ABD’de Yüz Binlerce Kişi “Polis Şiddetini” Protesto Etti

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Tennessee eyaletinin Memphis kentinde 29 yaşındaki siyahi Tyre Nichols’ın beş siyahi polis tarafından gözaltına alınırken uğradığı şiddet sonucu ölümünün ardından ABD genelinde yüz binlerce kişi “polis şiddetini” protesto etti.

628 bin nüfusa sahip Memphis şehrinin yüzde 65’i siyah Amerikalılar’dan oluşuyor.

ABD Başkanı Joe Biden ve Tyre Nichols’ın ailesi protestoların barış içerisinde olması ve şiddet olaylarına dönüşmemesi çağrısında bulundu.

Yetkililer ülke genelinde haftasonu boyunca çok sayıda geniş çaplı protesto eylemi olmasını bekliyor. Bu sebeple birçok noktada güvenlik önlemleri arttırılıyor.

Tyre Nichols’ın, gözaltına alınırken uğradığı şiddet sonucu ölümünün ardından polis kamerası görüntüleri, dün akşam 19:00’da kentin emniyet müdürlüğü tarafından yayınlandı.

Beş siyahi polisin dört dakika içinde dokuz farklı darbesiyle ağır yaralanan daha sonra da yaşamını yitiren Nichols’a yönelik ölümcül polis şiddetinin görüntülerinin yayınlanması sonrasında ABD genelinde protesto gösterileri düzenlendi.

New York, Los Angeles, Philedelphia ve Boston gibi kentlerde, yayınlanan video sonrasında yüzbinler polis şiddetini protesto etti. New York Belediye Başkanı Eric Adams eski bir polis olarak yayınlanan videoda gördüklerini irkilerek izlediğini söyledi.

ABD Başkanı Joe Biden da yaptığı açıklamada, videoyu izlediğinde son derece acı hissettiğini ve öfkelendiğini dile getirdi.

Videoda ise polis memurları Nichols’ı arabasının sürücü koltuğundan sürüklerken ve “Kahretsin, ben bir şey yapmadım … Sadece eve gitmeye çalışıyorum” diye bağırırken gösteriyor. Polis yüzüstü yatmasını emrettiği Nichols’ı yere yatırıyor ve ardından yüzüne biber gazı sıkıyor.

Nichols kurtuluyor, ayağa fırlıyor ve yola doğru koşmaya başlıyor. Peşindeki polis memurları ise kendisine şok tabancasıyla ateş ediyor. Ayrı bir videoda, memurların Nichols’u tekrar yakalayıp dövmeye başlamasının ardından yaşanan boğuşma görülüyor.

İki memur Nichols’u tutarken, üçüncüsü tekmeliyor. Dördüncü polis de Nichols’a yumruk atmadan önce sopa gibi görünen bir şeyle darbeler indirirken görülüyor.

Polislerin vücut ve araç kameralarından elde edilen görüntüler, memurların ikinci derece cinayet, saldırı, adam kaçırma, görevi kötüye kullanma ve baskı ile suçlanmalarından bir gün sonra Memphis Belediyesi’nin YouTube sayfasında paylaşıldı.

Polis memurları, polis teşkilatından ihraç edilmişlerdi

Tamamı siyah olan polis memurları, 7 Ocak’ta Nichols ile trafikte karşılaşmaları ve Nichols’un ağır şekilde dövülmesinin ardından, geçen hafta sonunda polis teşkilatından ihraç edilmişlerdi. Nichols aldığı yaralara yenik düşmüş ve üç gün sonra hastanede hayatını kaybetmişti.

Memphis polis şefi Cerelyn Davis ve videoyu yayınlanmadan önce Nichols’un yakınlarıyla birlikte izleyen aile avukatları, görüntülerin acımasız olduğu ve infiale yol açabileceği konusunda önceden uyarıda bulunmuş ve halkı sükunete davet etmişti.

Davis CNN’e yaptığı açıklamada görüntüleri tanımlarken “İnsanlığa meydan okuyan eylemler göreceksiniz” demişti.

Nichols’ın ailesini temsil eden sivil haklar avukatı Ben Crump, videodaki son sözlerin Nichols’ın annesi için ağlaması olduğunu söylemişti.

Tyre Nichols’ın annesi RowVaughn Wells da bugün yaptığı açıklamada “Hiçbir anne benim şu anda yaşadığımı yaşamamalı, hiçbir anne benim çocuğumu kaybettiğim gibi vahşi bir şekilde evladını kaybetmemeli” diye konuşmuştu.

Paylaşın

Kudüs’te Sinagoga Silahlı Saldırı: 6 İsrailli Hayatını Kaybetti

İsrail güvenlik güçlerince Batı Şeria’da yer alan Cenin kentine düzenlediği ve 9 Filistinlinin yaşamını yitirdiği operasyonun ardından, Doğu Kudüs’ün Neve Yakov mahallesinde bir sinagog yakınlarında düzenlenen silahlı saldırıda en az altı İsrailli hayatını kaybetti.

Haber Merkezi / Biri ağır dört kişinin de yaralandığı bildirilen saldırının neden yapıldığı henüz netlik kazanmadı. Saldırının sorumluluğunu da şu ana kadar üstlenen olmadı.

İsrail polisinden konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Saldırganı etkisiz hale getirmeyi başardık. Bölgeye çok sayıda kuvvet konuşlandırıldı ve olayla ilgili soruşturma devam ediyor.” denildi.

Öte yandan bazı kaynaklar ölü ve yaralı sayısının artabileceğini bildirdi.

Cenin baskını

İsrail askerleri Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği baskında gerçek mermi ve göz yaşartıcı gaz kullanırken, bölgedeki Filistinli silahlı gruplarla askerler arasında çatışma çıktı.

Hamas ve İslami Cihat örgütleri, İsrail Ordusu’nun birçok kez baskın yaptığı Cenin’de İsrail birlikleriyle çatıştığını açıkladı.

Filistin Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, olaylarda biri yaşlı kadın, toplam dokuz Filistinli öldürüldü.

İsrail askerlerinin, yaralıların çıkarılması için ambulansların bölgeye girişine izin vermediğini, Cenin Devlet Hastanesi’ne kasıtlı olarak göz yaşartıcı gaz attığını bildiren Bakanlık, Uluslararası Kızılhaç Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütüne saldırıların durdurulması için acil toplantı çağrısı yaptı.

İsrail: Hücre evine baskın düzenledik

İsrail ordusundan konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamada ise İsrail İç Güvenlik Teşkilatı Şin-Bet (Şabak), ordu ve diğer güvenlik birimlerinin Cenin’de Filistinli direniş grubu İslami Cihad Hareketi’ne bağlı bir hücre evine baskın düzenlediği aktarıldı.

Evin etrafının sarıldığı ve içeridekilerle silahlı çatışma çıktığı belirtilen açıklamada, evden kaçan iki kişi ve evdeki dört kişi olmak üzere toplam altı kişinin öldürüldüğü, bir kişinin de teslim olduğu bilgisi paylaşıldı.

İsrail güçleri, son dönemlerde işgal altındaki Batı Şeria’nın çeşitli beldelerine baskınlar düzenliyor ve Filistinlileri gözaltına alıyor.

Baskınları protesto eden Filistinlilere plastik merminin yanı sıra sık sık gerçek mermiyle müdahale eden İsrail askerleri ile Filistinli gruplar arasında özellikle Cenin ve Nablus gibi bölgelerde çatışma çıkıyor.

Birleşmiş Milletler’in (BM) açıkladığı verilere göre, BM’nin 2005’te bölgede kayıt tutmaya başlamasından sonra 2022, Batı Şeria’da en kanlı yıl olarak kayıtlara geçti.

Filistin Sağlık Bakanlığına göre İsrail güçleri, 2022 boyunca 168’i işgal altındaki Batı Şeria’da, 52’si abluka altındaki Gazze Şeridi’nde olmak üzere aralarında 48 çocuğun da bulunduğu 220 Filistinliyi öldürdü.

İsrail askerlerinin işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te açtığı ateş sonucu 1 Ocak 2023 tarihinden bu yana biri kadın ve beşi çocuk olmak üzere toplam 29 Filistinli öldürüldü.

Cenin

Cenin, Filistin’in Batı Şeria bölgesindeki üçüncü en büyük şehirdir. Batı Şeria’nın kuzeyinde bulunur ve o yörenin en büyük şehir olma özelliğini taşır. Filistin Ulusal Yönetimi’nin Cenin valiliğinin merkezidir.

1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında şehri Irak ordusu savundu. İsrail ordusu tarafından kısa bir süreliğine, Arapların Kudüs kuşatmasını kaldırmasını sağlamak için ele geçirilen şehre takviye Arap güçleri gelince İsrail ordusu çekildi.

1953 yılında İsrail kontrolü altındaki bölgelerden kaçanlar için Cenin mülteci kampı kuruldu. 19 yıl boyunca Ürdün egemenliğinde kalan şehir 1967’de, Altı Gün Savaşı sırasında İsrail tarafından ele geçirildi. Şehrin kontrolü 1996’da Oslo Barış Antlaşması gereğince Filistin yönetimine devredildi.

Paylaşın

Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliğine Silahlı Saldırı: 1 Ölü, 2 Yaralı

İran’ın başkenti Tahran’daki Azerbaycan Büyükelçiliği’ne silahlı saldırı düzenlendi. Kalaşnikof tüfekli saldırgan, kontrol noktasını aşıp, koruma müdürünü öldürdü. Saldırıyı önlemeye çalışan büyükelçiliğin iki güvenlik görevlisi de yaralandı.

Haber Merkezi / Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, yaralıların hayati tehlikesinin bulunmadığını belirtti.

İran’ın Fars Haber Ajansı’nın aktardığına göre, Tahran Polis Müdürü Hüseyin Rahimi de sabah saatlerinde başkent Tahran’da meydana gelen silahlı saldırıyla ilgili bilgi vererek saldırganın yakalandığını açıkladı.

Saldırganın yakalandığını aktaran Tahran Polis Müdürü, “Saldırgan iki küçük çocukla binaya giriyor. İlk belirlemelere göre saldırıyı şahsi ve ailevi sorunlar nedeniyle düzenlediği belirlendi” dedi.

Tasnim Haber Ajansı da, Tahran Emniyet Müdürü’ne dayandırdığı haberinde, zanlının elçiliğe yanındaki iki küçük çocukla birlikte gittiğini ve saldırının “kişisel nedenlerle” düzenlenmiş olabileceğini belirtti.

Saldırının ardından Tahran Emniyet Müdürü görevden alındı. İran’ın yarı resmi Tesnim Haber Ajansı’nın aktardığında göre, İran Emniyet Genel Müdürü Ahmed Rıza Radan, Tahran Emniyet Müdürü Hüseyin Rahimi’yi görevden aldı. Buna göre, Tahran Emniyet Müdürlüğüne Elburz Emniyet Müdürü Abbas Ali Muhammediyan getirilirken Hüseyin Rahimi de Ekonomik Güvenlik Polisi Başkanı olarak atandı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ile yaptığı görüşmede, Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliğine yapılan “hain saldırıyı en güçlü şekilde kınadıklarını” söyledi ve “Can Azerbaycan’ın her daim yanında olduklarını” aktardı.

Dışişleri Bakanlığından yapılan bilgilendirmeye göre, Bakan Çavuşoğlu, Azerbaycanlı mevkidaşı Bayramov ile telefonda görüştü.

Bakan Çavuşoğlu, saldırıda hayatını kaybeden Büyükelçilik görevlisi için başsağlığı, yaralılara acil şifa diledi.

Çavuşoğlu, Twitter’dan yaptığı paylaşımda da “Can Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliğine yapılan hain saldırıyı lanetliyorum. Şehit kardeşimize Allah’tan rahmet, yakınları ile Azerbaycan halkına başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyorum. Azerbaycan, hiçbir zaman yalnız değildir” dedi.

Dağlık Karabağ ve İsrail gerginliği

Sınır komşusu iki ülke arasındaki ilişkilerde Dağlık Karabağ meselesi nedeniyle uzun süredir gergin. Gerginliğin arkasında genel olarak İran’ın Ermenistan’la; Azerbaycan’ın da İsrail’le olan ilişkileri yatıyor.

Dağlık Karabağ bölgesinde Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki çatışmalarda Tahran yönetiminin Erivan’a yakın durması Bakü’yü kızdırıyor. İran Ekim ayında Azerbaycan sınırı yakınlarında bir askeri tatbikat başlatarak, İslam Cumhuriyeti’ni sarsan ülke çapındaki protestoların ortasında savaş gücünü gösterdi.

Öte yandan Azerbaycan, Tahran’ın bölgedeki en büyük düşmanlarından biri olarak gördüğü İsrail ile de yakın ilişkiler içinde. Azerbaycan’ın İsrail’le silah ve askeri anlaşmalar yapması ve son olarak Tel Aviv’e büyükelçi ataması İran’ın tepkisine neden oluyor.

İran, ülkenin kuzeyinde yaşayan Azeri halkın Tahran’a karşı ayaklanmasından da endişe duyuyor.

Paylaşın

Somali’de Üst Düzey IŞİD Lideri Öldürüldü

Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Afrika’da artan varlığını güçlendirmekten ve Afganistan dahil örgütün dünya çapındaki operasyonlarını finanse etmekten sorumlu olduğu iddia edilen Bilal El Sudani’nin öldürüldüğü açıklandı.

El Sudani’nin yanısıra operasyonda yaklaşık 10 yardımcısının öldürüldüğü bildirilen operasyonda hiçbir sivilin zarar görmediği de belirtildi.

Biden yönetimi, ABD ordusunun Somali’nin kuzeyinde düzenlediği operasyonda üst düzey IŞİD liderinin öldürüldüğünü açıkladı.

Savunma Bakanı Lloyd Austin, bugün Başkan Joe Biden’ın emriyle ABD ordusunun Somali’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği operasyon sonucu aralarında IŞİD’in Somali’deki liderlerinden ve IŞİD’in küresel ağının önemli bir yöneticisi olan Bilal El Sudani’nin de bulunduğu çok sayıda örgüt üyesinin öldüğünü açıkladı.

Operasyonda hiçbir sivilin zarar görmediğini kaydeden Austin yaptığı yazılı açıklamada, “El Sudani, IŞİD’in Afrika’da artan varlığını güçlendirmekten ve Afganistan dahil örgütün dünya çapındaki operasyonlarını finanse etmekten sorumluydu” dedi.

Adlarının açıklanmaması kaydıyla gazetecilere konuşan Biden yönetimi yetkilileri de ABD’nin “Somali’deki IŞİD lideri” olarak tanımladığı Bilal El Sudani’nin yanısıra operasyonda yaklaşık 10 yardımcısının öldürüldüğünü bildirdi.

Yetkililere göre Başkan Joe Biden aylar öncesinden planlanmaya başlanan görevle ilgili olarak geçen hafta bilgilendirildi. Biden son onayı bu hafta verdi.

Yetkililer, El Sudani’nin ABD’ye doğrudan bir tehdit oluşturup oluşturmadığı, herhangi bir istihbarat toplanıp toplanmadığı, ABD güçlerinin operasyonu nasıl gerçekleştirdiği ve hatta kaç Amerikan askerinin operasyonda yer aldığı gibi konularda ise ayrıntı vermekten kaçındı.

