Postfaşizm Ve Neofaşizmi Anlamak
Neofaşizm, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı (II. Dünya Savaşı) sonrası dönemde ortaya çıkan, klasik faşizmin ideolojik unsurlarını modern koşullar altında yeniden uyarlayan aşırı sağ akımdır.
Kurtuluş Aladağ / Temel olarak milliyetçilik, ırkçılık, otoriterlik ve yabancı/göçmen düşmanlığını ön plana çıkaran bu hareket, faşizmin “yeni” (neo-) versiyonu olarak tanımlanır.
Postfaşizm, neofaşizmden farklı olarak, faşizmin klasik unsurlarını daha inceltilmiş, modernize edilmiş ve genellikle demokratik sistemlerin içinde gizlenmiş bir şekilde yeniden üreten bir ideolojik ve siyasi akımdır.
Neofaşizm Nedir?
Neofaşizm, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı (II. Dünya Savaşı) sonrası dönemde ortaya çıkan, klasik faşizmin ideolojik unsurlarını modern koşullar altında uyarlayan bir aşırı sağ akımdır. Temel olarak milliyetçilik, ırkçılık, otoriterlik ve yabancı/göçmen düşmanlığını ön plana çıkaran bu hareket, faşizmin “yeni” (neo-) versiyonu olarak tanımlanır.
Neofaşizm, klasik faşizmden (örneğin Mussolini’nin İtalya’sı veya Hitler’in Nazizm’i) farklı olarak, açık bir totaliter rejim kurmak yerine demokrasi kisvesi altında popülist ve otoriter yapılar oluşturmayı tercih eder. Bu akım, ekonomik krizler, küreselleşme karşıtlığı ve kültürel kimlik kaygılarını besleyerek yayılır.
1950’lerden itibaren Avrupa’da (Özellikle İtalya, Fransa ve Almanya) ve diğer bölgelerde görülmeye başlayan neofaşizm, savaş sonrası faşist kalıntıların evrilmesiyle şekillenmiştir; örneğin İtalya’da MSI (İtalyan Sosyal Hareketi) gibi partiler neofaşizmin öncüleri olmuştur.
Günümüzde ABD’de Alt-Right hareketi, Avrupa’da AfD (Almanya), Ulusal Cephe (Fransa) veya Türkiye’de bazı milliyetçi gruplar neofaşizm eğilimler gösterir. Emperyalist sistemin çelişkileri ve neoliberalizmin yarattığı eşitsizlikler, bu akımın nesnel koşullarını hazırlar.
Neofaşizm, klasik faşizmle benzerlikler taşırken, moderniteye uyum sağlar.
Klasik Faşizmin (1920 – 1940’lar) Temel Özellikleri:
Açık totaliter diktatörlük, tek parti rejimi
Devlet kontrollü korporatizm
Irkçı ideolojiyi devlet şiddetiyle dayatma
Yahudiler, komünistler (açık nefret)
Orta ve alt sınıflar, işsizlik korkusu
Neofaşizmin (1950’lerden günümüze) Temel Özelikleri:
Seçimli otoriter popülizm, demokrasi kisvesi
Neoliberalizmle iç içe, millî ekonomi vurgusu
Sosyal medya ve popülist söylem (göçmen korkusu)
Göçmenler, azınlıklar, “kültürel yozlaşma”
İşçi kitleleri, küreselleşme mağdurları
Türkiye’de neofaşizm tartışmaları, özellikle 1970’ler ve 1990’lardaki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Ülkü Ocakları etrafında yoğunlaşmıştır. Bu gruplar, solcu akademisyenler ve medya tarafından neofaşist olarak nitelendirilmiştir.
12 Eylül öncesi MHP’nin paramiliter kanadı olarak görülen Ülkü Ocakları, radikal sağın simgesiydi. Günümüzde de MHP, “postfaşist” bir yapı olarak tartışılmaktadır; otarşik neoliberalizm (milli ekonomi içinde serbest piyasa) ve AB karşıtlığı vurgulanmaktadır.
2000’lerden itibaren ultra milliyetçilik popülerleşmiştir; bu medya, futbol ve devlet politikalarına da yansımıştır. Emre Arslan gibi yazarlar, MHP’yi “neofaşizmin Türkiye versiyonu” olarak tanımlamıştır.
Neofaşizm, emperyalizmin çelişkilerinden beslenir ve yok olmaz; değişerek varlığını sürdürür. Antifaşist mücadele, bu akımın krizlerdeki rolünü anlamaktan geçmektedir.
Postfaşizm Nedir?
Postfaşizm, neofaşizmden farklı olarak, faşizmin klasik unsurlarını daha inceltilmiş, modernize edilmiş ve genellikle demokratik sistemlerin içinde gizlenmiş bir şekilde yeniden üreten bir ideolojik ve siyasi akımdır.
Neofaşizm açıkça faşist semboller ve söylemler kullanırken, postfaşizm daha örtülü bir şekilde işler; demokrasi, popülizm ve kültürel muhafazakârlık kisvesi altında faşist eğilimleri normalleştirir. Bu terim, özellikle 21. yüzyılda aşırı sağın dönüşümünü ve ana akım siyasete entegrasyonunu tanımlamak için kullanılmaktadır.
Postfaşizm, klasik faşizmin otoriter, militarist ve totaliter yapısını doğrudan benimsemez; bunun yerine, modern demokrasilerin araçlarını (seçimler, medya, popülist söylemler) kullanarak otoriter bir düzen kurmayı hedefler.
Postfaşizmin Ana Özellikleri:
Popülist Söylem: “Halk” ve “seçkinler” arasında yapay bir karşıtlık yaratır. Göçmenler, azınlıklar veya “iç düşmanlar” (örneğin, “globalist elitler”) hedef alınır.
Kültürel Milliyetçilik: Açık ırkçılık yerine, kültürel homojenlik vurgusu yapılır. Örneğin, “Batı değerlerini koruma” veya “millî kimlik” söylemleriyle azınlıklara karşı ayrımcılık meşrulaştırılır.
Demokrasi Kılığı: Totaliter rejim yerine, seçimle gelen otoriter liderler veya partiler aracılığıyla güç konsolide edilir. Medya kontrolü ve yargı bağımsızlığının zayıflatılması bu süreçte yaygın araçlardır.
Esnek İdeoloji: Postfaşizm, sabit bir ideolojiye bağlı kalmaz; yerel koşullara göre şekillenir. Örneğin, Avrupa’da İslam karşıtlığı, Türkiye’de ise Kürt veya Alevi karşıtlığı öne çıkabilir.
Neoliberalizmle İlişki: Klasik faşizmin devletçi ekonomisine karşın, postfaşizm genellikle neoliberal politikalarla uyumludur; ancak millî ekonomi söylemini kullanır.
Postfaşizm ve Neofaşizm Arasındaki Farklar:
Neofaşizm:
Açık milliyetçilik, ırkçı veya paramiliter
Demokrasiyi açıkça reddedebilir
Faşist semboller ve nostalji (örneğin, bozkurt, gamalı haç)
Daha dar, radikal sağ taban
Millî ekonomi vurgusu, korporatizm
Postfaşizm:
Örtülü milliyetçilik, popülist ve “kültürel”
Demokrasiyi araçsallaştırır, seçimle güç kazanır
Modern, ana akım semboller ve söylemler
Geniş kitleler, orta sınıf ve muhafazakârlar
Neoliberalizmle uyumlu, esnek ekonomi
Türkiye’de postfaşizm, özellikle 2000’lerden itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ittifakıyla tartışılmaktadır. Bazı akademisyenler ve sol entelektüeller, bu ittifakın postfaşist eğilimler sergilediğini savunmaktadır:
Otoriter Popülizm: AKP’nin “millî irade” söylemi, muhalifleri “dış güçlerin maşası” olarak damgalama ve medya kontrolü postfaşist özellikler taşımaktadır.
Kültürel Hegemonya: Dinî ve millî değerler üzerinden toplumun homojenleştirilmeye çalışılması, Aleviler, Kürtler ve seküler kesimlere yönelik dışlayıcı söylemler.
Devlet Aygıtlarının Kullanımı: Yargı, emniyet ve eğitim gibi kurumların parti ideolojisi doğrultusunda yeniden yapılandırılması.
Milliyetçilik ve Dış Düşman: “Yeni Osmanlıcılık” veya “Batı karşıtlığı” gibi söylemler, postfaşist bir “biz ve onlar” ayrımını beslemektedir.
Örneğin, Emre Arslan gibi yazarlar, MHP’nin neofaşist köklerden postfaşist bir çizgiye evrildiğini, AKP ile ittifakının ise bu dönüşümü hızlandırdığını belirtmektedir. Ancak, bu görüşler tartışmalıdır; bazıları bu analizlerin ideolojik önyargı içerdiğini savunmaktadır.
Örneğin, Fransa’da Marine Le Pen’in Ulusal Cephe’si (şimdi Ulusal Birlik), İtalya’daki Fratelli d’Italia veya Macaristan’da Viktor Orban’ın Fidesz partisi, postfaşist olarak nitelendirilmektedir. Bu partiler, açık faşizmden uzak durarak ana akım seçmenlere hitap etmektedirler.
ABD’de Donald Trump dönemi, “Make America Great Again” söylemiyle postfaşist eğilimler sergilemiştir; ancak doğrudan faşizmden ziyade popülist otoriterlik olarak sınıflandırılmaktadır. Hindistan’da Narendra Modi’nin BJP hükümeti, Hindu milliyetçiliği ve Müslüman karşıtı politikalarla postfaşist özellikler taşımaktadır.
Postfaşizm, açık diktatörlükten ziyade demokrasinin içinin boşaltılması yoluyla işlemektedir. Bu nedenle, klasik faşizmden daha sinsi kabul edilmektedir:
Normalleşme: Faşist söylemler, popülist politikalarla ana akıma taşınır, böylece bu söylemler toplum tarafından kabul edilir.
Polarization: Toplum, “biz” ve “onlar” olarak bölünür; bu, iç çatışmaları körüklemektedir.
Kurumsal Erozyon: Yargı, medya ve sivil toplumun bağımsızlığı zayıflatılarak otoriterlik yerleştirilmektedir.
Sonuç olarak; Postfaşizm, faşizmin modern bir uyarlaması olarak, demokrasinin araçlarını kullanarak otoriter bir düzen kurmayı hedeflemektedir. Türkiye’de bu eğilim, milliyetçilik ve dinî muhafazakârlıkla harmanlanarak kendine özgü bir biçim almaktadır.
Küresel çapta ise ekonomik krizler, kültürel kimlik kaygıları ve küreselleşme karşıtlığı, postfaşizmin yayılmasını beslemektedir. Antifaşist mücadele, bu akımın örtülü doğasını teşhis etmeyi ve demokratik kurumları güçlendirmeyi gerektirmektedir.





























