yapılan iltica sayılarında azalma beklenmediğini de belirten Gregori, bunun aksine artacağından yola çıktıklarını söyleyerek, “Etrafımızdaki bütün dünya giderek daha da istikrarlı olmayan bir hal alıyor. 2024 yılında ve daha sonra da korunma arayan sığınmacı sayıları azalmayacak, hatta 2024 zorlu bir sene olacak” dedi.

Funke Medya Grubu’nun AB İltica Ajansı’na dayandığı Ekim 2023’e göre sonuç itibarı ile Birlik üyelerinin yapılan sığınma başvuru sayısı resmi olarak 937 bin oldu . Bu da önceki yılın aynı özelliklerine göre yüzde 22 artış anlamına geliyor.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye Sert Eleştiriler, Somut Talepler

14 – 15 Aralık’ta düzenlenecek Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi öncesi, Türkiye ile ilgili tutum belgesini yayımlayan AB, Türkiye’ye sert eleştiriler yöneltilirken somut taleplerde de bulundu.

Avrupa Birliği (AB) Konseyi, liderler zirvesinin gündemini hazırlarken, Türkiye konusunu tartışma gündeminden çıkardı. Liderler toplantıda, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in hazırladığı, AB-Türkiye ilişkilerinin geleceğine ilişkin yeni öneriler içeren raporunu da ele alması bekleniyordu.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Avrupa Birliği (AB), Brüksel’de 14 – 15 Aralık tarihlerinde düzenlenecek liderler zirvesi öncesinde Türkiye dahil tüm aday ve potansiyel aday ülkelerle ilgili tutum belgesi açıklandı.

AB ülkelerinin Avrupa ilişkileri bakanlarından oluşan Genel İşler Konseyi’nin dün Brüksel’de yaptığı zirveye hazırlık toplantısında Türkiye, Karadağ, Bosna-Hersek, Sırbistan, Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Moldova, Ukrayna ve Gürcistan ile ilgili değerlendirme sonuçları yer aldı.

AB devleti ve hükümet başkanlarını temsil eden AB Konseyi’nin açıkladığı değerlendirme sonuç belgesinde, Türkiye’nin “bir günlük ülke ve ortak çıkarların bulunduğu çeşitli alanlarda kilit önem taşıyan bir ortak”; olduğu belirtildi ve “dünyanın en fazla mülteci nüfuslarından birini barındırmada devam eden çabalarından dolayı Türkiye övüldü.

Konsey’in değerlendirme sonuç belgesinde Türkiye’ye ayrılan bölüm, AB Komisyonu’nun 8 Kasım’da açıkladığı Türkiye raporu< a i=2> ile benzer ifadeler içerdi.

Belgede, Doğu Akdeniz’de bir araya gelerek güvenli bir atmosferin ve Türkiye ile karşılıklı fayda ve iş birliğine dayalı tanıtımların geliştirilmesinin AB açısından değerlendirilmesinin önem taşıdığı vurgulandı. AB’nin Türkiye ile “aşamalı, sürekli ve geriye doğru yolculuk edebilir”; bir şekilde çeşitli ortak çıkar alanları birlikte çalışmaya hazır olduğu belirtildi, samimi ve açık bir diyaloğun sürdürülmesinin kesilmesi, ortak çıkar alanları arasında göç, kamu sağlığı, iklim, terörle mücadele ve bölgesel konular sayıldı.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde son dönemdeki iyileşmenin olumlu bir şekilde alınmadığı ifade edilirken bu iyileşmenin kalıcı olması halinde vurgu yapıldı. Doğu Akdeniz’de gerilimin düşmesinden kurtulmanın yanı sıra Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkilerine ve gerekirse Uluslararası Adalet Divanı’na gittiğinizde, yolda barışçı çözümün taahhüdüne bağlı kalması dile getirildi.

Türkiye’nin AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti ile uyumlu olması ve tüm AB ülkelerinin toprak bütünlüğü ile egemenlik hakları tanıması talebine yer verilen belgede AB’nin BM kararları çerçevesinde Kıbrıs özetinin özeti çözümü taahhüdüne bütünüyle bağlı olmaya de vurgulandı ve Türkiye’nin Bu arada barışçı çözüme bağlılığının bildirilmesi ve katkı sağlanmasının hayati önem taşıdığı kaydedildi.

Belgede ayrıca Kıbrıs’taki Kapalı Maraş’ın açıklamalarının önemine işaret edilerek Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olduğu, türdeki tek taraflı eylemlerin kınandığı belirtildi, bu tür eylemlerin geri toplanması istendi.

