14 Mayıs Seçimleri: Yeni Meclis’te 33 İlden Kadın Milletvekili Olmayacak

2018 seçim sonuçları temel alınarak yapılan karşılaştırmalara ve hesaplamalara göre, 14 Mayıs’ta da yapılacak seçimlerde 33 il kadın vekil çıkaramayacak. Bu iller TBMM’nin 28. Dönemi boyunca sadece erkek vekillerce temsil edilecek.

Cumhuriyet tarihi boyunca kadın vekil çıkarmamış olan 20 ilden 18’inde bu seçimde de kadın vekil çıkmayacağı görülmekte. MHP’nin 40, AKP’nin 34, İyi Parti’nin 22, CHP’nin 21 ilde kadın adayı bulunmamakta. Meclis’e 117 kadın vekilin girmesi ve Meclis’teki kadın oranının yüzde 19.50 olması beklenmekte.

Yüksek Seçim Kurulu, 14 Mayıs 2023’te yapılacak seçimlerle ilgili milletvekilliği kesin aday listelerini 19 Nisan (Çarşamba) günü açıkladı.

Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK),  Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İyi Parti, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) milletvekili listeleri üzerinde yapmış olduğu incelemeye göre, yeni Meclis’in eşit temsilden yine çok uzak olacağını ortaya koydu.

EŞİK açıklamasında, “Kadınlar siyasete girmek istemiyor iddiasını çürüten çok sayıda kadın aday adayı olmasına rağmen, birçok partinin kesinleşmiş listelerinde çok az sayıda kadına yer verildiği; büyük bölümünün de seçilemeyecek yerlere konularak listelerdeki kadın oranının yapay şekilde yükseltildiği görülüyor” denildi.

MHP’nin 40, AKP’nin 34, İyi Parti’nin 22, CHP’nin 21 ilde kadın adayı yok!

14 Mayıs seçimlerinden sonra Meclis’te yer alması beklenen siyasi partilerin kesinleşmiş aday listeleri üzerinden gerçekleştirdiğimiz inceleme bulgularına ve 2018 seçim sonuçları temel alınarak yapmış olduğu karşılaştırmalara ve hesaplamalara göre:

33 ilden kadın vekil çıkmamaktadır. Bu iller TBMM’nin 28. Dönemi boyunca sadece erkek vekillerce temsil edileceklerdir. Cumhuriyet tarihi boyunca kadın vekil çıkarmamış olan 20 ilden 18’inde bu seçimde de kadın vekil çıkmayacağı görülmektedir.

MHP’nin 40, AKP’nin 34, İyi Parti’nin 22, CHP’nin 21 ilde kadın adayı bulunmamaktadır.

Meclis’e 117 kadın vekilin girmesi ve Meclis’teki kadın oranının %19.50 olması beklenmektedir.

TİP ile Yeşil Sol Parti’nin oy oranları 2018 seçimine göre artacak olursa, ilk sıralarda kadınlara en çok yer veren partiler oldukları için, Meclis’e girecek kadın sayısı da artacaktır.

CHP ve İyi Parti açısından İstanbul, İzmir, Giresun, Karabük, Manisa, Tekirdağ, Zonguldak, Osmaniye gibi kimi illerdeki potansiyel oy artışı, Meclis’e 7-10 arasında daha fazla kadının girmesini sağlayabilir.

Yeniden Refah Partisi’nin listelerine 48 kadın aday koyduğu görülmekle birlikte, birinci sırada kadınlara yer vermemiş olması sebebiyle, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde vekil çıkaracak olsa bile, bunlar erkek vekiller olacaklardır.

Meclis’e girecek en çok sayıda kadın vekil, 56 kadın milletvekili ile AKP’de görünse de oransal olarak değerlendirildiğinde, yüzde 41.54 kadın vekil oranı ile Yeşil Sol Parti ilk sırada yer almaktadır.

Listelerde seçilebilir yerlerde yer alan kadın oranı en yüksek olan parti Yeşil Sol Parti (yüzde 41.54) iken en düşük orana sahip parti MHP’dir (yüzde 4.00). MHP’yi yüzde 11.36 ile İyi Parti, yüzde 18.18 ile CHP ve yüzde 19.05 ile AKP izlemektedir.

Listelerdeki kadın oranı ile seçilebilir yere yazılan kadın oranları kıyaslandığında, aradaki farkın en açık olduğu parti TİP’dir, hemen ardından ise İyi Parti gelmektedir. İyi Parti listesinde yer bulan kadın sayısı 150 iken, seçilebilir yerde sadece 5 kadın adayın olduğu görülmektedir. İyi Parti’yi MHP takip etmektedir; MHP’nin listesinde 91 kadın varken, seçilebilir yere yazılan kadın sayısı sadece 2’dir. CHP listesinde 153 kadına yer vermekle birlikte, sadece 26 kadın aday CHP’den seçilebilir sıralarda yer almaktadır. (Seçilebilir yer nitelendirmesi, 2018 seçim sonuçları baz alınarak oluşturulmuştur.)

