Eskişehir’in Kümbet Ve Türbeleri!

Eskişehir, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor. Tarihi dönemler içinde Anadolu’daki ünlü merkezlerden biri olan Eskişehir, Türkiye’de görülmesi gereken yerleri arasında ilk sıralardadır.

Haber Merkezi / Çok yönlü bir kent olan Eskişehir, Türkiye’nin en çok tekrar ziyaret edilen şehridir. Eskişehir’in gezilecek yerleri bitmez. Gezilecek yerler arasında kümbet ve türbelerde önemli bir yer tutar.

Eskişehir’in kümbet ve türbeleri şöyle sıralayabiliriz:

Yunus Emre Külliyesi ve Türbesi

Eskişehir Mihalıçcık ilçesinde, Yunus Emre Müzesi 1974 yılında Kültür Bakanlığı tarafından ziyarete açılmıştır.

XIII.yüzyılda Eskişehir’de bulunan Yunus Emre’nin mezarı Yunan işgali sırasında yıkılmış, 1949 yılında yapılan bir çeşmenin arkasına taşınarak yeni bir mezar yapılmıştır. Bu mezar XIII. Yüzyıl Selçuklu mimarisi üslubunda yapılmış, rumi, palmet dekorlu mezar lahti birbirlerine kemerlerle bağlanmış, sekiz sütunlu etrafı açık anıt mezarın ortasına yerleştirilmiştir.

Bu anıt mezarın bulunduğu yere 1982’de bir kültür evi, cami ve şadırvan eklemiştir. Aynı zamanda buraya Yunus Emre’nin bir de heykeli konulmuştur. Kültür Evinde kurulan müzede ise Yunus Emre’yi tanıtan kitaplar, Yunus Emre’nin dörtlüklerini içeren levhalar sergilenmiştir. Burada Yunus Emre’nin ilk mezarından arta kalan mimari parçalar ile bazı etnoğrafik eserler de bulunmaktadır.

Seyyid Battal Gazi Külliyesi ve Türbesi

Söylenceye göre Seyyid Battal Gazi’nin kabri bir rüya sonucunda bulunur. I. Alaeddin Keykubat’ın annesi Ümmühan Hatun buraya önce bir türbe, ardından cami yaptırır. Günümüzdeki külliye türbe etrafında şekillenir. Osmanlılar, türbe ve camiye medrese, imarethane, tekke ve dergâh eklemişlerdir. Fatih Sultan Mehmet’ten itibaren II. Beyazıt ve Sultan I. Selim tarafından tamir edilen yapılar eklentilerle zenginleştirilir. Kanuni Sultan Süleyman, İran’a yaptığı seferler sırasında Seyitgazi’yi ziyaret eder, külliyeye bazı ilaveler yaptırır. Irak Seferi’ne giderken ordusu Seyitgazi’de konaklar ve Matrakçı Nasuh’a Seyitgazi minyatürü yaptırır. IV. Murat ise Revan Seferi sırasında buraya bir kervansaray yaptırır.

Seyitgazi, İstanbul-Bağdat-Hicaz yolunda yer alır ve hac yolculuğuna çıkanların da konaklama noktası olur. Bu durum dinî anlamda Seyitgazi’nin önemini artırır.

Külliye, medresesi ile İslami ilimlerin öğretildiği merkez olur. Külliye, önce Kalenderi dervişlerinin, sonra Bektaşiliğin merkezi hâline gelir. Rivayet odur ki Hacı Bektaş-ı Veli külliyeyi ziyaret eder ve Orhan Gazi’den burayı imar etmesini ister. Orhan Gazi, bin adet ev halkı oturtarak Seyitgazi’yi büyütür. Bu vesile ile külliye Bektaşilerin önemli bir ziyaretgâhı hâlini alır. Seyyid Battal Gazi veli, gazi ve seyit sıfatlarıyla her mezhep ve tarikattan bütün Müslümanların oldukça değer verdiği birleştirici bir isim olur.

Üryan Baba Türbesi

Üryan Baba hakkında kaynaklarda hemen hemen hiçbir bilgi bulunmuyor. Ancak bu kimliğin bir Kalenderi dervişi olduğu açıktır. Ayrıca hem Melami, Haydari ve Cavlaki, hem de Kalenderi dinsel temellerinde varolan çıplaklık düşüncesinin böyle bir isimle daha soyut bir biçimde değerlendirilmesi, sözel söylemin çok daha reel boyutta güç ve anlam kazanmasıyla bağlantılı olduğunu da belirtmek gerek. Bu tekkenin de 15. yüzyıldan sonraki dönemde yapıldığı belirtilir.

Sultan Şucâ’nın müridleri “Üryan Şucâ’îler” diye tanınmakta olup Kalenderîler (Abdallar)’den oluşuyordu. Nitekim menkıbelerin çoğu, Kalenderîlerin o devirdeki merkez tekkesi olan Seyitgazi dolaylarında geçmektedir. Sultanönü Sancağı’nın Seyitgazi nahiyesinde bulunan Seyyid Battal Gazi Zaviyesi, bütün Selçuklu ve Osmanlı devirleri boyunca, mevcut Kalenderi zaviyelerinin en önemlilerinin başında gelmiştir. Bu önem yalnızca onun merkez zaviye olmasından değil, aynı zamanda 7 km kuzeydoğusunda bulunan Yazıdere köyündeki Üryan Baba ve 7 km batısında yer alan Sultan Şucâeddîn Zaviyeleri ile de çevrili bulunmasından doğmaktadır.

Bir Kalenderi şeyhi olan Üryan Baba için yaptırılan ve Bizans yapı sanatını andıran türbe, Şucaeddin Veli ve Seyyid Battal Gazi Külliyelerindeki mimari yapıyla büyük ölçüde benzeşmekte, dönemin özgün dinî mimarisini sergilemektedir. Bu türbeler Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli roller üstlenmiştir.

Bir meydan evinden ve bitişiğindeki Üryan Baba’nın türbesinden ibarettir. Diğer müştemilâtı bugün mevcut değildir. Halen zaviyeye bitişik türbede yatan kişinin Sultan Şuca’nın halifesi Ahmed Üryan Baba olması gerektiği kaydediliyor. Adının da gösterdiği üzere, yarı çıplak bir Kalenderî şeyhi olan Üryan Baba’nın türbe ve zâviyesine bakılırsa, devrinde oldukça önemli bir Kalenderi şahsiyet olduğu söylenebilir.

Himmet Baba Türbesi

Kümbet köyü kayalığındadır. Plan, teknik ve malzeme özellikleriyle 13. yüzyıla tarihlenir. Dıştan sekizgen gövdeli, içeriden daire planlıdır. Gövdesi kesme taşlarla örülmüş olup, üzeri tuğladan piramidal külah çatı ile kapatılmıştır. Giriş kapısında Bizans dönemine ait mermer mimari parçalar kullanılmıştır. Etrafındaki hazirenin mezar şahideleri üzerindeki kitabelerden Osmanlı dönemine kadar kullanıldığı anlaşılır.

Yunus Hoca Kümbeti

1274 yılında yapılmıştır. Ravzat-ül Ahbar adlı eserde, Selçuklu Bahriye Nazırı Sadreddin Hoca Yunus’un, Cimri ve Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından öldürülmesi üzerine yapıldığı yazılıdır. 6 metre çaplı kubbesi bulunan kümbetin kapı mermer sövelerinde çarkıfelekler, yaprak ve bitki motifleri ile geometrik bezemeli iki şerit arasında bir geyiği kovalayan aslan figürü vardır.

Şeyh Şehabeddin Sühreverdi Türbesi

Eskiden zaviyede her salı günü düzenli toplanıldığından halk arasında “Salı Tekkesi” olarak adlandırılır. Zaviyede, Anadolu Selçuklu Sultanları I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaeddin Keykubat’ı Fütüvvet Teşkilatı’na davet etmek üzere Abbasi Halifesi’nin elçisi olarak Anadolu’ya gelen Şeyh Şehabettin Sühreverdi yatmaktadır. Anadolu Selçuklu Sultanlarının da dahil olduğu Fütüvvet Teşkilatı, Anadolu’da Ahi Teşkilatı’nın temelini oluşturur. Zira Ahilik teşkilatının oluştuğu ilk illerden biri Eskişehir’dir.

Ünlü Mutasavvıf Sühreverdi’nin adına Odunpazarı’nda bir zaviye kurulur ve Fütüvvet Eskişehir’de teşkilatlandırılır. Özellikle Moğol istilası sırasındaki otorite boşluğunda fütüvvetin şehri koruyucu ve insanları birleştirici rolü öne çıkar. Bu misyonu ile zaviye, uzun yıllar ayakta kalır.

Melik Gazi Türbesi

Türk ve İslam kültüründe kahramanlıklarıyla büyük izler bırakmış olan kimliklerden Melik Gazi’nin bu bölge içinde bu manada anıları hâlâ tazedir. Burada gömülü olmasa bile onun kutlu adı için bir tekkenin kurulmuş olması yöre insanının dini inançlarının köklerinin yanında millî benliğin oluşturulmasında da son derece önemli bir hareket noktasını oluşturur. Melikgazi ( Melekgazi ) Türbesi Seyitgazi ilçesi, Doğançayır köyündedir.

Hızır Bey Mescidi

Kubbeli Mahallesi’ndeki Unkapanı’ndan yukarı çıkarken sağdaki ilk sokaktadır. Nasreddin Hoca’nın torunu ve fethin ardından 1453’te İstanbul Kadısı ve İstanbul Efendisi olan Hızır Bey tarafından 1439’da yaptırılmıştır.

Hazinedar Mescidi

Sivrihisar İlçesinin en önemli tarihî eserlerinden birisi olan Hazinedar Mescidi ilçe merkezindedir. Anadolu Selçuklularından Hazinedar (Maliye Nazırı) olan Necibiddin Mustafa’nın kendi adına 1274 yılında yaptırdığı mescidin içerisi 15. yüzyıla tarihlenen minyatürlerle bezelidir.

Hazinedar Mescidi, muhteşem hat ve süsleme sanatıyla, mihrap üzerindeki freskiyle, 1967’de Cambridge’de Uluslararası III. Türk Sanatları Kongresi’nde bildiri konusu olmuştur. Anadolu’da fresk olarak yapılmış olduğu bilinen Kâbe motifli ilk örnek Hazinedar Mescidi’nde bulunmaktadır.

Hazinedar Mescidi’nin Hazinedar Medresesi öğrencilerince dershane olarak kullanıldığından minaresiz olduğu ve yanı başına Hoşkadem Camii’nin yapıldığı sanılıyor. Bu mescidi yaptıran Necibiddin Mustafa ve Emineddin Mikail’in kızkardeşi Esma Sultan’ın kabirleri mescid önünde bulunuyor.

Doğan Aslan Mescidi

II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bayraktarı Doğan Aslan Bey tarafından 1247’de yaptırılmıştır. Sekiz dilimli kubbesi ve son cemaat yeri ile bölgedeki yapılardan farklı mimariye sahiptir.

Akdoğan Mescidi

Selçuk Bey (Umur Bey’in Babası) tarafından 15. yüzyılda yaptırılan Akdoğan Mescidi’nin en özgün yanı, tavan örtüsünün 2/3’ünün “tüteklikli örtü” denilen teknikle yapılmış olmasıdır.

Alemşah Kümbeti

Sivrihisar İlçesi Ulu Cami karşısında bulunan Selçuklu Sanatının Güzel Bir Örneği Alemşah Kümbeti, Melikşah tarafından şehit edilen kardeşi Sultan Şah için 1328 yılında yaptırılmıştır. İki katlı kare planlı bir yapı olup kesme taştan yapılmıştır. Yapımında yer yer tuğlalar da kullanılmıştır. Türbenin alt katında mumyalık bölümü bulunmaktadır.

Mumyalığın kapı süslemelerinde Selçukluların çok sık kullandığı motiflere rastlanmaktadır. Bu bölüm 13 mermer kesme bloktan yapılmış olup her bölüm beş ayrı motifle bezenmiştir. Burada balık, geçme yıldızlar, geometrik geçmeler örgü ve çengel motifleri görülmektedir. Dıştan yuvarlak gövdeli türbenin üzeri içten kubbe, dıştan da piramidal bir külah ile örtülüdür.
Paylaşın

Anadolu Türk Mimarisi: Odunpazarı Evleri

Geleneksel Anadolu Türk Mimarisi örneklerini koruyan Eskişehir’in Odunpazarı Semti, kıvrımlı yolları, çıkmaz sokakları. ahşap süslemeli-bitişik düzenli- cumbalı evleri ile örf, adet ve geleneklerini koruyarak günümüze kadar gelmiştir.

Haber Merkezi / Kentin güneyindeki tepelerde kurulan Odunpazarı ”Tarihi ve Kentsel Sit” olarak koruma altına alınmıştır.

Odunpazarı Belediyesinin Odunpazarı Evleri’ni Yaşatma Projesi bu tarihî ve kültürel mirasın dünyaya tanıtılması açısından önemlidir. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan ve bu proje kapsamında öncelikle geleneksel Odunpazarı evlerinin yoğun olarak bulunduğu 30 sokakta 300 ev, 3 Camii, 1 Külliye, 2 Kervansaray, 15 Çeşme, 1 Han’ın restorasyonu ve aslına uygun yapımı gerçekleştirilmiştir.

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde de adından büyük bir övgü ile söz edilen Odunpazarı, bugün Seyahatname’de adı geçen sokakların 5’ini aynı ismi ile korumaya devam etmektedir.

Dar sokakların iki yanına sıralanan evlerin bazıları bembeyaz duvarlarının arasında kahverengi çerçeveleri ile bir yağlıboya tablo gibi görünüyor. Bazı evler ise çivit mavisi, kiremit kırmızısı görünümleri ile bu tabloya farklı renkler katıyor. Evler, Osmanlı döneminin kent mimarisinin önemli özelliklerini içinde barındırmaktadır. Evlerin sokağa bakan cepheleri çıkmalı, konsolludur.

Hem yaşam alanı hem de ailenin ekonomik faaliyetine uygun biçimde tasarlanan evlerde genellikle alt katta mutfak, ahır, çamaşırlık veya depo bulunurken aile, yaşamını üst katlarda sürdürmektedir.

Bölgede evlerin yanı sıra döneme özgü Kurşunlu Camii ve Külliyesi de bulunmaktadır. Ayrıca bölgenin geleneksel el sanatlarının örneklerini görebileceğiniz tarihi Atlıhan, Eskişehir Sanatları Çarşıları ve dünyada sadece Odunpazarı’nda bulunan Lületaşı Müzesi de mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerin arasında yer alır.

Odunpazarı; geleneksel el sanatları konusunda bakır işlemeciliği, kalaycılık, antika ve ahşap oymacılığı meraklılarının önemli bir uğrak noktasıdır. Beyler Sokağı’nda yer alan antikacı, Kurşunlu Camii Sokağı’nda yer alan ahşap oyuncakçı, bölgeye akın eden ziyaretçilere Odunpazarı’ndan küçük ama çok özel anı objeleri ile sevdiklerine hoş bir sürpriz yapma imkânı sunmaktadır.

Odunpazarı’nın her sokağı, her konağı her an farklı bir sürprizle karşınıza çıkabilir. Hafız Ahmet Efendi Konağı’nda yer alan; Mustafa Kemal Atatürk ve dönemin İran Şahı Rıza Pehlevi’ye armağan edilen “Gül Asa”. Bir örneği hâlen Anıtkabir Müzesi’nde sergilenen “Gül Asa” büyük lületaşı ustası Hafız Ahmet Efendi tarafından yapılmış önemli bir eserdir.

“…Eşraf ve sipahisi çoktur… Şehir 17 mahalledir. Evleri bağlı, bahçeli ve mamurdur… Şehrin 4 çevresi gül, gülistan, bağ ve bostan dolu olup hububatı çok bir şehirdir…” Evliya Çelebi (Seyahatname)

Eskişehir Kısa Tarihi

Üzerinde asırlarca kanlı ve çok önemli savaşların cereyan ettiği Eskişehir’in bilinen tarihi Hititlere dayanır. Hititler zamanında bu bölgeye “Masa” denirdi. Hititlerden sonra Frigyalalılar bölgeye hakim oldular. Başkentleri Gordion (Polatlı civarı) bu bölgeye yakın olduğundan, krallığın önemli bir bölgesiydi.

Eskişehir’in eski ismi “Dorylaion” olup, Frigyalılar zamanında Eretrialı Doryleos tarafından kurulmuştur. Frigyalılardan sonra Lidyalılar bölgeye hakim olmuşlardır. M.Ö. 6. asırda Persler, Lidya Devletini yıkarak topraklarını istila etiler.

M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender Persleri yenerek Anadolu’yu işgal etti. Makedonya İmparatorluğu İskender’in ölümü üzerine komutanları arasında taksim edildi. Porsuk Çayının kuzeyinde Bitinya ve güneyinde Galatya krallıkları kuruldu. M.Ö. 1. asırda Roma İmparatorluğu bu bölgeyi ilhak etti.

M.S. 395 Roma İmparatorluğu ikiye bölününce, bütün Anadolu gibi bu bölge de Doğu Roma (Bizans) payına düştü. Bizans imparatorlarından bazıları Eskişehir’de oturdular. Bizans’ın kuvvetli bir askeri üssü haline geldi.

Sasaniler, İstanbul ve Üsküdar önlerine giderken buradan geçtiler. 708 senesinde Emevi kumandanı Abbas İbnü’l-Velid Eskişehir’i fethetti. Abbasiler devrinde ise Hasan ibni Kahtaba 778’de Eskişehir önlerine kadar geldi. Araplar Dorylaion’a “Duruliye” dediler.

1071 Malazgirt Zaferinden az sonra Anadolu Fatihi ve Anadolu’da Türkiye devletinin kurucusu Selçuklu Kutalmışoğlu Birinci Süleyman Şah’ın başkumandanlığı altındaki Türk orduları Eskişehir’i fethettiler. Birinci Haçlı Seferinin en büyük ve en kanlı meydan muharebesi Eskişehir ovasındaki Porsuk civarında cereyan etmiştir.

“Dorylaion” (Eskişehir) (Porsuk) Meydan Muharebesi olarak tarihe geçen bu savaşta, Kılıç Arslan emrindeki Türk ordusu, Haçlı ordusunu hezimete uğrattı. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetinin varoluşunun kökleri Alparslan’ın Malazgirt ve Kılıç Arslan’ın, Sultan Mes’ud’un Eskişehir zaferlerine dayanır.

1175’te Bizans İmparatoru Manuel Kommenos Eskişehir’i işgal etti. Ertesi sene Birinci Mes’ud’un oğlu İkinci Kılıç Arslan, Bizans imparatorunu Miryakefalon (Karamukbeli) Meydan Muharebesinde yenerek Eskişehir’i geri aldı.

On üçüncü asır başlarında Eskişehir Bizans sınırında bir “uç” olarak bulunuyordu. Ertuğrul Gazi ve oğlu Osman Gazi uç beyi idiler. 1289’da Eskişehir-Bilecik- Kütahya vilayetlerinin kesiştiği bölge, Osmanoğullarının elindeydi. Orhan Gazi, Eskişehir’in bütün topraklarını Osmanlı Devletine kattı. Osmanlılar, şehrin kendisine Eskişehir derken, civarındaki topraklara “Sultanönü” dediler.

Sultanönü; merkezi Kütahya’da olan (1451’den önce Ankara) Anadolu Beylerbeyliği eyaletinin 14 sancağından biriydi. On dokuzuncu asır başlarında geriledi ve kasaba haline geldi. Yirminci asır başlarında ise Hüdavendigar (Bursa) eyaletinin Kütahya sancağına bağlı 5 kazadan birinin merkeziydi.

On dokuzuncu asrın sonlarında Eskişehir’den demiryolu geçince, yeniden gelişmeye başladı. 1894’te Eskişehir’de 17 cami, 3 medrese, 4 tekke, 25 han, 700 dükkan ve 2 kervansaray vardı. Rum, Ermeni gibi gayri müslim halk sayısı sadece 2000 idi. 20 Temmuz 1921 ile 2 Eylül 1922 arasında 1 sene 1 ay 13 gün Yunan işgalinde kaldı. Yunanlılar Eskişehir’den kaçarken en az yarısını yıktılar, yaktılar ve harabe halinde terk ettiler.

Cumhuriyet devrinde sancaklara (mutasarrıflıklara) “vilayet-il” denilince, Eskişehir il olmuştur. Cumhuriyet devrinde en hızlı gelişen şehir Eskişehir’dir denilebilir. Demiryolu ve karayolu kavşağı olması, sanayi tesisleri, uçak ve demiryolu fabrikası ve Anadolu’nun en büyük askeri hava meydanına sahib olması, Eskişehir’in gelişmesinde mühim rol oynamıştır.

Paylaşın

Eskişehir’in Savunma Hatları “Kaleler”

Millatan Önce (M.Ö) Porsuk Nehri kıyılarında Frigyalılar tarafından kurulan Eskişehir, Türkiye’nin en önemli yol kavşaklarından birisidir. Kuruluş döneminden itibaren Anadolu’daki ünlü merkezlerden biri olan Eskişehir, Türkiye’de görülmesi gereken yerleri arasında ilk sıralardadır.

Çok yönlü bir kent olan Eskişehir, Türkiye’nin en çok tekrar ziyaret edilen şehridir. Eskişehir’in gezilecek yerleri bitmez. Gezilecek yerler arasında kalelerde önemli bir yer tutar.

Asar Kale

Kümbet köyünün 3 km kuzeydoğusunda, Kümbet Vadisi ve Beldere güzergâhını izleyen dağ yollarına hâkim, kayalık tepe üzerindedir.

Tipik bir Frig kalesidir. Kuzey yönden basamaklı, rampalı bir girişi vardır. Ana kaya oyulmuş silolar, kaya mekânları ve merdivenlerle inilen tonoz örtülü anıtsal sarnıç önemlidir. Oda mezarlarının bir bölümdeki iç süslemeler ve cephe mimarisi görülmeye değer.

Akpare Kale

Çukurca köyünün hemen güneydoğusunda yükselen kayalık platonun güneydoğu kesiminde yer alır. Bir Frig kalesidir. Doğu yönde yer alan anıtsal girişine bu yöndeki kaya basamaklarıyla ulaşılır. Kale içinde ana kayaya oyulmuş mekânlar ve silo çukurları bulunur. Eteklerinde Roma ve Bizans dönemlerine ait kaya mezarları vardır.

Akhisar Kalesi

Akhisar köyündeki yüksekçe bir kayalığın üzerindedir. Frig, Roma, Bizans kaya mezarları görülebilmektedir.

Deveboynu Kalesi

Çukurca köyünün 1.5 km kuzeybatısında, vadi tabanından oldukça yüksek, kayalık plato üzerindedir. Kuzeydoğu yönünden dar kaya merdivenleriyle ulaşılır. Doğanlı Vadisi’ni kontrol eden bir gözetleme yeridir. Kayalığın kuzeybatı eteğinde iki Frig kaya mezarı vardır.

Doğanlı Kale

Doğanlı Kale, Çukurca köyü yakınındadır. Uzaktan bakıldığında bir doğan başını andıran görüntüsüyle vadinin en dikkat çekici kaya yapısıdır. Kayaya oyulmuş yedi kattan oluşur. Katlar arasında geçiş kaya merdivenleriyle sağlanır. Mezar şapelleri ve depo olarak kullanılan mekânları dikkat çeker.

Dübecik Kale

Yapıldak köyünün güneyinde, ormanlık tepelerle çevrili bir kaya platosu üzerindedir. Kayalığın kuzey, batı ve güney yüzlerinde Frig ve Roma dönemlerine ait kaya mezarları vardır. Kayalığın üst kısmı düzleştirilerek bir gözetleme kalesi olarak düzenlenmiştir.

Frig Kaleleri

Kaya yüzeyine tapınak cephesi biçiminde işlenen kaya anıtları ve kaya anıt mezarları yanında, askeri soylular sınıfının yaşadığı, kayalıklar üzerine kurulmuş, tahkimli Frig kaleleri bölgemizde yoğunluk kazanmaktadır.

Genellikle bölgeye hakim tepelere kurulan Frig Kalelerinde, örülmüş sur duvarları yanında, doğal kayaya oyulmuş mazgal delikli sur duvarları, kale girişleri, gizli merdivenler önemli geçitler, dinsel amaçlı anıtsal nişler, kaya mezarları, anıtsal basamaklar, kaya anıtları, kaya rölyefleri, sunaklar, sosyal amaçlı sarnıçlar, karlıklar, ahşap mimari izleri ile Frig kaya işçiliğinin bütün detaylarını görebilmekteyiz. Ufak çaptaki kaleler ise haberleşme kuleleri olarak kullanılmış olmalıdır.

Frig Kaleleri, Hellenistik, Roma ve Bizans Çağlarında, orijinal kullanımları yanında, zamanının kültürünü yansıtan değişik tipte kaya mezarları, kaya anıtları ve kaya barınakları ile kayaya oyulmuş irili ufaklı kiliselerin yapılması ile değişikliklere uğramışlardır. Buna rağmen Frig kaya işçiliğinin detaylarını Frig kalelerinde gözleyebiliriz. Seyitgazi, Çukurca Köyünde; Doğanlı Kale, Çukurca-Yazılıkaya arasında sıralanan, Antik Yazılıkaya’ nın kuzeyinde bulunan:

Akpara Kale, Gökgöz Kale, Pişmiş Kale, Kocabaş Kale, Seyitgazi Kümbet Köyünde: Kümbet Vadisi, Kümbet Asar Kale ve Berberini Kaya Kilisesi, Körestan Nekropolü, Delik Kaya, Seyitgazi Yapıldak Köyünde:Yapıldak Kale ve İnli Yayla, Seyitgazi Göcenoluk Köyünde: Zahran Yeraltı Şehri ile Eskişehir Merkez Gökçekısık Köyü Gökçekısık Kale, Han İlçesi Akhisar Köyünde; Akhisar Kale, Dübecik Kale, Sivrihisar Zey Köyü’ nde Zeykale, Merkez Uluçayır Köyü’ nde Keskaya önemli Frig Kale ve yerleşimlerindendir.

Gökçekısık Kale

Gökçekısık Köy yolunun hemen sağında, Ziyaret mevkiinde, Köyün batı ve güney bitişiğinden başlayan tüf kayalık platformda, platformun güneye bakan yamaçlarında kayaya oyulmuş çok sayıda sığınaktan oluşan Roma Dönemine ait kaya yerleşimidir.

Gökgöz Kale

Yazılıkaya çevresinde yer alır.  Frig döneminde Pişmiş Kale’nin ileri karakoludur. Girişi batıdandır. Plato üzerinde kayaya oyulmuş niş, sarnıç ve basamaklar yer alır.

Kırkgöz Kale

Eskişehir Frig Vadisinde yeralan Kırkgöz Kayalıkları; Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılmıştır. Doğu yönde Hellenistik Dönem’e ait anıtsal bir kaya mezarı bulunur. Alınlığı iki sütun tarafından taşınana iki odalı mezar günümüzde çok tahrip olmuştur. Bizans Dönemi’nde kaya merdivenleri ile mekanlar arası geçişlerin sağlandığı çok katlı kaya yerleşmesi olarak kullanılmıştır.

Kocabaş Kale

Yazılıkaya Köyünün 2 km kuzey doğusunda yer alır. Yüksek kayalık plato üzerinde geniş mekân temelleri, silo ve sarnıç olarak kullanılmış çukurlar vardır.

Pişmiş Kale

Yazılıkaya köyünün 1.2 km kuzeyindedir. Vadi seviyesinden 108m yüksekte, kayalık plato üzerinde yer alır. Kuzeydoğu, doğu ve güney yönlerde 3 girişi vardır. Sur temel yuvaları kaya blokları üzerinde izlenir. Kayaya oyulmuş mekânlar, silo çukurları ve basamaklarla inilen anıtsal kaya sarnıcı görülmeye değer yapılardır. Burası Friglerden sonra Orta Çağ’ın sonlarında da bir kale olarak kullanılmıştır. Kalenin güneybatı yamacında bağımsız bir kaya kütlesi üzerinde bir Frig kaya mezarı yer alır.

Seyircek Kale

Seyircek Kale, Dağlık Frigya’nın en yüksek tepesinde,ana kayaya oyulmuş Roma ve Bizans lahit tipi kaya mezarlarının yoğun olarak bulunduğu gizemli bir yerleşimdir.

Yapıldak Kale

Kümbet Vadisinin sonuna doğru güneydoğuda yer alır. Yapıldak köyünün güneybatısındadır. Kaledeki sarp kayaların üzerinde Frig çağına tarihlenen cephesi bezemeli bir mezar mevcuttur.

Karacahisar Kalesi

Eskişehir’in güneybatısında bulunan Karacahisar Kalesi deniz seviyesinden 1010 metre yüksekte bir plato üzerinde yaklaşık olarak 200×300 metre ölçülerinde sur ile çevrili bir alanı kaplamaktadır.

Karacahisar Kalesi konumu ve mimari özellikleri itibari ile “Kastron” ya da “Kale Kent” olarak adlandırılan yerleşimlerin özelliklerini yansıtır. Anadolu’da 7. ve 8. yüzyılda oluşmaya başlayan kale kentler Orta Bizans döneminin askerî şehirleri olarak tanımlanmaktadır. 8. yüzyıldan itibaren düzenli olarak Pers ve Arap akınlarına maruz kalan bu yerleşimlerin 11. ve 12. yüzyıllarda büyük ölçüde Selçuklu hâkimiyetine girdiği; 13. ve 14. yüzyıllarda İstanbul ve Bitinya’da bulunan Bizans yerleşimleri dışındaki Anadolu’daki tüm kentlerin Türkmen beylikleri tarafından ele geçirildiği bilinmektedir.

Karacahisar ve batısında yer alan Bizans yerleşimlerinde önceleri Selçuklu, sonrasında Osmanlı tehdidi karşısında surlarının onarıldığı, yeni kale kentlerin oluşturulduğu bilinmektedir. Karacahisar’ın Bizans İmparatorluğu’nun bu dönem içerisinde savunmaya yönelik olarak inşa ettiği yerleşimler arasında olup olmadığı ya da var olan bir kale kent olarak güçlendirilip güçlendirilmediği yönünde herhangi bir yazılı belge yoktur. Karacahisar Kalesi’nin de içerisinde yer aldığı söz konusu nitelikteki yerleşimler ile ilgili yeterince çalışma yapılmamış olması bir diğer eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

1288 yılında Osman Gazi tarafından fethedilen ve 1299 yılında Osman Gazi adına sikke basılarak ilk hutbenin okutulduğu yönündeki dönem kaynaklarının varlığının altını çizmek gerekir.

Paylaşın

Demirtaş: HDP’liler Ve Kürtler Her Zaman Barışa Hazır Olacak

Halen Edirne F Tipiş Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, Amerikan Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında 31 Mart yerel seçiminin sonuçlarını değerlendirdi.

Selahattin Demirtaş, yazısında, seçim sonuçlarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “küçük düşürücü bir yenilgi” olarak nitelendirdi.

Erdoğan’ın eleştirileri dikkate almadığını belirten Demirtaş, “Şu anda kibrinden dolayı ağır bir siyasi faturayla karşı karşıya” ifadelerini kullandı.

Selahattin Demirtaş’ın Washington Post’ta yayınlanan yazısı şöyle:

Selahattin Demirtaş, Türkiye Büyük Millet Meclisi eski milletvekili ve Halkların Demokratik Partisi’nin eski eş başkanı. Halen Edirne Yüksek Güvenlik Cezaevinde tutulmaktadır.

31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimler, Erdoğan başta olmak üzere bütün yönetim eliti için önemli mesajlar içeriyor. Seçimleri haklı olarak bir referandum olarak gören Erdoğan, küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı. Partisi, ülkesinde siyasi kariyerine başladığı, kendi şehri olan İstanbul dahil olmak üzere, ülkedeki en önemli beş büyükşehir belediyesinde kontrolünü kaybetti.

“Yolsuzluk, adaletsizlik ve tiranlık eleştirilerine kulak tıkadı”

Erdoğan’ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) son yıllarda yalnızca demokrasiden değil, aynı zamanda gerçek İslami değerler ve ahlaktan da uzaklaştı. Cumhurbaşkanı, partisiyle ilişkilendirilen yolsuzluk, adaletsizlik ve tiranlık eleştirilerine kulak tıkadı. Şu anda kibrinden dolayı ağır bir siyasi faturayla karşı karşıya.

Ben de dahil olmak üzere, siyasette yer alması gereken binlerce Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi şu anda siyasi gerekçelerle cezaevinde. Güvenlik güçleri, partimizin cezaevinde olmayan üyelerini taciz etmeye ve engellemeye devam ediyor. Birçoğumuz iktidar yetkilileri tarafından kriminalize edilip “terörist” olarak ilan edildik. Yine de yıllarca eş başkanlık yaptığım partim, bu son seçimlerde gücünü gösterdi.

Karşısına çıkan bütün engellere rağmen, HDP’nin seçim başarısı dikkat çekicidir. Bu başarı, HDP ve birçok Kürt’ün, devletin baskıcı önlemlerine boyun eğmediğini göstermektedir. HDP’liler bir kez daha; özgür, eşit, demokratik ve barışçıl bir Türkiye’de birlikte yaşama kararlılıklarını gösterdiler.

Orta Doğu’daki (ve özellikle Suriye’deki) mevcut gelişmeler, Türkiye’nin hangi yolu izlemesi gerektiğini açıkça göstermektedir: birlik ve toplumsal bütünlük için çaba göstermeliyiz. Bunu ancak barış ve demokrasi ilkeleri etrafında toplanarak başarabiliriz.

Halihazırda devam eden ekonomik krizin ([AA1] özellikle de işsizliğin ve artan enflasyonun) önüne geçmenin yegane yolu, acilen demokratik ve politik reform uygulamaktır. Ancak Erdoğan’ın merkezinde durduğu mevcut siyasi yapının sicili, bunun için gerekli irade, kapasite veya cesarete sahip olmadığını gösteriyor.

“Kürtlerin büyük çoğunluğu diğer halklarla barış içinde yaşamak istiyor”

Erdoğan’ın muhaliflere ve özellikle de Kürt halkına yönelik ayrıştırıcı politikaları, toplumun kutuplaşmasını artırıyor. Kürtlerin büyük çoğunluğu diğer halklarla barış içinde yaşamak istiyor; şiddet ve savaştan usandılar. Evet, Kürtlerin daha fazla demokrasiye ihtiyaç duyduğu, bir dizi politik, toplumsal ve kültürel talepleri olduğu doğrudur. Muhalefetteki bizler bu amaçların yerine getirilmesi için çalışmaya söz verdik. Ancak, bu taleplerin sağlanamamasının ana sorumlusu Cumhurbaşkanı ve iktidar partisidir.

Aralarında milletvekilimiz Leyla Güven’in de olduğu, Türkiye cezaevlerinde ve cezaevleri dışında olan birçok aktivist açlık grevindedir. Açlık grevcilerinin yegane talebi, Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecride son verilmesidir. Öcalan, yirmi yıldır ağır tecrit koşullarında avukat ve aile ziyaretleri engellenerek İmrali Adasındaki bir hapishanede tutulmaktadır.

Açlık grevcileri, Öcalan’ın Türkiye’deki Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünde belirleyici bir rol oynadığını biliyor. Öcalan’ın Türkiye ve Suriye’deki Kürtler arasında önemli bir etkisi olduğu iyi bilinmektedir. Ayrıca, yeniden gündeme gelebilecek olan bir barış görüşmesinde, PKK’nin Öcalan dışında hiç kimseyi dikkate almayacağı da biliniyor.

Öcalan’ın dahil olmadığı hiçbir barış sürecinin sonuçta başarılı olamayacağını ve hatta Erdoğan’ın, birkaç yıl önce PKK lideriyle barışı, bu sebeple değerlendirdiğini söylemek doğru olur. Kürt halkının önemli bir kısmı Öcalan’ı hayati bir muhatap olarak görüyor.

Dahası, seçimlerin sonuçları, sadece partimizin değil tüm Türkiye halklarının barış içinde ve demokratik bir şekilde birlikte yaşamak istediklerini onaylamaktadır. Otoriterliğe ve tek kişilik yönetime karşı çıkıyorlar. Erdoğan’ın bunu anladığını umuyoruz. Bunu yapmazsa, bir sonraki seçimler ona son darbeyi vurabilir.

“HDP’liler ve Kürtler her zaman barışa hazır olacak”

Partimizin tüm üyeleri, hapishanede olanlar da dahil olmak üzere, demokratik ve barışçıl direnişe olan inancımızı yitirmeden çalışmaya devam edecektir. Türkiye için aydınlık ve demokratik bir geleceğe inanıyoruz. Bu seçimlerin yol gösterdiğine inanıyoruz. Hükümet otoriter seyrini sürdürürse daha derin siyasi ve ekonomik krizlerin yaşanacağından endişe ediyorum.

Uluslararası toplumu, Türkiye’yi demokrasi ve barış yolunu seçmeye teşvik etmeye çağırıyoruz. Biz Türkiye halkları olarak, birçok farklılığımıza rağmen sorunlarımızı tartışarak çözebileceğimizi gösterebilmeliyiz. Anadolu ve Mezopotamya tarihi bize çoğulculuk içinde birçok birlik örneği göstermektedir.

HDP’liler ve Kürtler her zaman barışa hazır olacak. Başarılı olacağımıza inanıyorum. Toplumumuzun tüm kesimlerini bir araya getirerek, güçlü bir demokrasiye ve ekonomiye sahip bir ülke yaratacağız. 31 Mart seçimleri bize yolu gösterdi.

Paylaşın

Gazeteci Gürsel: Bahçeli’nin Örtülü Hedefi Erdoğan’dır

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Antalya’da MHP’li il başkanlarıyla bir araya geldi ve basın toplantısı düzenledi.

MHP Lideri Bahçeli, konuşması sırasında Türkiye’nin kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün doğum yılı olan 1881’e atıf yaparak 31 Mart yerel seçimlerini değerlendirdi ve “Oy oranımız yüzde 18.81’dir. 18.81, 1881’dir. O da Atatürk’ün doğumudur” dedi.

Gazeteci Kadri Gürsel, “Bahçeli’nin 18,81 varsayımından Atatürk’ün doğum yılına uzanan numerolojinin örtülü hedefi Erdoğan’dır” dedi.

Gürsel’in twitter üzerinden konuya ilişkin yaptığı paylaşım şöyle:

“Bahçeli, AKP’ye ‘yüzde 33’e düştünüz’ demiş oluyor. Hesap basit, Cumhur’un yüzde 52’sinden Bahçeli’nin yüzde 18,81’ini çıkarınca 33,19 kalıyor. Bahçeli’nin 18,81 varsayımından Atatürk’ün doğum yılına uzanan numerolojinin örtülü hedefi Erdoğan’dır. Çok ilginç!”

Paylaşın

TÜSİAD’dan ‘Yerel Seçim’ Sonrası İlk Açıklama

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), 31 Mart’ta gerçekleştirilen ‘Yerel Seçim’ sonrası sürece ilişkin değerlendirmelere ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

Son dönemde ekonomide bazı olumlu verilerin gözlemlendiğini ancak talep koşullarının hâlâ zayıf seyrettiği belirtilen açıklamada, “Seçim gündeminin ardından reform gündemimize hızla dönmeliyiz” ifadelerine yer verildi.

“İşsizlikteki artış endişe vericidir. Yüksek enflasyon ve yüksek dış borç ekonomide kırılganlıkların devam ettiğini gösteriyor” denilen TÜSİAD açıklaması şu şekilde:

“İstanbul’da uzayan seçim sürecinin bitmesinden memnuniyet duyuyor, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu tebrik ediyoruz. 31 Mart seçimlerinde seçilen tüm belediye başkanlarımıza başarılar diliyoruz.

Seçim sürecinin ardından artık reform gündemimize hızla dönme fırsatımız var. Son dönemde bazı olumlu veriler gözlenmekle beraber talep koşulları halen zayıf seyrediyor. İşsizlikteki artış endişe vericidir. Yüksek enflasyon ve yüksek dış borç ekonomide kırılganlıkların devam ettiğini gösteriyor.

Bu çerçevede, ekonomimizdeki sorunların gerçekçi bir anlayışla tespiti ve bunlara yönelik kalıcı çözümler aciliyetini korumaktadır. Açıklanan tüm plan ve programların bütünlük içerisinde ayrıntılarıyla ve öncelikleriyle kamuoyuyla paylaşılarak zaman kaybetmeksizin uygulamaya geçirilmesi çok faydalı olacaktır.

Eşzamanlı olarak başta hukuk devleti ve özgürlükler olmak üzere, dijital dönüşümden eğitime çok önemli yapısal reform önceliklerimiz bulunuyor.

Uluslararası ilişkilerimizde de ekonomik dengelerimizi sarsabilecek tehditlere karşı gereken tedbirlerin alınmasını ve sorunların diplomasi yoluyla aşılmasını temenni ediyoruz. Ayrıca Avrupa Birliği üyelik sürecimiz çerçevesinde mevcut gümrük birliğinin güncellenmesi de ülkemizin küresel rekabet gücü açısından çok etkili olacaktır.”

Paylaşın

Anadolu’nun Savunma Hatları ‘Erzurum Tabyaları’

Stratejik önem arz eden bir bölgenin, yerin, yolun veya şehrin güvenliğini ve savunmasını sağlamak üzere genellikle bölgenin hakim bir tepesine veya dağ yamacına yapılmış askeri tesislere Tabya denir. Tabyaların amacı; düşmanı, ileri savunma hattı oluşturarak engellemektir.

Tabyalar yapı itibariyle mimari kaygılardan bağımsız olarak sadece sağlamlık ve güvenlik esas alınarak inşa edilmişlerdir. Ana binası ve ulaşım yolları genellikle toprak setlerle koruma altına alınmıştır.

Yapıldıkları yerin durumuna göre planlandıklarından dolayı birbirlerine benzememekle birlikte genel olarak şekillerine istinaden yıldız tabya, toprak tabya, hilal tabya, yay tabya şeklinde sınıflandırılmışlardır.

Tabyaların tarihi incelendiğinde 11.yy dan sonra kullanıldığını görmekteyiz. Osmanlı Devletinde ise özellikle 19.yy da başta Ruslarla olan yoğun mücadelelerde ateşli silahlar ve topların yoğun olarak kullanılmaları neticesinde geleneksel kale savunma tekniklerinin yetersiz kalması üzerine şehir ve bölgelerin savunmasını uzaktan yapabilmek üzere doğuda Erzurum,Kars batıda Gelibolu ve Edirne civarına çok sayıda tabya yapıldığını görmekteyiz.
Tabyalar 1. Ve 2. Dünya savaşlarından sonra önemini kaybetmişlerdir.

Erzurum Tabyaları

Erzurum kuzeyde Dumlu dağı, kuzeydoğuda Kargapazarı dağları ve güneyde Palandöken dağlarıyla çevrili, kuzeydoğu ve güneybatı arası uzaklığı 47 kilometre olan Erzurum ovasına hakim bir konumda kurulmuştur. Erzurum’un doğusunda bulunan Deveboynu Geçidi, kuzeyinde bulunan Gürcübogazı, güneyinde bulunan Palandöken geçidini gelebilecek Rus ve Iran saldırılarına karşı koruyabilmek için 21 tabya inşa edilmiştir. Bunların 7 adedi 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan önce yapılmış, diğerleri ise daha sonra inşa edilmiştir.

Aziziye Tabyası

Erzurum-Kars karayolunun geçtiği Hamamderesini kontrol altında tutmak için 1867-1872 yıllan arasında Sultan Abdülaziz tarafından Karskapı’nın kuzeyinde bulunan Topdağı’nın güney ucunda, 2068 metre yükseklikte konumlandırılan 1 Numaralı Aziziye Tabyası’nın günümüze ancak çok az bir kısmı sağlam olarak ulaşabilmiştir. Güneyden kuzeye yan yana üç tane olan Aziziye Tabyaları “C” şeklinde bir planla konumlandırılmışlardır.

1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşı’nda (93 Harbi) kahramanca çarpışmalara sahne olmuştur. Deveboynu’nda düşmana yenilen Osmanlı Kuvvetleri geri çekilmeye başlayınca Rus Ordusu, Erzurum’u kuşatma hazırlıklarına başladı. Şehrin çarpışmasız teslim edilmesi önerisi kabul edilmeyen Ruslar, Topdağı tarafından Aziziye Tabyaları’na doğru yoğun topçu atışıyla saldırıya geçti.

Saldırı neticesinde 2 ve 3 numaralı Aziziye tabyaları Rusların eline geçti.1 Nolu Aziziye Tabyası Komutanı Yarbay Bahri Bey’in üstün cesareti ve askeri bilgisi sayesinde Ruslara teslim olmaz. Rusların tabyaları işgal ettiğini öğrenen,Nene Hatun’un da arasında bulunduğu Erzurum Halkı Osmanlı askerlerinin yardımına koştu ve Göğüs göğüse kanlı çarpışmalardan sonra Rus Ordusu bozularak tabyalardan geri çekilmek zorunda kaldı.

1 Numaralı Aziziye Tabyası’nın 200 m kadar kuzeyinde bulunmaktadır. Tabya, bugün yarımay şeklindeki bir toprak yığınıyla bu hilalin iki ucunda bulunan taş duvarlardan meydana gelmektedir. 2 Nolu Aziziye Tabyası, Aziziye 1 ve Aziziye 3 Tabyası ile birlikte 8 Kasım 1877 gecesinde yapılan Rus baskınında saldırıya uğramıştır. 2 nolu Aziziye tabyası Ruslar tarafından işgal edilen ilk tabya olduğu gibi kurtarılan ilk tabyada burası olmuştur.

2 Nolu Aziziye Tabyasının 200 metre kuzeyinde Mecidiye tabyasının 300 metre güneyinde konumlandırılan tabya yakın zamana kadar Askeri birlikler tarafından kullanıldığı için tahrip olmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Tabya 8 Kasım 1877 tarihindeki Rus Baskınında kısa bir süreliğine düşman eline geçmiş, Erzurum halkının ve Mecidiye Tabyası’ndaki Osmanlı birliklerinin müdahalesi neticesinde kısa süre içerisinde kurtarılmıştır.

Mecidiye Tabyası

Topdağı’nın kuzey ucunda 2042 metre yükseklikte konumlandırılan tabya doğudaki Yanık dere ve kuzeydeki Gürcü boğazından gelebilecek saldırılara karşı durmak amacıyla Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır.

Mecidiye Tabyası geniş bir avluya bakan yay şeklinde bir plan üzerine kurulmuş yan yana koğuş odalarından meydana gelmektedir. Kuzey-güney istikametinde uzanan yayın orta kısmının uzunluğu 63,85 metre, yan kısımlar ise 20,20 metredir.Tabyanın batısında geniş bir avlu bulunmaktadır.

Mecidiye Tabyası iyi cins küfeki taşından yapılmış olup ön ve arka cepheye bakan duvarlar taşıyıcı özelliğe sahip olmadığı için biraz ince tutulmuş (1,10), bu duvarlar arasında dikey olarak uzanan ve koğuş odalarını meydana getiren duvarlar daha kalın (1,60) inşa edilmiştir. Tabya dıştan düz toprak damla kapatılmıştır.

Mecidiye Tabyası 21 tabya içerisinde en eski tabya olması nedeniyle sonrasında yapılan tabyalarda bulunan pusu ve topçu odaları, karargâh odası gibi yenilikler bulunmaz.

Büyük Palandöken Tabyası

Tabya, II. Abdülhamit döneminde 1884-1896 yılları arasında, Şahap Paşa tarafından çizilen projeye göre 2850 m. yükseklikte Pasinler Ovasının güneybatı köşesinden başlayan ve batıya doğru devam eden Palandöken Dağlarının arkasında kalan vadiyi kontrol altında tutmak için yapılmıştır. Erzurum’un en büyük tabyası olan Büyük Palandöken Tabyası, karargâh, avlunun üç yanında sıralanan koğuş odaları, pusu odaları ve topçu odalarından oluşmaktadır.

Odalara birbiri içerisinden geçiş verilmiş olup içlerinde havalandırma delikleri vardır. Topçu odalarının ikisi koğuş kısmının kenarlarında, üçü dehlizlerin üzerindedir. Koğuş odaları ile topçu odaları arasında merdivenle içten bağlantı, avludan tabyanın damına çıkan merdivenlerle dıştan bağlantı kurulmuştur. Kapı ve pencere kemerlerinde düzgün kesme taş, duvarlarında moloz taş kullanılmıştır.

Küçük Palandöken Tabyası

Palandöken Dağının güneyindeki vadiyi ve buradan başlayarak Erzurum’a ulaşan Palandöken Geçidini kontrol altında tutmak için II. Abdülhamit döneminde 1884-1896 yılları arasında, Şahap Paşa tarafından çizilen projeye göre 2850 m. yükseklikte yapılmıştır.

Küçük Palandöken Tabyası, karargâh, koğuş ve topçu odaları ile girişte solda mahiyeti bilinemeyen ve içerisine harap olduğu için girilemeyen yapıdan oluşmaktadır. Tabyanın tüm örtü sistemi beşik tonozdur. 27 odadan oluşan koğuş bölümünde avluya açılan dört kapı bulunmaktadır. Topçu odalarına avlu girişinin iki yanında bulunan rampa ile çıkılmaktadır.

Büyük Kiremitlik Tabyası

Atatürk Üniversitesi Kampüsü ile Yenişehir semti arasında kalan, kayak atlama kulelerinin yapıldığı Kiremitlik adı verilen tepe üzerinde bulunmaktadır. Tabya, güneydeki Palandöken geçidinden gelecek tehlikeye karşı,1867-1872 yılları arasında Sultan Abdülaziz döneminde yapılmıştır. Doğu-batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen planlı tabya, iki bölümden oluşmaktadır. Karargah olarak kullanılan doğu bölümüne yuvarlak kemerli bir kapı ile girilir.

Bu bölüm iki katlı olarak düzenlenmiş, kuzey cephesinde ikişer yuvarlak kemerli pencereye yer verilmiştir. Doğu bölümüne bir kapı ile bağlanan batı bölümü birbirine bağlantılı on üç odadan oluşmaktadır. Tabya içten beşik tonoz dışarıdan düz damla örtülmüştür. Tabyanın kapı ve pencere kemerlerinde düzgün kesme taş, duvarlarda moloz taş kullanılmıştır.

Küçük Kiremitlik TabyasıBüyük Kiremitlik Tabyanın doğusunda bulunan tepede yer almaktadır. Tabya 1884-1896 yılları arasında Büyük Kiremitlik Tabyasına destek olması amacıyla yapılmıştır. Kışlası olmayan tabya, 40 m. aralıklı dikdörtgen planlı beşik tonoz örtülü, yan yana iki odadan ibarettir. Tabyanın dört tarafına top mevzileri yerleştirilmiştir. Odaların yuvarlak kemerli bir kapısı ve mazgal penceresi bulunmaktadır.

Ahali Tabya

Erzurum’un Kars yolu çıkışında, Asri Mezarlığın yanındaki askeri birliğin içindedir. 3000 Erzurumlu gönüllünün ücretsiz olarak çalışıp yaptığı için tabyaya Ahali Tabyası adı verilmiştir. 1872 yılında Fazıl Ahmet Paşa başkanlığında kurulan komisyonun hazırladığı proje üzerine yaptırılmıştır. Tabya yarım ay şeklinde toprak istihkâm ile onun güney tarafında bulunan dikdörtgen planlı beşik tonoz örtülü bir odadan oluşmaktadır. Küçük bir koğuş olarak değerlendirilen tabyaya yuvarlak kemerli kapıdan girilmektedir.

Gez Tabya

Toparlak köyünün batı kısmında, Gez yaylasında bulunan bir tepe üzerinde konumlandırılmıştır. 1884-1896 yılları arasında II.Abdulhamit döneminde yapılmıştır. Pasinler ovasının güney batısından başlayan ve Palandöken dağının arkasını dolanan vadiyi kontrol altında tutmak için inşa edilmiştir. Sultan Abdülaziz ve II.Abdülhamit döneminde inşa edilen diğer tabyalarda olduğu gibi koğuş odaları, topçu odaları ve pusu odalarından oluşmaktadır. Tabya uzun süredir kullanılmadığı için oldukça harap durumdadır.

Toparlak Tabya

Toparlak Köyünün batı kısmındaki 2405 m yüksekliğinde bir tepenin üzerinde konumlandırılmıştır. Agzıaçık Tabyasına yaklaşık 1 km mesafededir. II. Abdülhamit döneminde 1884-1896 yılları arasında yapılmıştır. Pasinler Ovasını ve Deveboynu Geçidini kontrol altında tutmak için yapılmıştır.

Döneminde inşa edilen diğer tabyalar gibi koğuş odaları, topçu odaları ve pusu odalarından oluşmaktadır. Koğuş odaları yakın mesafede konumlandırılmış olan Gez ve Ağzı açık tabyalarından görülmeyecek şekilde inşa edilmiştir.Topçu odaları koğuşların konumlandırıldığı alanın doğu ve batı kısımlarına yerleştirilmiştir.

Ağzıaçık Tabya

Erzurum-Kars karayolunun güney kısmında 2390 m. yükseklikte bir tepe üzerine konumlandırılmıştır. Hamam Deresi tarafından ve doğusunda bulunan İlave ve Uzunahmet tabyalarını aşıp gelebilecek düşmanı durdurmak için II. Abdülhamit döneminde 1884-1896 yılları arasında Şahap Paşanın hazırladığı projeye göre inşa ettirilmiştir.Giriş binası, asıl tabya, topçu odaları ve pusu odaları olmak üzere bölümlerden oluşan tabya etrafını çevreleyen hendek ve 5 adet pusu odası ile korunmaya çalışılmıştır.

Sivişli Tabya

Erzurum-Kars karayolunun üzerinde bulunan Nene Hatun Türk Rus Harbi şehitliği arkasındaki 2125 m. rakımlı tepe üzerine konumlandırılmıştır. II. Abdülhamit döneminde 1884-1896 yılları arasında Hamam Deresi tarafından gelecek tehlikeleri önlemek amacıyla yapılmıştır.

Karargah, koğuş, topçu odaları ve pusu odalarından oluşan ve Yay şeklinde inşa edilen tabya binası orta kısma yerleştirilen dehlizle iki kısma ayrılmış olup toplam on sekiz oda bulunmaktadır.

Büyük Höyük Tabya

Nebihanı Köyünün bir kilometre güneydoğusunda 2105 rakımlı tepe üzerine Pasinler ovasından başlayıp Palandöken Dağlarının arka kısmından geçerek Erzurum ovasına açılan vadiden gelebilecek tehlikelere karşı konumlandırılmıştır. Şahap Paşa tarafından hazırlanan projeye göre 1884-1896 yılları arasında hilal şeklinde bir plan üzerine birbirine bağlanmış dört farklı binadan oluşacak şekilde inşa edilmiştir. Binalardan sadece bir tanesi sağlam durmaktadır.

Küçük Höyük Tabyası

Büyük Höyük Tabyasına 300 metre mesafede 1985 metre rakımlı tepe üzerine Pasinler ovasından başlayıp Palandöken Dağlarının arka kısmından geçerek Erzurum ovasına açılan vadiden gelebilecek tehlikelere karşı konumlandırılmıştır. Şahap Paşa tarafından hazırlanan projeye göre 1884-1896 yılları arasında Hilal şeklinde bir avlunun orta kısmına inşa edilmiş dikdörtgen şeklinde karargâh binası ile kuzey ve güney kısımlarda bulunan koğuş ve topçu odalarından oluşmaktadır.

Uzunahmet Tabya

Uzunahmet Köyünün batı kesimde 2050 m. rakımlı tepe üzerine konumlandırılmıştır. İlave Tabyanın 1 km kadar güneyinde yer almaktadır. II. Abdülhamit döneminde 1884-1896 yılları arasında Deveboynu geçidini korumak amacıyla inşa edilmiştir. Koğuş odalarının üstüne yerleştirilen, beşik tonozla örtülen ve dıştan kalın bir toprak örtüsü ile kaplanarak gizlenen topçu odalarına avlunun ortasında bulunan iki rampa ile çıkılmaktadır.

İlave Tabya

Erzurum-Kars karayolunun güneyinde, Deve Boynu Dağlarında dik bir tepe üzerinde 2050 m rakımda konumlandırılmıştır. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşının büyük bir kısmı tabyanın bulunduğu coğrafya üzerinde gerçekleşmiş, II. Abdülhamit döneminde 1884-1896 yılları arasında bölgenin korunması amacıyla yapılmış ve Uzunahmet tabyaya yakınlığı sebebiyle İlave Tabya şeklinde adlandırılmıştır.

Tabyanın etrafı mazgallı siper duvarlarla çevrilmiş olup çevresindeki toprak takviyelerle 180-72 m ölçülerindedir. Yapımında düzgün kesme taş malzeme kullanılan tabyanın alt kısımlarda bulunan koğuş ve depolara ve üst kısımda bulunan topçu odalarına merdivenlerle ulaşılmaktadır.

Dolangez Tabya

Erzurum-Kars karayolunun 15. Km sinden kuzey istikametine dönüldüğünde 2 km mesafe uzaktaki Büyük Tuy ve Küçük Tuy köylerinin batısındaki 2039 m rakımlı tepe üzerine konumlandırılmıştır. II.Abdülhamit döneminde Şahap Paşa tarafından hazırlanan projeye göre 1884-1896 yılları arasında Pasinler ovasından ve doğu kısımdan gelebilecek muhtemel saldırılara karşı yapılmıştır. Tabyada, koğuş odaları, topçu odaları ve pusu odalarından bulunmaktadır.

Çobandede Tabyası

Erzurum Ovası ve Pasinler ovasını birbirinden ayıran güneyden kuzeye doğru uzanan, kendi adıyla bilinen 2453 rakımlı Çobandede tepesinde üzerinde konumlandırılmıştır. II.Abdülhamit döneminde Şahap Paşa tarafından hazırlanan projeye göre 1884-1896 yılları arasında yapılmıştır. Tabyada karargah binası, koğuş ve topçu odaları bulunmaktadır.1. Dünya savaşında kullanılan tabya günümüzde harap bir haldedir.

Tafta (Şahappaşa) Tabya

Artvin istikametinde Gürcüboğazı olarak adlandırılan bölgeden gelebilecek muhtemel tehlikelere karşı, Karagöbek Tafta’ya destek olmak için, Tafta ve Köşk köyleri arasındaki 1910 m rakımlı tepe üzerine konumlandırılmıştır.

II.Abdülhamit döneminde 1884-1896 yılları arasında yapılmış olan tabyaların projelerini hazırlayan Şahap Paşa’ya atfen ismi Şahap Paşa Tabya/Şahap Paşa Kışlası olarak da anılır. Tabya dış kısımda yarım ay şeklinde konumlandırılmış topçu odalarından ve iç kısımdaki oval merkezi bölümden meydana gelecek şekilde kahverengi ve kızıl iri kesme taşlardan inşa edilmiştir.

Karagöbek Tabya

Gürcü Boğazı da denilen Tortum ve Oltu yollarının geçtiği vadiden Erzurum’a gelebilecek bir tehlikeyi önlemek için Karagöbek Köyünün 1 km güneyindeki bir tepe üzerine konumlandırılmıştır. 1884- 1896 yılları arasında yaptırılan tabya, sarp bir tepe üzerinde 50×25 metrekarelik alan üzerine siyah bazalt taşlarla inşa edilmiştir.

I. Dünya Savaşında Karagöbek ve Tafta (Şahap Paşa)Tabyaları ile korunmaya çalışılan Gürcü Boğaz’ından Erzurum’a girmek isteyen Rusların ilk hedefi Karagöbek Tabyası olduğundan, yapılan muhaberelerde tabya ağır hasar görmüştür.

Paylaşın

Aras’ın Tacı Çobandede Köprüsü

220 metre uzunluğunda kuzey güney doğrultusunda, doğuya doğru hafif içerlek biçimde kurulan Çobandede Köprüsü, Erzurum’a 38 km, Pasinler İlçesinden 20 km mesafededir.

Aras Nehri üzerindeki Çobandede Köprüsü’nün kaynaklarda İlhanlı Hükümdarı Gazan Han’ın veziri Emir Çoban Salduz tarafından H.697/M. 1297-98 yaptırıldığı bilgisi mevcuttur.

Köprü üzerinde H.1140/M. 1727 tarihli onarım kitabesinde III. Sultan Ahmed tarafından onarıldığı yazılıdır. 1727-1872 ve 1948 yıllarında onarım geçiren Çobandede Köprüsü, son olarak 2011 yılında restore edilmiştir.

Bugün sivri kemerli altı adet açıklığı mevcut olup suyun geliş yönünde (menba) altı adet selyaran, gidiş yönünde (mansap) sekiz adet topuk (mahmuz) bulunmaktadır.

Onarımlarda köprünün kuzey ucundaki yedinci kemer gözü örülerek kapatılmıştır. Köprünün önemli özelliklerinden biri de batıdan üçgen kaideli selyaranlar, doğudan yuvarlak kaideli topuklarla takviye edilen kemer ayaklarının içerisinin boş bir mekân olarak değerlendirilmesidir.

Bu mekânların soğuk mevsimlerde sığınma yeri ya da geçiş ücreti alan görevlilerce barınma alanı olarak veya yapı sağlamlığını artırmak için oldukları tahmin edilmektedir.

Köprü geometrik motifler ve silmelerle hareketlendirilmiştir. Köprünün kemerleri siyah, kırmızı ve gri renkli kesme taşlardan yapılmıştır. Köprü ayaklarının altına ardıç ağaçları döşenmiştir.

Erzurum Kısa Tarihi

Doğu Anadolu’nun en büyük kenti olan Erzurum’un MÖ 4900 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Erzurum’u da içine alan bölge tarih boyunca Urartular, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler, Parftlar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Bizanslılar, Sasaniler, Moğollar, İlhanlılar ve Safaviler gibi çok çeşitli kavim ve milletler tarafından idare edilmiştir.

1514 yılında şehir ve çevresini fetheden Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılına kadar bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir. Milli mücadele, milli birlik ve bağımsızlık hareketinin temelinin atıldığı Kongre 23 Temmuz 1919 da Erzurum’da toplamıştır.

Erzurum Coğrafya

Erzurum ili, Türkiye’nin orta ve batı kesimlerine göre, yükseltinin fazla olduğu illerinden biridir. Doğu Karadeniz Dağlarının doğu uzantıları olan Rize Dağları, ili kuzeyden çevreler ve Rize ile sınırını oluşturur.

Karadeniz’e paralel düzenli sıralar durumunda uzanan bu dağlar, geçit vermez ve yüksektir. En yüksek noktaları 3937m. yüksekliğindeki Kaçkar Tepesi ile Verçenik Tepesi’dir. Dumlu Dağından doğuya doğru uzandığında iki yüksek dağ sırasına ulaşılır.

Tortum’a doğru olanı Güvercin Dağıdır; Pasinler Ovası ile Gürcü Boğazı arasını doldurmuş olanı ise Karga Pazarı Dağlarıdır. Erzurum şehrini doğudan çevreleyerek Palandöken Dağlarına ulaşır.Erzurum şiddetli karasal Doğu Anadolu iklimi bölgesinde yer alır. İlin yıllık sıcaklık ortalaması 6.0 derece kadardır.

Erzurum Turizm

Palandöken Kayak MerkeziÜlkenin önemli Kayak Merkezlerinden olan Palandöken Erzurum ili sınırlarındadır.

Erzurum Tarihi Yerler

Erzurum İli’ne 79 km uzaklıktaki Horasan – Pasinler – Erzurum tarihi İpek Yolu üzerindedir. İlk inşa tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi’nin M.S. 5. yy ilk yarısında Bizanslılar tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İç kale mescidine minare olarak yaptırılan Saat Kulesi, Tepsi Minare ve Kule diye de adlandırılmaktadır. Şehre hakim bir tepe üzerinde kurulu bulunan Erzurum Kalesi’nin surlarındaki Saat Kulesi her taraftan çok rahatlıkla görülebilmektedir.

1297-98 yıllarında İlhanlıların Veziri Emir Çoban Salduz tarafından yaptırılmıştır. Aras nehri üzerinde 7 kemer gözlü olarak inşaa ettirilen önemli bir yapıttır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan iki katlı bina halen çarşı olarak kullanılmaktadır. Çarşıda daha ziyade oltu taşı satıcıları faaliyet göstermektedir.

Erzurum Medreseler

13’üncü yüzyılın sonlarında İlhanlılar tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu Mimari geleneğinde açık avlulu, iki katlı ve iki minareli eğitim kurumu, Anadolu’nun en büyük medresesidir. Hoca Celaleddin Yakut tarafından MS 1310 yılında inşa edilmiştir.

İlhanlı döneminden günümüze kalan nadir eserlerden birisidir. İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Erzurum Cami ve Kiliseler

İl merkezindeki Lalapaşa Cami, Üç Kümbetler ve Oşvank Kilisesi görülmeye değerdir. Üç kümbetlerden sekiz köşeli plan üzerine oturtulmuş olan Saltuklu Devleti’nin kurucusu Emir Saltuk’a ait olduğu sanılmaktadır. Tamimiyle kesme taştan yapılmış olan kümbetlerin diğer ikisini kimlerin yaptığı bilinmemektedir.

Kümbetlerin genel olarak 13 üncü yüzyıl sonu ve 14 üncü yüzyıl başına ait oldukları kabul edilmektedir. Üç kümbetler Türklere ait diğer kümbetlere nazaran değişik planları, kullanılan malzeme ve süslemeleri açısından ayrı bir yer tutar.

Erzurum Mesire Yerleri

Tortum Gölü’nün son kısmında, Tortum Çayı’nın 48 m yüksekten düşmesiyle meydana gelen çağlayan vadideki bir dağın heyelan sonucu çayın önünü kapatmasıyla oluşmuştur. Erzurum’a 120 km mesafededir. Baharda suyun bol olduğu mevsimde tabii manzarası ve heybetiyle seyrine doyum olmaz. Pasinler Kaplıcası, Kuş Gözlem Alanı, Doğu Karadeniz Dağları Erzurum Ovası…

Erzurum Sportif Etkinlikler

Erzurum’un İspir ilçesi sınırlarından geçen Çoruh Nehri rafting yapmaya en elverişli akarsulardan birisidir. Derin kanyonları ile ilgi çeken Çoruh, her yıl turistlerin akımına uğrar. 1993 yılında Dünya Rafting Şampiyonası Çoruh Nehrinde yapılmıştır. Erzurum’un kuzeyinde yer alan Dumlu Dağları üzerinde yabancı turistler tarafından günü birlik doğa yürüyüşleri yapılmaktadır.

Bu yürüyüşe gidenler üç saatlik bir yürüyüşle Dumlu Baba diye adlandırılan ve Fırat Nehri’nin önemli kollarından biri olan Karasu’nun kaynağı durumundaki soğuk su gözesine varırlar, burada bir süre dinlenen ziyaretçiler dönüş yürüyüşüne Kırkgöze Köyü üzerinden yaparlar buna benzer dağ yürüyüşleri Erzurum’un güneyinde bulunan Palandöken Dağları üzerinde de yapılmaktadır.

Erzurum Mutfağı

Anadolu’nun her yöresinin kendine ait yöresel bir mutfağı vardır. Erzurum’da zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Bunlardan lor dolması, kadayıf dolması, özel yapılmış su böreği, ayran aşı ve cağ kebabı bu mutfağın baş yemekleridir. Erzurum’a yolu düşenlere bu yemekleri, özellikle meşhur Tortum Cağ kebabını tatmaları özellikle tavsiye edilir.

Paylaşın

TÜSİAD’dan ‘Yeni Ekonomi Programı’na Destek

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019” kapsamında yaptığı açıklamalara ilişkin değerlendirme geldi.

TÜSİAD’ın resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, “Yeni ekonomik reform paketinin ülkemizin sürdürülebilir büyüme hedefleri ve küresel rekabet gücü açısından olumlu sonuçlara vesile olmasını diliyoruz” ifadelerine yer verildi.

“Demokrasi, sosyal kalkınma ve yatırım ortamını güçlendirecek reformlara da ivedilikle ihtiyacımız vardır” ifadelerinin yer aldığı TÜSİAD’ın konuya ilişkin açıklaması şöyle:

“Bugün açıklanmış olan yeni ekonomik reform paketinin ülkemizin sürdürülebilir büyüme hedefleri ve küresel rekabet gücü açısından olumlu sonuçlara vesile olmasını diliyoruz. Açıklanan hedeflerin başarısı için acilen gerekli çalışmalara her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.

“Reformlara da ivedilikle ihtiyacımız var”

Bu yönde hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler ve kapsamlı bir eğitim reformu başta olmak üzere demokrasi, sosyal kalkınma ve yatırım ortamını güçlendirecek reformlara da ivedilikle ihtiyacımız vardır. Böylece aynı zamanda ekonomide verimliliği, girişimciliği, yaratıcılığı ve inovasyonu ilerletmemiz mümkün olacaktır.

İçinde bulunduğumuz uluslararası ekonomik ortamı ve ülkemizin ekonomik durumunu dikkate alarak, enflasyonun düşmesi için gerekli sıkı para ve maliye politikasının devamı ve kurumların bağımsızlığının güçlendirilmesi önceliktir.”

Paylaşın

Bakan Albayrak, ‘Yeni Ekonomi Programı’ Açıkladı

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Dolmabahçe Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi’nde, Yeni Ekonomi Programı’nı (YEP) açıkladı. Albayrak, açıklamasında, “Bu paketle ekonomimizin karşılaştığı en temel sorunlara yeterli çözümler sağlayacağını düşündüğümüz adımların ilk aşamasını ele aldık” dedi.

Bakan Albayrak, açıklamasının devamında, “Sadece 2019 yılında hayata geçirmeyi taahhüt ettiğimiz düzenlemeleri ve adımları paylaşacağız. Gelecek yıl atılacak adımların paylaşımı seneye yapılacak” ifadelerini kullandı.

Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, reform alanlarının başında finansal sektörün geldiğini belirterek, “Finansal sektör altındaki ilk alanımız bankacılık sektörü olacak. Konkordato ve kredi yapılandırma meselesini, çok daha iyi, herkesin çıkarına olan yeni bir yasal çerçeve ile ele alacağız. Yeni yasal çerçeve, yeniden yapılandırma ve alacak tahsil süreçlerini hızlandıracak, borç ödeme kabiliyetini yitirmiş şirketlerin hızlı şekilde tasfiyesini sağlayacak.” ifadelerini kullandı.

Bakan Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomi Programı (YEP) özetle şöyle:

“Reformların başında finansal sektör geliyor, onun altındaki de ilk başlık bankacılık sektörü olacak. Kamu bankalarına toplam 20 milyar TL Devlet İç Borçlanma Senedi verilecek. Özel bankaların ihtiyaç halinde hazır tuttukları yeniden sermayelendirme planları çerçevesinde sermayeleri artırılacak.

Bu adımları hayata geçirecek güçlü bir iradaye ve uzun bir zamana sahibiz. Türbülans döneminde sağladığımız başarılı dengelenme süreci, AK Parti’nin 17 yıllık iktidarı bu adımları hayata geçireceğimizin teminatıdır.

Dengelenme süreci boyunca temettü dağıtmanın ve yöneticilere yapılan nakdi prim ödemeleri sonlandırılacak. Ulusal veri merkezi kurulacak. Kamu bankalarını bilançoları çok daha dirençli hale getirilecek. Özel bankalarımız yeniden sermayelendirme adımlarını zaten yürütüyorlar.

“Kıdem tazminatı fonu ile BES’in entegrasyonu sağlanacak”

Bireysel emeklilik sistemi yeniden yapılandırılacak. Etkin bir tasarruf sistemi oluşturulacak tüm paydaşların katılımı ile kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecek. Kıdem tazminatı fonu ile BES’in entegrasyonu sağlanacak. Emeklilik sisteminin reforme edilmesi en önemli yapısal reformlardan birini oluşturmaktadır. YEP kapsamında emeklilik sisteminin reforme edilmesi en önemli konulardan birini oluşturacak. Vatandaşlar emekli olunca ‘Nasıl geçinirim’ diye düşünmeyecekler. Sigortacılık denetleme ve düzenleme kurumu hayata geçirilecek. Sigortalanmayan sektörlerin sigortalanmasına imkan sağlayacağız.

Gıda enflasyonu en önemli sorunların başında gıda geliyor. Bu konuda en önemli adımımız tarımda milli birlik projesi olacak. Mayıs ayında tüm kamuoyu ile paylaşılacak. Üretici ve tüketici arasında değer zinciri sağlanacak. Mevsimsel dalgalanmada enflasyonla mücadelede önemli yer tutan taze sebze meyvede Sera AŞ kurulacak. İlk etapta 2 bin hektar sera inşa edilecek. Hal yasası ve gıda regülasyonuyla üretici ve kooperatiflerin hal içindeki payı artırılacak.

“İhracata dayalı bir ekonomiyi tesis edeceğiz”

Gelirlerimizi daha da artırmak için toplumun genelini etkilemeyen, yüksek gelir gruplarının daha adil vergilendirilmesini sağlayacak ve enflasyona etkisi minumum olacak bazı adımlar hayata geçecek Mükellef hakları icra kurulu kurulacak Vergi dönüşümü en önemli reformlardan biri olacak, detaylarını bu yıl içinde geniş kapsamlı sunum ile sunacağımız çalışmanın hazırlıkları sürüyor Yüksek geliri daha adil şekilde vergilendireceğiz Yeni vergi mimarimizde istisna ve muafiyetleri azaltacağız, kurumlar vergisini daha rekabetçi noktaya taşıyacağız.

Ulaşmak istediğimiz sürdürülebilir büyüme ve istihdam hedefi olacak. İhracata dayalı bir ekonomiyi tesis edeceğiz. İhracat-üretim stratejik planlamasında 7 stratejik sektör enerji, maden, petrokimya, ilaç, turizm, otomotiv ve bilişim. Varlık Fonu stratejik sektörlere yatırım planlaması yapacak. Kayıtlı istihdamı teşvik, kayıtdışılılıkla mücadele reform sürecine katkı sağlayacak.

Bir diğer reform alanımız yargı alanı. Yargı reformunun vizyonu, güven veren ve erişebilir bir adalet sistemi olacaktır. Hukuk ve ekonomi birbirini tamamlayan iki önemli alandır. Uzun vadeli yatırımlar, öngörülübelir hukuk pratiğine yakından bağlıdır. Yargı reformu strateji belgesinin güncellenmesi çalışması devam ediyor.”

Paylaşın