Konsey, Türkiye’nin demokrasi, hukuk refahı ve temel haklar alanında devam eden ve derin üzüntü yaratan gerilemeyle ilgili ciddi endişelerin olduğu nu yineledi, yargının bağımsızlığındaki sistem eksiklikleri ve büyük baskının yanı sıra medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğündeki sorunlar da derin endişelerin yaratılmasıya devam ettiği kaydedildi .

Konsey belgesinde Türkiye ayrıca Avrupa Konseyi ile iş birliğini artırmaya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının tüm kararlarını hayata geçirmeye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil, taraf olduğu insan hakları alanındaki sözleşmeleri tam olarak uygulamaya çağrıldı.

Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamayı sürdürmesinin, hukukun üstünlüğü, temel haklara saygı ve Türkiye’nin uluslararası kurallara yönelik taahhütleri konusunda soru desteklerinin oluşturulduğu da ifade edildi.

Ekonomi alanında daha fazla istikrar odaklı makroekonomik politikalara geri dönüşün sürdürülmesi ve Türkiye’deki piyasa ekonomisinin uygun faaliyetlere yönelik devam eden endişelerin takip edilmesi istendi. AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliğinin uygulanışıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmesi ve tüm AB üyesinin performansının etkili bir şekilde finansal olarak sağlanmasını sağlamak istendi.

içeriğin hem askeri hem de sivil alanda temsil edildiği “çifte kullanımlı”; Ürünlerin bulunduğu, piyasaya sürülen serbest cihazların, AB’nin yaptırımlarını bozmaması de vurgulandı. AB üyeleri, Rusya yaptırımlarının Türkiye toprakları üzerinden delindiği konusunda daha önce de tam uyarılarda bulunmuştu.

Göç ve mülteci mutabakatı

Göç konusunda da Türkiye ile 2016’da imzalanan mülteci mutabakatının sonuçları devam ettirilen sağlıklıek Türkiye, anlaşmayı bütünüyle ve ayrımcılığa yer olmaması, AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’ni de sağlıklı şekilde çalıştırılmaya çağrıldı. Bu bağlamda geri kabul anlaşmasının da etkili bir şekilde iyileştirildiği ve tüm AB ülkeleri ile yargı ve içişleri alanında iş birliğinin büyük önem taşıdığı vurgulandı.

Türkiye’den AB’nin vize politikalarına uyum sağlanması da istenerek Türk dış politikasının AB’nin yaşamlarıyla çatışmasının derin endişelerinin uyandırıldığı kaydedildi. Belgede, Türkiye’nin AB ortak dış politikası ve güvenlik politikaları ile yaptırımlarına uyum sağlamayı yüksek profilli olarak ele alma yönünde “güçlü beklenti”; dile getirildi.

Konsey, Türkiye’nin Ukrayna’daki satışlarında oynadığı profesyonel rol takdiriyle birlikte Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarına uymamasından büyük üzüntü duyduğunu bildirdi ve yaptırımların çalıştırılmasının engellenmesinin çok büyük önem taşıdığını vurguladı.

Türkiye ile ilgili bölümün son maddesinde, “Konsey, Türkiye’nin AB’nin daha da uzaklaşmasını üzüntüyle not etmek ve ‘Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin bu nedenle fiilen durakladığı ve bu bu nedenle yeni fasılların açılması ya da konuşmanın alınamayacağı’ bölgelerdeki geçmiş Konsey kararlarını hatırlatmaktadır” ifade yer aldı.

Paylaşın

AB’den Kara Para Ve Terörizmin Finansmanıyla Mücadelede Yeni Adım

Avrupa Birliği (AB), kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadele için yeni bir Avrupa kurumu kuracak. Kurumun nerede kurulacağına ilişkin ise henüz bir karar alınmadı.

Kurulacak olan yeni kurum, finans sektöründeki yükümlü kuruluşlar üzerinde doğrudan ve dolaylı denetim yetkisine sahip olacak. Üye ülkelerdeki mali istihbarat birimlerini koordine edecek kurum, ciddi, sistematik veya tekrarlanan kural ihlali durumunda para cezası verebilecek.

BloombergHT’nin aktardığına göre; Avrupa Birliği (AB) Konseyi, üye ülkeler ve Avrupa Parlamentosu (AP) arasında müzakere edilen, kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleyi güçlendirmeyi hedefleyen düzenleme üzerinde uzlaşı sağlandığını açıkladı.

Buna göre, kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadele için yeni bir Avrupa kurumu tesis edilecek. Bu kurum, finans sektöründeki yükümlü kuruluşlar üzerinde doğrudan ve dolaylı denetim yetkisine sahip olacak.

Yeni otorite, yükümlü kuruluşların mevzuata uymasını sağlamak için ulusal denetleyicilerle entegre bir mekanizma oluşturarak, kara para aklamayı önleme ve terörizmin finansmanıyla mücadele çerçevesinin etkinliğini artıracak.

Finans dışındaki sektörler konusunda da destekleyici bir role sahip olacak ve üye ülkelerdeki mali istihbarat birimlerini koordine edecek kurum, ciddi, sistematik veya tekrarlanan kural ihlali durumunda para cezası verebilecek.

Düzenleme, üye ülkeler ve Avrupa Parlamentosu’nun (AP) resmi onayının ardından Avrupa Birliği (AB) Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak yürürlüğe girecek. Kurumun nerede kurulacağına ilişkin karar henüz alınmadı.

Paylaşın

Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliğine En Fazla Hangi Ülke Karşı?

Avrupa Birliği’ne üye altı ülkede yapılan bir ankete göre, katılımcıların yüzde 51’i Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu açıklarken, Batı Balkandaki aday ülkelere karşı çıkanların oranın çok daha düşük olduğu görüldü.

Ankete göre, Avrupa Birliği (AB) vatandaşlarının yüzde 37’si Kosova’nın, yüzde 35’i Arnavutluk ve yine yüzde 35’i Sırbistan’ın üyeliğine karşı.

Ankete katılan AB üyesi ülke içinde en fazla genişlemeye karşı çıkanlar ise Avusturya vatandaşları oldu. Avusturya vatandaşlarının yüzde 53’ü hangi aday ülke olursa olsun yakın bir gelecekte AB genişlemesine karşı çıkarken, bu oranın Türkiye için yüzde 72’ye çıkması özellikle dikkat çekti.

Avusturyalı seçmenin yine yarısından fazlası Ukrayna ve Kosova’nın üyeliğine de karşı. Ankete göre Romanya ve Polonya’daki seçmenler AB genişlemesine en fazla destek veren üyeler arasında ilk sırada.

Euronews Türkç’de yer alan habere göre; Avrupa Birliği’ne üye altı ülkeyi kapsayan araştırma, Türkiye’nin AB’ye katılmına karşı güçlü bir muhalefet olduğunu ortaya koyuyor.

Altı ülkede yapılan ankete katılanların yüzde 51’i Türkiye’nin AB’ye katılımına karşı çıktı. Anket, AB içinde Türkiye’nin üyeliğini en fazla istemeyen ülkenin Avusturya olduğuna işaret ediyor. Polonya vatandaşları ise Ankara’nın üyeliğine en az karşı çıkanlar arasında ilk sırada.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) tarafından düzenlenen ankete göre AB vatandaşları, Ukrayna, Moldova ve Karadağ’ın üyeliklerine karşı açık fikirli olmalarına rağmen, yakın gelecekte birliğin genişlemesi konusunda açık bir destek vermekten kaçınıyor.

Anket sonuçlarına göre, yaş kategorileri ve birliğin yeni veya eski üyelerinin vatandaşları arasında da önemli farklılık görüldüğünü ortaya çıkardı.

Buna göre Avusturya, Almanya, Fransa ve Danimarka vatandaşları, AB’nin yeni bir alımına soğuk bakarken Polonya ve Romanya gibi ülkelerin vatandaşları bu genişleme konusunda daha istekli görünüyor. Anket sonuçları, AB ve Batı Balkan ülkeleri liderlerinin genişleme konusunda Brüksel’de tarihi bir karar verecekleri zirve öncesinde yayımlandı.

AB liderleri bu hafta sonu Ukrayna, Moldova ve Gürcistan ile tam üyelik müzakerelerine başlanıp başlanmaması konusunda karar verecek. Toplam 10 ülke (7’si Batı Balkanlarda bulunan), 27 üyeli AB’ye girmek için resmi veya “potansiyel” aday olarak Brüksel’in kapısında bekliyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından genelde karışık mevzuat yüzünden yavaş işleyen tam üyelik süreci son dönemde AB’nin doğu bölgesinde jeopolitik gücünü artırma adına hız kazandı.

AB Komisyonu, geçen ay Ukrayna ve Moldova ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasını tavsiye etti. Bu konuda kesin kararı AB liderleri perşembe günü verecek. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, Kiev ile tam üyelik müzakerelerine başlanmasına karşı çıkarak, AB liderlerini veto hakkını kullanmakla tehdit ediyor.

Orban dışında Slovakya Başbakanı Robert Fico yine Kiev ile AB arasında müzakerelerin başlatılmasına sıcak bakmadığını ifade etmişti. AB vatandaşlarının sadece yüzde 37’si Ukrayna’nın üyeliğine destek veriyor. ECFR anketine göre, AB vatandaşlarının yüzde 37’si Kiev’in üyeliğini desteklerken, yüzde 33’ü karşı çıkıyor.

Ankete katılanların yüzde 51’i Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu açıklarken, Batı Balkandaki aday ülkelere karşı çıkanların oranın çok daha düşük olduğu görüldü.

Buna göre AB vatandaşlarının Yüzde 37’si Kosova’nın, yüzde 35’i Arnavutluk ve yine yüzde 35’i Sırbistan’ın üyeliğine karşı. Ankete katılan 6 AB üyesi ülke içinde en fazla genişlemeye karşı çıkanlar ise Avusturya vatandaşları oldu.

Avusturya vatandaşlarının yüzde 53’ü hangi aday ülke olursa olsun yakın bir gelecekte AB genişlemesine karşı çıkarken, bu oranın Türkiye için yüzde 72’ye çıkması özellikle dikkat çekti.

Avusturyalı seçmenin yine yarısından fazlası Ukrayna ve Kosova’nın üyeliğine de karşı. Ankete göre Romanya ve Polonya’daki seçmenler AB genişlemesine en fazla destek veren üyeler arasında ilk sırada.

Türkiye’nin üyeliğine en az Polonya karşı çıkıyor

Romanya vatandaşlarının sadece yüzde 29’u Ukrayna’nın üyeliğine karşı çıkarken, Polonya vatandaşlarının ise sadece yüzde 26’sı Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkıyor. Avusturya vatandaşlarının sadece yüzde 28’i Ukrayna’nın üyeliğine sıcak bakarken  Danimarka vatandaşlarında bu oran yüzde 50.

Ankete katılanların yüzde 45’ine göre, Ukrayna’nın katılımı “AB’nin güvenliği için tehdit oluşturma riski” içeriyor. Yine ankete katılanların yüzde 39’una göre Kiev’in tam üyeliği AB ekonomisi için tehlike oluşturabilir.

Paylaşın

Türkiye, Reel Gıda Enflasyonunda Avrupa’nın Zirvesinde

Avrupa Birliği (AB) İstatistik Ofisi Eurostat’ın verilerine ekim göre ekimde enflasyonun en yüksek olduğu ülke yüzde 61,5 ile Türkiye oldu. İkinci sıradaki Macaristan’da yıllık enflasyon yüzde 9,6 oldu.

Yıllık reel gıda enflasyonu ekimde Avrupa Birliği’nde (AB) yüzde 4 oldu. Türkiye’de ise reel gıda enflasyonu ekim ayında yüzde 11’ken kasım ayında bu oran yüzde 5,2’ye geriledi. Gıda enflasyonu ile genel enflasyon arasındaki fark reel gıda enflasyonu olarak tanımlanıyor.

Türkiye’de gıda enflasyonu uzun süreden bu yana genel tüketici enflasyonunun (TÜFE) üzerinde seyrediyor. Gıda ve alkolsüz içeceklerde yıllık enflasyon kasımda yüzde 67,2 gerçekleşti.

Bu durum özellikle hanehalkı bütçesinde gıda harcamalarının yüksek paya sahip olduğu dar gelirli aileleri zorda bırakıyor. Maaş artışları enflasyon civarında bile gerçekleşse gıda alım gücü geriliyor.

AB İstatistik Ofisi Eurostat’ın son açıkladığı veriler ekim ayını kapsıyor. Buna göre ekimde TÜFE’nin en yüksek olduğu ülke yüzde 61,5 ile Türkiye oldu. İkinci sıradaki Macaristan’da yıllık enflasyon yüzde 9,6 oldu. AB’de ise enflasyonda yüzde 3,6. Almanya’da yıllık enflasyon yüzde 3.

Danimarka, Hollanda ve Belçika’da ise enflasyon eksi seviyelerde. Yani fiyatlar geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre düştü. Türkiye’de kasım ayında ise enflasyon çok az artarak yüzde 62’ye çıktı.

Gıda ve alkolsüz içecekler enflasyonunun da en yüksek olduğu Avrupa ülkesi açık ara Türkiye. Ekimde yüzde 72,5 olan gıda enflasyonu kasımda yüzde 67,2’ye geriledi. İkinci sırada yüzde 11,6 ile İzlanda var. AB’de gıda enflasyonunun yüzde 10’un üstünde olduğu tek ülke Yunanistan (yüzde 10,4).

Peki, gerçek gıda enflasyonu ne durumda? Gıda enflasyonu ile genel enflasyon arasındaki fark reel gıda enflasyonu olarak tanımlanıyor.

Yıllık reel gıda enflasyonu ekimde AB’de yüzde 4 oldu. Zirvedeki Türkiye’de ise bu oran yüzde 11 idi. Kasım ayında bu oran yüzde 5,2’ye geriledi. Türkiye’nin hemen ardından ise yüzde 10,9 ile Belçika geliyor. Hollanda, Yunanistan, Lüksemburg ve İspanya’da da bu oran yüzde 5’in üstünde.

Romanya, Macaristan, Kuzey Makedonya ve Çekya’da ise reel gıda enflasyonu eksi durumda. Fiyatlar geçen yılın aynı dönemine göre reel anlamda gerilemiş.

Son 3 üç yılda AB ve Türkiye’de reel gıda enflasyonuna bakıldığında bu oranının her zaman Türkiye’de daha yüksek olduğu görülüyor. Zaten Türkiye sadece Avrupa’nın zirvesinde değil; dünyada da reel gıda enflasyonunun yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor.

Öte yandan, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) yayımladığı raporda, dünya gıda emtia fiyatlarının kasım ayında genel olarak sabit kaldı ve bir önceki aya göre değişmedi.

Türkiye’de ise kasımda aylık gıda enflasyonu yüzde 2,78 gerçekleşti. Son yıllarda dünyada gıda fiyatları çoğu zaman düşerken Türkiye’de 3,5 seneden bu yana sürekli artıyor. Kasım 2022’de yıllık gıda enflasyonu Türkiye’de yüzde 100’ü aşarak yüzde 102 olmuştu.

Reel gıda enflasyonu özellikle hanehalkı tüketim harcamalarında gıdanın payının yüksek olduğu ülkelerde halkı zor durumda bırakıyor. Eurostat verilerine göre 2022 yılında Türkiye’de hanehalkları harcamalarının yüzde 23,2’sini gıdaya ayırdı. Bu oran AB’de ise sadece yüzde 11,2 oldu. Gıda harcamasının payı özellikle AB adayı ülkelerde yüksek.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

AB’den Dikkat Çeken Türkiye Raporu: Yeni Bir Başlangıç

AB’nin Türkiye raporunu açıklayan genişlemeden AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Oliver Varheyi, “Türkiye aday ülke, AB’nin kilit ortaklarından. NATO müttefiki ve aynı zamanda stratejik ortağımız. Ankara ile her konuda aynı fikirde değiliz ama uzlaşma olan noktalarına odaklanarak çalışmayı öneriyoruz” dedi.

Varhelyi, “Bu rapor, Türkiye-AB ilişkilerinin adım adım daha ileriye taşınması için yeni bir başlangıçtır” ifadesini kullandı. Oliver Varheyi, raporda, AB’ye vize başvurusunda bulunan öğrenci, iş adamı, AB’de aile üyeleri olanlar gibi belirli kategorilerde vize başvurularına erişimi kolaylaştırmak için üye devletlerle olanakların araştırılmasını da önerdiklerini ekledi.

Avrupa Birliği, Türkiye’nin birlikle ilişkilerinin güçlendirilmesine yönelik “AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu” raporunu bugün yayınladı. Raporu, Türkiye’nin AB ile yaşadığı Doğu Akdeniz gerginliğinin ardından, AB liderleri tarafından Türkiye ile ilişkilerin çerçevesini belirleyen bir rapor hazırlaması istenen AB Dış İlişkiler Yüksek Komiseri Josep Borrell ile genişlemeden sorumlu komiseri Oliver Varhelyi, düzenledikleri basın toplantısıyla açıkladı.

WOA Türkçe’den Arzu Çakır’ın aktardığına göre; Yüksek Temsilci Borrell, Türkiye’nin önemli bir ortak olduğunu belirterek, “AB’nin, Türkiye ile tüm alanlarda daha işbirlikçi ve karşılıklı faydaya dayalı ilişki geliştirmesi, her iki tarafın da stratejik çıkarınadır” dedi. Varhelyi de, “Bu rapor, Türkiye-AB ilişkilerinin adım adım daha ileriye taşınması için bir yeni başlangıçtır” ifadesini kullandı.

Raporda, bugüne kadar askıya alınan Ortaklık Konseyi gibi mekanizmaların ve yüksek düzeyli temasların yeniden başlamasını öneren olumlu tavsiyeler yer aldı. Ancak Türkiye’nin uzun süredir beklediği Gümrük Birliği Anlaşması’nın modernizasyonu ve vize kolaylığı gibi konuların, “Akdeniz’deki istikrar, Rusya’ya yaptırım ve Kıbrıs sorununun çözümüne bağlanması” da dikkat çekti.

Borrell, “Türkiye ile ilişkilerde nerede olduğumuzu ve stratejik olarak nasıl şekillendirmek istediğimize ilişkin rapor hazırlamamız istendi. Bize göre Türkiye çok önemli bir ortak. Doğu Akdeniz’de yaşananlar, Kıbrıs sorunu gibi konularla 2021 baharında ilişkilerimizde bir dönüm noktası oldu. Doğu Akdeniz’deki dinamikler konusunda bazı AB ülkeleri ile Türkiye arasında anlaşmazlıklar vardı. Buna Kıbrıs meselesi de dahildir. Ancak yapıcı adımlar da atıldı. Hala birlikte çözmemiz gereken çözülmeyen sorunlar var” dedi.

AB-Türkiye ilişkilerinde geçmişte sıkıntıların yaşandığını belirten Borrell, “Şimdi her ikimiz de karşılıklı fayda çerçevesinde ilişkileri geliştirmek istiyoruz. Unutmayın Türkiye AB aday ülkesi. Ve bu raporun üyelik müzakereleri ile bir ilgisi yok. AB ilişkileri zenginleştirecek adımlar atmalı. Türkiye de bu bağlamda çatışmadan işbirliğine geçmek için daha fazla çalışılmalı” dedi.

AB Komisyonu, özellikle Türkiye’nin beklediği Gümrük Birliği Anlaşması’nın modernleştirilmesi ve “vize kolaylığının” ele alınabilmesi için Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki istikrara katkı sunması, Yunanistan ile iyi ilişkilerin korunması, Rusya’ya yaptırımların delinmesine izin vermemesi ve Kıbrıs’ta yerleşimlere kapalı bölgelerin açılmasını da kapsayan bir çözüme gidilmesi” şartını koştu.

Borrell, “Türkiye ile başta ticaret, yatırım, göç, bağlılık, yeşil ve dijital geçiş, enerji ve vize kolaylığı alanında ilişkileri daha da geliştirmeyi öneriyoruz” dedi. Bunun bir göstergesi olarak Gümrük Birliği Anlaşması’nın modernleştirilmesi konusunu açmak istediklerini belirten Borrell, “Ama aynı zamanda beklentilerimiz çok açık. Rusya ile yaptırımlara uyulması konusunda bizimle işbirliği, Akdeniz’de istikrarın korunması ve Kıbrıs’ta yerleşim yerlerinin açılmasını sağlayacak bir çözüm iklimini de görmemiz gerekiyor. Son olarak da hukuk devleti ve temel haklar konusunda ilerleme görmek istiyoruz” dedi.

Oliver Varheyi de, “Türkiye aday ülke, AB’nin kilit ortaklarından. NATO müttefiki ve aynı zamanda stratejik ortağımız. Ankara ile her konuda aynı fikirde değiliz ama uzlaşma olan noktalarına odaklanarak çalışmayı öneriyoruz” dedi. Varhelyi, “Bu rapor, Türkiye-AB ilişkilerinin adım adım daha ileriye taşınması için yeni bir başlangıçtır” ifadesini kullandı.

Türkiye’nin, AB’nin yedinci en büyük ticaret ortağı, AB’nin ise “Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı” olduğuna dikkat çeken Varhelyi, 200 milyar Euro’luk bir ticaret hacmiyle ilişkilerin rekora ulaştığını vurguladı. Türkiye ile diğer alanlarda da işbirliğine gitmek için potansiyel olduğunu ancak Türkiye’nin de adım atmasına ihtiyaç duyduklarını kaydetti.

Raporda da yer alan önerileri sıralayan Varhelyi, AB-Türkiye yüksek düzeyli diyaloglarının yeniden başlamasını, bu bağlamda Ortaklık Konseyi’nin bakanlar seviyesinde yeniden etkinleştirilmesini, uluslararası ve bölgesel diplomasi alanında düzenli temas geliştirilmesi, ticaret alanında yatırımların arttırılması, Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi gibi alanlarda öneriler sunduklarını açıkladı.

Raporda, “AB’ye vize başvurusunda bulunan öğrenci, iş adamı, AB’de aile üyeleri olanlar gibi belirli kategorilerde vize başvurularına erişimi kolaylaştırmak için üye devletlerle olanakların araştırılmasını” da önerdiklerini ekledi.