Partilerin listelerinde seçilebilir yerin hemen altında bir kadın adaya yer verdiği görülmektedir. Bu durum AKP listelerinde 15, Yeşil Sol Parti’de 13, CHP listelerinde 11, İyi Parti’de 7, MHP’de 6, TİP’de 3 ilde görülmektedir. Bu da bize, siyasi partilerin seçilebilir sırada kadın aday eksikliğinin farkında olduklarını ve mümkün olduğunca üst ama seçilmesi riskli sıralara kadınları koyduklarını ve seçilebilmek için en yoğun emeği sarfetmek durumunda kalacak adayların da kadın adaylar olacağını göstermektedir. (Seçilebilir yer nitelendirmesi, 2018 seçim sonuçları baz alınarak oluşturulmuştur.)

İllerdeki durum:

MHP’nin 40 ilde kadın adayı bulunmuyor.

AKP; Adıyaman, Amasya, Artvin, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Burdur, Çankırı, Çorum, Elazığ, Giresun, Gümüşhane, Hakkari, Isparta, Kars, Kırşehir, Mardin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Rize, Siirt, Sinop, Tokat, Yozgat, Bayburt, Kırıkkale, Bartın, Ardahan, Iğdır, Karabük ve Kilis’te yani toplam 34 ilde hiç kadın adaya yer vermedi.

İyi Parti; Afyon, Ağrı, Amasya, Artvin, Bilecik, Bitlis, Bolu, Burdur, Giresun, Gümüşhane, Kastamonu, Kırşehir, Muş, Niğde, Sinop, Tokat, Tunceli, Uşak, Bayburt, Şırnak, Ardahan ve Kilis’te yani toplam 22 ilde hiç kadın adaya yer vermedi.

CHP; Ardahan, Artvin, Bilecik, Bingöl, Edirne, Erzincan, Erzurum, Iğdır, Karabük, Kastamonu, Karaman, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Kilis, Malatya, Rize, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak ve Tokat’ta yani toplam 21 ilde hiç kadın adaya yer vermedi.

Millet ittifakı; Ardahan, Artvin, Bilecik, Iğdır, Kastamonu, Giresun, Gümüşhane, Sinop, Tokat, Kırşehir, Kilis, Şırnak ve Rize’de, yani toplam 13 ilde, 6 parti olarak tek bir kadın aday çıkarmamış durumdadır.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın tüm illerde kadın adaylara, eşit temsile yakın oranda yer verdiği görüldü.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Birleşmiş Milletler: Kadınların Üreme Hakları İhlal Ediliyor

UNFPA’nın Dünya Nüfus Durumu Raporu’nda, dünyadaki kadınların yüzde 44’ünün kendi bedenleri ve doğum kontrol seçeneklerini kullanma üzerinde söz sahibi olmadığına dikkat çekildi.

UNFPA’dan Natalia Kanem, “Kadınların bedenleri, nüfus hedeflerinin tutsağı olmamalı” dedi. Natalia Kanem, her yıl yaklaşık yarım milyon doğumun 10 ila 14 yaşlarındaki kız çocukları tarafından gerçekleştirildiğini de vurguladı.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), nüfus dinamiklerinde artış ve düşüşlere odaklanılması yerine, kadınların cinsel ve üreme haklarının koruma altına alınması gerektiğini bildirdi.

UNFPA’nın bugün paylaştığı Dünya Nüfus Durumu Raporu’nda, ülkelerin doğurganlık oranlarına yönelik politikalarının genelde etkisiz kaldığına ve kadın haklarına zarar verdiğine dikkat çekildi.

Raporda, nüfus artışıyla ilgili tartışmaların çerçevesinin değiştirilmesi gerektiği savunularak, “Politikacıları ve medyayı, nüfus patlamaları ve düşüşleri hakkındaki abartılı ve kaygı yaratan söylemleri terk etmeye çağırıyoruz” dendi.

UNFPA, bunun yerine kadınların üreme haklarını özgürce kullanıp kullanamadığına odaklanılması gerektiğini belirtti.

Araştırmada, dünyadaki kadınların yüzde 44’ünün kendi bedenleri ve doğum kontrol seçeneklerini kullanma üzerinde söz sahibi olmadığına dikkat çekildi.

UNFPA’dan Natalia Kanem, “Kadınların bedenleri, nüfus hedeflerinin tutsağı olmamalı” dedi. Kanem, her yıl yaklaşık yarım milyon doğumun 10 ila 14 yaşlarındaki kız çocukları tarafından gerçekleştirildiğini de vurguladı.

Raporda, en yüksek doğurganlık hızına sahip ülkelerin başında 6.7’yle Nijer’in geldiği belirtildi. Bunu 6.1’le Çad, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Somali takip ederken, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nin oranıysa 5.8 olarak belirlendi.

En düşük doğurganlık hızıysa 0.6’yla Çin’in Hong Kong Özel İdare Bölgesi’nde görüldü. Hong Kong’u 0.9’la Güney Kore, 1.0’la Singapur, 1.1’le Çin’in Makao Özel İdari Bölgesi ve San Marino takip ederken, Aruba ve Çin’in oranıysa 1.2 oldu.

2050’ye kadar toplamda nüfus düşüşü beklenen tek yerinse Avrupa olduğu bildirildi. Buna ek olarak erkekler için beklenen yaşam süresinin 71 yıl, kadınlar içinse 76 yıl olduğu belirtildi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Resmi Kız Çocuk Evlilikleri Azaldı

Evlenme istatistiklerine göre 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında yüzde 7,3 iken bu oran 2022 yılında yüzde 2,0’ye düştü.

Haber Merkezi / Diğer taraftan, aynı yaş grubunda olan erkek çocukların resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında yüzde 0,5 iken bu oran 2022 yılında yüzde 0,1 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) İstatistiklerle Çocuk 2022 verilerini açıkladı.

Buna göre, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 2022 yıl sonu itibarıyla, Türkiye nüfusu 85 milyon 279 bin 553 kişi iken bunun 22 milyon 578 bin 378’ini çocuklar oluşturdu.

Çocuk nüfusun yüzde 51,3’ünü erkek çocuklar, yüzde 48,7’sini kız çocuklar oluşturdu. Birleşmiş Milletler tanımına göre 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun yüzde 48,5’ini oluştururken bu oran 1990 yılında yüzde 41,8 ve 2022 yılında yüzde 26,5 oldu.

Nüfus projeksiyonlarına göre çocuk nüfus oranının 2030 yılında yüzde 25,6, 2040 yılında yüzde 23,3, 2060 yılında yüzde 20,4 ve 2080 yılında yüzde 19,0 olacağı öngörüldü.

Çocuk nüfus oranının en yüksek olduğu il Şanlıurfa oldu

ADNKS sonuçlarına göre illerin toplam nüfusları içindeki çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2022 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan il, yüzde 44,9 ile Şanlıurfa oldu. Şanlıurfa ilini yüzde 41,4 ile Şırnak ve yüzde 39,3 ile Ağrı izledi.

Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu il, yüzde 16,9 ile Tunceli oldu. Tunceli ilini yüzde 17,7 ile Edirne ve yüzde 18,4 ile Kırklareli izledi.

ADNKS sonuçlarına göre 2022 yılında toplam hanehalkı sayısı 26 milyon 75 bin 365 oldu. Hanelerin yüzde 44,3’ünde 0-17 yaş grubunda en az bir çocuk bulunduğu görüldü.

Bu hanelerin illere göre dağılımı incelendiğinde, 0-17 yaş grubunda en az bir çocuk bulunan hanehalkı oranının en yüksek olduğu ilin yüzde 70,3 ile Şanlıurfa, en düşük olduğu ilin yüzde 29,0 ile Tunceli olduğu görüldü.

En az bir çocuk bulunan hanelerin yüzde 18,9’unda 0-17 yaş grubunda bir çocuk, yüzde 15,4’ünde iki çocuk, yüzde 6,5’inde üç çocuk, yüzde 2,2’sinde dört çocuk, yüzde 1,3’ünde ise beş ve daha fazla çocuk bulunduğu görüldü.

Çocuk nüfus yaş grubuna göre incelendiğinde, 2017 yılında çocuk nüfusun yüzde 28,3’ünün 0-4 yaş grubunda, yüzde 27,7’sinin 5-9 yaş grubunda, yüzde 27,1’inin 10-14 yaş grubunda ve yüzde 16,8’inin 15-17 yaş grubunda yer aldığı görülürken, 2022 yılında yüzde 25,1’inin 0-4 yaş grubunda, yüzde 29,4’ünün 5-9 yaş grubunda, yüzde 28,5’inin 10-14 yaş grubunda ve yüzde 17,0’sinin 15-17 yaş grubunda yer aldığı görüldü.

Doğum istatistiklerine göre 2021 yılında canlı doğan bebek sayısı, 1 milyon 79 bin 842 oldu. Doğan bebeklerin 554 bin 41’i erkek, 525 bin 801’i ise kız oldu. Canlı doğan bebeklerin yüzde 96,9’unu tekil, yüzde 3,0’ünü ikiz, yüzde 0,1’ini ise üçüz ve daha fazla çoğul doğumlar oluşturdu.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre hastanede gerçekleşen doğumların oranı, 2010 yılında yüzde 91,6 iken 2021 yılında yüzde 97,5 oldu.

Türkiye çocuk araştırması sonuçlarına göre Çocuk Hakları Sözleşmesini duyduğunu belirten 13-17 yaş grubundaki çocukların oranının yüzde 45,1 olduğu görüldü. Bu oran aynı yaş grubundaki erkek çocuklarda yüzde 39,1 iken kız çocuklarda yüzde 51,4 oldu.

Hangi haklara sahip olduğunu bilen 13-17 yaş grubundaki çocukların oranı yüzde 53,3 iken yetişkinlerin genellikle çocuk haklarına saygı duyduğunu düşünen çocukların oranı yüzde 52,7 oldu.

Evlenme istatistiklerine göre 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında yüzde 7,3 iken bu oran 2022 yılında yüzde 2,0’ye düştü. Diğer taraftan, aynı yaş grubunda olan erkek çocukların resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında yüzde 0,5 iken bu oran 2022 yılında yüzde 0,1 oldu.

Paylaşın

Taliban Yönetimindeki Afganistan’da Kız Öğrencilere Bir Yasak Daha

Ağustos 2021 yılında Afganistan’da kontrolü ele geçiren Taliban’ın son olarak, ülkenin güneyinde sivil toplum örgütleri tarafından desteklenen eğitim merkezleri ve enstitüleri ani bir kararla kapattığı bildirildi.

Sivil toplum örgütleri tarafından desteklenen eğitim kurumlarında ağırlıklı olarak altıncı sınıftan sonra okula devam etmeleri yasak olan kız çocukları eğitim görüyordu.

Taliban’a bağlı Eğitim Bakanlığından konuya dair yapılan açıklamada Helmand ve Kandahar vilayetlerinde söz konusu okullarda bir heyet tarafından yapılan inceleme neticesinde kapatma kararının alındığı ve ilgili merkezlere bildirildiği belirtildi.

Adı geçen iki vilayet, Taliban’ın etkisinin en yüksek olduğu yerleşim merkezleri olarak biliniyor. Kapatma kararının gerekçesi ise açıklanmadı.

Afganistan ve Taliban

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

İran, Kamusal Alanlarda Kadınları Kameralarla İzleyecek

İran’da kadınların başörtüsü takıp takmadığını kamusal alanlara ve caddelere konacak kameralarla takip edilecek. İran, Afganistan’daki Taliban rejimi dışında kamusal alanda başörtüsü takmayı zorlayan tek ülke.

1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi’nin ardından uygulanan Şeriat yönetimi uyarınca ülkede kadınlar saçlarını örtmek ve vücut hatlarını belli etmeyen bol kıyafetler giymek zorunda. Bu kurallara uymayan kadınlar para cezasına ve hatta tutuklanmaya maruz kalabiliyor.

İran’da devlet, kıyafeti İslami kurallara uygun olmayan kadınlara yönelik tavrını daha da sertleştiriyor. Polisin kamuya ait medya organları ile adalet sisteminin internet sayfası olan Mizan üzerinden duyurduğuna göre bundan böyle kadınların, kamuya açık alanlarla caddelere yerleştirilen kameralar vasıtasıyla başörtüsü takıp takmadıkları izlenecek.

Kıyafet yönetmeliğine uymadığı tespit edilen kadınların telefonlarına, önce alabilecekleri cezalar ile ilgili bilgileri içeren bir uyarı mesajı gönderileceğini duyuran İran polisi, dükkan sahiplerinden de, “toplumsal normlara” uyulmasına dikkat etmelerini talep etti.

İran’da uzun süreli protesto gösterilerinin devlet tarafından şiddetle bastırılmasının ardından, hükümeti protesto etmek için kamusal alanda başörtüsü takmayan kadınların sayısı son dönemde giderek artıyor. Söz konusu kitlesel protestolar, geçen yıl Eylül ayında, başörtüsünü gerektiği gibi takmadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin polis gözetiminde iken hayatını kaybetmesinin ardından başlamıştı.

İran İçişleri Bakanlığı, Mart ayında yaptığı bir açıklamada, başörtüsünün “İran ulusunun uygarlık temellerinden biri” olduğunu ifade etmiş ve bundan geri adım atılmayacağını duyurmuştu. Bakanlık ayrıca halka çağrıda bulunarak, başörtüsüz kadınlardan hesap sorulmasını istemişti.

İran’da kadınlara nasıl muamele yapılıyor?

İran, Afganistan’daki Taliban rejimi dışında kamusal alanda başörtüsü takmayı zorlayan tek ülke.

İranlı kadınların eğitime tam erişimi var, ev dışında çalışıyor ve kamu görevlerinde bulunuyorlar. Ancak, başörtüsü takmanın yanı sıra uzun, bol elbiseler de dahil olmak üzere halka açık yerlerde “mütevazı” giyinmeleri gerekiyor. Evli olmayan erkek ve kadınların birbirine yakın durması ve teması yasak.

1979 İslam Devrimi’nden sonraki günlere dayanan kurallar, “devletin her kademesinde yolsuzluk ve rüşvet gibi durumların aleniyet kazandığı ülkede” ahlak polisi tarafından uygulanıyor.

Resmi olarak Rehberlik Devriyesi olarak bilinen bu birimler, halka açık alanlarda geziyor ve hem erkeklerden hem de kadınlardan oluşuyor.

Uygulama, bir noktada ahlak polisini aşırı saldırgan olmakla suçlayan ve nispeten ılımlı olan eski Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani döneminde yumuşatıldı. 2017 yılında kadınların kıyafet kurallarını ihlal ettikleri için tutuklanmayacağı sadece uyarılacağı açıklandı.

Ancak geçen yıl seçilen sert görüşlü Reisi yönetiminde, ahlak polisinin ajanları farklı bir uygulamaya geçti.

BM insan hakları ofisi, son aylarda genç kadınların yüzlerine tokat atıldığını, coplarla dövüldüklerini ve polis araçlarına alındıklarını söylüyor.

Paylaşın

Mart Ayında En Az 23 Kadın Öldürüldü; Fail Yine Tanıdık

Türkiye’de mart ayında 16’sı evinde, 4’ü sokakta, 1’i otelde, 1’i iş yerinde, 1’i ormanlık alanda olmak üzere 23 kadın öldürüldü. Katledilen kadınların yüzde 70’i evlerinde öldürüldü.

Haber Merkezi / Öldürülen kadınların 12’si kesici aletlerle, 10’u ateşli silahlarla ve 1’i boğularak öldürüldü. Hayatını kaybeden kadınların yüzde 52’si kesici aletler ile öldürüldü.

23 kadının 9’u evli olduğu erkek, dördü birlikte olduğu erkek, ikisinin eski erkek arkadaşı, ikisinin babası, ikisinin oğlu, ikisinin tanıdığı şahıs, biri akrabası, biri eski eşi tarafından öldürüldü.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), Mart ayı erkek şiddeti verilerini kamuoyu ile paylaştı.

Platformun 13 yıldır Türkiye’de kadın katliamlarına karşı mücadele yürüttüğü belirtilen raporda, platformun 2010 yılından bu yana erkek şiddetini rapor altına aldığı belirtildi.

Mart ayında 23 kadının öldürüldüğü, 19 kadının da şüpheli şekilde öldüğü bilgisine yer verilen raporda, kadınların sekizinin boşanmak istemesi, ya da barışmayı, evlenmeyi ret ettikleri için ikisinin ekonomik gerekçe, birinin bakım altında olduğu bahanesiyle öldürüldüğü, on ikisinin ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemediği aktarıldı.

Rapora göre, 23 kadının 9’u evli olduğu erkek, dördü birlikte olduğu erkek, ikisinin eski erkek arkadaşı, ikisinin babası, ikisinin oğlu, ikisinin tanıdığı şahıs, biri akrabası, biri eski eşi tarafından öldürüldü.

Bu ay kadınların yüzde 39’u evli olduğu erkek tarafından katledildi.

Kadınlar nerede öldürüldü?

Kadınların 16’sının evinde, dördünün sokakta, birinin otelde, birinin iş yerinde, birinin ise ormanlık alanda öldürüldüğü kaydedilen rapora göre, bu ay kadınların yüzde 70’i evlerinde öldürüldü.

Yaklaşan 14 Mayıs seçimlerine dikkat çekilen raporda, şunlar kaydedildi:

“Seçimler yaklaştıkça bazı siyasi partiler, içlerindeki kadın düşmanlığını ortaya çıkarmaya başladı. Şu anki siyasi iktidar yanına benzer yobaz düşüncelerdeki siyasi partileri topladı. Bu partilerden HÜDA PAR’ın daha önce İstanbul Sözleşmesi karşıtı söylemlerde bulunduğunu ve LGBTİQ+ nefret mitinglerine çağrılar yaptığını biliyoruz. Yine aynı parti çocuk yaşta evliliklerin olabileceğini ifade etmişti. Bu ittifakın diğer bir üyesi Yeniden Refah Partisi’nin ittifaka katılım şartları ise direkt kadınların kazanılmış haklarına saldırı içeriyor. Bu parti de kadınları koruyan 6284’ün ve nafakanın kaldırılmasını, laik eğitim sisteminden vazgeçilmesini talep ediyor.

Ama biz kadınlar sizin zihniyetinizle savaşmaya devam edeceğiz. Mücadele ederek kazandığımız hiçbir şey sizin seçim pazarlığınız olamaz. Kendi hayatlarımız hakkında kendimiz karar alacağız, mücadele edeceğiz, direneceğiz, yaşayacağız ve sizler ise hep beraber gideceksiniz.”

Duruşmaya çağrı

Raporda, son olarak da kapatma davasının 5 Nisan’da görülecek duruşması hatırlatılarak, tüm kesimler Çağlayan Adliyesi’ne davet edildi.

Paylaşın

Türkiye’de Kadınların Yüzde 60,3’ü “Mutsuz”

SODEV tarafından hazırlanan rapora göre, kadınların yüzde 60,3’ü kendisini “mutsuz” olarak ifade etti. Söz konusu oranın muhalefet partilerine oy veren kadınlarda daha yüksek olduğu ortaya kondu.

Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) oy veren kadınların yüzde 86,8’i, Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) oy veren kadınların ise yüzde 74,1’i “Türkiye’de yaşayan bir kadın olarak mutsuz olduğunu” belirtti.

Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından, Friedrich Ebert Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin katkılarıyla hazırlanan “Kadınların Ekonomik ve Toplumsal Yaşamdaki Sorunları Araştırma Raporu”, Türkiye’deki kadınların 2018 Milletvekili Genel Seçimlerindeki oy tercihlerinde yaşanan değişimi gözler önüne serdi. Raporda, en büyük oy kaybının yüzde 72,1’le MHP’de yaşandığı belirtildi.

SODEV, Türkiye genelinde 18 yaş üstü ve farklı eğitim düzeylerine sahip olduğu belirtilen bin 67 kadınla yaptığı görüşmeler sonucunda, “Kadınların Ekonomik ve Toplumsal Yaşamdaki Sorunları Araştırma Raporu” başlıklı bir rapor hazırladı. Kadınların yüzde 60,3’ünün “mutsuz” olduğunu ifade ettiği raporda, oy tercihlerindeki değişim de ortaya kondu.

Filiz Pehlivan’ın yetkinreport.com’da yer alan yazısında aktardığı bilgilere göre, 2018 Milletvekili Genel Seçiminde, rapor katılımcılarının yüzde 38,3’ü AKP’ye, yüzde 27,8’i ise CHP’ye oy verdi.

Araştırmanın yapıldığı 2022 sonlarında ise “Bu pazar Milletvekili seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna, katılımcı kadınların yüzde 30’u CHP cevabını verirken, yüzde 26,6’sı AKP cevabını verdi. Buna göre, 2018 Milletvekili Seçimlerinde AKP’ye oy verenlerin yüzde 7,8’inin CHP’ye kaydığı görüldü.

Raporda, CHP’ye oy veren kadınların yüzde 79,1’i hala CHP’ye oy vermeyi düşündüğünü belirtirken, yüzde 2’si ise yeni bir seçimde AKP’ye oy verebileceğini ifade etti.

“MHP ve İYİ Parti’de kadın seçmen kaybı”

SODEV rapora göre, en büyük oy kaybı ise MHP’de yaşandı. MHP, daha önce kendisine oy veren kadınların yüzde 72,1’inin oyunu kaybetti. Öte yandan, raporda İYİ Parti’nin de kadınların yüzde 53,2’sinin oyunu kaybettiği görüldü.

Rapora göre, kadınların yüzde 60,3’ü kendisini “mutsuz” olarak ifade etti. Söz konusu oranın muhalefet partilerine oy veren kadınlarda daha yüksek olduğu ortaya kondu. HDP’ye oy veren kadınların yüzde 86,8’i, CHP’ye oy veren kadınların ise yüzde 74,1’i “Türkiye’de yaşayan bir kadın olarak mutsuz olduğunu” belirtti.

Paylaşın

Çocuklara Yönelik Cinsel İstismar Yüzde 33 Arttı

2022 yılında bir önceki yıla oranla çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında yüzde 33’lük artış yaşandı. 2022 yılında bir önceki yıla oranla suça sürüklenen çocuk sayısında da ciddi artış yaşandı.

2021 yılında 50 bin 114 olan çocuk ceza mahkemelerindeki dosya sayısı, geçen yıl 52 bin 612’ye yükseldi.

Adalet Bakanlığı’nca yayımlanan istatistikler, ülkedeki suç oranlarında yaşanan artışı ortaya koydu. 2022’de bir önceki yıla oranla dolandırıcılık suçunda yüzde 41, çocuklara yönelik cinsel istismar suçunda yüzde 33, hırsızlık suçunda yüzde 30, uyuşturucu suçunda ise yüzde 25’lik artış yaşandı.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; Cumhuriyet başsavcılıklarında 2020’de 8 milyon 996 bin 173, 2021’de 9 milyon 857 bin 295 olan soruşturma dosyası sayısı, geçen yıl 10 milyon 598 bin 645’e yükseldi.

Başsavcılıklardaki 10 milyon 598 bin 645 dosyanın 5 milyon 40 bin 427’si karara bağlandı. Ceza mahkemelerindeki toplam dosya sayısının suç karar türlerine göre dağılımı da dikkat çekti.

2022’de ceza mahkemelerinde 2 milyon 9 bin 860 dosyanın 867 bin 397’sine yönelik mahkûmiyet kararı çıktı. Ağır ceza mahkemelerinde alınan mahkûmiyet karar sayısı ise kayıtlara 102 bin 92 olarak geçti.

Suça sürüklenen çocuk sayısında da ciddi artış yaşandı. 2021’de 50 bin 114 olan çocuk ceza mahkemelerindeki dosya sayısı, geçen yıl 52 bin 612’ye yükseldi. 2022’de çocuk ceza mahkemelerindeki dosyalara yönelik karar türleri şöyle:

Mahkûmiyet: 20 bin 800

Beraat: 9 bin 607

Diğer kararlar: 9 bin 324

Neredeyse herkes icralık

İcra ve iflas dairelerindeki dosya sayıları da ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğaza ayna tuttu. İcra ve iflas dairelerinde 2020’de 30 milyon 384 bin 443 olan dosya sayısı, 2021 ve 2022 yılı itibarıyla sırasıyla 32 milyon 169 bin 150 ve 33 milyon 275 bin 632 olarak gerçekleşti.

Cumhuriyet başsavcılıklarında geçen yıl açılan soruşturma evresine gelinen dosyalardaki şüpheli ve suç sayıları ise şöyle:

Malvarlığına karşı suçlar: 5 milyon 847 bin 538 dosya, 6 milyon 552 bin 641 şüpheli

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar: 121 bin 242 dosya, 114 bin 78 şüpheli

Hürriyete karşı suçlar: 914 bin 175 dosya, 1 milyon 34 bin 167 şüpheli

Kamunun sağlığına karşı suçlar: 402 bin 126 dosya, 286 bin 296 şüpheli.

On binlerce dosya

“İfade özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden” olan ve “Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu”nu da kapsayan TCK 299 ile 301’inci maddeleri uyarınca 2022’de açılan dosya sayısı da dikkat çekti. Bu kapsamda geçen yıl 25 bin 513 dosya açıldı. Bu dosyalardaki şüpheli sayısı 18 bin 737, suç sayısı ise 30 bin 505 oldu.

TCK 299 ile 301’inci maddeler kapsamında ceza mahkemelerinde geçen yıl toplam 17 bin 752 dosya görüldü. Bu kapsamda yargılananların 53’ünün 12-14 yaş aralığında, 249’unun ise 15-17 yaş aralığında olduğu kaydedildi.

2020: 8,9 milyon

2021: 9,8 milyon

2022: 10,5 milyon

Paylaşın

Eğitim Yasağına Meydan Okuyan Afgan Kızları Medreselere Yöneldi

Taliban’ın yönetimi elinde bulundurduğu Afganistan’da kadınlara yönelik eğitim yasağı, kızları medreselere yöneltti. Medreselere kaydolan kızların sayısı son bir yılda ikiye katlandı.

İslami eğitim verilen medreselere ağırlıklı olarak orta okul ve lise çağındaki kız çocukları gidiyor. Erkek çocuklar ise medreselerde farklı saatlerde ve ayrı bölümlerde eğitim görüyor.

Matematik ve edebiyat gibi derslerin yerine, Arapça Kur’an eğitiminin verildiği medreselerde, ayetlerin anlamını öğrenmek isteyen çocuklara ise ayrı dersler veriliyor.

Kabil ve Kandahar’da üç medreseyi ziyaret eden AFP’ye göre, geçen yıldan bu yana medreselere giden kız öğrenci sayısı iki katına çıktı.

Medresede eğitim gören 16 yaşındaki Farah, AFP’ye yaptığı açıklamada “Eğitimden men edildiğimiz için bunalımdaydık. Daha sonra ailem en azından buraya gelmeme karar verdi. Bizim için artık tek açık yer medrese” ifadelerini kullandı.

Avukat olma hayalinin yok edildiğini belirten Farah, yine de ailesi derslere katılmasına izin verdiği için kendini şanslı hissettiğini söyledi.

Daha önce tıp fakültesinde okuyan ancak şu anda Kandahar’daki bir medresede öğretmenlik yapan Hosna ise, “Üniversitede eğitim almak bir gelecek inşa etmemize yardım ediyor, haklarımızın farkında olmamızı sağlıyordu. Ama medreselerde birg gelecek yok. Buraya başka çareleri olmadığı için geliyorlar” dedi.

Afganistan’da eğitim çıkmazı

Afgan hükümetine yakın bazı yetkililere göre, kararlar dini lider Hibatullah Akhundzada ve çevresinde bulunan bazı dini danışmanlar tarafından alınıyor.

Kendi İslami emirliğini inşa eden Akhundzada, aynı zamanda yüzlerce yeni medresenin inşa edilmesi talimatını da veren isim.

Kabil’deki yetkililer kız çocuklarına getirilen okul yasağına gerekçe olarak, ayrı sınıflar ve İslami üniformaların eksikliğini gösteriyor. Ancak hükümet okulların er ya da geç açılacağı konusunda halen ısrarcı.

Eğitime getirilen engeller Taliban yönetimiyle uluslararası toplum arasında uzlaşma sağlanamayan temel konulardan biri. Dünya üzerinde hiçbir ülke Taliban hükümetini tanımıyor. Taliban ise nüfusun yarısından fazlasının açlıkla mücadele ettiği ülkede ekonomiyi su üzerinde tutmaya çalışıyor.

Medreselerde verilen eğitim

Sadece İslami eğitimin verildiği medreselerde verilen eğitimin kalitesi de tartışma konusu. Uzmanlar, medreselerin çocukları iş yaşamına hazırlayacak eğitimi vermekten uzak olduğunu söylüyor.

Dini konular üzerine konuşmak için yerel televizyonlara sık sık çıkan akademisyen Abdul Bari Madani konuyla ilgili, “Koşullara bakarsak, modern eğitim ihtiyacı bir öncelik. İslami dünyanın geri kalmaması için çaba harcanması ve modern eğitimin ülkeye ihanet olduğu düşüncesinden kurtulunması gerekiyor” dedi.

Kandahar bölgesi eğitim müdürlüğünde İslami Çalışmalar departmanının başında bulunan Nimetullah Ulfat ise, “Hükümet gece gündüz medreselerin sayısını nasıl artıracağını düşünüyor. Buradaki fikir bu ülkenin yeni nesline iyi eğitim, iyi ilkeler ve iyi ahlak kazandırabilmek” şeklinde konuştu.

Dünya genelinde medreseler militanlıkla da ilişkilendiriliyor. Taliban’ın birçok liderinin eğitim gördüğü Pakistan’daki Darul Uloom Haqqania medresesi bu nedenle “Cihat Üniversitesi” olarak anılmaya başlanmıştı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Depremlerden Etkilenen 11 İl İçin “Erken Evlilik” Uyarısı

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin büyük yıkıma neden olduğu, Adıyaman, Hatay, Adana, Kilis, Malatya, Hatay, Osmaniye, Kaharmanmaraş, Diyarbakır, Osmaniye ve Şanlıurfa için çocuk yaşta evlilik uyarısı geldi:

“Deprem bölgesinde çocuk yaşta evlilikler konusunda bölgede ciddi bir artış beklendiği tespit edildi maalesef. 11 ilde, etkilenen 11 ilde gerçekleştirilen araştırmaya göre, bu konuda erken ve zorla evliliklerin artacağına dair bir risk tespit edildi. Afet ve acil durumlarda çok fazla konuşulmayan ama aynı derecede risk taşıyan bir başka konu insani yardım koşullarında gerçekleşen cinsel istismar ve sömürü olayları”

TBMM Çocuk İstismarının Araştırılması Komisyonu UNICEF temsilcileri ile akademisyenleri dinledi.

DW Türkçe’den Kıvanç El’in aktardığına göre, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Çocuk Koruma Uzmanı Pınar Öktem Arıkan, çocuk yaşta erken ve zorla evliliklere dair tespitlerini paylaşarak, “Suriyeli sığınmacılar arasında yüzde 44’lere kadar çıkan, Türkiye vatandaşları arasında yüzde 14,7 olarak görülen bir yaygınlık söz konusu. Hem çocuğun ev işlerinde ya da bakım hizmetlerinde ya da tarımda çalıştırılmak üzere evlendirilmesi hem namus algısı ya da yoksulluk dolayısıyla evlendirilmesi söz konusu ama aileler çocuğu eğer evde şiddet ortamı varsa ‘korumak’ için de evlendirdiklerini ifade edebiliyorlar” dedi.

