Kenan Hulusi Koray Kimdir? Hayatı, Eserleri

1906 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Kenan Hulusi Koray, 23 Mayıs 1943 yılında Adapazarı’nda yedek subayken tifüse yakalanarak vefat etti. Kenan Hulusi Koray’ın kabri Adapazarı’ndadır.

Lise öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladıktan sonra üniversite öğrenimi için İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kaydolduysa da bu okulu bitirmeyip gazetecilik ile ilgilenmeye başladı. 1934’te girdiği Vakit gazetesinde yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Geniş kesime ulaşan hikâyelerinin birçoğunu bu gazetedeyken yayımladı.

Kenan Hulusi Koray, üniversite yıllarında (1927-1928) Servet-i Fünun dergisinde ilk hikâyelerini yayımladı ve ilgi topladı. 1928’de Yedi Meşaleciler olarak tanınan edebî topluluğun yayın organı Meşale’de yazmaya başladı.

Behçet Necatigil, onun “Yedi Meşale topluluğunun tek nasiri” olmasına dikkat çeker. Gerçekten de topluluğun diğer bütün üyeleri şairdir ancak Koray’a bu topluluk içinde “hikâye şairi” denilmektedir. M. Kayahan Özgül, bu durumu, yazarın kimi hikâyelerindeki “mısraı andırır sentaksı, şiir dili ve imaj zenginliği ile Yedi Meşale şairlerinin prensiplerine yakın [olması]”na bağlar.

Yazarın ilk kitabı da bu dönemde kaleme aldığı Bir Yudum Su (1929) adında uzun bir hikâyeden oluşur. Takip eden yıllarda yazar, Mektep ve Muhit dergilerinde hikâyelerini yayımlamayı sürdürür. Koray, korku türünde ve gotik diyebileceğimiz tarzda hikâyeleriyle de Cumhuriyet dönemi edebiyatı içinde farklılık oluşturan yazarlardandır. Yazarın ilk kez 1938 yılında Vakit gazetesinde tefrika edilen bir de romanı vardır: Osmanoflar. O dönemde özellikle Sait Faik Abasıyanık’ın kitaplaşmasını çok istediği bu eser, ancak yıllar sonra, 2004’te İnci Enginün’ün çabalarıyla kitap olarak yayımlanabildi.

Koray’ın hikâyeciliği 1930’lara kadar hayli egzotik konulara dayalı süslü bir üsluba sahipken bu tarihten itibaren gazeteciliğe başlamasıyla değişikliğe uğrar. Bekir Sıtkı Kunt’a göre, 1930’a kadar “hep renkli, ahenkli, Japon fenerleri gibi süslü, krizantemlerle bezeli, şiirli nesirler” yazan Koray, gazeteci olduktan sonra “halkı, köylüyü, işçiyi anlatan, realist hikâyeler yazmaya başlar”. Ondaki bu realist yöndeki değişimi bir geriye gidiş olarak görenler kadar olumlu karşılayanlar da olmuştur.

Söz gelimi, Ömer Faruk Toprak, yazarın Bahar Hikâyeleri kitabıyla görülen realist yazın anlayışını değerlendirirken Kenan Hulusi’de öyküyü zevkle okutan biçemin varlığından söz eder ve “realizmin toplumsal ve estetik olanakları içinde bu noktalar göz önünde tutulursa istenen özellikte öykünün yazılabileceğini” ifade eder. Kenan Hulusi, kısa sayılabilecek yazın hayatı içerisinde bunu başarmış sayılabilir. Özellikle küçük hikâye tekniğine önem vererek bu yolda ciddi bir mesafe kat etmiş, sonraki yazarlar için örnek olmuştur. Ayrıca onun Maupassant tarzı olarak da bilinen olay hikâyeciliği tekniğinde ısrar etmiş olması da gözden kaçmamaktadır. Koray’ın korku türünde yayımladığı hikâyelerin ise bütün orijinalliğine rağmen yeterince üzerinde durulmamıştır.

Kenan Hulusi’yi edebiyat camiası içinde beğenen hatta onu usta belleyen önemli bir yazar Sait Faik’tir. O, bir röportajında Koray’ın harikulade récit (nesir) ve hikâyeler yazdığına dikkat çeker. Behçet Necatigil de Koray’ın olgunluk eserlerini vermeye başlamışken aramızdan ayrıldığını belirterek bu sebeple onun erken ölümüne üzülenlerdendir. Yazarın günümüzde farklı yayınevlerince bir arada yayımlanan eserleri ciddi bir gözle değerlendirilmeye muhtaçtır.

Kenan Hulusi Koray’ın eserleri: Osmanoflar (Roman 1938 – 2004), RBK Pansiyonu (1938), Bahar Hikayeleri (Öykü 1939), Son Öpüş (1939), Bir Otelde Yedi Kişi (Öykü 1940), Bir Yudum Su (Öykü 1929 – 1944), Hikayeler (1973), Beşer Dakikalık Hikayeler (2000), Yaz ve Aşk Hikayeleri (Ekim 2004-Derleme), Miras Keçe (2009).

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir