Almanya’da Esrar Kullanımı Kısmen Yasallaştı: Muhalefet Tepkili

Almanya’da esrar kullanımı ve kenevir ekimini kısmen yasallaştı. Muhalefetteki muhafazakar Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ve aşırı sağcı AfD’nin yanı sıra SPD içinde de yasaya karşı çıkanlar bulunuyor.

Hükümet ise esrar kullanımını yasallaştırmanın uyuşturucuya karşı önlemleri güçlendireceği, kullanıcıları ceza kapsamının dışına çıkararak karaborsaya karşı daha etkin mücadeleyi mümkün kılacağı tezini savunuyor.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Almanya’da esrar kullanımını kısıtlı olarak yasallaştıran yasa tasarısı, geçtiğimiz Şubat ayında Federal Meclis’ten geçmesinin ardından bugün Federal Eyalet Temsilcileri Meclisi’nde oylamaya sunuldu.

Yapılan oylamada SPD’li Sağlık Bakanı Karl Lauterbach tarafından hazırlanan yasa tasarısı kabul edildi. 16 eyaletten sadece Bavyera, Baden-Württemberg ve Saarland‘ın temsilcileri yasanın ilgili komisyona geri gönderilmesi yönünde oy kullandı. Yasa 1 Nisan’da yürürlüğe girecek.

Federal Meclis’te Şubat ayında yapılan oylamada, esrar kullanımına kısmen izin veren yasa tasarısı hükümeti oluşturan Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratların oylarıyla kabul edilmişti. Oylamada 407 milletvekili evet, 226 milletvekili hayır oyu kullanmış, muhalefetteki Sol Partili milletvekilleri de yasa tasarısına destek vermişti.

Esrar kullanımını suç olmaktan çıkartan düzenlemelerin yasalaşması, bunun için yıllardır mücadele edenler için önemli bir dönüm noktası. Esrar kullanımının yasallaşmasına karşı olanlar ise yeni düzenlemelerin özellikle gençleri daha ağır uyuşturuculara yönelmesine yol açabileceği konusunda uyarıyor.

Yeni yasayla esrar, Uyuşturucu Maddeler Kanunu’ndaki yasaklı maddeler listesinden çıkarılacak, yetişkinlerin kişisel ihtiyaç için belli miktarlarda saksıda yetiştirmesine ve üzerinde bulundurmasına izin verilecek. Yasaya göre, Almanya’da yetişkinler üstünde 25 gram esrar taşıyabilecek. Bireyler ayrıca kendi evlerinde üç kenevir bitkisi yetiştirebilecek ve 50 gram esrar bulundurabilecek. Almanya’da esrar yasağı kararı yaklaşık 40 yıl önce alınmıştı.

Yasaya göre 1 Temmuz’dan itibaren toplu ekim için kulüpler açılmasına izin çıkıyor. Kişiler, ticari amaç gütmeyecek bu kulüplere üye olarak günde azami 25 gram olmak şartıyla esrar satın alabilecek. Kulüplerin üye sayısı 500 kişiyi geçmeyecek ve üyelere günde 25 gram, ayda 50 gramdan fazla esrar verilmeyecek. 18-21 yaş grubundakiler için bu miktar ayda 30 gramla sınırlı olacak, bu yaş grubundakilere satılan esrarın uyuşma etkisi yaratan tetrahidrokannabinol (THC) oranı düşürülmüş olacak. 18 yaşın altındakiler için ise esrar satın alma ve tüketme yasağı sürecek.

Koalisyon ortağı partilerin meclis grupları Kasım ayı sonunda yasa tasarısı üzerinde anlaşmış, ancak çocuk ve gençlerin uyuşturucudan korunması konusunda eleştiriler gelmesi üzerine bu konuda iyileştirmelere gitmek üzere çalışmalar başlatılmıştı. Kasım’daki uzlaşma üzerinde önemli değişikliklere gidilmedi, ancak yasanın etkinliğinin kontrolü konusunda değişiklik yapıldı.

İlk tasarıda yasanın yürürlüğe girdiği tarihten dört yıl sonra kontrol değerlendirmesi öngörülürken şimdi değerlendirmenin hemen başlayarak aşamalı olarak yapılması kararlaştırıldı. Tasarının son haline göre ilk değerlendirme bir yıl, ikinci değerlendirme ikinci yıl sonunda ve üçüncüsü dördüncü yılın sonunda yapılacak, çocuk ve gençlerin korunmasının yanı sıra organize suç üzerindeki etkileri de değerlendirilecek. Değerlendirme sürecinde Federal Emniyet Teşkilatının (BKA) uzmanlığından da yararlanılacak. BKA daha önce yasa tasarısına eleştirel yaklaşmıştı.

Muhalefet tepkili

Ancak muhalefetteki muhafazakar Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ve aşırı sağcı AfD’nin yanı sıra SPD içinde de yasaya karşı çıkanlar bulunduğu biliniyor. Hükümet ise esrar kullanımını yasallaştırmanın uyuşturucuya karşı önlemleri güçlendireceği, kullanıcıları ceza kapsamının dışına çıkararak karaborsaya karşı daha etkin mücadeleyi mümkün kılacağı tezini savunuyor.

Paylaşın

İstanbul Seçimleri: “Demirtaş, Devreye Girebilir” İddiası

31 Mart’ta yapılacak seçimlere sayılı günler kalırken, Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın İstanbul için devreye girebileceği öne sürüldü.

Selahattin Demirtaş, 2023 Genel Seçimleri’nin hemen ardından aktif siyaseti bıraktığını açıklamıştı. Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olmayacağını açıklamış ardından da vazgeçtiğini duyurmuştu.

Medyascope‘tan Ferit Aslan’ın haberine göre; Selahattin Demirtaş, seçimlere iki-üç gün kala sosyal medya hesabından açıklama yayımlayabilir ya da demeç vererek devreye girebilir. Kulislere göre Demirtaş, DEM Parti İstanbul adayları Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni’yi destek açıklayabilir.

Demirtaş, eşi Başak Demirtaş için sessizliğini bozmuştu

Demirtaş, 2023 Genel Seçimleri’nin hemen ardından aktif siyaseti bıraktığını açıklamıştı. Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olmayacağını açıklamış ardından da vazgeçtiğini duyurmuştu.

Başak Demirtaş yaptığı açıklamada, “Gelinen aşamada benim İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylık beyanımın bir başvuruya dönüşmemesi konusunda da Partimizle ortak görüş birliğine varmış bulunmaktayız. Tüm halkımız ve partililerimiz bilmeli ki bütün kararlar Partimizle tam bir uyum ve koordinasyon içerisinde alınmıştır” demişti.

Selahattin Demirtaş da yaptığı açıklamada, “Başak Hanımın adaylık açıklaması partimize güç vermek içindi, geri çekilme açıklaması da partimizin bilgisi dahilinde. Bütün bu süreçler birlikte yürütülmüştür halkımız bilsin. Halkımız bize güvensin, ne yaptığımızı biliyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Selahattin Demirtaş, Başak Demirtaş’ın İstanbul adaylığına isminin geçmesiyle ortaya atılan AKP ile iş birliği iddialarına tepki göstererek “Şu son yirmi günde yaşanan tartışmalara bile bakarak maalesef ki şu tespiti rahatlıkla yapabiliriz; Türkiye’de artık siyaset değil ‘tüccarlık’ yapılıyor” demişti. Demirtaş, tüm partilerin birbirleriyle görüşmesi gerektiğine de vurgu yapmıştı.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler Raporu: Türkiye, Yüksek Su Stresi Yaşayan Ülkeler Arasında

Birleşmiş Milletler (BM) Su Kalkınma Raporu’na göre, Türkiye’yi yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında. Su stresi, bir ülkede kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 700 metreküpün altına indiği takdirde yaşanıyor.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Su baskısı arttıkça, yerel ya da bölgesel çatışma riskleri de artar. UNESCO’nun mesajı açık: Barışı korumak istiyorsak, sadece su kaynaklarını muhafaza etmek için değil, bu alandaki bölgesel ve küresel iş birliğini artırmak için de süratle harekete geçmeliyiz” dedi.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), 2024 BM Su Kalkınma Raporu’nu yayımladı. DW Türkçe’nin aktardığına göre; UNESCO’nun BM Su adına Dünya Su Günü vesilesiyle yayımladığı raporda “Asya ve Pasifik” bölgesinde yer verilen Türkiye, yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında sayıldı.

Raporda, “Söz konusu bölgede şu an yüksek su stresi yaşayan ülkeler Türkiye, Ermenistan, Özbekistan, Afganistan ve Nepal’i içeriyor” denildi. Aynı bölgedeki İran, Hindistan, Pakistan ve Türkmenistan’ın ise çok yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında bulunduğu belirtildi. Su stresi, bir ülkede kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 700 metreküpün altına indiği takdirde yaşanıyor.

Su nedeniyle yaşanan gerilimlerin dünya genelinde çatışmaları artırdığı ifade edilen BM raporunda, barışın korunması için devletlere uluslararası iş birliği ve sınır ötesi anlaşmalar yapmaları yönünde çağrıda bulunuldu.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Su baskısı arttıkça, yerel ya da bölgesel çatışma riskleri de artar. UNESCO’nun mesajı açık: Barışı korumak istiyorsak, sadece su kaynaklarını muhafaza etmek için değil, bu alandaki bölgesel ve küresel iş birliğini artırmak için de süratle harekete geçmeliyiz” açıklamasında bulundu.

BM raporunda, dünya genelinde 2,2 milyar insanın güvenilir içme suyuna erişimi olmadığı, 3,5 milyar insanınsa güvenilir şekilde yönetilen sanitasyona erişiminin bulunmadığı ifade edildi.

Dünya genelinde her iki kişiden birinin, yılın birçok ayında su kıtlığı çektiğini belirten UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Ve dünyanın bazı kısımlarında bu su kıtlığı, istisnadan ziyade bir kaide hâline gelmiş durumda” diye ekledi.

“Böyle bir durumun sonuçlarını biliyoruz: Su kıtlıkları sadece jeopolitik gerilimlerin alevlerini körüklemekle kalmaz, temel haklara da bir bütün olarak tehdit oluşturur. Kadın ve kızların (toplumsal) pozisyonunu önemli ölçüde zayıflatmak gibi” uyarısında bulunan Azoulay, suya erişim ve su kaynaklarının korunmasının, toplumların hayati önemdeki “imtihanları” arasında yer aldığını ifade etti.

Azoulay, “Bu nedenle 2024 Dünya Su Günü’nün teması; eyleme geçmek, suyu sürdürülebilir şekilde yönetmek, gezegenemizle yeniden bağ kurmak ve nihayetinde barış inşa etmek için bir çağrı niteliğinde” dedi. BM tarafından 1993 yılında ilan edilen 22 Mart Dünya Su Günü bu yıl “Refah ve Huzur için Su” temasına odaklanıyor.

Paylaşın

İmamoğlu’ndan İktidara Rest: Topunuz Gelin

Bakanların AK Parti’nin seçim çalışmalarına katılması değerlendiren İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Eskiden Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı seçim dönemlerinde bağımsız olsun diye istifa ettirilir, bürokrasiden insanlar atanırdı ki hak, hukuk çiğnenmesin. Nereden nereye…” dedi ve ekledi:

“Demokrasiye bak, gitti! 17-20 tane bakan, topunuz gelin ne olacak! Dükkan gezerek oy istiyorsun. Yazık, üzülüyorum. Zor durumda, Allah yardımcısı olsun. Talimat gelmiş ne yapsın, yoksa koltuğundan olacak. Af isteyecek. Üzülüyorum.”

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP’nin başkan adayı Ekrem İmamoğlu, Cendere Yaşam Vadisi 1. ve 2. Etap Gezisi’nde basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Gazete Pencere’nin aktardığına göre; İmamoğlu, açıklamasında, “Temel amacımız Türkiye’de siyasetçi olmanın, kamu yöneticisi olmanın, seçilmiş ya da atanmış kim olursa olsun, millete ait olmanın, milletin parasıyla iş yapıyor olmanın hassasiyetiyle yürünmesi. Yoksa biz ne bir parti devletiyiz ne de bir parti belediyesiyiz…” ifadelerini kullandı.

“Seçimi kazanmanız durumunda bu Türkiye’ye nasıl bir mesaj olacak?” şeklindeki bir soruya İmamoğlu, “Gayet güzel bir mesaj olacak. İçi demokrasi dolu, milletin dediği olur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” cevabını verdi.

AK Parti’nin İstanbul başkan adayı Murat Kurum’un “İstanbul depreme hazır değil?” yorumlarına ilişkin İmamoğlu, “Sanki Ekrem’in elinde sihirli değnek var. Siz 99 depreminden bu yana 20 senedir bu şehri yönetiyorsunuz, bunun 17 senesinde iktidarsınız, Türkiye’yi yönetiyorsunuz, hiçbir şey yapmadınız. Beni kötüleyerek kendini kötülüyor acemi aday. Onun için birlikte düzeltelim diyoruz” ifadelerini kullandı.

31 Mart seçimlerine ilişkin mesaj veren Ekrem İmamoğlu, “Mesele bir belediye başkanlığı seçimini aştı. Bir anlayış meselesinin tarihe gömülmesi meselesi… Tarihe gömülürse demokrasi canlanacak, tarihe gömülürse bu ülkede özgürlük yeniden vücut bulacak. Tarihe gömülürse hukuk ve adalet kendine gelecek” diye konuştu.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın AK Parti’nin seçim çalışmalarına katılması da sorulan İmamoğlu, şunları kaydetti: “Eskiden Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı seçim dönemlerinde bağımsız olsun diye istifa ettirilir, bürokrasiden insanlar atanırdı ki hak, hukuk çiğnenmesin. Nereden nereye… Demokrasiye bak, gitti! 17-20 tane bakan, topunuz gelin ne olacak! Dükkan gezerek oy istiyorsun. Yazık, üzülüyorum. Zor durumda, Allah yardımcısı olsun. Talimat gelmiş ne yapsın, yoksa koltuğundan olacak. Af isteyecek. Üzülüyorum.”

Murat Kurum’a yanıt: Herkes bir gün doğru yolu buluyor

Bir gazetecinin “Murat Kurum 5 yılda 65 kilometre metro yapıldığını itiraf etti” şeklindeki sorusuna İmamoğlu, “Herkes bir gün doğru yolu buluyor, bulacak. Yüzde 87’yi tutturdu, 65 kilometreyi hesaplayabildi” cevabını verdi. Murat Kurum’a desteğini açıklayan eski Başbakan Tansu Çiller’e de tepkisini gösteren İmamoğlu, Tansu Çiller’in Sarıyer’de imara açılan arazisine karşı İBB tarafından yapılan itirazın olumlu sonuçlandığını ve imar izninin iptal edildiğini de duyurdu.

Paylaşın

Rusya, Ukrayna’yı Füzelerle Vurdu: Zelenski’den Yardım Çağrısı

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, en az iki kişinin öldüğü ve 14 kişinin yaralandığı füze saldırıları sonrası, Batı’dan yardım çağrısında bulundu: Ortaklarımız tam olarak neye ihtiyacımız olduğunu biliyor. Bizi kesinlikle destekleyebilirler.

Ukrayna Enerji Bakanı German Galushchenko da, saldırı sonrası yaptığı açıklamada, “Düşman şu anda Ukrayna enerji endüstrisine son zamanların en büyük saldırısını gerçekleştiriyor” dedi ve ekledi: Bombardımanın Zaporijya elektrik santralini besleyen enerji nakil hatlarından birini devre dışı bıraktı.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Rusya’nın 90’dan fazla füze atarak ve 60 İran yapımı insansız hava aracı (İHA) kullanarak ülkesine ölümcül bir saldırı dalgası başlattığını söyledi.

Zelenski, “Dünya, Rus teröristlerin hedeflerini olabildiğince net bir şekilde görüyor: Enerji santralleri ve enerji tedarik hatları, bir hidroelektrik barajı, konutlar, hatta bir troleybüs” dedi.

Volodimir Zelenski saldırıların ardından bir kez daha Batı’dan daha fazla silah talebinde bulundu. Ülkesinin hava savunma sistemlerine ihtiyacı olduğunu vurgulayan Ukrayna Cumhurbaşkanı, “Ortaklarımız tam olarak neye ihtiyacımız olduğunu biliyor. Bizi kesinlikle destekleyebilirler” dedi.

Ukrayna İçişleri Bakanlığı saldırılarda en az iki kişinin öldüğünü, 14 kişinin yaralandığını ve üç kişinin de kayıp olduğunu açıkladı. Saldırılardan biri, Ukrayna’nın güneydoğusundaki Avrupa’nın en büyük nükleer santralini besleyen iki elektrik hattından birinin kopmasına neden oldu.

Ukrayna Enerji Bakanı German Galushchenko Facebook’tan yaptığı açıklamada, “Düşman şu anda Ukrayna enerji endüstrisine son zamanların en büyük saldırısını gerçekleştiriyor” dedi ve bombardımanın Zaporijya elektrik santralini besleyen enerji nakil hatlarından birini devre dışı bıraktığını sözlerine ekledi.

Avrupa’nın en büyük nükleer enerji tesisi olan ve Ukrayna tarafından işletilen Zaporijya, savaşın ilk günlerinde Rus birlikleri tarafından ele geçirilmişti.

Ukrayna’nın atom enerjisi operatörü Energoatom, “Bu durum son derece tehlikeli ve acil bir duruma yol açma riski taşıyor” açıklamasında bulundu.

Son elektrik hattının da kesilmesi halinde, “santralin güvenli çalışma koşullarının ciddi ihlali anlamına geleceği” belirtildi. Savaşın başlangıcından bu yana Zaporijya elektrik santralinde, acil durum dizel jeneratörlerinin kullanılmak zorunda kaldığı çok sayıda kesinti yaşandı.

Energoatom, “Bunların arızalanması durumunda nükleer ve radyasyon kazası tehdidi ortaya çıkacaktır” uyarısında bulundu. Zaporijya valisine göre ise, bugün erken saatlerde bölgeye isabet eden 12 Rus füzesi birkaç evi yıktı ve bilinmeyen sayıda insanı yaraladı.

Vali Ivan Fedorov Telegram hesabından, “İlk haberlere göre yedi ev yıkıldı, 35 ev de hasar gördü” diye yazdı ve insanların yaralandığını ekledi.

2022’den beri Rusya’nın kontrolü altında olan Mariupol şehrinin Ukraynalı belediye başkanının danışmanı Petro Andryushchenko da Telegram’da yaptığı açıklamada, bir Rus füzesinin yine Zaporijya’daki Dinyeper hidroelektrik istasyonunda bir troleybüsü vurduğunu ve troleybüste seyahat eden sivillerin öldüğünü söyledi.

Batıdaki Khmelnytskyi kentinin belediye başkanı Oleksandr Symchyshyn, altyapı ve konut binalarının hasar gördüğü “korkunç bir sabah yaşadıklarını” kaydetti. Symchyshyn Telegram’da, “Siviller arasında kurbanlar ve kayıplar var” diye yazdı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Goldman Sachs’tan Merkez Bankası Yorumu: Üçüncü Çeyrekten İtibaren…

ABD merkezli çok uluslu yatırım bankası Goldman Sachs, Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz artırımına ilişkin yaptığı değerlendirmede, faiz artırımının tek seferlik bir adım olduğunu, bir faiz artırımı döngüsünün başlangıcı olmadığını kaydetti.

Öte yandan dünyanın en büyük bankalarından Deutsche Bank, Merkez Bankası’nın (TCMB) 500 baz puanlık faiz artışının ardından yeniden TL uzun pozisyonuna girme konusunda güvenli hissettiklerini belirtti.

Goldman Sachs, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) gerçekleştirdiği 500 baz puan büyüklüğündeki faiz artırımının enflasyon ve para biriminde değer kaybı beklentilerine yönelik tek seferlik bir adım olduğunu, bir faiz artırımı döngüsünün başlangıcı olmadığını kaydetti.

Goldman Sachs, ayrıca kararın fiyatlarda istikrarı sağlama ve ortodoks para politikasına geçiş konularında Merkez Bankası’nın güvenilirliğini artıracağını da belirtti.

Değerlendirmede “Yıllık enflasyonun yılın ikinci yarısında keskin bir düşüşe geçerek yıl sonunda yüzde 33’e gerilemesini ve TCMB’nin üçüncü çeyrekten itibaren para politikasını gevşetmeye başlayarak 2024 sonunda yüzde 32,5’e ulaşmasını beklemeyi sürdürüyoruz” denildi.

Deutsche Bank’tan TL yorumu

Deutsche Bank, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 500 baz puanlık faiz artışının ardından yeniden TL uzun pozisyonuna girme konusunda güvenli hissettiklerini belirtti. Deutsche Bank’tan Oliver Harvey, Christian Wietoska ve Yiğit Onay’ın hazırladığı 21 Mart tarihli raporda Türk lirasında uzun pozisyona yeniden güven duyulduğu belirtildi.

Raporda bankanın 10 gün önce, TCMB rezervlerinde yaşanan baskı dolayısıyla yaklaşan seçim ve enflasyonda yukarı yönlü sürpriz yaşanan bir ortamda uzun vadeli Türk lirası carry trade pozisyonlarında kâr alımı yaptığı, ancak TCMB’nin 500 baz puanlık faiz artışının ardından uzun pozisyonlara yeniden girme konusunda artan bir şekilde güven duyduğu belirtildi.

Yapılan son faiz artışının rezervler üzerindeki baskıları gevşeteceğini öngören banka Türkiye’nin dezenflasyon hedeflerinin gitgide daha gerçekçi göründüğüne vurgu yaptı. Bankanın raporunda cari dengenin daha iyi bir görünümde olduğu da ifade edildi.

Banka uzun vadeli TL pozisyonlarına yeniden girmek için daha güvenli olduğunu belirtse de seçimlerden sonra politik ekonomi tarafındaki risklerle ilgili de teyakkuzda kaldığını ifade etti. Türk lirasında yeniden iyimser tarafa geçtiğini açıklayan banka önümüzdeki aylarda toplam getiride önemli bir performans olabileceğini, içsel getirinin yüzde 10’a varabileceğini öngördü.

Fatih Karahan başkanlığında toplanan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), politika faizini yüzde 50 düzeyine yükseltti. Banka, şubat ayında politika faizini yüzde 45’te sabit tutmuştu.

Merkez Bankası’nın (TCMB) uzun süre faizlerin yüksek tutulacağına dair mesajlarına rağmen piyasada yıl sonuna doğru faiz indirimlerine başlanacağı beklentisi var. Politika faizinin yıl sonunda yüzde 37,5 seviyesinde olması bekleniyor. Merkez Bankası’nın (TCMB) düzenlediği ankete katılan ekonomistlerin yıl sonu politika faizi beklentilerinin medyanı ise yüzde 36,25 oldu.

Paylaşın

31 Mart Seçimleri: CHP İçin Hangi İller Riskli, Hangi İlleri Alabilir?

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kalırken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), seçimlerde mevcut belediyelerini korumanın yanı sıra Bursa, Manisa, Balıkesir Büyükşehir belediyelerinde de iddia ortaya koydu. Ancak açıklanan anketler bunun kolay olmadığını gösteriyor.

CHP önceki yerel seçimde küçük oy farklarıyla kaybettiği Giresun’u yeniden almayı da hedef olarak koyarken Kırıkkale, Zonguldak, Uşak, Kastamonu’da sürpriz yapmak istiyor. Ancak CHP’de olup kaybetme riski taşınan iller de var. Edirne ve Kırklareli, bugün kaybedilme riski bulunan iki şehir. CHP’de bu iki kent için “bıçak sırtı, kaybetme riski var” diye konuşuluyor.

Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın kulis haberine göre, CHP yeni yönetimi İstanbul’un yanı sıra bu seçimde Antalya, Hatay ve Eskişehir olmak üzere birçok başka ilde de önemli bir sınav verecek. Eskişehir’de son haftalarda el değiştirme riskinin azaldığı konuşuluyor. Ancak Antalya’da durum “bıçak sırtı” olarak değerlendiriliyor. Hatay içinse adaylık sürecinde çok yıpranmış olmasına karşın Lütfü Savaş’ın kazanmasının sürpriz olmayacağı söyleniyor.

CHP bu seçimde mevcut belediyelerini korumanın yanı sıra Bursa, Manisa, Balıkesir Büyükşehir belediyelerinde de iddia ortaya koydu. Ancak açıklanan anketler bunun kolay olmadığını gösteriyor. CHP önceki yerel seçimde küçük oy farklarıyla kaybettiği Giresun’u yeniden almayı da hedef olarak koyarken Kırıkkale, Zonguldak, Uşak, Kastamonu’da sürpriz yapmak istiyor. Ancak CHP’de olup kaybetme riski taşınan iller de var. Edirne ve Kırklareli, bugün kaybedilme riski bulunan iki şehir. CHP’de bu iki kent için “bıçak sırtı, kaybetme riski var” diye konuşuluyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in 2 belediye başkanı dışında tüm adayları yenilenen İzmir için “Değişim nerede diyenler İzmir’e baksın” demişti. Ancak DEM Parti ve İYİ Parti’nin kendi adaylarıyla seçime girdiği kentte CHP’nin sadece kendi kemik seçmeninin oyunu alacağı görülüyor. İstanbul’da İYİ Parti ve DEM Parti seçmeninden CHP’nin adayına oy geçişi görülürken, İzmir’de iki partinin de kendi oyunu alacağı, bu durumda CHP’nin 2019 seçimlerinde yüzde 58 olan oy oranının yüzde 42-43’lere kadar düşebileceği, hatta ilçe kaybının da yaşanabileceği konuşuluyor. İzmir için alarm verilen CHP’de Özgür Özel’in önümüzdeki günlerde kentteki programlarını artırması bekleniyor.

CHP’lilerin kazanılmasına kesin gözüyle baktığı Ankara içinse “oy farkı ne olacak” hesabı yapılıyor. Ankara’da Etimesgut, Gölbaşı ve Polatlı ilçelerinin de kazanılması durumunda belediye meclisinde çoğunluğun da elde edilebileceği beklentisi var.

Paylaşın

Merkez Bankası’nın Faiz Kararı: Amaç Enflasyon Mu, Döviz Mi?

Fatih Karahan başkanlığında toplanan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), politika faizini yüzde 50 düzeyinde yükseltme kararı aldı.

Peki faiz artırım kararının amacı enflasyonu düşürmek mi, dövize olan yönelişi engellemek mi?

Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş, Merkez Bankası’nın bu artışın gerekçesini enflasyonla mücadele olarak açıklamasının gerçeği yansıtmadığını, dövize yönelişi engellemek için böyle bir yol seçildiğini belirtti. Aktaş’ın “Olurdu olmazdı derken oldu, faiz 5 puan artırıldı” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:

“Fitili yabancı bankalar ateşledi; faizin artırılması gerektiği yönünde raporlar peş peşe gelmeye başladı. Faiz artışı için önce nisana işaret edildi, sonra mart ayına…

Yurt içinden de bu raporları destekleyen yönde açıklamalar gelince dövize yoğun bir yönelme yaşandı. Döviz talebi adeta çığa dönüşmüştü ve önünde durmanın yolu faizi artırmaktan geçiyordu. Yapılan da zaten bu.

Ama şunu görmüş olduk; ocak ayındaki açıklamasıyla bir anlamda kendini bağlayan ve aradan bir ay geçtikten sonra bu kez kendini yalanlarcasına yeni bir faiz artışına gidemeyen Merkez Bankası, bir aylık aranın maliyetini milyarlarca dolar döviz satarak ödemek durumunda kaldı.

Döviz mi, enflasyon mu?

Merkez Bankası faiz artışına ilişkin gerekçeyi tabii ki enflasyonla mücadele olarak açıklamak durumunda. Ama ilk etapta amacın dövize olan yönelişi önlemek olduğu açık. Gerçi dövizdeki artış da artık sanılanın çok ötesinde bir hızla ve oranla enflasyona yol açıyor. Dolayısıyla dövizi tutmak, sonuçta enflasyonu tutmak demek.

Eğer dövize böylesine bir yönelme olmasaydı Merkez Bankası ne ocak ayındaki yüzde 6.70’ten, ne şubattaki yüzde 4.53’ten rahatsızlık duyup faiz artırımına gitmeyi düşünürdü. Zaten mayısta yıllık oranın yüzde 74-75’e ulaşacağı kabul edilmişti. Yıllık enflasyonda da özellikle temmuz ve ağustosta baz etkisiyle çok hızlı bir düşüş olacaktı.

Dolayısıyla Merkez Bankası’nı harekete geçiren ilk iki ay görece yüksek gelen, belki martta da gelecek olan enflasyon değildi. Amaç, artık karşılanamaz hale gelen döviz talebini frenlemekti ve dünkü 5 puanlık faiz artışının en temel nedeni buydu.

Merkez Bankası’nın sayfasına girip geçmişteki faizlere bir bakalım dedik; nostalji oldu doğrusu… Hani Naci Ağbal’ın görevden alındığı dönemdeki faiz kararı vardı ya, hatırlıyorsunuz değil mi, Ağbal faizi Mart 2021’de yüzde 19’a çıkarmıştı. Ağbal herhalde faizi çok yükseltti diye görevden alındı!

Biraz daha önceye gidelim; Murat Çetinkaya ‘Laf dinlemiyordu’, biliyoruz ki o yüzden görevden alındı. Çetinkaya rahip krizi sırasında faizi yüzde 24’e çıkarmış ve uzun süre o düzeyde tutmuştu. Oysa Erdoğan faizin inmesini istiyordu ve ‘Laf dinlemeyen’ Çetinkaya da bu yüzden Başkanlıktan oldu.

Haftalık repo faizinde ilk oran 2010 yılındaki yüzde 7. Evet yalnızca yüzde 7. Üstelik 2013’te yüzde 4.5’e kadar da inilmiş. Gerçi çok geriye gitmeye de gerek yok, daha bir yıl önce bugünlerde politika faizi yüzde 8.5 düzeyindeydi. 8.5’ten 50’ye ve daha da yolumuz var. 0’dan 100’e gibi! Hani tam ‘Nereden nereye’ denir ya, işte o durum…”

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: Yoksulluk Çocuk İşçiliğini Artırdı

Gaziantep özelinde yapılan bir araştırmaya göre, çocukların uzun saatler boyunca düşük ücretlere çalıştırıldığını gösterdi. Araştırma çocuk işçilerin yüzde 94’ü günde 8-12 saat, yüzde 71,4’ü haftada 6 gün çalıştığını belirtti.

Yüzde 18,3’ünün 600-1000 TL, yüzde 65,8’inin 1200-2000 TL aylık ücret alan çocukların emeğinin ucuz işgücü görüldüğü aktarılan araştırmada, bu durumun çocukları da yoksulluğa ittiği gerçeğini yansıttığının altı çizildi.

Birgün’de yer alan habere göre; Gaziantep Üniversitesi bünyesinde Temmuz 2023’te Abdullah Tanır’ın hazırladığı “Organize Sanayi Bölgesinde Çalışan Çocuk İşçilerin Çalışma Koşulları İle Sağlıklı Yaşam Tarzı Davranışlarının Belirlenmesi” başlıklı yüksek lisans tezinde 18 yaş altında olan 1000 çocuk işçiyle yapılan anket yer aldı. Gaziantep Küsget Organize Sanayi Bölgesi’nde 5 Mart 2021-1 Eylül 2021 tarihleri arasında yapılan araştırmada dikkat çekici veriler yer aldı.

Araştırmaya katılan çocuk işçilerin yüzde 18,6’sı 9-14 yaş arasında olurken yüzde 81,4’ü 15-19 yaşları arasında. 2011 yılında Antep’te yapılan bir araştırmanın anımsatıldığı yüksek lisans tezine göre kentte 9-14 yaş arasındaki çocuk işçilerin sayısının arttığına dikkat çekildi. 2011’deki araştırmada 10-14 yaş arasındaki çocuk işçi sayısının yüzde 8,9 olduğu belirtildi. Çocuk işçilerin yüzde 87,1’i otomotiv, yüzde 12,9’u diğer sektörlerde çalıştığını aktardı.

TÜİK verileri hatırlatıldı

Çocukların yüzde 41,7’sinin meslek öğrenmek, yüzde 41’inin para kazanmak ve yüzde 15,8’inin aile istediği için çalıştıkları aktarılan tezde, yüzde 93,8’inin sosyal güvencesi olmadığına değinildi. TÜİK verilerinin hatırlatıldığı tezde, şöyle denildi: “TÜİK 2016 verilerine göre çocuk işçilerin yüzde 78’i kayıt dışı çalışmaktadır. 2016’da 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısı 708 bindir. Bu çocukların 558 bini kayıt dışı çalışırken, 150 bini sigortalıdır. Yani çalışan her 10 çocuktan 8’i kayıt dışıdır. Baştaymaz ve Dülgeroğlu’nun 1995 araştırmasında, çalışan çocukların; sosyal güvenlikten yoksun olduğu belirlenmiştir. Çocuk işçilerin sosyal güvenlikten yoksun çalışması bulgularımızı desteklemektedir.”

Araştırma çocuk işçilerin yüzde 94’ü günde 8-12 saat, yüzde 71,4’ü haftada 6 gün çalıştığını belirtti. Yüzde 18,3’ünün 600-1000 TL, yüzde 65,8’inin 1200-2000 TL aylık ücret alan çocukların emeğinin ucuz işgücü görüldüğü aktarıldı. Bu durumun çocukları da yoksulluğa ittiği gerçeğini yansıttığının altı çizildi.

Çocuk işçilerin yüzde 13,3’ünün vücut kitle indeksi 18,5’in altında yani ‘zayıf’ olduğu aktarılan çalışmada, sağlığa ilişkin şunlara dikkat çekildi: “Bu çalışmada genel sağlık anketine göre riskli grup çok yüksek çıkmıştır ve çalışan çocuk işçilerin psikolojik olarak çok kötü durumda olduğu görülmüştür. Çalışan çocuk işçilere psikolojik desteğin çok önemli olduğu bu çalışmada irdelenmiştir.”

Tezin sonuç bölümünde, şu ifadelere yer verildi: “Gelir adaletsizliği, ucuz işgücü fırsatçılığı, aile eğitim düzeyi, eğitimde fırsat eşitliğinin olmayışı ve eğitimin istihdam piyasasıyla uyumsuz olması çocukları çalışmaya zorlayan temel nedenlerden olup, çocuk işçilerin hem psikolojik hem de fiziksel olarak sağlıklı yaşam sürmelerine engel olmaktadır.

İşyerlerinin yeterli derecede denetimden yoksun olması, meslek eğitim kurumlarının yetersizliği, çalışma koşullarının zorluğu, çalışma sürelerinin fazlalığı gibi nedenler çocukların sağlıklı yaşam sürmelerine engel olmakta, sağlıklı gelişimlerini engellemekte ve sosyal hayattan izole edip onları küçük yaşlarda çalışmaya zorlamaktadır. Bu nedenle, öncelikle ailelerin gelir düzeylerini yükseltecek sosyo-ekonomik politikalar ele alınmalı, ailelere gerekli eğitim verilmeli, çalışan çocukların korunmasını amaçlayan yasal düzenlemeler için uluslararası standartlara uyum sağlayacak şekilde, mevzuat oluşturulmalı ve etkin bir biçimde uygulanmalıdır ve bu, ülkenin gereksinimine uygun olarak yapılmalıdır.

Eğitim ve okul, çocuk işçiliğini sona erdirmede en etkili araçtır. Hem temel eğitim hem de mesleki eğitim yaygınlaştırılmalıdır. Eğitimin doğrudan ve dolaylı maliyetleri, yoksul ailelerin de katlanabileceği duruma getirilmeli, eğitimin kalitesi yükseltilmeli ve gelecekte istihdam olanağı sağlar duruma getirilmelidir. Çocuk işçiliği var olan bir sorundur ve bu sorunun çözümü için uygulanması gereken şeyler arasında; daha iyi çalışma koşullarının belirlenmesi ve bu koşulların denetlenmesi gerekmektedir.”

Paylaşın

TCDD’nin Borcu 8,1 Milyar Liraya Ulaştı

2016 yılında 1 milyar 600 milyon 773 bin TL olan TCDD’nin (Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları) Hazine borcunda 2017-2024 döneminde yaşanan değişim dramatik tabloyu gözler önüne serdi.

Buna göre, 2017’de 1 milyar 899 milyon 650 bin TL olan TCDD’nin Hazine borcu, Şubat 2024 itibarıyla 3,6 milyar TL’si vadesi geçmiş borçlardan oluşmak üzere 8,1 milyar TL’ye ulaştı.

Birgün’den Mustafa Bildirici’nin haberine göre; Liyakatsiz görevlendirmeler ve kötü yönetim nedeniyle tartışılan TCDD’nin Hazine borcu, 2024 yılında rekor seviyeye çıktı. Yüksek hızlı tren bilet ücretlerine birbiri ardına zam yapan kurumun Hazine borcunda, “6461 Sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleşmesi Kanunu” kapsamında bölünmenin gerçekleştiği 2016 yılına oranla yaşanan artış ise yüzde 347 oldu.

1 Mayıs 2013 tarihinde çıkarılan “6461 Sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleşmesi Kanunu”nun yasalaşmasından kısa bir süre sonra TCDD ikiye bölündü. Kanun kapsamında 14 Haziran 2016’da TCDD Taşımacılık Anonim Şirketi faaliyete başladı.

Muhalefet, “Özelleştirmenin yolunu açmak için” TCDD’nin bölündüğünü savunurken kurum, yıllar itibarıyla adeta borç batağına saplandı. 2016 yılında 1 milyar 600 milyon 773 bin TL olan TCDD’nin Hazine borcunda 2017-2024 döneminde yaşanan değişim dramatik tabloyu gözler önüne serdi. Buna göre, 2017’de 1 milyar 899 milyon 650 bin TL olan TCDD’nin Hazine borcu, Şubat 2024 itibarıyla 3,6 milyar TL’si vadesi geçmiş borçlardan oluşmak üzere 8,1 milyar TL’ye ulaştı. Yıllara göre borç şöyle sıralandı:

2018: 2 milyar 386 milyon 91 bin TL
2019: 2 milyar 727 milyon 493 bin TL
2020: 3 milyar 369 milyon 247 bin TL
2021: 4 milyar 558 milyon 145 bin TL
2022: 5 milyar 728 milyon 424 bin TL
2023: 8 milyar 91 milyon 965 bin TL

2024 yılına girildiğinde ise TCDD’nin borcu, rekor seviyede gerçekleşti. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, 1 Şubat 2024 itibarıyla kurumun borcu, 8 milyar 190 milyon 264 bin TL olarak kayıtlara geçti. Toplam 8,1 milyar TL’lik borcun 3,6 milyar TL’sinin vadesi geçmiş borçlardan oluştuğu bildirildi.

Paylaşın