“Türkiye ile görüşmeye hazırız”

Toplantıda Türk, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunan medyasından sorular geldi. Borrell, Türkiye’nin stratejik rolüne ilişkin bir soruya, “Türkiye’yi Libya’da görüyoruz. Somali’de görüyoruz. Hatta Venezuela ile ilgilendiğini dahi görüyoruz. O halde Türkiye, kendi bölgesinde, Ortadoğu barış sürecinde nasıl rol oynamaz ? Türkiye iki devletli çözümü içeren Filistinliler’in hedefini güçlü şekilde destekliyor. Bu konuda bölgedeki tüm ilgili aktörlerle ilişki kurmaya hazırız. Arap dünyasının temsilcileriyle görüşüyoruz. ‘İki devletli çözümü getirecek politik çözüm yollarını Türkiye ile görüşmeye hazırız” yanıtını verdi.

Josep Borrell, ilişkilerin son derece karmaşık olduğuna da vurgu yaparak, “Terörle mücadele konusunda Türkiye bizim ortağımız. Ama bize göre Hamas terörist örgüt. Türkiye bu konuda farklı bir yaklaşıma sahip. Buna rağmen çözüm yalnızca askeri değil politik de olmalı diyoruz. Bu konuda Türkiye ile hemfikiriz” dedi.

Türkiye’nin Rusya’ya yaptırımların uygulanabilmesi konusunda önemli rol oynadığını da sözlerine ekleyen Borrell, “Ukrayna tahılları konusunda Türkiye önemli arabuluculuk rolü üstlendi. Bugün bu yol tıkandı, Ukrayna tahıllarını ihraç edebilmek için başka yol buldu. Ama bu Türkiye’nin geçmişte yaptıklarını takdir etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Demek istediğim konular son derece karmaşık” diye konuştu.

Borrell, “Atılması istenen olumlu adımları Kıbrıs şartına bağladığınız duygusuna kapılmamak elde değil. Ne diyorsunuz bu konuda” sorusuna da, “Çok büyük sorunların olduğu bir jeopolitik dönemden geçiyoruz. Ukrayna, Rusya, Libya… AB kendi güvenliğini oluşturmak zorunda. Türkiye ile karşılıklı faydaya dayanan ilişkilerimize çok büyük önem veriyoruz. Türkiye’nin AB’nin önemli bir komşusu, anahtar bir ülke olduğunu kabul ediyoruz. Bu önerileri olumlu yönde alın. Türkiye ile yazılı tüm sorunlarımızı çözmek istiyoruz ve çözümler zengin olmalı. Ortak sorunlarımıza ortak çözümler bulmak istiyoruz” karşılığını verdi.

Borrell ve Varhelyi tarafından hazırlanan rapor, 14-15 Aralık’ta toplanacak olan liderler zirvesinde görüşülecek.

Paylaşın

Avrupa Adalet Divanı’ndan Dikkat Çeken ‘Başörtüsü’ Kararı: Yasaklanabilir

Kamu kurumlarının çalışanlarına iş yerinde başörtüsü takmayı belirli koşullar altında yasaklayabileceğine hükmeden Avrupa Adalet Divanı, dini sembollere yönelik bu tür yasakların genel ve ayrım gözetmeksizin tüm idari personele uygulandığı ve “gerekli olanla sınırlı olduğu sürece” ayrımcılık olmadığını belirtti.

Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD), kararı uyarınca kamu hizmetlerinin tarafsızlığını sağlama amacıyla gerekli görmeleri halinde işyerlerinde dini semboller taşınmasını yasaklayabilecek. Yasak başörtüsü takılmasını da kapsayabilecek.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD), kamu kurumlarının çalışanlarına iş yerinde başörtüsü takmayı belirli koşullar altında yasaklayabileceğine hükmetti. AB’nin en yüksek mahkemesi konumundaki ABAD yargıçları, dini sembollere yönelik bu tür yasakların genel ve ayrım gözetmeksizin tüm idari personele uygulandığı ve “gerekli olanla sınırlı olduğu sürece” ayrımcılık olmadığını belirttiler.

Dava süreci, Belçika’da Ans kenti belediyesinin çalışma yönetmeliğini değiştirerek, tarafsızlık ilkesini daha katı şekilde uygulama kararı alması üzerine başladı. Alınan karara göre, halkla teması olmayanlar da dahil olmak üzere tüm belediye çalışanlarının ideolojik veya dini aidiyetlerini gösteren işaretler takması yasaklandı.