Tüm dünyada afet ve acil durumlar sonrasında cinsel istismar vakalarında artış olduğunu söyleyen Arıkan, “Dünyada, bizim de ülkemizde maalesef yaşamış̧ olduğumuz depreme benzer başka afetlerin, depremlerin yaşandığı Haiti 2021, Nepal 2015 ve 2022 depremlerinin ardından yapılan araştırmalar kadına yönelik şiddetin ve cinsel şiddetin afetlerden sonra arttığını göstermekte” dedi.

Depremler sonrasında BM örgütlerinin 11 ilde 120 ilçede 466 “kilit bilgi sağlayıcı” ile bir araştırma gerçekleştirdiğini kaydeden Arıkan, “Deprem bölgesinde çocuk yaşta evlilikler konusunda bölgede ciddi bir artış beklendiği tespit edildi maalesef. 11 ilde, etkilenen 11 ilde gerçekleştirilen araştırmaya göre, bu konuda erken ve zorla evliliklerin artacağına dair bir risk tespit edildi. Afet ve acil durumlarda çok fazla konuşulmayan ama aynı derecede risk taşıyan bir başka konu insani yardım koşullarında gerçekleşen cinsel istismar ve sömürü olayları” değerlendirmesi yaptı.

“Bilinçlendirme şart”

Pınar Öktem Arıkan çocuk istismarı konusunun sadece “psikopatolojik bir davranış,” “alkol kullanımı,” “çocuğun savunmasız oluşu” gibi sebeplerle açıklanamayacağını vurgulayarak, “Daha kurumsal ve sosyal normlar düzeyinde bir perspektifle konuya yaklaşmak isteriz. Tekil sebeple açıklamalar çok yardımcı olmuyor, aksine konunun arka planındaki sosyal normların konuşulmasını biraz engelliyor” dedi.

Aile içi şiddetin engellenmesi için çalışmalara vurgu yapan Arıkan, “UN Women’ın yaptırmış olduğu araştırma çok önemli sonuçlar veriyor. Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 25’i 15 yaşından sonra bir kız çocuğunun artık çocuk olarak değerlendirilmeyeceğini ifade etmiş, yüzde 10’u bir kız çocuğunun adet görmeye başladıktan sonra evliliğe hazır olduğunu değerlendirmiş, dolayısıyla hem çocukluğun tanımı, çocuğun kim olduğu, çocuğun hakları ve bununla ilgili normlar konusunda bir genel bilgilendirme ve bilinç çalışması yapılması gerekliliği aşikârdır” dedi.

Arıkan, acil acil çalışmayı da komisyona önererek, “Çocuk Koruma Kanunu’nun hem çocuk koruma hem de adli alandaki etkisinin kapsamlı şekilde analiz edilmesi gerekiyor. İkincisi, dünyadaki iyi uygulamalar örneklerine uygun şekilde Çocuk Koruma Kanunu içerisinde tüm kurumların rol ve sorumluluklarının önleme, tespit, erişim, erken uyarı, yüksek yarar değerlendirmesi, yönlendirme, yönlendirmede kullanacak usuller, formlar dâhil olmak üzere ve hatta sivil toplum kuruluşlarının görev ve sorumlulukları da dâhil olmak üzere yetki alanları açıkça belirlenmesi gerekiyor” dedi.

“Devlet sorumludur”

TBMM’de komisyona bilgi veren UNICEF Çocuk Koruma Uzmanı Ekin Bozkurt da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını hatırlatarak, “Kararda özel kişiler arasında gerçekleşen hak ihlalleri eğer sistematik hâle geldiyse bundan devlet sorumludur yani sistematik gerçekleşen ihlallerden ve onların önlenmesinden devlet sorumludur. Önleme, koruma, soruşturma, kovuşturma, cezalandırma ve politika alanlarında devletin tüm kaynaklarıyla gerekeni yapması gerekir” değerlendirmesi yaptı.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı anabilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Betül Ulukol, deprem ve afet bölgelerinde çocukların daha fazla istismar edilebileceğini ifade ederek, “Şimdi, bu çocukların bir kısmı bir de anadan babadan uzaktalar artık. Eskiden evi vardı, odası vardı, kendi yatağı vardı, kapısını kapatabiliyordu. Şimdi artık ya çadırda kalıyor ya konteynerlerde kalıyorlar ve ortalıkta bile olmayabiliyorlar. Misal, birisi yardım için geldiğini söyledi, ‘telefonun yok, iletişim problemin var, al sana bu telefon. Bak, bunu sana yalnızca yardım için veriyorum’ dediğinde benim içim kaynıyor yani böyle bir şey olamaz” dedi.

“Yardım etmek de istismar mı?” sorusu üzerine Ulukol, “Yardım vermenin amacı eğer çocuğa yardım etmekse bu doğrudan çocuk üzerinden olmamalı; anasına, babasına, bulunduğu topluma verirsiniz, o da çocuğuna bunu verir. Ama çocuğun eline verdiğiniz zaman onun o çocuktan bir beklentisi olacağını düşünmemiz lazım ve çocukları gözümüzün önünde çok tutmamız lazım” yanıtını verdi.

Paylaşın