Bir yetkili, ABD güçlerinin El Sudani’yi sağ yakalamayı amaçladığını ancak operasyon gerçekleştirilirken bunun “uygulanabilir” olmadığının kanıtlandığını söyledi.

El Sudani, Somali’de faaliyet gösteren bir diğer terör örgütü El Şebab’daki rolü nedeniyle 2012 yılında ABD Maliye Bakanlığı’nın yaptırım listesine alınmıştı.

Operasyon, ABD Afrika Komutanlığı’nın başkent Mogadişu’nun kuzeydoğusunda, Galcad yakınlarında bir toplu savunma saldırısı düzenlediğini açıklamasından günler sonra gerçekleşti.

Bu olayda Somali Ulusal Ordusu güçleri, 100’den fazla El Şebab savaşçısının uzun süreli ve yoğun saldırısının ardından, ağır çatışmalara girmişti.

ABD bu operasyonda yaklaşık 30 El Şebab savaşçısının öldürüldüğünü tahmin ediyor.

Somalili güçlerin El Şebab’a karşı başlattığı saldırı on yılı aşkın bir süredir gerçekleştirilen en önemli saldırı olarak nitelendiriliyor.

Paylaşın

Rusya, Ukrayna’ya Füze Yağdırdı

Rusya, Ukrayna’ya çok sayıda füze saldırısında bulundu. Saldırılar, Rusya’nın Batılı ülkelerin tank gönderme kararını çatışmaya “doğrudan müdahil olma” şeklinde değerlendirdiğini açıklamasından sonra geldi.

Ukraynalı yetkililer, Rus güçlerinin fırlattığı 30’dan fazla füzenin hedeflerine yaklaştığını belirlediklerini, Kiev’e yöneltilmiş en az 15 füzenin ise savunma sistemleri tarafından düşürüldüğünü açıkladı.

Başkent Kiev’de kalabalıklar, metro istasyonlarına sığındı. Kiev Belediye Başkanı Vitali Kliçko, kentin güneyindeki bir binaya isabet eden füzenin bir kişinin hayatını kaybetmesine, iki kişinin yaralanmasına neden olduğunu söyledi.

Kremlin ise Batılı ülkelerin Ukrayna’ya verdiği tank sevkiyatı taahhütlerinin Amerika ve Avrupa’nın 11 aydır süren çatışmalara “doğrudan katılmasının” kanıtı olduğunu kaydetti. Amerika ve Avrupa, bu iddiayı reddediyor.

Ukrayna’nın en büyük özel enerji üretici firması DTEK, Kiev civarında, Odesa ve Dnipropetrovsk’ta acil elektrik kesintisi uygulandığını bildirdi.

‘Özgürlüğün yumruğu’

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, “Şimdi kilit olan sürat ve hacim. Kuvvetlerimizi eğitme hızı, Ukrayna’ya tank tedarik etme hızı. Tank desteği sayıları” ifadelerini kullandı.

Zelenski, “Tank yumruğu, özgürlük yumruğu oluşturmalıyız” dedi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’le konuştuğunu söyleyen Zelenski, uzun menzilli füze ve uçak talebinde bulunduğunu da kaydetti.

Ukrayna’nın doğusunda çatışmalar

Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in yakın müttefiklerinden Güvenlik Konseyi Başkanı Nikolay Patruşev’in “Ukrayna’daki çatışmaların ‘sıcak fazının’ sona ermesine rağmen Anglo-Sakson dünyasının Rusya ve müttefiklerine karşı vekalet savaşları yürütmeyi sona erdirmeyeceğini” söylediği bildirildi.

Ukrayna’da en ağır çatışmalar, ülkenin doğusundaki Bahmut’ta yaşanıyor. Savaştan önceki nüfusu 70 bin olan Bahmut, savaşın en kanlı çatışmalarına sahne olan bir kent haline geldi.

Ukrayna ordusu, Rusya’nın “tüm Donetsk bölgesini ele geçirme hedefiyle saldırdığını, kendi kuvvetlerinin kayıp vermesini umursamadığını” bildirdi.

Donetsk’in Rusya tarafından atanan valisi, Rusya’nın Wagner Grubu mensubu askerlerinin Bahmut’ta ilerlediğini, daha önce Ukrayna’nın elinde olan banliyö ve mahallelerde çatışmaların sürdüğünü söyledi.

Tank yardımı

ABD Başkanı Joe Biden daha sonra ABD’nin 31 adet M1 Abrams muharebe tankı göndereceğini açıkladı. Pentagon uzun süredir bu tankların Ukrayna’daki savaş alanına uygun olmadıklarını söylüyordu.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, haftalardır devam eden uluslararası baskının ardından Ukrayna’ya 14 adet Leopard 2 tankı tedarik edileceğini söylemişti. Bu model en etkili savaş tankları arasında sayılıyor.

Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, tankların Mart sonu ya da Nisan başında verilebileceğini söyledi.

Almanya ayrıca iki taburu donatmaya yetecek 100 kadar tankın müttefik Avrupa ülkelerinin envanterlerinden Ukrayna’ya tedarik edilmesine de yeşil ışık yaktı.

Paylaşın

İsrail’den Cenin Mülteci Kampı’na Baskın: 9 Filistinli Öldürüldü

Filistin Sağlık Bakanlığı, Batı Şeria’da yer alan Cenin Mülteci Kampı’na İsrail Ordusu’nun düzenlediği saldırıda biri yaşlı kadın, toplam dokuz Filistinli öldürüldüğünü açıkladı. Açıklamada, çok sayıda yaralının bulunduğu bilgisi de paylaşıldı.

Haber Merkezi / İsrail güçleri, son dönemlerde işgal altındaki Batı Şeria’nın çeşitli beldelerine baskınlar düzenliyor ve Filistinlileri gözaltına alıyor.

Baskınları protesto eden Filistinlilere plastik merminin yanı sıra sık sık gerçek mermiyle müdahale eden İsrail askerleri ile Filistinli gruplar arasında özellikle Cenin ve Nablus gibi bölgelerde çatışma çıkıyor.

Birleşmiş Milletler’in (BM) açıkladığı verilere göre, BM’nin 2005’te bölgede kayıt tutmaya başlamasından sonra 2022, Batı Şeria’da en kanlı yıl olarak kayıtlara geçti.

Filistin Sağlık Bakanlığına göre İsrail güçleri, 2022 boyunca 168’i işgal altındaki Batı Şeria’da, 52’si abluka altındaki Gazze Şeridi’nde olmak üzere aralarında 48 çocuğun da bulunduğu 220 Filistinliyi öldürdü.

İsrail askerlerinin işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te açtığı ateş sonucu 1 Ocak 2023 tarihinden bu yana biri kadın ve beşi çocuk olmak üzere toplam 29 Filistinli öldürüldü.

Çatışma çıktı

İsrail askerleri Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği baskında gerçek mermi ve göz yaşartıcı gaz kullanırken, bölgedeki Filistinli silahlı gruplarla askerler arasında çatışma çıktı.

Hamas ve İslami Cihat örgütleri, İsrail Ordusu’nun birçok kez baskın yaptığı Cenin’de İsrail birlikleriyle çatıştığını açıkladı.

Filistin Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, olaylarda biri yaşlı kadın, toplam dokuz Filistinli öldürüldü.

İsrail askerlerinin, yaralıların çıkarılması için ambulansların bölgeye girişine izin vermediğini, Cenin Devlet Hastanesi’ne kasıtlı olarak göz yaşartıcı gaz attığını bildiren Bakanlık, Uluslararası Kızılhaç Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütüne saldırıların durdurulması için acil toplantı çağrısı yaptı.

İsrail: Hücre evine baskın düzenledik

İsrail ordusundan konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamada ise İsrail İç Güvenlik Teşkilatı Şin-Bet (Şabak), ordu ve diğer güvenlik birimlerinin Cenin’de Filistinli direniş grubu İslami Cihad Hareketi’ne bağlı bir hücre evine baskın düzenlediği aktarıldı.

Evin etrafının sarıldığı ve içeridekilerle silahlı çatışma çıktığı belirtilen açıklamada, evden kaçan iki kişi ve evdeki dört kişi olmak üzere toplam altı kişinin öldürüldüğü, bir kişinin de teslim olduğu bilgisi paylaşıldı.

Cenin

Cenin, Filistin’in Batı Şeria bölgesindeki üçüncü en büyük şehirdir. Batı Şeria’nın kuzeyinde bulunur ve o yörenin en büyük şehir olma özelliğini taşır. Filistin Ulusal Yönetimi’nin Cenin valiliğinin merkezidir.

1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında şehri Irak ordusu savundu. İsrail ordusu tarafından kısa bir süreliğine, Arapların Kudüs kuşatmasını kaldırmasını sağlamak için ele geçirilen şehre takviye Arap güçleri gelince İsrail ordusu çekildi.

1953 yılında İsrail kontrolü altındaki bölgelerden kaçanlar için Cenin mülteci kampı kuruldu. 19 yıl boyunca Ürdün egemenliğinde kalan şehir 1967’de, Altı Gün Savaşı sırasında İsrail tarafından ele geçirildi. Şehrin kontrolü 1996’da Oslo Barış Antlaşması gereğince Filistin yönetimine devredildi.

Paylaşın

Çin “En Kalabalık Ülke” Tahtını Hindistan’a Kaptırdı

Çin ile Hindistan arasındaki nüfus yarışı kazanan Hindistan oldu. Hindistan nüfus bakımından dünyanın en kalabalık ülkesi durumuna geldi. 2100 yılı nüfus tahminlerine göre ise Hindistan hala bir milyardan fazla nüfusa sahip olacak, Çin ise 730 milyon nüfusla Nijerya’nın 750 milyon nüfusuna karşılık üçüncü sıraya gerileyecek.

Gazete Oksijen’de yer alan habere göre, Hindistan şu anda nüfus bakımından dünyanın en büyük ülkesi ya da en azından bu yıl öyle olacak. Bu değişimin gerçekleşmesi uzun zaman almış olsa da, Çin’in nüfusu tahminlerden önce azalmaya başladığı için herkesin beklediğinden daha erken gerçekleşti.

Hindistan bölünmeden önce Çin ile birlikte tarih boyunca nüfus tacı için yarıştı. Hindistan’ın 1947’de bölünmesi, Çin’i sayı oyununda kalıcı olarak öne geçirmiş gibi gözüktü. Ancak Hindistan’ın yeni konumu muhtemelen yüzyılın ortalarına ve sonrasına kadar sürecek. The Lancet’in 2100 yılı nüfus tahminlerine göre Hindistan hala bir milyardan fazla nüfusa sahip olacak, Çin ise 730 milyon nüfusla Nijerya’nın 750 milyon nüfusuna karşılık üçüncü sıraya gerileyecek.

Çin demografisi değişecek

Dahası, demografik ağırlık Doğu ve Kuzeydoğu Asya’dan güneye kayacak. Bir BM raporu, 1980 yılında Asyalıların yüzde 42’sinin Doğu Asya’da yaşadığına işaret ediyor. Bu oran 2050 yılında üçte birin altına düşecek. Gerçekten de o tarihe kadar Asyalıların neredeyse yarısı Güney ve Güneybatı Asyalı olacak. Dolayısıyla bugünden 2050’ye kadar Güney Asya’nın, hızla artan çalışma çağındaki nüfusla desteklenen kıskanılacak bir demografik kazanımdan yararlanması bekleniyor. Güney Kore gibi eski Asya Kaplanları ( Asia Tigers: Tayvan, Singapur, Hong Kong ve Güney Kore) zengin ülke statüsüne geçmek için aynı anı çok etkili bir şekilde kullandı.

Ancak Güney Asya ülkelerinin, nüfuslarını bu göreve hazırlamadıkları için bu demografik fırsattan tam olarak yararlanamayacakları uzun zamandır biliniyor. İşgücünün sağlık ve eğitim göstergeleri çok düşük. Eğer dünya, Kaplanlar’ın ortaya çıktığı döneme kıyasla ticarete daha az açıksa, Güney Asya hükümetlerinin birçoğu da ticareti, yatırımı ve işçi refahını desteklemedikleri için kendi paylarına düşen suçu kabul etmeli. Bu anı heba etme olasılığı yeterince kötü. Daha da kötüsü, toplumlar yaşlanmaya başladığında ne olacağını şimdiden düşünmeyerek hatayı daha da derinleştirmek olacak. Bu ihtimal gülünç derecede uzak bir gelecekte yatıyor gibi görünebilir. Örneğin Avrupa’dan Güney veya Güneybatı Asya’ya gelen biri için, etrafının gençlerle çevrili olduğu duygusu çok baskındır. Çin’deki 38 ya da Almanya’daki 47 yaş ortalamasına kıyasla Hindistan’ın yaş ortalaması hala 28 civarında.

Ancak, Çin’de görüldüğü gibi, bu rakamlar beklenenden daha hızlı değişebilir. Başlangıçta Birleşmiş Milletler de Pekin de Çin’in nüfusunun 2030’lara kadar azalmaya başlamasını beklemiyordu. Bu geçen yıl ve belki de daha önce herkesi şaşırtma eğilimindedir.

Hindistan’ın doğum oranı düşüşte

Hindistan’da bu dönüşün birkaç yıl önce öngörülenden daha erken gerçekleşeceğine dair işaretler var. Ülkenin toplam doğurganlık oranı şu anda genel olarak ikame seviyesinin altına düşmüş durumda. Üstelik bu rakam bölgeler arasındaki büyük farklılıkları gizliyor. Nüfus artışı birkaç kuzey ve orta eyalette yoğunlaşırken, özellikle doğu ve güneydeki diğer birçok eyalette doğurganlık oranları daha çok Japonya veya Rusya’nınkine benziyor.

Göç nadiren tercih ediliyor

Bir ülke içinde böylesine dengesiz demografik eğilimler görülmemiş bir şey değil. Ne yazık ki Hindistan’ın durumunda, normalde dengeleyici bir faktör olarak işlev görecek olan bölgeler arası göç, başka yerlerdeki kadar kolay değil. Hindistan çok heterojen bir yapıya sahip. Etnik ve alt-ulusal politikalar, Çin’de olduğu gibi iç göçün bir hak olmasına rağmen nadiren bir tercih olduğu anlamına geliyor.

Askeri ve emeklilik maaşları felakete sürükleyebilir

Genişleyen çalışma çağındaki nüfus için tasarlanan haklar ve devlet hizmetleri, beklenenden daha fazla emeklisi olan ülkeler için karşılanamaz hale gelebilir. Amerika Birleşik Devletleri, Sosyal Güvenlik ve Medicare’in finansmanı konusunda haklı olarak sürekli endişe duyuyor. Hindistan’ın askeri ve emeklilik maaşları, demografik yapısı biraz değiştiğinde ülkeyi mali felakete sürüklemeye yetecektir. Eyalet hükümetleri için emekli maaşlarının ödenmesi halihazırda vergi gelirlerinin neredeyse yüzde 30’unu alıyor.

Son yirmi yılda mali açıdan daha sorumlu hak sahipliği programlarına geçiş için girişimlerde bulunuldu. Ancak tüm bunlar emekli askerlerden ya da kamu çalışanlarından oy almak isteyen politikacılar tarafından geri alınmaya devam ediyor.

Hindistan, Çin’in hatalarını yapmamalı

Hintli yetkililer gelecek hafta yeni bütçeyi sunmaya hazırlanırken, ülkenin dünyanın en büyüğü olma statüsü akıllarında olmalı. Daha az vergi ödeyen bir Hindistan için hazırlık yapılması gerekiyor. Güney Asya, büyüyen bir işgücüne sahip olduğu yıllar için hazırlık yapmamış olabilir. İşgücünün azalacağı tehlikeli yıllar söz konusu olduğunda bu hatayı tekrarlamamalı.

Paylaşın

Son Sekiz Haftada Kovid 19 Nedeniyle 170 Binden Fazla Kişi Öldü

Son sekiz haftada yeni tip koronavirüs (Kovid 19) nedeniyle 170 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği duyuruldu. Ayrıca bu ölümlerin sadece raporlanan ölümler olduğu gerçek rakamların ise bundan daha fazla olduğu belirtildi.

Kırılgan sağlık sistemlerinin grip ve diğer hastalıkların yanı sıra, Kovid 19’un yüküyle başa çıkmakta zorlandığı da dile getirildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, küresel sağlık durumuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

İleri Haber’in aktardığına göre, geçen yıl aralık ayının başından bu yana Kovid 19 kaynaklı haftalık ölümlerde yaşanan artışa dikkati çeken Ghebreyesus, “Son sekiz haftada 170 binden fazla kişi Kovid 19 nedeniyle yaşamını yitirdi. Bunlar sadece raporlanan ölümler, gerçek rakamlar bundan daha fazla” dedi.

DSÖ’nün en yüksek alarm seviyesi olan ‘Uluslararası Halk Sağlığı Acil Durumu’nu ilan etmelerinin üzerinden üç yıl geçtiğini aktaran Ghebreyesus, bu hafta Covid-19 Acil Durum Komitesi’nin, virüsle ilgili durumun halen küresel bir acil durum teşkil edip etmediğini tartışmak için toplanacağını söyledi.

Ghebreyesus, “Acil Durum Komitesinin tavsiyesini önceden almayacağım ancak birçok ülkede durum ve Kovid 19 nedeniyle artan ölümler beni endişelendiriyor. Salgının ilk başladığı üç yıl öncesine göre çok daha iyi durumda olsak da, salgına karşı küresel kolektif tepki bir kez daha baskı altında” dedi.

‘Virüs öldürmeye devam edecek’

Çok az sayıda kişinin, özellikle yaşlıların, yeterli seviyede aşılandığına değinen Ghebreyesus, birçok kişinin hatırlatma dozlarını almadığını belirtti.

Kırılgan sağlık sistemlerinin grip ve diğer hastalıkların yanı sıra, Kovid 19’un yüküyle başa çıkmakta zorlandığını da dile getiren Ghebreyesus, şöyle devam etti:

“Mesajım açık, bu virüsü hafife almayın, bizi şaşırttı ve şaşırtmaya devam edecek. Sağlık araçlarını ihtiyacı olan kişilere ulaştırmazsak ve yanlış bilgilerle kapsamlı olarak mücadele etmek için daha fazlasını yapmazsak virüs öldürmeye devam edecek.”

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Taliban’a Eğitim Hakkı Çağrısı

Ağustos 2021’de Afganistan’da yönetimi yeniden ele geçiren Taliban, kadınların ve kız çocukların ne yapıp ne yapamayacağına odaklanmış vaziyette. Taliban, kadınların ve kız çocukların okullara ve üniversitelere gitmesinin kalıcı olarak yasaklanmadığını, kendileri için elverişli bir ortam oluşturulana kadar eğitimlerinin “ertelendiğini” iddia ediyor.

Taliban, kadınların ve kız çocukların eğitim hakkını yasakladığı için halihazırda uluslararası alanda sert eleştirilerin hedefinde.

Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), “24 Ocak Dünya Uluslararası Eğitim Gününü” Afganistan’de temel eğitim haklarından zorla mahrum bırakılan, öğrenim hakları ellerinden alınan Afgan kadın ve kızlara adadığını açıkladı.

UNESCO Direktörü Audrey Azoulay, dünyadaki hiçbir ülkenin kadın ve kız çocuklarının eğitim almasını engellememesi gerektiğini belirterek, “Eğitim, saygı duyulması gereken evrensel bir insan hakkıdır. Uluslararası toplum, Afgan kız ve kadınların haklarının gecikmeden geri verilmesini sağlama sorumluluğuna sahiptir” dedi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guteres, “24 Ocak Dünya Uluslararası Eğitim Gününü” nedeniyle sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, eğitime erişimi engelleyen tüm ayrımcı yasa ve uygulamalara artık son vermenin zamanının geldiğini vurguladı. Guterres, Taliban’ı, Afganistan’daki kız çocukları ve kadınların orta ve yüksek eğitime erişimine yönelik yasağı kaldırma çağrısında bulundu.

UNESCO’nun son verilerine göre, dünyada 244 milyon kız ve erkek çocuk eğitimden mahrum. UNESCO, “24 Ocak Dünya Uluslararası Eğitim Günü” nedeniyle yaptığı açıklamada, sadece Ukrayna’da 5 milyon çocuk ve gencin eğitiminin aksadığını açıkladı.

UNICEF, yaptığı açıklamada dünyada okul dışı kalanların eğitimlerine devam etmeleri için hükümetlerden, gerekirse online eğitim olasılıklarını da kullanarak çocukların eğitimden yoksun kalmamaları için daha fazla çaba göstermelerini istedi.

Afganistan ve Taliban

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

ABD’den İsveç Ve Finlandiya Açıklaması: Birlikte NATO’ya Üye Olmalı

Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyelik süreçlerine ilişkin soruyu yanıtlayan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, ABD’nin Finlandiya ve İsveç’in ilk fırsatta birlikte NATO’ya üye olmalarını istediğini ifade etti.

Washington’un Finlandiya’nın İsveç olmadan İttifak’a olası katılımını destekleyip desteklemeyeceği sorulan Price, ”varsayımsal” olarak nitelendirdiği bu konuda yorum yapmayı reddetti.

Böyle bir sorunun gündemlerinde olmadığını söyleyen Ned Price, ”Bu her zaman Finlandiya ve İsveç’le ilgili yürütülen bir görüşme olmuştur’’ dedi. Price, 28 üyeli bir ittifaktan 30 üyeli bir NATO’ya dönüşümün gerçekleşmesini istediklerini kaydetti.

ABD yönetiminin, üçlü görüşmelerin durmasıyla ilgili Türk yetkililerle temasa geçip geçmediğinin sorulması üzerine, “Bir sonraki görüşme turları iptal edilmedi, ertelendi” vurgusu yapan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Price, “Bu Finlandiya, İsveç ve Türkiye’nin nerede olduklarını değerlendirmeleri için bir fırsattır. Açıkçası bu istişarelerin devam ettiğini görmek istiyoruz” diye konuştu.

Üçlü mutabakat kapsamında meselelerin Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında çözülmesi gerektiğini belirten Price, “Bu mutabakatın imzalanmasında yanlarında bulunmaktan gurur duyduk ancak nihayetinde biz bu mutabakatın bir tarafı değiliz. Söyleyebileceğim tek şey Finlandiya ve İsveç’in Türkiye ile üçlü mutabakat kapsamında verdikleri taahhütleri yerine getirmek üzere somut adımlar attıklarıdır’’ dedi.

İsveç Başbakanı’ndan açıklama: Provokatörler

Öte yandan, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da dün Dışişleri Bakanı Tobias Billström ve Savunma Bakanı Pal Jonson ile başkent Stockholm’de düzenlediği ortak basın toplantısında konuyla ilgili konuştu. “İsveç’in NATO’ya katılmasının ne kadar ciddi olduğunu bazılarının anlamadığını” ifade eden İsveç Başbakanı Kristersson, “provokatörlerin İsveç’in NATO üyeliğini engellemeye çalıştığını” söyledi:

“İsveç, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra en ciddi güvenlik sorununu yaşıyor. İsveç’in NATO’ya katılmasının ne kadar ciddi olduğunu bazıları anlamıyor. Provokatörler, İsveç’in üyeliğini engellemeye çalışıyor. Türkiye ile tekrar işleyen bir diyaloğa dönmek istiyoruz. Türkiye, kendi kararlarını kendi verir, buna saygı duymak zorundayız, bu süreci sakinleştirmek istiyoruz.”

“Finlandiya ve İsveç, NATO’ya birlikte girmek istiyor”

Kristersson, Finlandiya’nın İsveç ile NATO’ya beraber girmek istediğine de dikkat çekerek, “Finlandiya, hala NATO’ya İsveç ile beraber girmek istiyor. İsveç’in NATO’ya üye olması engellenirse, bu durum Finlandiya’nın NATO’ya yalnız girmesine engel teşkil etmez” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsveç’e yönelik son açıklamalarına da değinen Kristersson, “Erdoğan’ın açıklamasına yorum yapmayacağım. Bunu kimsenin, ‘Erdoğan kapıyı kapattı’ şeklinde yorumladığını sanmıyorum” değerlendirmesini yaptı.

Kristersson, İsveç’in NATO üyeliği konusunda açık konuşmak istediğini ifade ederek özetle şöyle dedi: 28 ülke, İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO üyeliği hakkında bireysel kararlar aldı, Türkiye kendi kararını veriyor. İsveç, Finlandiya ve Türkiye arasındaki anlaşmaya uymamız için işleyen bir diyalog gerektiriyor ve bu garip bir şey değil. Aksi takdirde bunun İsveç güvenliği için sonuçları var.

Billström: Hükümet durumu yakından takip ediyor

İsveç Dışişleri Bakanı Billström ise Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran yakılmasına değinerek, şunları kaydetti: “Kitapların yakılmasının çok karanlık bir tarihi vardır. Bunu belirtmek, Türkiye’ye yaranmaya çalışmak değildir.

“Türkiye’de ve protestoların düzenlendiği Afganistan ve Pakistan gibi diğer ülkelerde sert tepkiler var. Sosyal medyada, İsveç mallarını boykot etmek isteyen sesler yükseldi. Hükümet, durumu yakından takip ediyor.”

Savunma Bakanı Jonson da İsveç’in NATO’ya üye olması için çabalarının devam edeceğini ve bunun İsveç’in NATO güvenliğine çok şey katacağını söyledi.

Paylaşın