Belediye bu bağlamda, daire müdürü olarak çalışan bir personeline işyerinde başörtüsü takmasını yasakladı. Bunun üzerine inanç özgürlüğünün ihlal edildiğini öne süren belediye çalışanı durumu yargıya taşıdı. Bundan böyle AB üyesi ülkeler ABAD kararı uyarınca kamu hizmetlerinin tarafsızlığını sağlama amacıyla gerekli görmeleri halinde işyerlerinde dini semboller taşınmasını yasaklayabilecek. Yasak başörtüsü takılmasını da kapsayabilecek.

Ancak mahkeme, söz konusu tedbirlerin “kesinlikle gerekli olanlarla” sınırlı olması gerektiğine vurgu yaptı. Gereklilik konusunda ise ulusal mahkemelerin kararlarının esas alınabileceğine hükmedildi. ABAD, son yıllarda özel şirketlerin çalışanlarına başörtüsü yasağı getirebileceklerine ilişkin kararlar almıştı.

Paylaşın

Türkiye, Avrupa’dan 319 Bin Ton “Plastik Çöp” İthal Etti

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) dışına gönderilen tüm geri dönüştürülebilir plastiğin yüzde 29’una tekabül eden 319 bin tonunu ithal etti. Türkiye’yi yüzde 17 payla Endonezya ve yüzde15 payla Malezya izledi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Eylül 2022’de yayımladığı raporunda Türkiye’de plastik geri dönüşüm tesislerinde çalışanların ve tesis çevresinde yaşayanların temel sağlık haklarının tehdit altında olduğunu söylemişti.

2022 yılında Avrupa Birliği (AB) dışına en çok ihraç edilen geri dönüştürülebilir atıklar sırasıyla kağıt, plastik ve cam oldu.

Türkiye AB dışına gönderilen tüm geri dönüştürülebilir plastiğin yüzde 29’una tekabül eden 319 bin tonunu ithal etti. Türkiye’yi yüzde 17 payla Endonezya ve yüzde15 payla Malezya izledi.

2022’de birlik ülkeleri 1,1 milyon ton geri dönüştürülebilir plastik ürünü, AB dışındaki ülkelere ihraç etti.

Eurostat verilerine göre Türkiye 588 bin tonluk hacimle, geçen yıl AB’den en fazla geri dönüştürülebilir kağıt ithalat eden ülkelerden biri oldu.

AB’nin toplam 4,9 milyon ton olarak kayda geçen geri dönüştürülebilir kağıt ihracatının yüzde 29’u Hindistan’a; yüzde 19’u Endonezya’ya ve yüzde 12’si Türkiye’ye yapıldı.

AB 2022’de sınırları dışına toplam 6,4 milyon ton geri dönüştürülebilir kağıt, plastik ve cam ihraç etti.

Bu, toplam ihracatın 2021’e göre yüzde 8,4 oranında arttığı; baz yılı olarak kabul edilen 2010’a göre yüzde 35’ten fazla azaldığı anlamına geliyor.

Birlik ülkeleri geçen yıl, 930 milyon euro değerinde geri dönüştürülebilir kağıt, 423 milyon euro değerinde geri dönüştürülebilir plastik ve 25 milyon euro değerinde geri dönüştürülebilir cam ihraç etti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Eylül 2022’de yayımladığı raporunda Türkiye’de plastik geri dönüşüm tesislerinde çalışanların ve tesis çevresinde yaşayanların temel sağlık haklarının tehdit altında olduğunu söylemişti.

Tesislerde çalışanlarla görüşen örgüt, bu kişilerin solunum hastalıkları, kronik baş ağrısı ve cilt sorunlarından şikayetçi olduklarını, çalışırken koruyucu ekipmana ve meslek hastalıkları için sağlık hizmetlerine erişimleri olmadığını paylaşmıştı.

Eurostat’ın 2021 atık ihracatı verilerine göre Türkiye, 14,7 milyon tonla Avrupa Birliği’nden en fazla atık ithal eden ülke olmuştu.

AB’den ihraç edilen tüm hurda metalin yaklaşık üçte ikisini oluşturan 13,1 milyon tonluk bölümü Türkiye’ye gönderilmişti.

Brüksel merkezli Avrupa Çelik Derneği (EUROFER) AB’nin hurda metallerini “daha düşük çevre, iklim, çalışma ve sosyal standartlara sahip üçüncü ülkelere ihraç etmesini” eleştirmişti.

Avrupa Parlamentosu bu yılın başında imha edilecek tüm atıkların sevkiyatının yasaklanması da dahil olmak üzere, atık sevkiyatına yönelik daha sıkı prosedürler ve kontrol önlemleri getiren yeni bir yasa teklifini kabul etmişti.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın