Gazze’de Çatışmalar Şiddetlendi: Son 24 Saatte 24 İsrail Askeri Öldü

Hamas’ın başlattığı Filistin – İsrail savaşının 109. günü geride kalırken Gazze Şeridi’nde, yaşanan yoğun çatışmalarda son 24 saat içinde 24 İsrail askeri öldürüldü. 

Haber Merkezi / İsrail ordu sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari, roket güdümlü bir el bombasının İsrail güçlerini koruyan bir tanka isabet etmesi sonucu 21 askerin öldüğünü söyledi.

Aynı zamanda, askerlerin yıkmak için patlayıcı yerleştirdiği iki katlı iki binada bir patlama meydana geldi. Patlama binaların İsrail askerlerinin üzerine yıkılmasına neden oldu. Hagari sabah erken saatlerde düzenlediği basın brifinginde “Olayın detaylarını ve patlamanın nedenlerini hâlâ araştırıyoruz” dedi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise, “dayanılmaz derecede zor bir sabah” diye nitelediği olayla ilgili, “Tüm ulus adına aileleri teselli ediyor ve yaralıların iyileşmesi için dua ediyorum. Bu üzücü ve zor sabahta bile güçlüyüz ve birlikte kazanacağımızı hatırlıyoruz” açıklamasında bulundu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail Hamas’ı yok edene ve Gazze’de esir tutulan 100’den fazla rehine özgürlüğünü kazanana dek savaşa devam edileceğini açıklamıştı.

Fakat son saldırının ardından İsrail’de de başbakana karşı büyüyen bir tepki ve savaş konusunda fikir ayrılıkları oluşmaya başladı. Pazartesi günü rehinelerin aile üyeleri İsrail parlamentosundaki bir komite toplantısını basarak “Onlar orada ölürken siz burada oturmayacaksınız!” diye bağırdı.

Gazze’de can kaybı 25 bini aştı

Öte yandan Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında toplam can kaybı 25 bin 295’e yükseldi. Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında yaralı sayısının ise 63 bin 021’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Batı’nın iki devletli çözüm baskılarına rağmen geçen haftasonu savaştan sonra bir Filistin devletinin kurulmasına karşı olduğunu yinelemesi Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanlarının tepkisine neden oldu.

İsrail’in savaş sonrası müzakerelerin bir parçası olması gerektiğini söyleyen Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, “Netanyahu’nun açıklamaları endişe verici. Herkes için güvenlik garantisi olan bir Filistin devletine ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun demecini “kabul edilemez” olarak nitelendiren İrlanda Başbakanı Micheal Martin ise “İsrail Başbakanı’nı barış ve iki devletli çözüm isteyen dünyayı dinlemeye çağırıyorum.” dedi.

İsrail’e bir eleştiri de en yakın müttefiklerinden Avusturya’dan geldi. Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Netanyahu’nun açıklamalarını “dar görüşlü” olarak nitelendirdi ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını “tek çözüm” olarak savundu.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını eleştirirken iki devletli çözüm çağrısını yineledi.

AB dışişleri bakanlarının Brüksel’de İsrailli ve Filistinli en üst düzey diplomatlarla gerçekleştireceği toplantı öncesi gazetecilere konuşan Borrell, “Yapmak istediğimiz şey, iki devletli bir çözüm inşa etmek. Bu yüzden bu konu hakkında konuşalım” dedi.

Borrell, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’deki savaş sona erdikten sonra bir Filistin devleti kurulmasına yönelik çağrıları reddetmesini “kabul edilemez” olarak tanımlayan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bu tepkisine de destek verdi.

İsrail’e “barış ve istikrarın sadece askeri yollarla inşa edilemeyeceğini” söyleyen Borrell, “Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi?” dedi.

Borrell, “Amacın, Hamas’ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas’ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail’e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” diye konuştu.

İki devletli çözüm neydi?

İki devletli çözüm anlaşmasının taslağı, İsrail ve Yaser Arafat’ın El Fetih örgütü liderliğindeki FKÖ’nün, Norveç’in arka planda aracılık ettiği müzakerelerin ardından 1993 yılında iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanımasını kabul etmesinden sonra oluşturuldu.

Oslo süreci olarak adlandırılan süreçte, hiçbir zamansona gelinemedi ve geride çözülmesi eskisinden çok daha zor olan sorunlar kaldı.

Barış için toprak anlaşmaları, Filistin Yönetimi’nin İsrail’in 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda ele geçirip işgal ettiği topraklarda özyönetim kurmasını sağladı.

Ancak askeri işgal ve Yahudi yerleşim faaliyetleri devam etti ve “kalıcı statü sorunları” adı verilen meseleler daha sonraki müzakerelere bırakıldı.

Bunlar arasında, 1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölünme yönünde oy kullanmasıyla İsrail’in kurulduğu topraklardaki Filistinli mültecilerin durumu da vardı.

İsrail, 1967’de Doğu Kudüs’ü ilhak etmişti ve bu da bir başka muammaydı çünkü kutsal mekanlar her iki taraf için de taviz vermeyi kabul etmeyecek kadar önemliydi.

Yıllar süren diplomatik tartışmalardan sonra, sorunlar nihayet 2000 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliği yaptığı basına kapalı zirvede ele alındı, ancak İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasındaki uçurum kapanmadı.

Başarısızlıkla ilgili herkes birbirini suçladı. İsrailli ve ABD’li yetkililer Arafat’ın o güne kadar elde edebileceği en cömert anlaşmayı geri çevirdiğini söyledi. Filistinlilerse anlaşmayı, Doğu Kudüs’te bir başkent kurulması gibi şartların çok altında kalan bir sahtekarlık olarak nitelendirdi.

İsrail’in ana düşmanını etkisiz hale getirme hedefine çoktan ulaştığını savunan eleştiriler yapıldı. Peki, Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde güvenlik kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilirken, bu kadar çok yatırım yaptığı yerden neden vazgeçiyordu?

Arafat, müzakereleri zayıf bir pozisyonda yürütürken, ABD’li arabulucu İsrail ile tarihteki tüm devletlerden tartışmasız daha yakın bir ilişki içindeydi. İki devletli çözüme giden yolda aşılamaz olduğu ortaya çıkan başka önemli faktörler de vardı.

1987’de Gazze’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), rakibi El Fetih’in barış konusundaki tavizlerine karşı çıktı ve 1994’ten itibaren görüşmeleri intihar saldırılarıyla sabote etmek için çok sayıda fırsat buldu.

Yahudi yerleşimciler aynı zamanda Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için bu ertelemeleri fırsat olarak kullandılar.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir